Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Abdülhak Hamit Tarhan Makber Şiiri Açıklaması

Abdülhak Hamit Tarhan'ın Makber isimli şiiri incelemesi

Bu soruya 4 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Admin

    • 2015-10-12 05:59:21

    Cevap : Makber ölen bir kişinin ardından söylenmiş bir ağıt değildir. Ölümü olgunlukla karşılayan ve kader olarak düşünen divan şiirinin mersiye geleneğine karşılık Makber şiirinde şair ölümün nedeni irdelenmiştir. Şiir bu tarafıyla ölüme karşı insanın aciziyeti, reddedişi ve ardından çaresiz feryatları duyulur bu şiirde. Teslimiyet ise birçok sorudan ve çığlıktan sonra önceki sözleri için af dileyerek gelir. 

    Hamit bazen allah’ın varlığını delillendirmek için bazen de sevgilinin vasıflarını gözümüzde canlandırmak için tabiata başvurur. Ama özellikle soyut planda sevgili ile tabiatın bir arada kullanıldığı görülür. Acısını dindirmek için tabiata sığınan şair öfkelenince ona bağırır, kızar, beddua dahi eder. En sonunda ise yine huzura ermek için kendini tabiatın koynuna bırakır. Makber romantizm etkisindedir ve bu anlayışa uygun, gözyaşları arasından algılanan bir tabiat anlayışı görülmektedir. Geleneğe dayalı Türk şiir anlayışını şekil ve içerik açısından yenileyen Abdülhak Hamit Tarhan, tabiata ait zihnî telakkide de yeni bir bakış açısı oluşturmuştur. Gerek şiir gerek tiyatro eserlerinde tabiatı alışılmışın dışında bir bakış açısıyla gözler önüne sermiş, ele aldığı hemen her konuyu tabiatla ilişkilendirmiştir. Makber isimli eserinin temeli, ölüm düşüncesinin felsefî sorgulanışı olsa da bu eserde tabiata ait birçok unsurla karşılaşmak mümkündür. 

    Abdülhak Hamit eşi Fatma hanımın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren meşhur Makber şiirinde şöyle yazmıştır;

    Gitti nazarımdan, ah gitti...
    Bir maksad ü bi günah gitti.
    Her fert cihanda birdir amma
    Bir tane değildir, öyle, haşa.
    Bir tane idi o mah, gitti.
    Aylarca olup tebah gitti.
    Görsem yeridir seni karanlık
    Nurum benim ey ilah gitti.


    Bu dizelerde tanzimat öncesi görülmeyen bir yenilik vardır. Abdülhak Hamit Tarhan'ın ölüme bakış açısı önceki şiirlerden ve şairlerden farklıdır. İkinci dizede sevdiği kişinin günahsız ve maksatsız öldüğünü ifade ederek eceli (Allahın takdir i ilahisini) sorguluyor. Bendin son dizesinde ise Allah'a hitaben "Seni karanlık görsem yeridir, çünkü benim nurum gitti" diyerek öfkesini, isyanını dile getiriyor. Ve bu dizelerden sonraki dizelerde bu sözleri için Allah'tan af dilemiştir. 

    Türk edebiyatında ölümü çıplak gözle görmek, ölüm karşısında insanın acizliğini, korkularını, isyanını ifade etmek Abdülhak Hamit Tarhan'ın bu şiiiriyle başlamıştır. Hamitin bu yaptığı Türk edebiyatında bir yeniliktir ve tanzimat dönemine özgün bir şiirdir.

    MAKBER
    Eyvah ne yer ne yar kaldı
    Gönlüm dolu ah u zar kaldı

    Şimdi buradaydı gitti elden
    Gitti ebede gelip ezelden

    Ben gittim o haksar kaldı
    Bir köşede tarumar kaldı

    Baki o enisi dilden eyvah
    Beyrutta bir mezar kaldı

    Bildir bana nerde nerde Ya Rab
    Kim attı beni bu derde Ya Rab

    Nerde arayayım o dil rübayı
    Kimden sorayım bi-nevayı

    Derler ki unut o aşnayı
    Gitti tutarak reh-i bekayı

    Sığsın mı hayale bu hakikat
    Görsün mü gözüm bu macerayı?

    Sür'atle nasıl da değişti halim
    Almaz bunu havsalam hayalim.

    Çık Fatıma! lahdden kıyam et
    Yadımdaki haline devam et

    Ketm etme bu razı şöyle bir söz
    Ben isterim ah öyle bir söz

    Güller gibi meyl-i ibtisam et
    Dağı dile çare bul meram et

    Bir tatlı bakışla bir gülüşle
    Eyyamı hayatımı temam et

    Makber mi nedir şu gördüğüm yer
    Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber.

    Abdülhak Hamit Tarhan

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    bilgebüşra6

    • 2015-10-10 11:21:24

    Cevap : Makber Şiiri Hakkında Bilgi ve incelemesi
    Makber, Abdülhak Hamit Tarhan'ın karısı Fatma Hanım'ın ölümü üzerine yazdığı şiiri. O yıllarda yeni yeni oturan Avrupai Türk Şiiri tarzının en önemli örneklerinden biri olarak yerini almış, yazılmasından onlarca yıl geçtikten sonra bile birçok şairin esin kaynağı olmuştur. Okurun duygularına seslenen eser metafizik ürpertiyi (yani ölüm korkusu) de Türk şiirine getirmiştir.

    Cevap Yaz Arama Yap

    Ödevci_8

    • 2015-10-12 06:02:55

    Cevap : Biçim açıklaması: -          Şair, “Makber”den alınan bu parçada genç yaşında veremden ölen çok sevdiği eşi Fatma Hanım’ın ölümünden duyduğu acıyı, coşkulu duygulanmalar, felsefi görüşlerle dile getirmektedir. -          Şiir aruz’un: (Mef û lü /me fâ i 1ün / fe ulün) Fa’lün Ey vâh / ne yer ne yar / kal dı kalıbıyla yazılmıştır. -          Makber 8’er mısralık bölümler halinde yazılmıştır. Her bölümün kafiye şeması şöyledir: a —yâr (kaldı-redif) a —zâr ( “ “ ) b —elden b —ezelden a —hâksâr (kaldı-redif) a —târmâr ( “ “ ) Serbest   (karanlık) a —mezâr (kaldı-redif) -          Bir ana konu “ölüm” üzerinde 295 bentlik “2360” mısra uzunluğunda ilk eserdir. Klasik plan düşüncesinden uzak bulunmasına karşın, ölüm karşısında insanoğlunun duyduğu birbirine zıt duygulan zincirlemesine ifade edişiyle edebiyatımızda muhteva “içerik”, bakımından da yenilik sayılır. -          Makber’de Divan şairi Şeyh Galip’in etkileri belirgindir. Ayrıca yer yer de Fuzuli’nin kimi mısralarından esinlenmelere rastlamaktayız. Şöyle ki: Kâm aldı bu çerhden gedalar Ferdalara kaldı âş- nâlar Durmaz mı o ahdler, vefâlar Geçmez mi bu ettiğim dualar. Şeyh Galip-Hüsn ü Aşk.   Bi-fâide gördü çok cefalar Bigâne bulundu âşnâlar Kâr etmedi verdiğim devâlar Geçti yere ettiğim dualar. A.Hâmit-Makber -          Şair eserin tümünde tezatlı söyleyişlerden geniş ölçüde yararlanmıştır. Bir nur ki meyledince hâbe İnmekte şu bir yığın türâbe En yükseğidir şevahi- ki bu En müthişidir hakayıkın bu Yağsın neyi varsa kâinatm lâkin şu derin sükût dinsin. Kesme yolumu ey hayatımı katil. Ey mevt, beni siyânet eyle Hem ölüme katil diyor, hem ona sığınıyor.) -          Şair, ölümle ilgili bir takım soyut düşünceleri anlatmak zorunda kaldığı için yabancı sözcük vb. tamlamalara fazlaca yer vermiştir: enîs-i dil: Gönül dostu dekayık: İncelenmesi gerekli ince noktalar, dakikalar; pâyân: Son, bitim, semavat: Gökler, şevahik: Tepeler, yükseklikler, tebah: Yok olma, tükenme, hâksâr: Toz toprak içinde vb. -          Kafiyeler tam kafiyedir: (yâr-zâr, mezar, el- den-ezelden. mâh-tebâh vb.) -          “Yığın” sözü mezar toprağı anlamınadır. -          Makber’de çok kuvvetli şiirsel söyleyişler yanında basit ve acemice söyleyişlere rastlanması, şairin geçirdiği derin bunalımın olduğu kadar, üslûp kaygısı duymamasının da bir sonucudur. Anlam açıklaması: -     Eyvâh, ne yer, ne yâr “sevgili eşim” kaldı. Sadece geriye gönül dolusu inleyişler ve ahlar kaldı. Biraz önce yanımdaydı, elimden çıktı gitti. Bir bilinmezlikten gelip bir başka bilinmezliğe, sonsuza gitti. Onu ne yazık ki toz toprak içinde bıraktım. Perişan ve bitkin bir köşede kaldı. Geride o gönül dostundan ancak Beyrut’ta bir mezar kaldı. Makber yani ölüm geçen dakikaların sonudur. Yaradanın bir garip sırrıdır. Nedeni ve sonucu karşısında insan aciz kalır. Aslında bir ışık olan insan, bir uykuya dalar gibi ölüyor ve şu bir yığın toprağa gömülüyor. Bu küçük toprak yığını aslında yüksekliklerin en yükseğidir. Gerçeklerin en dehşet vericisidir. Ey talihsiz insan, bu gerçeği anlamaya çalışman boşuna. Sana lâyık görülen budur. (ölüm her canlının, özellikle insanoğlunun, ne kadar yaşasa mutlaka karşılaşacağı bir son’dur. Hiçbir gerçek onun kadar kesin ve inandırıcı olamaz. Zengin, fakir, genç, yaşlı hiçbir canlı ölümden kurtulamaz, ölüm insanoğlunun değişmez alınyazısıdır.) -          Gitti gözlerimin önünden ah, gitti. Maksatsız ve günahsız olarak gitti, “ölüm insanı bir amaçla dünyadan koparıp almıyor ki.. “Her insan dünyada birdir, tektir, ama kimse onun gibi “eşi Fatma Hanım” eşsiz bir tek olamaz. O ay yüzlü, bir tane idi, gitti. Aylarca yavaş yavaş öldü gitti, “veremin seyrini anlatıyor” Ey Tanrım o benim ışığımdı, şimdi söndü, karanlık içinde kaldım, seni bile görmesem yeridir Tanrım. (Burada şair, ıstırabının derinliğiyle isyan duygularını dile getiriyor. Aslında Tanrı’ya sığınma anlamı gelebilecek içtenlik dolu bir söyleyiş içindedir.) -          Fatma, mezardan çık, ayakta dur. Hâtıramdaki halini sürdür. Bu sırrı “ölüm sırrı” sakın gizleme, ne olur bir iki söz söyle. Ben senden böyle bir söz istiyorum. Güller gibi ince ince gülümse. Gönül yarama çare bul, bunu yürekten iste ne olur. Bir tatlı bakışla, bir gülüşle, yaşadığım günleri “ömrümün geri kalan günlerini” bütünle. -          Faydasız yere çok eziyetler çekti. Dostlar ise hep kayıtsız kaldı, çekingen durdular. Devran büyük ama ben neyleyim? Biliyorum, hiç kimsenin elinden bir şey gelmez. İnsan olmakla hep böyle ezilecek miyim? Onun iyileşmesi için elimden gelen her şeyi yaptım. Hangi ilâcı verdiysem şifa bulmadı. İyileşmesi için ettiğim dualar kabul olmadı. Her şeyi bilen Tanrı seni de gördük. Sen de çare bulamadın. (Şair çaresizlik içinde konuşuyor, insanı küçük yaratan Tanrı’dır tabii. Ölüm insanın alınyazısıdır. Bunu bildiği halde sitem, isyan duygularıyla sonunda yine acizliğini anlayarak Tanrı’dan yakınıyor.) -          Sen yaradanımızsın, sana inandık. Bu çektiğimiz sıkıntı ve üzüntüler ancak sende son bulur. Sen varken, mutlaka ahiret de vardır. Şüphe yok ki kusurlarımızı engin bağışınla affedersin. Zaman zaman sana isyan eder oldum, ama bunu insan olmama, beni küçük yaratmana bağla, vicdanım yine sana bağlanmak istiyor. Biliyorum ki sevgilim sana ulaştı. Hasta olduğunda ona derman olmadın. Madem ki en büyük güç sende, o halde ona yeniden hayat verebilirsin. Onu yeniden yaşama kavuştur. -          Tanrım bana yardımcı ol. Ne yapacağımı şaşırdım. Bana bir yol göster. Ondan ayrı kaldım ama nerde olduğunu göremedim, çünkü beni ölüm ile öyle çarptın ki.. Sonunda kendi kendime “Ey can gel artık bu sonuca inan, git mezarını ziyaret eyle” dedim, önümü kesme ey hayat katili, ölmek ona ulaşmaktır, anladım! Ey ölüm ne olur, beni koru, ona bir an önce kavuşayım. -          Yeryüzünde yaşayanlar gökleri yer edinip oraya yerleşsin. Ecel, bütün yönleriyle ortaya konulduğu için öfkesinden tepinsin dursun. Bin gürültü, bin kıyamet olsun. Tanrı’nın yardımı, binlerce deprem olsun. Mahşer, “yani bizden önce ölenler” dirilerek kalkıp mezarlarının üstüne çıksın. Gökteki yıldızlar ve gezegenler birbirlerine çarparak kırılıp yeryüzüne insin. Evrenin neyi varsa yağsın, ama beni perişan eden bu ölüm sessizliği dinsin. (Şair, burada, ölümün sırrını çözememekten dolayı duyduğu üzüntüyü anlatır)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Admin

    • 2015-10-12 05:57:11

    Cevap : Makber, Hâmit’in karısı Fatma Hanım’ın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren, derin bir hissiyatı olan, uzun bir ağıt olmasının yanı sıra şairin en çok basılan ve sözü edilen, övülen eseridir. Üzünç ama olağan, basit bir konuyu işleyen Makber’de öncelikle ölümün doğurduğu insancıl acı, öfke, başkaldırı, şaşkınlık, umutsuzluk, özlem ve korku yansıtılır. Hâmit, Makber’de ölüme değinirken Victor Hugo’nun ağıtlarından esinlendiği olasıdır. Ancak bu ve benzeri etkilemelerle tümel bir yargıya gitmek doğru olmaz. Çünkü Makber bütünsel olarak şairinin damgasını taşır. Hâmit, şiirlerinde ölüm terimini işlerken romantiklerden etkilense de bu etkileşimini kendi iç dünyasıyla harmanlayarak okuyucuya sunmayı bilmiştir.

    Şiirlerinde bazen incelik bazen de basitliğin öne çıkması Hâmit’in “tezatlar şairi” olarak anılmasının temel sebebidir. Makber şiiri ölümün getirdiği çağrışımlarla varlık ve yokluk arasında bir köprü görevi gördüğünden felsefeyle şiirin yan yana yürütülmüş olduğunu görmekteyiz. 
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.