Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Aristoteles ve Spinoza, Platon'a hangi eleştirileri yöneltmiş olabilirler?

Bu soruya açıklama yazılmamış..

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    esoes

    • 2021-01-20 19:30:42

    Cevap : 1.BİLGİ FELSEFESİ BAĞLAMINDA YAPILAN TEMEL ELEŞTİRİLER

    Antik Çağ’da bilgi problemi üzerinde sistematik çalışmalar yapan Platon ve Aristoteles, bilgi, akıla mı yoksa duyulara mı dayanmalıdır gibi sorular üzerinde durmuştur. Platon’a göre, mutlak ve kesin bilgi mümkündür ve insanlar bilgiye doğuştan sahiptirler. Platon’un bilgi anlayışından doğan metafizik düşüncesi, iki dünyanın ayırt edilmesine dayanmaktadır. Bu dünyalardan biri akıl bilgisinin (formların bilgisi), ikincisi de doğru sanının (ideaların bilgisi) dünyasıdır. Buna göre; duyularla algılanan cisimlerin karşısında cisimsel olmayan idealar vardır. Bunlar, uzayın ya da cisimler dünyasının hiçbir yerinde bulunmaz; kendi başlarınadırlar; duyularla değil, düşünme ile kavranırlar; düşünülen, akılla kavranılan bir dünya meydana getirirler. Felsefi erdemin koşulu olan gerçek bilginin temeli, kökü ancak bu idealar dünyasında bulunabilir.  Mantık biliminin kurucusu olan Aristoteles’e göre ise bilgi elde etme süreci deneyimle başlar. Tekrarlanan duyusal deneyimleri bellek izler. Bellekten yola çıkarak, deneyim kazanmış olan kişi bir sezgi süreci ile maddelerin evrensel doğasına ilişkin bilgiler çıkarabilir. Platon’a göre; bilgi doğuştan gelir, ancak deneyimden bağımsız soyut genellemelerle elde edilir. Aristoteles içinse bilgi, nesnelerin var olma alanı yani gerçek dünyadır.

    Platon ve Aristoteles'in bilginin kaynağına ilişkin bu birbirine uyuşmayan görüşleri, Aristoteles'in Platon'un öğrencisi olması ve ondan bir sonraki kuğaşı temsil etmesi gerçeği ile göz önüne alınırsa, burada Aristoteles'in hocasını eleştirel olarak ele aldığı görülecektir. Fakat bunun yanısıra Aristoteles'e göre ''gerçekte biz ancak tümevarım veya ispat yoluyla öğrenebiliriz. İspat bütüncül (tümel) ilkelerden itibaren, tümevarım da bölümcül (tikel) hallerden itibaren yapılır. Ama bütüncüllerin bilgisini tümevarımdan başka yolla elde etmek imkansızdır. ... Çünkü ilim tümevarım olmadan ne bütüncüllerden çıkarılabilir, ne de duyum olmadan tümevarımla elde olunabilir.'' Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki, Aristoteles, her ne kadar hocası Platon'un ideayı görüntüden ayrı bir varlık alanı olarak tasarlamasına karşı çıksa da, genel kavramların bilgi açısından taşıdığı önemi ondan hakkıyla öğrenmiştir

    1.1 ARİSTOTELES'İN PLATON ELEŞTİRİSİNDE ''ÜÇÜNCÜ ADAM'' ARGÜMANI

    Aristoteles, hocası Platon'un idealar görüşünü eleştirirken ortaya attığı üçüncü adam argümanı ile eleştirisini somutlaştırmak istemiştir. İdealar teorisine göre her ilişkinin yeni, daha doğrusu farklı bir ideaya karşılık gelmesinden hareketle (Örneğin: Bir kalemin fiziksel yapısı ile yazmak eyleminin bir araya gelmesiyle, kalemin salt fiziksel nesnesinin ideası ve yazmak eyleminin ideasının haricinde, kalemin pratik gerçekliğine karşılık gelen üçüncü bir idea söz konusudur.), söz gelimi insanın nesnel gerçekliği ile insan ideası arasındaki ilişkinin de bir ideaya karşılık gelmesi gerektiğini savunur; ona göre bu ilişki üçüncü bir adamı, akabinde bu üçlünün ilişkisi de dördüncü bir adamı doğuracak ve bu silsile önüne geçilemez bir şekilde sonsuza doğru gidecektir. Bu argüman şüphesiz Platon'un formlar ve idealar düalizmine Aristoteles tarafından yapılan eleştirinin geçerli bir temelini oluşturmuştur.

    1.2 PLATON'UN BİLGİ GÖRÜŞÜNE ARİSTOTELES'İN BİR BAŞKA ELEŞTİRİSİ

    Aristoteles, Metafizik’in başlarında Platon'un bilgi görüşü hakkında onu etkileyen üç görüşten söz eder. Bunlardan ikisi Pythagorasçılar ile Herakleitosçuların görüşüdür. Aristoteles’e göre Platon’u etkileyen üçüncü görüş de Sokrates’inkidir. Aristoteles’e göre Platon, Pythagorasçıları izleyen, ancak bunların görüşlerinden ayrılan özellikleri de bulunan bir filozoftur. Ayrıca, Herakleitosçu görüşleri de bilmektedir. Aristoteles’in demesince Platon, Herakleitosçuların, duyulara verilen şeylerin sürekli bir akış içerisinde oldukları, bundan dolayı da epistemenin konusu olamayacakları görüşünden etkilenmiştir. Tanımlar üzerine yoğunlaşan ilk filozof olan Sokrates de etikle ilgilenmekte, tümeli de bu etik konularda aramaktadır. Platon Sokrates’in bu öğretisini kabul eder. Ne ki, sorunu duyulur herhangi bir şeye değil de başka türlü varlıklara uygulamayı savunur. Çünkü Platon ‘varlık’tan yalnızca elle tutulabilen şeyleri değil, eylemler, oluşlar, başka bütün gözle görülmez şeyleri de anlar. Bundan dolayı da, ortak tanımın, sürekli değişen duyulur bir şeyin tanımı olamayacağını söyler. Bundan ayrı olan şeylere idealar adını veren Platon, duyulur şeylerin de idealardan pay alarak varolabileceğini söyler. Aristoteles burada Platon’un söylediklerinde yeni olan şeyin “pay almak” olduğunu belirtir. Çünkü Pythagorasçılar, şeylerin sayıların “taklit edilmesiyle” varolduklarını zaten söylemişlerdi. Ama Aristoteles bunları, idealardan “pay almanın” ya da ideaları “taklit etmenin” ne demek olduğunu açıklamadılar diyerek eleştirir.

    1.3 ARİSTOTELES'İN BİLİMLERİ SINIFLAMADA PLATONDAN FARKI

    Platon, deneysel hic bir veri icermeyen, tamamen akılsal kavramlara ve onlar arasındaki tumdengelimli cıkarımlara dayanan disiplinleri bilim olarak kabul etmiştir. Bu bilimler sırasıyla aritmetik, geometri, astronomi, harmoni ve butun bunların uzerinde olan diyalektiktir. Fakat Aristoteles bu durumu eleştirerek, Platon’un bilim anlayışının tam tersi yonunde bir yaklaşım sergilemiş, gozle gorulur ve tikel olan, değişen ve olduğundan başka turlu olabilen şeyleri konu alan fizik, kimya, biyoloji gibi bilimleri gercek bilimler olarak kabul etmiştir. Cunku Platon icin gercekten var olan, uzay ve zamanın otesinde, oznenin dışında, duyularla değil, yalnızca tinsel olarak anımsama yoluyla kavranabilen idealar iken, Aristoteles icin gercekten var olan, duyularımızla algıladığımız, şu diye gosterdiğimiz bireysel varlıklardır

    2. ADALETve POLİTİKA BAĞLAMINDAYAPILAN TEMEL ELEŞTİRİLER

    Platon sınıfsal bir devleti şart koşar. O, devlet için iyi ve doğru olan birşeyin aynı zamanda adeletli de olduğu düşüncesindedir. Vatandaşların devlette üç sınıftan birine ait olmaları hakka ve adalete uygundur. Bu sınıflardan herhangi birine ait olan birisi devletin refahı için uğraştığından, adaletsizlik herhangi bir bireyin kendisini herhangi bir sınıfa ait hissetmemesi durumunda başlamakta, sınıfını değiştirmek istemesiyle devam etmektedir. Bunun doğal sonucu ise devletin zarar görmesidir. Platon’da devleti idare edenlerin iyi bir yönetici olabilmeleri, ancak onların bilge insanlar olmasına bağlıdır. Aristoteles’e göre adalet kavramı bütün diğer erdemleri içine alan ve yasalara itaatle ortaya çıkan en tamamlanmış ve en mükemmel erdemdir. Aristoteles iki tür adaletten bahseder. Bunlardan ilki paylaştırıcı adalettir. Bunun ölçütü geometrik bir yöntemle hakkın ve onurun bireysel çabaya göre dağıtılmasıdır. İkinci adalet türü düzeltici adalettir. Bu ise aritmetik eşitlik yöntemiyle gerçekleşir. Bu adalet türü insanların özgür iradeleriyle yapmış oldukları antlaşma sayesinde işlevsel olabilir. Adalet insan davranışlarının doğru olup olmadıklarını gösteren en önemli ilkedir. Haksızlık ve onun sonucu olan adaletsizlik yasalara uymamak, her zaman fazlasını istemek ve eşit olmamak anlamına gelir. Hak ve adalet ise yasaya uygun davranmak ve eşitliğe riayet etmek demektir. Bu yüzden yasal olan ve eşitliğe uygun olan hak, yasal olmayan ve eşitsizliğe dayanan şey ise haksızlıktır. Platon adalet kavramı analizinde ideal bir devleti hareket noktası olarak kabul ederken, Aristoteles reel bir devlet ve toplum anlayışından hareket eder.

    2.1 ARİSTOTELES'İN ADALET KAVRAMINDA PLATON ELEŞTİRİSİ

    Adalet kavramı bağlamında Platon ile Aristoteles arasında ortak noktalardan daha cok farklılıklar soz konusudur. İlk goze carpan fark, Platon’un hareket noktası ideal (hatta bazılarına gore utopik) bir devlet modeliyken, Aristoteles’in -genel felsefesine de uygun bir bicimde- reel bir devlet ya da toplumdan hareket etmesidir. Yani Platon şimdi ve hazır olanı tahlil etmek ve olanı incelemek yerine olması gerekeni, ideali ortaya koyarken, Aristoteles mevcut durumu ve şu anı adalet anlayışı bağlamında analiz etmeye calışır. Platon’da iradi adalet ya da ticari adaletle ilgili bir tespit bulmak nerdeyse imkansız iken, Aristoteles aynı şekilde düşünmez ve bu adalet bicimlerini tek tek ele alır, bunların mevcut yasalarla nasıl bir ilişkisi olduğunu saptamaya calışır ve adaletin ekonomiyle olan ilgisini oldukca orijinal saptamalarla betimler. Platon devlette adalet ve bireyde adalet kavramından bahsederken acık bir bicimde devlette adalet anlayışını, diğer bir ifadeyle devleti yuceltirken Aristoteles’te boyle bir yuceltme soz konusu değildir ve o hocasının aksine daha cok bireysel adalet kavramına onem verdiğini okuyucuya hissettirir. Platon adalet kavramını analizinde insan ruhunun sahip olduğu duzenle devlet duzeni arasında yapısal bir benzerlik olduğu duşuncesindedir. Aristoteles’te boyle bir eşleştirme soz konusu değildir. Aristoteles adaletle ozgurluk arasında birebir ilişki kurarken, yani adaletin ancak ozgur bir devlette mumkun olabileceğini soylerken Platon’da bu anlamda bir vurguya rastlanmaz. Aristoteles en adil olan ya da olması beklenen uc sınıftan (devlet adamı, yargıclar, ciftciler) bahsederken, Platon’da bu meziyet sadece filozof olan devlet adamlarına hasmış gibi gozukmektedir. Platon’da diğer sınıflar bu anlamda tartışma konusu yapılmaz, hatta ciftciler, işciler ve zanaatkarlar gibi devletin alt sınıfını oluşturduklarından dolayı onlardan en yuksek adaleti beklemek anlamsız olur. Toplumda adaletli davranmayanlar ya da yasaları ihlal edip suc işleyenlere karşı Aristoteles ceşitli tedbirler sıralarken, Platon’da bu anlamda bir tedbirler dizisi yoktur ve bundan dolayı da Aristoteles'e göre onda devletin nasıl korunacağı sorusunun acık bir cevabını bulmak mumkun değildir. Platon’un devleti birbiri arasında gecişlerin mumkun olmadığı sıkı bir sınıf devletidir. Platon’un devlet anlayışında adalet kavramının uygulama alanının darlığı ve zorluğu onemli bir konu olarak karşımıza cıkmaktadır. Bu anlamda aslında onun adalet anlayışı bizzat kendi ideal devletinde adaletsizliği doğururken, Aristoteles butun insanları ve sınıfları kuşatıcı bir adalet anlayışı geliştirmeye calışır ve onun devlet felsefesi buna imkan tanır. Platon’da vatandaşlar devletin hicbir uygulamasına karışma hakkına sahip değilken, Aristoteles bu düşünüşü benimsemez. Toplumun butun sınıfları olmasa da vatandaşların devleti sorgulama ve yonetime katılma hakları vardır.

    Sıralanan karşıtlıklar ve Aristoteles'in hocası Platon'a karşı zıt düşünüşleri bize Aristoteles'in Platon'u adalet ve siyaset bağlamında da birçok farklı noktada eleştirdiğini göstermektedir.
    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.