Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Epitel hücresi mitoz geçirir mi?

Bu sorunun cevabı için bana yardımcı olur musunuz.

Bu soruya 3 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Hypatia

    • 2016-11-01 12:52:14

    Cevap : Evet epitel hücresi mitoz geçirir.

    Epitel Hücrelerinin Yenilenmesi: Epitel dokuları dayanıksız yapıdadır ve hücreler işlevlerine ve yerleşimlerine bağlı olarak mitotik aktivite ile devamlı olarak yenilenir.  Örneğin epidermis hücreleri bazal tabakalarındaki mitoz bölünme ile devamlı olarak yenilenirler ve bu hücreler germinal tabakadan yüzeye doğru ilerlerler ve bu olaylar yaklaşık olarak 28 gün sürer. Yenilenme hızı ince bağırsakta süratli  (4-6 gün), pankreasta yavaştır (50 günde bir). Çok katlı ve yalancı çok katlı epitelde mitoz, germinal tabakada meydana gelir.  Diğer epitel tiplerinde erişkinliğe ulaşıncaya kadar periyodik olarak yenilenirler ve daha sonra hücre populasyonu yaşam boyunca kalır.  Ancak zedelenme veya akut toksik harabiyetle hücre sayısı azaldığında, hücre çoğalması tetiklenir ve hücre sayısı eski duruma getirilir.

    Diğer Cevaplara Gözat

    Sunum İçeriği

    EPİTEL DOKUSUVücudumuzda bulunan yaklaşık olarak 200 farklı hücre tipi çok hücreli organizmaların doku olarak bilinen yapısal ve işlevsel yapılarını oluşturmak üzere biraraya gelirler. 4 temel dokunun da (epitel, bağ dokusu, kas ve sinir dokusu) kendilerine özgü temel özellikleri vardır. Her doku; hücrelere ve hücrelerarası matrikse sahiptir. Ekstraselüler matriks, hücrelerce sentezlenen ve ekstraselüler boşluğa verilen cansız makromoleküler bir komplekstir. Epitel gibi tabakalar oluşturan dokuda çok az ekstraselüler matriks bulunurken, bağ dokusunda çok fazla ekstraselüler matriks ve az sayıda hücre bulunmaktadır. Epitel dokusu, geniş dağılım ve bir çok işlev üstlenir. Korunmasız vücut yüzeylerini örten kesintisiz hücre tabakalarından oluşur. Sindirim, solunum, kardiyovasküler ve ürogenital sistemlerin iç boşluklarını da döşer. Diğer dokuları koruyan seçici bariyer olarak maddeleri yüzeyi boyunca tek ya da çift yönlü taşır. Diğer işlevleri sentez, salgılama, emilim ve hücreleri serbest yüzeylerde olduğundan duyu algılamadır. Epitel dokusu, sıkıca biraraya gelmiş polihedral hücreler ile çok az hücrelerarası maddeden oluşur. Epitel, hemen hemen tamamen hücrelerarası bağlantılarla bağlanmış, az miktarda ekstraselüler matriks içeren adhesiv hücrelerden oluşur. Bu hücreler arasındaki bağlantılar güçlüdür. Böylece, oluşan hücresel tabakalar vücudun yüzeyini örter ve boşluklarını döşer.Epitel dokusu, doku kutuplanması gösterir, hücrelerinin apikal yüzeyi, komşu hücreler arasında yan yüzler ve altta uzanan bazal membran ile temasta olan bazal yüzü bulunur. Epiteller direkt kan kaynağından yoksundur ve altta uzanan dokulardan diffüzyon yoluyla beslenirler. Diğer temel dokulardan farklı olarak, epitellerin sürekli hücre yenilenmesi ile yüksek mitotik indeksleri vardır. Mekanik stres ve travmaya uğradıklarından bu bir avantajdır. Ancak karsinomlar olarak adlandırılan malign tümörlerin oluşumundan kolaylıkla etkilenirler. Epitel dokusu, ya vücudun iç ve dış yüzeylerini döşeyen örtü epiteli olarak ya da invagine olmuş epitel hücrelerinden gelişen glandlar (salgı=bez epiteli) olarak 2 temel şekilde bulunur. Kökeni: Epitellerin farklı embriyonik kökenleri vardır ve ektoderm, mezoderm veya endoderm kökenli olabilirler. Epitellerin çoğu ektodermal ve endodermal kökenlidir. Epidermis, ağız, burun, anüs, korneayı, derinin bezlerini ve meme bezlerini döşeyen epitel ektodermal; solunum ve sindirim sistemini döşeyen epitel örtüsü ve sindirim sisteminin bezleri (pankreas ve karaciğer) endodermal; böbreğin ürinifer tübüllerini, dişi ve erkek üreme sistemlerini döşeyen epitel, kan ve lenf damarlarının endotel örtüsü ile vücut boşluklarının mezotelyumu mezodermal orijinlidir.Epitel dokusunun başlıca görevleri:Yüzeyleri örtmek, döşemek ve harabiyetten korumak (deri)Moleküllerin epitel tabakaları arasında transselüler taşınımı,Bağırsak lümeninden veya bazı böbrek tübüllerinin lümeninden maddelerin emilimi, Mukus, hormonlar, enzimler ve bir çok glanddan farklı salgılar salgılama (bez epiteli)Tat tomurcukları, retina ve kulaktaki özelleşmiş tüylü hücreler yardımıyla duyu algılama (nöroepitel)Kasılma (miyoepitelyal hücreler)Hücre şekli: Yüksek prizmatikten, kübiğe ve alçak yassıya kadar değişirken , boyutları da değişiktir. Çekirdeğin şekli çoğunlukla ve kabaca hücre şekline uyar.Epitel Dokusunun İnnervasyonu: Epitel dokularının çoğu lamina propriadaki sinir pleksuslarından zengin duyu sinir sonlanmaları alır.Epitel Hücrelerinin Yenilenmesi: Epitel dokuları dayanıksız yapıdadır ve hücreler işlevlerine ve yerleşimlerine bağlı olarak mitotik aktivite ile devamlı olarak yenilenir. Örneğin epidermis hücreleri bazal tabakalarındaki mitoz bölünme ile devamlı olarak yenilenirler ve bu hücreler germinal tabakadan yüzeye doğru ilerlerler ve bu olaylar yaklaşık olarak 28 gün sürer. Yenilenme hızı ince bağırsakta süratli (4-6 gün), pankreasta yavaştır (50 günde bir). Çok katlı ve yalancı çok katlı epitelde mitoz, germinal tabakada meydana gelir. Diğer epitel tiplerinde erişkinliğe ulaşıncaya kadar periyodik olarak yenilenirler ve daha sonra hücre populasyonu yaşam boyunca kalır. Ancak zedelenme veya akut toksik harabiyetle hücre sayısı azaldığında, hücre çoğalması tetiklenir ve hücre sayısı eski duruma getirilir.Epitel Dokusunun Beslenmesi: Epitel dokusu kan damarı içermez. Beslenmesi bazal membran altında bulunan kan kapillerlerinden diffüzyon yoluyla olur. Kapillerden çıkan besin maddeleri ve oksijen taşıyan sıvı bazal membranı katederek epitel içinde bazalden apikale doğru yayılır. Metabolizma ürünleri de bazal membranı geçerek kan damarlarına geri dönerler. Bazal membranın yapısı bu iki taraflı madde geçişini sağlayacak özelliktedir. Kat sayısı fazla olan epitel türlerinde yüzey katlarının da beslenebilmesi için alttaki bağ dokusu epitel içine eldiven parmağı şeklinde uzanır. Bu yapılar papilla olarak adlandırılır. Papillaların tepesinde ve membranın hemen altında kan kapillerleri sıkı ağ yapısı oluştururlar. Buradan epitelin yüzey alanları beslenir. Metaplazi: Bazı fizyolojik ve patolojik şartlar altında bir epitel tipi değişime uğrayarak başka bir epitel tipine dönüşür. Bu olay metaplazi olarak bilinir. Çok sigara içen bireylerin bronşlarındaki yalancı çok katlı prizmatik epitel, squamoz metaplazi geçirerek çok katlı yassı epitele dönüşür. Patolojik koşul düzeldiğinde epitel tekrar eski halini alır. Bronş ve mesane epiteli de A vitamini eksikliğinde çok katlı yassı epitele dönüşebilir.Polarite: Epitel hücrelerinin önemli bir bölümü polariteye (kutuplanma) sahiptirler. Bu polarize hücreler, vücut dışını veya vücut boşluğunu sınırlayan apikal yüze ve bazolateral yüzeye sahiptir. Bazolateral yüzün bazal bileşeni bazal lamina ile temas eder. Bu bölgeler işlevsel olarak farklı olduklarından farklı yüzey özelliklerine sahiptir. Örneğin, epitel hücrelerinin apikal yüzeylerinde mikrovili, sterosilya, silya ve flagella bulunur. Bazolateral bölgelerinde farklı tiplerde bağlantı kompleksleri ve hücrelerarası interdigitasyonlar bulunur. Apikal ve bazolateral yüzeyler birbirlerinden hücrenin apikal kısmını çepeçevre kuşatan sıkı bağlantılarla ayrılırlar.Epitel hücrelerinin lümene baktığı apikal yüz bölgeleri iyon kanallarından, taşıyıcı proteinlerden, H+ATP-azdan, glikoproteinlerden, hidrolitik enzimlerden, su dengesinin düzenlenmesinden sorumlu olan aquaporinler gibi kanal-oluşturucu proteinlerden zengindir. Absorbtif hücrelerde, apikal hücre membranı yapısındaki membran proteinlerinin yanısıra disakkaridazlar ve peptidazlar gibi enzimleri de (brush border enzimleri) içerir. Bu enzimler, emilen moleküllerin sindirimini tamamlar. Bu bölge aynı zamanda salgı ürünlerinin de hücre dışına verildiği bölgedir. Apikal yüzeyde Epitel hücrelerinin lateral membranlarında bağlantı kompleksleri yer alır. Epitel hücrelerinin bazal yüzeylerinde 3 önemli yapı dikkati çeker. Bunlar, bazal lamina, plazma membran katlantıları ve hücre zarını bazal laminaya tutturan hemidesmosomlardır. Kan damarları epitele girmediğinden bütün besinlerin lamina proprianın altında bulunan kapillerlerden çıkarak epitele geçmesi gerekir. Besinler ve epitelyal hücre ürünlerinin öncülleri, bazal laminadan diffüzyonla geçerek bazo-lateral yüzeylerinden genellikle de enerji gerektiren bir işlemle hücre içine alınır. Epitel hücrelerinin aktivitelerini etkileyen hormonlar, nörotransmitterler gibi kimyasal ulakların reseptörleri de bazo-lateral membranda toplanır. Sıkı bağlantıların, çeşitli hücre membran bölgelerindeki esas membran proteinlerinin birbirine karışmasını önlemeye yardımcı olduğu düşünülmektedir.BAZAL LAMİNA-BAZAL MEMBRANBütün epitel hücreleri, altlarında bulunan bağ dokusu ile temas halindedir. Bunların bazal yüzeyindeki tabaka bazal lamina olarak isimlendirilir. Bazal lamina, lamina lucida (lamina rara) olarak adlandırılan epitelin hemen altında uzanan 10-50 nm kalınlığında elektron-lucent bir tabaka ile daha geniş ve kalınlığı (20-300 nm) bulunduğu bölgeye bağlı olan elektron-dens lamina densadan oluşur. Bazal lamina yalnızca elektron mikroskopta görülebilir. Bazal lamina, alttaki retiküler laminaya hepsi fibroblastlardan salınan fibronektin, tutturucu (anchoring fibriller=tip VII kollajen) fibriller ve mikrofibriller (fibrillin) ile tutunur.Lamina lusida, epitel hücrelerinin bazal hücre zarlarının hemen yakınındaki düşük yoğunluklu soluk renkli zondur. Başlıca laminin, entactin, integrin ve distroglikanlardan oluşur.Lamina densa, glikozaminoglikanlar (heparan sülfat), proteoglikanlar (perlecan) ve tip IV kollajen şebekesinden oluşur. Bazal lamina, hem bir moleküler filtre olarak hem de altında uzandığı epiteli destekleyen esnek ve sıkı bir yapı olarak işlev görür. Filtreleme özelliği sadece fizyolojik filtre olan tip IV kollajen ile değil aynı zamanda negatif yüklü olduğundan negatif yüklü moleküllerin geçişini engelleyen heparan sülfat içeriği ile de sağlanır. Bazal lamina, yara iyileşmesi sırasındaki tekrar epitel oluşumu veya motor nöronların rejenerasyonu sırasında myonöral kavşakların yeniden oluşmasında da fonksiyon görür. Epitel hücrelerinin göçünü de yönlendirir.Lamina retikülaris: Değişen kalınlıklarda yer alan ve fibroblastların sentezlediği tip I ve tip III kollajenden oluşan bir tabakadır. Bazal lamina ile bağ dokusu arasında yer alır. Kalınlığı üstte bulunan epitele gelen sürtünme kuvvetine bağlı olarak değişir. Deride kalınken, alveollerde oldukça incedir. Bağ dokusunun tip I ve tip III kollajeni lamina retikülaris içine girerek bu tabakanın mikrofibrilleri ve anchoring fibrillerine bağlanırlar. Kollajen fibrillerin bazik grupları, lamina densanın GAG’larının asidik grupları ile bağlar oluşturur. Fibronektinin GAG domainleri de bazal laminanın lamina retikülarise bağlanmasına yardımcı olur ve epitel örtüsü, alttaki bağ dokusuna bazal lamina ve retiküler lamina olarak adlandırılan bu esnek ve hücresiz yapı ile bağlanır.Bazal membran: Bazal membran, glikozaminoglikanları saptayan PAS reaksiyonu ve diğer histolojik boyalarla iyi boyanır. Düz ve iskelet kas hücrelerini, adipositleri ve Schwann hücrelerini, bazal laminaya benzer bir yapı olan eksternal lamina çevreler. Bazal membran, ışık mikroskobunda izlenebilir ve PAS + dir, elektron mikroskobunda daha ayrıntılı incelendiğinde ise epitel hücreleri tarafından oluşturulan bazal lamina ve bağ dokusu hücreleri tarafından üretilen retiküler laminadan oluştuğu görülmektedir. İki bazal laminanın kaynaşması ile de oluşabilir (alveoller ve böbrek glomerüllerinde). İNTEGRİNLER ve DİSTROGLİKANLARİntegrinler, hücre membran reseptörlerine benzeyen ve ligandlarla bağlar oluşturan transmembran proteinleridir. Hücre membran reseptörlerinden farklı olarak, sitoplazmik kısımları hücre iskeletine bağlıdır ve ligandları sinyal molekülleri değil, kollajen, laminin ve fibronektin gibi ekstraselüler matriks yapılarıdır. İntegrinler, hücre iskeletini ekstraselüler matrikse bağladığından transmembran bağlayıcılar olarak da adlandırılırlar. İntegrinler, biyokimyasal sinyalleri 2. haberci sistem kaskadlarını aktive ederek hücre içi olayları uyarmakta da işlev görürler. Distroglikanlar, transmembran -distroglikan ve ekstraselüler - distroglikan olmak üzere 2 alt birim içeren glikoproteinlerdir. Distroglikanlar ve integrinlerin bazal laminanın kuruluşunda önemli rolleri vardır. Embriyolarda bu glikoproteinlerin biri ya da ikisi birden bulunmadığında normal bazal lamina şekillenemez.HÜCRELERARASI BAĞLANTILAREpitel hücreleri birbirlerine sıkıca yapışmıştır, ayırmak için oldukça büyük bir mekanik güç gerekir. Hücrelerarası yapışma özelliği, çekme kuvvetine ve basınca maruz kalan epitelyal dokularda (deri) belirgindir. Yapışma; kısmen plazma membranının membran proteinlerinden olan glikoproteinlerin bağlayıcı özelliğinden (cell adhesion molecules) ve az miktardaki hücrelerarası proteoglikanlarla sağlanır. Bazı glikoproteinler, ortamda Ca++ bulunmadığında yapışkanlıklarını yitirirler. Bu yapışmaya ek olarak, epitel hücrelerinin lateral membranları arasında bağlantı yapıları vardır. Bu bağlantılar yalnızca yapışma bölgeleri olarak görev yapmakla kalmaz, aynı zamanda hücrelerarası aralıktan (paraselüler) materyal akışını önler ve komşu hücreler arasındaki iletişim mekanizmasını oluşturur. Bağlantılar, hücrenin tepesinden tabanına doğru belirli bir düzen içinde bulunurlar. Zonula okludens (sıkı bağlantı): En üstte, komşu hücrelerin unıt membranlarının dış yapraklarının kaynaşması ile oluşur ve 5 tabakalı bir görünüm oluşur. Fonksiyonu epitel hücreleri arasında (paraselüler yol) apikalden bazale ya da bazalden apikale madde geçişini engelleyecek şekilde oldukca sıkı bir tutunma meydana getirmektir. Hem occludin hem de claudinler sıkı bağlantı oluşumuna katılır. Claudinler interselüler boşluğun kapatılması için gerekli bantların oluşumundan sorumlu proteinler olduklarından claudinler daha aktif rol oynarlar. Bağlantılar, cadherinler ve sitoplazmik zonula occludens proteinleri olan ZO1, ZO2 ve ZO3 ile tekrar kuvvetlendirilirler.Sıvı alışverişinin çok olduğu proksimal tübülde 1 veya yokİdrar geçişinin engellendiği mesane epitelinde ise çok sayıdadır.Zonula adherens: Bu bağlantı hücreyi çepeçevre sarar ve bu yapının komşu hücreleri birbirlerine bağladığı düşünülmektedir. Bu bağlantıda, aktin içeren çok sayıda mikrofilaman, bağlantı bölgesi membranlarının sitoplazmik yüzeyinde bulunan yoğun plakların içine girer. Plaklar, miyozin, tropomiyozin, - aktinin ve vinkülin içerirler. Mikrofilamanlar, apikal sitoplazmada bulunan çeşitli tip filamanlardan oluşan terminal ağ’dan uzanmaktadır. Terminal ağ, sitoplazmik organellerin bulunmadığı bu bölgede hücrenin tepesine belirli bir direnç sağlar. Zonula okludens ve zonula adherens terminal bar olarak bilinen yapıyı oluşturur. İnce bağırsakta, ışık mikroskobu ile eozinofilik bir bant olarak izlenir. Fascia adherens ise zonula adherense benzer fakat hücreyi çepeçevre kuşatmaz. Kalp kası hücreleri birbirlerine uzun uçlarından fasia adherensleri yolu ile tutunurlar.Gap junction (Nexus): Epitel hücrelerinin çoğunda lateral membranlar boyunca hemen her yerde ancak az sayıda bulunabilir. Embriyogenez sırasında çok sayıdadır. Olasılıkla gelişen hücrelerin düzenlenmesinden sorumludur. Komşu hücre membranları arasında 2 nm’lik bir dar aralık vardır.Gap junction proteinleri, merkezlerinde yaklaşık 1.5 nm çapında hidrofilik bir delik içeren altıgenler yapar. Bu birim konnekson olarak tanımlanır. Komşu hücre membranlarındaki konneksonlar, 2 hücre arasında hidrofilik kanal oluşturacak şekilde aynı düzeyde yer alırlar. Molekül ağırlığı 1500’ün altındaki moleküller bu kanallardan geçebilir. Bazı hormonlar, cAMP, GMP ve iyonlar gibi bilgi iletici maddeler bilgiyi dokudaki hücreler boyunca yayar, hücrelerin bağımsız üniteler şeklinde değil de, birlikte hareket etmelerini sağlar. Kalp kasındaki gap junctionlar, kalbin düzenli olarak atmasından sorumludurlar.Desmozom (Maküla adherens): Disk şeklinde kompleks bir yapıdır, komşu hücrenin yüzeyinde buna özdeş bir yapı ile bağlantı kurar. Bu bağlantıda aralık, normal aralık olan 20 nm’den daha geniştir (30 nm). Hücrelerarası alan da çizgi halinde yoğun materyele sahiptir. Her iki komşu hücrenin iç tarafında tutunma plağı olarak isimlendirilen ve en az 12 proteinden oluşan bir yapı bulunur. Sitokeratin türlerinin ara filaman grupları, tutunma plağı içine girer ya da keskin dönüşlerle kıvrılarak sitoplazmaya geri dönerler. Lateral membranlarda yamalar halinde dağılmıştır. Epidermiste yalnızca bu tip bağlantı bulunur. Bazen daha basit tipleri de bulunur. Hemidesmozom: Epitelyal hücrelerinin bazal laminaya temas ettiği yüzeyde bulunur. Epitel hücre plazmalemması üzerinde yarı desmozom şeklini alırlar. Epitel hücrelerinin alttaki bazal laminaya tutunmasını sağlar.Fonksiyonlarına Göre Hücrelerarası BağlantılarTutturucu Bağlantılar: Hücrelere mekanik kuvvet sağlayan bağlantılardır (Zonula adherens ,desmozom, hemidesmozom)Geçirgen olmayan bağlantılar: Hücreler arasında geçirgen olmayan bir bariyer oluşturur (zonula occludens).İletişim sağlayan bağlantılar: Moleküllerin hücreler arasında geçişini sağlar (Gap-junction). ÖRTÜ EPİTELİÖrtü ve bez epiteli ayrı yerlerde yerleşim gösterseler de iç içe olabilirler. Bağırsağın iç yüzünü döşeyen epitel hücrelerinin aralarında sıklıkla müköz salgı yapan goblet hücreleri bulunmaktadır.Döşeyici ve örtücü epitel histolojik olarak yüzey hücrelerinin şekline göre- yassı, kübik, prizmatik, yalancı çok katlı veya değişici- ve hücre tabaka sayılarına göre ise – tek katlı veya çok katlı olarak sınıflandırılır. Eğer tek tabaka varsa basit ya da tek katlı epitel olarak, birden çok tabaka varsa tabakalı ya da çok katlı epitel olarak sınıflandırılır. Hücre şekli yassı, kübik veya prizmatik olabilir. Çok katlı epitel, yüzeyel tabakadaki hücre şekline göre sınıflandırılır. Bu 2 temel tip epitel yanı sıra yalancı çok katlı (pseudostratifiye) ve değişici (transisyonel) epitel tipleri de bulunur.Örtü epiteli bu hücreleri içererek katlarına göre şöyle sınıflandırılır.TEK KATLI ÖRTÜ EPİTELİTek katlı yassı epitel Tek katlı kübik epitel Tek katlı prizmatik epitel (Basit, fırçamsı kenarlı, titrek tüylü (kinosilyalı) olmak üzere özel tipleri bulunur).ÇOK KATLI ÖRTÜ EPİTELİÇok katlı yassı epitel (Keratinleşmiş ve keratinleşmemiş)Çok katlı kübik epitelÇok katlı prizmatik epitelÇok katlı değişici epitelYALANCI ÇOK KATLI EPİTEL (Pseudo-stratifiye Epitel)Tek katlı yassı epitel: Hücrelerarası bağlantılarla birleşmiş tek tabakalı yassı hücrelerden oluşur ve bulunduğu yere göre kalınlığı değişen bir bazal membran üzerinde uzanırlar. Her hücrenin en geniş parçasında tek çekirdek bulunduğundan bu bölge serbest yüzeye doğru şişkin biçimde çıkıntı yapar. Nukleuslar yassı veya ovoid şekillidir. Hücreler çekirdeğin her iki ucuna doğru incelen iğ şeklindedir. Hücre sınırlarını H&E ile boyanmış kesitlerde görmek zordur. Sınırlar, özel teknikler ve elektron mikroskopi ile izlenilebilir. Bu tip epitel, kan-doku bariyerlerini oluşturan bölgelerde tipiktir. Madde geçişinin çok fazla olduğu vücut kısımlarında bulunur. Epitelin inceliği diffüzyona ve gazların, sıvıların iki yönlü ve besinlerin serbest yüzeyden alttaki dokulara doğru hareketlerine izin verir. Bu epitelin isimleri bulunduğu bölgeye bağlıdır: kalbi, kan damarlarını ve lenfatik kanalları döşeyen tek katlı yassı epitel endoteldir; mezotel, vücut iç boşluklarını döşeyen seröz zarları (plevra, perikard, periton) oluşturan tek katlı yassı epitelden oluşur. Böbrekte tek katlı yassı epitel, Bowman kapsülünün paryetel tabakasını ve Henle kulplarının ince kısmını oluşturur; ayrıca orta ve iç kulakta ve pulmoner alveolleri döşediği akciğerlerde de bulunur.Tek katlı kübik (izoprizmatik) epitel: Tek katlı halinde düzenlenmiş kübik (izoprizmatik) hücrelerden oluşmaktadır. Her hücrenin merkezi yerleşimli küresel bir çekirdeği vardır. Bu epitel korumayı sağlar, iletim için bezlerin kanallarını oluşturur. Aktif salgılama ve emilim için özelleşmiş olabilirler. Bu tür epitele, ovaryumun yüzey epiteli, tiroid folliküllerinde, dış salgı bezlerinin boşaltma yollarında ve bazı böbrek tübüllerinde rastlanır. Gözde, retinanın pigmentli epiteli ve silyar cisimcik epiteli tek katlı kübiktir ve iyon taşınması ve salgılama için özelleşmiştir. Bu kübik epitel hücrelerinin serbest yüzeylerinde sıklıkla mikrovilli bulunur. Sitoplazmaları tek katlı yassı epitel hücrelerine göre organelden daha zengin olduğundan yüksek metabolik ve fonksiyonel aktiviteleri vardır.Tek katlı prizmatik epitel: Bazal membran üzerinde tek katlı olarak düzenlenmiş prizmatik hücrelerden oluşur. Hücrelerin çekirdekleri hemen hemen aynı hizada, hücrenin şekline uygun, uzunca, ovoid yapıda olup biraz bazale yakın yerleşim gösterir. Vücudumuzda çok yaygın olan bu epitel tipi çoğunlukla nemli yüzeylerin korunması, besin emilimi ve salgılama ile ilgilidir. Bezlerin büyük kanallarını, böbreğin kıvrımlı tübüllerini, mide iç yüzünü, ince ve kalın bağırsakları, safra kesesini, akciğerlerin küçük bronşlarını, dişi (tuba uterinalar ve uterus) ve erkek üreme yollarını döşer. Bu tip prizmatik epitelin hücre yüzeyinde özel yapı farklılaşması bulunup bulunmadığına göre 3 türü ayırtedilir.Basit tek katlı prizmatik epitel: Hücrenin yüzeyinde hiçbir yapı farklılaşması yoktur. Bezlerin boşaltım yolları epitelleri ile midenin iç yüzeyini döşeyen epitel bu tiptedir.Tek katlı prizmatik çizgili kenarlı (mikrovilluslu, fırçamsı kenarlı) epitel: Bağırsak ve safra kesesi epiteli bu tiptedir. Işık mikroskobu ile epitelin serbest yüzünde gözlenen çizgili kenar, birbirlerine paralel ve sıkıca yerleştirilmiş mikrovilluslardan dolayıdır.Tek katlı prizmatik titrek tüylü (kinosilyalı) epitel: Apikal yüzeyde kinosilyalar bulunur. Tuba uterina, uterus, ductus efferentes, küçük bronşlarda bulunur. ÇOK KATLI EPİTEL Çok katlı yassı epitel: Esas olarak aşınma ve su kaybına karşı koruyan, dayanıklı, çabuk toparlanan çok tabakalı bir epiteldir. Ayrıca, patojenlerin, bakterilerin ve diğer enfeksiyon ajanlarının istilasını da önler. Adını, dış tabakadaki yassılmış hücrelerin şeklinden alır. Bazal membran üzerine oturan en derin kat prizmatik hücreleri içerir. Bu hücre katının üstünde düzensiz poligonal şekilli, daha iri hücrelerden oluşan hücre katları bulunur. Keratinize ve nonkeratinize olmak üzere iki tipi vardır. Keratinize olan Ç.K.Y.E.’de üst sıraları oluşturan hücreler bir dizi değişime uğrayıp nukleuslarını kaybederler ve keratin lamellerine dönüşerek epitel üzerinde sert, koruyucu tabaka oluştururlar. Derinin epidermisi gibi havaya ve aşınma ile karşı karşıya kalan alanlarda yüzey tabakası, çekirdek içermeyen ölü hücreleri ve dokuyu kuvvetlendiren ve su geçirmez protein yapısında keratin plakları içerir. Çok katlı yassı keratinize epitel, kulak zarının dış yüzünü, ağız boşluğu bölümlerini (diş eti ve sert damak) ve bazı mukokutenöz kavşakları da (dudaklar ve distal anal kanal) döşer. Sıvı ve nemli yüzeyli diğer alanlarda yüzeyel yassı hücreler çekirdeklerini kaybetmezler ve keratin içermezler. Bu çok katlı yassı nonkeratinize epitele mukoza (mukoz membran) adı da verilir. Ağız boşluğunun büyük bölümünü, farinks, epiglottis, ses telleri, özefagus, anal kanal, vajina ve korneayı döşer. Yakın ilişkili bezlerin salgıları bu epitelin yüzeyini kayganlaştırır. Çok katlı kübik epitel: İki tabaka halinde kübik hücrelerden meydana gelmiştir. Embriyoner hayatta çok rastlanır. Yetişkinlerde ise tükrük ve ter bezlerinin kanallarında, gelişmekte olan ovaryum folliküllerinin çevresinde bulunur. Çok katlı prizmatik epitel: Vücutta çok nadir bulunan epiteldir. Altta bazal lamina ile temas eden alçak polihedralden kübiğe değişen hücre katı ile üstünde yer alan prizmatik hücre katından oluşur. Larinkste yalancı çok katlı prizmatik epitel ile çok katlı yassı epitel arasındaki geçiş bölgelerinde, gözde konjuktivada, bazı büyük boşaltım kanallarında ve erkek üretrasının bazı bölümlerinde bulunur.Çok katlı değişici (transisyonel) epitel: Bu tip epitel, üriner sistem boşluklarını, mesane, üreter, üretranın üst kısmını döşer. Döşediği organın iç basınç ve hacim değişmelerine hücrelerinin biçimini, düzenini ve kat sayısını değiştirerek uyar. Organ dolu olduğu ve duvarları gerildiği zaman epitel 2-3 hücre katından oluşur. Boş olduğunda ise epitel kalınlaşır. Bazal kısımdaki hücreler kübik veya prizmatiktir. Yüzeysel hücreler organ dolu iken yassılaşmıştır, boş olduğunda ise iri prizmatik şekildedir, lümene bakan serbest yüzeyleri kabarık konveks yapıdadır. Bu hücreler çoğunlukla 2 tane nukleus içerirler. Hücre şeklinin uyumu, değişici epitel hücrelerinin eşsiz bir özelliği olan normal hücre membranı olan interplak bölgeleri arasında bulunan özelleşmiş, sert ve kalınlaşmış bölgelerinin bir mozaiğini içeren plak (krusta) adı verilen yapılarca sağlanır. Kese boş olduğunda, plak bölgeleri düzensiz katlantılar oluşturur, organ gerginleştiğinde bu katlantılar düzleşir. Plaklar, suya ve tuzlara geçirgen değildir çünkü bu hücreler idrar ile altta bulunan lamina propria arasında bir bariyer olarak rol oynar. Değişici epitelin yüzeyel hücreleri desmozomlarla ve olasılıkla sıkı bağlantılarla birbirlerine bağlanarak hücreler arasında sıvının geçişini engelleyen bariyere yardımcı da olurlar. Bu membranın polar lipid fraksiyonunun esas bileşeni serebrozid tir. Dolu mesane 4 bardak idrar taşır.YALANCI ÇOK KATLI (PSEUDOSTRATİFİYE) PRİZMATİK EPİTEL: Bütün hücreler, bazal laminaya oturur. Ancak bazı hücreler yüzeye kadar uzanmazlar. Çekirdekler farklı seviyelerde olduğundan epitel ışık mikroskop ile bakıldığında çok katlı epitel izlenimi verir. Bu epitelin büyük bölümünde hücreler silya içerir (Solunum yollarında, trake, büyük bronşlarda, östaki borusu, timpanik boşluk, daha büyük bez boşaltım kanallarında). Diğer bölümlerde ise sterosilya bulunur (erkek üretrasında, ductus deferens, ductus epididimis ). BEZ EPİTELİKan ve hücrelerarası maddeden farklı özellikte olan salgı maddesini üretmek üzere farklanmış epitel dokusuna bez epiteli denir. Protein (pankreas), lipid (adrenal ve yağ bezleri), karbonhidrat ve protein (tükrük) içerikli salgılar yaparlar. Gelişimi: Örtü epitelinin proliferasyonu ve altındaki bağ dokusu içine invazyonu ile ortaya çıkar. Dış salgı (ekzokrin) bezleri yüzey epiteli ile bağlantılarını sürdürür. Bağlantı, epitel hücreleriyle döşeli duktuslarla sağlanır. İç salgı bezlerinde (endokrin) ise bu ilişki kopar. Bu bezler, salgılarını (hormon) direkt olarak kana aktarırlar. Hücre gruplanmasına göre endokrin bezlerin 2 tipi ayırtedilir. Birinci tipte, kümelenen hücreler anastomozlaşan kordonlar şeklinde, genişlemiş kan kapilleri arasına dağılmıştır (böbreküstü, paratiroid, hipofiz ön lobu). İkinci tipte, hücresiz materyal ile dolu olan follikül ya da vezikülleri salgı hücreleri döşer (tiroid).Bazı organlar ise hem endokrin hem de ekzokrin üniteleri taşır (pankreas, karaciğer). Bez epiteli temel olarak 2 şekilde sınıflandırılır.Dış salgı epiteli (Ekzokrin Bezler): Salgılarını bir vücut yüzeyine veya boşluklu organların lümenlerine boşaltan bezlerdir.İç salgı epiteli (Endokrin Bezleri): Salgılarını doğrudan doğruya yakınlarında bulunan kan damarları içine veren boşaltım kanalları olmayan bezlerdir.EKZOKRİN BEZLEREkzokrin bezler, salgılarının yapısı, sekresyon tipleri, hücrelerinin sayısına (tek hücreli ve çok hücreli gibi) göre sınıflandırılabilir.A- Örtü Epiteli ile İlgisine GöreEndoepitelyal bezler: Örtü epiteli içinde yer alan bezlerdir. Bunlar genellikle tek tek dağılmış halde veya gruplar halinde bulunurlar. Solunum yolları ve bağırsak epiteli hücreleri arasında yer alan cellula caliciformis’ler örnek olarak verilebilir.Ekzoepitelyal bezler: Örtü epiteli altındaki bağ dokusu içine yerleşmiş olan bezlerdir. Ekzokrin bezlerin çoğu bu tiptedir. Salgıları, bezin boşaltım duktusları aracılığı ile örtü epiteli yüzeyine salınır. Bu tür bezler özel düzenlenme gösterirler. Salgı yapıcı son kısımlar, salgıyı taşıyacak olan duktuslar ile devam eder. Küçük salgı duktusları birleşerek daha geniş boşaltım kanallarını ve onlar da birleşerek ana boşaltım duktuslarına açılırlar.B- Bezi Oluşturan Hücrelerin Sayısına Göre:Tek hücreli bezler: Örtü epiteli içine yerleşik izole salgı hücreleridir. En tipik örneği goblet hücreleridir (cellula caliciformis=kadeh hücresi). Muköz tipteki salgıları solunum ve sindirim yollarını kayganlaştırır ve korur. Kadeh biçimlidirler. Dar alt kısımları bazal lamina üzerine oturur. Theca olarak adlandırılan genişlemiş apikal kısımları ise lümene bakar. Theca bölümü membranla çevrili salgı ürünleri ile dolu olduğunda çekirdek bazale doğru itilir. Musinojenin serbestlenme süreci kimyasal ve parasempatik innervasyonla düzenlenir ve uyarılır. Tüm salgı içeriği ekzositoz ile atılır. Çok hücreli bezler: Salgı yapan hücreler gruplar halinde toplanmıştır. Salgı hücreleri tek ve bağımsız olarak hareket etmezler, salgı organları olarak davranırlar. Endoepitelyal olanlar genellikle küçük gruplar halinde organize olmuşlardır.Yapısal düzenlenimlerine göre çok hücreli bezler salgı ve kanal yapıları ve salgı ünitelerinin yapısına göre alt gruplara sınıflandırılır. Daha büyük çok hücreli bezler genellikle bağ dokusu kapsül ile çevrilidirler. Septumlar organı lobüllere ayırır. Bez epiteline desteklik yapan kapsül, trabekül ve septumlar bezin stromasını oluşturur. Kan damarları ve sinirler de bağ dokusu içinden beze girerek dallanırlar. Salgı üreten birimler ve duktuslar ise parankima olarak adlandırılır.Çok hücreli bezler, eğer kanalları dallanmıyorsa basit; dallanıyorsa bileşik olarak isimlendirilir. Salgı ünitelerinin şekline göre ise tubuler, alveolar (asiner) veya tubulo-alveolar olarak isimlendirilirler. C-Salgı Yapan Son Kısmın Şekline ve Boşaltım Kanalının Dallanıp Dallanmadığına Göre:a-Tübüler BezlerBasit Tübüler Bezler Düz Tübüler ---------------Lieberkühn kriptaları - Mide fundik bezleDallanmış tübüler--------Mide pilorik bezler Spiral tübüler--------------Uterusta endometriyal bezlerGlomerular----------------Ter bezleriBileşik Tübüler Bezler: Bir ana kanala açılan çok sayıda boşaltım duktusu ve bunların uçlarında yer alan salgı yapıcı kısımlardan oluşur (midede kardiyak bezler).b-Alveolar (Asiner) BezlerBasit Alveolar: Bir boşaltım duktusuna açılan birkaç alveolden oluşan bezlerdir. Yağ bezleri (Gld. Cebacea).Bileşik Alveolar: Çok sayıda boşaltım kanalları vardır. Son kısımlar genişleyerek alveolar şeklini almıştır. Meme bezleri (Gld.mammaria). c-Tübülo-Alveolar Bezler: Salgı yapıcı kısımlar hem tubuler hem alveoler yapıları içerir.Basit Tübülo-Alveolar: İnsanda azdır. Ağız mukozası ve solunum yollarındaki küçük sero-mükoz bezler, Littre bezleri (Gld. Uretrales) örnek olarak verilebilir.Bileşik Tübülo-Alveolar: En sık ve en yaygın bez tipidir. Büyük tükrük bezleri, pankreas ve solunum yollarındaki büyük sero-muköz bezler, prostat, Brunner bezleri örnek olarak verilebilir.D-SALGININ KİMYASAL YAPISINA GÖRE BEZLERSeröz (Albuminöz) Bezler: Seröz salgı, berrak, sulu ve protein yapısındadır. Çoğu seröz glandlar, sindirim enzimlerinden bir veya birkaçını içerirler. Asinuslardaki salgı hücreleri genellikle piramidal şekilli, yuvarlak nukleuslu hücrelerdir. Bazal infranükleer bölgede bu hücreler yoğun bazofili gösterir (GER+polizomlardan dolayı) (muköz bezlerden ayırma ölçütü), Apikal kısımda iyi gelişmiş Golgi kompleksi ve yuvarlak membranlı salgı granüllerini içerir. Sindirim enzimleri üreten hücrelerde bu yapılar enzim içerir ve zimojen granüller adını alır (Parotis, ekzokrin pankreas, mide fundik bezleri). Müköz Bezler: Müköz bezler, büyük glikolizillenmiş proteinler olan musinojenleri (glikoprotein) salgılarlar. Hidrasyon sonucunda musinojenler büzüşerek kalın, viskoz musin olarak bilinen koruyucu kaygan yapıya dönüşürler. Musin, mukusun ana bileşenidir. Mukus, yüzeyleri korur ve kayganlaştırır. Geniş dağılım gösteren mukus-üreten hücreler sindirim, solunum ve üreme yollarındaki epitellerdeki goblet hücreleri gibi ya tek tek ya da tübüller veya asinüslerdeki gibi gruplar halinde olarak bulunurlar. En belirgin olarak saf müköz veya serömüköz karışık olarak ağız boşluğundaki büyük veya küçük tükrük bezlerinde izlenirler. Müköz hücreler aynı zamanda mide lümenini de döşerler, özofagus ve duodenumda küçük bezleri oluştururlar. Farklı kimyasal yapıda birkaç tip musin görülür fakat müsin üreten hücreler benzer histolojik ve ince yapı özelliklerine sahiptir. Hücrenin apikal kutbunda iri, açık renk boyanan kuvvetli hidrofilik glikoprotein tabiatında musin granülleri yer alır. Nukleus genellikle hücre tabanında yer alır. Bu bölge GER’den zengindir. Golgi kompleksi nukleusun hemen üst bölgesinde yer alır ve iyi gelişmiştir. Salgı ile dolduklarında nukleus iyice bazale itilip yassılaşır. Örnek olarak, cellula caliciformis, damak ve dildeki küçük tükrük bezleri, solunum sistemi ve genital sistemindeki bazı bezler örnek olarak verilebilir. Seromuköz (karışık–miks) Bezler: Seröz ve müköz her 2 tipte salgı hücrelerine sahip olan bezlerdir. Seröz ve müköz salgı hücrelerinin oluşturduğu son kısımlar ayrı ayrı gözlenirler. Ayrıca müköz son kısımların dışında onları yarımay şeklinde saran seröz hücrelerin (Gianuzzi yarımayları) varlığı sıklıkla gözlenir. Örnek olarak gld. submandibularis ve sublingualis verilebilir.E-SALGININ HÜCREDEN ATILMASINA GÖRE BEZLERMerokrin Bezler: Bezlerin çoğu bu tiptedir. Salgı granülleri hücre apikal membranına kaynaşıp, o noktanın açılmasını sağlar ve içeriğini dışarı aktarır (Ekzositoz). Hücrede sitoplazma kaybı olmaz (Tükrük bezleri, ter bezleri, ekzokrin pankreas salgısı)Apokrin Bezler: Salgı ürünü, apikal sitoplazmanın bir kısmı ile birlikte atılır. Kayıp, yeni bir salgılama siklusu başlamasından önce rejenere edilir (Süt bezleri, koltukaltı koku bezleri).Holokrin Bezler: Salgı, hücrenin bütünüdür. Bu tipte hücre haraplandığından, yeni hücrelerin oluşması için mitoz bölünme sıktır (derinin yağ bezleri).MİYOEPİTEL (BASKET) HÜCRELERİBezlerin hepsi lümeni döşeyen epitel dışında yer alan ince bir bazal lamina ile sarılır. Bezlerde salgı yapan son kısımlar ya da kanal hücrelerinin bazal kutbu ile bazal lamina arasında yıldız ya da iğ biçimli miyoepitel hücreleri bulunur. Miyoepitel hücreler birbirlerine ve epitel hücrelerine gap junctionlar ve desmozomlar ile tutunurlar. Sitoplazmalarında tropomiyozin ve miyozin yanısıra bol aktin mikrofilamanlarını da içerir. Miyoepitel hücreleri, sitokeratinlerden ara mikrofilamanlara (10-12 nm) sahiptir (Epitel kökenli olduklarını gösterir). Kasılarak salgı ürününün dışarıya doğru itilmesine yardımcı olurlar. Özel boya teknikleri ile gösterilebilirler.ENDOKRİN BEZLERHistolojik yapı olarak ekzokrin bezlerden daha basittir. Genellikle ince bir bağ dokusu kapsülü ile çevrilmiştir. Hücreler bir lümen etrafında dizilmez. Kan kapilleri etrafında anastomozlaşan hücre kordonları oluştururlar. İnce bağ dokusu septumları bu kordonlar arasında yer alır ve kapiller damarları taşırlar. Endokrin bezler hormon adı verilen salgılarını direkt olarak kana verirler. SALGI AKTİVİTESİNİN KONTROLU: Genetik ve dış etkenlerle (ya da çevresel) olmak üzere 2 mekanizma ile olur. Sinir sistemi ve endokrin sistem, salgının kontrolünde ana belirleyicilerdir. Çoğunlukla hem sinir sistemi hem de endokrin sistem kontrolüne duyarlıdır. Ancak biri diğerine oranla çok daha önemlidir. Pankreasın ekzokrin salgısı esas olarak sekretin ve kolesistokinin hormonlarıyla uyarılmaya bağlıdır. Tükrük bezleri esas olarak sinirsel olarak kontrol altındadır. Otonomik sinir sisteminden sempatik ve parasempatik lifler alırlar. Bezlerin sinirsel ve endokrin kontrolü kimyasal haberciler olarak adlandırılan kimyasal bileşiklerin etkisi ile gerçekleşir. Nörotransmitterler, sinir hücrelerince üretilen haberciler iken, hormonlar endokrin bezlerde üretilen kontrol faktörleridir.EPİTEL HÜCRELERİNİN BİYOLOJİSİ Hücreler farklılaşırken zamanla yüklenecekleri çeşitli fonksiyonlara ait morfolojik ve fizyolojik özellikler kazanırlar.İyon Transportu Yapan Epitel Hücreleri: Bütün hücreler ATP’yi kullanarak konsantrasyona ve elektriksel güç gradyanına karşı belirli iyonları taşırlar (Aktif transport). İyon transportu ve onu izleyen sıvı akımı çeşitli epitel hücrelerinde zıt yönlere (Apikalden bazale, bazalden apikale) olabilir. Her iki durumda da sıkı bağlantılar hücrenin apikal kısmını kapatarak iç ve dış doku kompartmanlarını oluşturur. Sıkı bağlantılar, epitelden geçmiş materyelin geriye diffüzyonunu engelleyerek enerjinin fazla harcanması önler. Pinositozla Transport Yapan Epitel Hücreleri: Hücre membranı yüzeyinde oluşan çok sayıda pinositotik vezikül, makromoleküllerin plazma membranından transportunu sağlar. Endotel, mezotel gibi tek katlı (organel azdır) yassı epitelde belirgin olarak gözlenir. Taşıma her iki yönde 2-3 dakika içinde gerçekleşmektedir.Kimyasal Haberci Üreten Hücreler: Hücrelerin büyük bölümü sitokinler olarak adlandırılan ve hücre-hücre iletişiminden sorumlu sinyal molelüllerini salgılarlar. Sitokinler sinyal hücrelerinden serbest bırakılırlar ve hedef hücre üzerine etki ederler. Hedef hücrelerde spesifik sinyal molekülleri için reseptörler bulunur.Sitokinin hedef hücreye ulaşmak için katettiği mesafeye göre etkisi şu şekilde olacaktır.Otokrin: Sinyal hücrenin hedefi kendisidir ve hücre kendisini uyarır.Parakrin: Hedef hücre sinyal hücrenin yakınındadır. Sitokin dolaşım sistemine girmez.Endokrin: Hedef hücre ile sinyal veren hücre birbirlerinden uzaktadır. Sitokin kan dolaşımı ya da lenf dolaşımı ile taşınır.Nörokrin: Nöronlar, impulsları sinapslar yolu ile diğer hücreye aktarırlar.Bazı bezler salgı ürünlerini, hemen depolamadan ve sinyal molekülleri ile tetiklenme olmadan serbest bırakırlar (plazmositler, fibroblastlar gibi). Regüle salgılama yolağı ile salgılama yapan bezler ise uygun bir sinyal molekülü alana kadar salgı ürünlerini konsantre ederler ve hücre apikalinde biriktirirler. Protein Sentezleyen Hücreler (Seröz Salgılayıcı Hücreler): Her hücre protein sentezler. Bazı hücreler ise çok fazla protein sentezler. Polizomda sentezlenen proteinler, sitoplazmada kalırken (tümör hücreleri, hemoglobin), GER’de sentezlenenler membranla çevrilenir. Bir bölümü hücre içi sindirim için sitoplazmada tutulur (lökositler, makrofaj). Diğerleri ise sekresyon denilen işlemle hücrelerarası alana atılır (fibroblast, plazma hücreleri, ekzokrin pankreas).Müköz Salgılayıcı Hücreler: Müköz bezler büyük glikolizillenmiş proteinler olan musinojenleri (glikoprotein) salgılarlar. Hidrasyon sonucunda büzüşerek kalın, viskoz musin olarak bilinen koruyucu kaygan yapıya dönüşürler. Musin, mukusun ana bileşenidir. Hücrenin apikal kutbunda iri, açık renk boyanan kuvvetli hidrofilik glikoprotein tabiatında musin granülleri yer alır. Nukleus genellikle hücre tabanında yer alır. Bu bölge GER’den zengindir. Golgi kompleksi nukleusun hemen üst bölgesinde yer alır ve iyi gelişmiştir. Salgı ile dolduklarında nukleus iyice bazale itilip yassılaşır. Örnek olarak, cellula caliciformis, damak ve dildeki küçük tükrük bezleri, solunum sistemi ve genital sistemindeki bazı bezler örnek olarak verilebilir.Steroid Salgılayan Hücreler: Testisler, ovaryumlar, adrenallerde steroidleri hormonal aktivite olarak salgılayan ve sentezleyen özelleşmiş endokrin hücrelerdir. Yuvarlak ya da ovoid biçimli olan bu hücrelerde çekirdek merkezde yerleşiktir. Sitoplazma eozinofiliktir. Sitoplazmada lipid damlacıkları, bol agranüler endoplazmik retikulum ve tubuler tipte kristalı mitokondriler bulunur.Epitel Hücrelerden Gelişen Tümörler: Epitel hücrelerinin yüksek mitotik indeksleri vardır ve yüzeye açık olduklarından patojenler ve karsinojenlerin girişi için uygundurlar. Erişkinlerdeki en yaygın kanseröz tümörler (malign=neoplaziler) epitel hücrelerinden köken alır; bu tümörler uzak doku ve organları istila ederler veya metastaza yol açarlar. Yavaş büyüyen neoplaziler benign tümörlerdir ve epitel yüzeyinden uzanan papillomları ve bez epiteli kaynaklı adenomları içerirler. Yüzey epitelinin malign neoplazileri karsinomalardır ve bunlardan bez epiteli kökenli olanları adenokarsinomlardır. Bir tümörün histolojik özelliğini bilmemiz, sıklıkla tanıya, evrelemeye ve tedaviye yardımcı olur. Sitokeratin boyaması ile tanı konur.DİFFÜZ NÖROENDOKRİN SİSTEM (DNES-APUD)Solunum sistemi ve sindirim sistemi yollarında diğer salgı hücreleri arasında endokrin özellikte hücreler bulunur. Diffüz nöroendokrin sistem olarak adlandırılan bu sistemin hücreleri çeşitli parakrin ve endokrin hormonları üretirler. Bu hücreler gümüş tuzları ile boyandıklarından arjentaffin ve argirofil hücreler olarak da adlandırılır. Amin öncüllerini biriktirebilme, amino asit dekarboksilaz aktivitesi gösterebilme özellikleri vardır. 35 kadar hücre vardır. Bazıları parakrin salgılama yaparlar. Polipeptit hormon ve aminler üretirler. Bunlar nörotransmitter olarak hareket eder. Hücrelerin bazalinde 100-400 nm çapında granüller vardır. Yavaş salgılama yaptıklarından GER azdır (Gastrin, koleosistokinin kalsitonin, motilin...).Apudoma: DNES’in polipeptit salgılayan hücrelerinden türeyen tümörlerdir.
    Cevap Yaz Arama Yap

    defene

    • 2016-11-03 05:36:38

    Cevap : Evet
    Cevap Yaz Arama Yap

    zeynep sucu

    • 2016-11-03 07:25:09

    Cevap : Evet
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.