Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Aristoteles ve Madde – Form kuramı

Aristoteles ve Madde – Form kuramı

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2021-01-12 11:49:11

    Cevap :

    Aristoteles felsefesinde, bütün Yunan bilimi adeta canlı bir bütün oluşturur. Aristoteles; mantık, felsefe, fizik, zooloji, ahlak, siyaset ve sanat gibi o dönemin her bilgi dalıyla ilgilenmiştir. Mantık biliminin kurucusudur. Orta Çağ sonuna kadar batı düşüncesinde tek otorite olarak değerlendirilmiştir. Aristoteles’te mantık, bilimsel araştırmanın tekniğini öğretir. Mantık, bilim için bir ön hazırlıktır.

    Aristoteles’e göre, Platon’un idealar öğretisine karşıt olarak bu idealar bambaşka bir dünyada değildir. Bu evrende, varlıkların içinde bulunan özlerdir. Aristoteles, bu özü “form” olarak adlandırmıştır. Form, maddeye biçim kazandırıp varlıkların ortaya çıkmasını sağlar. Platon’da ise asıl gerçekler ideaların kendisidir. Aristoteles ise gerçek varlıklardır. Form ve madde, varlıklarda kaynaşmış bir şekilde bulunur. Madde olabilirliktir. Form ise bu olabilirliği gerçek varlığa dönüştürür. Örneğin, mermer parçası bir maddedir. Üzerine insan, at formu gibi bir form geldiği zaman insan heykeli ve at heykeli oluşur.

    Aristoteles, cevher ve öz olarak var olanın tek başına ne idea, ne madde, ne de devinim olduğunu iddia eder. Cevher, bunların hepsidir, bireydir. Tek başına madde de, form da cevher olamaz. Çünkü bu iki unsur birbirini tamamlayarak varlığı oluşturur. Bunlar, birbirinden ayrılamayan unsurlardır; birbirlerini çeker ve tamamlarlar. Aristoteles için töz, bireysel varlıktır. Yani, belirli bir doğası vardır ve bir yandan çeşitli niteliklerin, öte yandan bu niteliklerin gerisinde bulunan bir dayanağın birleşiminden meydana gelir. Buna göre töz, bir madde ve bir formdan oluşur. Aristoteles, maddeyle formu ayırsa bile, doğada hiçbir zaman maddeden yoksun bir formun, formdan yoksun bir maddenin bulunamayacağını belirtir. Var olan her şey, somut bir birey olarak var olur ve her şey maddeyle formun birliği olarak ortaya çıkar.

    Her oluş, bir maddenin form kazanmasıdır. “Olabilir”in “olmuş” hale gelmesidir. Oluş, dört çeşit neden sonucunda ortaya çıkar:

    1. Maddi neden
    2. Formel neden
    3. Hareket ettiren neden
    4. Ereksel neden

    Heykel örneğinde, mermer maddi neden; heykel formu formel neden; heykeltraş hareket ettiren neden; sanatçının yaratmak istediği şey ise ereksel nedendir.

    Evren, madde ve form bakımından sıralanma gösteren bir bütündür. Maddeyle form arasındaki ilişki görelidir. Daha aşağısına göre form olabilen şey daha yukarıdakine göre maddedir. Yani, evrende hiyerarşik bir diziliş bulunmaktadır. Örneğin, tuğla toprak için form; ancak ev için bir maddedir. Bu sıralamanın hem aşağıdan hem yukarıdan sınırı bulunmaktadır. Aşağı sınırı “salt madde”, yukarı sınırı ise “salt form”dur. Salt form, Tanrıdır. Madde hareket ettiren şeydir ve kendiliğinden hareket edemez. Salt form ise, ilk hareket ettirendir. Bu ikisi arasında tüm varlıklar yer alır.

    1. Tikel ve Tümel Ayrımı
    2. Etkin Akıl ve Edilgin Akıl
    3. Konseptualizm

    Tikel ve Tümel Ayrımı

    Platon için tümel, yani idea bilginin amacıdır. Tekille, görünüşler aracılığıyla tümeller bilinebilir. Aristoteles için ise, tekiller tümel aracılığıyla bilinir. Asıl gerçek, nesnelerin dünyası olduğuna göre, bunlardan tümeli bir soyutlamayla ayırırız. Bilimin başlıca görevi, tikelin genel nedenlerden nasıl mantıki bir zorunlulukla çıktığını göstermektir. Böylece mantığın araştıracağı en önemli konu, “tüm” denenden çıkartmanın ne olduğudur.

    Etkin Akıl ve Edilgin Akıl

    Aristoteles, aklı etkin ve edilgin akıl diye ayırır. Edilgin akıl, kendi kendine işleyemez. Beden aracılığıyla edinilen duyu verilerini işleyip şekillendirir. Etkin akılsa, bu malzemeyi bilgi haline getirir. Edilgin akıl, insanın kendi deneyimleriyle belirlenir. Etkin akılsa, aklın tüm insanlarda ortak olan, bir ve aynı olan şeklidir. Aristoteles, bilgi elde etmede duyuların ve duyusal gözlemlerin önemli rol oynadığına inanmaktadır. Aristoteles, bilgi elde etmede duyuların ve duyusal gözlemlerin önemli rol oynadığına inanmaktadır. Ama duyularla elde edilen bilgi, bilimsel bilginin sadece hareket noktasını oluşturur. Çünkü, duyularla bilimin konusu olan; değişmeyen, tümel varlığı yani formu bilmek mümkün değildir. Şu masa, şu insan duyularla bilinebilir. Ama insanların paylaştığı ortak özellik olan insanlık formu, tüm masaların paylaştığı masa formu duyularla bilinemez. Aynı türden olan bütün bireysel varlıklarda bulunan zamanla değişmeyen tümel gerçeklikler olan formlar, ancak akılla soyutlama yoluyla bilinebilir. Bu görüşleri nedeniyle Aristoteles konseptüalist olarak adlandırılır.

    Konseptualizm

    Konseptüalizm, tümel, soyut, genel kavramların tikel varlıklarda var olduğunu, onlardan ayrı var olamayacağım, zihnin onları tikellerden soyutladığım ve onlar için semboller yarattığını savunan görüştür. Aristoteles bilginin akılla elde edildiğini savunduğu için rasyonalisttir. Rasyonalizmini mantığa dayandırır. Amaç, varlıkların bilgisi olduğuna göre, yapılacak iş, genelden tekil olanın bilgisini mantıksal çıkarımlarla elde etmektir.

    Aristoteles için tüm çabalarımızın en yüksek amacı, mutluluktur. Gerçi mutluluk bir bakımdan dış şartlara da bağlıdır; ama ahlâkın asıl konusu, insanın kendi etkinliğiyle elde ettiği mutluluktur. Her varlık, kendi özünün, kendi öz etkinliğinin gelişmesiyle mutlu olabilir. İnsanın özü, akıl olduğuna göre, insan ancak aklıyla, aklının işlemesiyle, aklının etkinliğiyle mutlu olabilir.

    Aristoteles’in devlet, toplum felsefesi ahlâk anlayışıyla sıkı sıkıya bağlıdır. Sosyal bir varlık olan insem, ahlâkî olgunluğuna ancak toplum içinde erişebilir. Hükümet topluluğun ahlâkça düzelmesini, iyiliğini başlıca amaç olarak göz önünde bulunduruyorsa, şekli ne olursa olsun doğrudur. Topluluğun yaşamı, yönetim biçimine değil, yöneticilerin ahlâklı olmasına bağlıdır. Aristoteles’in toplum ve devlet felsefesi, Platon’a göre daha gerçekçidir. Çünkü o, çeşitli hükumet şekillerini, devletin en yüksek ödevi olan insanın ahlâkça olgunlaşmasını sağlama ödevi bakımından gözden geçirip eleştirir.

    Kaynak: Emine Yamanlar, Felsefe Tarihi, Ders Kitapları Anonim Şirketi, 2000



    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2021-01-12 11:44:35

    Cevap :
    Felsefe tarihinde «madde ve form» teorisi diye ün kazanan görüşü, Aristoteles ileri sürmüştür, idealar teorisi, Platon'un felsefesinin belkemiğini teşkil ediyordu. Tıpkı bunun gibi, Aristoteles'in felsefesinin belkemiğini de «madde ve form» teorisi teşkil eder. Aristoteles, tamamen akla dayanan mantıklı ve bilimsel bir sistem kurmak istemiştir; yaşadığı çağda, insanın edinmiş olduğu bilgilerin tümünü bir bütün içinde toplayarak yorumlamaya çalışmıştır. Aristoteles, Platon'a oranla, maddî olmayan varlığa değil, duyularımızla tanıdığımız elle tutulur dünyaya daha fazla önem vermiş, bu dünyayı açıklamak istemiştir. Platon'un idealarının, maddî dünyadan ayrı ve uzak gerçekler olduklarını; maddî dünyayı gerektiği gibi açıklayamadıklarını söyleyerek eleştirmiştir.

    Aristoteles'e göre idealar, Platon'un ileri sürdüğü gibi nesnelerin dışında, zaman ve mekânın ötesinde değillerdir; idealar, varlıkların içinde bulunan «öz»lerdir. Duyuların bize tanıttığı varlıkların içinde ortaklaşa bir «öz», bir «form» (biçim) vardır; bu ortak nokta, varlıkların çokluğu içinde birliği temsil eden şeydir. «Form» aynı zamanda, maddeye şekil vererek tek tek varlıkların ortaya çıkmasını, gördüğümüz şekle bürünmelerini sağlamıştır. Aristoteles'in birlik ve çokluk, değişmezlik ve oluş problemine yeni bir çözüm yolu getirdiği görülmektedir. Madde bir imkândır, bir olabilirliktir; «kuvve» halinde bulunan, şekil kazanacak olan bir şeydir. Form, bu maddeye biçim kazandırarak onu bir gerçek haline; ortada olan, gerçek varlığa sahip bulunan bir şey haline getirir, yani «fiil» haline sokar. Madde başlangıçta, herhangi bir belirlenmeye sahip değildir; «şu» ya da «bu» nesne haline gelmemiştir; sınırlı ve kesin bir varlık kazanmamıştır. Meselâ, bir mermer par¬çası, o mermerden yapılan heykele oranla, henüz belirlenmemiş, biçim kazanmamış, ve belli bir varlık haline gelememiş bir imkândır. Heykel formuna göre şekillendirildiği zaman, belirli bir nesne yani heykelin kendisi olarak ortaya çıkar. Tıpkı bunun gibi, bütün varlıkların temelinde de, çeşitli formlara göre şekillenerek evrendeki belirli varlıkları doğuran bir ilk madde vardır.

    Aristoteles, madde ve form teorisi ile, varlıktaki değişme ve oluşu, dışardan gelen bir etkiyle ya da mekanik bir şekilde değil, içten gelen bir etkiyle ve dinamik (organik) şekilde açıklamaya çalışmaktadır. Formun maddede kendini gerçekleştirmesi hare-kettir. Böylece, form, madde ve hareket birlik teşkil edecek şekilde düşünülmekte ve evrendeki «oluş» bu ilkelere dayanılarak açıklanmaktadır. Daha yakından inceleyecek olursak, oluş'un ortaya çıkmasında (gerçekleşmesinde), Aristoteles'e göre dört «nedensin etkili olduğunu görürüz: maddî neden, formel neden, hareket ettiren neden ve ereksel (gayeye dayanan) neden. Heykel örneğini gözönünde tutarsak; mermer maddî nedendir, heykelin biçimi formel nedendir, heykeli yapan sanatçı hareket ettirici nedendir, sanatçının heykeli yaparken gözönünde tuttuğu amaç ise ereksel nedendir. Heykelin ortaya çıkması yani «oluşması» için bu dört nedenin bulunması zorunludur. Evrendeki bütün varlıkların ortaya çıkışı için de aynı şeyi söyleyebiliriz.

    Aristoteles, evreni, madde ve form açısından, kademeleşmiş bir bütün olarak görür. Bir alt derece olan varlık, kendisinin üstündeki derecede (kademede) bulunan varlık için bir «madde»dir, ama kendi altındakine göre «form»dur. Meselâ, inşaat kerestesi eve göre maddedir (ev, onun formudur), ama ağaca göre formdur. Varlıkların madde ve form bakımından bu kademeleşmesinin en altında tamamen formsuz olan «ilk madde» vardır, en üstünde de «saf form» bulunur. «Saf form»un maddeye ihtiyacı yoktur. Kendisi hareket etmediği halde maddeyi harekete getiren işte bu ilk katkısız formdur. Saf form kavramı, Platon'un «nous»una ya da «en yüce iyi»sine benzer. Başka bir deyişle, saf form, tanrıdan başka şey değildir. Kendisi hareket etmediği halde, evren onu özlediği ve ona yöneldiği için, tek tek varlıklar ortaya çıkmakta, değişme ve oluş gerçekleşmektedir. Demek ki, evren ve tabiat, tanrıya yönelmektedir, ona yükselmek istemektedir; tanrı, evrenin yönelmiş olduğu erektir (gayedir).

    Aristoteles'in tabiat felsefesi, madde ve form teorisine bağlıdır. Tabiattaki formlar, tanrıya yaklaştıkları ölçüde değer ve gerçeklik kazanırlar. Tabiattaki fenomenlerin yukarıya (tanrıya) doğru yükselişleri iki yönlüdür. Yeryüzündeki düzensiz olaylardan gökyüzünün düzenli hareketlerine doğru bir yükseliş olduğu gibi, sadece mekanik olan yer değiştirme hareketinden başlayarak ruhun akıl bilgisini edinmesine kadar varan bir yükseliş de vardır. Dernek ki, tabiat içindeki varlıklar, Aristoteles'e göre, belli yerlerde ve kademelerde bulunurlar. Yeryüzündeki en aşağı formlar, toprak, su, hava ve ateştir. Bu unsurlar merkeze doğru ya da merkezden uzaklaşacak şekilde hareket ederler. Toprak ve ondan daha az ölçüde olmak üzere su, merkeze yönelir; ateş ve hava ise merkezden uzaklaşır. Demek ki, her unsurun, kendisinde bir tabiî hareket yönelimi vardır; her unsurun kendine has tabiî bir yeri vardır ve unsur oraya yönelir.

    Demek kî, Aristoteles'in fiziğinde, bir varlığın niceliğinden (kemiyetinden) çok niteliği (keyfiyeti) önemlidir. Bir varlığın niteliğini sağlayan yani o varlığı ötekilerden farklı kılan şey ise, varlığın özünün ve formunun doğurduğu özelliktir. Başka bir deyişle, herhangi bir varlığı fizik bakımından in¬celemek istersek onu matematik açısından yani niceliklerle ifade edebilmek açısından değil, formu ve özü, yani niteliği bakımından incelememiz gerekir. Varlıkları matematik açıdan inceleyip dile getirmek isteyen modern fizik bilimi ile Aristoteles'in bu görüşü arasında tam bir uzlaşmazlık vardır.Bununla birlikte, Aristoteles'in fizik alanındaki bu görüşü, yüzyıllar boyunca insan düşüncesini egemenliği altında tutmuştur.

    Aristoteles, ruh ile beden arasındaki ilintiyi de madde ve form teorisi açısından ele alır. Filozofa göre, beden madde, ruh da formdur. Bedendeki değişmeler, formun ortaya çıkması amacına yönelmiştir; bundan ötürü, bedendeki değişme ve gelişmeleri belirleyen ruhtur yani formdur.

    Aristoteles, ahlâklı ve erdemli hayatın amacının mutlu yaşamak olduğunu söyler. Ama bir varlığın mutlu olabilmesi için kendi içindeki özü ya da formu gerektiği gibi gerçekleştirmesi zorunludur. İnsana has olan; onun asıl özünü ve ereğini teşkil eden şey ise «akıldır. öyleyse, mutlu yaşamak, aklını kullanabilen; aklıyla hareket eden kişinin ulaşabileceği bir durumdur.

    Toplum ve devlet felsefesinde, Aristoteles'in, Platon'a oranla daha gerçekçi davranarak ideal bir topluluk tasavvur etmediğini ama varolagelmiş devlet ve yönetim şekillerini inceleyip eleştirdiğini görüyoruz. Filozofa göre, en iyi devlet, vatandaşları, ahlâklı ve iyi yetişmiş kimseler olacak şekilde eğiten devlettir. Bundan ötürü, devlet, eğitim işini ele almalı ve düzenlemelidir.

    Aristoteles'in bilgi teorisi de yine madde ve form teorisine bağlıdır. Nesnelerin ortak noktasını, özünü, formunu teşkil eden gerçek aynı zamanda onların kavramıdır. Bu kavram kapsayıcı ve genel bir kavramdır. Tek tek nesnelerin «tümü»nün temeli olan, onların tümünde bulunan özelliktir. Bir kavram olarak bildiğimiz bu «tümel»den tek tek şeylerin nasıl çıktığını; tek tek şeylerin yani «tekil» olanın tümele nasıl dayandığını göstermek bilimin ödevidir. Ama asıl amaç tümelin bilinmesi değildir; tümel, bize tekilin kavranmasını sağladığı için önemlidir. Oysa Platon için, idealar; genel kavramlar yani tümeller, tek tek varlıklardan yani tikelden daha önemliydi. Aristoteles'in duyular dünyasına; tek tek nesnelere Platon'dan daha fazla önem verdiği burada da görülmektedir. Aristoteles, bilimin amacının, tümelden tekilin zorunlukla nasıl çıktığını göstermek olduğunu söylemişti. bu «göstermeyi» sağlayacak yolları ortaya koyacak olan bilim de mantık'tır.

    Bundan ötürü mantığın temel konusu, insan düşüncesinin belli bîr yolunun yani «tümden gelerek tekili ortaya koyma»nın ya da «tümden gelim»in (talil) incelenmesi ve kurallarının ortaya konmasıdır. Aristoteles'e göre, insan düşüncesinin işleyişinin temel formu taşrmjdlır (syllogisme-kıyas). Tasım, bir önermenin başka önermelerden çıkarılmasıdır; bu çıkarılmanın biçimidir; formudur. Aristoteles, bu araştırmalarının sonucunda, «formel mantık» diye tanınan ve hakikate ulaşmak için düşüncenin ne gibi kurallara uyması gerektiğini göstermek amacını güden bilimi tek başına ortaya koymuştur. Formel mantık, ya da eskilerin deyişiyle «surî mantık», insanoğlunun düşüncesini yüzyıllar boyunca etkisinde tutmuş ve hakikate götüren biricik araç olarak görülmüştür. » Aristoteles, tabiatı ve insanın bütün ürünlerini felsefesine konu olarak alıp bir sistem içinde toplamaya çalışırken, «sanatın özü nedir?», sorusuna da cevap vermiştir.

    Filozofa göre sanat, «taklid»e dayanır. Çeşitli sanatlar birbirinden ayıran, taklit ettikleri şey ye bu taklidi gerçekleştirirken kullandıkları araçtır. Meselâ edebiyat, insanı ve hayatını taklit eder yani onu kopya ederek yeniden canlandırır; bunu gerçekleştirirken kullandığı araçlar da söz, 'ritim ve uyumdur (ahenk). Sanatın amacı ahlâkîdir. Sanat eseri insanları belli bir şekilde duygulandıracak ve böylece tutku ve korkulardan kurtulmasını; ruhun temizlenip arınmasını sağlayacaktır. Aristoteles, «güzel nedir?» sorusuna da cevap vermiştir. Filozofa göre, bir şeyin güzel olabilmesi için şu üç özelliği taşıması gereklidir: düzen, oran ve simetri, belirli ve sağlam bir şekilde uyarlanmışlık..
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.