İşte Cevaplar
İçimde soğuk kış akşamları beliriyor. Bir bardak çayın sıcaklığına sığınıyorum. Sığınmak… Geçene kadar, o kadar. Kaçış değil, yok saymak değil, sadece var oluşumu korumak için bir yere, bir şeye sığınmak.
Hiç boş kalmamalıyız. İçimizdeki boşluğu fark etsek panik atağımız nüksedecek. Ne kadar az gözyaşı dökersek o kadar iyi, az gülsek de olur, hatta hiç gülmesek de. Öyle donmalıyız ki, acıyı hissetmemek uğruna mutluluğu, haylaz neşeyi de feda edebiliriz. Bu bana cüzzam hastalığını hatırlatıyor. Hani, acı yitmiştir, elini kesip atabilirsin bileğinden. Acı kayıptır, hayır hayır, kayıp da değil, acı yok etmiştir kendini, dönmesi mümkün değildir artık, bir daha acı çekmek mümkün değildir, kolunu bir yere vursan, bir kolunun olduğunu bile anlayamazsın acı olmadan. Cüzzam böyle bir şey işte ve modern insanın ruhunun kapıldığı bir hastalıktır acıdan kaçış, manevi bir cüzzama yakalanmak için var gücüyle kişisel gelişim kitapları okur, egosunu şişirir, bencilleşir ve narsistleşir giderek. Bunu güçlü olmakla karıştırıyoruz oysa nasıl kötü bir hastalığa koşuyoruz acı çekmemek için.
Bazı insanlar renklerinin kokuları olduğunu, bazı insanlar da kelimelerin rengi olduğunu söylüyor. Nöroloji biliminin isimlendirdiği bu durum neyse ki şimdilik hastalık sayılmıyor; ama pek yakında bunun da hastalık kategorisine gireceğini düşünüyorum. Çünkü farklı olan hastadır modern kültürde ya da içine cin kaçmıştır belki, kim bilir? Allah’ın var etme, insanın da var olma etkinliğini acımasızca sınırlıyoruz böylece, ‘genler yüzünden’ diyoruz, ‘sıra dışı’ diyoruz, ‘hasta’ diyoruz yaratılış yelpazesinin geniş perdelerine. Çoğulcuyuz, toplamcıyız ve normal olmakla övünüyoruz işte. Övünüyor muyuz gerçekten? Acı ekiyoruz oysa. Çekmeliyiz! Bir varoluş çeşidi olarak şizofren, manik depresif ya da asosyal yaşamak…
Normal nedir? Utangaçlığın dahi hastalık sayıldığı günümüzde insan kendini ‘normal’in içine tıkıştırmak için ne çok uğraşıyor Allah’ım! Merhameti ‘enayi’nin içine nasıl koyuyoruz, kırmamak için yaptığımız bir incelik, ‘saf’ın içine nasıl giriyor? Acı çekiyoruz Allah’ım bin bir çeşidini tek çeşit yapmaya çalışırken. İyi ki de çekiyoruz, çekmeliyiz, varız çünkü; tüm hastalıklı benliklerimizle birlikte varız, onları yok saydıkça kapıldığımız cüzzam yok edecek bizi. Acı yoksa var oluş da yok! Acı ver bize Allah’ım, uyandır bizi cennet sandığımız bu cehennemden. Uyandır bizi erdemlerin aşağılandığı karanlık uykudan. Çünkü yok olacağız, kıyametimizi ellerimizle inşa ediyoruz, saymıyoruz kategorilerimize sığmayan bir çiçeğin rengini, koymuyoruz yas’ı normalin içine.
“Acı çekmek özgürlükse, özgürüz ikimiz de.”
Bir bardak çayın sıcaklığına sığınıyorum. Kaçış değil bu, sadece fırtına dinene kadar sığındığım bir mağara. Biliyorum yine acı çekeceğim, biliyorum kalbim her an incinmeye hazır olacak. Her an sığınabileceğim bir Rabbin varlığını hissettikçe onun şahitliğine sığınacağım ve şükredeceğim acı’yı yarattığı için. Şükredeceğim, çünkü hayat verilen bir varlığın ihtiyaç duyduğu her şeye sahibim: Acı çekme yetisine, gözyaşına ve unutuşa.
Diğer Cevaplara Gözat