İşte Cevaplar
Cevap : Saf şiir örneği
Gök! Benim… Geliyorum ölüm mağaralarından,
Duymaya çarpışını sahile dalgaların,
Görüyorum altın kürekli kadırgaların
Belirişlerini şafakla karanlıklardan.
Ünlüyor kralları şimdi bu yalnız eller,
Tuzlu sakalları parmaklarımı eylerdi;
Ağlıyordum. Onlar utkularını söylerdi
Ardında gemilerin uzaklaşan körfezler.
Duyuyorum boynuzların, süel boruların
Kalkışına tempo tutuşunu kürelerin;
Boğuyor gürültüyü türküsü tayfaların.
Şanlı burnunda gemilerin, coşkun Tanrılar,
O eski gülüşleriyle dövdüğü denizlerin
Yontuk, dost kollarını bana uzatıyorlar.
Diğer Cevaplara Gözat
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap Yaz Arama Yap
Cevap Yaz Arama Yap
Cevap : DENİZ MEZARLIĞI
Üstünde güvercinler gezen şu rahat damın,
Kalbi atar ardında birkaç mezarla çamın,
Şaşmaz öğle zamanı ateşlerle yaratır.
Denizi, denizi, hep yeni baştan denizi,
Tanrıların sükunu çeker gözlerimizi,
Bir düşünceden sonra, ah o ne mükafattır.
İnce pırıltıların o ne saf hüneridir,
Bir seçilmez köpükte nice elmas eritir,
Nasıl bi sükun sanki peyda olur o demde.
Ve güneş uçurumun üstüne gelir durur,
Ebedi bir davanın saf marifeti budur,
Zaman kıvılcım, hülya bilmek olur âlemde.
Basit Minerva mabedi tükenmeyen hazine,
Yığın halinde sükun, göz önünde define,
Kaşlarını çatan su, bi alev perde altı.
Kendine nice uyku saklayan göz, ey bana,
Mukadder olan sükut… Ruhta yükselen bina,
Fakat bin kiremidi yaldızlı dam, ey çatı.
Bir tek ahın içinde belli zaman mabedi,
Etrafımda denize bakışlarımın bendi,
Çıkarım o saf yere artık bütün bütüne.
Ve bütün tanrılara son adağım olarak,
Asude bir meneviş dağıtır kucak kucak,
Şahane bir istihkar irtifalar üstüne.
Nasıl ağızda yemiş zevk olup da erirse,
O yokluğunu nasıl lezzete çevirirse,
Varsın şekli mahvolsun, orda içime siner.
Benliğimin ilerde duman olacak özü,
Eriyen ruha söyler bir şarkıyla gökyüzü,
Nasıl değişmededir ulu sahiller…
Kalbi atar ardında birkaç mezarla çamın,
Şaşmaz öğle zamanı ateşlerle yaratır.
Denizi, denizi, hep yeni baştan denizi,
Tanrıların sükunu çeker gözlerimizi,
Bir düşünceden sonra, ah o ne mükafattır.
İnce pırıltıların o ne saf hüneridir,
Bir seçilmez köpükte nice elmas eritir,
Nasıl bi sükun sanki peyda olur o demde.
Ve güneş uçurumun üstüne gelir durur,
Ebedi bir davanın saf marifeti budur,
Zaman kıvılcım, hülya bilmek olur âlemde.
Basit Minerva mabedi tükenmeyen hazine,
Yığın halinde sükun, göz önünde define,
Kaşlarını çatan su, bi alev perde altı.
Kendine nice uyku saklayan göz, ey bana,
Mukadder olan sükut… Ruhta yükselen bina,
Fakat bin kiremidi yaldızlı dam, ey çatı.
Bir tek ahın içinde belli zaman mabedi,
Etrafımda denize bakışlarımın bendi,
Çıkarım o saf yere artık bütün bütüne.
Ve bütün tanrılara son adağım olarak,
Asude bir meneviş dağıtır kucak kucak,
Şahane bir istihkar irtifalar üstüne.
Nasıl ağızda yemiş zevk olup da erirse,
O yokluğunu nasıl lezzete çevirirse,
Varsın şekli mahvolsun, orda içime siner.
Benliğimin ilerde duman olacak özü,
Eriyen ruha söyler bir şarkıyla gökyüzü,
Nasıl değişmededir ulu sahiller…