Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

  • Spor
  • 6 yıl önce
  • 1 Cevap

Galatasaray'ın kurucuları kimlerdir?

Bu sorunun cevabı için bana yardımcı olur musunuz.

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Poseidon

    • 2018-02-16 02:04:18

    Cevap : GALATASARAY TARİHİGalatasaray Spor Kulübü
    Kuruluş:1905 
    Renkleri : Sarı – Kırmızı 
    Kuruluş : 20 Ekim 1905 İstanbul 
    Kurucular : Ali Sami Yen, Asım Tevfik Sonumut, Emin Bülend Serdaroğlu, Bekir Bircan, Mehmet Celal, Tahsin Nahit, Cevdet Kalpakçıoğlu, Resad Sirvani, Abidin Daver KURULUŞ

    Galatasaray Spor Kulübü’nün kuruluş hazırlıkları, o zamanlar Galata Sarayı Sultanisi adıyla anılan lisede yapıldı. Sonradan kayıtlara 1 numaralı kurucu olarak geçen Ali Sami Bey’le birlikte, Asım Tevfik, Emin Bülent, Bekir Sıtkı, Reşat Şirvani, Celal İbrahim, Tahsin Nihat, Abidin Daver ve Refik Cevdet kurucular olarak bilinir. 1 Ekim 1905’te Galatasaray Terbiye-i Bedeniyye Kulübü adıyla kurulan birliğin amacını da Ali Sami Yen şöyle anlatır: “Amacımız İngilizler gibi toplu halde oynamak, bir renge ve isme sahip olmak. Türk olmayan takımları yenmek.” Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace(Cesaret) konulması yolunda görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan “Galata Sarayı efendileri” diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun üzerine kurucular da ismi benimserler. Artık kulübün adı bulunmuştur; “Galata Sarayı” derler. Galatasaray Lisesi gibi Türk Milli Eğitimi’nde çok önemli bir yeri olan kurumun bağrından çıkan Sarı Kırmızılı kulüp, kültürel boyut da dahil olmak üzere, pek çok yönden de öncü olma niteliğini her zaman sürdürecektir. Galatasaray’ın “1” numaralı kurucusu Ali Sami Yen, “Ellinci Yıl” kitabında kuruluşun öyküsünü şöyle anlatır: “1 Ekim 1905’te mektebin beşinci sınıfında edebiyat öğretmenimiz merhum Mehmet Ata Bey’in dersi esnasında birkaç arkadaş başbaşa vererek Galatasaray’da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk girişimler oyuna ve mücadeleye yönelik arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil … gibi gençlerdi. Okulda eğitim gören Bulgar ve Sırp öğrencilerden çevik ve kuvvetli olanlar da bize katılmışlardı. Asım’ı muhasebeciliğe, Cevdet’i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de reis olmuştum. Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakta mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman reisliğe ve diğer vazifelere payeyi en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci reisliği formaları yıkadığı için almıştı. Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmekti.”KuruluşGalatasaray Spor Kulübü, Türk Spor Tarihi’ndeki öncü olma özelliğini hiç kuşkusuz içinden doğduğu ve gene öncü bir kurum olan Galatasaray Lisesi’nden (Mektebi Sultani) almıştır. Okul ile kulüp arasındaki koparılmaz bağ, yadsınamayacak bir gerçeklik ve övünç kaynağıdır.Devlet adamı yetiştirmek amacıyla II. Beyazıt tarafından 1482’de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve “Galata Sarayı” olarak anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868’de Sultan Abdülaziz döneminde kavuşur. Okul’ un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye’de de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda Beden Eğitimi dersi jimnastikçi ‘Monsieur Curel’ tarafından eğitim programına konur. Bu atılımlar gerçekten bir devrim niteliği taşımaktadırlar. Curel, modern aletler eşliğinde çalıştırdığı öğrencileri sportif açıdan geliştirirken, onlar için Kağıthane’de bir idman Bayramı düzenler. Yıl 1870’tir. Bu etkinlikte başarı gösteren sporcular değişik ödül ve madalyalar kazanır ve yarışmaların sonunda öğrencilere “kuzulu pilav” verilir. Bu da, sonraki yıllarda bir başka geleneğin başlangıcını oluşturur.Curel’den sonra görevi devralan yabancı spor hocaları (M. Moiroux, Signor Martinetti, Stangali gibi), jimnastik ve atletizmin yanı sıra, değişik branşlara da eğilerek (yüzme, kürek, aletli jimnastik), bir ilki daha başlatmış olurlar. Bu çalışmaların ürünü çok geçmeden alınmaya başlanır ve adı Türk Spor Tarihi’ne altın harflerle yazılan Faik Üstünidman’ın yanı sıra, Binbaşı Mazhar Kazancı, Abdurrahman ve Ahmet Robenson kardeşler GSL’nde görev alıp, izcilik, tenis, hokey gibi spor dallarının öğrenciler arasında yaygınlaşmasını sağlarlar. Özellikle Üstünidman’ın ön ayak olmasıyla, öğrenciler futbolla tanışırlar. Ama oynanan futbol, bir kör dövüşünden farklı olmayan ve kural tanımayan bir koşuşturmayı andırmaktadır. Ama futbol GSL’ nin Tören Kapısı’ndan adımını atmış ve tam bir salgına dönüşmüştür.1901 yılında İstanbul’da yaşayan iki İngiliz, James Lafontaine ve Horace Armitage, Rum ve İngiliz oyunculardan oluşan Kadıköy Futbol Kulübü’nü kurmuşlar ama 1903’te takımdaki İngilizler bir anlaşmazlık sonucu ayrılarak Moda Kulübü’nü oluşturmuşlardır. 1904 yılında ise bu kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers takımlarıyla anlaşarak, İstanbul Futbol Birliği’ni hayata geçirmişler ve bugünkü Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın yerinde bulunan “Union Club-İttihat Spor” sahasında düzenli karşılaşmalar yapmaya başlamışlardır. Görüldüğü gibi bu takımlar yabancı ya da azınlık takımlarıdır. Türk olmayan ekiplerin gerçekleştirdikleri bu ilk futbol karşılaşmaları, GSL öğrencilerini hem ilgilendirir hem de çok üzer. Artık onların amacı, kendi futbol kulüplerini kurmak, ölesiye sevdikleri bu oyunun kurallarını “hatmetmek” ve yabancılarla boy ölçüşmektir.“Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek.” Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace (Cesaret) konulması yolunda görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan “Galata Sarayı efendileri”diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun üzerine kurucular da ismi benimserler ve “Adımız Galata Sarayı olsun” derler.
    Türk Olmayan Takımları YenmekGalatasaray Spor Kulübü’nün kurucusu Ali Sami Yen, “Ellinci Yıl” kitabında kuruluş öyküsünü şöyle anlatır:
    “1 Teşrin 1905’te mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimimiz merhum Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek Galatasaray’da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil…gibi gençlerdi. Mektepde tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik ve kuvvetli olanlar da bize iltihak etmişlerdi. Asım’ı muhasebeciliğe, Cevdet’i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakda mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman Reisliğe ve diğer vazifelere payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci Reisliği formaları yıkadığı için almıştı.
    Kurucu Listeler 1905’ten 1919’a kadar Galatasaray Spor Kulübü’ne Başkanlık yapan, mektebin 889 numaralı öğrencisi Ali Sami Yen, inci gibi elyazısıyla tuttuğu Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü ıhsaiyet Defteri’nin (Sayım-İstatistik Defteri) 181 ve 182. sayfalarında kurucu 13 üyeyi şöyle sıralar: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülent Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-B. Nikolof; 6-Milo Bakiş; 7-Pol Bakiş; 8-Bekir Sıtkı Bircan; 9-Tahsin Nahit; 10-Reşat Şirvanizade; 11-Hüseyin Hüsnü; 12-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 13-Abidin Daver.1905’te Osmanlı İmparatorluğu’nda bir dernekler yasası bulunmadığından, Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913’te kurucu liste yeniden düzenlenmiştir. Kurucu üyelerin yeni sıralaması şöyle gerçekleşmiştir: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülent Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-Bekir Sıtkı Bircan; 6-Reşat Şirvanizade; 7-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 8Renklerin öyküsü Galatasaray Spor Kulübü’nün ilk renkleri kırmızı-beyaz’dır. Bayrağımızın renklerinden esinlenerek seçilen bu renkler, dönemin baskıcı ve paranoyak yönetimi tarafından kuşkuyla karşılanmış ve futbolcular sıkı bir takibe alınmışlardır. Bu nedenle, sarı-siyah renkler gündeme gelmiş ama bunlar da kalıcı olmamış ve Galatasaray bugünkü renklerine kavuşmuştur. Bu renklerin öyküsünü Ali Sami Yen’den dinleyelim:
    “Birçok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı’daki Şişman Yanko’nun dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik. Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Tezgahtar, mahirane bir el hareketi ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu. Ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de öyle oldu.” Buna karşılık kuruculardan Bekir Sıtkı, söz konusu renklerin Gül Baba’nınII.Beyazıt’a verdiği sarı ve kırmızı güllerden esinlendiğini ileri sürer.
    Amblemin DoğuşuGalatasaray ‘ ın ilk amblemi, 333 Şevki Ege tarafından çizildi. Bu, ağzında futbol topu olan kanatları gerili bir kartaldı. “Kartal”, Galatasaray’lıların üzerinde durduğu bir amblem örneğiydi. Ancak, kartal adı benimsenmeyince, Şevki Ege’nin kompozisyonu bir kenara itildi. Sonraları , GS amblemi doğdu ve benimsendi.Suat Başar,Galatasaray ambleminin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor:Yıl 1923…O yıl biz “cinquieme” da, yani lise 1′ deydik. Arkadaşlarımızdan 74 Ayetullah Emin, sıra arkadaşı Şinasi (Şahingiray), ile birlikte her hafta “Kara kedi” %90 nispetinde Ayet’in inci gibi el yazısı ile yazılmıştır. Ayet, bir taraftan mecmuasının yazılarını temize çekerken, bir yandan da sahifelerini ve bilhassa kapak vazifesi gören ilk sahifesini süslerdi. Bir defasında bu kapakta hepimiz basit fakat zarif çizilmiş bir “Gayin -Sin” gördük. Kırmızı Gayin’ ın içine sarı bir “Sin” oturtulmuştu. Hendesi çizgilerle ve muayyen ölçülerle resmedilmiş olan bu şekil , kulübümüzün, yalnız kulübün değil, bütün Galatasaray ‘ lılığın remzi olacaktı. Ama, her şeyden evvel bu şekli kulübün kongresine teklif etmek lazımdı. Bu teklifi kim yapacaktı? Tasarladığımız arkadaş çekingendi ve kongre günü yaklaşıyordu. Nihayet o gün geldi. 1923 yılında, bir gün mektebin resim sınıfında kalabalık bir kongre toplandı. Ne ateşli, ne heyecanlı bir kongreydi o. Kimler yoktu ki? Belli ki Galatasaray yeni hamlelere hazırlanıyor, spor sahasında yeni inkilaplar yapacak, memlekette yeni çığırlar açacak. Teklifler ve kararlar bibirini kovalıyor. Şinasi arkadaşımız Ayet’den “Gayin-Sin” resmini almış, kongreye teklif edecek, ama o da çekingen,arka sıralarda oturmuş bekliyor. Nihayet Şinasi’nin yanında oturan Dr. Namık (Canko) merhum , söz alıp ortaya çıktı ve:Arkadaşlar, genç kardeşlerimizden Şinasi Reşit, kongremize bir rozet şekli getirmiş, kulübümüzün remzi ven rozetimizin şekli olarak kabul edilmesini teklif ederim, dedi. Büyük bir resim kağıdına çizilmiş ve renklerimizle boyanmış “Gayin-Sin” i ortaya çıkardı. Teklif alkışlar arasında ittifakla kabul olundu. Ayet, yalnız eski harflerle “Gayin-Sin” çizmekle kalmamış, aynı uslupla bir de “GS” yaratmıştı. Bunların asılları Ayet’in Şinasi’nin yardım ile çıkardığı haftalık el yazısı “Kara Kedi” mecmuasındadır. “Gayın-Sin” ilk defa 1925 de kurulan Galatasaray talebe sandığının hazırladığı mektup, kağıt ve zarflarına basıldı. Yine, 1925 de kabul edilen lise kasketine ve daha sonra lise ceketlerine işlendi. Bazı imkansızlıklar, rozetin yapılmasını geciktiriyordu. Nihayet bunu da sıra gelince, şekiller o zaman eski İpek sinemasının kapısındaki dükkanlardan birinde Besim Koşalay ile birlikte tuhafiye mağazası açan Nihat Bekdik’e verildi. Bir aksilik eseri bunlar kayboldu. O zamanki İdare Heyetinin bastırdığı matbualarda ve yaptırdığı rozetlerde Ayet’in eseri biraz şekil değiştirdi. GS nin yaratıcısı Ayet Emin’i 29 eylül 1931 de toprağa verdik. Dr. Namık ağabeyimiz 1933 yılında aramızdan ayrıldı. Allah Şinasi Şahingiray arkadaşımıza uzun ömürler versin. GS yi gördükçe, her üçünü hatırlar, ebediyete tevdi ettiklerimizi rahmetle yadederim.Not: Maalesef, şu tatlı anıyı bize nakleden 550 Suat Başar ağabeyimiz de aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın…Galatasaray Lisesi talebelerinden Ayet Emin’in çizdiği Galatasaray amblemi, eski Türkçe şekli ile…
    Atatürk ve GalatasarayCumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ü “bir takım taraftarı” yapmak çabaları, tarihin gerçekleri karşısında her zaman hüsrana uğruyor.Ulusların yaşamında çok az sayıda kişi önder niteliğini kazanmış ve tüm ulusa mal olmuştur. Bu nitelikteki kişilerin kayıtlı belgeler olmadan sözel tanıklıklara dayanarak birtakım alanlarda tüm ulusun aidiyetinden koparılıp bazı camialara mal edilmesi yanlış bir tutumdur. Bu kişiler tarihsel özellikleriyle, kişiler, topluluklar, gruplar ve camialar üstüdür. Bunun tersini savunmak kişi ve camialara bir öncelik kazandırmayacağı gibi, toplumsal boyutta da onarılmaz yaralar açar. Bunun bilincinde olan gerçek önderler de, toplumun tümünü kucaklamayan ve kurucusu olmadıkları ya da arasında yer almadıkları oluşumlara katılma konusunda büyük hassasiyet gösterirler. Mustafa Kemal Atatürk bu özeni göstermemiz gereken kişilerin başında gelir.Atatürk’ün Galatasaray camiasıyla olan ilişkisi, Galatasaray Lisesi’ni 2 Aralık 1930, 28 Ocak 1932 ve 1 Temmuz 1933 tarihlerindeki ziyaretleriyle somutlaşmıştır. Çok yakın bir tarihte yitirdiğimiz ve bugün örneğine pek rastlanmayan “dinozor” gazeteci Metin Toker’ in sözleriyle“Hiçbir lise Atatürk’ten böyle bir ilgi görmemiştir…Galatasaray, sadece ‘Türkiye’nin’ Batı’ ya açılan penceresi’ değil, Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden, belki de en önemlisi laisizmin kilometre taşlarından biri olmuştur.Nasıl Harp Akademisi, Harbiye ve Mülkiye sıradan eğitim müesseseleri sayılmazsa Galatasaray da sıradan bir lise sayılamaz.”EVRENSEL BİR SEVGİGalatasaray camiasının Atatürk’e karşı duyduğu sevginin evrenselliği 956 okul numaralı Celalettin Som’ un satırlarında çarpıcı bir biçimde dile gelir:“Galatasaray Lisesi 7. sınıftaydım. Sınıf, müdür merdiveni karşısında, ön avluya bakan, müdür odasından sonraki ilk sınıftı. Beyoğlu Caddesi’nin bütün gürültüsü duyulurdu. İlk dersimiz Fransızcaydı. Hocamız Monsieur M. Journé anlatıyordu…Birden bütün sesler sustu…Koyu sessizlikte mektebin önünde virajı alan tramvayın acı çığlık sesine benzeyen demir tekerleklerin raylara sürtünmesinden çıkan ses kulaklarımızda çınladı…M. Journé ders anlatmayı kesmiş, başını elleri arasına almış ağlıyordu!..Tarih 10 Kasım 1938 saat 9’u 5 geçiyordu…ATATÜRK vefat etmişti.” İşte o günlerde evrensel ve toplumlar üstü bir devlet adamına karşı duyulan evrensel sevgi budur.GALATASARAY LİSESİ’Nİ İLK ZİYARET1930 yılında dünyanın ve Türkiye’nin, siyasal ve toplumsal konjonktürü oldukça hareketlidir. Atatürk 18 Kasım’da bir yurt gezisine çıkar ve İstanbul’a döndükten sonra bazı okulları ziyaret ve teftiş eder. Devletin resmi yayın organı Ayın Tarihi mecmuası bu olayı şöyle anlatır (cilt 23-24, sayı 79-81, sayfa 6630-6631):“3.12.1930; Reisicumhur Gazi Hz. saat ikide otomobille saraydan hareket ederek sıra ile Harp Akademisi, Mülkiye ve Harbiye Mekteplerini…buradan Galatasaray Lisesi’ni teşrif ettiler.(…) Galatasaray Lisesi’nde kütüphanenin hatıra defterini imzaladılar. Daha sonra müdür odasında bir müddet oturarak mektebin vaziyeti umumiyesi ve talebenin durumu hakkında konuştular. İmla, resim ve lisan derslerinde bulundular, mektep müdüründen uzun uzadıya izahat aldılar…”Şimdi devlet arşivlerinden edinilen bu kuru ve nesnel bilgilerin yanına çağdaş yazınımızın öykücülüğünün ve tiyatro yazarlığının bir klasiği olan, benzersiz kurgu işçiliğinin yanı sıra edebiyatımıza ‘humour’ denilen ince alayı ve gözlem gücünü de kazandıran ve bir Galatasaraylı olan ustanın kalemine, Haldun Taner’in gözlemlerine başvuralım ve bu ziyareti bir kez de onun anlatısından dinleyelim:ŞARKLILARIN EFSANEYE DÜŞKÜNLÜĞÜ“Ya sekizde ya dokuzda idik. Demek ki otuz, otuz bire rastlıyor. Mektepte bir telaş, bir kıyamet. Taş tablolar boyanıyor, yıkık yerler sıvanıyor. Meğer Gazi Paşa gelecekmiş. İdare her sınıfa Afet Hanımın, baskısı henüz bitmemiş Yurt Bilgisi kitabından üçer nüsha dağıttı. Talebeler kımlanıyor: ‘Ah bir bizim sınıfa girse.’ Hocalar başka gûna: ‘Allah vere bizimkine girmese.’ (…) Atatürk’e bakıyorum, resimlerinde sık sık gördüğümüz pozlarından birinde: Sol elinin iki parmağını üst yelek cebine takmış, başı hafif öne eğik, çatık kaşları ve o meşhur bakışıyla gözünün üstünden müdüre bakarak anlattıklarını dinliyor. Biz Şarklılar neden ille her şeyi büyütüp efsaneleştiririz. Aklı başında insanlardan duymuştum: ‘Bakılamıyor efendim,’ diyorlardı. ‘İmkânı yok gözlerine bakılamıyor. Çenesine kadar hadi neyse ne ama, başınızı daha yukarı kaldırdınız mı, gözleriniz iki kuvvetli projektörle karşılaşmış gibi kamaşıyor, çarpılıp sersemliyor, bir şeyler oluyorsunuz.’ Ben bunu duydum ya, şimdi korkudan başımı kaldırıp da yüzüne bakamıyorum. Bütün görebildiğim: Saatinin kösteği, yeleği, sol elinin yelek cebine dalmış iki parmağı, kolalı devrik yakası, hadi bilemediniz biraz da çenesinin ucu…Hepsi bu kadar. Ama çocukluk işte, şeytan dürttü. Ya herrü ya merrü deyip birden daha yukarı bakıverdim. A, ne kamaşma ne çarpılma, işte pekala bakılabiliyordu. Hatta müdür de bakabiliyordu. Hoca da bakabiliyorduBU GÖZLERDEN HİÇ BİR ŞEY KAÇMAZGerçi projektör, şimşek filan edebiyat ama, şunu söylemeli ki, bu bakış pek öyle herkesin bakışına da benzemiyordu. Bu gözler bir yere bakıyor ama baktığı şeyden çok daha gerileri çok daha derinleri görüyor gibi idiler. O gün, orada, onun karşısında çocuk kafamın koyduğu ilk teşhis şu oldu: Bu gözlerden hiçbir şey kaçmaz arkadaşlar. Bu adam kandırılamaz, aldatılamaz. Bu adam mugalataya, laf cambazlığına pabuç bırakmaz. Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır(…) Atatürk mektepten ayrılmak üzere iken paydos trampeti çaldığından hepimiz bahçeye boşandık. Rahmetli, maiyetindeki mutat zevata bir şeyler söyledikten sonra talebe kalabalığının ortasına dalıverdi. O, tek başına, ortamızda, maiyetindeki zevat ise geride, çok geride, mektebin iki kanadı da açılmış cümle kapısına doğru yürümeğe başladık. Atatürk, yüzünü daha iyi görebilmek için yengeç gibi yampiri yampiri hatta gerisin geri yürüyen bir sürü çocuğun arasında, iki eli ceketinin iki yan cebinde, gururlu ve gülümser ilerliyordu. Büyük kapının önüne binlerce meraklı birikmişti. El ele vermiş polisler kaldırımlardan taşan halk kitlesini zor zaptediyorlardı. Karşı apartmanların her bir penceresinde ben diyeyim, on, siz deyin yirmi baş. Atatürk görününce bir alkış koptu. Aklımıza gelmiş gibi biz de onlara uyduk. Atatürk bu alkışlar arasında otomobiline bindi (…) Akşam, etütte yoklama yapılınca, o kargaşalıkta iki açıkgöz arkadaşımızın neharilere karışıp mektepten kaçtıkları anlaşıldı. Geçmiş zaman, kendilerine idarece bir ceza verildi mi idi, pek hatırlamıyorum. Galiba, bu tarihi günün yüzüsuyu hürmetine, Beyoğlu’nda sürtüp durdukları yanlarına kâr kaldı idi. E, artık o kadar da olmasın mı?”İKİNCİ ZİYARETMustafa Kemal, 28 Ocak 1932 Perşembe günü Beyoğlu’nda otomobille çıktığı bir gezinti sırasında saat 16’da Galatasaray Lisesi’ni ikinci kez ziyaret ederek onurlandırmıştır. Lisedeki tarihi Tevfik Fikret salonunda verilen bir müsamereyi izlemiş ve oyunda rol alan öğrencilere övgüler yöneltmiştir. Niyazi Ahmet Banoğlu’nun “Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı” adlı yapıtında bu ziyaret hakkında bilgi verilmektedir.ÜÇÜNCÜ ZİYARETAtatürk’ün Galatasaray Lisesi’ne üçüncü gelişinin tarihi 1 Temmuz 1933’tür. Gazi bu gelişinde öğrencilerin Tarih-Coğrafya-Yurt Bilgisi grubundan geçirdikleri orta mektep bakalorya sınavlarına bizzat katılmış ve çeşitli sorular sormuştur. Maiyetiyle (Riyaseticümhur Katibi Hikmet (Bayur), Başyaver Celal, Yaver Şükrü ve Cevdet Beyler ve Muallim Afet Hanım) Lise’ ye gelen Atatürk talebenin alkışları arasında Müdürlük odasına çıkmış, burada müdür Tevfik Bey ve öğretmenlerle okul hakkında görüştükten sonra doğruca imtahan odasına girmiştir.İlhan E. Postacıoğlu’nun anılarından Gazi’nin imtahan odasına girdiğinde sınavdaki öğrencinin Bandırmalı Ahmet olduğunu öğreniyoruz. Ardından Serbest Fırka’nın kurucusu Fethi Okyar’ın oğlu Osman (Okyar) sınav odasına alınır. Sınavdan çıkan Osman Okyar’a Atatürk tarafından babasına selam söylendiği öğrenciler arasında hızla yayılır ve büyük bir memnuniyet uyandırır. Atatürk’ün Galatasaray Lisesi öğrencilerine yönelttiği bazı sorular şunlardır: Atilla’nın Romalılar’la ilk harbi; Sevr muahedesiyle, Lozan muahedesi arasında ne gibi farklar vardır?; Eti medeniyeti; Devletçiliğin ve fertçiliğin mukayesesi; Şimendifer siyasetimiz; Malazgirt Meydan Muharebesi; Din ve laiklik üzerine sorular; İspanya yarımadası; Mudanya Mütarekesi; Bizanslılarla Türklerin ilk temasları; Referandum ve halk oylaması vb. Sınavlar gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürmüş ve Atatürk Galatasaray Lisesi’nden memnun kalarak ayrılmıştır. Dönemin okul müdürü olan Tevfik Ararat o günün izlenimlerini şu sözlerle anlatır:“1 Temmuz 1933, Galatasaray Lisesi’nin yaşadığı en büyük gündür; o gün Gazi Hazretleri, müessemizde beş saat bir çeyrek saat kalmışlar, ve birinci devre Tarih-Coğrafya-Yurtbilgisi mezuniyet imtahanlarına giren talebemizden dokuzunu imtahan etmek lütfunda bulunmuşlardır. Galatasaray Lisesi, bundan sonra, o unutulmaz günü her sene anmak ve tekrar yaşamak için aynı devrenin aynı imtihanlarını daima aynı güne koyacaktır.”‘EN’ler ve’İLK’lerGALATASARAY ;Türkiye’nin İLK futbol takımı Galatasaray- (1905)
    Dünya sıralamasında İLK On’ da 1.sıraya giren İLK Türk takımı.
    Devlet üstün madalyası alan İLK takım
    UEFA kupasını hiç yenilgi almadan kazanan İLK ve TEK Türk takımı
    Türkiye’nin en çok Şampiyon olan takımı (15 kez)
    Üç yıldızı alan İLK takım
    Türkiye Süper Ligi’nin İLK Şampiyonu
    Dünya Kulüpler Şampiyonası’nda Avrupa Kıtasını temsil eden İLK ve TEK Türk takımı
    Şampiyonlar Ligi’nde Çeyrek Final’e çıkan İLK ve TEK Türk takımı
    İstanbul Şampiyonluğu’nu kazanan İLK futbol takımı- (1907-1908)
    Yurt dışında İLK galibiyet alan Türk futbol Takımı-(1911)
    Yurt dışında Türkiye’yi temsil eden İLK futbol takımı- (1911)
    Şampiyonlar ligine katılan İLK Türk takımı
    Avrupa’da, UEFA kupasını hiç yenilgi almadan kazanan İLK ve TEK takım
    Balkanlarda UEFA Kupasını kazanan İLK ve TEK takım
    Uluslararası maçlarda kendi sahasında ardarda EN çok galibiyet alan TEK Türk takımı – 20 kezUEFA kupasını kazanan İLK ve TEK Türk takımı – (1 kez)
    Avrupa Şampiyonu olan İLK ve TEK Türk takımı
    Süper kupa kazanan İLK ve TEK Türk takımı – (1 kez)
    İnternet Sitesine sahip İLK Türk takımı
    İspanyolları deplasmanda yenen İLK Türk takımı.
    İspanyolları eleyen İLK Türk takımı.
    Bir sezonda 2 İtalyan takımını eleyen İLK Türk takımı (Milan-Bologna)
    Bir sezonda 2 İngiliz takımını eleyen İLK Türk takımı (Leeds-Arsenal)
    Avrupa maçlarında galibiyeti, mağlubiyetinden çok TEK Türk Takımı
    Türkiye 1. Ligi’ni na-mağlup bitiren İLK takım (1985-86)EN fazla aralıksız şampiyon olan takım. – 4 kez
    Yerli hocayla EN çok şampiyon olan takım. GALATASARAY – 9 kez
    EN fazla şampiyonluk yaşayan futbolcular Bülent (8 Kez)- Suat, Arif ( 7 Kez )
    Bir sezonda EN fazla Avrupa Kupa maçı oynayan takım.- 18 kez (Süper kupa dahil)
    Avrupa’da Şampiyonlar Ligine EN fazla katılan takım GALATASARAY – 6 kez
    Şampiyonlar liginde EN fazla puan toplayan Türk takımı- 10 puan
    Türkiye Spor yazarları Kupasını EN fazla kazanan takım
    Türkiye Kupasını EN fazla kazanan takım -13 kez
    Cumhurbaşkanlığı Kupasını EN fazla kazanan takım- 10 kez
    Avrupa kupalarında 1 sezonda EN fazla puan toplayan takım. – 17 maç 34 puan
    Avrupa’da, bir sezonda Avrupa kupalarında EN fazla galibiyet alan takım. – 11 kez (Süper kupa dahil)
    Bir sezonda Avrupa kupalarında EN fazla gol atan takım.- 35 gol (Süper kupa dahil)
    Deplasmanda aralıksız EN fazla yenilmeyen takım.- 40 kez
    Bir sezonda EN fazla maç yapan takım. GALATASARAY – 59 kez (Süper kupa dahil)
    Avrupa Kupaları’nda EN çok tur geçen Türk takımı. Bir sezonda EN fazla maç yapan futbolcu
    HAKAN ŞÜKÜR – 54 maç 4697 dakika
    Avrupa Kupalarında EN fazla maç yapan Türk takımı.
    Türkiye liglerinde bir sezonda EN fazla gol atan takım. – 62-63 sezonu 105 gol
    Türkiye liglerinde EN çok resmi kupa kazanan takım -56 kupaAvrupa Kupalarındaki İLK Goller1.GOL: Metin Oktay -27.08.1956 (Galatasaray-Dinamo Bükreş:1-3)
    100.GOL: Uğur Köken -1.10.1969 (Galatasaray-Vatford:2-3)
    200.GOL: Mirsad Seydiç-20.10.1982 (Galatasaray – Avusturya Wien:2-4)
    300.GOL: Uğur Tütüneker -4.11.1992(Galatasaray – E.Frankfurt:1-0)
    500.GOL: Tugay Kerimoğlu 5.11.1997 (Galatasaray – Sparta Prag:2-0)
    400.Gol Faruk Yiğit tarafından 13.7.1996 tarihinde Kocaeli- Hibernias maçında atılmıştır.
    GALATASARAY SPOR KULÜBÜ, 1905Galatasaray Spor Kulübü, Türk Spor Tarihi'ndeki öncü olma özelliğini hiç kuşkusuz içinden doğduğu ve gene öncü bir kurum olan Galatasaray Lisesi'nden (Mektebi Sultani) almıştır. Okul ile kulüp arasındaki koparılmaz bağ, yadsınamayacak bir gerçeklik ve övünç kaynağıdır.Devlet adamı yetiştirmek amacıyla II. Beyazıt tarafından 1481'de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz döneminde kavuşur. Okul' un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim programına konur. Bu atılımlar gerçekten bir devrim niteliği taşımaktadırlar. Curel, modern aletler eşliğinde çalıştırdığı öğrencileri sportif açıdan geliştirirken, onlar için Kağıthane'de bir idman Bayramı düzenler. Yıl 1870'tir. Bu etkinlikte başarı gösteren sporcular değişik ödül ve madalyalar kazanır ve yarışmaların sonunda öğrencilere "kuzulu pilav" verilir. Bu da, sonraki yıllarda bir başka geleneğin başlangıcını oluşturur.Curel'den sonra görevi devralan yabancı spor hocaları (M. Moiroux, Signor Martinetti, Stangali gibi), jimnastik ve atletizmin yanı sıra, değişik branşlara da eğilerek (yüzme, kürek, aletli jimnastik), bir ilki daha başlatmış olurlar. Bu çalışmaların ürünü çok geçmeden alınmaya başlanır ve adı Türk Spor Tarihi'ne altın harflerle yazılan Faik Üstünidman'ın yanı sıra, Binbaşı Mazhar Kazancı, Abdurrahman ve Ahmet Robenson kardeşler GSL'nde görev alıp, izcilik, tenis, hokey gibi spor dallarının öğrenciler arasında yaygınlaşmasını sağlarlar. Özellikle Üstünidman'ın ön ayak olmasıyla, öğrenciler futbolla tanışırlar. Ama oynanan futbol, bir kör dövüşünden farklı olmayan ve kural tanımayan bir koşuşturmayı andırmaktadır. Ama futbol GSL' nin Tören Kapısı'ndan adımını atmış ve tam bir salgına dönüşmüştür.1901 yılında İstanbul'da yaşayan iki İngiliz, James Lafontaine ve Horace Armitage, Rum ve İngiliz oyunculardan oluşan Kadıköy Futbol Kulübü'nü kurmuşlar ama 1903'te takımdaki İngilizler bir anlaşmazlık sonucu ayrılarak Moda Kulübü'nü oluşturmuşlardır. 1904 yılında ise bu kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers takımlarıyla anlaşarak, İstanbul Futbol Birliği'ni hayata geçirmişler ve bugünkü Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın yerinde bulunan "Union Club-İttihat Spor" sahasında düzenli karşılaşmalar yapmaya başlamışlardır. Görüldüğü gibi bu takımlar yabancı ya da azınlık takımlarıdır. Türk olmayan ekiplerin gerçekleştirdikleri bu ilk futbol karşılaşmaları, GSL öğrencilerini hem ilgilendirir hem de çok üzer. Artık onların amacı, kendi futbol kulüplerini kurmak, ölesiye sevdikleri bu oyunun kurallarını "hatmetmek" ve yabancılarla boy ölçüşmektir.Türk olmayan takımları yenmek
    Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen, "Ellinci Yıl" kitabında kuruluş öyküsünü şöyle anlatır: "1 Teşrin 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimimiz merhum Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil...gibi gençlerdi. Mektepde tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik ve kuvvetli olanlar da bize iltihak etmişlerdi. Asım'ı muhasebeciliğe, Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakda mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman Reisliğe ve diğer vazifelere payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci Reisliği formaları yıkadığı için almıştı."Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek."

    Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace (Cesaret) konulması yolunda görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan "Galata Sarayı efendileri"diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun üzerine kurucular da ismi benimserler ve "Adımız Galata Sarayı olsun" derler.Kurucu Listeler
    1905'ten 1919'a kadar Galatasaray Spor Kulübü'ne Başkanlık yapan, mektebin 889 numaralı öğrencisi Ali Sami Yen, inci gibi elyazısıyla tuttuğu Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü ıhsaiyet Defteri'nin (Sayım-İstatistik Defteri) 181 ve 182. sayfalarında kurucu 13 üyeyi şöyle sıralar:

    1-Ali Sami Yen
    2-Asım Sonumut
    3-Emin Bülend Serdaroğlu
    4-Celal İbrahim
    5-B. Nikolof
    6-Milo Bakiş
    7-Pol Bakiş
    8-Bekir Sıtkı Bircan
    9-Tahsin Nahit
    10-Reşat Şirvanizade
    11-Hüseyin Hüsnü
    12-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
    13-Abidin Daver1905'te Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dernekler yasası bulunmadığından, Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913'te kurucu liste yeniden düzenlenmiştir. Kurucu üyelerin yeni sıralaması şöyle gerçekleşmiştir:1-Ali Sami Yen
    2-Asım Sonumut
    3-Emin Bülend Serdaroğlu
    4-Celal İbrahim
    5-Bekir Sıtkı Bircan
    6-Reşat Şirvanizade
    7-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu
    8-Abidin Daver. Tüzüğümüzün 5. maddesinde Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucuları aşağıdaki liste halinde yayınlanmıştır:KURUCULAR
    MADDE 5: Kulüp, Ali Sami Yen ve aşağıda isimleri yazılı arkadaşları tarafından kurulmuştur: (İntisap Tarihi)
    1) Ali Sami Yen 01.10.1321 (1905)
    2) Asım Tevfik Sonumut 01.10.1321 (1905)
    3) Emin Bülent 01.10.1321 (1905)
    4) Celal İbrahim 01.10.1321 (1905)
    5) Bekir Sıtkı Bircan 01.10.1321 (1905)
    6) Reşat Şirvanzade 01.09.1322 (1906)
    7) Refik Cevdet Kalpakçıoğlu 01.09.1322 (1906)
    8) Abidin Daver 01.09.1322 (1906)
    9) Ahmet Robenson 01.09.1322 (1906)
    10) Ahmet Adnan Pirioğlu 1323 (1907)
    11) Neş'et 01.10.1324 (1908)
    12) Ruşen Eşref Ünaydın 01.10.1324 (1908)
    13) Yusuf Celal 01.10.1324 (1908)
    14) Hasnun Galip 01.10.1324 (1908)
    15) Hüseyin Zihni Eden 01.09.1325 (1909)
    16) Mehmet Rıza Kara 01.09.1325 (1909)
    Boris Nikolof (*) 01.10.1321 (1905)
    Milo Bakiç (*) 01.10.1321 (1905)
    Paul Bakiç (*) 01.10.1321 (1905)
    Tahsin Nihat (*) 01.10.1321 (1905)
    Hüseyin Hüsnü (*) 01.10.1321 (1905)
    (*) Bu kişilere Kulübün tescil tarihi olan 14 Ağustos 1913 öncesi üyelikten ayrılmaları nedeniyle kurucu numarası verilmemiştir.Kulüp 14 Ağustos 1913 tarihinde görevde olan;
    * Reis; Ali Sami Yen (1 Numaralı üye)
    * 2. Reis; Mehmet Rıza Kara (16 Numaralı üye)
    * Katip; Refik Cevdet Kalpakçıoğlu (7 Numaralı üye)
    tarafından Beyoğlu Mutasarrıflığına (Kaymakamlık) yapılan müracaat ile resmi olarak tescil ettirilmiştir. ALİ SAMİ YEN'İN KALEMİNDEN "GALATASARAYLILIK"Galatasaray’ın kurucusu Ali Sami Yen, Emin Bülent Serdaroğlu ile yaşadığı bir anısından yola çıkarak Galatasaraylılığı anlatIyor:"Kulübümüzü kurma fikrinden ilk kez en yakın arkadaşım Emin Bülent’e sözetmiştim. O daha büyük sınıftaydı, okulu benden önce bitirmişti, bu yüzden yalnız tatil günlerinde buluşabiliyorduk.Çalışmaları Asım Tevfik ile yürüttük, grubumuzu genişlettik ve o zaman çok sorumluluk getirici bir iş olan kulüp kurma işimizi tamamladık.Emellerimizin düşünceden uygulamaya geçmesi sırasında yanımızda çalışan Asım Tevfik olduğu için, onu, hala müzemizde sakladığımız sicil defterimizin iki numarasına, Emin Bülent’i de üç numarasına kaydettik.Aradan yıllar geçti. Güneş kulübünün doğmasına varan anlaşmazlıklar ve mücadeleler Emin’i çok üzmüştü, spordan ve sporcudan nefret ediyordu. Öyle sanıyorum ki, bizi artık yalnız kişisel dostluk bağlıyordu. Galatasaraylılık ortadan silinmiş gibiydi.Yıllar yeniden akıp gitti. Unutmayacağım bir kara gündü. Emin Bülent Göztepe’deki evinde son saatlerini yaşıyordu. Sayın eşi beni karşılarken, “Aman, bu defa çok fena göreceksiniz… İçeriye girmeden kendinizi alıştırın, yüzünüzden birşey anlamasın…”Aylardan beri ölüme karşı yaptığı çetin mücadele zavallı Emin’in aslan gibi bünyesini bitik bir hale getirmiş hem de ruhunu hırpalamıştı. Eliyle işaret ederek beni yanına çağırdı. “Ali Sami” dedi, “Şimdiye kadar içimde sakladığım bir duyguyu sana açıklayacağım: Benim hakkımı yediniz, 2 numaralı Galatasaraylı benim” ve gözlerinin feri bir an için tekrar parlayarak: “Arkadaşlara söyle, hakkımı vermezseniz ruhum hepinizden davacıdır” sözünü ekledi. Emin hayatının son büyük hamlelerinden birini yapmıştı. Başı yana çevrildi, elleri yorganın üstüne dermansız düştü. Ben şaşırmış kalmıştım, Kulübünün sözünü bile ettirmek istemeyen insan bu muydu?Emin’in son arzusunu yerine getirmek için önce Asım’la görüştüm. O da Emin’i çok severdi. Kulüp dertleri bizi birbirimize üç silahşörler gibi bağlamıştı. Asım, Emin’i kurtarmak için canını verirdi, fakat Galatasaraylılığını ifade eden bu belgeden vazgeçmeye razı olamadı, elinden gelmiyordu. Galatasaray kongresi, iş kendisine gelince, bu iki emektar arkadaşın duygularını coşkuyla karşıladı, her ikisini de kulüplerine bağlılık açısından haklı görerek güzel bir sonuca vardı:
    Emin de, Asım da Galatasaray’ın 2 numaralı üyesi sayılacak; 3 numara kimseye verilmeyecekti. Fakat gerçekte öyle olmadı, Emin’in asil ruhundan boş kalan yeri bir tek kişi değil, bütün GalatasaraylIlar bir anda duygularıyla doldurdular.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.