Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Batılı anlamda ilk eleştiriyi kim yazmıştır

batılı anlamda ilk eleştiriyi kim yazmıştır

Bu soruya 4 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-06-06 04:59:30

    Cevap : Türk Edebiyatında batılı anlamda ilk eleştiri Namık Kemal'in yazdığı Tahrib-i Harabattır..
    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2020-06-06 04:59:30

    Cevap :
    Bulmacada 'Batılı anlamda ilk eleştiriyi kim yazmıştır' sorusunun cevabı olan 'ELEŞTİRİ - TAHRİB-İ HARABAT - NAMIK KEMAL' kelimesinin sözlükte eş anlamı nedir:
    ELEŞTİRİ kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Tenkit (6 harfli)
    2. Kritik (6 harfli)
    3. Yargılama (9 harfli)
    4. Sınama (6 harfli)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2020-06-06 04:59:30

    Cevap :
    Sözlükte ELEŞTİRİ Nedir:
    Eleştiri (Tenkid) Nedir : Bir şeye kıymet biçme, o şeyi kıymetlendirme demektir. Aslı Yunanca "Kritikos" kelimesinden gelen "Critic" (hükmetme) karşılığı olarak dilimizde kullandığımız "tenkit" kelimesi "nakd" kökünden türemiştir. "Nakd", bir şeyi satın alırken verilen akçe, kıymet ölçüsüdür ve tenkit, o şeyi kıymetlendirme anlamını taşır. (F. A. TANSEL, İyi ve Doğru Yazma Usûlleri, Cilt: I-II, s. 192)

    Günümüzde Eleştiri eleştirme denilen bu türe eskiden tenkit, Eleştiri yazan kimseye de “münekkit” denilirdi. Bugün Eleştiri yazan kimseye; eleştirmen, eleştirici denilmektedir.

    Tenkid sanat eserlerini konu almasına rağmen kendisi sanat eseri değildir. Ele aldığı her türün bir sistemi ve kuralları olduğundan eleştirmen bunları bilmek zorundadır. Bununla birlikte doğuşları büyük ölçüde edebiyat akımlarına bağlı olan başlıca Eleştiri yöntemleri şunlardır.

    Bir sanat ya da düşünce eserini tanıtırken, zayıf ve güçlü yönlerini belirtme, bir yazarın gerçek değerini yansıtma amacıyla yazılan yazılara eleştiri (tenkit) denir. (E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 237 - 241)

    Eleştiri Yöntemleri

    Tarihi Eleştiri

    Bu yöntem; edebi eseri, yazarın hayatına, yetişme şartlarını ve devrin özelliklerine göre inceleme esasına dayanır. Burada eserden çok sanatçı önemlidir. Eser, buna bağlı olarak açıklanmaya çalışılır.

    Sosyolojik Eleştiri

    Bu görüş, edebiyatın kendi başına var olmadığı toplumla var olduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder. Buna göre eleştirmen; eseri ve okuyucuyu sosyal koşullardan soyutlamadan değerlendirme yapacaktır.

    İzafi Eleştiri

    Bu anlayışa göre eleştiriye sınır koymak mümkün değildir. Herkes kişisel zevkine ve düşüncesine göre eseri değerlendirir.

    İzlenimci Eleştiri

    Bu anlayışa göre Eleştiri “kitaplardan zevk almak, onlarla duyguları inceltmek ve zenginleştirmek sanatı”dır. Bu anlayışın belli bir yöntemi yoktur. Eserlerin ve türlerin sınıflaması da yoktur. Eseri okurken alınan zevk, eserin tek ölçüsüdür.

    Yapısal Eleştiri

    Bu görüş eserin bağımsız bir yapı, bir bütün olduğu anlayışından hareket eder ve eserin açıklanmasının ancak kendi yapısıyla mümkün olduğu görüşünü benimser. Buna göre her eserin kendine has bir yapısı vardır ve bu yapı çeşitli parçaların organik bir biçimde birleştirilmesiyle oluşur.

    Eleştiri yazarken şu özelliklere dikkat etmek gerekir:
    1 - Eserin (ya da yazının), gerçeği yansıtmadaki başarısı nedir?
    2 - Eser (ya da yazı), okuyucu üzerinde nasıl bir etki bırakmıştır?
    3 - Eserin (ya da yazının) olayı okuyucularına anlatmasında, aktar-masında başarısı nasıldır? Eserdeki içtenlik, özgünlük ve hayal gücü; başarıya nasıl katkıda bulunmuştur?
    4 - Eserde (ya da yazıda) yansıtılan duygu ile sanatçı arasında nasıl bir ilgi vardır?
    5 - Genel olarak eser (ya da yazı) başarılı mıdır? Başarılı olduğu yanlar, başarılı olmadığı yanlar var mıdır?
    (E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 242/243)
    (S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 354/355)


    Eleştiri en çok makaleye benzer. Her ikisinde de inceleme ve araştırmaya yani belgelere dayanarak değerlendirme yapılır. Makalede yazar bir fikri, bir görüşü açıklar, bildirir veya bir iddiayı kanıtlarken eleştirmen bir eseri veya sanatçıyı inceler, tanıtır, onlar hakkında okuyucuları bilgilendirir ya da eser veya sanatçıyla ilgili görüşler ileri sürer ve kanıtlar. Eleştiri ve makale türlerinin dilleri resmi, anlatım ciddi ve bilimseldir.

    Eleştirinin bölümleri

    Eleştirinin planı da makale gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur:
    Giriş: Eser tanıtılır ve eserle ilgili kişisel veya ortak görüşler belirtilir.
    Eserin bağlı bulunduğu alana getirdiği yenilikler, orijinaliteler incelenir,
    zamana göre açıklaması yapılır. Ayrıntıları göz önüne serilir.

    Gelişme: Eserin ortak zevklerine, bağlı bulunduğu ortam ve alana uygun olup olmadığı araştırılır. Bu araştırma yapılırken yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gidilir. Bu değerlendirmenin ilmî ve tarafsız olması için eserin diğer eserlerle karşılaştırması yapılır, ekoller ve akımlarla ilgisi üzerinde durulur.
    Bu alanda eserin konusuna uygun belgesel açıklamalara başvurulur.

    Sonuç: Eser üzerinde kesin bir yargıya varılır.
    Bugünkü anlamda ilk Eleştiri örneğine tanzimat edebiyatında rastlanır. Şinasi, Namık Kemal, ziya paşa bu türde eser1er vermişlerdir. Daha sonra, Recaizade ile Muallim Naci arasında şiir Üzerine yapılan tartışmalar Eleştiri türünün gelişmesine hizmet etmiştir.

    Eleştiri Türünün Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri

    Eleştiri de temeli düşünce olan yazı türüdür. Konu sınırlaması yoktur. Sanat, edebiyat ya da düşünce yazılarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan bir yazı türüdür. Yazarın yazıyı kendine göre, yazıyı ilgilendiren topluma göre, kendi alanındaki diğer çalışmalara göre değerlendirdiği yazılardır.

    Bir eseri değerlendirme amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir.Eleştiride eserin ya da sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır.

    Eleştirmeci,bir sanat eserinin gerçek değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını ortaya koyar.Eleştirmecinin görevi güzellik yaratmak değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara tanıtmaktır. Eleştiriler; okura dönük eleştiri,topluma dönük eleştiri,sanatçıya dönük eleştiri,yapıta dönük eleştiri. olmak üzere türlere ayrılır.

    Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla yazılan kısa metinlerdir. Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı ve bir değerlendirmeyi de hedef alabilir. Edebiyat sorunlarını ve yapıtlarını konu alan inceleme, yorum ya da değerlendirme olarak da tanımlanabilir.İster şahsi zevklerle ister estetik prensiplere göre sistemli bir şekilde değerlendirmedir. Nazmın kururlarını bildiren ilim olarak da bilinir. Yazar; objektif olmalı eseri dikkatle inceleyebilmeli; analiz ve yorumlayabilmeli, geniş açılarla geniş bir bilgiyle ve hassasiyetle eseri değerlendirme kabibiliyetine sahip olmalıdır.

    Eleştiri okulları üçe ayrılır: Yansıtma, yaratma, dil. Yansıtma, eserin doğaya benzediğini savunur. Yaratma, eserin iç dünyasıdır, yani sanatçı. Dil ise, Rus biçimcilerinin yöntemidir ve eseri dil sistemi olarak görür.

    Servet-i Fünun döneminde de Eleştiri türünde eserler verilmiştir. Hüseyin Cahit Cenap Şahabettin ve Ahmet Şuayip özellikle dikkat çeken isimlerdir. Millî edebiyat döneminde milli bir edebiyat ve sade türkçe üzerinde yoğunlaşan Eleştiri yazıları ile Fuat Köprülü, Ali Canip vb. önemli isimlerdir.

    Cumhuriyet döneminde ve sonrasında Eleştiri türü diğer sanat dallarına da yönelerek gelişmiştir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Refik Ahmet Sevengil, Mehmet Kaplan, Metin And, Rauf Mutluay, Fethi Naci, Doğan Hızlan gibi yazarlar Eleştiri türünde örnekler vermişlerdir.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2020-06-06 04:59:30

    Cevap :
    Sözlükte NAMIK KEMAL Nedir:
    Namık Kemal Kısa Kısa.. 1. Tanzimat edebiyatının en hareketli ve heyecanlı ismidir. 2. Vatan şairi olarak tanınır. Şiirlerinden çok nesirleri ile tanınır. 3. Edebiyatta hürriyet kavramını ilk kullanan şairdir. Şiirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını işlemiştir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Şarkısı ve Vatan Mersiyesi bu konuları içerir. 4. Namık Kemal de eski kültürle yetişmiş, divan şiiri eğitimi almış, gazeller, kasideler yazmıştır. 5. Fakat o da sonradan divan edebiyatını eleştirmiştir. ziya paşa’nın Harabat’ına karşı Tahrib-i Harabat’ı yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymuştur. 6. Şinasi’nin kurduğu tasvir-i Efkâr’ı, Şinasi paris’e kaçınca Namık Kemal çıkarmaya başladı. Daha sonra kendisi de ziya paşa ile paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çıkardı. İstanbul'a döndükten sonra İbret gazetesini çıkardı. 7. Eserlerinde romantizmin etkisi görülür. 8. Tiyatroyu faydalı bir eğlence olarak görmüştür.

    Namık Kemal Hayatı (1840-1888)

    Namık Kemal, Tanzimat edebiyatının en hareketli, coşkun ve heyecanlı şairdir. Edebiyatta hürriyet kavramını ilk o kullanmıştır. Vatan şairi olarak tanınmasına karşın nesirleri ile daha çok tanınır. Ülkenin çağdaşlaştırılması hususunda mücadeleci aydın tipinin en önemli temsilcisidir. (Geçgel, 2004). İlk şiirlerini Divan şiirinin etkisiyle yazdığı bilinir. Özellikle Şinasi’yle tanıştıktan sonra edebiyatımızın batılılaşması gerektiğine inanır ve sonuna kadar bu düşüncesini savunur. Eserlerinde ağırlıklı olarak “hak”, “adalet”, “vatan”, “ahlâk” gibi temaları işlemiş bulunmaktadır. Şiirleri kapsamlı olarak incelendiğinde içerik olarak tamamen yeni ancak şekil bakımından (biçim) Divan edebiyatına bağlı olduğu görülür. Hece ölçüsüyle denemeler yazmasına karşın büyük ölçüde aruzu kullanmıştır. Eserleri titizlikle incelendiğinde tiyatro alanındaki eserlerinin hayli eğitici karakter taşıdığı ve romanlarının da Batılı tekniğe uygun olduğu görülür. Aynı zamanda gazeteci olan Namık Kemal’in mücadeleci bir kişiliğe sahip olduğu tartışmasız bir gerçek olarak kabul görür.

    Sürgünler Dönemi

    Namık Kemal, İstanbul’dan uzak olması için Erzurum’a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine Ziya Paşa’yla birlikte Paris’e kaçtı. Bir süre sonra Londra’ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Ali Suavi’nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı "Muhbir" gazetesinde yazmaya başladı. Ama Ali Suavi’yle anlaşamadı, Muhbir’den ayrıldı. 1868’de gene Fazıl Paşa’nın desteğiyle "Hürriyet" gazetesini çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar yüzünden, Avrupa’da desteksiz kalınca, 1870’te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısıyla İstanbul’a döndü. Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte 1872’de "İbret" gazetesini kiraladı. Aynı yıl burada çıkan bir yazısı üzerine gazete 4 ay kapatıldı. İstanbul’dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı. Orada yazmaya başladığı "Vatan Yahut Silistre" oyunu, 1873’te Gedikpaşa Tiyatrosu’nda sahnelendi. Oyunu izleyenler galeyana gelip olay çıkardı. Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa’ya sürgüne gönderildi.

    Türk Edebiyatı'nda İlkleri

    1876’da I. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanun-î Esasi’yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca Meclis-i Mebusan kapatıldı, Namık Kemal tutuklandı. Midilli Adası’na sürüldü. 1879’da Midilli mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884’te Rodos, 1887’de Sakız Adası’na gönderildi. Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu’da Bolayır’da gömüldü. Şiirlerini küçük yaşlardan itibaren yazdı. Şinasi’yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilendi. En önemli özelliklerinden biri, Türk şiirini Divan şiirinin etkisinden kurtarmaya çalışması. "Vatan Şairi" diye de isimlendirildi. Tiyatroya özel bir önem verdi, altı oyun yazdı. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre, Avrupa’da da ilgi uyandırdı ve beş dile çevrildi. İlk romanı "İntibah" 1876’da yayınladı. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında bir başlangıç sayılır. Romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye’ye ilk getiren kişilerden biri oldu. En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip. Gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yeri var. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazıları yayınlandı. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadar.

    Namık Kemal'in Eserleri

    : Romanları: İntibah, Cezmi Oyunları: Vatan Yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Celalettin Harzemşah, Karabela Eleştirileri: Tahrib-i Harabat, Takip, Renan Müdafaanamesi, İrfan Paşa’ya Mektup, Mukaddeme-i Celal. Tarih-i Kitapları: Devr-i İstila, Barika-i Zafer, Evrak-ı Perişan, Kanije, Silistre Muhasarası, Osmanlı Tarihi, Büyük İslam Tarihi.

    TANZİMAT’LA BİRLİKTE DÜŞÜNCE HAYATIMIZA YANSIYAN BAZI KAVRAMLARIN NAMIK KEMAL’İN ESERLERİNDEKİ YERİ VE ETKİSİ

    Bu bölümde Fransız ihtilalı ile dünyaya yayılan ve Tanzimat’la birlikte düşünce yapımıza ve edebiyatımıza sirayet eden “hürriyet”, “vatan”, “hukuk” (kanun) ve “millet” (ulus) kavramlarının Namık Kemal’in eserlerindeki yeri ve etkisi üzerinde durulacaktır.

    Namık Kemal'in Hürriyet Kavramı

    Namık Kemal eserlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarını sıklıkla kullanan şair ve yazarlarımızdandır. Özellikle onun “Hürriyet Kasidesi”, “Vatan Şarkısı” ve “Vatan Mersiyesi” bu konuları içerir. Şinasi ve Ziya Paşa’da meşrutiyet ideali etrafında daha çok siyasal bir kavram olan hürriyet fikrini ilk defa felsefi denilebilecek bir tarzda doğal haklar görüşüyle temellendiren aydın, Namık Kemal olmuştur. “Hak ve adalete dayanan devlet nasıl kurulmalıdır?” sorusundan hareket eden Namık Kemal, bu meselenin çözümlenebilmesi için önce insanın nasıl bir varlık olduğunun bilinmesi gerektiğini düşünür. Namık Kemal’e göre her insan doğuştan hür bir varlıktır ve birey olarak kendisine Tanrı tarafından verilmiş hürriyet hakkıyla dünyaya gelir. (Kafadar, 2002:1454) Namık Kemal, hürriyetçi bir şairdir. Onda henüz çocukluk yollarında doğmaya başlayan hürriyet düşüncesi 18. asır Fransız düşünce hareketlerine ve Fransız ihtilalının ortaya koyduğu prensiplere dayanır. O, Avrupa milletinin elde etmiş oldukları sosyal, ekonomik ve siyasi hürriyeti Türk Milleti için de hararetle savunmuştur. Hayatı baştan sona hürriyet mücadelesiyle geçmiş ve siyasi içerikli yazılarının tümünde ana fikir daha çok hürriyet aşkı üzerine kurulmuştur. Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten (Ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyüleyici imişsin. Gerçi esaretten kurtulduk derken senin aşkının esiri olduk.) Bu beyitte hürriyeti, güzel yüzlü bir peri, bir genç kız olarak tasavvur ediyor ve tezatlı bir ifade ile ona olan tutkunluğunu belirtiyor. Haliyle bu dizeler beraberinde şairin düşüncesinin ve mücadelesinin hareket noktasını dile getirmektedir. Ne gam pür ate ü hevl olsa da gavga-yı hürriyet Kaçar mı merd olan bir can için meydan-ı gayretten (Hürriyet mücadelesi korkulu ateş olsa ne dert, yiğit olan bir insan gayret meydanından kaçar mı? Hürriyet kavgası baştan aşağı ateş ve korku dolu olsa da gam değil; kaybedeceğimiz nihayet bir candır. Mert olan da bir can için gayret meydanından kaçmaz. Hürriyet candan azizdir.) Bu da Namık Kemal’in vermiş olduğu zorlu hürriyet mücadelesi sonucunda, toplumumuzda güçlü bir hürriyet bilinci uyandırmayı başardığının kanıtıdır. Ona göre hürriyet için verilen mücadele korkakların vereceği bir mücadele değil, zulmün karşısında yiğitçe ve kahramanca alınacak bir tavır, yapılacak bir harekettir. Namık Kemal'e göre insan doğuştan hürdür. Hür olmak onun yaratılışının bir gereğidir. Ancak, toplumun değer hükümleri ve devletin otoritesi olmasa bu hürriyet, vahşet halini alırdı veya anarşi olurdu. Ne yar-ı can imişsin ah ey ümmid-i istikbal Cihanı sensin azad eyleyen bin yes’ü mihnetten (Ey geleceğin umudu, sen ne can dostuymuşsun; dünyayı bütün üzüntü sıkıntılardan kurtaran sensin. Ne can dostu imişsin. Ah ey gelecek ümidi! İnsanlar seninle avunuyorlar. Bütün insanlık âlemini binlerce ümitsizlik, karamsarlık ve sıkıntıdan kurtaran sensin.) Her insan hürriyetini akıl ve vicdan yolu ile hareket halinde kullanır. Aklı ve vicdanı olmayanın hürriyetinden söz edilemez. Bir insan ancak bağımsız olursa hürriyetin zevkine varır. Düşünce sahibi olunca da harekete geçer. Çünkü hürriyet ile hareket arasında çok sıkı bir bağ vardır. Bu iki kavram her yerde beraberdir. Biri olmadan diğeri kendini gösteremez. Namık Kemal'e göre düşünce, insanın en hür faaliyetidir. Onu tabiatta başka hiçbir güç değiştiremez ve yok edemez. İnsandaki hürriyet düşüncesini yok etmek için, onun duyma ve düşünme gücünü yok etmek gerekmektedir. Bu da çoğu kez mümkün olmadığından insan her daim hürriyeti istemeli ve onun için mücadele etmelidir. Ne mümkün zulm ile bidad ile imha-yı hürriyet Çalış idraki kaldır muktedirsen ademiyetten. (Zulm ile işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak ne mümkün; eğer kendinde bir güç görüyorsan insanoğlundan idraki kaldırmaya çalış.) Adaletsizlik ve zorbalıkla hürriyeti yok etmek mümkün değildir. Çünkü hürriyet insanın düşünme ve anlama kabiliyetinin ikiz kardeşidir. İnsan düşünebildiği sürece hürriyet var olacaktır. Hürriyeti yok etmek için eğer gücün yetiyorsa, çalış, önce insanın düşünme kabiliyetini ortadan kaldır. Namık Kemal’in bu dizelerinde dile getirdiği düşünceler insanın temel özelliğini akıl sahibi olmasından aydınlanma felsefesinin ana tutumuyla örtüşmektedir. Namık Kemal bu konuyla ilgili olarak Galile'yi örnek verir. Dünya’nın döndüğünü kanıtlayan Galile’ye devrin Kilise mahkemesi (Engizisyon) tarafından çok ağır işkenceler yapılarak, Dünya’nın döndüğünü söylemekten vazgeçmesi için baskı yapılır. Acıya ve işkenceye dayanamayan bilgin, savından vazgeçtiğini bildirir. Ama kendini şu cümleyi tekrarlamaktan da alıkoymaz: “Siz ne derseniz deyin, dönmüyor deseniz de Dünya dönmeye devam ediyor...” O, bu örnekle baskının ve zulmün insanların düşüncelerinin yok edilmesinde geçerli bir yol olmadığını belirtmek istemiş ve hürriyetin ne kadar önemli bir kavram olduğunu göstermeye çalışmıştır.

    Namık Kemal'in Vatan Kavramı

    Namık Kemal’in hem makalelerinde hem de diğer sanat eserlerinde sıklıkla üzerinde durduğu temalardan biri hiç kuşkusuz “vatan” kavramıdır. Bu kavramı en geniş anlamıyla ilk kez o dile getirmiştir. Bizde vatan düşüncesi onunla gerçek değerine kavuşmuştur. Hemen hemen bütün eserlerinin temeli vatan üzerine kurulmuş ve bu yüzdende “Vatan Şairi” unvanını almıştır. Vatan, ona göre Osmanlılığın yaşamasında en önemli unsurdur. Vatan sevgisi insan için en büyük erdemdir. O, bir makalesinde vatan kavramını şöyle açıklamıştır: “Vatan öyle bir galibin kılıcı veya kâtibin kelamıyla çizilen belirsiz çizgilerden oluşmuş değil, millet, hürriyet, çıkar, egemenlik ve atalara saygı, aileye sevgi, gençlik hatıraları gibi birçok yüce duyguların bir araya doğmuş kutsal bir düşüncedir.” Namık Kemal vatan kavramı ile ilgili düşüncelerinde Fransız ve Alman düşünürlerinin etkisi altında kalmıştır. Ancak onu Batılı düşünürlerin basit bir taklitçisi olarak görmemek gerekir. O, Batı’dan aldığı ilhamla Türk milletinin ruhunda var olan vatan sevgisini canlandıran ve harekete geçiren bir insandır. Bu açıdan yaptığı hizmet hayli büyüktür.

    Vaveyla

    (s,270–271) Nevha I Feminin Rengi aksedip tenine Yeni açmış güle misal olmuş İn’itafıyla, bak! Ne al olmuş! Serv-i simin safalı gerdenine. O letafetle ol nihal-i revan Giriyor göz yumunca rüyama Benziyor, ayni, kendi hülyama. Bu tasavvur dokundu sevdama. Ah böyle mi gezer mi hiç canan? Gül değil arkasında kanlı kefen… Sen misin, sen misin garib vatan? (Ağzının rengi tenine yansıyarak yeni açmış bir güle benzemiş, bak! Yansımasıyla ne renge bürünmüş ışıklı berrak boynuna. O güzellikle, salınarak yürüyen o sevgili gözlerimi yumunca rüyama giriyor. Aynı kendi hülyama benziyor. Bu tasavvur, sevdama dokundu. Ah, Sevgili hiç böyle gezer mi? Arkasındaki kanlı kefen, gül değil… Ey garip vatan, Bu sen misin?)

    Nevha

    III Git Vatan! Kâbe’de siyaha bürün Bir kolunu Ravza-i Nebi’ye uzat! Birini Kerbela’da Meşhed’e at! Kâinatta o hey’etinle görün O temaşaya Hak da âşık olur Göze bir âlem eyliyor izhar Ki cihandan büyük letafeti var O letafet olunsa ger inkâr Mezhebimce demek muvafık olur: Aç Vatan! Göğsünü İlah’ına aç! Şühedanı çıkar da ortaya saç! (Vatan, git Kâbe’de siyaha bürün. Bir kolunu Ravza-i Nebi’ye (Peygamberimizin kabri) uzat. Öbürünü Kerbela’da Meşhed’e (Hz. Hasan ve Hüseyin’in şehit edildikleri yer) at. Dünyaya o şekilde görün. O görünüşe Tanrı da hayran kalır. Göze bu duruş yeni bir âlem sergiliyor. Bunun cihandan büyük bir güzelliği var. O güzellik inkâr edilirse. İnancıma göre şunu demek daha uygun olur: Aç vatan göğsünü Allah’ına aç. Senin uğrunda şehit olanları çıkar da ortaya saç…) Vaveyla şiirinde, vatan genç ve güzel bir kadına benzetiliyor. Türk şiirinde vatanın bir sevgiliye benzetilmesi ve bu şekilde anlatılması ilklerden biridir. Önce kadının türlü özellikleri (dudağı, gerdanı, boyu vb.) tasvir ediliyor. Sonra bu tasvir edilen varlığın vatan olduğu söyleniyor. Şiirde temsili teşbih vardır. Namık Kemal’in yanında sevgili ne ise vatan da odur. Vatan zor durumdadır ve bu durum onu üzmekte ve düşündürmektedir.

    Vatan Şarkısı

    (s.47) Amalimiz efkârımız ikbal-i vatandır Ser haddimize kal’a bizim hak-i bedendir. Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir Gavgada şahadetle bütün kam alırız biz Osmanlılarız can veririz nam alırız biz (Dileklerimiz, düşüncelerimiz hep vatanın yükselmesi içindir Sınır boyumuza kale, bizim bedenimiz toprağıdır. Osmanlılarız, süsümüz kanlı kefendir Biz kavgada şehitlikle bütün zevk alırız Biz Osmanlılarız, can veririz nam alırız.) Vatan Şarkısı adlı şiirinde ise, Osmanlı milletinin, vatanı için varını yoğunu ortaya koyup vatan için her şeyini feda edebileceğini vurgular.

    Vatan Mersiyesi

    (s,40–46) Ah yaktık şu mübarek vatanın her yerini Saçtık eflake kadar dudunu ateşlerini Kapadı gözde olanlar çıkacak gözlerini Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini (Ah şu mübarek vatanın her yerini yaktık, dumanını ve ateşlerini de göklere kadar saçtık, gözde olanlar çıkacak gözlerini kapadı. Düşman vatanın bağrına hançerini dayadı, yazısı kara annesini kurtaracak yokmuş.) Kendimizden niçün olduk bu kadar biz me’yus Gidelim dadına Allah içün ehl-i namus Sönüyor şem-i emel işte kırıldı fanus Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini (Biz kendimizden niçin bu kadar ümitsiz olduk; ey namuslu insanlar, Allah için onun feryadına gidelim; işte fanus kırıldı, umut ışığı sönüyor. Düşman vatanın bağrına hançerini dayadı, yazısı kara annesini kurtaracak yokmuş.) Serilip hak-i hakarette vatan can veriyor Yetişin son nefesimdir gelin imdada diyor Sevgili validemiz akıbet elden gidiyor Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini (Vatan hakaret toprağında serilip can veriyor; son nefesimdir yetişin, imdada gelin, diyor; sevgili annemiz sonunda elden gidiyor. Düşman vatanın bağrına hançerini dayadı, yazısı kara annesini kurtaracak yokmuş.) Bu vatandır dağıtan âleme ilm ü edebi Bundandır Beyit-i Harem Mescid-i Aksa’yı Nebi Ne bela çektik ise hep bu vatandır sebebi Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini (Dünyada bilim ve ahlakı dağıtan bu vatandır; Beyit-i Harem ve Mescid-i Aksa’yı Nebi bu vatandadır; çektiğimiz her belanın sebebi bu vatandır. . Düşman vatanın bağrına hançerini dayadı, yazısı kara annesini kurtaracak yokmuş.) Vatanı çiğnedi geçti vatanın agyarı Merhamet kaldı sana iki cihan hünkârı Gidiyor sevgili Kuran’ı hıfz et bari Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini (Vatanın yabancıları vatanı çiğnedi geçti; iki cihan padişahı merhamet sana kaldı; sevgili Kuran’ın gidiyor hiç olmazsa onu koru. Düşman vatanın bağrına hançerini dayadı, yazısı kara annesini kurtaracak yokmuş.) Namık Kemal ile Deli Hikmet’in birlikte söylediği bu şiiri Anadolu’muzun kurtuluş günlerinde, 1.Millet Meclisinde Başkumandan Mustafa Kemal Paşa kürsüden okumuş ve sonunu şu tarzla bağlamıştır: “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini.” (Kabaklı,1978: 587)

    Gazel 8

    (s.206–207) Arus-ı mülke tezyinatı-ı haşmet cevher-i candır Olur, hunab-ı merdan-ı vatan piraye-i devlet (Ülkenin güzeline görkemli süs insanın özüdür, kendisidir; Vatan yiğitlerin kanlı gözyaşı, devletin süsüdür.)

    Vatan Türküsü

    Vatan Türküsü

    (s,51) Cümlemizin validemizdir vatan Herkesi lutfuyla odur besleyen Bastı adü göğsüne biz sağ iken Arş yiğitler vatan imdadına (Vatan hepimizin anasıdır, herkesi lütfüyle besleyen odur. Düşman biz sağ iken onun göğsüne bastı. Vatanın yardımına yürüyün yiğitler.)

    Hilal-i Osmanî

    (s,271–273) Hurşid hilal olur mu, ya Rab? Bir yanı da al olur mu, ya Rab? Bir böyle cemal olur mu, ya Rab? Ya Rab! Bu ne hüsn-i alihane? Elvanda mı ruhlar görünmüş? Ervaha mı nurlar bürünmüş? Arş inmedi ya bu hakdane? Nazende vatan değilse, mutlak Hüsn alihesi teverrüm etmiş! (Ya Rab güneş hilal olur mu? Ya Rab bir yanı da kırmızı al olur mu? Ya Rab böyle bir yüz güzelliği olur mu? Ya Rab Bu nasıl bir tapınacak güzellik? Ruhlar renklerde mi bürünmüş? Gök inmedi ya bu yeryüzüne? Bu nazlı vatan değilse, mutlak. O tapınılacak güzellik ince hastalığa tutulmuş.

    Bir Muhacir Kızının İstimdadı

    (s,39-40) Yekser mezar oldu vatan Boynumda hazırdır kefen, A’daya fırsat değmeden Allah için öldür beni, Allah hıfz etsin seni… (Vatan baştanbaşa mezar oldu Kefen boynumda hazırdır Düşmana fırsat düşmeden Allah için beni öldür Allah seni korusun)

    Dörtlükler

    (s,259) Vatan olsa ne rütbe bi perva Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız Merkez-i hâke atsalar da bizi Küre-i arzı patlatır çıkarız (Vatan ne kadar korkusuz olursa olsun, zulmün temelini yine biz yıkarız, toprağın en dibine atsalar bizi, arzı patlatır, vatan için yine oradan çıkarız.)

    Vatan Yahut Silistre

    Vatan Yahut Silistre, Namık Kemal’in ilk tiyatro eseridir. Oyun, 1873 yılının ilk aylarında yazılmış ve aynı yılın 1 Nisan akşamı Gedik Paşa Osmanlı Tiyatrosu’nda oynanmıştır. Oyuna halk büyük ilgi göstermiştir ve Namık Kemal’e büyük şöhret kazandırmıştır. Oyunu izleyenler galeyana gelip sokak gösterileri yaptıkları için Namık Kemal’in birçok arkadaşıyla birlikte tutuklanmasına sebep olmuştur. Namık Kemal’in daha önce yazdığı yazılar da hükümetin hoşuna gitmediği için bu eser de bahane edilerek Magosa’ya sürgün edilmesine neden olmuştur. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre, Avrupa’da da ilgi uyandırdığı için beş dile çevrilmiştir. Bu eserinde yazar Tuna nehri kıyısında bulunan Silistre Kale’sinin az sayıdaki askerle düşmana karşı savunulmasını anlatmaktadır. Oyunda sözü edilen Silistre Kale’si vatanın simgesi olarak işlenmiştir. Yazar, oyunda kalenin savunulmasını anlatırken, vatan sevgisini canlandırmaya çalışmıştır. Vatan sevgisinin her şeyden üstün olduğunu bir kez daha bu eserinde de dile getirmiş bulunmaktadır.

    Namık Kemal'in Hukuk Kavramı

    Hukuk, Tanzimat’la birlikte edebiyatımıza giren kavramlardan biridir. Namık Kemal, çeşitli makalelerinde hukuk kavramı ve hukuk sistemimiz üzerinde önemle durmuştur. Onun hukuk konusunda başlıca kaynağı Montesquieu’dur. Bu ünlü Fransız düşünürünü, daha yazı yazmaya başladığı yıllarda tanıyan Namık Kemal, hayatı boyunca onun etkisinde kalır ve onu büyük bir çabayla İslam hukukuyla uzlaştırmaya çalışır. Ona göre, kanunların çeşitli uluslarda ve çeşitli çağlarda farklılıklar göstermesinin nedeni, sosyal faktörlerin ve şartların çeşitli oluşudur. Namık Kemal bu konuyla alakalı düşüncelerini şöyle dile getirmektedir: “Mademki, her milletin kanunları kendi coğrafyalarına, tarihlerine, örf ve adetlerine, öz bir ifade ile kendi sosyal faktörlerine ve şartlarına göre oluşur. O halde her millet, kendi kanunlarını kullanmalı, başka ülkelerden aktarmalarda bulunmamalıdır.”

    Gazel 2

    (s,74–75) Umumu müstefid etmez hususun hakkını ibtal Sakın bir ferdi ezme gayret-i ecdad lazımsa (Kişinin hakkını hiçe sayarak toplumun yararı üstün tutulmaz, fertlerin gayreti gerekiyorsa sakın bir kişiyi bile ezme.) Ne cür’etle edersin haksız işte Hakk’tan istimdad Yed’i kudret mi olsun âleme cellad lazımsa (Haksız işte ne cesaretle Tanrı’dan yardım istersin, âleme cellât gerekirse kudretin eli mi olsun?)

    Gazel 8

    (s,206–207) Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde Geçer bir gün zemin-i arşa çıksa paye-i devlet (Milletlerin fertleri arasında adalet, hukuk bulunmazsa, devletin gücü arşa da yükselse kalıcı olmaz).

    Vatan Mersiyesi

    (s,40–46) Yok, mudur meşverete hukuka milletin isti'dadı Kime verdik bakınız devlet-i istibdadı İşte tahkir ediyor makbere-i ecdadı Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini (Milletin demokrasiye, hukuka ve parlementer sistemine kabiliyeti yok mudur? İstibdad gücünü bakın kime verdik. İşte atalarımızın mezarını hor görüyor. Düşman vatanın bağrına hançeri dayadı, yazısı kara annesini kurtaracak yokmuş.) Devlet çarkının mevcut rahatsızlığından kurtularak, sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlamak için, gecikmeye fırsat vermeden gerekli hukuki düzenlemelerin yapılmasında zorunluluk olduğunu savunan sanatçı, birçok makalesinde ve şiirlerinde, ilgilileri uyarmış, hukuk sistemimizin bozukluğuna bütün gücü ile dikkatleri çekmiştir.

    Namık Kemalin Millet Kavramı

    Gerek düşünce ve gerekse sanat adamı olarak zengin bir milliyetçilik dolayısıyla kahramanlık ruhu taşıyan Namık Kemal, Türk milletinin ruhunda kahramanlık duygusunun var olduğuna ve sonsuza kadar var olmaya devam edeceğine inanır. Hemen hemen her eserinde de bu duyguyu vermeye çalışır.

    Hürriyet Kasidesi

    (s,3–4) Durur ahkâm-ı nusret ittihad-ı kalb-i millette Çıkar asar-ı rahmet ihtilaf-ı re'y-i ümmeten (Başarının, üstünlüğün değeri, milletin gönül birliğinde durur; koruma ve kollama eserler ise ümmetin düşüncesinin çarpışması ile çıkar.) Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten (Felek her türlü eziyet yollarını toplasın gelsin, millet yolunda hizmetten dönersem kahpeyim.)

    Gazel 5

    (s,148) Milletim mümkin midir inkâr hakk-ı ni'metin Kelbden alçak mıyım insanlık unvanımla ben? (Milletim, nimetin hakkını inkâr etmek mümkün mü? İnsanlığımla ben, köpekten daha mı alçalacağım.)

    Gazel 8

    (s,206- 207) Bulunmazsa adalet milletin efradı beyninde Geçer bir gün zemin-i arşa çıksa paye-i devlet (Milletlerin fertleri arasında adalet hukuk bulunmazsa, devletin gücü arşa da yükselse kalıcı olmaz).

    Murabba

    (s,50) Musırrım sabitim ta can verince halka hizmette Fedakârın kalır ezkarı daim kalb-i millette Denir bir gün gelir de saye-i feyz-i hamiyyette Kemal'in seng-i kabri kalmadıysa namı kalmıştır. (Ta ölünceye kadar halka hizmette kararlıyım ve dönemem, fedakâr insanın sözleri süreklice milletin kalbinde kalır. Haysiyetin bol olduğu bir gün gelir ve denir: Kemal’in mezar taşı kalmadıysa adı kalmıştır.

    Vatan Mersiyesi

    (s,40–46) Yok, mudur meşverete hukuka milletin isti'dadı Kime verdik bakınız devlet-i istibdadı İşte tahkir ediyor makbere-i ecdadı Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yoğimiş kurtaracak bahtı kara maderini (Milletin demokrasiye hukuka ve parlamenter sistemine kabiliyeti yok mudur? İstibdad gücünü bakın kime verdik. İşte atalarımızın mezarını hor görüyor. Düşman vatanın bağrına hançeri dayadı, yazısı kara annesini kurtaracak yokmuş.)

    Dörtlükler

    (s,248) Vakf eyledim vücudumu ben rah-ı millete Bezl eyledim hayatımı fikr-i hamiyyete Cismim boğar âdemde olsa da hunum boğar seni Vermem mecal ben sana halka hıyanete (Ben varlığımı milletin yoluna adadım, hayatımı hamiyet düşüncesine serdim, bedenim yok olsa da kanım boğar seni, halka ihanette sana cesaret, güç vermem.) Görüldüğü gibi Namık Kemal Milliyetçi dünya görüşünü benimsemiş ve kendisine hareket noktası olarak seçmiştir. Her hareketinde, her sözünde ve her eserinde Türk milletinin çıkarlarını göz önünde bulundurur. Aşağıda geçen olay da bu konudaki hassasiyetini gösterir. Londra'daki British Public Library, kitapları kadar okurlarıyla da ünlenmiş bir kütüphanedir. Eski el yazmalarıyla dünyaca ünlü okurlarını (K. Marx, vs.) aynı çatı altında buluşturan bir mekân. Türkiye'de vatan bilincinin yerleşmesinde önemli rolü olan Namık Kemal de bu kütüphanenin müdavimlerindendir. Anlatıldığına göre, buraya ilk geldiğinde okurlardan istenen bilgi kayıt formunda millet (nationality) hanesinin karşılığını doldurmakta bir hayli güçlük çekmiş. Milletinin karşılığı olarak önce “Osmanlı” yazmış, daha sonra kütüphane görevlisi “Bu, imparatorluğunuzun adı. Lütfen milletinizi yazın” deyince, biraz düşündükten sonra “Müslüman” yazmış. Kütüphane memuru basit bir kimlik fişini bile doldurmaktan aciz gördüğü Namık Kemal’i tekrar uyarmış: “Şimdi de dininizi yazdınız” diye. Türkiye’nin ilk ulusal kahramanlarından biri olan yazarımızın aklına sonunda “Türk” yazmak gelince, ancak okuma salonuna girebilmiştir. (Vassaf, 2002).

    Sonuç

    Aydınlanma Çağı’yla birlikte yükselen ve Fransız İhtilalı’yla hızla yaygınlaşan “hak”, “eşitlik”, “hürriyet”, “vatan” ve “millet” kavramlarının Türk toplumunda yer almasında ve bu kavramların uygulanmasında Namık Kemal’in edebi kişiliğinin yanı sıra mücadeleci kişiliğinin de önemli rol oynadığı kabul görmektedir. O, bu yönüyle ülkenin çağdaşlaştırılması yolunda yazdıkları, mücadelesi, öneri ve görüşleriyle yeni aydın tipinin de önemli temsilcilerinden sayılır. Divan Edebiyatı’nın aksine Tanzimat edebiyatı, seçkin kişiler için değil, halk için meydana getirilen bir edebiyat düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. Bu görüşü benimseyen edebiyatçıların başında da yine Şinasi, Ziya Paşa, Ahmet Mithat ve Namık Kemal gelmektedir. Tanzimat’ın ilk döneminde şiirin konusu büyük ölçüde değişmiş; aşk, hasret, ayrılık gibi kişisel konular bir yana bırakılarak bunun yerini eşitlik, özgürlük, adalet ve hukuk gibi toplumsal konular almıştır. Namık Kemal bir makalesinde şiirin, fikrin gelişmesine ve halkın eğitilmesine olan katkısından söz eder. Divan edebiyatının gerçekle ilgisizliğine, yapmacıklığına, boşluğuna şiddetle karşı koyan Namık Kemal, bu sebeple edebiyatın yeniden düzenlenmesini ister. Bunun için de her şeyden önce yeni bir anlatım yolu, yeni bir dil bulunmasını zorunlu görür. Türkçenin bir an önce konuşma diline yaklaştırılması gerektiğini savunur. KAYNAKÇA AKDENİZ, Safiye. “Tanzimat Dönemi edebiyatçılarının Kadın Problemine Yaklaşım Biçimleri”, cws.emu.edu.tr/en/conferences/2nd_int/pdf/safiye%20akdeniz.pdf & İndirilme Tarihi: 01.05.2009 Büyük Türk Klasikleri, Cilt 8, Ötüken - Söğüt Yay., İstanbul 1988. GEÇGEL, Hulusi. Uluslararası Demokrasi Eğitimi Sempozyumu, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, 20-21 Mayıs 2004 GÖKBERK, Macit ( 1979): Felsefenin Evrimi, İstanbul Milli Eğitim Basımevi GÖKDEMİR, Sevgi- GÖKDEMİR, Ayvaz, (Lise ve Dengi Okullar İçin Nazım Yönüyle) Yardımcı Edebiyat Kitabı, Ötüken Yay. KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, İstanbul 1985. KAFADAR, Osman (2002): Felsefe Sözlüğü, Ankara, Bilim ve Sanat Yayınları SİRAC, Ahmet - GÜLAY, Mustafa. (1999). Namık Kemal, İstanbul: Akpınar Yayınları. VASSAF, Gündüz; Radikal Gazetesi, 01.12.2002
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.