Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

  • Tarih
  • 8 yıl önce
  • 1 Cevap

1929 ekonomi krizine bakış açısı

1929 ekonomi krizine bakış açısı

1) keynese göre

2) klasik iktisat göre

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Admin

    • 2015-11-10 06:15:19

    Cevap : Keynesyen görüşe göre: Genel fiyat seviyesini, gelir seviyesini ve istihdam seviyesini talep belirler yani talep arzı yaratır görüşünü benimserler. Denge, toplam arz ile toplam talebinveya toplam yatırımla toplam tasarrufun eşitlendiği noktada gerçekleşir. Ekonomi her zaman tam istihdamda değildir. Klasikler ve keynesyenler ekonominin her zaman dengeye ulaşacağına hemfikirler ancak klasikler bunun tam istihdamda gerçekleşeceğini savunurken keynesyenler denge için tam istihdamın gerekli olmadığını savunur: aşırı istihdam, eksik
    istihdam veya tam istihdamda denge sağlanabilir görüşündedirler. Faiz oranı yüksekken düşeceği bekleniyorsa para talebi azalır tersi durumda artar. Keynesyen teoride likitide tuzağı, herkesin faiz oranının düşebileceği minimum seviyeye düştüğüne inanmasıdır. Bu durum, para talebinin faiz oranına sonsuz esnek olduğu halidir. Faiz oranı tüketim ve tasarruf fonksiyonlarını belirlemez. Tüketimi belirleyen unsur gelirdir. Milli gelir arttıkça tüketimde artar ancak bu artış milli gelirdekinden az olur. İşgücü talebi ise klasiklerde olduğu gibi reel ücretlerin azalan bir fonksiyonudur; işgücü arzı ise klasiklerin dediği gibi reel ücretlerin değil nominal ücretlerin bir fonksiyonudur.

    Keynes'e Göre: toplam talebin ana unsuru yatırım harcamaları idi ve belirsizliklerle dolu bir dünyada, düşük faiz uygulamak suretiyle tam istihdama ulaşmayı amaçlayan bir politikaya güvenilemezdi. Keynes’in bu görüşleri iktisatçıları derinden etkilemiş ve bu teorinin Neoklasik teoriden tümüyle ayrı bir teori olduğu ve yeni bir entelektüel devrimi başlattığı düşünülmüştür.

    Diğer Cevaplara Gözat

    Sunum İçeriği

    Finansal Kriz Kuramları Dersi Yıl İçi ÖdeviKonu: 1929 Dünya Ekonomik Krizi ve İktisat Okullarının Krize Bakış AçısıAdı Soyadı: Koray YILMAZNumarası: 08052501Dersin Hocası: Yar.Doc.Dr. Senem ÇAKMAK ŞAHİNİÇİNDEKİLER- 1929 EKONOMİK BUNALIMINA GENEL BAKIŞ- 1929 BUNALIMININ SEBEPLERİ- KRİZİN PATLAK VERİŞİ: KARA PERŞEMBE- ROOSEVELT VE ‘’NEW DEAL’’- KRİZİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ- KEYNESYEN OKUL ve KLASİK OKULLA KARŞILAŞTIRMALI KRİZE YAKLAŞIMLARI- KRİZİN SONUÇLARI1929 DÜNYA EKONOMİK BUNALIMINA GENEL BAKIŞ1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, 1929’da başlayan (etkilerini ancak 1930 yılının sonlarında tam anlamıyla hissettiren) ve 1930’lu yıllar boyunca devam eden ekonomik buhrana verilen isimdir.Buhran, Kuzey Amerika ve Avrupa’yı merkez almasına rağmen, dünyanın geri kalanında da (özellikle de sanayileşmiş ülkelerde) yıkıcı etkiler yaratmıştır. Bu kentlerde bir işsizler ve evsizler ordusu yaratmıştır. Bunalımdan etkilenen birçok ülkede inşaat faaliyetleri durmuş, tarım ürünü fiyatlarındaki % 40-60’lık düşüş, çiftçileri ve kırsal bölge nüfusunu kötü etkilemiştir. Talebin beklenmedik düzeyde düşmesi nedeniyle madencilik alanı buhranın en fazla etkilendiği sektörlerden biri olmuştur. Büyük bunalım farklı ülkelerde farklı tarihlerde sona ermiştir. Dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin % 42 oranında ve dünya ticaretinin de % 65 oranında azalmasına neden olmuştur. O yıla kadar oluşan diğer krizlere bakıldığında dünya ticaretinin en fazla % 7 oranında düştüğü düşünülürse 1929 bunalımının ne derece etkili olduğu tahmin edilebilir.KRİZİN SEBEPLERİDünyayı etkileyen pek çok olay üzerinde olduğu gibi bu olayın da sebepleri üzerinde çok sayıda yorumlar yapıldı. Ancak bunların genelinde yer alan ortak birkaç sebebi şöyle sıralayabiliriz :Birincisi; Amerika’da irili ufaklı pek çok şirket varken 1. Dünya Savaşı’nın getirdiği zorluklar karşısında şirketler birleşmek zorunda kalmış ve tekeller oluşturmuşlardır. Bu da tek bir holdingin bile iflasının ekonomiyi sarsmaya yeteceğini gösteriyordu. İkinci bir sebep de, bankaların kötü yapılanmış olmasıydı. Bankaların sermaye esaslarını, rezerv ve kredi oranlarını belirleyen yasalar yoktu. Bu da yatırımcılar açısından bilgi eksikliğine yol açıyordu.Üçüncü bir sebebin de, başkan Hoover yönetiminin ekonomi alanındaki tecrübesizliği olduğu söylenebilir. Hoover yönetimi liberal ekonomi anlayışına göre ekonomiye devlet müdahalesi yapmamayı uygun görmüştü. Ancak 1929 krizine müdahale etmemenin toplumsal maliyeti çok büyük olmuştu. Başkan müdahaleye karar verdiğinde ise hem çok geç olmuştu, hem de başarılı değildi.Vurgulanması gereken son sebep ise; başta da belirtildiği gibi Amerika’nın baş kreditör olmasıydı. Kredilerin mal ve hizmet olarak ödenmesi denense de sonuçta Amerika hesapsızca vermiş olduğu kredileri geri alamadı.KRİZİN PATLAK VERİŞİ : KARA PERŞEMBENew York Borsası 1928 yılının başından 1929 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte yükseliyordu. Ancak 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde borsanın ilerlemesi durmuş ve ‘’ Kara Perşembe ‘’ olarak anılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurdu. 4.2 milyar dolar yok oldu. Bu süreçte 4000 kadar banka batmış, binlerce insanın mal varlığı yok olmuştur. Bu insanlar açlığa sürüklendi ve sebze-meyve yetiştirip satarak yaşamaya çalıştılar. Piyasadaki para bir anda yok olduğu için insanlar ihtiyaçlarını karşılama da takas yoluna giderek bir nevi değiş-tokuş ekonomisine geri döndüler. Bunalımın etkileri 2. Dünya Savaşı’na kadar yaklaşık 10 yıllık bir periyotta devam etti. ROOSEVELT VE ‘’ NEW DEAL ‘’Amerikan halkı bu büyük çöküşten Hoover yönetimini suçlu buldu. Onun yerine ekonomik sistemde köklü değişiklikler vadeden Roosevelt seçildi. Roosevelt ‘’ New Deal ‘’ ı 1930-1937 yılları arasında uygulama fırsatı buldu. Amerikan ekonomisi tarihinde ilk kez devlet müdahalesine maruz kalıyordu. İşe bankacılık sektörüyle başladı. İlk kez merkez bankası kuruldu. 500 kadar yeni düzenleme yapıldı. Talep sorununu çözmek içinde, devlet yüksek sayılabilecek bir düzeyde minimum reel ücretleri belirledi. Çalışma saatleri azaltılarak işsizlik sorunu çözülmeye çalışıldı. Roosevelt’in devlet harcamaları politikası ise bir denge politikasıydı. Devlet müdahalesine karşı olan sanayicileri karşısına almamak için özel sektörün ilgilenmediği büyük yatırımlar gerektiren alanlarda harcama yapılıyordu. ‘’ New Deal ‘’ programına bakıldığında çok da başarılı bir program olmadığı görüşü hakimdir. Devlet harcamalarının ekonomiyi canlandırmaya yetmediği, devletin ekonomideki payının da artmadığı ve yeni yatırımlarının yetersiz kaldığı bilinir. Depresyonu yenerek tam istihdama ulaşan ilk sanayi ülkesi Almanya’dır. Almanya, enflasyonsuz orijinal finansman yöntemleriyle iç piyasayı canlandırmayı başarmıştır. Ancak dünya pazarları Almanya’nın ihracatına açık değildi. Bu yüzden malın malla mübadelesini gerçekleştirmek imkanını sağlayan bir counter-trading modelini benimsedi. Serbest döviz piyasalarında ihracat mallarına uygun fiyatla alıcı bulamayan ülkelerin müşterisi durumuna geçti. Planlama ve benzeri yöntemlere başvuran ABD ve Fransa gibi demokrasiler ılımlı çözümlere yönelirken, Almanya’da işsizler Nazi totalitarizmine kapıldılar. Bu da 2. Dünya Savaşı’nın başlıca nedeni sayılır. TÜRKİYE’YE ETKİLERİ1929 yılında dünya genelinde yaşanmış olan ekonomik bunalım, Türkiye’de özellikle, ödemeler dengesi açıkları ve parasal kriz olarak ortaya çıkmıştır. Küçük imalat işletmelerinde iflaslar hızlı bir artış göstermiş, özel sektör sanayileşme yönünde beklentilerin altında bir performans göstermiştir. Bu da 1933 yılından itibaren devletin gerek sanayileşme gerekse bankacılık alanlarında doğrudan girişimleri hızlandırmasına neden olmuştur. Türkiye’nin kuruluş yıllarında doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına yer verilmediği için dış dünyaya olan bağlılık daha çok dış ticaret yoluyla olmuştur. Bundan dolayı kriz etkisini daha çok dış ticarette göstermiştir. Tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan büyük değer kayıpları dış ticaret hacmini daraltmış ve ekonomik krizle birlikte Türkiye’de iflasların yaşanmasına neden olmuştur. Ticaret şirketleri, sanayiciler, çiftçiler üretimi arttırmak üzere almış oldukları kredileri ödeyememe sorunuyla karşılaşmış, piyasa mekanizmasının artık kendiliğinden işlemediği görülmeye başlamıştır. Tablodan da görüldüğü gibi 1948 temel yılına göre sabit üretici fiyatlarıyla GSMH 2.929 milyon TL, cari fiyatlarla ise 953 milyon TL’dir. Bu miktar yıllar itibariyle dalgalanmalar göstermekle beraber genel olarak artış yönünde eğilim göstermiştir. Gerek sabit gerekse cari fiyatlarla GSMH oldukça düşük düzeylerde bulunmaktadır. Bu durum da üretim gücünün oldukça düşük olduğunu göstermektedir. Dünya buhranını Türkiye ekonomisine yansımasıyla birlikte 1930-1933 yılları arasında ithalatta hızlı ve büyük daralma meydana gelmiştir. Bu, Türkiye ekonomisinde bir para krizinin yaşanmasına neden olmuştur. Sanayileşme süreci hızlanmıştır. Borçların yeniden yapılandırılması için yeni anlaşmalar imzalanmıştır. Merkez Bankası kurma kararı hızlanmış ve yeni dış kredi bulma gereksinimi artmıştır. Bu durum 1947 yılından sonra değişmekte ve dış ticaret dengesi ithalat yönünde bir artış göstermektedir. Tablo 1. Büyük Buhran Yıllarında Türkiye EkonomisiYılNom. GSMH(milyon TL)Reel GSMH(milyon TL)İhr.(Milyon US)İth.(Milyon US)19271 471,23 909,68110819281 632,54 341,38811419292 073,15 278,27512419301 580,55 393,9717019311 391,65 865,7606019321 171,25 235,2484119331 141,46 063,9584519341 216,16 429,6736919351 310,06 233,8767119361 695,07 679,8947419371 806,57 798,21099119381 895,78 537,511511919392 063,19 127,81009319402 403.48 677.98150 19412 992.37 780.49155 19426 195.96 217.4126 11319439 231.77 412.9197155 19446 684.77 037.9178126 19455 469.85.960.1168 9719466 857.67 864.021511919477 542.68 192.422324519489 492.937 065.219727519499 054.435 212.824829019509 694.238 505.9263 286195111 644.343 446.4314 402195213 389.348 521.1363556195315 607.454 090.5396533195415 914.552 460.3335478 195519 117.456 641.6313498195622 047.058 428.0305407195729 309.962 994.9345 397 195834 999.966 844.3247 315195943 670.068 521.2354470196046 664.370 868.6321468KEYNESYEN OKULUN KRİZE YAKLAŞIMIYirminci yüzyılın iki paylaşım savaşı arasında kalan dönemi, hem Avrupa hem de Amerika için bir buhran dönemi olmuştur. 1921’de İngiltere’de başlayan kriz, 1930’lu yıllardan itibaren bütün dünyayı sarmıştır. İşsizlik ve durgunluk gibi iki büyük meseleyle karşı karşıya kalmış olan piyasa ekonomilerinin önü tıkanmıştır.Neoklasik teori etrafında dolanan çeşitli fikir akımları tartışılırken, 1930’lu yıllarda, “Keynesyen Devrim” adı verilen teorik gelişme ile tartışmalar yeni bir boyut kazandı. John Maynard Keynes’in 1936 yılında yayınladığı “İstihdam, Para ve Faizin Genel Teorisi (The General Theory of Employment, Money and Interest) adlı kitabı, iktisatçıların dikkatini Neoklasik iktisadın dışında makro ekonomiye ağırlık veren bir yöne kaydırmıştır. Aslında makro teoriye duyulan ilgi 1920’li yıllarda başlamış, Keynes bu akımın bir devamı olarak ortaya çıkmıştır. Özellikle İsveçli iktisatçı Knut Wikscell’in ekonomik dalgalanmalarla ilgili görüşleri, 1920’li yıllarda birçok iktisatçının dikkatini çekmiş ve ekonomik dalgalanmaların nedenleri ve bu dalgalanmaların kontrolünde para ve kredi politikalarının etkin olup olamayacağı konularında yoğun bir tartışma alanı oluşmuştu. Ancak bu iktisatçılar, Neoklasik teorinin genel yapısı içinde kalarak, ekonomide kendi kendini düzenleyen bir mekanizmanın olduğuna ve ekonominin, bir durgunluk (depression) döneminden sonra, yeniden tam istihdam dengesine döneceğine inanmışlardır. Ancak bu dönemde meydana gelen ve “Büyük Dünya Bunalımı” adı verilen durgunluk dönemi yaşanmış ve ABD, İngiltere ve Batı Avrupa ülkelerinde yaygın ve devamlı bir işsizlik ortaya çıkmıştır. Bu durum, ekonominin kendi kendine düzeleceğini öne süren görüşlere güveni zayıflatmıştır. Keynes, işte böyle bir ekonomik bunalım döneminde ortaya çıkmış ve ücretlerle fiyatların esnek olduğu bir ekonomide tam istihdamın kendiliğinden sağlanacağını öne süren Neoklasik teoriyi reddetmiştir. Keynes’e göre, toplam talebin ana unsuru yatırım harcamaları idi ve belirsizliklerle dolu bir dünyada, düşük faiz uygulamak suretiyle tam istihdama ulaşmayı amaçlayan bir politikaya güvenilemezdi. Keynes’in bu görüşleri iktisatçıları derinden etkilemiş ve bu teorinin Neoklasik teoriden tümüyle ayrı bir teori olduğu ve yeni bir entelektüel devrimi başlattığı düşünülmüştür.Ekonominin talep yönüne ağırlık veren politikaların düzenlenmesindeki amaç, ekonomik gelişmede kısa dönemli istikrarsızlıkların giderilerek doğrudan doğruya kamu harcamaları ve vergiler yoluyla istihdam ve üretim seviyesinin temel belirleyicisi olan efektif toplam talebin, tam istihdam üretim seviyesine uygun olarak etkilenmesidir.“Genel Teori”nin ortaya çıkmasıyla birlikte, Neoklasik teorinin unutturduğu makro analiz, yeniden iktisatçıların gündemine geldi. Böylelikle, ilgilenilen temel konu, kaynakların alternatif kullanımlar arasında nasıl dağıtılacağı konusu değil, kaynakların tümünün kullanımının mümkün olup olmadığı konusu olmuştur. “Genel Teori”nin temel amacı, Keynes’in kitabın ön sözünde belirttiği gibi, “bir bütün olarak üretim ve istihdam düzeyinde meydana gelen değişmeleri belirleyen güçlerin incelenmesidir”.Talep yönlü iktisat 1929 Büyük dünya krizine çözüm bulmak amacıyla 1930’larda ortaya çıktığndan bahsetmiştik. Burada bazı bilgileri de eklemek gerektiğini düşünüyorum. Keynesyen görüşe göre genel fiyat seviyesini, gelir seviyesini ve istihdam seviyesini talep belirler yani talep arzı yaratır görüşünü benimserler. Denge, toplam arz ile toplam talebin veya toplam yatırımla toplam tasarrufun eşitlendiği noktada gerçekleşir. Ekonomi her zaman tam istihdamda değildir. Klasikler ve keynesyenler ekonominin her zaman dengeye ulaşacağına hemfikirler ancak klasikler bunun tam istihdamda gerçekleşeceğini savunurken keynesyenler denge için tam istihdamın gerekli olmadığını savunur: aşırı istihdam, eksik istihdam veya tam istihdamda denge sağlanabilir görüşündedirler. Faiz oranı yüksekken düşeceği bekleniyorsa para talebi azalır tersi durumda artar. Keynesyen teoride likitide tuzağı, herkesin faiz oranının düşebileceği minimum seviyeye düştüğüne inanmasıdır. Bu durum, para talebinin faiz oranına sonsuz esnek olduğu halidir. Faiz oranı tüketim ve tasarruf fonksiyonlarını belirlemez. Tüketimi belirleyen unsur gelirdir. Milli gelir arttıkça tüketimde artar ancak bu artış milli gelirdekinden az olur. İşgücü talebi ise klasiklerde olduğu gibi reel ücretlerin azalan bir fonksiyonudur; işgücü arzı ise klasiklerin dediği gibi reel ücretlerin değil nominal ücretlerin bir fonksiyonudur.Ekonomide toplam talep toplam arzdan veya yatırımlar tasarruflardan fazlaysa enflasyonist açık söz konusudur. Ekonomide denge devlet müdahalesiyle gerçekleşir. Keynesyenler bırakınız yapsınlar’a karşı çıkmaktadır. Devlet kamu harcamalarını azaltarak ve/veya vergi oranlarını arttırarak müdahale eder. Toplam talebin toplam arzdan veya yatırımların tasarruflardan az olduğu durumda da deflasyonist açık oluşur. Bunu ortadan kaldırmak için de devlet kamu harcamalarını arttırır ve/veya vergi oranlarını azaltır.Bu bağlamda yaşanan büyük kriz ortamından mevcut klasik anlayışla çıkılamayacağı anlaşılmıştır. Keynesyen okulun savunucuları var olan duruma müdahelenin şart olduğunu belirtmişlerdir ve onların görüşüne göre de bu müdahele devlet tarafından yapılmalıydı. Keynesyen okulun klasik iktisat okulundan ayrıldığı noktalardan birini de burada görmekteyiz. Klasik okul ekonomiye müdahele etmenin sakıncalı olduğunu söylemekte eğer müdahele gereketiren bir durum varsa bunu da para politikası kullanılarak yapılmasını savunur. Oysa keynesyen düşünce de devlet para politikası yerine maliye politikalarını kullanarak ekonomiye müdahale etmek gerektiğini savunur.SONUÇEkonomik buhran ile oluşan güvensizlik ortamı, sermayenin reel yatırımlara yönelmesini engelledi. Üretimin düşmesi, talep yetersizliğinin oluşması ve işsizliğin artması, iktisatta devletin ekonomiye müdahale etmesini isteyen Keynesyen politikaların yükselmesine neden oldu. Ancak bu politikalar da 2. Dünya Savaşının meydana gelmesini engelleyemedi. 2. Dünya Savaşı ile Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkeleri, ekonomik altyapılarını kaybettiler. Bu ülkelerin ekonomilerini yeniden inşa etmek için Marshall yardımları ve bu ülkelerin iktisadi politikaları üzerinde önemli etkileri olan Dünya Bankası, IMF ve GATT gibi uluslararası ekonomik örgütler kuruldu. Bununla birlikte Rusya’yı dışarıda bırakmak ve Almanya’nın yeniden silahlanmasını durdurmak, Avrupa savunmasını ve güvenliğini ABD’nin garantisi altına almak amacıyla 1949 yılında askeri bir güç olan NATO kuruldu. Türkiye’de 1952 yılında NATO’ya üye olmuştur. 2. Dünya Savaşı sonrasında başlayan soğuk savaş döneminde, dünya ülkeleri NATO Paktı etrafında kümelenmiştir. Bu çerçevede, Türkiye’de 1930-1946 yılları arasında ekonomik ve siyasi olarak tamamen dışa kapalı bir politika izleyerek tarafsız kalmayı tercih etti. 2. Dünya Savaşı sonrası meydana gelen üretim düşüşü ve yoksulluğu gidermek amacıyla ABD tarafından verilen dış yardımları almaya karar vermiş ve IMF ile 1946 yılında anlaşmaya vararak, milli parasını devalüe etmiştir. 1954 yılında tarım üretimindeki düşüş ihracattaki düşüşü izledi. Üretim ve ihracat kabiliyeti düşen Türkiye 1956-1958 yılları arasında IMF ile anlaşma sağlayamadı. Kısa vadeli dış borç ödemelerinin artması yanı sıra ihracatın giderek düşmesi nedeni ile 1958 yılında Türkiye dış kredi bulamayıp moratoryum ilan etmiştir. Bunun üzerine IMF ile yeni bir anlaşma yaptı. Bunun getirdiği yeni etkiler ekonomiyi daralmaya götürdü. 27 Mayıs askeri darbesi ile kesintiye uğrasa da birçok iflasa neden olmuştur.KAYNAKÇAÖzdemir Süleyman, Refah Devletinin Gelişme ve Bunalım Dönemlerinde İş Piyasaları, Kocaeli, 2006.Özgüven Ali, İktisadi Krizler, Yeni Türkiye Dergisi, S: 41, 2001. Gökçen Ahmet M Cumhuriyet Döneminde İktisadi Gelişme, Yeni Türkiye Dergisi, Cumhuriyetin 75.yılı Özel Sayısı, Cilt 23-24, Ankara 1998. Kazgan, GültenTürkiye Ekonomisinde Krizler (1929-2001), İst. Bilgi Üniv. Yay. 2. Baskı, İstanbul, 2008Akyıldız Hüseyin, Temel Dinamikleri Ve Çelişkileriyle Üretim ve Bölüşüm Süreci, TÜHİS,  2005.Aktan Can Coşkun, Şen Hüseyin, Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri, Yeni Türkiye Dergisi, C:2, S:42, 2001.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=4123Yılmaz Şiir, 1923'ten Bu Yana Ekonomi Politikaları: Devletçilikten Devletin Tasfiyesine, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt: XXII, S: 213, 1998.www.tuik.gov.trtarihdersnotlari.blogcu.com/1929-dunya-ekonomik-krizi/4288436 İsmet Alkan, A. Tufan Yazman, Buhranlar, İktisat ve Ticaret Ansiklopedisi, C. 3, İstanbul, 1948, s.123-126.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.