İşte Cevaplar
Cevap : Batı Türkçesi, tarihî gelişimi içinde üç ana döneme ayrılır.
BATI TÜRKÇESİ DÖNEMLERİ:
a) Eski Anadolu (Eski Türkiye) Türkçesi
b) Osmanlı Türkçesi
c) Türkiye Türkçesi
Not: Konu ve dönemlerin detayı aşağıdaki cevapta başarılar..
Diğer Cevaplara Gözat
BATI TÜRKÇESİ DÖNEMLERİ:
a) Eski Anadolu (Eski Türkiye) Türkçesi
b) Osmanlı Türkçesi
c) Türkiye Türkçesi
Not: Konu ve dönemlerin detayı aşağıdaki cevapta başarılar..
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap :
12. yüzyılın sonlarıyla 13. yüzyılın başlarından günümüze kadar kesintisiz olarak devam eden ve Eski Türkçeden sonra oluşan Türkçenin iki büyük kolundan biri olan bu yazı dili, Türklüğün en büyük ve en verimli yazı dilidir. Türkçenin diğer yazı dillerine göre en çok gelişme gösteren koludur.
Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesinin ana kolunu oluşturur ve tarihî süreçte kendi içinde üç döneme ayrılır:
12. yüzyılın sonlarıyla 13. yüzyılın başlarından günümüze kadar kesintisiz olarak devam eden ve Eski Türkçeden sonra oluşan Türkçenin iki büyük kolundan biri olan bu yazı dili, Türklüğün en büyük ve en verimli yazı dilidir. Türkçenin diğer yazı dillerine göre en çok gelişme gösteren koludur.
Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesinin ana kolunu oluşturur ve tarihî süreçte kendi içinde üç döneme ayrılır:
Eski Anadolu Türkçesi, gramer şekilleri bakımından kısmen Eski Türkçeye bağlı olmakla birlikte, Kuzey ve Doğu Türkçelerine göre hızlı bir gelişme gösterdiği için bu dönemde yeni gramer şekilleri ortaya çıkmaya başlamıştır.
Eski Anadolu Türkçesini Anadolu
Eski Anadolu Türkçesini Anadolu’daki siyasi ve sosyal gelişmelere bağlı olarak kendi içinde Selçuklu Dönemi Türkçesi, Beylikler Dönemi Türkçesi ve Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi Türkçesi olmak üzere üç döneme ayırmak mümkündür.
Anadolu Selçukluları döneminde bilim dili Arapça, resmî dil Farsça olduğu için Türkçeyle dinî, ahlaki özellikler taşıyan ve daha çok, halka seslenen eserler yazılmıştır. Selçuklu devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Anadolu Beyliklerinde ise beylerin de millî geleneklere ve Türkçeye önem vermeleri sonucunda dil ve edebiyat açısından verimli bir dönem başlamıştır.
Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur.
Anadolu Selçukluları döneminde bilim dili Arapça, resmî dil Farsça olduğu için Türkçeyle dinî, ahlaki özellikler taşıyan ve daha çok, halka seslenen eserler yazılmıştır. Selçuklu devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Anadolu Beyliklerinde ise beylerin de millî geleneklere ve Türkçeye önem vermeleri sonucunda dil ve edebiyat açısından verimli bir dönem başlamıştır.
Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur.
Bu dönemin en belirgin özelliği Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden oldukça fazla kelime ve gramer şeklinin Türkçeye girmiş olmasıdır. Klasik bir edebiyat oluşturma ve sanat yapma anlayışıyla Türk yazı dili âdeta Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan üçüz bir dil hâline getirilmiştir. Konuşma diliyle yazı dili arasındaki farklar her geçen gün artarken bir tarafta konuşulan fakat yazılmayan bir dil, diğer tarafta yazılan fakat konuşulmayan bir dil ortaya çıkmıştır.
Bu dönemin en belirgin özelliği Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden oldukça fazla kelime ve gramer şeklinin Türkçeye girmiş olmasıdır. Klasik bir edebiyat oluşturma ve sanat yapma anlayışıyla Türk yazı dili âdeta Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan üçüz bir dil hâline getirilmiştir. Konuşma diliyle yazı dili arasındaki farklar her geçen gün artarken bir tarafta konuşulan fakat yazılmayan bir dil, diğer tarafta yazılan fakat konuşulmayan bir dil ortaya çıkmıştır.
Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının (Z. Gökalp, A. C. Yöntem, A. Koyuncu) konuşma dilinden yeni bir yazı dili yaratma amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan hareketi bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Türkçenin sadeleşmesinde de önemli bir yeri olan
Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının (Z. Gökalp, A. C. Yöntem, A. Koyuncu) konuşma dilinden yeni bir yazı dili yaratma amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan hareketi bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Türkçenin sadeleşmesinde de önemli bir yeri olan Yeni Lisan hareketinin gerçekleşmesinde bugün de geçerliğini sürdüren ilkeler benimsenmiştir.
Bunlardan bazıları şunlardır:
Türkiye Türkçesinin gelişmesi içinde Yeni Lisan hareketinden sonra en geniş çalışma Dil inkılabı Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren dil bilgisi kuralları ve bu kurallarla yapılan bütün tamlamalar kaldırılmalıdır.
Dilimize Arapça ve Farsçadan girmiş kelimelerle yapılacak yeni isim ve sıfat tamlamaları, Türkçenin kurallarına göre yapılmalıdır.
Yazı diliyle konuşma dili arasındaki büyük ayrılığı kaldırmak için yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalı, İstanbul konuşması, yazı dili olmalıdır.
Bu ilkelerden yola çıkarak taklit değil, yeni ve millî bir edebiyat meydana getirilmelidir.
Bu ilkelerden hareketle yabancı kural ve kelimelerden hızla temizlenen Türkçe, Millî Edebiyat Akımıyla da İstanbul ağzına dayanan bir yazı dili şeklinde gelişmesini sürdürdü.
Türkiye Türkçesinin gelişmesi içinde Yeni Lisan hareketinden sonra en geniş çalışma Dil inkılabı’dır… Bu hareketin ana hedefleri şunlardır:
BATI TÜRKÇESİ
Hazar’ın güneyinden batıya uzanan ve Azerbaycan (Kuzey Azerbaycan ve Güney Azerbaycan), Anadolu, Adalar, Rumeli, Irak ve Suriye’de konuşulan Türkçeye Batı Türkçesi denmektedir. Bugünkü yazı dillerinin sınıflandırılmasında Türkiye Türkçesi, Gagavuz Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesi Batı Türkçesi grubunda yer almaktadır. Türk yazı dilinin bu kolu Oğuz lehçesine dayandığı için Oğuz grubu olarak da adlandırılır.12. yüzyılın sonlarıyla 13. yüzyılın başlarından günümüze kadar kesintisiz olarak devam eden ve Eski Türkçeden sonra oluşan Türkçenin iki büyük kolundan biri olan bu yazı dili, Türklüğün en büyük ve en verimli yazı dilidir. Türkçenin diğer yazı dillerine göre en çok gelişme gösteren koludur.
Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesinin ana kolunu oluşturur ve tarihî süreçte kendi içinde üç döneme ayrılır:
12. yüzyılın sonlarıyla 13. yüzyılın başlarından günümüze kadar kesintisiz olarak devam eden ve Eski Türkçeden sonra oluşan Türkçenin iki büyük kolundan biri olan bu yazı dili, Türklüğün en büyük ve en verimli yazı dilidir. Türkçenin diğer yazı dillerine göre en çok gelişme gösteren koludur.
Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesinin ana kolunu oluşturur ve tarihî süreçte kendi içinde üç döneme ayrılır:
a) Eski Anadolu (Eski Türkiye) Türkçesi
13. yüzyılın başlarından 15. yüzyılın sonlarına kadar Anadolu ve Rumeli’de kullanılan, Oğuz temelindeki Türkçe olup Batı Türkçesinin ilk dönemini oluşturur.Eski Anadolu Türkçesi, gramer şekilleri bakımından kısmen Eski Türkçeye bağlı olmakla birlikte, Kuzey ve Doğu Türkçelerine göre hızlı bir gelişme gösterdiği için bu dönemde yeni gramer şekilleri ortaya çıkmaya başlamıştır.
Eski Anadolu Türkçesini Anadolu
Eski Anadolu Türkçesini Anadolu’daki siyasi ve sosyal gelişmelere bağlı olarak kendi içinde Selçuklu Dönemi Türkçesi, Beylikler Dönemi Türkçesi ve Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi Türkçesi olmak üzere üç döneme ayırmak mümkündür.
Anadolu Selçukluları döneminde bilim dili Arapça, resmî dil Farsça olduğu için Türkçeyle dinî, ahlaki özellikler taşıyan ve daha çok, halka seslenen eserler yazılmıştır. Selçuklu devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Anadolu Beyliklerinde ise beylerin de millî geleneklere ve Türkçeye önem vermeleri sonucunda dil ve edebiyat açısından verimli bir dönem başlamıştır.
Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur.
Anadolu Selçukluları döneminde bilim dili Arapça, resmî dil Farsça olduğu için Türkçeyle dinî, ahlaki özellikler taşıyan ve daha çok, halka seslenen eserler yazılmıştır. Selçuklu devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Anadolu Beyliklerinde ise beylerin de millî geleneklere ve Türkçeye önem vermeleri sonucunda dil ve edebiyat açısından verimli bir dönem başlamıştır.
Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur.
b) Osmanlı Türkçesi
Pratikte kısaca Osmanlıca diye de adlandırılan Osmanlı Türkçesi, 15. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı devletinin sınırları içinde kullanılan yazı dilidir.Bu dönemin en belirgin özelliği Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden oldukça fazla kelime ve gramer şeklinin Türkçeye girmiş olmasıdır. Klasik bir edebiyat oluşturma ve sanat yapma anlayışıyla Türk yazı dili âdeta Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan üçüz bir dil hâline getirilmiştir. Konuşma diliyle yazı dili arasındaki farklar her geçen gün artarken bir tarafta konuşulan fakat yazılmayan bir dil, diğer tarafta yazılan fakat konuşulmayan bir dil ortaya çıkmıştır.
Bu dönemin en belirgin özelliği Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden oldukça fazla kelime ve gramer şeklinin Türkçeye girmiş olmasıdır. Klasik bir edebiyat oluşturma ve sanat yapma anlayışıyla Türk yazı dili âdeta Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan üçüz bir dil hâline getirilmiştir. Konuşma diliyle yazı dili arasındaki farklar her geçen gün artarken bir tarafta konuşulan fakat yazılmayan bir dil, diğer tarafta yazılan fakat konuşulmayan bir dil ortaya çıkmıştır.
c) Türkiye Türkçesi
Batı Türkçesinin bugün içinde bulunduğumuz üçüncü dönemidir. Türkiye Türkçesi teriminden, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili olan ve bugün çok geniş bir alanda kullanılan Türk yazı dili anlaşılır.Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının (Z. Gökalp, A. C. Yöntem, A. Koyuncu) konuşma dilinden yeni bir yazı dili yaratma amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan hareketi bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Türkçenin sadeleşmesinde de önemli bir yeri olan
Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının (Z. Gökalp, A. C. Yöntem, A. Koyuncu) konuşma dilinden yeni bir yazı dili yaratma amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan hareketi bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Türkçenin sadeleşmesinde de önemli bir yeri olan Yeni Lisan hareketinin gerçekleşmesinde bugün de geçerliğini sürdüren ilkeler benimsenmiştir.
Bunlardan bazıları şunlardır:
- Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren dil bilgisi kuralları ve bu kurallarla yapılan bütün tamlamalar kaldırılmalıdır.
- Dilimize Arapça ve Farsçadan girmiş kelimelerle yapılacak yeni isim ve sıfat tamlamaları, Türkçenin kurallarına göre yapılmalıdır.
- Yazı diliyle konuşma dili arasındaki büyük ayrılığı kaldırmak için yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalı, İstanbul konuşması, yazı dili olmalıdır.
- Bu ilkelerden yola çıkarak taklit değil, yeni ve millî bir edebiyat meydana getirilmelidir.
Türkiye Türkçesinin gelişmesi içinde Yeni Lisan hareketinden sonra en geniş çalışma Dil inkılabı Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren dil bilgisi kuralları ve bu kurallarla yapılan bütün tamlamalar kaldırılmalıdır.
Dilimize Arapça ve Farsçadan girmiş kelimelerle yapılacak yeni isim ve sıfat tamlamaları, Türkçenin kurallarına göre yapılmalıdır.
Yazı diliyle konuşma dili arasındaki büyük ayrılığı kaldırmak için yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalı, İstanbul konuşması, yazı dili olmalıdır.
Bu ilkelerden yola çıkarak taklit değil, yeni ve millî bir edebiyat meydana getirilmelidir.
Bu ilkelerden hareketle yabancı kural ve kelimelerden hızla temizlenen Türkçe, Millî Edebiyat Akımıyla da İstanbul ağzına dayanan bir yazı dili şeklinde gelişmesini sürdürdü.
Türkiye Türkçesinin gelişmesi içinde Yeni Lisan hareketinden sonra en geniş çalışma Dil inkılabı’dır… Bu hareketin ana hedefleri şunlardır:
- Yeni Lisan hareketinden sonra da Türkçede kalmış bazı yabancı gramer şekilleri ve kelimeleri dilden atmak,
- Dili, milleti birleştiren, millî kültür etrafında toplayan önemli bir varlık olarak görme fikrini genişletmek,
- Türkçeye, yapı ve özelliklerine uygun bir gelişme zemini hazırlamak,
- Türkçeyi eğitim dili hâline getirmek,
- Türkçeyi, ilim ve kültür dili hâline getirmek,
- Türkçeyi bir ilim kolu olarak inceleme ve araştırma konusu yapmak,
- Dile yeni kelime katacak kelime türetme yollarına işlerlik kazandırarak, bu yolla dili zenginleştirmek.