İşte Cevaplar
Cevap : Finansal piyasaların zaman içerisinde büyümesi ve gelişmesi sonucunda, artan ürün çeşitliliği ile birlikte, bu piyasalarda risk hacmi artmış, finans sistemi riskli hale gelmiş ve bir dizi finansal kriz meydana gelmiştir. Finansal sistemin yapı taşlarından biri olan bankalar klasik bankacılık ürünleri yanında, yeni ve daha riskli faaliyet alanlarına yönelmiş, dolayısıyla kredi, piyasa, likidite ve operasyonel riskler gibi temel risk unsurlarıyla birlikte diğer riskleri de göz önünde bulundurmak zorunda kalmışlardır.
Bu gelişmeler, uluslararası finansal hareketlerin denetlenmesini, bankacılık sektörünün yeni düzenlemelere tabi tutulmasını ve ülkeler arasındaki düzenleme farklılıklarının giderilmesini gerekli kılmıştır. Bu çerçevede başta gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, finansal yapılarını ve sermaye yeterliliklerini korumak ve finansal piyasalarda tekrar istikrarı sağlamak adına bir dizi önlemler almak zorunda kalmışlardır. Basel Bankacılık Gözetim Komitesi, bu zorunluluktan dolayı bankacılık gözetim ve denetiminde uluslararası işbirliğini sağlamak amacıyla Aralık 1974 tarihinde oluşturulmuştur.
Komite, oluşturduğu Basel Kriterleri sayesinde bankaların maruz kaldıkları risklerin daha hassas yöntemlerle ölçülmesini sağlayarak finansal istikrar riskini en aza indirmektedir. İlki Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) tarafından 1988 yılında yayımlanan, Türkiye’de ise 1989 da kabul edilen Basel I Kriterleri risk ölçümünde yetersiz kaldığından, Haziran 2004 tarihinde Basel II Kriterleri geliştirilmiştir. Ancak 2008 Küresel Kriziyle birlikte ortaya çıkan ciddi finansal riskler sonrasında, yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulması nedeniyle de Basel III Kriterlerinin gerekliliği gündeme gelmiş ve bu kriterlere ilişkin çalışmalar başlatılmıştır
Sonuçlar;
Geçmişte yaşanan ve yaşanmakta olan finansal krizler uluslararası tarafsız bir düzenleyici kurulun gözetiminde dünya çapında kabul gören bazı
standartlar geliştirmenin zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Son 20 yıl içerisinde denetim ve gözetim otoritesi haline gelen Uluslararası Ödemeler
Bankası, sürekli yayınladığı çalışmalar ile bankacılık sektörünün de içinde olduğu dünya finans piyasalarınca kabul gören uluslararası bir risk yönetim sisteminin mimarı konumundadır. Bu çerçevede oluşturulan Basel Bankacılık Gözetim Komitesi tarafından 1988 yılında bankacılıkla ilgili Basel
I Kriterleri açıklanmış, 2004 yılında bu kriterler güncellenerek yerini Basel II Kriterlerine bırakmıştır. Ancak risklerin hesaplanması konusundaki
eksiklikler Basel II Kriterlerinin hayal kırıklığıyla sonuçlanmasına yol açmış, 2008 Küresel Kriziyle birlikte Basel III Kriterleri gündeme gelmiştir.
Türkiye’de de risk yönetimi uluslararası bankacılık sektöründeki gelişmelere bağlı olarak ekonomik yapı içerisinde önemli gündem maddelerinden birini oluşturmuştur. Türkiye gibi ülkelerde banka krizlerinim temeline inildiğinde, ülkede mevcut olan makroekonomik dengesizliklerle beraber yetersiz sermaye, iyi bir denetim ve gözetim otoritesinin olmaması ile kötü bir risk yönetimi ortamında gelişen sıcak para hareketlerinin olduğu görülecektir. Bugün itibariyle, Türk Bankacılık Sisteminin Basel Kriterleri bağlamında, gerek sermaye yeterliliği gerek denetim standartları ve gerekse saydamlık bakımından, küresel ölçekte rekabet edebilir konumda olması Türkiye’nin finansal sistemi yönünden gelinen olumlu aşamayı teyit
etmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin uluslararası kurallara intibak konusunda finansal kesimde göstermiş olduğu söz konusu uyum kabiliyetinin, genel olarak sürdürülebilir büyüme, ekonomik kalkınma ve ülkenin yapısal dönüşümü açısından
daha olumlu sonuçlar vermesi, Türkiye ekonomisinin diğer yapısal sorunları ve başlıca makro ekonomik istikrarsızlıklarının çözümüne bağlı olduğu
da unutulmamalıdır.
Sonuç olarak, Basel Kriterleri, bu kriterleri kabul eden ülkeler tarafından zorunlu olarak uygulanması düşünülen ancak ülke mevzuatlarına eşzamanlı
olarak geçmemesi nedeniyle daha çok rehber niteliği taşıyan ilkeler olarak son derece önemlidir. Yaşanan her ekonomik krizin ardından bir daha yaşanmaması adına yeni arayışlar içine girilmekte ve daha önceki düzenlemeler gözden geçirilerek yeni kriterler belirlenmektedir. Küresel makro ekonomik problemler, ulusal ve uluslararası düzeydeki gelir uçurumu, sermaye birikim biçimi ve finansallaşmadan kaynaklanan sorunlar çözülmedikçe ya da çözümü konusunda güçlü bir irade sergilenmedikçe; bankacılık kesimini düzenleyen kuralların revize edilmesi ve yeni kriterlerin devreye alınması, küresel finansal istikrar ve makro ekonomik istikrara ancak sınırlı ölçüde katkıda bulunabilecektir. Yayınlanan ve yayınlanacak olan Basel Kriterleri bir önceki kriterlerin açıklarını gideren ve gelişmelere göre daha da iyileştirilerek hatasızlaştırılmaya çalışılan kriterler olarak yeni bakış açılarıyla varlıklarını sürdürmeye devam edecektir.
Uyum sorunları;
Basel I Kriterlerinin hükümlerinin kolay uygulanabilir niteliğinden dolayı Türkiye uzlaşıya kolaylıkla uyum sağlamıştır. Ülkemizde Basel I Kriterlerinin uyum sürecinin kolay yaşanmış olmasına rağmen zaman içinde ortaya çıkan gelişmeler bu yaklaşımın bazı açılardan yetersiz kaldığı görüşünün doğmasına neden olmuştur. Yalnızca dört farklı risk ağırlığı kullanılması nedeniyle risk duyarlılığı düşük olan Basel I Kriterleri, farklı faaliyet alanları olan tüm bankalara aynı şekilde uygulandığından literatürde “herkese tek beden elbise” şeklinde tanımlanmıştır
Basel III Kriterlerinin uygulanma sürecine ilişkin endişelerden ikincisi; yeni kuralların uyum süreci ve piyasa tarafından kabul edilme seviyesidir. Yeni kuralların uygulama maliyetini en aza indirebilmek amacıyla, Basel III Kriterlerinde uyum süreci uzun ve kademeli bir zamana yayılmıştır. Maliyeti azaltmasına karşın, bu kadar uzun bir geçiş süreci ile ilgili olarak bazı endişeler de ortaya çıkmaktadır. Bu endişelerden en önemlisi uzun geçiş sürecinin yeni kurallara çabuk uyumu zorlaştırarak, Basel III Kriterlerinin istenen düzeyde sağlanamayacak olmasıdır.
Basel III Kriterlerinin uygulanma sürecine ilişkin endişelerden üçüncüsü ama belki de en önemlisi bankaların yeni standartlara uyum için geliştirecekleri strateji ve kararların, ülke ve dünya ekonomisine etkilerine ilişkindir. Bankalar tarafından oluşturulacak strateji ve politikalar; sermayenin arttırılması, kar payının dağıtılmayarak bünyede bırakılması, hazine işlemleri gibi sermaye yoğun faaliyetlerden daha az sermaye gerektiren bankacılık faaliyetlerine geçiş gibi faaliyet alanlarının değiştirilmesi, kaldıraç oranının azaltılması gibi değişik uygulamaları içerebilir. Bankaların bu konuda verecekleri kararların, faaliyette bulundukları ülkelerin ve dolayısıyla küresel çapta bankacılık sektörünün yapısını önemli oranda etkileyeceği açıktır. Bu nedenle bu konuda alınacak stratejik kararlar yakın zamanda belki de küresel ekonomiyi etkileyecek en önemli dinamikler olacaktır.
Diğer Cevaplara Gözat
Bu gelişmeler, uluslararası finansal hareketlerin denetlenmesini, bankacılık sektörünün yeni düzenlemelere tabi tutulmasını ve ülkeler arasındaki düzenleme farklılıklarının giderilmesini gerekli kılmıştır. Bu çerçevede başta gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, finansal yapılarını ve sermaye yeterliliklerini korumak ve finansal piyasalarda tekrar istikrarı sağlamak adına bir dizi önlemler almak zorunda kalmışlardır. Basel Bankacılık Gözetim Komitesi, bu zorunluluktan dolayı bankacılık gözetim ve denetiminde uluslararası işbirliğini sağlamak amacıyla Aralık 1974 tarihinde oluşturulmuştur.
Komite, oluşturduğu Basel Kriterleri sayesinde bankaların maruz kaldıkları risklerin daha hassas yöntemlerle ölçülmesini sağlayarak finansal istikrar riskini en aza indirmektedir. İlki Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) tarafından 1988 yılında yayımlanan, Türkiye’de ise 1989 da kabul edilen Basel I Kriterleri risk ölçümünde yetersiz kaldığından, Haziran 2004 tarihinde Basel II Kriterleri geliştirilmiştir. Ancak 2008 Küresel Kriziyle birlikte ortaya çıkan ciddi finansal riskler sonrasında, yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulması nedeniyle de Basel III Kriterlerinin gerekliliği gündeme gelmiş ve bu kriterlere ilişkin çalışmalar başlatılmıştır
Sonuçlar;
Geçmişte yaşanan ve yaşanmakta olan finansal krizler uluslararası tarafsız bir düzenleyici kurulun gözetiminde dünya çapında kabul gören bazı
standartlar geliştirmenin zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Son 20 yıl içerisinde denetim ve gözetim otoritesi haline gelen Uluslararası Ödemeler
Bankası, sürekli yayınladığı çalışmalar ile bankacılık sektörünün de içinde olduğu dünya finans piyasalarınca kabul gören uluslararası bir risk yönetim sisteminin mimarı konumundadır. Bu çerçevede oluşturulan Basel Bankacılık Gözetim Komitesi tarafından 1988 yılında bankacılıkla ilgili Basel
I Kriterleri açıklanmış, 2004 yılında bu kriterler güncellenerek yerini Basel II Kriterlerine bırakmıştır. Ancak risklerin hesaplanması konusundaki
eksiklikler Basel II Kriterlerinin hayal kırıklığıyla sonuçlanmasına yol açmış, 2008 Küresel Kriziyle birlikte Basel III Kriterleri gündeme gelmiştir.
Türkiye’de de risk yönetimi uluslararası bankacılık sektöründeki gelişmelere bağlı olarak ekonomik yapı içerisinde önemli gündem maddelerinden birini oluşturmuştur. Türkiye gibi ülkelerde banka krizlerinim temeline inildiğinde, ülkede mevcut olan makroekonomik dengesizliklerle beraber yetersiz sermaye, iyi bir denetim ve gözetim otoritesinin olmaması ile kötü bir risk yönetimi ortamında gelişen sıcak para hareketlerinin olduğu görülecektir. Bugün itibariyle, Türk Bankacılık Sisteminin Basel Kriterleri bağlamında, gerek sermaye yeterliliği gerek denetim standartları ve gerekse saydamlık bakımından, küresel ölçekte rekabet edebilir konumda olması Türkiye’nin finansal sistemi yönünden gelinen olumlu aşamayı teyit
etmektedir. Diğer taraftan Türkiye’nin uluslararası kurallara intibak konusunda finansal kesimde göstermiş olduğu söz konusu uyum kabiliyetinin, genel olarak sürdürülebilir büyüme, ekonomik kalkınma ve ülkenin yapısal dönüşümü açısından
daha olumlu sonuçlar vermesi, Türkiye ekonomisinin diğer yapısal sorunları ve başlıca makro ekonomik istikrarsızlıklarının çözümüne bağlı olduğu
da unutulmamalıdır.
Sonuç olarak, Basel Kriterleri, bu kriterleri kabul eden ülkeler tarafından zorunlu olarak uygulanması düşünülen ancak ülke mevzuatlarına eşzamanlı
olarak geçmemesi nedeniyle daha çok rehber niteliği taşıyan ilkeler olarak son derece önemlidir. Yaşanan her ekonomik krizin ardından bir daha yaşanmaması adına yeni arayışlar içine girilmekte ve daha önceki düzenlemeler gözden geçirilerek yeni kriterler belirlenmektedir. Küresel makro ekonomik problemler, ulusal ve uluslararası düzeydeki gelir uçurumu, sermaye birikim biçimi ve finansallaşmadan kaynaklanan sorunlar çözülmedikçe ya da çözümü konusunda güçlü bir irade sergilenmedikçe; bankacılık kesimini düzenleyen kuralların revize edilmesi ve yeni kriterlerin devreye alınması, küresel finansal istikrar ve makro ekonomik istikrara ancak sınırlı ölçüde katkıda bulunabilecektir. Yayınlanan ve yayınlanacak olan Basel Kriterleri bir önceki kriterlerin açıklarını gideren ve gelişmelere göre daha da iyileştirilerek hatasızlaştırılmaya çalışılan kriterler olarak yeni bakış açılarıyla varlıklarını sürdürmeye devam edecektir.
Uyum sorunları;
Basel I Kriterlerinin hükümlerinin kolay uygulanabilir niteliğinden dolayı Türkiye uzlaşıya kolaylıkla uyum sağlamıştır. Ülkemizde Basel I Kriterlerinin uyum sürecinin kolay yaşanmış olmasına rağmen zaman içinde ortaya çıkan gelişmeler bu yaklaşımın bazı açılardan yetersiz kaldığı görüşünün doğmasına neden olmuştur. Yalnızca dört farklı risk ağırlığı kullanılması nedeniyle risk duyarlılığı düşük olan Basel I Kriterleri, farklı faaliyet alanları olan tüm bankalara aynı şekilde uygulandığından literatürde “herkese tek beden elbise” şeklinde tanımlanmıştır
Basel III Kriterlerinin uygulanma sürecine ilişkin endişelerden ikincisi; yeni kuralların uyum süreci ve piyasa tarafından kabul edilme seviyesidir. Yeni kuralların uygulama maliyetini en aza indirebilmek amacıyla, Basel III Kriterlerinde uyum süreci uzun ve kademeli bir zamana yayılmıştır. Maliyeti azaltmasına karşın, bu kadar uzun bir geçiş süreci ile ilgili olarak bazı endişeler de ortaya çıkmaktadır. Bu endişelerden en önemlisi uzun geçiş sürecinin yeni kurallara çabuk uyumu zorlaştırarak, Basel III Kriterlerinin istenen düzeyde sağlanamayacak olmasıdır.
Basel III Kriterlerinin uygulanma sürecine ilişkin endişelerden üçüncüsü ama belki de en önemlisi bankaların yeni standartlara uyum için geliştirecekleri strateji ve kararların, ülke ve dünya ekonomisine etkilerine ilişkindir. Bankalar tarafından oluşturulacak strateji ve politikalar; sermayenin arttırılması, kar payının dağıtılmayarak bünyede bırakılması, hazine işlemleri gibi sermaye yoğun faaliyetlerden daha az sermaye gerektiren bankacılık faaliyetlerine geçiş gibi faaliyet alanlarının değiştirilmesi, kaldıraç oranının azaltılması gibi değişik uygulamaları içerebilir. Bankaların bu konuda verecekleri kararların, faaliyette bulundukları ülkelerin ve dolayısıyla küresel çapta bankacılık sektörünün yapısını önemli oranda etkileyeceği açıktır. Bu nedenle bu konuda alınacak stratejik kararlar yakın zamanda belki de küresel ekonomiyi etkileyecek en önemli dinamikler olacaktır.
Diğer Cevaplara Gözat