Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

2.dönem tanzimat edebiyatı

Bu sorunun cevabı için bana yardımcı olur musunuz.

Bu soruya 3 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Admin

    • 2015-12-12 12:29:26

    Cevap : İKİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATININ ÖZELLİKLERİ (1876-1895)
    1. Bireysel konulara dönülmüştür.
    2. Sanat, sanat içindir, görüşü benimsenmiştir.
    3. Dil oldukça ağırlaştırılmıştır.
    4. Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır.
    5. Realizm ve natüralizm baskın akımlar olarak göze çarpar.
    6. Gazetecilik, ilk dönemdeki toplumsal etki ve işlevini yitirir. Gazetelerdeki siyasal ve toplumsal içerikli yazılar yerini günlük sıradan olaylara bırakır. Toplumsal makalenin yerini de edebi makale alır.
    7. Birinci dönemdeki gibi hece denenmekle birlikte aruz yine egemenliğini sürdürmüştür. Birinci dönemde de kullanılan Divan edebiyatı nazım biçimleri bırakılmaya başlanmıştır.
    8. Şiirin konusu genişletilmiş; ölüm, karamsarlık, aşk, felsefi düşünceler tema olarak seçilmiştir. Sanatçılar, "Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir." anlayışını savunmuşlardır. Bu dönem şiiri Servet-i Fünun şiirine de esin kaynağı olmuştur.
    9. Roman ve öykü tekniği daha da gelişir. Birinci dönem göre daha nitelikli ürünler vermeye başlamıştır. Betimlemeler ilk döneme göre daha da ölçülüdür. Realizm akımının etkisiyle gözleme önem verilmiş, olay ve kişiler daha gerçekçi anlayışla anlatılmıştır.
    10. Nabizade Nazım naturalizmden, Recaizade Mahmut Ekrem ve Samipaşazade Sezai realizmden, Abdülhak Hamit Tarhan ise romantizmden etkilenmiştir.
    11. Tanzimatın ikinci döneminde ürünler veren Muallim Naci Divan edebiyatının tek savunucusudur.
    12. Tanzimat'ın ikinci kuşak sanatçıları: Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nazım, Muallim 13. Naci, Direktör Ali Bey ve Ahmet Cevdet Paşa'dır.
    Diğer Cevaplara Gözat

    Sunum İçeriği

    Cevap Yaz Arama Yap

    Admin

    • 2015-12-12 12:31:02

    Cevap : Tanzimat 1. ve 2. Dönem karşılaştırması
    1.Dönem

    Şiirde yeni konular (yurt, ulus, özgürlük, insan hakları…)işlenmiştir. Biçim bakımından Divan edebiyatına bağlılık sürmüş; gazel, kaside, murabba, terkib-i bend gibi nazım biçimleri kullanılmıştır.

    2. Dönem
    Şiirin konusu genişletilmiş, bireysel konulara dönülmüştür. Ayrıca biçimsel yenilikler getirilmiştir. Recaizâde Mahmut Ekrem, özellikle Abdülhak Hamit’in eserlerinde bu açıkça görülmektedir.

    1.Dönem
    Tanzimat tiyatrosu, sahne dili ve tekniği açısından başarılıdır. Tiyatro, halkı eğitmek için bir okul gibi düşünülmüştür.

    2.Dönem
    Tiyatro önemini yitirmiş, sahne dil ve tekniği açısından başarısız eserler yazılmış. Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır.

    1. Dönem
    ”Toplum için sanat” anlayışı benimsenmiştir.Sanat, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak kullanılmıştır.

    2.Dönem
    Bu dönemde toplum sorunlarından uzaklaşılmış, ‘sanat için sanat’ ilkesi benimsenmiştir.

    1. Dönem
    Tanzimat sanatçıları, Fransız edebiyatını örnek almışlar; klasisizmin ve romantizmin etkisinde kalmışlardır.

    2.Dönem
    Romanda realizmin etkisi görülmüş, ilk realist roman bu dönemde yazılmıştır. Realizm ve natüralizm baskın akımlar olarak göze çarpar.

    1. Dönem
    Eserlerin halkın anlayabileceği sade bir dille yazılması amaçlanmıştır.

    2.Dönem
    Dilde sadeleşme çabası bırakılmıştır. Dil oldukça ağırlaştırılmıştır.

    1. Dönem
    Divan edebiyatının süslü-sanatlı düz yazısı yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi amaçlayan yeni bir düzyazı geliştirilmiştir; ilk kez noktalama işareti kullanılmıştır.

    2.Dönem
    Batı edebiyatı türlerinde ürünler verilmiş, sanatçılar daha da ustalaşmıştır.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Admin

    • 2015-12-12 12:37:43

    Cevap : BU DÖNEMİN ÖNEMLİ SANATÇILARI RECAİZADE MAHMUT EKREM  ( 1847-1914 )
    Tanzimat Edebiyatı şair ve yazarıdır. Recaizade Mahmut Ekrem, "Servet-i Fünun" dergisinin başına Tevfik Fikret'i getirerek "Edebiyatı Cedide" akımını hazırlar. Tanzimat ve Batı edebiyatı değerlerinin yayılmasına çalışır. Yeni Türk Edebiyatı'nın bilgileri ile kurallarını ortaya koymakla kalmaz; yenileşme, Batı'lılaşma hareketlerimizi, yeni edebiyat örnekleri ile, genç kuşağa öğretip işler. "Araba Sevdası" ile realizmi romancılığımıza uygular. "Toplum için sanat" yerine "sanat için sanat"ı  ,"göz için kafiye" yerine "kulak için kafiye" yi savunur; "her güzel şey şiirdir" ilkesini benimseyerek, Türk şiirinin tema ve konusunu genişletir. Şiirde "fikri,hissi,hayali" güzellikler arar. Edebiyat kuramcılığı, eleştiriciliği, roman ve komedi yazarlığı, şairliğinden daha güçlüdür. ESERLERİ: Atala, Vuslat yahut Süreksiz Sevinç, Semsa, Araba Sevdası, Nijat Ekrem, Muhsin Bey, Çok Bilen Çok Yanılır. ABDÜLHAK HAMİT TARHAN
    2 Ocak 1852’de İstanbul’da doğdu. Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın torunu, tanınmış tarihçi ve Tahran Büyükelçisi Hayrullah Bey'in oğlu. Kısa süre Rumelihisar Rüşdiyesi’ne devam etti. Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler aldı. 1862’de 10 yaşındayken ağabeyi ile birlikte Paris’e babasının yanına gitti. Bir süre Paris'te eğitim gördükten sonra 1864'te İstanbul'a döndü. Yaşının küçüklüğüne rağmen Bab-ı Ali’de tercüme odasına katip olarak girdi. Bir yıl sonra Tahran Büyükelçiliği’ne atanan babasıyla birlikte İran’a gitti. Farsça öğrendi. Babasının 1867’de ölümü üzerine İstanbul’a döndü. Maliye Mühimme Kalemi’ne girdi. Şûra-yı Devlet ve Sadaret kalemleri'nde çalıştı. 1871'de Fatma Hanım'la evlendi.1876'da Paris Büyükelçiliği İkinci Katipliği'ne atandı. 1878'de görevden alındı, iki yıl açıkta kaldı. 1881'de Gürcistan'da Poti, 1882'de Yunanistan'da Golos konsolosluklarına, 1883'te Bombay Başkonsolosluğu'na atandı. Bombay'dan gemiyle İstanbul'a dönerken uğradıkları Beyrut'ta eşi Fatma Hanım'ı kaybetti. Bu ölümün sarsıntısıyla ünlü şiiri "Makber"i yazdı. 1886'da Londra Büyükelçiliği Başkatipliği görevine getirildi. londra'da Bayan Nelly ile evlendi. 1895'te Lahey'e elçi olarak gönderildi. Bir yıl sonra Brüksel elçiliğine getirildi. Nelly'nin 1911'de ölmesinden sonra İstanbul'da Cemile Hanım ile evlendi. Bu evlilik 20 gün sürdü. 1912'da Belçika asıllı Lüsyen Hanım'la evlendi. Aynı yıl görevden alınınca İstanbul'a döndü. Meclis-i Âyan üyeliğine getirildi. İstanbul'un 1920'de işgal edilmmesi üzerine Viyana'ya gitti. Sıkıntı içinde yaşadı. Ankara Hükümeti yurda dönmesini sağladı. Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra kendisine maaş bağlandı. İstanbul Maçka Palas'ta bir daire verildi. 1928’de İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’da. Şiire 1870'lerde başladı. Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçıları arasında yer aldı. Yurtdışı görevleri nedeniyle Batı edebiyatçılarını yakından tanıdı, onların etkisinde kaldı. Divan edebiyatı nazım birimlerinin dışına çıkmayı denedi. Dize ve uyak düzeninde değişiklikler yaptı. Divan şiiri konularının dışına çıkmayı denedi. Şiirlerine günlük yaşamı, doğa ve insan ilişkilerini konu aldı. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Manzum tiyatro oyunları da kaleme aldı. Ancak bunlar sahnelenmekten çok okunması amacıyla yazılmış oyunlardı. Yaşadığı dönemde Türk edebiyatının en büyük şairi sayıldı ve "Şair-i Âzam" ya da "Dahi-i Âzam" unvanı verildi. ŞİİR:Sahra (1879) , Ölü (1886) , Hacle (1886) , Bir Sefilenin Hasbihali (1886) , Bâlâ’dan Bir Ses (1911) , Validem (1913) , İlham-ı Vatan(1918),Tayflar Geçidi (1919) , Ruhlar (1922) , Garâm (1923) OYUN: İçli Kız (1874) , Sabr ü Sebat (1875) , Duhter-i Hindu (1875) , Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919) , Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970) , Eşber (1880, 1945) , Zeynep (1908) , Macera-yı Aşk (1910) , İlhan (1913) , Tarhan (1916) , Finten (1918, 1964) , İbn Musa (1919, 1928) , Yadigar-ı Harb (1919) , Hakan (1935)
    SAMİPAŞAZADE SEZAİ
    1860’ta İstanbul’da doğdu. 26 Nisan 1936’da İstanbul’da yaşamını yitirdi. "Sergüzeşt" romanının yazarı. Babası Abdurrahman Sami Paşa'nın konağında özel öğrenim gördü. 1880’de ağabeyi Suphi Paşa'nın başında olduğu Evkaf Nezareti Mektub-i Kalemi'ne memur olarak girdi. Ertesi yıl Londra elçiliği ikinci katipliğine atandı. İngiltere’de kaldığı 4 yıl boyunca İngiliz ve Fransız edebiyatlarını inceledi. Elçilikteki görevinden İstifa edip İstanbul’a döndü. İstişare Odasına memur oldu. İlk romanı "Sergüzeşt" yüzünden göz hapsine alındığını düşünerek 1901'de Paris’e gitti Jön Türkler'e katıldı. Meşrutiyet’in ilanına kadar Paris'te kaldı. İttihat ve Terakki'nin Paris merkezinde görev yaptı. Örgütün yayın organı olan "Şura-yı Ümmet" gazetesinde 2'nci Abdülhamit'in baskıcı rejimini eleştiren yazılar yazdı. 1908’de 2'nci Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul’a döndü. 1909'da Madrid Büyükelçiliği'ne atandı. Birinci Dünya Savaşı başlayınca Madrit’ten İsviçre’ye geçti, savaşın sonuna kadar burada kaldı. 1921’de emekliye ayrıldı ve İstanbul’a döndü. Yaşamının son yıllarında kendisine, Büyük Millet Meclisi kararıyla "Hidamat-ı vataniyye tertibinden" maaş bağlandı. Divan edebiyatına karşı çıkan Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan gibi yazarların etkisiyle Batı edebiyatına yöneldi. Alphonse Daudet'den esinlenerek yazdığı kısa öykülerle Batılı anlamda ilk gerçekçi ürünleri verdi. 1874'te "Kamer" gazetesinde yayınlanan söylev türündeki ilk yazılarıyla adını duyurdu. İlk kitabı 3 perdelik tiyatro oyunu "Şir" 1879'da basıldı. İlk romanı olan ve kendisine büyük ün sağlayan "Sergüzeşt" Türk edebiyatında romantizmden gerçekçiliğe geçişin başarılı örneklerinden biri sayılır. Bu romanda bir paşazade ile bir cariyenin aşk öyküsü anlatılıır. ROMAN: Sergüzeşt (1889) ÖYKÜ: Küçük Şeyler (1892) OYUN: Şir (arslan, 1879) SOHBET-ELEŞTİRİ-ANI: Rumuzu’l- Edeb (1900) , İclal (1923)
    NABİZADE NAZIM
    ( 1862- 1893)
    Babasının genç yaşta ölümünden sonra ninesinin yanına sığınan Ahmed Nazım'ın özyaşamsal öyküsel yapıtı Yadigarlarım'dan anlaşıldığına göre, babasının içkici ve ruh hastası bir adam olmasından, annesini de küçük yaşta yitirmesinden dolayı çocukluğu ve ilk gençliği pek de mutlu geçmemiştir.Ninesinin yanındayken Tophane Mahalle Mektebi'ni bitirerek Salıpazarı'ndaki Fevziye Rüştiyesi'ne kaydolduysa da ,daha sonra Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ilk bölümüne girdi.İdadi(lise) öğrenimini bu okulda tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Mühendishane-i Berri-i Hümayun'da (kara askeri mühendis okulu)yaptı ve 1884 te topçu mülazım-ı sanisi (topçu üsteğmen) olarak mezun oldu;Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye (genel kurmay okulu) girdi.Bu okulu da, 1886 da Erkan-ı Harbiye yüzbaşısı olarak bitirdi.Başarılı bir öğrenci olması dolayısıyla bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı;"yüksek cebir","istihkam"ve"topoğrafya"dersleri verdi."Keşif ve araştırma" yapmak üzere Suriye'de görevlendirildi.1890 da İstanbul'a döndü.Bir arkadaşının aracı olmasıyla daha önce görüp sevdiği kızla evlendi.Ama mutluluğa evlilik yaşamında da kavuşmadı;evlendikten kısa bir süre sonra kemik veremi hastalığına yakalandı.Haydarpaşa Hastenesi'nde iki yıl kadar tedavi gördüyse de iyileşemdi; 6 Ağustos 1893'te öldü ve Üsküdar 'da Miskinler Tekkesi yakınındaki mezarlıkta toprağa verildi. ESERLERİ: Heves Ettim(şiir,1885);Minimini-yahut-Yine Heves(şiir,1886);Yadigarlarım(anı-öykü,1886) , Zavallı Kız(öykü.1890), Bir Hatıra(öykü,1890) , Karabibik(uzun öykü,1891) , Sevda(öykü,1891) ,Mini Mini Mektepli(okuma ve yazma parçaları,1891) , Hala Güzel(öykü,1891) , Haspa (öykü,1891) , Seyyie-i Tesamüh(-hoşgörünün kötülüğü-uzun öykü,1892), Esatir(mitoloji,1892) , Aynalar(fizik kitabı,1892) , Zehra(roman,1896) MUALLİM NACİ (1850-1893)
    1850'de İstanbul'da doğdu. 13 Nisan 1893'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Dilin yalınlaştırılmasını savunan Tanzimat Dönemi'nin önemli şair ve yazarı. Asıl adı Ömer. 7 yaşındayken babasını kaybetti. Varna'ya dayısının yanına gönderildi. Orada medrese öğrenimi gördü. Bir yandan da Arapça, Farsça, Fransızca ve hat öğrendi. "Hulusî" mahlasıyla yazılar yazdı. Bir süre Varna Rüştiyesi'nde öğretmenlik yaptı. Sait Paşa'nın özel katibi olarak Rumeli ve Anadolu'nun birçok kentini dolaştı. İlk şiirlerini "Nacî" mahlasıyla 1867'den başlayarak yazdı. İstanbul'a geldi. Memuriyetten ayrıldı. 1883'te Ahmed Mithad Efendi'nin önerisiyle Tercüman-ı Hakikat gazetesinin edebiyat sayfasını yönetmeye başladı. "Mesud-ı Harabî" takma adıyla yayınladığı aruzla yazılmış gazelleriyle ün yaptı. 1994'te Ahmed Mithad'ın kızıyla evlendi. Kayınpederi tarafından Tercüman-ı Hakikat'i eski edebiyat yanlılarının sözcüsü durumuna getirmekle suçlanınca istifa etti. Yazılarını, Saadet, Tarik, Mürüvvet, Mirsad, İmdadü'l Midad gazeteleriyle, kendi çıkardığı Mecmua-i Muallim dergisinde sürdürdü. Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Hukuk'ta edebiyat dersleri verdi. Aruzla ve divan edebiyatının hemen her türünde yazdığı şiirler yüzünden eski edebiyatın temsilcisi sayıldı. ŞİİR: Terkib-i Bend-i Muallim Naci , Ateşpare (1883) , Şerâre (1884) , Fürûzan (1885) , Sümbüle (1889) , Yadigâr-ı Naci ELEŞTİRİ: Muallim (1886) , Demdeme (1886) , ANI: Medrese Hatıraları (1885) , Ömer'in Çocukluğu (1890-1969) SÖZLÜK: Lügat-ı Naci (1891-1978)  ,  ARAŞTIRMA: Osmanlı Şairleri (1890-1986) , İstilahât-ı Edebiyye (1890-1984) , Esâmi (1890) MEKTUP: Muhaberat ve Muhaverat (1884) , Şöyle Böyle (1884) , Mektuplarım (1886) , OYUN: Heder (ölümünden sonra, 1908)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.