Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Algının Özellikleri

Algının özellikleri nelerdir ?

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Admin

    • 2015-11-25 13:02:23

    Cevap : AlGININ ÖZELLİKLERİ

    (1) Algı alanı
    Bireyin, belli süre için içinde bulunduğu ve gelen uyarıcıları alabildiği çev­reye algı alanı denir. Algı alanı, o bireyin duyduğu, gördüğü ve kokmayabildiği çevresel alanın tümüdür. Sınıfta oturan bir öğrenci belli bir alandaki, belli şiddette­ki uyarıcıları alabilir. O öğrencinin algı alanı, uyarıcıları aldığı çevrenin tamamıdır.
    (2) Algı dayanağı
          Duyum, uyarımın duyu organı ile alınması ve beyindeki ilgili merkeze iletilmesi ile oluşur. Duyum oluştuktan sonra bu bilgi beyinde karmaşık bir süreçten geçerek algılanmış olur. Bu aşamada bireyin daha önceki yaşantıları, öğrenmeleri ve ihtiyaçları algıya dayanak oluşturur. O halde bireyin içinde yaşadığı kültür; mesleği ve değerleri algılamasına yön verir. Örneğin, aynı domuz eti inançları gereği bir Alman için iyi bir yemek olurken bir Türk için mide bulandırıcı bir madde olabilir. Algılamamızı etkileyen daha önceki tüm yaşantı ve öğrenmelere, algı dayanağı denmektedir.
    3) Algıda bütünlük
           Bir manzarayı, bir resmi, bir müziği ya da bir insanı algılarken bütün halinde algılarız. Bu bütün, onu oluşturan parçalardan farklıdır. Bütün, parçaların toplamı değildir. Bütün, parçaların farklı algılanmasına yol açar. Geştalt ekolü bütünlük psikolojisine dayanır. Bu ekole göre insanları ve olayları bütün halinde algılarız. Arkadaşımızın üzgün olduğunu onun sadece gözlerinden değil genel görünümünden de anlarız. Radyoda istasyon ararken bir müzik duyduğunuzda bir anda nasıl bir müzik olduğuna karar veremezsiniz. Müziği bir süre dinlersiniz. Eğer daha önceden bildiğiniz bir parça ise ilk duyduğunuz sesleri bütünün etkisi ile değerlendirirsiniz. Sonra, hoşlanıp hoşlanmadığınıza karar verirsiniz. O halde tek tek notaları, bütün içinde yer aldıktan sonra farklı algılamaktasınız.
           Bir resme küçük bir kısmını bölerek bakarsanız, bütün içinde olduğundan başka bir görüntü algılarsınız. İşte, algı da budur zaten. Zihnimizin gelen uyarımları birbi­rinin de etkisiyle anlamlı hale getirmesine algı denir.
           Algıda bütünlüğün oluşabilmesi için zihin, organizasyon yapar. Algıda organi­zasyon, bütün içindeki unsurları ilişkilendirmek, yani aralarında anlamlı bağlantılar kurmak demektir. Unsurların nasıl bir ilişki içine gireceğine etki eden faktörler şekil-zemin, devamlılık, gruplama, tamamlama ve benzerliktir.

    (4) Algıda değişmezlik
           İnsanlar, tanıdıkları ve bildikleri nesneleri, kendilerine farklı görünmesine karşın eski normal halleri ile algılarlar. Çok uzağımızdan geçen bir kişinin retinadaki görüntüsü küçük olmasına karşın, biz onu normal boyutlarda algılarız. İşte daha önceden bildiğimiz nesnelerin farklı görünmelerine karşın bizim onları aynı şekilde algılayışımıza algıda değişmezlik adı verilir. Algıda değişmezlik üç şekilde olur:
           
           Algıda değişmezliğin birinci şekli, şekil değişmezliğidir. Nesnelerin değişik durumlarda farklı şekillerde görünmelerine karşın onları bildiğimiz şekilde algılama eğilimidir. Madeni bir paraya hangi açıdan bakarsak yine onu yuvarlak olarak algılarız.

           Algıda değişmezliğin ikinci şekli, büyüklük değişmezliğidir. Nesneler bizden uzaklaştıkça gözümüze düşen imgesi küçülür. Fakat biz, bu nesneleri küçük olarak değil hep aynı şekilde algılarız. Uçak yükseldikçe evler küçük görünmeye başlar. Hatta çok yüksekte, evler kibrit kutusu kadar görünür. Fakat biz evleri kibrit kutusu kadar değil normal haliyle algılarız.

           Algıda değişmezliğin üçüncü şekli, renk değişmezliğidir. Nesneler, içinde bulunduğu mekanın aydınlatılmasına bağlı olarak farklı renkte görünür. Ama biz tanıdığımız nesneleri normal rengi ile algılarız. Sahibi olduğumuz yeşil araba akşam karanlığında siyaha yakın bir renkte görünür. Ama biz o arabayı hep yeşil olarak algılarız.

    (5) Figür-fon ilişkileri   

    Figür-fon (şekil-zemin) algısı nesnelerin içinde bulundukları mekandan farklı olarak algılanması olayıdır. Burada algılanan nesne figür; nesnenin içinde bulunduğu ortam da fondur. İşte figürü fondan ayırıp ondan farklı olarak algılama eğilimine fıgür-fon algısı adı verilir Örneğin, sınıf tahtasının üst kısmında Atatürk portresi bulunur. Bu portre, duvar görüntüsüyle bir bütün olarak görülür; fakat ayrı olarak algılanır. Figür-fon ilişkisi işitme algısı için de geçerlidir. Sazı ile çalıp söyleyen bir şarkıcının söylediği şarkı figür, sazdan çıkan melodi ise zemindir.
        Figür ve fon bazen iç içe girdiğinden birbirinden tam olarak ayırt edilemezler. Böyle bir durumda figür ve fon yer değiştirir.

    (6) Derinlik algısı

           Derinlik algısı, görme duyumu ile ilgili bir özelliktir. Derinlik algısı nesnelerin bir­birlerine göre yakında ya da uzakta algılanmasıdır. Dış dünyayı algılarken nesneleri üç boyutlu olarak algılarız. Bazı nesnelerin önde, bazılarının arkada algılanması derin­lik algısına neden olur. Derinlik algısının "meydana gelmesinde her iki gözümüzün farklı açılardan bakmasının rolü vardır. Bu bilgiler beyinde birleştiğinde, nesnelerin üç boyutlu görülmesini sağlar. Ayrıca, ışığın parlak olduğu yerler ve canlı renkler yakında; ışığın sönük olduğu yerler ve soluk renkler uzakta algılanır. Bu durumda derinlik algısı meydana gelir. Cisimlerin birbirini kapatması sonucunda kapatılan cisim arkada algılanır. Aşağıda ve yukarıda görünen iki nesneden aşağıdaki daha yakında algılanır. Paralel çizgiler bir noktada birleşiyormuş gibi görünür. Doku yakından bakılınca seyrek, uzaktan bakılınca sık görünür. Bu ipucları bizim derinlik algılamamıza etki eder.

    (7) Algıda seçicilik (dikkat)

           Günlük yaşantımızda aynı anda duyu organlarımıza çok sayıda uyarıcı gelir. Biz, bu uyarıcıların sadece bir kısmını algılarız. İşte, duyu organlarımıza gelen uyarıcıların bazılarını seçip sadece bunları algılamamız olayına algıda seçicilik adı verilir. Örneğin, kitap okuduğumuz ortamda duyu organlarımızı etkileyen pek çok uyarıcı olmasına karşın, okuduğumuz kitaptaki uyarıcıları bunlardan daha fazla algılarız. Üniversite sınavına çok iyi hazırlanmak isteyen bir genç kitapçının vitrininde bulunan çok sayıda kitap arasından üniversiteye hazırlık ile ilgili kitapları algılar. Çünkü dikkati büyük ölçüde sınava hazırlanmaya yönelmiştir. Eğer uyarıcıların hepsini algılamış olsaydık, bunların hepsini değerlendiremezdik. O zaman bu uyarıcıların hiçbirine uygun davranışta bulunamazdık.

    (a) Dikkat nedir, çeşitleri

           Algıda seçiciliği sağlayan süreç dikkattir. Dikkat, düşünce ve zihin gücünün belli bir olay üzerinde yoğunlaştırılmasıdır. Biz üzerinde dikkatimizi yoğunlaştırdığımız uyarıcıları algılarken diğerlerini algılayamayız.

           Çevremizden gelen çok sayıda uyarıcıdan belli bir kısmına algılarımızı yöneltmeye dikkat denir. Dikkatin oluşumundaki etkili faktörlere bakarak dikkati ikiye ayırabiliriz:

    • Seçici Dikkat: Kalabalık bir odada pek çok kişi konuşurken sadece bir kişinin konuşmasını dinlemek, seçici dikkattir. Burada birey algılarını iradesi ile bir ko­nuşmaya çevirmiştir. Seçici dikkat, bireyin kendi iradesi ile belirli bir nesne ya da olaya yönelerek dikkatini onun üzerinde toplamasıdır. Bireyin istek ve arzuları, beklenti ve ihtiyaçları seçici dikkatte önemli rol oynar.

    •  Çekilen Dikkat: Uyarıcıların, fiziksel özelliklerinden dolayı dikkati çekmesi ile  oluşur.  Uyarıcıların  fiziksel  özellikleri  şiddet,  büyüklük,  tekrar,  zıtlık ve harekettir. Parlak bir ışık, zayıf ışığa göre; büyük bir heykel, küçüklerine göre dikkati daha çok çeker. Sokakta yürüyen zıt renkli giysiler giymiş bir insan ve yanıp sönen trafik ikaz lambaları insanların kolayca dikkatini çeker.
           Dikkatimizi sürekli bir olay ya da nesne üzerinde tutamayız. Bu duruma dikkat değişmesi denir. Dikkat değişmesi, dikkatimizin bir uyarıcıdan diğerine kaymasıdır. Örneğin, öğretmeni dinleyen öğrencinin dikkatinin, bir an, kalemi ile oynayan arkadaşına yönelmesi gibi.
          Dikkat, öncelikle uyarıcının algılanabilir durumda olmasını gerektirir. Algının belli bir noktada toplanması sonucu uyarıcı ile ilgili bilgiler bellekte daha uzun süre kalır. Belleğimizdeki yaşantılar, daha sonra karşılaşacağımız uyarıcılardan hangisine dikkatin yöneleceğini belirler.
    Dikkatimizi daha uzun süre dinamik tutabilmemiz için algıyı etkileyen faktörleri bilmemiz ve bunlara uygun davranmamız gerekir. Bu amaçla konuya ilgi duyulmalı, güdülenme devam ettirilmeli, konu anlamlı hale getirilmeli ve ihtiyaçlara cevap verecek şekilde düzenlenmelidir.

    (b) Dikkati etkileyen iç ve dış etmenler

           Organizmayı etkileyen uyarıcıların hangilerine dikkat edeceğimizi belirleyen faktörleri iki ana gruba ayırabiliriz. Bu faktörlerden birincisi, algılanan uyarıcıdan kaynaklanan dış etkenlerdir. Uyarıcıda bulunan bazı özellikler dikkatin o uyarıcı üzerinde yoğunlaşmasına neden olur. Dikkati etkileyen dış uyarıcıların özellikleri şunlardır:

    • Şiddetli ve büyük olması,
    • Kontrast yani birlikte bulunduğu uyarıcılara zıt olması,
    • Hareketli olması,
    • Sürekli tekrarlanması,
    • Alışılmadık olması ve yeni olmasıdır.
    Dikkati etkileyen ikinci faktör ise kişinin çeşitli özelliklerinden kaynaklanan iç faktörlerdir. Bireysel özelliklerimiz dikkatimizin hangi alanda toplanması gerektiği üzerinde etki yapar. Bu özellikler kişiden kişiye değişir. Dikkati etkileyen iç faktörlerden bazıları şunlardır:
     Duygu, düşünce ve ihtiyaçlar,
     İlgi, istekler ve beklentiler,
     Önceden öğrenilenler,
    • Kişilik özellikleri ve meslekler vb. gibi.

    (8) Algı yanılmaları

     Günlük hayatta çoğu zaman bazı uyarıcıları olduğundan farklı algılarız. İçi su ile dolu olan bir bardağa sağlam olan kalemi koyduğumuzda kalem kırık görünür. Su hortumu gece karanlığında yılan gibi algılanabilir. Uzaktan gelen birini, beklediğimiz arkadaşımıza benzetebiliriz. Sihirli aynalar denen mercek aynalarda kendimizi çok uzun, şişman ya da zayıf olarak görebiliriz. İşte algılamada oluşan bu ve benzeri yanlış değerlendirmelere algı yanılması adı verilir. Algı yanılmalarının çeşitli şekilleri vardır.

    (a) Yanılsama (illüzyon) nedir?

    Var olan bir uyarıcının yanlış olarak algılanmasına, yanılsama (illüzyon) adı verilir. Gece karanlığında, cadde kenarında duran büyük kütüğü, köpek olarak algılama bir illüzyondur. İllüzyonlar, ya uyarıcıdan ya da kişiden kaynaklanırlar. Bu nedenle illüzyon iki ana gruba ayrılabilir. Bunlar uyarıcıdan kaynaklanan ve herkeste aynı olan fiziksel illüzyonlar ile bireyden kaynaklanan ve kişiden kişiye değişen psikolojik illüzyonlardır.

    (b) Fiziksel, psikolojik illüzyonlar Fiziksel illüzyonlar

           Fiziksel illüzyonlar, algılanan uyarıcıdan kaynaklanan yanılsamalardır. Burada illüzyonun nedeni, fizikî prensiplerle açıklanabilir. Aynı uyarıcı, herkeste aynı algı yanılmasına neden olur. Bulutsuz bir gecede hareket ettiğimiz zaman ayın da bizimle beraber hareket etmesi, gökyüzü ile yeryüzünün ufukta birleşmiş gibi algılanması birer fiziksel illüzyondur.

    Psikolojik illüzyonlar
    Psikolojik illüzyonlar bireyden, bireyin kişilik özelliklerinden ve bireyin psikolojik durumundan kaynaklanan yanılsamalardır. Bu çeşit illüzyonlar kişiden kişiye değişir. Evdeki kağıt parçasını fare sanma, yolda yürürken renkli bir kağıdı para olarak algılama birer psikolojik yanılsamadır.

    (c) Hallüsinasyon ( sanrı ) nedir?

    Hallüsinasyon, olmayan bir uyarıcıyı varmış gibi algılamadır. Bu çeşit
    algılamalar ağır ruh hastalarında, ateşli hastalıklarda ve uyuşturucu bağımlılarında görülen bir özelliktir. Uyuşturucu bağımlısı olan insanlar, uyuşturucu krizine girdikleri zaman vücutlarında örümcek ve akreplerin dolaştıklarını algılarlar. Yine bazı ruh hastalan peygamber olduklarını ve kendilerine vahiy geldiğini sanırlar. Bu iki durum da birer hallüsinasyondur.

    (d) Yanılsama ile Hallüsinasyon arasındaki farklar

    Yanılsama ve hallüsinasyon farklı algı yanılmalarıdır. Aralarındaki başlıca farklar şunlardır:
      Yanılsama için uyarıcının bulunması zorunludur. Ama hallüsinasyonda böyle bir zorunluluk yoktur. Karanlıkta var olan hortumun yılana benzetilmesi yanılsama,
    bireyin olmayan sesler duyduğunu söylemesi sanrıdır.
      Yanılsamalar her normal insanda sıkça görülen algı yanılmalarıdır. Günlük hayatımızda çoğu zaman hepimiz algılarımızda yanılabiliriz. Ama hallüsinasyonlar ruh hastası olan insanlarda görülür.
      Yanılsamada aynı uyarıcı, aynı ya da benzeri algı yanılsamasına neden olurken hallüsinasyonda çok farklı algı yanılmaları oluşur. Suya batırılan çubuğu her insan kırık olarak algılar. Sanrıda ise bireyler olmayan nesneleri varmış gibi algılarlar.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.