Nedir.Org*
Soru Sor

Türk Edebiyatının Dönemlere Ayrılmasının Nedenleri Sunumları

  • 4
    5 yıl önce
    İlgili Yazı: Türk Edebiyatının Dönemlere Ayrılmasının Nedenleri

    Dosya Adı: Türk Edebiyatının Dönemlere Ayrılmasındaki Ölçütler Nelerdir Sunusu Slayt PPTX

    (Göster / Gizle) Sunum İçeriği: Düz metin (text) olarak..
    1. Sayfa
    1-TÜRK EDEBİYATININ DEVİRLERE AYRILMASINDA KULLANILAN KISTASLAR(Dil anlayışı,Kültürel Farklılaşma,Dini Hayat,Dil Coğrafyası vb.)

    2. Sayfa
    Edebiyatımız,hiçbir yazılı belge bulamadığımız çok eski dönemlerde başlamış ve birbirinden farklı kollar halinde gelişmek suretiyle günümüze kadar süregelmiştir.Başlangıcından günümüze kadar aynı milli ruhun,edebiyatımızın bütün dönemlerinde hiç değişmeyen ve amacı belirleyen bir çizgi olarak varlığını hissettirdiğini görüyoruz.Ancak bu milli çizgiye onu zenginleştiren birbirinden farklı motiflerin de eklendiğini söylemeliyiz.Edebiyatımızın hangi medeniyetin veya hangi edebiyat-ların tesirine girdiğini,hangi amaçlara hizmet ettiğini farklılıklara bakarak anlıyoruz.Ayrıca edebi eserlerde kullanılan kelimelerin yapılarına,çekimlerine ve ses özelliklerine bakarak hangi dil coğrafyasına ait olduğunu belirliyoruz. Dünyada başka milletlerin edebiyatlarında da,ana çizgi değişmemekle beraber,farklı edebi dönemler yaşandığı görülmektedir.Fakat bunların pek azı bizim edebiyatımız kadar çeşitlilik arz etmektedir. Tabii ki bunun en önemli sebebi Türk boylarının dünya üzerinde çeşitli coğrafi bölgelere dağılarak ayrı topluluklar halinde ve ayrı devletler kurarak yaşamalarıdır.

    3. Sayfa
    Bu durum, bir takım kültürel farklılıklara, farklı lehçe ve şivelerin oluşumu, farklı medeniyetlerden etkilenmeyi ve farklı edebiyatlara sahip olmayı beraberinde getirmiştir. Biz de edebiyatımızı tarihi gelişimi içerisinde devirlere ayırarak her birini kendi özelliklerine göre incelemek durumundayız. Edebiyatımızın devirlere ayrılmasında esas aldığımız ölçülerden başlıcaları şunlardır: 1- Dil Anlayışı: Asya’nın ve Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde başlayıp gelişen Türk edebiyatlarını birbirinden ayıran yalnızca şekil, muhteva ve gaye faklılığı değildir. Önemli bir faktör daha vardır ki, bu da edebi eserin asıl malzemesi olan dilde ortaya çıkmaktadır. Bu farklılıklara lehçe veya şive farklılığı diyoruz. Bir dilin bilinemeyen bir dönemde ayrılan kollarına lehçe denir. Türkçe’nin Yakutça ve Çuvaşça olmak üzere iki lehçesi vardır. Yakut ve Çuvaş Türkçeleri ile, Türkiye Türkçesi arasında büyük ses, kelime ve şekil farklılıkları vardır. Ayrıca bu lehçelere ait edebiyatlar hala incelenip bir sonuca varılamamıştır.

    4. Sayfa
    Bir dilin takip edinebilen tarihi seyri içinde ayrılan kollarına şive diyoruz. Türkçe’nin tarihi gelişimi tam olarak VIII. Y.y.’dan itibaren takip edilebilmektedir. Bu nedenle elimizde bulunan ilk yazılı örneklerin (Orhun Kitabeleri) esas almak durumundayız. Bu eserlerin Göktürk alfabesiyle yazıya geçirildiğini görüyoruz. Eserlerin dili ise Göktürkçe (Köktürkçe) dir. Şiveler arasındaki ayrılıklar, kelimelerin yapı, çekim ve fonetik (ses) özellikleri ile ilgili farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu farklılıklar dikkate alınarak Türkçe’nin birkaç çeşit tasnifi yapılmıştır. Şu halde Çağdaş Türk edebiyatlarını; Azerbaycan Türk edebiyatı, Kırgızistan Türk edebiyatı, Kazak Türkleri edebiyatı, Özbekistan Türk edebiyatı şeklinde birbirinden ayırırken kullanılan kıstas, bu edebiyatların farklı coğrafyalarda oluşan değişik şivelere ait olmalarıdır. 2- Kültürel Farklılaşma: Kültür, bir milletin dil, din, duygu, düşünce ve yaşayış tarzındaki bütünlüktür. Bunlarda başlayan değişme kültürel farklılaşmayı ortaya çıkarır. Türkler, islamiyet

    5. Sayfa
    İslamiyet öncesinde atlı-göçebe hayat tarzını sürdürmekteydiler. Bu hayat tarzı yerleşik hayata geçişle birlikte terkedilirken, “bozkır kültürü” olarak adlandırdığımız bu kültür de yavaş yavaş terkedilmiştir. İslamiyeti kabul eden Türkler, bu dini inancın kabullerine ters düşmeyen bazı gelenklerini de sürdürmüşlerdir. Uzun br dönemde değişime değişime uğramayn Türk-İslam kültürü, etkisini edebi alnda da göstermiştir. Islamiyetin kabulünden Tanzimat dönemine kadarki Türk edebiyatında dini muhteva her zaman ağırlıklı olmuştur. Tanzimat döneminde ise, edebi eserlerin şeklinde ve muhtevasında büyük değişmeler olmuştur. Gerek Tanzimat Fermanı’nda (1839), gerekse onun tamamlayıcısı niteliğinde) Islahat Fermanı’nda (1856) ifade edilen siyasi, askeri, ekonomik ve diğer alanlardaki değişiklikler doğrudan Batı medeniyeti esas alınarak düzenlenmiştir. Bu durum devletin batı medeniyeti dairesine girmeyi resmi bir politika haline getirmesi demektir. Yapılan çalışmalar kısa zamanda meyvesini vermiş; devlet, halkıyla ve yönetimiyle hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Sanatkar da kendi

    6. Sayfa
    alanıyla ilgili yenilikleri ülkesine taşımayı başlamıştır. İstanbul’da sosyal hayat değişmiş, sanat eserleri kendi mazlemesinin oluşumunda etkili olmaya başlamıştır. Bu durumu Ahmet hamdi Tanpınar, “Modern edebiyat bir medeniyet kriziyle başlar.” cümlesiyle özetler. X. yy.’dan itibaren Acem ve Arap edebiyatlarının etkisiyle ve İslami düşünceye dayalı olarak başlayıpdaha sonra milli bir hüviyet kazanan yazılı Türk edebiyatı, bu kez Batı medeniyetinin ve Fransız edebiyatının etkisiyle 1860’lı yıllardan sonra yavaş yavaş yeni bir çehreye bürünmüş ve yeni bir kimlik arayışına girmiştir. Bütün bu değşmeler dikkate alınarak 1860 yılını esas kabul edip, bu tarihten sonra gelişen edebiyatımızı Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı olarak isimlendiriyor ve bu dönemi kendi ölçüleir içinde değerlendiryoruz. 3- Dini Hayat: İslamiyetin kabul edilmesinden önce de Türklerin birkaç defa din değiştirdiğini biliyoruz. Önce büyü ve sihre dayalı Şamanizm inancına mensup olan bazı Türk boyları daha sonra Mani ve Buddha dinlerine girmişlerdir. Şüphesiz bu

    7. Sayfa
    Değişiklik edebieserler üzerinde de tesirini görecektir. Nitekim Göktürk Kitabelerinde ve eski Türk destanlarında bir Gök Tanrı’dan bahsedilirken Mani ve Buddha dinleriyle ilgili metinlerde daha farklı bir inanç sisteminin övgüsü yapılmaktadır. Edebiyatımızda asıl köklü değişiklik X.yy.’dan itibaren İslamiyetin kabul edilmesiyle göstermiştir. Başta Karahanlı Devleti olmak üzere Gazneliler, Harzemşahlar ve Selçuklar bünyesinde yeni ve güçlü bir edebiyatın başladığını görüyoruz. Bu değişiklik sadece edebiyatla sınırlı kalmamış ; resim, münyatür, ağaç işlemeciliği ve mimaride de kendini göstermiştir. Hatta, hat sanatı gibi yeni bir sanatın da başlangıcı olmuştur. XI. Ve XII. yy.’larda Müslüman Araplar ve İranlılarla iyi ilişkiler kuran Müslüman Türkler, artık İslam medeniyeti dairesinde yer alacaklardır. Edebi, kültürel ve siyasi alanlarda karşılıklı etkileşme ve İslami inanca bağlı olarak yeni dünya görüşünün ifadesi olan bir edebiyat başlamıştır. Bu edebiyat gelişerek Tanzimat dönemine kadar devam etmiştir. Bu şekil, muteva ve gaye değişikliğini dikkate alarak,

    8. Sayfa
    edebiyatmızın X. yy.’dan öncesini ve sonrasını kendi ölçüleri içinde inceliyoruz. 4- Dil Coğrafyası: IX. ve X. yy.’larda bazı Türk boylarının ayrı devletler kurup kendi yazı dillerini oluşturduklarını görüyoruz. Farklı coğrafyalarda ve değişik kollar halinde gelişen dilimizin bugün Azeri Türkçesi, Kırgız Türkçesi, Özbek Türkçesi, Türkiye Türkçesi ve Balkan Türkçesi gibi birçok şivesi vardır.

    9. Sayfa
    2-TÜRK EDEBİYATININ DEVİRLERİ

    10. Sayfa
    a) İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI İslamiyetin kabulünden önceki döeneme ait Türk edebiyatı, Orta Asya coğrafyasında başlamış ve gelişmiştir. Edebiyatmızın bu dönemi genel olark sözlü bir edebiyat karakterii gösterir. Ancak VIII. Yy.’dan itibaren düşünceye dayalı yazılı ürünler de verilmeye başlanmıştır. Bu nedenle edebiyatmızı daha bu dönemde ikiye ayrırarak incelememiz gerekir. a )Sözlü Eserler: Sözlü edebiyatmızın en önemli özelliği, başta milli destanlar olmak üzere koşuk ve sagulardan oluşan zengin bir şiir geleneğine sahip olmasıdır. Buna ek olarak bugün atasözü dediğimiz savlar da yaygın olarak kullanılmaktaydı. Bu savlra incelendiğinde Türk boylarının bilgi ve tecrübeyi bir hayat felsefesi haline getirdikleri anlaşılmaktadır. Destan, koşuk ve sagu dediğimiz bu sözlü edebiyat ürünleri, çeşitli Türk boylarında şaman, baskı, kam gibi isimlerle anılan sanatçılar tarafından kopuz eşliğinde seslendirildi. Bu durum, şiirle musikinin birleştirildğini göstermektedir.

    11. Sayfa
    a )Yazılı Örnekler: M.S. VI. Yy.a ait yazılı belgeler bulunmuştur. Fakat bunların çoğu birkaç cümle uzunluğunda,edebi değeri olmayan, mezar taşlarına yazılmış sözlerdir. Yazılı edebiyatın ilk mükemmel örnekleri, Göktürklere ait Orhun Abideleri’dir. b) İSLAMİ DEVİR TÜRK EDEBİYATI İslamiyet, VIII. Yy.’dan itibaren Türkler tarafından kabul edilemeye başlanmıştır. X. Yy.’ın ilk yarsında Karahanlı hükümdarı Abdülkerim Saltuk Buğra Han’ın Müslüman olmasından sonra da Karahanlı Türkleri topluca İslamiyeti kabul etmişlerdir. İslamiyetin kabulüyle Türk dünyasında yeni bir dönem açılmıştır. Düşüncenin değişmesiyle edebi eserlerin muhteva ve şekil özelliklerinden, yaşama biçimine ve devlet yönetimine kadar pek çok şey değişmiştir. Bu devirde verilen ilk eserler incelendiğinde, bu eserlerin İslamiyet öncesi döneme ait izleri de taşımakla birlikte daha çok İran ve Arap edebiyatlarının etkisiyle oluşturulduğu görülür. Karahanlı Devleti bünyesinde başlayıp Anadolu sahasında Osmanlı

    12. Sayfa
    Devleti döneminde gelişmesini sürdüren bu edebiyata XIII. Yy.’dan itibaren Klasik Türk Edebiyatı adını veriyoruz. Bu dönemde Türk Halk edebiyatına bağlı olarak gelişen Dini-Tasavvufi edebiyatı, Klasik edebiyatla ortak muhteva ve şekil özelliklerine sahiptir. Klasik Türk edebiyatı, Anonim edebiyat ve Aşık tarzı Türk edebiyatı üzerinde de etkili olmuştur.c)BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI XIII. Yy.’dan itibaren Anadolu sahasında gelişmeye başlayıp şekli ve muhtevasıyla XIX. Yy. ortalarına kadar devam eden İslami Türk edebiyatına Klasik Edebiyat demiştik. Türk edebiyatında Batı’ya yöneliş, siyasi bir hareket olan Tanzimatla başlamıştır. Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatının bu safhasına Tanzimat Devri Türk Edebiyatı diyoruz. Tanzimat Devri Türk Edebiyatında ilk yeniliklerin muhtevada yapıldığını görüyoruz. Klasik Edebiyatın halen şekil olarak devam ettiğini söyleyebiliriz. 1896’dan itibaren yeni oluşumlar

    13. Sayfa
    ve yeni etkilenmeler sonucu Klasik edebiyata ait nazım şekilleri de terk edilmiştir. Bu edebi döneme Edebiyat-ı Cedide diyoruz. 1909’da bir araya gelip kendilerini Fecr-i Âti topluluğu olarak isimlendiren bir grup genç, Edebiyat-ı Cedide geleneğini bir süre daha devam ettirmişlerdir. 1911’de Genç Kalemler dergisinin yayın hayatına girmesiyle birlikte başlayan edebi akıma ise Milli Edebiyat akımı diyoruz. Edebiyatımızın bu tarihten sonraki devirlerini Milli Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı ve Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı olarak isimlendiriyoruz. 1940’tan sonra gelişen edebiyatımıza ise Son Dönem veya Yeni Dönem Türk Edebiyatı denilmektedir.

    14. Sayfa
    Edebiyatımızın tarihi gelişimini ve kollarını şu şekilde gösterebiliriz.TARİH İÇİNDE TÜRK EDEBİYATIİslamiyet Öncesi Türk Edebiyatıİslami Devir Türk EdebiyatıSözlü EserlerYazılı ÖrneklerKlasik Türk EdebiyatıKlasik Türk EdebiyatıAnonim Halk EdebiyatıDini-Tasavvufi Halk EdebiyatıAşık Tarzı Türk Edebiyatı

    15. Sayfa
    Edebiyatımızın tarihi gelişimini ve kollarını şu şekilde gösterebiliriz.TARİH İÇİNDE TÜRK EDEBİYATIBatı Etkisinde Gelişen Türk EdebiyatıTanzimat Devri Türk EdebiyatıEdebiyat-ı Cedide (Dervet-i Fünûn Edebiyatı)Fecr-i Âtî EdebiyatıMilli Edebiyat AkımıMilli Mücadele DönemiCumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1. 1940 yılına kadar Türk Edebiyatı 2.Son dönem Türk edebiyatı

    16. Sayfa
    ATATÜRK’ÜN EDEBİYAT İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ Atatürk;hayatı boyunca edebiyatla yakından ilgilenmiş,edebiyatı toplum faydasına yöneltmek için direktifler vermiş,okullarda öğretim programlarını bu yönde düzenletmiştir.Edebi sanatların bir fikrin,özellikle inkılapların yayılması ve kökleşmesinde en etkili araç olduğuna daima inanmıştır. Bir akşam toplantısında (1937),söz edebiyattan açılınca,bu konuda çeşitli konuşmalar yapılır``Edebiyat nedir?Osmanlı devrinde ve cumhuriyet rejiminde edebiyat deyince ne anlaşılıyor?``gibi sorular sorulur. Bu konuşmaların sonunda Atatürk,şu sözleri dikte ettirir: ``Osmanlı devrinde ve bugüne kadar geçen cumhuriyet çağında ve bundan evvelki Türk kültürel çağlarında ve hatta bugün medeni toplumlarda edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır.

    17. Sayfa
    Söz ve anlamı,yani insan aklında yer eden her türlü bilgileri ve insan kudretinin en büyük duygularını,bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı.Bunun içindir ki edebiyat,ister nesir halinde olsun,ister nazım şeklinde olsun,tıpkı resim gibi,heykeltıraşlık gibi,bilhassa musiki gibi güzel sanatlardan sayıla gelmektedir. İnsanlıkta en müspet bilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için mukadder olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi,içinde bulunduğu toplumda kendini anlatabilmek,bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğunu hazırlayabilmek için uyandırıcı,yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur. Bu itibarla,edebiyatın,her insan ve cemiyeti,bu cemiyetin hal ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için en esaslı eğitim araçlarından biri olduğu kolaylıkla anlaşılır. Bunun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı,edebiyat öğretiminde şu noktalara bilhassa önem ve kıymet vermelidir:

    18. Sayfa
    a)Türk çocuğunun kafasını,yaratılışındaki dikkat ve itinaya göre geliştirmek.Bu,cumhuriyetin sağlık düzeniyle ilgilenen bakanlığa da düşen bir görevdir. b)Güzel muhafaza edilen,Türk kafa ve zekalarını açmak,yaymak, genişletmek.Bu,bilhassa Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevidir. Bununla birlikte,Türk çocuklarının kafalarına müspet ilim ve maddi teknik mefhumlarını,yalnız nazari olarak değil aynı zamanda pratik vasıtalarla da yetiştirmek. c)Bir taraftan da Türk kafalarındaki kabiliyetleri,Türk karakterindeki sağlamlıkları,Türk duygularındaki yükseklik ve genişlikleri,kendilerini hiç zorlamadan,doğal bir halde ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak. Bunlar yapılınca netice şu olacaktır:Türk çocuğu konuşurken Onun beyan ve anlatış tarzı;Türk çocuğu yazarken,onun ifade tarzı kendisini dinleyenleri,onun yürüdüğü yola götürebilecek kabiliyeti sayesinde;Türk çocuğu kendisini dinleyen veya okuyanları peşine takarak yüksek Türk ülküsüne iletebilecek,ulaştırabilecektir.Sadi Borak(Atatürk ve Edebiyat, İstanbul, 1970)

    Yorumlar

    Sil