Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Öğretici Metin Nedir

Öğretici Metin Nedir Türleri Nelerdir ?

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Admin

    • 2015-10-21 11:22:57

    Cevap : Bilgi verme amacına yönelik metinlere, öğretici metinler denir. Bu tür metinler, bir düşünceyi iletme, okuru etkileme, okurda farklı düşünceler meydana getirme, okuru düşündürme gibi amaçlara hizmet edebilir. Sanat kaygısı yoktur.

    Öğretici Metin Türleri
    Mektup, günlük, anı, biyografi, gezi yazısı, haber yazıları, fıkra, deneme, makale, eleştiri, röportaj, ilmî yazılar, tarihi      yazılar, felsefî yazılar öğretici metinlerdir.

    ÖĞRETİCİ METİNLERİN ÖZELLİKLERİ
     1. Bir konuda bilgi vermek, bir konuyu açıklamak, Haber vermek, ikna etmek, kanıları değiştirmek, uyarmak, düşündürmek, yönlendirmek, tanıtmak amacıyla yazılan yazılardır.
     2. Sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.
     3. Nesnel anlatım vardır.
     4. Yargılar kanıtlanmak zorundadır.
     5. Dil göndergesel işlevde kullanılır.
     6. Olaylar değiştirilmeden, olduğu gibi kullanılır. Gerçekliğe yer verilir.
     7. İleti doğrudan verilir.
     8. Tek anlamlıdır, metinlerden her okuyan aynı anlamı çıkarır.
     9. Üslup kaygısı ikinci plandadır.
     10. Kaynağını gerçek dünyadan alır.
     11. Okurun düş gücüne yer bırakılmaz.
     12. Belirlenmiş, kararlaştırılmış bir iletisi vardır.
     13. Kelime ve cümlelerin yerleri değiştirilebilir.
     14. Malzemesi dildir.
     15. Genellikle açıklama, tartışma, tanık gösterme, karşılaştırma, örnek gösterme, sayısal verilerden faydalanma gibi anlatım teknikleri kullanılır.
     16. Anı, fıkra, deneme, eleştiri, günlük, makale, sohbet, haber yazıları, biyografi, otobiyografi türler öğretici metindir.
     17. Felsefi metinler, tarihi metinler, bilimsel metinler, gazete çevresinde gelişen metinler, kişisel hayatı konu alan metinler olmak üzere 5’e ayrılır.
     18. Gazete çevresinde gelişen metinler: Makale, fıkra, sohbet, deneme, röportaj ve eleştiridir.
     19. Kişisel hayatı konu alan metinler: Hatıra, günlük, biyografi, otobiyografi, gezi yazısı ve mektuptur.

    Öğretici Metin Örnekleri
    1. Ziya’ya Mektuplar, Cahit Sıtkı Tarancı
    2. Piraye’ye Mektuplar, Nazım Hikmet
    3. İclal, Samipaşazade Sezai
    4. Handan, Halide Edip Adıvar
    5. Şehir Mektupları, Ahmet Rasim
    6. Magosa Mektupları – Hususi Mektuplar, Namık Kemal
    7. Malta Mektupları – Limmi Mektupları , Ziya Gökalp
    8. Muhaberat ve Muhaverat, M.Naci
    9. Bir Kadın Düşmanı, Reşat Nuri Güntekin
    Diğer Cevaplara Gözat
    Öğretici Metin Nedir

    Sunum İçeriği

    1. Sayfa
    ÖĞRETİCİ METİNLERM.ŞAHİN

    2. Sayfa


    3. Sayfa
    Öğretici metinlerin özellikleri: Dilin daha çok göndergesel işlevde kullanılması  Kaynağını gerçek dünyadan alması Anlatımın akıcı, duru, açık ve yalın olması Kelimelerin gerçek anlamda kullanılması Ağırlıklı olarak açıklayıcı anlatım türünün kullanılması. Amacının bilgi vermek olması.

    4. Sayfa
    Edebi metnin yazılış amacı.okuyucuda estetik zevk uyandırmaktır.Dil,heyecan bildirme ve şiirsel işlevde kullanılır.Bir anlam değil,okuyan kişiye,zamana ve mekana göre değişen birçok anlam vardır.Anlatılanlar,gerçek hayatla ilişkilendirilebilir.Metnin yazılış amacı.sanat yapmaktır. Yazılış amacı,okuyucuya bilgi vermektir.Anlam kesin ve nettir.Tek bir anlamı vardır.Her okuyan aynı şeyi anlar.Dil,göndergesel işlevde kullanılır.Anlatılanlar gerçeğin kendisidir.Metnin yazılış amacı,öğretmektir. EDEBİ METİNLERÖĞRETİCİ METİNLER

    5. Sayfa
    A- BİLİMSEL METİNLER* Bilim; evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgidir. Bu bilgilerin yazılmasıyla da bilimsel metinleri ortaya çıkarır. YANi * Bilimsel metinler, bilimsel bilgi ve buluşları aktarmak amacıyla yazılan metinlerdir. Bilimsel makaleler, konferans raporları, değerlendirme yazıları, toplantı özetleri vb. bilimsel metinlerdir.

    6. Sayfa
    B- TARİHİ METİNLER* Tarih; toplumları, milletleri, kuruluşları etkileyen hareketlerden doğan, olayları zaman ve yer göstererek anla­tan, bu olaylar arasındaki ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkilenmeleri, her milletin kurduğu medeniyetleri, kendi iç sorunlarını inceleyen bilimdir.Tarih incelemeli sonucunda yazılan ya da tarihi konuları ela alan metinlere tarihi metinler denir.Tarihi metinlerle tarih konulu edebi metinleri karıştırmamalıyız.

    7. Sayfa
    C-FELSEFİ METİNLER* Felsefe sözcüğü, Yunancada phileo (sevgi) ve sophia (bilgelik) sözcüklerinin bir araya gelmesiyle oluşur. Phi-leosophia (bilgelik sevgisi ya da hikmet arayışı), Yunanlı düşünürler için "bilgiyi sevmek, bilginin ardından koş­mak" anlamına gelir.* Felsefe; varlık ve düşünmeyi oluşturan ilkeler, gerçeklik ve nedenselliğin araştırılmasıdır. Belirli bir konuda yo­ğun, sistematik ve yaratıcı olarak düşünmektir. Felsefe; düşündürür, sorgulatır, soru sorar ve cevabını arar.

    8. Sayfa
    Felsefe konularını ve problemlerini ele alan metinlere ise felsefi metin denir.* Bilimsel metinler, terimler kullanarak bilimsel buluş ve gerçeklikleri işler. Felsefi metinlerde ise önemli olan kav­ramlardır. Felsefede, düşünce, kavramlar kullanılarak ortaya konur.

    9. Sayfa
    D- GAZETE ETRAFINDA GELİŞEN METİNLERHABER YAZISIMAKALE DENEMEFIKRASOHBETRÖPORTAJMÜLAKATELEŞTİRİ

    10. Sayfa
    ŞOKŞOKHABER YAZILARIM.ŞAHİN

    11. Sayfa
    Haber Yazıları ile ilgili bazı terimler: Gazete: Politika kültür, ekonomi ve daha başka konularda haber ve bilgi vermek için yorumlu veya yorumsuz, her gün veya belirli zaman aralıklarıyla çıkarılan yayın.Haber: 1. Bir olay ve olgu üzerine edinilen bilgi. 2. İletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi.Sütun: Gazete, dergi, kitap vb. yazılı şeylerde, sayfanın yukarıdan aşağıya doğru ayrılmış olduğu dar bölümlerden her biri.Sürmanşet: Gazetelerin birinci sayfasındaki logonun üzerinde kullanılan başlık.

    12. Sayfa
    Manşet: Gazetelerin ilk sayfasına iri puntolarla konulan başlık.Muhabir: Basın ve yayın organlarına haber toplayan, bildiren veya yazan kimse.Ajans: Haber toplama ve yayma işiyle uğraşan kuruluş.Tekzip: YalanlamaAsparagas: Şişirme haberSansasyonel: Dikkat çeken, çarpıcı, beklenmedik.Köşe yazısı: gazete ve dergilerde çıkan genellikle güncel konuları işleyen öznel yazılar

    13. Sayfa
    Günlük gazetelerde, belli aralıklarla yayımlanan dergilerde, meslek kuruluşlarının belirli aralıklarla yayımladığı bül­tenlerde, radyo ve televizyonlarda belli zaman aralıklarıyla sunulan bültenlerde halka duyurulmak üzere yayımlanan yazılara "haber" denir. Yayın organlarının en büyük desteği haberdir. Bir haberin değeri okuyucu sayısıyla be­lirlenir. Bu nedenle her olay haber olmayabilir. Belli sayının üzerindeki okuyucu kitlesini ilgilendirecek olaylar ha­ber sayılır.

    14. Sayfa
    Haber, kaynağını yaşamdan alır. Genel olarak haber üçe ayrılır.1. Resmi haberler2. Özel haberler3. Ajans haberleri

    15. Sayfa
    Resmi haberler, resmi ve özel kuruluşlardaki yetkili kişilerden alınan haberlerdir. Özel haberler halk arasından toplanır. Ajans, haber toplama ve yayma işleriyle uğraşan kuruluştur. Haberde; yurt içindeki, yurt dışındaki önemli ya da ilginç olaylar kısa ve özlü bir biçimde halka sunulur, gerekirse haber resimle, fotoğrafla desteklenir. Haber ya­zıları anlattığı olayın türüne göre isimlendirilir. Siyasal haberler, ekonomi haberleri, bilimsel haberler, teknoloji ha­berleri, sanat haberleri, spor haberleri, sosyal haberler... Halk arasında heyecan yaratan haberler vardır, böyle ha­berlere sansasyonel haber denir. Haberin anlatımı çoğunlukla resmi olmak zorundadır.

    16. Sayfa
    Gazetecilikte bir haberde aranan ilkeler nelerdir?Gazete haberlerinde uyulması gereken ilkeler vardır. Bir haberde "Ne, nasıl, ne zaman, nerede, niçin, kim" sorula­rının yanıtları mutlaka bulunmalıdır.Ne: Habere kaynak olayın ne olduğu bildirilmelidir.Nasıl: Habere kaynak olan olayın yapılış ve meydana geliş sürecinin anlatıldığı bölümdür.Niçin: Her olayın bir nedeni vardır. Hava kirliliğinin nedenleri, suzuluğun nedenleri, ekonominin kötüye gidişinin nedenleri.Nerede: Her olayın gerçekleştiği bir yer mutlaka vardır. Bu yer haberde mutlaka bildirilmelidir.Ne zaman: Yine bütün olaylar bir zamanda meydana gelir. Zaman bilgisi genelden özele doğru verilir. Yıl, ay, gün, saat, dakikaKim: Habere kaynak olan kişinin, yani olayı gerçekleştiren kişinin kimliği de haberde belirtilmelidir.5N1K

    17. Sayfa
    İyi bir haber yazısının özellikleriGüncellikDoğrulukKolay anlaşılırlıkİlginçlikÖnemlilikEtkiSonuç

    18. Sayfa
    Haber Yazılarının ÖzellikleriHaberin başlığı ilginç olmalıdır.Haber, geniş bir okuyucu kitlesine hitap etmelidir.Dil kolay anlaşılmalı, süsten uzak olmalıdır.Haberde şu altı sorunun cevabı olmalıdır: Ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, kim.Haber başlıklarıyla metin uyum içinde olmalıdır.Haber özgün olmalıdır.Haberin doğruluğu mutlaka araştırılmalıdır.

    19. Sayfa
    Manşet yorum içermez.Genellikle soru cümleleri kullanılmaz.Manşet genelde önemli olaylar için, sürmanşet ise daha da önemli haberler için atılır.Manşet, sunulan konunun tamamını kapsayacak şekilde olmalıdır, fakat kısa ve öz olmalıdır.Okuyucunun ilgisini çekmelidir.Manşetlerde yüklemde kişi eki kullanılmaz. Genelde geniş zaman kullanılır.Fiil, edilgen bir yapıya sahiptir.

    20. Sayfa
    gazeteDünya tarihinde ilk gazete Roma senatosunun çıkardığı “Acta Diurna” dır. (m.ö. 59)

    21. Sayfa
    Türk Edebiyatında Gazetenin Tarihsel GelişimiBasın hayatımız 1 Kasım 1831 tarihinde çıkan ve ilk özel gazete olan Takvim-i Vakayi ile başlar. Bu gazetenin arkasından ilk yarı resmi gazete olarak anılan ve bir İn­giliz tarafından çıkarılan (William Churchill 3 Temmuz 1840) Ceride-i Havadis yayımlandı. 21 Ekim 1860 tarihinde Şinasi ile Agâh Efendi tarafından çıkarılan Tercüman-ı Ahval ise ilk özel gazete olmuştur. Daha sonra 1862'de Şinasi Tasvir-i Efkâr gazetesini çıkarmıştır.

    22. Sayfa
    MAKALETanımıÖzellikleriKonuyla İlgili Sorular

    23. Sayfa
    Makale nedir?Herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi ileri sürmek, savunmak ya da desteklemek için bilgi ve belgelere başvurarak ispatlama kaygısı ile yazılan yazılardır.

    24. Sayfa
    Makaleler konularına göre çeşitlere ayrılırlar. Sanat, ( edebiyat, tiyatro, resim, müzik, dans, mimarlık vb.) siyaset, bilim (hukuk, tıp, biyoloji, fizik, kimya..) toplumu ilgilendiren herhangi bir konu makalede işlenebilirstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    25. Sayfa
    Makaleler gazete ve dergi yazılarıdır. Günün siyasal, toplumsal vb. olaylarını yorumlamak üzere gazetenin ya da derginin ilk sütununda belli bir yazarın düzenli olarak yazdığı makalelere başmakale, o işi üstlenen yazara da başyazar denir.style.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    26. Sayfa
    ÖZELLİKLERİMakalelerin konuları toplumun büyük bir bölümünü ilgilendirir.Makalede konuyla ilgili ortaya atılan tez örnek ve kanıtlarla ispatlanır. Genellikle kurallı cümle kullanılır; çünkü kurallı cümleler kesinlik içerirler.Makalenin dili sade, uslubu ciddidir.

    27. Sayfa
    Makalenin yazılış amacı bir konuyu açıklamak, o konuyla ilgili bilgi vermektir. dil “Göndergesel” işlevinde kullanılır.Makale yazarı ele aldığı konuyu her yönü ile açıklamak, inandırıcı olmak ve düşüncelerini benimsetebilmek için araştırmak ve anlatımını belli bir plan dahilinde ortaya koymak zorundadır.style.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    28. Sayfa
    Makale, bütün dünyada, gazete ile birlikte doğmuş ve gelişmiş bir yazı türüdür. Hedef kitlesi halk- genel okuyucu kitlesi-dir.Bu yüzden açık,duru ve yalın bir dil kullanılırstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    29. Sayfa
    Türk basın hayatında ilk makale Şinasi’ye aittir. Agah Efendi ile Şinasi’nin 1860’ta birlikte çıkardığı Tercüman-ı Ahval adlı gazetede yayınlanan bu makaleye önsöz anlamına gelen “Mukaddime” adı verilmiştir. style.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    30. Sayfa
    Makaleler gazete ve dergi yazısı olması bakımından deneme ve fıkrayla benzerlik gösterse de pek çok bakımdan onlardan ayrılır.Makalede okuyucuyu inandırma çabası vardır; fıkra ve denemede yoktur.Makalede düşünceler sağlam, nesnel kanıtlara dayandırılır; fıkra ve denemede ise yazarın kendi görüşlerine yer verilir. style.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    31. Sayfa
    Makalenin konuları herkesi ilgilendiren türden seçilir bu yönüyle denemeyle benzerlik gösterse de fıkradan ayrılır;çünkü fıkralar güncel konularda yazılırlar.Makale, fıkra ve denemeye göre daha detaylı ve uzundur.Makalenin dili ve uslubu ciddidir; fıkra ve denemede daha samimi bir hava vardır. style.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    32. Sayfa
    Tanımlama, açıklama, örneklendirme, tanık gösterme, karşılaştırma en çok başvurulan anlatım türleridir.Makalede dil bilimsel, ciddi ve yapaydır.Anlatım 3. tekil kişi ağzındandır.style.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    33. Sayfa
    Makalede  Plan :  Her yazıda olduğu gibi makalelerin de belli bir plan dâhilinde yazılması gerekir. Doğru planlanmamış bir makale yanlış sonuçlara ulaşacaktır. Kaynaklarda klasik makale planı; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur

    34. Sayfa
    Giriş Bölümü :  Öne sürülecek sav, görüş ya da düşünce yazının girişinde sergilenir. Makalenin en kısa bölümüdür. Makalenin  geneline göre bir iki, paragrafı geçmez. İyi bir  giriş makalenin oluşmasını sağlayabilir. Giriş bölümünde, yazıdaki fikir gelişiminin hangi yönde olacağı saptanır.  Okuyucu bilgi ve fikir atmosferine yavaş yavaş sokulur. Genellikle okuyucu ilk bakışta bu bölümü okur; sararsa, ilgisini çekerse yazıyı sonuna değin okumaya karar verir. Bu yönden makalelerde girişin çok ustaca ve özenle biçimlendirilmesi gerekir.  

    35. Sayfa
    Gelişme bölümü: Gelişme bölümünde, giriş bölümünde dile getirilen konu açıklanır, makalenin yazış amacı ve bu amaca yönelik bilgi, belge ortaya konularak tez savunulur, antitezler çürütülür. Konu ile ilgili bilgi ve belgelerin ele alınıp işlendiği, konunun genişletildiği ve ortaya konmak istenen fikrin doğruluğuna deliller gösterildiği bölüm, gelişme bölümünü oluşturur (Korkmaz 1995:220). Gelişme bölümü, derlenen, ortaya atılan fikirlerin çeşitli yönlerden genişletilmesi, desteklenmesiyle meydana gelir. Bütün fikir yazılarında olduğu gibi makalede de gelişme bölümünde açıklanacak fikirlerin derli toplu olması lazımdır.

    36. Sayfa
    Sonuç  Bölümü : Sonuç bölümü; bir bakıma özetleme bölümü sayılabilir. Başta ileri sürülen, sonra açıklanan görüş, sonuç bölümünde -genellikle- bir paragrafta yinelenir. Ama asıl işlev burada yazının etkisinin doruğa ulaştırılmasıdır   Ele alınıp işlenen, geliştirilen konunun hükme varıldığı ve o konunun ana fikrini oluşturan kısım sonuç bölümüdür. Bu bölümde yazar söylediklerinin tümünü belli bir sonuca ulaştıracak biçimde bir iki cümle ile sonucu vurgular.         

    37. Sayfa
    Genellikle makale yazarları seçtikleri konu üzerinde söylediklerini bu bölümde bir yargıya dönüştürerek derleyip toparlarlar. Ancak bu bölüm her zaman için gerekli olmayabilir, yazar söylediklerini makalenin gelişme bölümünde iyice aydınlığa kavuşturmuşsa, konuyu dağıtmamışsa, yazısını, ayrıca özetlemeyi amaçlayan bir sonuca bağlamayabilir

    38. Sayfa
          MAKALEEdebiyat ve Hukuk  H.C.YalçınŞiir ve İnşa   Z.PaşaMukaddime   Şinasi  ( İlk makale  )Nesr-i Harp – Nesr-i Sulh – Evrak-ı Eyyam   C.ŞahabettinÇal Çoban Çal   S.NazifDün-Bugün-Yarın   Orhun Seyfi OrhunM.Edebiyat Meselesi ve Cenap’la Münakaşalarım  A.C.YöntemEdebiyat Üzerine Makaleler  A.H.TanpınarNiçin Kurtulmamak – Batış Yılları  F.R.AtayÇile – Roma   F.R.AtayAtatürk ve Kurtuluş Savaşı  C.Atuf KansuYeni Lisan   Ömer SeyfettinMukaddime-i Celal  N.Kemal

    39. Sayfa
    Sohbet ile  Makale Arasındaki Farklar : sohbet ile makale arasındaki farkları üç madde etrafında toplamaktadır:   1 -  Makalenin konuyu derinlemesine incelemesine karşılık, sohbetlerde konu yüzeyden incelenir.   2 - Makalelerde işlenen fikir savunularak ispatlanır. Sohbetlerde ise, ispat gayesi yoktur.  3 -  Makalelerde daha ciddi ve sağlam ilim dili kullanıldığı halde, sohbetlerde samimi bir konuşma dili kullanılır

    40. Sayfa
             Makale ile Fıkra Arasındaki Farklar:  1 - Makale yazarı ele aldığı fikirleri bilimsel bir yaklaşımla incelerken   fıkra yazarı,  yazarı kişisel görüşle  ele alıp inceler.  2 - Makalede yazar fikirlerini kanıtlamak zorundadır. Bunun için sağlam güçlü kanıtlar göstermesi gerekir.  3- Fıkrada ise böyle bir zorunluluk yoktur. Fıkra yazarı isterse ispatlama yoluna gider isterse gitmez, her türlü örneği kul1anabilir.  4 - Makale bilimsel bir yazı olduğu için resmi ve ciddi bir anlatım kul1anılır. Fıkrada ise samimi, rahat ve  içten bir anlatım vardır.

    41. Sayfa
    Sohbet ile  Makale Arasındaki Farklar : sohbet ile makale arasındaki farkları üç madde etrafında toplamaktadır:   1 -  Makalenin konuyu derinlemesine incelemesine karşılık, sohbetlerde konu yüzeyden incelenir.   2 - Makalelerde işlenen fikir savunularak ispatlanır. Sohbetlerde ise, ispat gayesi yoktur.  3 -  Makalelerde daha ciddi ve sağlam ilim dili kullanıldığı halde, sohbetlerde samimi bir konuşma dili kullanılır

    42. Sayfa
    ÖRNEK SORULARBir savı kanıtlamaya ya da çürütmeye yönelik yazı türüdür. Kimi gerçekleri öğretme amacı güder. Anlatım türü nesnel ve bilimseldir.Söylenenlerin kanıtlanması ve bir sonuca bağlanması gerekir. Yukarıda özellikleri belirtilen yazı türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Fıkra B) Makale C) Anı D) Deneme E) Söyleşi

    43. Sayfa
    Onuncu yüzyıl boyunca, Lombardia, Venedik örneğinden esinlenerek ticari yaşama yöneldi. Ticaret hızla Pavia’dan komşu kentler yayıldı. Bu kentlerin tümü, Venedik’in olağanüstü bir örneğini verdiği ve çıkarı gereği buralarda uyandırdığı trafiğe katılmak için acele ediyordu. Yukarıdaki parça aşağıdaki yazı türlerinden hangisinden alınmış olabilir? A) Eleştiriden B) Öyküden C) Denemeden D) Makaleden E) Röportajdan style.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    44. Sayfa
    Yazarın herhangi bir konuda düşüncelerini açıklayarak savunduğu gazete veya dergi yazısıdır. Bu yazı türünde bilgiler ve görüşler belgelere dayandırılır, nesneldir. Konu bakımından sınır yoktur. İlk örneği Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval ‘de yayımladığı “Mukaddime” dir. Bu parçada sözü edilen tür aşağıdakilerden hangisidir? A) Deneme B) Eleştiri C) Röportaj D) Makale E) Biyografi style.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    45. Sayfa
    Gazete ve dergilerde belli bir konuya ilişkin bilgi vermek, görüşlerin doğruluğunu ya da yanlışlığını kanıtlamak için yazılır. Yazarının gerçeğin ortaya konulmasında bilimsel bir tarafsızlığı vardır. Genellikle bilimsel konuların ele alındığı yazı türüdür. Bu parçada tanımı yapılan yazı türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Deneme B) Eleştiri C) Makale D) Söyleşi E) Fıkrastyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotationstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    46. Sayfa
    Makalenin gelişimi ve temsilcileri

    47. Sayfa
    DENEMEstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    48. Sayfa
    DENEME Yazarın herhangi bir konudaki görüşlerini, kesin kurallara varmadan, kanıtlamaya kalkmadan, okuyucuyu inanmaya zorlamadan kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava içinde anlattığı yazı türüdür.

    49. Sayfa
    DENEMENİN ÖZELLİKLERİ* Yazar, kendisiyle konuşuyormuş gibi bir hava sezdirir. * Samimi bir dil kullanılır. Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur.* Yazarın kesin bir sonuca varma zorunluluğu yoktur.

    50. Sayfa
    * Yazar anlatımda ve konu seçiminde özgürdür. * Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.* Denemelerde, edebiyat, sanat, insanlar, gelenekler, hatta gülünç olaylar gibi değişik konular ele alınabilir

    51. Sayfa
    DENEME YAZARKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR? İyi bir deneme yazmanın yollarından biri, belli bir konudaki düşünceleri önce bir kâğıda gelişigüzel not etmektir. Bundan sonra not edilen düşünceleri, anlaşılmalarını kolaylaştıracak bir düzene sokmak gerekir.

    52. Sayfa
    Bir deneme için her zaman, okurun ilgisini çekecek ve denemeyi sonuna kadar okunmasını sağlayacak bir giriş cümlesi çok önemlidir. Deneme, aynı ölçüde dikkat çekici bir biçimde de bitirilmelidir. Denemeyi okurken yazarla birlikte düşünsel yolculuğa çıkan okurun sonunda düş kırıklığına uğramaması, deneme yazarı açısından dikkat edilmesi gereken bir noktadır.

    53. Sayfa
    Öte yandan, düşüncelerin paragraflara göre düzenlemesi gerekir. Öne sürülen her yeni düşünce için ayrı bir paragraf kullanılmalı ve her paragrafta bir ana düşünce işlenmelidir. Birçok deneme üç ya da daha fazla paragraftan oluşur. Denemenin paragraflara bölünmesi, söylenmek istenilenin kolay ve açık bir biçimde ortaya koyulmasını sağlar.

    54. Sayfa
    DENEME TÜRÜNÜN TARİHÇESİ Bu tür ilk yazıları 16. yüzyılda Fransız yazar Michel de Montaigne yazdı ve Essais (Denemeler) adıyla yayımladı. Bugün birçok ülkede ilgiyle okunan edebiyat türünün de adını koymuş oldu.

    55. Sayfa
    Deneme Fransız yazar Montaigne ile başlamış olmasına karşın, daha sonraki yıllarda İngiliz yazarlar tarafından geliştirilmiştir. Ünlü İngiliz denemecileri arasında Sir Francis Bacon, Joseph Addison ile İrlandalı Richard Steele sayılabilir. ABD'li en ünlü deneme yazarları Ralph Waldo Emerson ile Henry David Thoreau’dur. Edgar Allan Poe şiir üstüne, James Thurber de mizah türünde yazdığı denemelerle okurlarını etkilemişlerdir. Montaigne’den sonraki ünlü Fransız deneme yazarları arasında Theophile Gautier, Anatole France ve Hippolyte Taine sayılabilir.

    56. Sayfa
    TÜRK EDEBİYATINDA DENEME TÜRÜ Batı edebiyatlarının etkisiyle Tanzimat'tan sonra girmiş ve Cumhuriyet'ten sonra gelişmiştir. Modern anlamda deneme türü, Türk edebiyatında asıl olarak gazete ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. Ilk özel gazete Tercümân-ı Ahvâl (1860)’in yayın hayatına başlamasından itibaren gazetelerde çıkan değişik yazılar, zamanla ayrı bir tür olan deneme için dil, anlatım ve yaklaşım bakımından zemin oluşturmuşlardır. Tanzimat’tan itibaren bir süre gazete ve dergilerde “musâhabe” üst başlığı altında deneme benzeri yazılar kaleme alınmıştır.

    57. Sayfa
    TÜRK EDEBİYATINDA İLK DENEME KİTAPLARIAhmet Haşim’in Bize Göre , Gurabahane-i Laklakan ; Ahmet Rasim’in pek çok yazısı; Mahmut Sadık’ın Takvimden Yapraklar ; Refik Halit Karay’ın Bir Avuç Saçma , Bir İçim Su , İlk Adım , Üç Nesil Üç Hayat , Makyajlı Kadın , Tanrıya Şikâyet ; Falih Rıfkı Atay’ın Eski Saat , Niçin Kurtulmak , Çile , İnanç , Pazar Konuşmaları , Kurtuluş , Bayrak

    58. Sayfa
    Türk edebiyatında deneme türü, genellikle şair, romancı ya da hikâyeci kimliği öne çıkan sanatçılar tarafından ortaya konan ürünlerden oluşmaktadır. Birinci derecedeki vasfı ‘denemeci’ olan yazar sayısı oldukça azdır. Nurullah Ataç Sabahattin Eyüboğlu Suut Kemal Yetkin Mehmet Kaplan Nurettin Topçu Salah Birsel Enis Batur Cemil Meriç Ahmet Turan Alkan (1954-) bunlardan birkaçıdır. 

    59. Sayfa
    DOĞRU İLE YALAN Her doğruyu söylemeye gelmezmiş, birtakım doğruları yaymamak, çokluktan, kamudan gizlemek gerekmiş... Peki ama, bir doğruyu söylemek, gizlemek, yayılmasını önlemeğe çalışmak o doğrunun yerinde duran yalanı sürdürmek demektir. Yalanın yalan olduğunu bilerek sürmesine bırakmaya hakkınız var mıdır?... Bu yalanlar kutsalmış, onlara dokunmaya gelmezmiş... Bir şeyin yalan olduğunu anladık mı kutsallığına inanmıyoruz demektir; bunun için "kutsal yalan" sözü bir şeyin hem köşeli hem de yuvarlak, hem katı hem de biçimsiz olduğunu söylemek gibi bir saçmadır. Ama duygularını birer düşünce saymaktan çekinmeyenler böyle saçmalarla kolayca bağdaşabiliyor. Birtakım doğruların gizlenmesi gerektiğini ileri sürmek eski kibarlık, asillik (aristocratie) -aristokrat- düşüncenin bir kalıntısıdır. Bir yanda büyükler, kibarlar, damarlarında mavi kan akanlar var, onlar doğruları bilirler, onların bilmesinden bir kötülük gelmez; ama küçüklere, kibar olmayanlara, kölelere sakın açmayın!... Öyledir kişioğlu: kendisi için ille birtakım ayrıcalıklar ister. Eski acunun kibarlığı, aristokratlığı yıkıldı ama onun yerine aydınlar türedi...

    60. Sayfa
    Bir kişi olarak ilk ödevimiz, yalan olduğunu anladığımız düşüncelerden benzerlerimizi yani bütün kişileri kurtarmaya çalışmaktır. "Ben bunun yalan olduğunu biliyorum, ben buna inanmıyorum, ama kamunun bu bağlar altında kalması, onun anlamaması daha iyi olur." diyen kimse, öğrendiği anladığı doğrulara layık olmayan kimsedir. İnandığı bir şey yoktur onun: Bir şeyin ne doğru olduğunu düşünür, ne de yalan olduğunu. Ancak kendisini düşünür, büyük görmek için bir yol arar. Her doğru söylenebilir, her doğru söylenmelidir, yoksa çevremizi aldatıyoruz, çevremize yalan yayıyoruz demektir. Nurullah Ataç

    61. Sayfa
    DİLİMİZ ÜZERİNE Dilimiz, konuşma dilimizden çok yazı dilimiz, yıllardan beri, yüzyılı aşkın bir zamandan beri durmadan değişiyor. Değişmesini bir dileyen oldu bir buyuran oldu diye değil, değişmesi gerektiği için, değiştirmek zorunda olduğumuzdan, içimizden duyduğumuz için değişiyor. Elimizdeki dille, dünden kalan dille, istediğimizi söyleyemediğimiz, istediğimiz gibi söyleyemediğimiz için değişiyor. Bu değişme, bir bakıyorsunuz hızlanıyor, çok kimseleri şaşırtacak, başlarını döndürecek kadar hızlanıyor; bir bakıyorsunuz ağırlaşıyor, artık duracak sanıyorsunuz. Ama durmuyor. Durdurmak kimsenin elinde değil; durdurabilsek, çoktan durduracaktık. Yazarlarımızın çoğu ta başlangıçtan beri, bu değişmeye sinirleniyor, bu değişmeyi istemiyor. Kimi öfkelenip bağırıyor. Sonra öfkeleneni de, eğlenip alay edeni de değişmeye uyuyor, dilini değiştiriyor, bir gün önce istemediği yeni dille yazıyor. Türkçe'de, yazı dilimizden Arap dilinin, Fars dilinin kurallarına göre kurulmuş isim, sıfat takımlarının, nasıl kaldırıldığını bir düşünün. Yazarlarımız, en ünlü yazarlarımız, karşı koymak için neler yapmadılar! "Terkipler kalkarsa Türkçe yazı yazılamaz... Dilimiz çirkinleşir..." dediler: Genç Kalemciler'e ters baktılar, saldırdılar. Genç Kalemciler'e yenildi, bozuldu, ezildi sandık. Bir de baktık ki onların dediği oluvermiş, terkipler ortadan kalkıvermiş. Dilimize bir güzellik verdikleri söylenen o terkipler bize bir çirkin görünüverdi!

    62. Sayfa
    O kelimeleri atacak olursak birbirimizle anlaşamayacakmışız; yeni kelimeler uydurma imiş, kimse bilmiyormuş. Doğrusu, biz eski kelimeleri bilmiyoruz da asıl yeni kelimeleri biliyor, asıl onları anlıyoruz. Bunu görmek istemiyorlar. Yazarlarımızın çoğunun yeni dile karşı koymaya kalkmalarının dil için de, o yazarlar için de büyük bir kötülüğü oluyor. Dil için de kötülüğü oluyor, çünkü yeni dil, yazarların, yani kendisini asıl kullanacak kimselerin payı olmadan kuruluyor; bu yüzden birtakım zevksizliklerin önüne geçilemiyor. Yazarlarımız için kötü oluyor, çünkü yarın onlar küçük düşecekler. Bu dili ister istemez kullanacaklar, daha doğrusu isteyerek, öteden beri istediklerini sanarak kullanacaklar. Bunun böyle olacağına hiç şüphemiz yok. Çünkü bu iş şunun bunun istemesiyle, buyurmasıyla olmuyor; bu iş yüz yıldan beri bütün ulusun buyurmasıyla oluyor. Türk topluluğu yeni bir dil arıyor, istediğini istediği gibi söyleyecek, kafa dili olabilecek bir dil arıyor. Yazarların buna karşı koymaları değil, bunu anlayıp o dilin kurulmasına çalışmaları gerekir. Nurullah Ataç

    63. Sayfa
    SEVGİ ÜZERİNE SÖZLER Sevgi yalnız insana vergi olmasa da insanın gene en ulu duygusudur. Anamızı, babamızı, kardeşlerimizi, çoluğumuzu çocuğumuzu görünce içimizin titremesi, onları anarken yüreğimizin ya kaygılı bir sevinç, ya sıcak bir üzüntü ile çarpması dünyamızı genişletiverir. Bir kendimiz için yaşamaktan, öz tasalarımızın çemberinden kurtuluruz. Bir de gönülden kimseye bağlı olmayan, kimseyi aramayan, özlemeyen bir kişi düşünün; akıllı olsun, doğru olsun, acımak nedir, isterseniz onu da bilsin, siz gene bir ürpermez misiniz? Bütün üstünlükleri o yalnızlığı ile sanki yok oluvermez mi?... Doğum ile ölüm arasındaki yolu acılarla da, zevklerle de zenginleştiren hep o sevgi, kendimizden başka kimselerle ilişiğimiz olduğu duygusudur. Yoksa var olduğumuzu bile anlamaz, düşsüz bir uykudan uyanmaksızın geçer giderdik.

    64. Sayfa
    Sevgi özcülükten başka bir şeydir mi demek istiyorum? İnsanoğlunda ne vardır ki kökü özcülükte olmasın? Anamızla babamızı, kardeşlerimizle çocuklarımızı düşünürken, severken de kendimizi düşünmüş, kendimizi sevmiş olmuyor muyuz? Hepimiz iki büyük korkunun, ölüm korkusu ile yalnızlık korkusunun zincirlerine vurulmuş değil miyiz? Onları bir başımıza taşımadığımız için, onları unutabilmek için türlü işleri, türlü duyguları yaratmışız. Sevgi de kendimizi avutmak içindir. Seveceğiz, sevmeye inanacağız ki sevilelim; yani bizi düşünen, ölmemizi istemeyen, bizim ölmemizden belki bizim kadar korkan kimseler bulunsun. Böylece korkularımızı birleştirirsek, önüne geçilmez diye titrediğimiz sona belki karşı koyar, onu hiç olmazsa geciktiririz. Hiçbiri elimizden gelmese de bari bizi ananlar, gerçek yaşamamız bittikten sonra da bizi düşüncelerinde yaşatacak, varlığımızı kendi varlıklarında sürdürecek kimseler olur ya!... (...) Yalnızlık korkusu ile ölüm korkusundan büsbütün kurtulmuş, toplum içgüdüsünü yenmiş bir kişi bulunur da o başkalarını severse ancak onun sevgisi gerçek bir sevgi, yalın bir sevgi olabilir. Bizimki bir yalandır, kendimizin de irkildiğimiz asıl yüzümüzü kendimizden de saklayan bir perdedir. Nurullah Ataç

    65. Sayfa
    DENEMEstyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation

    66. Sayfa
    FIKRAM.ŞAHİN

    67. Sayfa
    Fıkra denildiğinde iki farklı tanımla karşılaşırız.1- Kısa, özlü anlatımı olan, nükteli, güldürücü hikayecik.2-Bir yazarın, günlük olaylara ya da ülke ve toplum sorunlarına ait herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini, akıcı, samimi, hoş bir dille anlatan kısa fikir yazılarına fıkra denir.

    68. Sayfa
    Fıkralar küçük öykü niteliğindeki nükteli  "güldürü fıkraları" ile "gazete fıkraları" olmak üzere iki türlüdür.

    69. Sayfa
    Belli bir amacı, savunulan bir düşünceyi ele alan ve bunu en kısa yoldan anlatan, mizah ve hiciv unsurları­nı da içinde barındıran sözlü ya da yazılı hikâyelerdir. Bu fıkralar daha çok, sözlü kültürde gelişmiştir.Güldürü fıkraları, tanınmış kişileri ya da hayvanları ele alır. Kısa öykü niteliği taşır, içinde zekâ oyunları vardır. Nükteli bir dille, sohbet biçiminde, bir sonuca bağla­narak oluşturulur. Nasrettin Hoca fıkraları ile Bektaşî fıkraları bu türdendir.Güldürü Fıkraları

    70. Sayfa
    Nasrettin Hoca bir gün kedisini yıkıyormuş. Yoldan geçen arkadaşı Hoca'ya: "Hocam kediyi yıkama, öldürürsün." demiş. Hoca, aldırış etmemiş ve yıkamış. Ar­kadaşı dönüşte, kedisinin ölümüne üzülen Hoca'yı görmüş. Adam: "Hocam, ben size kediyi yıkamayın, kedi ölür demedim mi?" demiş. Hoca: "Yıkarken ölmedi ki sıkarken öldü!" demiş.

    71. Sayfa
    Genç jandarma çavuşu gece yarısı evine geldi. Tam soyunmuştu ki karısı yataktan seslendi; - Sakın ışığı yakma sevgilim, başım çok ağrıyor.. - Tamam aşkım yakmam. - Ha bir de evde ağrı kesici kalmamış. Hemen eczaneye gidip aliver lütfen... Yorgun çavuş tekrar giyindi mecburen... Aceleyle nobetçi eczaneye gitti. Çavuş içeri girdiginde eczacı şaşkın sordu; - Afedersiniz ama siz jandarma değil miydiniz? - Evet. - Peki neden itfaiyeci üniforması giyiyorsunuz o zaman?

    72. Sayfa


    73. Sayfa
    Temel’le Dursun bir gün iki katlı otobüse binerler. Temel yer kalmadığı için üst kata çıkmıştı. Temel Dursun’u cepten aramış; -Temel: Dursun nasıl gidiyorsun?-Dursun: Valla şoför pek dikkatsiz ama idare eder.-Temel: Sen yine iyisin bizde şoför de yok Allah'a emanet gidiyoruz. :D

    74. Sayfa
    Gazete FıkralarıYazarların herhangi bir konu hakkında kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinliğe girmeden ortaya koydukları fikir yazılarıdır. Bu yazılar dergilerin ya da günlük gazetelerin belirli köşelerinde yayımlanır.

    75. Sayfa
    Köşe yazısı olan fıkralarda yazar, gündelik olayları özel bir görüşle, güzel bir üslupla, hiç kanıtlama gereği duymadan her gün kaleme alır.Düşünceleri hiçbir kalıba bağlı kalmadan serbestçe ortaya koyar.Ele aldığı konu üzerinde bir kamuoyu oluşturmayı amaçlar.Gazetelerin bazı sayfalarında, belli köşelerde, genel bir başlıkla, çoğunlukla da her gün yazılan fıkralarda konu kısaca incelenir, ancak mutlaka bir sonuca varılır.Fıkranın özellikleri şunlardır:

    76. Sayfa
    Daha çok iğneleyici, alaycı bir dille, bazen eleştiri bazen de sohbet tarzında yazılır.Fıkralarda okuyucuyla sohbet ediliyormuş havası hâkimdir. Anlatım senli benlidir.Cümleler kısa ve anlaşılır niteliktedir.Konular günceldir ve anlatılanların kalıcılık niteliği yoktur.Olaylar kişisel bir bakış açısıyla işlenir.Kısa, etkili ve dokunaklı bir sonuca varılır. Amaç, okuyucuyu etkilemektir.Düşünceler tekrarlanmaz. Bu yüzden fıkralar öz ve yoğun bir anlatıma sahiptir.Amaç, okuyucuya bazı günlük sorunları tanıtmak, bu sorunlar hakkında düşünceleri, derinliğe inmeden kanıtlamaya kalkmadan söylemektir.

    77. Sayfa
     Fıkralarda yazar, konu seçiminde serbesttir. Konular özel bir görüşle incelenip eleştirilir. Yazar kişisel görüş ve düşüncelerini içten bir şekilde açıklar. Toplumu ilgilendiren günlük siyasi, sosyal ve kültürel olayları ele alır. Fıkralarda toplumsal sorunlar, okuru biraz olsun rahatlatacak, ona geçici de olsa dertlerini unutturacak üslupla işlenir. Başlangıçta sadece siyasi ve sosyal konular etrafında yazılan fıkralar, zaman içinde sınırlarını genişletmiş, toplumun bütün günlük sorunlarını kuşatmıştır.Fıkralarda Konu:

    78. Sayfa
     Fıkralar iğneleyici, alaycı bir dille bazen eleştiri bazen de sohbet tarzında yazılır. Fıkralarda yazar inandırıcı, etkileyici ve dokunaklı bir anlatımı benimser. Anlatım, senli benlidir. Okurla sohbet havası hâkimdir. Bu nedenle fıkraların; insanı saran, tatlı, samimi, sıcak bir havası vardır. Fıkralarda genel olarak akıcı, duru, açık ve yalın bir anlatım söz konusudur. Yazar; konuyu çoğunlukla konuşma diliyle kaleme alır. Cümleler kısa ve anlaşılır niteliktedir. Yazının kolay anlaşılması için uzun cümlelerden kaçınılır. Devrik cümleler kullanılabilir. Okuyucunun zevki ön planda tutulur. Fıkraların en önemli özellikleri arasında dilinin sade, üslubunun serbest olması gelir.Fıkralarda Dil ve Anlatım:

    79. Sayfa
    Günlük konular üzerinde kişisel görüşleri belirtmek, belli bir okuyucu kitlesi kazanmak, görüşleri bu kitleye benimsetmeye çalışmak fıkra yazarının amacıdır. Fıkra kısa ve öz yazıldığından bu yazılarda yargılamaya, ispatlamaya, tanıtmaya ve ayrıntılara yer verilmez. İspatlama yoluna gidilmez. Kesin bir iddia havası hâkim değildir. Kesin bir sonuca varılmak istenmez, özel bir inandırma çabası görülmez. Yazar bir sonuca ulaşır; ancak okuru ikna etme amacı taşımaz. Onu etkilemeyi, konu hakkında düşünmeye sevk etmeyi yeterli görür. Konu ile ilgili olarak bir kamuoyu oluşturmayı amaçlar. Yazar bunu yaparken duygusal, içten bir anlatım kullanır. Gerçeklerden ayrılmaz. Yanlış bilgi vermez. Yanlış belgelere dayanmaz. Tutarsız düşüncelere başvurmaz.Fıkraların Amacı: 

    80. Sayfa
     Fıkralarda özellikle açıklama, örneklendirme, karşılaştırma, ta­nımlama, öyküleme gibi anlatım yollarına başvurulur. Anlatımda küçük hikâyelere yer verilebilir. Gözlemlerden ve anılardan yararlanılabilirFıkrada Kullanılan Anlatım Biçimleri:

    81. Sayfa
    Fıkra türü yazılar Türk edebiyatında Tanzimat döneminde Batı'dan geçmiştir. 1908'den sonra bu yazı türü Türk edebiyatında görülmeye başlanmıştır.Özellikle Servet-i Fünun, Genç Kalemler, Dergah ve Türk Yurdu gibi dergilerde bir çok yazarımızın fıkraları bulunmaktadır.Türk edebiyatında özellikle Ahmet Rasim fıkralarıyla tanınmıştır. Ahmet Haşim, Namık Kemal, Falih Rıfkı Atay, Halide Edip, Refik Halit, Orhan Seyfi, Yakup Kadri,Hasan Ali Yücel, Yaşar Nabi, Peyami Safa, Ahmet Kabaklı, Haldun Taner ve Çetin Altan da fıkralarıyla öne çık­mıştır.Türk Edebiyatında Fıkra

    82. Sayfa
    Cidd-ü Mizah  - Muharrir Bu Ya – Şehir Mektupları – Eşkal-i Zaman – Gülüp Ağladıklarım  A.RasimGurabahane-i Laklakan- Ahmet HaşimKulaktan Kulağa   O.S.OrhonBeşik – Sarı Çizmeli Mehmet Ağa – Ocak  Y.Ziya OrtaçEski Saat – Akşam – Kurtuluş – Bayrak  F.R.AtayGençlik Türküsü  T.BuğraSözün Gelişi   Şevket RadoDostluk Derken   Oktay AkbalPazar K onuşmaları   F.R.AtayHak dostum Diye başlayalım Söze Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil Yaz Boz Tahtası Haldun TanerÇok Güzelsin Gitme Dur Koyma Akıl Oyma Akıl

    83. Sayfa
    Makalelerde ispat esastır. Mutlaka bir sonuca varılır. Ciddî, bilimsel bir dil kullanılır. Oysa fıkralar daha serbest ve mizahî öğeler de içeren yazılardır. Yazar ilgi çekici konulardaki düşüncelerini tarafsız olma kaygısı gütmeden açıklar. Makaledeki gibi bir ispat (kanıtlama) zorunluluğu fıkrada yoktur.Makale-Fıkra Farkı

    84. Sayfa
     Fıkrada her türlü güncel konu; sohbette daha çok, sanatla ilgili konular ele alınır. Sohbette soru cevap yöntemine dayalı anlatım ağırlıktadır. Fıkrada ise serbest bir anlatım vardır. Fıkrada yazar, okuru etkilemeyi amaçlar. Okurun, konuyu düşünme­sini amaçlar. Sohbetin okuru etkileme amacı yoktur. Sohbette sadece dikkatler konuya odaklanmaya çalı­şılır.Fıkra - Sohbet Farkı:

    85. Sayfa
    SOHBET SÖYLEŞİ

    86. Sayfa
    Söyleşi anlamındaki Arapçadan dilimize geçmiş olan sohbet kelimesi, iki anlam içerir:  1. Arkadaşlık, yârenlik; 2. Konuşma, görüşme, birlikte oturup söyleşme. Makalelerin bir konuşma havası içinde daha senli benli olarak yazılan tarzına Söyleşi (Sohbet) denir.  

    87. Sayfa
    Söyleşi türünün genel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:Gazete ve dergi yazılarındandır. Bu tür yazılarda, samimiyet esastır. Yazar, düşüncelerini muhakkak kabul ettirmek için okuyucularını zorlamaz. O, daha çok kendi kişisel düşüncelerini ileri sürer. Söyleşilerde, küçük fıkralar ve anılar da malzeme olarak kullanılır.

    88. Sayfa
    İçtenlik, samimilik, doğallık sohbetin özelliklerindendir.Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir.Herkesi ilgilendiren konular işlenirCümleler çoğu zaman konuşmadaki gibi devriktir.Kompozisyon türü olarak söyleşi; makale plânıyla, fakat bir karşılıklı konuşma havası içinde yazılan yazılardır.  Söyleşiler, genellikle günlük sanat olaylarını konu olarak ele alır. Gazete ve dergi yazılarındandır.  Yazarın, okuyucu ile bir sohbet havası içinde senli benli konuştuğu yazı türüdür.

    89. Sayfa
    Ayrıca, bu tür yazılarda anılar, fıkralar ve çeşitli güncel olaylar verilerek yazarın duygu ve düşünceleri desteklenebilir.Yazar, sorulu-cevaplı cümlelerle konuşuyormuş hissi verir.Herkesi ilgilendiren konular seçilir.Kolay okunabilir bir üslup yakalayabilmelidir.

    90. Sayfa
    Sohbetle İlgili KavramlarSohbet: Dostça, arkadaşça konuşarak hoş bir vakit geçirme, söyleşi, yârenlik, hasbihâl.Söyleşi: Arkadaşça, dostça karşılıklı konuşma, hasbihâl, sohbet anlamına gelirken bu kavramın edebiyattaki anlamı: Bir bilim veya sanat konusunu, konuşmayı andıran biçimde inceleyerek anlatan edebiyat türüdür.Musahabe: Konuşma, görüşme, söyleşi.Hoşsohbet: Güzel ve tatlı konuşan kimse.Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü ve şakalı söz, espri.Nüktedan: Nükteli ve ince anlamlı konuşarak karşısındakini düşündüren kimse.

    91. Sayfa
    Türk Edebiyatında SohbetSohbet türünün samimi havası ve bu türün okuyucuyla kurduğu sıcak iletişimden dolayı pek çok yazarımız bu yazı türünde örnekler vermiştir. Bu yazarlarımızdan bir kısmı ise bu yazılarını bir kitapta toplayarak yayınlamıştır. Türk edebiyatının önemli gazetecilerinden biri olan Ahmet Rasim bu yazarlarımızdan biridir. Sanatçının “Ramazan Sohbetleri” adlı eseri sohbet türündeki yazılarını topladığı bir eseridir. Bu türe ait eserler diğer düzyazı türleriyle birlikte Cumhuriyet döneminde gelişmiştir.

    92. Sayfa
    SOHBET TÜRÜNÜN TÜRK EDEBİYATI’NDAKİ ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ: Ahmet Rasim - Ramazan Sohbetleri,Suut Kemal Yetkin - Edebiyat Söyleşileri,Şevket Rado – Eşref Saat,Melih Cevdet Anday - Dilimiz Üzerine Söyleşiler,Nurullah Ataç - Karalama Defteri, SöyleşilerCenap Şahabettin, Refik Halit Karay, Hasan Ali Yücel, Attila İlhan gibi yazarlarımız da bu türde eserler vermişlerdir.

    93. Sayfa
    İYİ VE ETKİLİ YAZABİLMEK VE KONUŞABİLMEK İÇİN GEREKLİ ÖZELLİKLER 1. Gözlem yapmak2. Düşünmek3. Okumak4. Ana dili iyi kullanmak

    94. Sayfa
    Sohbet ÖrneğiŞiir Nedir? “Şiir nedir”? diye soruyorsunuz. Edebiyat yapmayı, büyük söz etmeyi sevenler için şiir ne değildir ki! Şiir bir çığlıktır, bir ilan-ı aşktır, sallanan bir yumruktur, bir umuttur, bir kurtuluştur vb… Kuşkusuz, bunların hepsi şiirde olabilir, fakat bunlar nesirde de olan şeylerdir. Şiirin ne olduğunu anlayabilmek için onu nesirden ayıran özellikleri aramak, onlar üzerinde durmak daha doğru olur sanıyorum. Düşüncemi bir örnekle açımlayayım: “Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz.” dizesini elbette duymuşsunuzdur. Şair ne demek istiyor? Gülüştüklerimiz hatıra geldikçe ağlarım. Bu bir nesir cümlesidir. Şair ne yapmış? Bu nesir cümlesinin her sözcüğünü değerlendirerek bu duyguyu son anlatımına kavuşturmuş.

    95. Sayfa
    Şair karşımızda olsa göreceğimiz manzara nedir? Bir adam ağlıyor. O halde dizenin ilk sözcüğü “ağlarım” olacak. Neden ağladığını merak etmez miyiz? Bu kez onu söylemek gerek. Bir şeyler hatırladığı için. Öyleyse, dizenin ikinci ve üçüncü sözcükleri “hatıra geldikçe” olacak. Peki neymiş acaba böyle hatırladıkça ağladığı şey? “Gülüştüklerimiz” diyor ve böylece her sözcük yerini alıyor ve bildiğimiz dize ortaya çıkıyor. “Şiir bir deyiştir, sözcüklerle güzel biçimleri kurmak sanatıdır” denilmesi bundandır. Şair de bu sanatı bilen adamdır.

    96. Sayfa
    Bu sanatın anlatım aracı dil ve gereci de sözcükler olduğuna göre, şiir yazmak isteyen adamın kullandığı dilin bütün kurallarını iyi bilmesi, sözcüklerini sınıf arkadaşları gibi yakından tanıması, hangi sözcüğün nerede ve nasıl kullanıldığı zaman kendisinden beklenen ödevi yerine getireceğini bilmesi gerektir. Şiir yalnız duymakla, parlak imgeler bulmakla değil, dil ve sözcükler konusundaki bu bilgilerle, bu sevgilerle, bu dikkatlerle yazılabilir. Şairden beklediğimiz işte bu davranıştır. Bundan sonrası yani yapıtının çapını belirleyecek şey şiir yaratma gücüdür. Şair ister sevgilinin servi boyundan, ister bir savaştan, ister mahallesinin yoksulluğundan, ister haksızlıktan söz etsin, kendi bileceği iştir, yeter ki her şeyden önce şiir yazdığını bir saniye hatırından çıkarmasın.

    97. Sayfa
    Baki Efendi, Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Ahmet Muhip, Orhan Veli aynı şeylerden söz etmezler, ama hepsine şair diyoruz; çünkü hepsi de şiirin şundan bundan söz etmek değil, güzel biçimler kurmak sanatı olduğuna inanmıştır. Böyle olduğuna göre, şiir toplum için mi, dâva için mi? diye düşünmeye yer yoktur. Şiir yazan adam kör ya da sağır değildir ki, çevresinde olup bitenleri görmesin, duymasın; elbette kendisine en çok dokunan şeylerden söz edecektir. Kunduracıdan ayakkabı beklediğimiz gibi şairden de şiir bekleyelim. 

    98. Sayfa
    Nasıl ki kunduracı hem iskarpin, hem terlik, hem potin, hem çizme yaparsa, şair de gününe ve koşullarına göre ıstırap şiiri, aşk şiiri, isyan şiiri, ölüm şiiri, kurtuluş şiiri yazar. Bütün sorun, sanatçının yaratma gücüne karışmamaktır. Bir yıldan beri çıkmakta olan ‘Kaynak’ dergisini sevgi ve dikkatle izliyorum. Daha çok bıyıklan yeni terlemiş çocukların şiirlerini yayımlıyor. İçlerinde umut verici olanlar yok değil, fakat darılmazsanız söyleyeyim, (hem yalnız Kaynak’ta değil, başka sanat dergilerinde de görüyoruz bunu) yeni yetişenlerin çoğu şiiri ciddiye almamakta, onu nerdeyse günlük bir gönül eğlencesi saymaktadır.

    99. Sayfa
    Sonra nasıl hepsi birbirine benziyor! Oysa on beş yıl önce Ahmet Muhip’in, Fazıl Hüsnü’nün, Ziya Osman’ın şiirleri hiç de birbirine benzemezdi. Çünkü üçünün de kişilikleri daha o zamandan belli olmuştu. Yeni yetişen arkadaşlardan, şiiri kendilerine aşk ve dert edinmelerini, şiirin gizlerini kendi kendilerine keşfetmeye çalışmalarını, kendilerinden önce gelmiş olan şairlerin ne yaptıklarını, şiire neler getirdiklerini, ne gibi güçlükleri nasıl yendiklerini öğrenmeye çaba göstermelerini ve şiirin sabır ve direnme işi olduğunu daima hatırlarında tutmalarını dilerim.

    100. Sayfa
    “Nurullah Ataç’ın yarattığı sözcüklerle şiir yazılabilir mi?” diyorsunuz. Yazılmaz tabii. Ama o sözcüklerden tutanları ile ilerde pekâlâ yazılabilir. Zaten bugün Nurullah Ataç’ın böyle bir şey söylediği yoktur. Konuşma dilinden ayrı bir şiir dili benim şiir anlayışıma göre olamaz. Bakın Melih Cevdet’in, Oktay Rifat’ın ve onlar gibilerin şiirlerine, hepsi sizin benim konuşurken kullandığımız sözcüklerle yazılmıştır. Bence, şiirde doğru yol da budur. Anamın, bacımın, kız kardeşimin kullandığı dipdiri, her hecesini etimde, canımda duyduğum sözcükler dururken sözlüklerde küflenmiş sözcüklerle şiir yazamam doğrusu.

    101. Sayfa
    Yeni yetişen arkadaşlara, Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Ahmet Muhip, Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Cahit Külebi gibi işlerinin ehli olan şairleri örnek gösterebilirim, ama örneğin ikinci bir Muhip veya ikinci bir Melih olmak için değil, kendi kişiliklerini bulmak için; çünkü adlarını gelecek yüzyıllara ancak kişilikleriyle ulaştırabilirler. Cahit Sıtkı TARANCI

    102. Sayfa
    röportajM.ŞAHİN

    103. Sayfa
    TanımGazetecilerin bir yeri, bir kurumu ziyaret ederek o yerin özelliklerini, orada gördüklerini kişisel düşünceleriyle birleştirip fotoğraflarla belgeleyerek kaleme aldıkları yazı türüne “röportaj” denir.

    104. Sayfa
    Bu terimin kökeni, Latincede “‘toplamak, getirmek” anlamlarında kullanılan “reportare” kelimesine dayanır. Günümüzde Fransızca “reportage” kelimesinin Türkçe telaffuzu olan “röportaj” terimi kullanılmaktadır.

    105. Sayfa
    Röportaj yazarı; sorunu yerinde inceleyerek, gezip görerek, halkla, mağdurla ve yetkili kişilerle konuşarak fotoğraf, belge, istatistik bilgiler gibi verilerle destekleyerek konuyu okuyucunun bilgisine sunar.

    106. Sayfa
    Röportajda gözlem, araştırma, yorum ve değerlendirme önemlidir. Röportajcının amacı, konuyu çarpıtmadan belgesel olarak okuyucuya sunmak, okuyucuyu konun içinde yaşatmak, kamuoyunu aydınlatmaktır.

    107. Sayfa
    Röportajın özellikleri şunlardır:Röportaj, makale gibi, düşünsel planla yazılır.Röportajda ele alınan konu ya toplumsal ya da sanatla ilgilidir.İşlenen konu bilgi, belge, görsellerle desteklenir.Röportajda verilen bilgiler ve ortaya konan belgeler gerçeği yansıtır. Anlatılanlar kendi içinde tutarlıdır.Yazarın bilgi, izlenim, görüş ve düşüncelerini yansıtır. Yazar, gerçekleri öznel yaşamla harmanlar.

    108. Sayfa
    Röportajın anlatımında diyaloglardan yararlanılır.Yaşanmış olaylar, durumlar anlatılır. Kısa cümlelerle metin hareketli hâle getirilir.Röportaj, birinci kişi ağzından yazılır.Röportajda dil, ağırlıklı olarak göndergesel işlevde kullanılır.Röportajlar, medya organlarında yayımlanır.Röportajda çok yönlü anlatım olanakları vardır.

    109. Sayfa
    Röportaj yazarı açıklayıcı anlatım, öyküleyici anlatım, betimleyici anlatım ve tartışmacı anlatım gibi bütün anlatım yollarından yararlanır. Röportajda öykülemeye ağırlık verilir.Özelden genele gidilir.Heyecanın ölçüsü genelde şimdiki zaman kullanımıyla artırılır.Röportajlar genellikle soru cevap tarzında olur. Ancak bazı yazarlar röportajı hikâye kurgusu ve üslubu içinde vermeyi tercih ederler.

    110. Sayfa
    Konularına Göre Röportajlar

    111. Sayfa
    Bir yeri konu alan röportaj: Röportaj yapılan yerde sürdürülen yaşam her yönüyle bilinir. Bu yerin farklı yönleri film, ses ve fotoğraflarla ortaya konur.Eşyayı konu alan röportaj: Konu olan eşya her yönüyle bilinir. Eşyanın dikkat çekici ve düşündürücü yönleri ele alınır.İnsanı konu alan röportaj: Belli bir alanda üne kavuşmuş kişilerin dikkat çeken ve düşündüren yönleri belirtilir.

    112. Sayfa
    Sunuş Biçimine Göre RöportajlarAmerikan röportajı: Yazıya en kuvvetli yönüyle girilir. En son söylenmesi gereken kelimeler, en önce söylenir. Okuyucunun hiç beklenilmeyen bir girişle karşılaşması, ilk paragrafın sürpriz uyandırması, giriş bölümünün âdeta şok bölümü olması bu tip röportajın en önemli özelliğidir.

    113. Sayfa
    Alman röportajı: Bu röportajda, yazar konuyu işlerken yazıya kendini katar; konu hep “ben” ekseni etrafında döner.

    114. Sayfa
    Röportaj Türünün Tarihsel GelişimiRöportaj 20. yüzyılda, gazetenin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir. Dünyada Jack London. Hemingway, Sartre gibi pek çok ünlü edebiyatçı, aynı zamanda röportaj türünde yazılar da kaleme almıştır.

    115. Sayfa
    Röportaj’ın Diğer Edebi Türlerden Farkları1-  Haber yazıları– Röp…Haber yazılarnda haber, olduğu gibi objektif yansıtılır. Röportajda yazarın kişisel görüşleri vardır. Haberin genişletilmiş halidir.

    116. Sayfa
    2- Röportaj ile Gezi Yazısı’nın farkıGezi yazılarında fotoğraf, resim gibi belgeler bulunmaz. Röportajlarda resimlere, fotoğraflara yer verilir.Gezi yazılarında insan konuşmalarına (diyaloglara) yer verilmez. Röportajda konuşmalara yer verilir.

    117. Sayfa
    Gezi Yazısı ile Röportaj’ın Benzer Yönleri1-  Her iki tür de bilgilendirme amaçlıdır.2-  Her iki tür de haber yazısıdır.3-  Gözlem önemlidir.

    118. Sayfa
    ELEŞTİRİ

    119. Sayfa
    Şiir, tiyatro, hikâye, roman, resim, heykel, film gibi bir sanat veya düşünce eserinin, zayıf ve güçlü yönleri göz önünde bulundurularak gerçek değerini belirleme amacıyla yapılan inceleme sonucunun anlatıldığı yazı türüne “eleştiri (tenkit)” denir.

    120. Sayfa
    Bir kimsenin kendi eleştirisini yazarken ortaya koyduğu esere “otokritik” veya “özeleştiri” denir.

    121. Sayfa
    AMAÇEleştirinin amacı, iyi ve güzel olan sanat yapıtının değerini ortaya çıkarmak, sanatı iyi ve güzel olmayandan kurtarmak, kalıcı bir niteliğe kavuşturmaktır. Sanatçıyı daha güzel, daha güçlü, daha olgun, daha başarılı eserler yaratmaya teşvik etmektir. Okura, izleyiciye ve sanatçıya kılavuzluk yapmaktır.

    122. Sayfa
    ELEŞTİRMENEleştirmen, hangi sanat eserini eleştirecekse o sanat dalının gerektirdiği birikime sahip olmalıdır. Bu yüzden, eleştiri yazmak kolay bir iş değildir. Eleştirmen; bir eseri veya kişiyi şekil, ruh, konu ve anlatım bakımından inceler. Eleştirmen, eser hakkında okuyucuyu her yönden bilgilendirir. Hem okura hem de eserin yazarına kendini geliştirmesi için yol gösterir.

    123. Sayfa
    Eleştirinin özellikleri şunlardır:Eleştirilen sanat eserinin kimin tarafından, hangi zaman ve çevrede, hangi şartlar altında yazıldığı dikkate alınır; yerli ve yabancı benzerleriyle karşılaştırması yapılır.Eleştirilen bir sanat eseri konusu, dili, üslubu, tekniği, kahramanları, gözlem ve betimlemeleri bakımından değerlendirilir.Eleştirilen eserin sanatçısının orijinal görüş ve duyuşları saptanır. Eserin sanat dünyasına ne gibi bir katkı yaptığı ortaya konur.Bir sanatçı eleştiriliyorsa onun hataları, orijinal yanları belirtilir, sanatını geliştirmesi için yapması gerekenler açıklanır.

    124. Sayfa
    Eleştiriye konu olan eser, yalın bir dille tanıtılır.Eleştirmen, eserin gerçek değerini, güçlü ve zayıf yönlerini, özünü ve önemini belirtir; yeni eserler için sanatçılara kılavuzluk eder.Bir şiirin eleştirisini yapan kişi şair olmayabilir ama bu türün bütün özelliklerini çok iyi bilmeli, başka örneklerle karşılaştırarak şiirin gerçek değerini taraf tutmadan belirleyebilmelidir.

    125. Sayfa
    Eleştiri Türleria. İzlenimsel (empresyonist) eleştiri: Edebî eserlerin okuyucu üzerinde bıraktığı etkilerden, izlenimlerden yola çıkılarak yapılan eleştirilere “izlenimci eleştiri” denir. İlkelerini ünlü Fransız edebiyatçı Anatole France (Anatol Frans)’ın belirlediği ve eleştirmenin bir eseri kendi zevk, algılama, değer ölçülerine göre incelediği eleştiri türüdür. Bu tür eleştirilerde öznel, kişisel yargılar ağırlıktadır.

    126. Sayfa
    b. Nesnel (bilimsel) eleştiri: Edebî eserlerin içerik, yapı ve üslûpları üzerinde tarafsız olarak yapılan eleştirilere de “bilimsel eleştiri” denir. Bu eleştiri türünde, her eserin değerlendirilmesinde kullanılabilecek ölçütler vardır. Eleştirmen, kişisel yargılara varmaktan kaçınmaya çalışır. Bilimsel araştırmalardan yararlanarak, eseri tarafsız bir gözle değerlendirir. Eseri, ister beğensin ister beğenmesin, kendi duygularını işin içine katmadan, eserin sanat değerini ortaya koymaya çalışır.

    127. Sayfa
    Türk Edebiyatında EleştiriEleştiri türü Türk edebiyatına makale, fıkra, deneme ve sohbet gibi Batıdan Tanzimat Döneminde geçmiştir. İlk başlarda dil ile ilgili eleştiriler yazılmıştır. Sonra özellikle Namık Kemal ve Recaizâde Mahmut  Ekrem, eleştiri türünün sınırlarını genişletmiştir. Türk edebiyatında ilk eleştiri yazısı Namık Kemal’in “Lisan-ı Osmanînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazâtı Şâmildir” adlı yazısıdır

    128. Sayfa
    İlk eleştiri eseri ise yine Namık Kemal’e ait olan ve Ziya Paşa’nın “Harabat” şiir antolojisini eleştirdiği eseri “Tahrib-i Harabat”tır. Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ise Bat tarzında eleştiriler kaleme alınmıştır. Türk edebiyatında ise eleştiri türünde eserleriyle Hüseyin Cahit, Cenap Şahabettin, Ali Canip, Yakup Kadri, Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan, Cemil Meriç, Mehmet Murat, Vedat Günyol, Tahir Alangu. Asım Bezirci, Rauf Mutluay, Metin And, Özdemir Nutku öne çıkan isimlerdir.

    129. Sayfa
                               Şiirimiz   Ali Ekrem BolayırTahrib-i Harabat  ,  Takip   N.KemalRenan Müdafanamesi   N.KemalTakdir-i Elhan   R.M.EkremDemdeme   M.NaciKavgalarım   H.Cahit YalçınDestursuz Bağa Girenler   Orhan Şaik  Gökyay   Hiç   ,  Azab-ı Mukaddes   Neyzen TevfikLisan-ı Osmaninin Edebiyatı Hakkında Bazı  Mülahazatı Şamildir  N.Kemal (İlk eleştiri örneği)Kargalar  Hüseyin SiretMuhakemat-ı Edebiyye  İsmail Safa

    130. Sayfa
    Gizli Figanlar   S.NazifHayat ve Kitaplar   Ahmet ŞuaybMusahabe – yi  Edebiyye   Ahmet ŞuaybBiraz Psikoloji   C.ŞahabettinMüntekid-i Hakiki   C.ŞahabettinŞu Tenkit Meselesine Dair   M.RaufMünakaşatımızda Ne Eksik   T.FikretSanata Dair   H.Z.UşaklıgilFikir Haraketleri   H.C.YalçınEdebiyatımızın Numune-i İmtisalleri  Mizancı Murat BeyZemzeme III  R.MEkremZafername  Z.Paşa

    131. Sayfa
    MÜLAKAT

    132. Sayfa
    NEDİR ?Bir gazetecinin, toplumdaki önemli kişileri ziyaret etmesi, bu ziyaret sırasında o kişilere genellikle gündemde olan önemli bir konuyla ilgili sorular sorması ve bu sorulara aldığı cevapları gazetesinde yazması sonucu oluşan yazılara mülakat adı verilir.

    133. Sayfa
    Mülakat, görüşmeyle veya görüşme sonucu ortaya çıkan yazılardır.Mülakat; tanınmış veya alanında söz sahibi bir kimsenin belirli konulardaki görüşlerini öğrenmek amacıyla o kişiyle buluşma, ahbaplık etme; bir iş üzerinde karşılıklı fikir yürütme, görüşme anlamlarına da gelir.

    134. Sayfa
    ÖZELLİKLERİÖğretici ve ufuk açıcı nitelik taşırlarSöyleşmeye bağlı anlatım biçimi kullanılırKurallar ve ölçütler çerçevesinde yapılırZaman kişi yer ve sorular önceden belirlenirGenellikle tanınmış kişilerle yapılırAlınan cevaplar aynen yorumlanmadan yazılır ( en önemli özelliği)Farklı anlatım türlerinden yararlanılır . ( çünkü soru ve cevaplar farklı anlatıma yol açar)Dil göndergesel işlv.Yüz yüze olması şart değildirDil açık olmalıdır.

    135. Sayfa
    Mülakatı yapan kişiİlk önce konuyu ve görüşülecek kişiyi belirlemek gerekir.Mülakat yapılacak kişiyle görüşmek ve ondan randevu talep etmek gerekir.Görüşülecek kişi ve konu hakkında iyi bir araştırma ve hazırlık yapmalıdır.Randevu saatine mutlaka uymalıdır.Görüştüğü kişinin ilgisini ve dikkatini çekmelidir.Bilgi, birikim ve kültürüyle muhatabını konuşmaya ikna edebilecek yeteneğe sahip olmalıdır.

    136. Sayfa
    Görüşme sırasında konuşmasına dikkat etmeli; ölçülü, nazik ve saygılı bir üslup kullanmalıdır.Görüşme esnasında konuşmacının sözünü gereksiz yere kesmemelidir.Soruları önceden yansız bir tutumla hazırlamalıdır.Mülakat yaptığı kişinin görüşlerini hiçbir değişiklik yapmadan, olduğu gibi yazıya aktarmalıdır.

    137. Sayfa
    Mülakatın AşamalarıKendini tanıtmaİsteğini en kısa yoldan açıklamaGörüşme için randevu talebinde bulunmaHem görüşme öncesinde hem görüşme sırasında nezaketli olmaGörüşülecek kişinin konuya ilgisini çekmeGörüşülecek kişi ve konuyla ilgili iyi bir hazırlık süreci geçirmeGörüşmeyi bitirme ve izin isteme

    138. Sayfa
    Mülakata HazırlıkMülakatın etkisi verimliliği yapılan hazırlıkla doğru orantılıdır. Mülakatlara ön hazırlık yapmak gerekir. Bu hazırlık sürecini şöyle açıklayabiliriz:Mülakat konusuna yönelik bilgi edinmekMülakat yapılacak kişi hakkında bilgi sahibi olmakKonu hakkında önceden sorular hazırlamak

    139. Sayfa
    Görüşme sırasında nazik ve ölçülü olmakMülakat verecek kişinin ilgisini ve dikkatini çekmekKarşısındakini konuşmaya ikna edebilecek kültürel birikime ve yeteneğe sahip olmak

    140. Sayfa
    Mülakatın türleriMülakat YöntemleriYüz yüze yapılan mülakatlarTelefon, televizyon gibi anında ses ve resim ileticileri ile yapılan mülakatlarSağır ve dilsizlerle gerçekleştirilen hareketle (simgesel) iletişim mülakatlarıMülakat çeşitleriA- ünlü kişilerle yapılan mülakatlarB- önemli bir konu üzerine yapılan mülakatlar

    141. Sayfa
    Mülakat Yazısının İçeriğiMülakat yazısında;Görüşülen kişinin adıMesleği veya ne işle uğraştığıHangi amaçla konuşulduğuBuluşma mekânıSorular ve cevaplarMülakat yapılan kimsenin o konu üzerindeki temel görüşü yer alır.

    142. Sayfa
    Örnek eser : Rüya   Z.Paşa  ( Mülakat şeklindeki ilk ropörtaj )Diyorlar ki – Mülakat   R.Eşref Ünaydın

    143. Sayfa
    Mülakat ÖrneğiYAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU NE DİYOR?- En çok hangi eserinizi seversiniz?- En çok, “Kiralık Konakla “Yaban”ı severim.- Niçin?- “Kiralık Konak” bence roman tekniğine uygun olan eserimdir. “Yaban’a gelince o, bütün millî heyecanlarımı taşıyan kitaplarımdan biri olmak dolayısıyla bence çok kıymetlidir.

    144. Sayfa
    - Bugün hikâye ve romancılığımızı nasıl buluyorsunuz?“- Bugünkü nesil, hikâyecilikte eski nesli epeyce geride bırakmıştır. Fakat henüz roman adı verilebilecek bir büyük eser meydana gelmemiştir. Belki yanılıyorum, bugünkü telakkime göre roman, bir insan ve hayat görüşünün felsefesidir. Ve böyle bir görüşle böyle bir felsefe ancak uzun soluklu bir çalışma ile vücuda gelebilir. Ve böyle bir eserin yanında küçük hikâye ancak bir etkiyi ifade edebilir. Hepimizi edebiyata hikâye yazmakla başlamışızdır. Hayat tecrübelerimiz çoğaldıkça hikâyenin hududunu romanla genişletmek mecburiyetinde kalmışızdır.- Sanat alanından yaptıklarınızla yapmak istedikleriniz arasında bir fark oldu mu?- Samimiyetle itiraf ederim ki bu alanda yaptıklarım, yapmak istediklerimin bir gölgesinden ibarettir.(Mustafa BAYDAR)

    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.