Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Türk aile yapısındaki değişimler

Türk aile yapısındaki değişimler nelerdir?

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-01-06 10:49:08

    Cevap :

    TÜRK AİLE YAPISINDA GELENEKSEL YAPISINDAKİ DEĞİŞİMLER

    Günümüzün pek fazla öne çıkmayan önemli sorunlarının başında gelen kültürün hızla değişimi ve değerlerin hızla esnekleşmesi sorunu hiç kuşkusuz ki sosyologlar tarafından da henüz tam olarak bir çözüme kavuşturulamamıştır. Bu değişim o kadar hızla yaşanmaktadır ki yapılan herhengi bir araştırmanın yayımına geçme anında veriler, istatistikler değişebilmektedir.[1]  Toplumsal değişimin özünde yatan ana unsurlar küreselleşme olgusundan, tüketim alışkanlıklarına ve ekonoomik krizlere,[2] medyanın ve özellikle reklam, dizi ve yabancı filmlerin, bunların sunduğu hayat tarzlarının model olarak alınmasına ve kadın ve aile ile ilgili yeni çıkan yasalara kadar değişkenlik arzetmektedir. Bunlara internet kültürü, turizmle gelen kültürü ve eski SSBC’nin  dağılması ile Türkiye’ye akan cinsel turizmi de eklemek mümkündür.[3] Hızlı ve sağlıksız kentleşme, yeni kent ortamındaki yabancılaşma ve üstben algılamasının kalkması ya da azalması ile yanlış bireyselleşme olguları bu sürecin tamamlayıcı parçalarındandır. Öte yandan görsel medyada sık sık boy gösteren çeşitli alanlardaki dini görüşler, aile kavramında yeni yorumlar da zaten bu konularda bilinç sorunu yaşayan kitlelerde doğal olarak klasik tabiriyle sağlamlığı, özellikle kadınların özverisi ve tevekkül anlayışıyla belirginleşen Türk aile yapısı tehlikeli dönemlerden geçmektedir.[4]  Nitekim artan boşanma ve suç oranları tehlike çanlarının Türk aile yapısı için çaldığın göstermektedir.

    Bu sürecin alt yapısınını Tanzimat Fermanıyla somutlaşan fikir hareketleri ve uygulamalarda bulmak mümkündür.[5]  1839 Tanzimat Fermanı ile siyasi hayatı-mıza giren batılaşma kavramı ya da Batı değerleri Atatürk döneminde de siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamda da gerekli görüldüğü ölçüde kabul edilmiştir.[6]  Türkiye ve birçok ülkede 1950’lerden önce kırsal dönüşüm süreci (göçerlik, doğal afetler, siyasal çatışmalar sonucu ortaya çıkan zorunlu göçler ve dönemsel ya da mevsimsel göçler dışarıda tutulursa) köylülük, aşiret ve topraktan kopmama biçimindedir. Bu dönemde ortaya çıkan başta işsizlik ve ekonomik sorunlar dönemsel göçle ve mevsimlik işçilik biçiminde çözülmüş; 1950’den 1960’lı yılların sonuna kadar sürekli kentlere göç olgusu hızlanarak sürmüştür.[7] 1970’li yılların ortalarına doğru kentlere göç doruğa ulaşarak, büyük kentlerin etrafı imarsız ve plansız gecekondularla dolmuştur. Bu aşağıdan yukarıya doğru kendiliğinden oluşan toplumsal hareketlilik, yukarıdan aşağıya ve merkezi olarak örgütlenen bürokratik kurumlar açısından büyük sorun oluşturmuştur.[8] Kitleler halinde göç eden köylüleri köy-kentler veya tarım kentleri yoluyla köyde tutmak istenmiş ve hatta 1990’larda en çok göç alan metropol yerleşim birimlerine göçü durdurmak için “pasaport” sistemi önerme haline gelmiştir. Ayrıca her ne kadar tamamen boşalmaya yüz tutmuş hayalet köyler ortaya çıkmış ise de, emekli olanların geri dönmesi ve yakındaki kentlerde ortaya çıkan istihdam olanakları, bazı köyleri kentin uzak mahallesi haline getirmiştir.

    1950’de başlayan çok partili hayat ve kırsaldan kentlere yapılan göç hareketleri, 1960’da Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine uzanan göçmen kitlelerin ülkeye taşıdıkları kültür, bazı açılımları yaparken aynı zaman da Türk kültürü ve hayatını derinden etkilemiştir.[9] 1980’li yıllardan günü-müze kadar geçen süreçte toplumun geçirdiği önemli sosyal değişimlere bakarak bu durumu anlayabilmekteyiz. Türk toplumunun tarihinden, kendi örf, adet ve geleneklerinden yani davranış örüntülerinden yola çıkarak toplumumuzun insan ilişkilerine, akrabalık bağlarına ve toplumsal dayanışmaya dair bir çıkarım yapabilmekteyiz. Değerlerin hızla esnekleşmesi, ekonominin her alanda söz sahibi olması toplum bilincini yavaş yavaş ortadan kaldırmaktadır. Artık davranış ö-rüntülerinin hızla değiştiği büyük şehirlerde saygı kavramının yerini çıkar ilişkisi sevgi kavramının yerini ise bağlılık kavramları almıştır. Geleneksel değerler, toplum ve aile yapısında belirleyici olmak yerine hızla maddileşen insanların manevi ihtiyacını karşılayan bir araç haline gelmiştir. Erkekler için güç, kadınlar için güzellik ön plana çıkmıştır. Erdem, yararlılık ve eğitim ise sözde değerler konumuna gelmektedir. Yararlılık, güzellik erdem denince akla gelen ilk kavramlardır. Bireysellik ise bencilliğe dönüşmeye başlamıştır. Zenginliğe giden her yol mübahtır anlayışı sadece kendini düşünen bireylerin ortaya çıkmasına uygun bir ortam hazırlamıştır. Aslında ben-cilleşen, kendi değer yargılarını hızla kaybeden, batılılaşmayı Avrupa’ya özgü yaşam ahengini almak sanan insanların birbiriyle iletişimi hızla azalan ve aynı apartman içinde yaşayıp birbirlerine selam dahi vermeyen sözde komşuların ortaya çıkması bu anlayışın olumsuz sonuçları arasında yer almaktadır.[10] Tabii ki değerlerin hızla esnekleşmesi aile kurumunu da olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Aile bağları kop ma noktasına gelmiş ve klasik Türk aile yapısı da içten içe çürümeye başlamıştır.[11]

    Geçen yıl BBC Dünya Servisi ve Gallup’un bütün dünyadaki 68 ülkede 51 bin 417 kişiyle yaptığı anketin sonuçları, Türk halkının ailesine bağlılığının güçlü olduğunu ortaya koydu. Anket sonuçlarına göre, Türk halkının yüzde 77’si önemli kararlarını ailesiyle birlikte alırken, bu oran Avrupa ülkelerinde ortalama yüzde 61 olarak belirlendi. Türk halkının sadece yüzde 5’lik kesimi, önemli kararlarında arkadaşlarından etkilendiğini belirtti. Türkiye’de halkın yüzde 44’ünün dini kimliğini ön plana çıkardığını, Avrupa’da bu durumun ortalamasının yüzde 13 olduğunu gösteren araştırma sonuçlarına göre, kimliğini tanımlarken milliyetini ön plana çıkartan Türklerin oranı yüzde 33.

    Araştırmaya göre, Türk halkının yüzde 35’i, ülkesinin halkın iradesine göre yönetildiğine inanıyor. Bu oran da Avrupa genelinde yüzde 31. Avrupalıların yüzde 62’si ülkelerinde adil ve özgür seçimler yapıldığına inanırken, bu oran Türk halkı arasında yüzde 54 olarak kaydedildi. Türkiye’de halkın yüzde 41’inin “asker ve polise” güvendiğini gösteren araştırmada, bu oranın Avrupa genelinde ortalama yüzde 31 olduğu görüldü. Türk halkının yüzde 40’ının da “askerin ve polisin” sistem içinde daha güçlü olmasını istediğine de işaret eden araştırma sonuçları, ankete katılanların yüzde 5’inin politikacılara güvendiğini gösterdi. Bu oranın, Avrupa’da yüzde 10, dünya çapında yüzde 13 olduğu belirtildi. “Yaşamınızı değiştirebileceğinize inanıyor musunuz” sorusuna araştırmaya katılan Türklerin yüzde 46’sı olumsuz cevap verirken, bu oranın Avrupa’da ortalama yüzde 33 olduğu ortaya çıktı. BBC’nin Gallup ile birlikte yaptığı “Dünyayı kim yönetiyor” anketi için, Türkiye’de “TNS Piar” adlı kuruluş 9 Haziran-1 Temmuz 2005 tarihleri arasında 15 yaş ve üzerindeki 2036 kişiyle konuştu. Telefonla ya da yüz yüze yapılan bu görüşmelerden alınan sonuçlar, diğer 68 ülkeden alınan sonuçlarla birlikte, bölgesel ve küresel boyutlarda değerlendirildi.

    Bu veriler ışığında bakılınca aile yapımızda hala bozulmayan sağlam unsurlar olduğun çıkarmak mümkündür.[12]  Ancak öte yandan, diğer gelişmeler ve verilere kısmen yansıyan ciddi problemleri ihmak etmek çözülme ve bozulmaların özünü yakalamak gerekir. Avrupa ülkelerine göre milletimiz aile bağına ve dini kimliğine sahip çıkarken, eskiye oranla boşanmalarda ciddi bir artış gözleniyor. Günümüzde aile yapısı eskiye oranla daha mukavemetsiz.[13] 1986’dan 2001’e kadar geçen 15 yıllık sürede boşanma davalarında yüzde 147’lik bir artış olmuş. Türkiye’de 2000- 2004 yılları arasında da 744 bin boşanma davası açılmış. 2003 yılında boşanma davaları bir önceki yıla göre yüzde 21 artarak 185 bin 414’e yükselmiş. Boşanmaların çoğunluğu geçimsizlikten kaynaklanırken, uyumsuzluk, kadının evi terk etmesi, erkeğin şiddet uygulaması gibi nedenler de evliliğin sona ermesinde etkili olmuş. 2005 yılı rakamlarını da dahil edersek, Türkiye’de son beş yılda yaklaşık 1 milyon boşanma davası açıldığı söylenebilir. Aileyi ayakta tutan en önemi faktör olan sabır sınırını aşağılara çekmiştir.

    Türkiye’nin sosyal istatistikleri alarm vermektedir. Erken müdahale sistemi devreye sokulmazsa, toplumda tamiri zor yaralar açılabilir. Yarın geç olabilir. İşte size bir başka veri: Dünya Bankası raporuna göre, Türkiye’de nüfusun yüzde 4.8’inin yani 3.5 milyonunun günlük geliri 1 doların altında kalıyor. Nüfus yoğunluğuna göre yapılan sıralamada Türkiye, 90 ülke arasında 54’üncü olurken, kişi başına düşen ulusal gelir açısından yapılan sıralamada 3 bin 750 dolarla 45’inci sıraya yer aldı. Dünya Bankası’nın yayımladığı Dünya Gelişim Raporu 2006 verilerine göre, Türkiye’de 71 milyonluk nüfusun yaklaşık 3.5 milyonunun günlük geliri 1 doların altında kalıyor. Buna göre, Türkiye, Azerbaycan, Arjantin, Mısır, Ukrayna, Gürcistan, Kosta Rika, Arnavutluk, Cezayir, Ermenistan, Bulgaristan, Şili, Hırvatistan, Dominik Cumhuriyeti, İran, Jamaika, Kazakistan, Kırgızistan, Kore, Malezya, Romanya, Polonya, Slovakya, Slovenya, Tayland, Tunus ve Uruguay’ın da içinde yer aldığı 36 ülkenin gerisinde kalıyor. Türkiye’de 1998-2004 yılları arasında 15 yaş ve üstündekilerin yüzde 88’inin okur yazar olduğu saptandı. Bu veriye göre yapılan sıralamada, Türkiye 101 ülke arasında 49’uncu sırada yer aldı. Türkiye’de ilkokulu tamamlama oranı yüzde 95 olarak görülüyor. İlkokul ve ortaokul düzeyinde cinsiyet eşitliği oranı ise 1990-1991 döneminde yüzde 81 düzeyinde bulunurken, 2002-2003 arasında yüzde 85’e çıktı. Ancak bu gelişmeye karşın Türkiye 106 ülke arasında 80’inci konumdan daha da geriye düşerek 91’inci oldu. Erkeklerin ortalama yaşam beklentisi 66, kadınların da ortalama ömür süresi 71 olarak saptandı.

    Aşikar olan bir şey var ki aile üyeleri arasındaki ilişkiler ve aile ortamı , psikososyal yönden gelişen bireyin en çok etkileşime uğradığı yerdir.  Bu ilişkiler, bireyin kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını , kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma adaptasyon sürecini  olanaklı hale getirir. Aile birliğinde , aileyi oluşturan bireyler birbirinden etkilenir . Bu durumu aynı vücutta bulunan organlara benzetebiliriz.  Her yönden etkileşim içerisinde , bir bütün olarak,   aileyi  yaşayan bir organizma saymak yanlış olmaz. Organların birindeki arıza , diğer organların ritmini , işleyişini ve fonksiyonelliğini etkiler.  Ailenin kendi içerisinde etkileşen bir sistem oluşu , bu yapı içerisinde , bu yapıyı oluşturan üyelerin bazı kurallara uyması zorunluluğunu getirir. Bu yapı içerisindeki her birey    kurallara uymak, karşılıklı olarak rolleri üstlenmek ve mevcut yetkileri paylaşmak durumundadır.

    Anne babanın ve aile ortamının çocuğun ilk doğduğu andan itibaren devam eden süreç içerisinde çocuğa etkisi büyük olmaktadır. Anne babanın kişilik yapıları, eğitim durumları, meslekleri, zeka düzeyleri, bedensel ve ruhsal hastalıkları , psikososyal durumları , sosyokültürel statüleri, yetişme tarzları ve kendi anne babalarından gördükleri  muamele, çocuğa yaklaşım tarzları , çocuk için ayırdıkları vakit vb. durumlar, çocuğu birinci planda etkilemektedir. Çocuğun bu türlü anne baba etkileşiminin yanı sıra,  ailenin sosyoekonomik durumu, ailenin teknolojiden yararlanımı, ev ortamının yeterliliği ,ev ortamındaki huzur ve anlaşma durumu , yaşanılan şehir ,  evin bulunduğu sosyokültürel çevre, sosyal imkanlar, devletin sunduğu imkanlar , okul ve öğretmen durumu , akrabaların durumu ve konumu , sağlık hizmetlerinden yararlanma , iletişim ve medya araçlarının durumu ve buna benzer sayılmayacak kadar etken ile çocuk etkileşim içerisindedir.  

    Aile toplumun en küçük yapı taşını oluşturduğu için için ailedeki sıkıntılar topluma, toplumdaki sıkıntılar aileye yansır. Burda belirgin bir domino taşları etkisi sözkonusudur. Sağlıklı toplumu, sağlıklı aileler oluşturur. Ailenin sosyokültürel durumu , toplumun sosyokültürel durumunu belirler.Toplum ve aile sürekli iyi veya kötü etklileşim içerisindedir. Toplumun ve ailenin yapısına etki eden bir diğer noktada devletin topluma ve aileye sunduğu sosyokültürel imkanlardır. Bu imkanların bol olduğu toplumlarda bazı sıkıntıların oluşmasının önüne geçilmiş olur. Devletin sunduğu imkanların yetersizliği veya toplumdaki sosyoekonomik ve sosyokültürel sıkıntılar toplum ile beraber aileyi de etkileyecektir.

    Toplumu ve aileyi , özellikle de çocukları etkileyen bir diğer etkende medyadır. Medyanın iyi ve kötü yönde bir çok etkisi bulunmaktadır. Medyanın zararlı etkilerinden ailenin ve aileyi oluşturan bireylerin korunması gerekir.Bunun içinde aileyi oluşturan bireylerin bilinçli olması gerekmektedir. Unutmayınız ki bazı zararları oluşmadan önlemek mümkündür.

    NOTLAR

    [1] Çiğdem Kağıitçıbaşı, Family and Human Development across Cultures: A View from the Other Side (Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates, 1996) 42.

    [2] Jon Gorvett, "Turkish Economic Crisis: Imf to the Rescue," The Middle East June 2001: 31.

    [3] on Gorvett, "Turkish Media Law: In Whose Interests? after an All-Night Session, an Exhaustive Debate and Several near Punch-Ups, Turkey's Parliament Has Voted to Go Ahead with a Controversial New Law That Removes Barriers to Prevent the Unscrupulous Manipulation of the Stock Market and Also Constitutes a Serious Attack on the Freedom of the Country's Press," The Middle East July-Aug. 2002.

    [4] Umut Erel, "6 Reconceptualizing Motherhood: Experiences of Migrant Women from Turkey Living in Germany," The Transnational Family : New European Frontiers and Global Networks /, ed. Deborah Bryceson and Ulla Vuorela (New York: Berg, 2002) 129.

    [5] "Ottoman Empire," The Columbia Encyclopedia, 6th ed.

    [6] Barnaby Rogerson, "Portrait of a Turkish Family," Geographical Apr. 2005: 71; David Fromkin, "Ataturk's Creation," New Criterion Apr. 2000: 14.

    [7] Yasemin Karakasoglu, "Chapter 8 Turkish Cultural Orientations in Germany and the Role of Islam," Turkish Culture in German Society Today, ed. David Horrocks and Eva Kolinsky (Providence, RI: Berghahn Books, 1996) 157-64.

    [8] Amy Schwartz, "Ataturk's Daughters," The Wilson Quarterly Autumn 1995.

    [9] Sabine Fischer, "Chapter 1 From Pappkoffer to Pluralism: on the Development of Migrant Writing in the German Federal Republic," Turkish Culture in German Society Today, ed. David Horrocks and Eva Kolinsky (Providence, RI: Berghahn Books, 1996) 7.

    [10] Serpil Karacan, "Will New Women's Rights Correct Turkish Wrongs?," Contemporary Review July 2002.

    [11] Nilufer P. Medora, Jeffry H. Larson, Nuran Hortacsu, and Parul Dave, "Perceived Attitudes towards Romanticism; a Cross-Cultural Study of American, Asian-Indian and Turkish Young Adults," Journal of Comparative Family Studies 33.2 (2002).

    [12] Abigail R. Esman, "Unveiling a New Identity," Foreign Policy July-Aug. 2005.

    [13] Karen Phalet, and Ute Schonpflug, "Intergenerational Transmission in Turkish Immigrant Families: Parental Collectivism, Achievement Values and Gender Differences," Journal of Comparative Family Studies 32.4 (2001).


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-01-06 10:51:12

    Cevap : Ayrıca ekte bulunan "TÜRK AİLE YAPISINDAKİ DEĞİŞİMİN BOŞANMA OLGUSUNA ETKİSİ" Word / Docx formatındaki dosya işinize yarayacaktır başarılar..
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.