7.sınıf sosyal bilgiler çalışma kitabı sayfa 49 tuna yayıncılık
7.sınıf sosyal bilgiler çalışma kitabı sayfa 49 tuna yayıncılık
Bu soruya 9 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
İşte Cevaplar
Cevap : Soru 1 Cevabı:
Malazgirtin Önemi:
* Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı.
* Anadolu’da Selçukluların önündeki en büyük engel olan Bizans tehlikesi ortadan kalktı.
* Anadolu’da ilk Türk devletleri kuruldu.
* Kazanılan zafer Türklerin İslam dünyasındaki prestijlerini arttırdı.
* Türk kültürü Anadolu’ya taşındı.
* Anadolu’da beylikler kurulmuştur.
Diğer Cevaplara Gözat
Malazgirtin Önemi:
* Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı.
* Anadolu’da Selçukluların önündeki en büyük engel olan Bizans tehlikesi ortadan kalktı.
* Anadolu’da ilk Türk devletleri kuruldu.
* Kazanılan zafer Türklerin İslam dünyasındaki prestijlerini arttırdı.
* Türk kültürü Anadolu’ya taşındı.
* Anadolu’da beylikler kurulmuştur.
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap : Soru 2 Cevabı:
HAÇLI SEFERLERİ’NİN NEDENLERİ:
DİNİ NEDENLER
1. Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Antakya ve İznik’in Müslümanlardan geri alınmak istenmesi.
2. Papa tarafından kurulan Kuluni Tarikatı’nın çalışmaları.
3. Papanın, sefere katılanlara cennet vaat etmesi.
4. İslâmiyet’in batıya yayılmasını engelleyerek Hıristiyanlığı tekrar doğuya yayma düşüncesi
SİYASİ NEDENLER
1. Türklerin (Selçukluların) Bizans’ı tehdit etmesi ve Bizans’ın Papadan yardım istemesi.
2. Papanın, sözünün geçtiği toprakları genişletmek istemesi.
3. Şövalyelerin ve asillerin macera arayışları.
4. Kralların ve senyörlerin topraklarını genişletme düşüncesi.
5. Orta Doğu’da Hıristiyan devletler kurma düşüncesi.
EKONOMİK NEDENLER
1. Avrupa’nın fakirliği karşısında İslâm dünyasının zenginliği.
2. Şövalyelerin ve asillerin zenginliklerini artırma düşüncesi.
3. Fakir Hıristiyan halkın bu seferlerle zengin olma düşüncesi.
4. Müslümanların kontrolündeki İpek ve Baharat yollarının kontrolünü ele geçirme düşüncesi.
Yukarıda verilen sebeplerden dolayı Avrupalılar, Müslümanlar üzerine seferler düzenlediler. Büyük Haçlı Seferleri’nin sayısı sekizdir. Bunlardan ilk dördü önemlidir.
HAÇLI SEFERLERİ’NİN NEDENLERİ:
DİNİ NEDENLER
1. Hıristiyanlarca kutsal sayılan Kudüs, Antakya ve İznik’in Müslümanlardan geri alınmak istenmesi.
2. Papa tarafından kurulan Kuluni Tarikatı’nın çalışmaları.
3. Papanın, sefere katılanlara cennet vaat etmesi.
4. İslâmiyet’in batıya yayılmasını engelleyerek Hıristiyanlığı tekrar doğuya yayma düşüncesi
SİYASİ NEDENLER
1. Türklerin (Selçukluların) Bizans’ı tehdit etmesi ve Bizans’ın Papadan yardım istemesi.
2. Papanın, sözünün geçtiği toprakları genişletmek istemesi.
3. Şövalyelerin ve asillerin macera arayışları.
4. Kralların ve senyörlerin topraklarını genişletme düşüncesi.
5. Orta Doğu’da Hıristiyan devletler kurma düşüncesi.
EKONOMİK NEDENLER
1. Avrupa’nın fakirliği karşısında İslâm dünyasının zenginliği.
2. Şövalyelerin ve asillerin zenginliklerini artırma düşüncesi.
3. Fakir Hıristiyan halkın bu seferlerle zengin olma düşüncesi.
4. Müslümanların kontrolündeki İpek ve Baharat yollarının kontrolünü ele geçirme düşüncesi.
Yukarıda verilen sebeplerden dolayı Avrupalılar, Müslümanlar üzerine seferler düzenlediler. Büyük Haçlı Seferleri’nin sayısı sekizdir. Bunlardan ilk dördü önemlidir.
Cevap : Soru 3 Cevabı:
14. yüzyıl başlarında Anadolu, Balkanlar ve Bizans İmparatorluğu’nun siyasi durumu hakkında bir araştırma yapınız.
CEVAP: 14.yüzyılın ortalarında Anadolu ve Balkanlar siyasî yönden parçalanmış durumdaydı. Bizans’ın Anadolu’daki siyasî varlığı sona ermiş; Osmanlılar, Marmara'nın güney bölümünü ve Batı Karadeniz’i Marmara'nın güney bölümünü ve Batı Karadeniz’i ele geçirmişlerdi. Osmanlılarm dışında Anadolu’da Saruhan, Aydın, Menteşe, Germiyan, Hamit, Teke, Karaman, Candar, Canik, Dulkadir ve Ramazanoğulları beyliklerinin yanı sıra Eretna Devleti, Trabzon İmparatorluğu ve Karakoyunlular Devleti bulunuyordu. Ankara yöresi Ahilerin elindeydi. Anadolu’nun güneyinde bazı yerler (Dulkadiroğullan) Memlüklerin egemenliği altında bulunuyordu.
Balkan Yanmadası’nda, Bizans İmparatorluğu’nun sınırları oldukça daralmış durumdaydı. Bizans’ın yanı sıra Balkan Yarımadası’nda Sırp, Bulgar ve Macar Krallıkları ile Arnavutluk, Bosna. Hersek, Boğdan, Eflâk ve Erdel beylikleri bulunuyordu. Bunlann içinde en güçlüsü Sırp Krallığı’ydı. Mora’nm güneyi ve Ege Denizi’nde bazı adalar Cenevizlilerin, Kıbns Adası Lâtinlerin, Girit ve Eğriboz adalan Venediklilerin elindeydi.
14. yüzyıl başlarında Anadolu, Balkanlar ve Bizans İmparatorluğu’nun siyasi durumu hakkında bir araştırma yapınız.
CEVAP: 14.yüzyılın ortalarında Anadolu ve Balkanlar siyasî yönden parçalanmış durumdaydı. Bizans’ın Anadolu’daki siyasî varlığı sona ermiş; Osmanlılar, Marmara'nın güney bölümünü ve Batı Karadeniz’i Marmara'nın güney bölümünü ve Batı Karadeniz’i ele geçirmişlerdi. Osmanlılarm dışında Anadolu’da Saruhan, Aydın, Menteşe, Germiyan, Hamit, Teke, Karaman, Candar, Canik, Dulkadir ve Ramazanoğulları beyliklerinin yanı sıra Eretna Devleti, Trabzon İmparatorluğu ve Karakoyunlular Devleti bulunuyordu. Ankara yöresi Ahilerin elindeydi. Anadolu’nun güneyinde bazı yerler (Dulkadiroğullan) Memlüklerin egemenliği altında bulunuyordu.
Balkan Yanmadası’nda, Bizans İmparatorluğu’nun sınırları oldukça daralmış durumdaydı. Bizans’ın yanı sıra Balkan Yarımadası’nda Sırp, Bulgar ve Macar Krallıkları ile Arnavutluk, Bosna. Hersek, Boğdan, Eflâk ve Erdel beylikleri bulunuyordu. Bunlann içinde en güçlüsü Sırp Krallığı’ydı. Mora’nm güneyi ve Ege Denizi’nde bazı adalar Cenevizlilerin, Kıbns Adası Lâtinlerin, Girit ve Eğriboz adalan Venediklilerin elindeydi.
Cevap : Soru 4 Cevabı:
İstanbul’un Fethinin ve Fethedilmesinin Sebepleri
1. Osmanlı Devleti’nin Rumeli ile Anadolu’daki topraklarındaki kopukluğun sonlandırılması birleştirilmesi
2. Avrupa Devletlerinin Bizans Tarafından sürekli olarak kışkırtılarak yeni haçlı seferlerinin yapılmaya çalışması.
3.Bizans tarafından Anadolu beylikleri ve Osmanlı Şehzadelerinin Kışkırtılması ve Anadoludaki Siyasi birliğin bozulmaya çalışılması.
4. Bizans’ın stratejik konumundan ötürü, Osmanlı ordularının Rumeli ve Anadoludan Karşılıkla Geçişlerde zorluk çekmesi.
5. Osmanlı Devletinin daha iyi ekonomiye sahip olmak için ticaret yollarına sahip olması ihtiyacı
6. İstanbul’un alınması ile Avrupa da Balkan Devletlerinden Osmanlının Çıkarılmasının imkansızlaştırılması.
Kısaca İstanbulun fethinin nedenlerini özetleyecek olursak; Sultan II.Mehmet, Avrupa Devletlerine karşı askeri üstünlük sağlamak, Anadolu ve Rumeli topraklarının askeri güvenlik ve siyasi bütünlüğünü sağlamak, Osmanlı Devletine İslam dünyasında itibar kazanmak, Türk ekonomisini canlandırmak ticaret yollarına gibi amaçlarla İstanbul’un fethi için çabalamaya başlamıştır.
İstanbul’un Fethinin Sonuçları ( Maddeler Halinde )
İstanbul’un Osmanlı tarafından fethi hem Türk hem de dünya tarihi için oldukça önemli sonuçlara yol açtı.
Bu fetih sonrası sonuçlar;
· Bizans imparatorluğu yıkıldı.
· Avrupa, Doğudaki hristiyanlığın kalesi olarak görülen İstanbulu kaybetti. Osmanlı Büyük Siyasi Üstünlük Sağladı.
· Osmanlı Devleti’nin Rumeli ile Anadolu arasındaki bölünmüşlük durumu sona erdi.
· Avrupalılar artık Türkleri Balkanlardan çıkaramayacağını anladı.
· Türk ordularının Anadolu ve Rumeli geçişlerinde doğuda ve batıda artık eskiye göre daha güvenle ilerlemesi sağlandı.
· Osmanlı Devleti’nin başkenti Edirne olmaktan çıkıp İstanbul Oldu.
· II.Mehmet Fatih Sultan Mehmet denilmeye başlandı.
· Osmanlı Devleti artık imparatorluk olarak kabul edilmeye başlandı ve yükseliş dönemine girdi.
· Osmanlıların İslam dünyasında saygınlığı büyük ölçüde arttı.
· Hristiyanlığın büyük mezheplerinden Ortodoks Mezhebi (Ortodoks Patrikliği) fetih ile birlikte Osmanlı himayesine girerek din ve vicdan özgürlüğü konusunda güvence verildi.
· Türk deniz ticareti canlanmaya başladı. Karadeniz ve Akdeniz ticaret yolları Osmanlı Denetimine girdi.
· Önemli ve Tarihi Ticaret Yolları Osmanlı Denetimine Girdi. Bunun üzerine başka ticaret yolları arayan Avrupa da Coğrafi Keşiflerin Başlamasına Neden Oldu.
Bu fetih sırasında büyük topların kullanılması neticesinde Feodal Derebeylik düzenine ve yüksek surlara toplar ile egemen olunabileceğinin görülmesi üzerine derebeylikler yıkılmaya başlandı.
İstanbul’un Fethinin ve Fethedilmesinin Sebepleri
1. Osmanlı Devleti’nin Rumeli ile Anadolu’daki topraklarındaki kopukluğun sonlandırılması birleştirilmesi
2. Avrupa Devletlerinin Bizans Tarafından sürekli olarak kışkırtılarak yeni haçlı seferlerinin yapılmaya çalışması.
3.Bizans tarafından Anadolu beylikleri ve Osmanlı Şehzadelerinin Kışkırtılması ve Anadoludaki Siyasi birliğin bozulmaya çalışılması.
4. Bizans’ın stratejik konumundan ötürü, Osmanlı ordularının Rumeli ve Anadoludan Karşılıkla Geçişlerde zorluk çekmesi.
5. Osmanlı Devletinin daha iyi ekonomiye sahip olmak için ticaret yollarına sahip olması ihtiyacı
6. İstanbul’un alınması ile Avrupa da Balkan Devletlerinden Osmanlının Çıkarılmasının imkansızlaştırılması.
Kısaca İstanbulun fethinin nedenlerini özetleyecek olursak; Sultan II.Mehmet, Avrupa Devletlerine karşı askeri üstünlük sağlamak, Anadolu ve Rumeli topraklarının askeri güvenlik ve siyasi bütünlüğünü sağlamak, Osmanlı Devletine İslam dünyasında itibar kazanmak, Türk ekonomisini canlandırmak ticaret yollarına gibi amaçlarla İstanbul’un fethi için çabalamaya başlamıştır.
İstanbul’un Fethinin Sonuçları ( Maddeler Halinde )
İstanbul’un Osmanlı tarafından fethi hem Türk hem de dünya tarihi için oldukça önemli sonuçlara yol açtı.
Bu fetih sonrası sonuçlar;
· Bizans imparatorluğu yıkıldı.
· Avrupa, Doğudaki hristiyanlığın kalesi olarak görülen İstanbulu kaybetti. Osmanlı Büyük Siyasi Üstünlük Sağladı.
· Osmanlı Devleti’nin Rumeli ile Anadolu arasındaki bölünmüşlük durumu sona erdi.
· Avrupalılar artık Türkleri Balkanlardan çıkaramayacağını anladı.
· Türk ordularının Anadolu ve Rumeli geçişlerinde doğuda ve batıda artık eskiye göre daha güvenle ilerlemesi sağlandı.
· Osmanlı Devleti’nin başkenti Edirne olmaktan çıkıp İstanbul Oldu.
· II.Mehmet Fatih Sultan Mehmet denilmeye başlandı.
· Osmanlı Devleti artık imparatorluk olarak kabul edilmeye başlandı ve yükseliş dönemine girdi.
· Osmanlıların İslam dünyasında saygınlığı büyük ölçüde arttı.
· Hristiyanlığın büyük mezheplerinden Ortodoks Mezhebi (Ortodoks Patrikliği) fetih ile birlikte Osmanlı himayesine girerek din ve vicdan özgürlüğü konusunda güvence verildi.
· Türk deniz ticareti canlanmaya başladı. Karadeniz ve Akdeniz ticaret yolları Osmanlı Denetimine girdi.
· Önemli ve Tarihi Ticaret Yolları Osmanlı Denetimine Girdi. Bunun üzerine başka ticaret yolları arayan Avrupa da Coğrafi Keşiflerin Başlamasına Neden Oldu.
Bu fetih sırasında büyük topların kullanılması neticesinde Feodal Derebeylik düzenine ve yüksek surlara toplar ile egemen olunabileceğinin görülmesi üzerine derebeylikler yıkılmaya başlandı.
Cevap : Soru 5 Cevabı:
Türkler tarih boyunca yönetimleri altındaki milletlere hoşgörü ile davranmışlardır.
Mesela; Osman gazi daha beylik halindeyken Türk bir tüccar ile Bizanslı bir tüccarın yaşadıkları anlaşmazlıkta Bizanslı tüccar haklı olduğu için onun istediği yönde karar vermiştir. Müslüman olmadığı için onun haksızlığa uğramasına izin vermemiştir. Bir başka örnekte, İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmet şehirde yaşayan Hristiyan halka can, mal ve inanç özgürlüğü tanımasıdır. Yine örnek bir olay, Selahattin Eyyubi'nin Kudüsün fethi sırasında gösterdiği bağışlayıcı tutumdur.
Türkler tarih boyunca yönetimleri altındaki milletlere hoşgörü ile davranmışlardır.
Mesela; Osman gazi daha beylik halindeyken Türk bir tüccar ile Bizanslı bir tüccarın yaşadıkları anlaşmazlıkta Bizanslı tüccar haklı olduğu için onun istediği yönde karar vermiştir. Müslüman olmadığı için onun haksızlığa uğramasına izin vermemiştir. Bir başka örnekte, İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmet şehirde yaşayan Hristiyan halka can, mal ve inanç özgürlüğü tanımasıdır. Yine örnek bir olay, Selahattin Eyyubi'nin Kudüsün fethi sırasında gösterdiği bağışlayıcı tutumdur.
Cevap : Soru 6 Cevabı:
Mimar Sinan (Cırlavuk ya da Ağırnas köyü Kayseri,1489/1490 – istanbul,1588).
Mimar Sinan Yavuz Sultan Selimin oldugu zamanlarda devşirme olarak istanbul’a getirildi. Mimar Sinan Zeki , genç ve dinamik yapisi ile seçilenler arasinda oldu. Saraya verilen çocuklar içinde mimarliğa özen saldi.
Vatanin bağlarina bahçelerine su kanallari yapmak kemerler meydana getirmek istedi. Mimar Sinan Mahir ustalari izninde Hanlar, Çesmeler ve Türbe inşaatinda çaliştir. Mimar Sinan 1514 Çaldiran Savaşi, 1517 Misir Seferlerine katildi. Kanuni Sultan Süleymanin Olduğu zamanda yeniçeri olarak alindi. Ve 1521 Belgrad Seferine, 1522 Rodos Seferinde bulundu. ve Atli Sekban Oldu.
1532′de Alman, 1534′de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte “Haseki” rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi.Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ın takdirini kazandı. Aynı sene başmimarlığa yükseldi.
Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. İstanbul’da devrin en meşhur mimarları ile Bayezid Camii’nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı.
Mimar Sinan Bazi Eserleri :
Camiler
1. Süleymaniye Camii İstanbul
2. Şehzade Mehmet Camii İstanbul-Fatih
3. Ayasofya Camii-İstanbul-Sultanahmet
4. Mihrimah Sultan Camii - Edirnekapı
5. Mihrimah Sultan Câmii – Üsküdar’da, iskelede
6. Selimiye Camii- Edirne Merkez’de
7. Sokullu Mehmed Paşa Camii-İstanbul-(Azapkapı)
8. Atik Valide Camii-İstanbul Üsküdar
9. Mustafa Paşa Camii-İstanbul-Eyüp
10. Güzelce Kasımpaşa Camii-İstanbul-
11. Bali Paşa Camii-İstanbul- Kasımpaşa
12. Kılıç Ali Paşa Camii-İstanbul-(Tophane’de),
13. Rüstem Paşa Camii Tekirdağ
14. Sinan Paşa Camii-İstanbul-Beşiktaş
Medreseler
1. Rüstem Paşa Medresesi-İstanbul-Fatih
2. Semiz Ali Paşa Medresesi-İstanbul-Fatih
Külliyeler
1. Süleymaniye Külliyesi-İstanbul-Fatih
Dârülkurrâlar
1. Atik Valide Sultan Darülkurrası-İstanbul-Üsküdar
2. Sokollu Mehmet Paşa Darülkurrası-İstanbul-Eyüp
3. Sultan Süleyman – Süleymaniye Darülkurrası-İstanbul-Fatih
Dârüşşifâlar
1. Sultan Süleyman-Süleymaniye Darüşşifası-İstanbul-Fatih
Türbeler
1. Şehzade Mehmet Türbesi-İstanbul-Fatih
2. Kanuni Sultan Süleyman Türbesi-İstanbul-Fatih
3. Arap AhmedPaşa Türbesi (Fındıklı’da),
Hamamlar
1. Atik Valide Sultan Hamamı-İstanbul-Üsküdar
2. Kılıç Ali Paşa Hamamı-İstanbul-Beyoğlu, Tophane
2. Hürrem Sultan Hamamı-İstanbul Sultanahmet
4. Hürrem Sultan Hamamı-Mihrimah Sultan Hamamı Edirnekapı
6. Haseki Sultan Hamamı (Bahçekapı’da),
İmâretler
1. SultanSüleymân İmâreti (Süleymaniye’de),
2. Haseki Sultan İmâreti (Mekke’de),
3. Haseki Sultan İmâreti (Medîne’de),
Su Yolları Kemerleri
1. Bend Kemeri (Kağıthâne’de),
2. Uzun Kemer (Kemerburgaz’da),
3. Mağlova Kemeri(Kemerburgaz’da),
4. Gözlüce Kemer (Cebeciköy’de),
5. Müderris köyü yakınındaki kemer (Kemerburgaz’da).
6. Kırık Kemer
Köprüler
1. Büyük çekmece Köprüsü,
2. Silivri Köprüsü,
3. Mustafa Paşa Köprüsü (Meriç üzerinde),
Kervansaraylar
1. Kervansaray (Sultan Süleymân İmâreti yakınında),
2. Kervansaray (Büyükçekmece’de),
3. RüstemPaşa Kervansarayı (Rodosçuk’ta),
4. KebecilerKervansarayı (Bitpazarı’nda),
Saraylar
1. Saray-ı atîk tâmiri (Beyazıt’ta),
2. Saray-ı cedîd-i hümâyûn tâmiri (Topkapı’da),
3. Üsküdar Sarayının tâmiri (Üsküdar’da),
4. Galatasarayın eski yerine yeniden inşâsı (Galatasaray’da),
Mahzenler
1. Buğday mahzeni (Galata Köşesinde),
2. Zift Mahzeni (Tersâne-i Âmirede),
3. Anbar (sarayda),
Yirmiyedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil etmektedir.Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuştur.
Mimar Sinan Bilinen Eserleri Sayi ile :
Mimar Sinan
92 cami
52 mescit
55 medrese
7 darül-kurra
20 türbe
17 imaret
3 darüşşifa (hastane)
6 su yolu
10 köprü
20 kervansaray
36 saray
8 mahzen
48 hamam
olmak üzere 365 eser vermiştir.
Mimar Sinan (Cırlavuk ya da Ağırnas köyü Kayseri,1489/1490 – istanbul,1588).
Mimar Sinan Yavuz Sultan Selimin oldugu zamanlarda devşirme olarak istanbul’a getirildi. Mimar Sinan Zeki , genç ve dinamik yapisi ile seçilenler arasinda oldu. Saraya verilen çocuklar içinde mimarliğa özen saldi.
Vatanin bağlarina bahçelerine su kanallari yapmak kemerler meydana getirmek istedi. Mimar Sinan Mahir ustalari izninde Hanlar, Çesmeler ve Türbe inşaatinda çaliştir. Mimar Sinan 1514 Çaldiran Savaşi, 1517 Misir Seferlerine katildi. Kanuni Sultan Süleymanin Olduğu zamanda yeniçeri olarak alindi. Ve 1521 Belgrad Seferine, 1522 Rodos Seferinde bulundu. ve Atli Sekban Oldu.
1532′de Alman, 1534′de Tebriz ve Bağdat seferlerinden dönüşte “Haseki” rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Muhasarasında, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerleştirdi.Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katılan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ın takdirini kazandı. Aynı sene başmimarlığa yükseldi.
Mimar Sinan, katıldığı seferlerde Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. İstanbul’da devrin en meşhur mimarları ile Bayezid Camii’nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı.
Mimar Sinan Bazi Eserleri :
Camiler
1. Süleymaniye Camii İstanbul
2. Şehzade Mehmet Camii İstanbul-Fatih
3. Ayasofya Camii-İstanbul-Sultanahmet
4. Mihrimah Sultan Camii - Edirnekapı
5. Mihrimah Sultan Câmii – Üsküdar’da, iskelede
6. Selimiye Camii- Edirne Merkez’de
7. Sokullu Mehmed Paşa Camii-İstanbul-(Azapkapı)
8. Atik Valide Camii-İstanbul Üsküdar
9. Mustafa Paşa Camii-İstanbul-Eyüp
10. Güzelce Kasımpaşa Camii-İstanbul-
11. Bali Paşa Camii-İstanbul- Kasımpaşa
12. Kılıç Ali Paşa Camii-İstanbul-(Tophane’de),
13. Rüstem Paşa Camii Tekirdağ
14. Sinan Paşa Camii-İstanbul-Beşiktaş
Medreseler
1. Rüstem Paşa Medresesi-İstanbul-Fatih
2. Semiz Ali Paşa Medresesi-İstanbul-Fatih
Külliyeler
1. Süleymaniye Külliyesi-İstanbul-Fatih
Dârülkurrâlar
1. Atik Valide Sultan Darülkurrası-İstanbul-Üsküdar
2. Sokollu Mehmet Paşa Darülkurrası-İstanbul-Eyüp
3. Sultan Süleyman – Süleymaniye Darülkurrası-İstanbul-Fatih
Dârüşşifâlar
1. Sultan Süleyman-Süleymaniye Darüşşifası-İstanbul-Fatih
Türbeler
1. Şehzade Mehmet Türbesi-İstanbul-Fatih
2. Kanuni Sultan Süleyman Türbesi-İstanbul-Fatih
3. Arap AhmedPaşa Türbesi (Fındıklı’da),
Hamamlar
1. Atik Valide Sultan Hamamı-İstanbul-Üsküdar
2. Kılıç Ali Paşa Hamamı-İstanbul-Beyoğlu, Tophane
2. Hürrem Sultan Hamamı-İstanbul Sultanahmet
4. Hürrem Sultan Hamamı-Mihrimah Sultan Hamamı Edirnekapı
6. Haseki Sultan Hamamı (Bahçekapı’da),
İmâretler
1. SultanSüleymân İmâreti (Süleymaniye’de),
2. Haseki Sultan İmâreti (Mekke’de),
3. Haseki Sultan İmâreti (Medîne’de),
Su Yolları Kemerleri
1. Bend Kemeri (Kağıthâne’de),
2. Uzun Kemer (Kemerburgaz’da),
3. Mağlova Kemeri(Kemerburgaz’da),
4. Gözlüce Kemer (Cebeciköy’de),
5. Müderris köyü yakınındaki kemer (Kemerburgaz’da).
6. Kırık Kemer
Köprüler
1. Büyük çekmece Köprüsü,
2. Silivri Köprüsü,
3. Mustafa Paşa Köprüsü (Meriç üzerinde),
Kervansaraylar
1. Kervansaray (Sultan Süleymân İmâreti yakınında),
2. Kervansaray (Büyükçekmece’de),
3. RüstemPaşa Kervansarayı (Rodosçuk’ta),
4. KebecilerKervansarayı (Bitpazarı’nda),
Saraylar
1. Saray-ı atîk tâmiri (Beyazıt’ta),
2. Saray-ı cedîd-i hümâyûn tâmiri (Topkapı’da),
3. Üsküdar Sarayının tâmiri (Üsküdar’da),
4. Galatasarayın eski yerine yeniden inşâsı (Galatasaray’da),
Mahzenler
1. Buğday mahzeni (Galata Köşesinde),
2. Zift Mahzeni (Tersâne-i Âmirede),
3. Anbar (sarayda),
Yirmiyedi metre çapındaki büyük kubbe, zeminden itibaren tedricen yükselen binanın üzerine gayet nisbetli ve ahenkli bir şekilde oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camii, olgunlaşmış bir mimariyi temsil etmektedir.Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Fatih’ten sonra şehrin ikinci üniversitesi olmuştur.
Mimar Sinan Bilinen Eserleri Sayi ile :
Mimar Sinan
92 cami
52 mescit
55 medrese
7 darül-kurra
20 türbe
17 imaret
3 darüşşifa (hastane)
6 su yolu
10 köprü
20 kervansaray
36 saray
8 mahzen
48 hamam
olmak üzere 365 eser vermiştir.
Cevap : Soru 7 Cevabı:
Osmanlı Devleti'nde, gerileme döneminde hükümdarlık yapmış olan III. Ahmet döneminde, 1718-1730 tarihleri arasında yaşanmış olan bir dönemdir. Lale Devri, 1718 Pasarofça Antlaşması ile başlayan barış döneminde yaşanmıştır. Dönemin Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır. Bu dönem adını lale çiçeğinden almıştır. Lale yetiştirme tutkusu önce Avrupa da başlamış, daha sonra Osmanlı Devleti'ni etkilemiştir. O dönemde yaşayan devlet adamları(3. Ahmet'te dahil) bahçelerine lale soğanı ektirmişlerdir. Bu dönemde zevk ve eğlenceye düşkünlük ön plandadır. Saraylar, köşkler, eğlence mekanları, lale bahçeleri yaptırıldı. Lüks yaşam, eğlenceler, toplantılar, müsriflik... dönemin en belirgin özelliğidir.
Lale Devrinde Yapılan Yenilikler - Osmanlı Devleti'nin ilk modern matbaası kuruldu. 1727 tarihinde İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuştur. Basılan ilk eser Vankulu Lügatı(Vankulu Sözlüğü)'dır. - İlk çiçek aşısı yapıldı. - Yeniçerilerden Tulumbacılar Ocağı adı ile ilk itfaiye teşkilatı oluşturuldu. - Kağıt ve kumaş fabrikaları kuruldu. - Arapça ve Farsça eserler Türkçeleştirildi. - İstanbul da kütüphaneler açıldı. Lale Devri, 1730'da başlayan Patrona Halil İsyanı ile sona erdi. III. Ahmet tahttan indirildi. Yerine I. Mahmut tahta çıktı. İbrahim Paşa idam edildi. Köşkler ve saraylar yakıldı. Lale bahçeleri yok edildi.
Osmanlı Devleti'nde, gerileme döneminde hükümdarlık yapmış olan III. Ahmet döneminde, 1718-1730 tarihleri arasında yaşanmış olan bir dönemdir. Lale Devri, 1718 Pasarofça Antlaşması ile başlayan barış döneminde yaşanmıştır. Dönemin Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'dır. Bu dönem adını lale çiçeğinden almıştır. Lale yetiştirme tutkusu önce Avrupa da başlamış, daha sonra Osmanlı Devleti'ni etkilemiştir. O dönemde yaşayan devlet adamları(3. Ahmet'te dahil) bahçelerine lale soğanı ektirmişlerdir. Bu dönemde zevk ve eğlenceye düşkünlük ön plandadır. Saraylar, köşkler, eğlence mekanları, lale bahçeleri yaptırıldı. Lüks yaşam, eğlenceler, toplantılar, müsriflik... dönemin en belirgin özelliğidir.
Lale Devrinde Yapılan Yenilikler - Osmanlı Devleti'nin ilk modern matbaası kuruldu. 1727 tarihinde İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuştur. Basılan ilk eser Vankulu Lügatı(Vankulu Sözlüğü)'dır. - İlk çiçek aşısı yapıldı. - Yeniçerilerden Tulumbacılar Ocağı adı ile ilk itfaiye teşkilatı oluşturuldu. - Kağıt ve kumaş fabrikaları kuruldu. - Arapça ve Farsça eserler Türkçeleştirildi. - İstanbul da kütüphaneler açıldı. Lale Devri, 1730'da başlayan Patrona Halil İsyanı ile sona erdi. III. Ahmet tahttan indirildi. Yerine I. Mahmut tahta çıktı. İbrahim Paşa idam edildi. Köşkler ve saraylar yakıldı. Lale bahçeleri yok edildi.
Cevap : Soru 8 Cevabı:
Evliya Çelebi, 25 Mart 1611 İstanbul doğan en ünlü Türk seyyahtır. En önemli eseri Seyehatname’ dir. Evliya Çelebi’nin babası Derviş Mehmed Zilli, I. Süleyman’dan I. Ahmed’e kadarki padişahların kuyumcubaşılığında bulunmuş ve seferlere katılmıştır. Çelebi ailesi aslen Kütahyalı olup, fetihten sonra İstanbul’a yerleşmiştir.
Evliya Çelebi, çok iyi bir öğrenim gördü. Önce mahalle mektebine gitti. Daha sonra Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi’ne girdi. Burada yedi yıl okuduktan sonra saraya özgü bir okul olan Enderun’a devam etti.
Okul öğreniminin dışında özel hocalardan Kur’an, Arapça, güzel yazı, musiki, beden eğitimi ve yabancı dil dersleri aldı. Kur’an’ı ezberleyerek hafız oldu.
Evliya Çelebi, öğrenimini bitirdikten sonra sarayda görev aldı. Yaptığı işlerle padişah ve devlet ileri gelenlerinin beğenisini kazandı. Bu yüzden çok yüksek görevlere getirilmesi düşünülüyordu.
Evliya Çelebi’nin düşünceleri ise çok farklıydı. Daha küçük yaşlarından itibaren içinde müthiş gezi arzusu vardı. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak istiyordu. Bu yüzden sarayda fazla kalamadı. Kendisinin anlattığına göre bir rüya üzerine meşhur gezilerine başladı.
İlk gezisini, İstanbul ve çevresine yaptı. Daha sonra İstanbul dışına çıktı. Artık, gezileri birbirini izliyordu. Tam elli yıl boyunca durmadan gezdi. Gezdiği yerler arasında o zamanki Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan hemen hemen bütün yerler vardı.
Evliya Çelebi, bu gezileri sırasında çok ilginç yerler gördü. Yeni insanlarla tanıştı. Birçok olayla karşılaştı. Karşılaştığı ilginç olayları okuyucuya anlatarak kitabına renk kattı.Gezileri sırasında birçok kez ölümle burun buruna geldi. Savaşlara katılarak hem savaşları hemde o yerleri anlattı. Gezmek için gittiği son yer Mısır oldu. 1682 yılından sonra vefat etti.
Evliya Çelebi’nin bugün bile önemini taşıyan en önemli ve ölmez eseri Seyahatnamesi’dir. Seyahatname’nin ilk sekiz cildi, Arap harfleriyle (1898-1928); son iki cildi, Türkçe (1935-1938) olmak üzere on cilt halinde yayınlandı. Daha sonra tamamı Türkçe olarak basıldı. Bazı bölümleri İngilizce ve Macarca’ya çevrildi.
Evliya Çelebi’nin seyahate karşı duyduğu ilgi, çocukken babasından, yakınlarından dinlediği öykülerden, söylencelerden ve masallardan kaynaklanmaktadır. Seyahatname adlı eserinin girişinde seyahate karşı duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Peygamber’i gördüğünü, ondan “şefaat ya Resulallah” diyecek yerde şaşırıp “seyahat ya Resulallah” dediğini, bunun üzerine Peygamber’in ona gönlünce gezme, uzak ülkeleri görme olanağı verdiğini yazmıştır. Bu rüya üzerine 1635′te, önce İstanbul’un bütün yörelerini gezmeye, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başlamıştır. 1640′da Bursa, İzmit ve Trabzon yörelerini gezmiş, 1645′te Kırım’a Bahadır Giray’ın yanına gitmiştir. İlişki kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıkmış, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katılmıştır. 1645′te Yanya’nın alınmasıyla biten savaşta, Yusuf Paşa’nın yanında görevli bulunmuştur. 1646′da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa’nın muhasibi olmuştur. Doğu illerini, Azerbaycan’ın, Gürcistan’ın kimi yörelerini gezmiştir. Bir dönem Revan Hanı’nı mektup götürüp getirmekle görevlendirilmiş, bu nedenle Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaşmıştır. 1648′te İstanbul’a dönerek Mustafa Paşa ile Şam’a gitmiş, üç yıl o civarda gezmiştir. 1651′den sonra Rumeli’yi gezmeye başlamış, bir ara Sofya’da bulunmuştur. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Kandiye, Teselya, Gümülcine, Selanik yörelerini gezmiştir. Kaynaklara göre, Evliya Çelebi’nin gezi süresi 50 yılı bulmaktadır.
Evliya Çelebi’nin yaptığı bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatımları içermekle kalmaz, araştırmacılar için önemli inceleme ve yorumlara da fırsat verir. Seyahatname’nin içeriği, sadece belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ortaya çıkardığı bütün başarıları kapsamaktadır. Bu özellikten dolayı Evliya Çelebi’nin eseri değişik açılardan bakılarak değerlendirilir.
Evliya Çelebi’nin eserini üslup bakımından ele aldığımızda, Evliya Çelebi’nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, bilhassa Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığını görmekteyiz. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı eseri kabul edilir, şiir gibi süslü, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konmaktaydı. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, günlük konuşma diline yakın, kolayca söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcı, sürükleyici, yer yer eğlenceli ve alaycı bir dildir.
Evliya Çelebi gittiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanmaktadır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlı kalmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş zaman iç içe bulunmaktadır. Bu özellik anlatılan hikayelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, aynı zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırmış olur.
Seyahatname adlı eserde, Evliya Çelebi’nin gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına bir araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konmaktadır. Bunlar arasında hikayeler, türküler, halk şiirleri, deyimler, masallar, maniler, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlenceler, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutmaktadır.
Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgilerle birlikte, bölgenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, manastır, han, saray, kilise, konak, hamam, kule, kale, sur, yol, havra gibi farklı yapılarından da söz etmektedir. Bunların yapılış tarihlerini, onarımlarını, yapan kişiyi, yaptıran kişiyi, onaran kişiyi anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırmış olur.
Seyahatname’nin bir diğer özelliği de değişik yöre insanlarının yaşam biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs eşyalarına, çalgılarına kadar ayrıntılarıyla geniş yer ayırmasıdır. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, oyuncularından, önde gelen ünlü şahıslarından, şairlerinden, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir.
Evliya Çelebi’nin eseri dil bakımından da önem taşır. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur. Bazı yabancı sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göre olduğundan bir dilci için bu durum bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar.
Evliya Çelebi, 25 Mart 1611 İstanbul doğan en ünlü Türk seyyahtır. En önemli eseri Seyehatname’ dir. Evliya Çelebi’nin babası Derviş Mehmed Zilli, I. Süleyman’dan I. Ahmed’e kadarki padişahların kuyumcubaşılığında bulunmuş ve seferlere katılmıştır. Çelebi ailesi aslen Kütahyalı olup, fetihten sonra İstanbul’a yerleşmiştir.
Evliya Çelebi, çok iyi bir öğrenim gördü. Önce mahalle mektebine gitti. Daha sonra Şeyhülislam Hamit Efendi Medresesi’ne girdi. Burada yedi yıl okuduktan sonra saraya özgü bir okul olan Enderun’a devam etti.
Okul öğreniminin dışında özel hocalardan Kur’an, Arapça, güzel yazı, musiki, beden eğitimi ve yabancı dil dersleri aldı. Kur’an’ı ezberleyerek hafız oldu.
Evliya Çelebi, öğrenimini bitirdikten sonra sarayda görev aldı. Yaptığı işlerle padişah ve devlet ileri gelenlerinin beğenisini kazandı. Bu yüzden çok yüksek görevlere getirilmesi düşünülüyordu.
Evliya Çelebi’nin düşünceleri ise çok farklıydı. Daha küçük yaşlarından itibaren içinde müthiş gezi arzusu vardı. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak istiyordu. Bu yüzden sarayda fazla kalamadı. Kendisinin anlattığına göre bir rüya üzerine meşhur gezilerine başladı.
İlk gezisini, İstanbul ve çevresine yaptı. Daha sonra İstanbul dışına çıktı. Artık, gezileri birbirini izliyordu. Tam elli yıl boyunca durmadan gezdi. Gezdiği yerler arasında o zamanki Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan hemen hemen bütün yerler vardı.
Evliya Çelebi, bu gezileri sırasında çok ilginç yerler gördü. Yeni insanlarla tanıştı. Birçok olayla karşılaştı. Karşılaştığı ilginç olayları okuyucuya anlatarak kitabına renk kattı.Gezileri sırasında birçok kez ölümle burun buruna geldi. Savaşlara katılarak hem savaşları hemde o yerleri anlattı. Gezmek için gittiği son yer Mısır oldu. 1682 yılından sonra vefat etti.
Evliya Çelebi’nin bugün bile önemini taşıyan en önemli ve ölmez eseri Seyahatnamesi’dir. Seyahatname’nin ilk sekiz cildi, Arap harfleriyle (1898-1928); son iki cildi, Türkçe (1935-1938) olmak üzere on cilt halinde yayınlandı. Daha sonra tamamı Türkçe olarak basıldı. Bazı bölümleri İngilizce ve Macarca’ya çevrildi.
Evliya Çelebi’nin seyahate karşı duyduğu ilgi, çocukken babasından, yakınlarından dinlediği öykülerden, söylencelerden ve masallardan kaynaklanmaktadır. Seyahatname adlı eserinin girişinde seyahate karşı duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Peygamber’i gördüğünü, ondan “şefaat ya Resulallah” diyecek yerde şaşırıp “seyahat ya Resulallah” dediğini, bunun üzerine Peygamber’in ona gönlünce gezme, uzak ülkeleri görme olanağı verdiğini yazmıştır. Bu rüya üzerine 1635′te, önce İstanbul’un bütün yörelerini gezmeye, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başlamıştır. 1640′da Bursa, İzmit ve Trabzon yörelerini gezmiş, 1645′te Kırım’a Bahadır Giray’ın yanına gitmiştir. İlişki kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıkmış, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katılmıştır. 1645′te Yanya’nın alınmasıyla biten savaşta, Yusuf Paşa’nın yanında görevli bulunmuştur. 1646′da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa’nın muhasibi olmuştur. Doğu illerini, Azerbaycan’ın, Gürcistan’ın kimi yörelerini gezmiştir. Bir dönem Revan Hanı’nı mektup götürüp getirmekle görevlendirilmiş, bu nedenle Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaşmıştır. 1648′te İstanbul’a dönerek Mustafa Paşa ile Şam’a gitmiş, üç yıl o civarda gezmiştir. 1651′den sonra Rumeli’yi gezmeye başlamış, bir ara Sofya’da bulunmuştur. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Kandiye, Teselya, Gümülcine, Selanik yörelerini gezmiştir. Kaynaklara göre, Evliya Çelebi’nin gezi süresi 50 yılı bulmaktadır.
Evliya Çelebi’nin yaptığı bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatımları içermekle kalmaz, araştırmacılar için önemli inceleme ve yorumlara da fırsat verir. Seyahatname’nin içeriği, sadece belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ortaya çıkardığı bütün başarıları kapsamaktadır. Bu özellikten dolayı Evliya Çelebi’nin eseri değişik açılardan bakılarak değerlendirilir.
Evliya Çelebi’nin eserini üslup bakımından ele aldığımızda, Evliya Çelebi’nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, bilhassa Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığını görmekteyiz. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı eseri kabul edilir, şiir gibi süslü, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konmaktaydı. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, günlük konuşma diline yakın, kolayca söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcı, sürükleyici, yer yer eğlenceli ve alaycı bir dildir.
Evliya Çelebi gittiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanmaktadır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlı kalmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş zaman iç içe bulunmaktadır. Bu özellik anlatılan hikayelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, aynı zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırmış olur.
Seyahatname adlı eserde, Evliya Çelebi’nin gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına bir araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konmaktadır. Bunlar arasında hikayeler, türküler, halk şiirleri, deyimler, masallar, maniler, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlenceler, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutmaktadır.
Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgilerle birlikte, bölgenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, manastır, han, saray, kilise, konak, hamam, kule, kale, sur, yol, havra gibi farklı yapılarından da söz etmektedir. Bunların yapılış tarihlerini, onarımlarını, yapan kişiyi, yaptıran kişiyi, onaran kişiyi anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırmış olur.
Seyahatname’nin bir diğer özelliği de değişik yöre insanlarının yaşam biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs eşyalarına, çalgılarına kadar ayrıntılarıyla geniş yer ayırmasıdır. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, oyuncularından, önde gelen ünlü şahıslarından, şairlerinden, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir.
Evliya Çelebi’nin eseri dil bakımından da önem taşır. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur. Bazı yabancı sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göre olduğundan bir dilci için bu durum bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar.
Cevap : Soru 9 Cevabı:
Posta Teşkilatı hakkında bilgi Osmanlı Devleti’nde il posta teşkilatı 23 Ekim 1840’da bir nazırlık (bakanlık) olarak kurulmuştur. İlk yıllar İstanbul-Edirne ve İstanbul-İznik arasında hizmet veren teşkilat zamanla yurt dışı ile de posta bağlantısı sağlamıştır. Posta Nazırlığı ilerleyen yıllarda, 1855 yılında kurulan Telgraf Müdürlüğü ile birleşerek Posta ve Telgraf Nezaretine dönüştürüldü. Mekteb-i Mülkiye-i Şahane hakkında bilgi Osmanlı padişahı Abdülmecit döneminde valilerin, kaymakamların ve kaza müdürlerinin görev ve yetkilerini belirleyen bir kanun yürürlüğe konuldu. Yapılan bu yeni düzenlemeleri uygulayacak kaymakam ve müdürleri yetiştirmek için de Mekteb-i Mülki ye Şahane açıldı. 1859 yılında açılan okulun resmî adı Mekteb-i Fünun-u Mülkiye idi. Sınavla öğrenci alan Mekteb-i Mülkiyede yazı yazma bilimi, kompozisyon, matematik, geometri, tarih, coğrafya, istatistik ve Fransızca dersleri okutuldu. Okulda Osmanlı Devleti’nin kanunları, devletler hukuku, ekonomi ve politika gibi meslek dersleri verildi. Mekteb-i Mülki ye Şahane günümüzde Siyasal Bilgiler fakültesi adıyla Ankara Üniversitesine bağlı olarak varlığını sürdürmektedir.
Posta Teşkilatı hakkında bilgi Osmanlı Devleti’nde il posta teşkilatı 23 Ekim 1840’da bir nazırlık (bakanlık) olarak kurulmuştur. İlk yıllar İstanbul-Edirne ve İstanbul-İznik arasında hizmet veren teşkilat zamanla yurt dışı ile de posta bağlantısı sağlamıştır. Posta Nazırlığı ilerleyen yıllarda, 1855 yılında kurulan Telgraf Müdürlüğü ile birleşerek Posta ve Telgraf Nezaretine dönüştürüldü. Mekteb-i Mülkiye-i Şahane hakkında bilgi Osmanlı padişahı Abdülmecit döneminde valilerin, kaymakamların ve kaza müdürlerinin görev ve yetkilerini belirleyen bir kanun yürürlüğe konuldu. Yapılan bu yeni düzenlemeleri uygulayacak kaymakam ve müdürleri yetiştirmek için de Mekteb-i Mülki ye Şahane açıldı. 1859 yılında açılan okulun resmî adı Mekteb-i Fünun-u Mülkiye idi. Sınavla öğrenci alan Mekteb-i Mülkiyede yazı yazma bilimi, kompozisyon, matematik, geometri, tarih, coğrafya, istatistik ve Fransızca dersleri okutuldu. Okulda Osmanlı Devleti’nin kanunları, devletler hukuku, ekonomi ve politika gibi meslek dersleri verildi. Mekteb-i Mülki ye Şahane günümüzde Siyasal Bilgiler fakültesi adıyla Ankara Üniversitesine bağlı olarak varlığını sürdürmektedir.