Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Biyoçeşitliliğe etki eden faktörler

Biyoçeşitliliğe etki eden faktörler nelerdir?

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-06-01 05:21:33

    Cevap : BİYOÇEŞİTLİLİĞİ ETKİLEYEN ETMENLER ŞUNLARDIR:

    A. Fiziki Etmenler
    1. İklim
    2. Kara ve denizlerin dağılışı, yer şekilleri
    3. Toprak

    B. Biyolojik Etmenler
    1. İnsan
    2. Diğer canlılar

    C. Paleocoğrafya
    1. Kıtaların kayması
    2. İklim değişiklikleri


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    gokturk

    • 2020-05-21 22:54:13

    Cevap : Biyoçeşitliliği etkileyen birçok faktör vardır. Bu faktörler insan kaynaklı (beşeri) ya da doğa kaynaklı olabilmektedir. Biyoçeşitlilik ekosistemlerdeki canlıların genetik çeşitliliğini kapsayan ve canlıların farklılığından kaynaklanan zenginliktir. Biyolojik çeşitlilik ekosistem dengesi için de önemli bir kavramdır. Çünkü ekosistemlerde canlılar arasında görev paylaşımı vardır. Bu paylaşım sayesinde ekosistemler dengeli bir seyir izlemektedir.

    Aşırı Kullanım

    Biyolojik çeşitliliği etkileyen insan kaynaklı faktörler içerisinde aşırı kullanım ilk sırada gelmektedir. Bir ekosistemde kullanım sonucu oluşan azalmayı ekosistem zaman içerisinde denge mekanizmasıyla tamamlar.

    Ancak aşırı kullanım sonucunda ekosistemlerin telafi edemeyeceği azalmalar meydana gelmektedir. Balıkçılığı bunun için bir örnek olarak kullanabiliriz. Avlanma mevsiminde balıkçılar denizlerdeki balıkları azaltırlar. Yasak başladığı andan itibaren denizdeki balık miktarları normal seviyesine gelir. Ancak aşırı avlanma olduğu zaman ekosistemde üreyecek kadar balık kalmaz. Bu nedenle bir türün tükenmesi tehlikesi ortaya çıkar.

    Orman ekosisteminde ağaçların kullanımı, kereste üretimi gibi ticari faaliyetlerin kontrolsüz yapılması aşırı kullanım için örnek olarak gösterilebilir. Bu açıdan bakıldığı zaman sürekli nüfusu artan ve tüketim ihtiyacı çeşitlenen insan aşırı kullanım açısından en büyük tehdittir. Aşırı kullanım biyoçeşitliliği etkileyen beşeri faktörler içerisinde en önemlisidir. Ancak insan dışı avcılar ve tüketiceler de kontrolsüz hareket ettiğinde bu sonuç ortaya çıkmaktadır.

    Doğal Ortam Kaybı

    İnsan popülasyonları büyümeye devam ettiği için gelişme, çiftlik hayatı, tarım ve kirlilikten kaynaklanan habitat kaybı ve parçalanması biyoçeşitlilik üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Tropikal yağmur ormanlarının yok edilmesi, belki de bu inanılmaz derecede farklı ekosistemlerde doğrudan türlerin kaybolması ve dolaylı olarak artan küresel ısınma tehdidi yoluyla biyoçeşitlilik üzerindeki en sert etkiye sahiptir.

    Tropik yağmur ormanları, dünyanın türlerinin en az %50'sini içerisinde barındırmaktadır. Ayrıca oksijen üretimi ve karbondioksit tüketimi konusundaki rolleri nedeniyle "dünyanın akciğerleri" olarak da biliniyor. Günümüzde, dünyanın tropikal yağmur ormanlarının yarısından azı, birkaç bin yıl önce var olanlardan kalmaktadır ve bu tahribat, günde yaklaşık 80.000 dönümlük bir oranda devam etmektedir.

    Günümüzdeki orman ekosistemlerin önemli bir kısmı binlerce yıl öncesinden bize miras olarak kalmıştır. Ancak beşeri faktörlerin ve doğa olaylarının etkisiyle ciddi bir tükenme sorunu baş göstermiştir. Ek olarak, habitat parçalanması, ekosistemlerin ve popülasyonların daha küçük, izole edilmiş, bazen sürdürülemez paketlere bölünmesi, bazı popülasyonların hastalığa ve diğer olumsuz koşullara karşı savunmasızlığı arttırarak biyoçeşitliliğin kaybolmasına neden olur.

    Bazı canlıların hayatta kalabilmesi için habitatların büyük olması gerekir. Doğal ortamlar kayboldukça türlerin var olması da zorlaşmaktadır. Asit yağmuru, hava kirliliği, gübreler, herbisitler ve zehir ilaçları gibi kirleticiler, habitatları ve türlerini çeşitli şekillerde değiştirir ve yok eder.

    İstilacı Türler

    Yerli olmayan, yabancı veya istilacı türler, doğal olarak ya da bilinçsiz olarak bir ekosistemden diğerine nakledilen bitkiler, hayvanlar, hastalıklar ya da diğer organizmalardır. Özellikle adalar veya tatlı su habitatları gibi izole edilmiş ekosistemlerde, yeni ekosistemlerinde yerli türlerle rekabet etmeleri, bunlarla mücadele etmeleri veya bunlarla mücadele etmeleri biyolojik çeşitlilik için tehdit oluşturabilirler.

    Günümüzde en önemli istilacı tür insandır. Bu nedenle istilacı türleri hem beşeri faktör hem de doğal faktör olarak ele alabiliriz. İnsanlar tüketim için girdikleri bir doğal ortamda türlerin var olmasını tehdit etmektedir. Bir ormanda yaşayan canlılardan biri yok edildiğinde o ekosistemin rekabet ve denge unsurları da zarar görmektedir.

    Doğal ortam kaybının olması istilacı türleri de beraberinde getirmektedir. Örneğin bir ormanın yok olmasıyla başka bir ortama göç eden yırtıcılar yeni ortamın denge koşullarına da zarar vermektedir.

    İklim Değişikliği

    İklimin biyoçeşitliliğe etkisi oldukça büyüktür. Temelde canlıların yaşayabildiği belirli iklim koşulları vardır. Bu koşullar değiştiği zaman birçok tür yok olmaktadır. Bu nedenle iklim ve biyoçeşitlilik birbiriyle yakından ilişkili iki kavramdır.

    İklim değişikliği doğal ortamın değişimi açısından daha kademeli bir süreçtir. Doğal ortam kaybı gibi aniden ortaya çıkmaz. Tarihe baktığımız zaman çeşitli çağlarda gezegenimizin sıcaklık ve yağış rejimi değişiklikler göstermiştir.

    Sanayi sürecinin başlamasıyla artan küresel ısınma iklim değişikliğinde çok büyük bir etki göstermiştir. Ortam sıcaklığı çok hızlı bir şekilde artmaya başlamıştır. Buzulların erimesi, kuraklığın belirgin bir şekilde artması biyoçeşitliliği olumsuz etkileyen faktörler açısından ilk sıralarda gelmektedir





    Kısaca bir bölgedeki bitki ve hayvan türlerinin ve çeşitlerinin sayıca zenginliğine biyolojik çeşitlilik denir.

    Biyoçeşitlilik Nedir


    Biyolojik çeşitlilik, ya da kısaca "biyoçeşitlilik", bir bölgedeki genlerin, türleri, ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir bütündür.

    Biyolojik çeşitlilik, kara, deniz ve diğer su ekosistemleri ile bu ekosistemlerin bir parçası olan ekolojik yapılar da dahil olmak üzere tüm kaynaklardaki canlı organizmalar arasındaki farklılaşma anlamındadır.

    Biyolojik zenginlik ya da biyolojik çeşitlilik, canlıların farklılığını ve değişkenliğini, içinde bulundukları karmaşık ekolojik yapılarla, birbirleriyle ve çevreleriyle karşılıklı etkileşimlerini ifade etmektedir.

    Biyolojik Çeşitliliğin Faydaları


    İnsanlar, tarım ve teknolojide sahip olduğu bugünkü seviyeye, biyolojik çeşitlilik ve zenginlik sonucu ulaşmıştır. Biyolojik çeşitliliğin ve ekosistemlerin sağladığı faydalar insan hayatının devamı için gereklidir. Biyolojik çeşitliliği oluşturan bitki ve hayvan türleri tarım, eczacılık, tıp, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve sanayi alanlarında, temiz su ve hava sağlanmasında kullanılırlar. Biyolojik çeşitliliği oluşturan bitki ve hayvan türlerinin sayısının ve çeşitliliğinin fazla olması, o ülkeye ekonomik kazanç sağlar.

    Biyolojik çeşitlilik, ekosistemleri dengede tutar, gezegeni yaşanabilir hale getirir, insanların sağlığını, çevreyi ve ekosistemleri destekler.


    a) Bitki Çeşitliliğinin Faydaları : Bitkiler havayı temizler, erozyonu önler, toprağa organik madde kazandırır, toprak yorgunluğunu giderir. Diğer canlılara barınma ve beslenme ortamı sağlayarak ekosisteme devamlılık kazandırırlar.

    Ülkemize özgü olarak yetiştirilen çam, meşe, palamut, kavak, ardıç türü ağaçlar ormancılıkla ilgili fayda sağlar.
     


    Acur, taflan, çitlenbik, iğde, göleviz, ahlat (yaban armudu), alıç, delice, idris, melengiç, hünnap, üvez, yonca, mürdümük gibi sebze ve meyveler tıp alanında fayda sağlar.

    b) Hayvan Çeşitliliğinin Faydaları : İnsanlar, ilk çağlardan günümüze kadar hayvanları avlayarak, evcilleştirerek gıda kaynağı olarak, taşımacılıkta, giyimde ve tıpta kobay amaçlı kullanmışlardır.


    Bazı böcekler, bitkilerin tozlaşmasını sağlayarak bitki yaşamının ve çeşitliliğinin sürmesini ve bu sayede ekosistemin sürekliliğini sağlar. Böceklerin önemli bir kısmı, organik maddelerin ayrışmasını ve tekrar toprağa kazandırılmasını sağlar. Bazı böcek türleri de kuşlar, balıklar, sürüngenler gibi hayvanların besin kaynağı durumundadır.

    Ülkemizin çeşitli yerlerindeki doğal çevreye uyum sağlamış koyun, keçi, inek, sığır gibi türler hayvancılıkla ilgili fayda sağlar.


    Ülkemize özgü olarak bulunan alabalık, kefal ve levrek türü balıklar balıkçılıkla ilgili fayda sağlar.

    c) Ekosistem Çeşitliliğinin Faydaları : Doğaya dayalı turizme eko turizm denir. Eko turizm son yıllarda artan bir öneme sahiptir. Teknolojik ilerlemeler ve yaşam biçimine bağlı olarak stres altındaki insanlar, doğada kendini dinlendirmektedir. Milli parklara ve doğaya gidilerek stres atılmaktadır.


    Biyolojik çeşitlilik genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği,ekosistem çeşitliliği (proses) çeşitliliğidir olmak üzere üç hiyerarşik kategoride ele alınır:

    1. Genetik Çeşitlilik: Bir bireyin sahip olduğu genler tarafından belirlenen genetik bilgilerin Toplamıdır veya bir tür içindeki çeşitliliği ifade eder. Bu çeşitlilik belli bir tür, popülasyon, varyete, alt-tür ya da ırk içindeki genetik farklılıkla ölçülür.

    2. Tür Çeşitliliği: Belli bir bölgedeki, alandaki ya da tüm dünyadaki türlerin farklılığını ifade eder. Tür çeşitliliği, bir bölgede mevcut olan canlı türlerinin sayısını ifade eder. Yerküresi üzerinde mevcut olan tür çeşidi sayısının 10 milyon ila 80 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bugüne kadar bu sayının yalnızca 1.6 milyonu (birmilyonaltıyüzbini) bilim adamları tarafından tanımlanabilmiş ve isimlendirilmiştir. Bir bölgedeki türlerin sayısı (yani o bölgenin “tür zenginliği”) bu konuda en sık kullanılan ölçüttür.

    3. Ekosistem Çeşitliliği: Bir ekolojik birim olarak karşılıklı etkileşim içinde olan organizmalar topluluğu ile fiziksel çevrelerinin oluşturduğu bütünle ilgilidir. Ekosistem; kendisini topluluk düzeyinden ayıran, kendileri cansız olan fakat canlı topluluklarının oluşumunu, yapısını ve karşılıklı etkileşimlerini etkileyen yangın, iklim ve besin döngüsü gibi faktörleri de içerir. Ekosistem düzeyindeki biyolojik çeşitliliğin korunması besin zincirinin ve enerji akışının korunmasını kapsar. Bu düzeyde, yalnızca türlerin veya türlerin oluşturduğu grupların değil, özelliklerin ve süreçlerin de korunması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

    Biyolojik Çeşitlilik Neden Önemlidir


    İnsanların başta gıda olmak üzere temel ihtiyaçlarını karşılamasında vazgeçilmez bir yeri olan canlı kaynakların temeli biyolojik çeşitliliktir. Üretimi yapılan tüm tarım çeşitlerinin, yani kültüre alınmış bitki ve hayvan türlerinin, temeli doğada bulunan yabani akrabalarına dayanır. Günümüzde de yeni tarım çeşitleri elde etmek veya mevcut olanları insanların ihtiyaçlarına göre iyileştirmek (ıslah etmek) için yabani türlerden yararlanılmaktadır. Ekosistemler de yabani türlerin varlılarını sürdürmesi, evrimleşmesi, çeşitlenmesi ve yeni genetik özellikler kazanması için canlı ve cansız varlıkların birbirleriyle ve kendi içlerinde etkileşimleri sonucu, çevresel şartlara da bağlı olarak karmaşık ve herbiri diğerinden farklı yapılar ve işlevler kazanmıştır. Ekosistemlerin sahip olduğu bütünlük ve çeşitlilik, iklim, yağış rejimi, tür sosyolojisi gibi doğal dengelerin devamında önemli işlevler görür.

    Gıda ve tarım için önem taşıyan ve giderek azalan canlı kaynaklar, bu gün bir ülkenin sahip olabileceği önemli avantajlar arasında sayılmaktadır. Dünyanın tarım yapılabilecek nitelikteki alanları ve su kaynakları hızla kirlenmekte ve yok olmaktadır. Bilim adamları yakın gelecekte insanların ciddi bir gıda sorunu ile karşı karşıya kalacağı görüşündedir. Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkeler rekoltesi yüksek yeni tohumluk ve damızlık tarım çeşitlerinin geliştirilmesi için büyük yatırımlar yapmakta ve gıda ticaretini ellerinde tutma yolunda çabalar sarf etmektedir. Bu gelişmeler ışığında, ülkelerin sahip olduğu biyolojik çeşitlilik, özellikle genetik kaynaklar anlamında büyük bir güç durumuna gelmektedir. Çünkü çevresel baskılara dirençli ve yüksel üretim potansiyeline sahip çeşitlerin geliştirilmesi için yabani canlı kaynaklardan faydalanılmaktadır.

    Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin Önemi


    Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı (UBSEP), Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin uygulanmasına rehberlik etmek amacıyla ulusal bir strateji hazırlanması yükümlülüğüne yanıt teşkil etmektedir.

    Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin metni, dünyadaki sanayileşme, şehirleşme gibi biyolojik çeşitlilik üzerindeki baskıları artıran süreçlerin hızlanması ile birlikte doğan ihtiyaç üzerine, 1987 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından başlatılan ve dört yıl süren bir çalışma sonunda oluşturulmuştur. Rio de Janerio'da 1992 yılında gerçekleştirilen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi'nde biyolojik çeşitliliğin azalmasının önemli bir sorun olduğu ve bu azalmanın uluslararası çaba sarf edilmeden önlenemeyeceği kabul edilmiştir. Zirve, Türkiye'nin de taraf olduğu Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin aralarında bulunduğu önemli küresel sözleşmelerin imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. Türkiye bu Sözleşmeyi 1992'de imzalamış ve 29 Ağustos 1996 tarih ve 4177 sayılı Kanun ile onaylamıştır. Sözleşme 14 Mayıs 1997 yılında ülkemizde yürürlüğe girmiştir.

    Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BÇS)'nin üç temel amacını;
    • Biyolojik çeşitliliğin korunması,
    • Biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımı;
    • Genetik kaynakların kullanımından kaynaklanan faydaların adil ve hakkaniyete uygun paylaşımı oluşturmaktadır.

    Sözleşme her ülkenin özel koruma tedbirlerine ihtiyaç duyan biyolojik kaynaklar ile sürdürülebilir kullanım için daha büyük potansiyele sahip olan biyolojik kaynaklarını belirlemesini; koruma ve sürdürülebilir kullanım üzerinde olumsuz etkiye sahip olabilecek eylemlerin kategorilerinin ve süreçlerinin belirlenmesini ve izlenmesini gerektirmektedir.
    Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ülkelerin sınırları dahilinde biyolojik kaynakları üzerindeki hükümranlığını kabul eder. Bu kaynaklara erişim ülkelerin salahiyetinde karşılıklı anlaşmaya dayalı olarak gerçekleştirilecektir. Söz konusu karşılıklı anlaşmalar teknolojiye erişim ve genetik materyallerin kullanımından sağlanan faydaların paylaşımı için de bir temel ve fırsat oluşturmaktadır. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin genetik kaynakları uluslararası bir anlaşmada bağlayıcı yükümlülüklerle ele alan ilk anlaşma olması, zengin genetik kaynakların sahibi olan ülkemiz için bu Sözleşmenin önemini artırmaktadır.

    Taraflar Konferansı Sözleşme'nin karar organıdır. Sözleşme'nin uygulanması ile ilgili kararlar iki yılda bir yapılan Taraflar Konferansında alınır. Genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların (GDO'ların) biyolojik çeşitlilik üzerindeki olası olumsuz etkilerinin kontrol altına alınması amacıyla, Sözleşme'ye ek olarak Cartagena Biyogüvenlik Protokolü hazırlanmış ve 2003 yılında dünyada yürürlüğe girmiştir.

    Sözleşme altında bu güne kadar çeşitli iş programları ve rehberler onaylanmıştır. İş programları farklı ekosistemleri ele almaktadır. Ekosistemlerin yönetimi ile ilgili olan ve her tematik alanı ilgilendiren sürdürülebilir kullanım, teşvik tedbirleri, genetik kaynaklara erişim ve yarar paylaşımı gibi konularda ise rehberler geliştirilmiştir. İş programları ve rehberler Sözleşmenin uygulanmasında uluslar arası seviyede eşgüdüm sağlanmasını amaçlamaktadır. İş programlarının uygulanması kapsamında ulusal seviyede hedef ve önceliklerin belirlenmesi gerekmektedir.

    Türkiyenin Biyoçeşitliliği ve Önemi


    Türkiye biyolojik çeşitlilik açısından küçük bir kıta özelliği göstermektedir. Anadolu, kendi başına ayrı bir kıta olmamakla birlikte, bir kıtanın sahip olabileceği tüm ekosistem ve habitat özelliklerine tek başına sahiptir. Bunun nedenleri arasında üç farklı biyoiklim tipinin görülmesi, bünyesinde Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan olmak üzere üç Biyocoğrafik Bölge (BCB) bulundurması, sahip olduğu topoğrafik, jeolojik, jeomorfolojik ve toprak çeşitlilikleri, deniz, göl, akarsu, tatlı, tuzlu ve sodalı göller gibi değişik sulak alan tiplerinin varlığı, 0-5000 metreler arasında değişen yükselti farklılıkları, derin kanyonlara ve çok farklı ekosistem tiplerine sahip olması, Avrupa ülkelerine göre buzul döneminden daha az etkilenmesi, kuzey Anadolu'yu güney Anadolu'ya bağlayan Anadolu Diyagonalinin varlığı ve buna bağlı olarak oluşan ekolojik ve floristik farklılıklar ile üç kıtanın birleşme noktasında yer alması sayılabilir. Özetle, Türkiye tarım, orman, dağ, step, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine ve bu ekosistemlerin farklı formlarına ve farklı kombinasyonlarına sahiptir.

    Biyolojik çeşitlilik bakımından Avrupa ve Ortadoğu'nun en zengin ülkelerinden olan Türkiye, bu açıdan Avrupa kıtasında dokuzuncu sıradadır. Ülkenin 7 coğrafi bölgesinin her biri ayrı iklim, flora ve fauna özellikleri gösterir. Türkiye'de, her biri kendi endemik türlerine ve kendi doğal ekosistemlerine sahip birkaç farklı ekolojik bölge bulunmaktadır. Türkiye, 120 memeli, 400'ü aşkın kuş türü, 130 kadar sürüngen, 400'e varan balık türüyle, biyolojik çeşitlilikte tür çeşitliliği açısından çok zengindir. Öte yandan, Türkiye sulak alanlar açısından zengin bir ülkedir.

    Biyocoğrafik bölgelerden Avrupa-Sibirya Biyocoğrafik Bölgesi Kuzey Anadolu'da boydan boya ve Trakya Bölgesinin Karadenize bakan kısımlarında uzanmaktadır. En yağışlı iklim bölgesidir, geniş kısmı ormanlarla kaplıdır. Akdeniz Biyocoğrafik Bölgesi, Akdeniz'e kıyısı olan tüm yöreler ile Trakya'nın batı kısımlarını kaplar ve çok farklı ekosistem tipleri içerir. İran-Turan bölgesi, Biyocoğrafik Bölgelerin en genişidir ve Orta Anadolu'dan başlayarak Moğolistan'a kadar uzanır. Bölgede karasal iklim ve step bitkileri baskındır.

    Ülkemizin Biyolojik Zenginlikleri


    Ülkemizin Asya ve Avrupa kıtaları arasında bir köprü görevi görmesi, ayrıca çok değişik iklim ve coğrafi yapıya sahip olması nedeniyle, bitki ve hayvan türleri bakımından oldukça zengin bir çeşitliliğe sahiptir. Türkiye’de 120 memeli, 413 kuş, 93 sürüngen 18 kurbağagil, 276 deniz balığı, 192 tatlı su balığı ve 60–80.000 böcek türünün bulunduğunu bilinmektedir. Yine ülkemiz bitki türleri bakımından da oldukça zengindir. Bütün Avrupa kıtasında 12.000 bitki türü bulunmasına karşın ülkemizde 9.000 bitki türü bulunmakta ve bu türlerin % 30’u dünyada sadece Türkiye’ de bulunmaktadır. Oldukça fazla sayıda bitki ve hayvan türünün tanımlandığı yer ve anavatanı ülkemizdir. Tüm bu yönleriyle Türkiye, biyolojik çeşitlilik bakımından bir kıta özelliği göstermekte olup dünyada eşsiz bir yere sahiptir.

    Biyolojik Çeşitliliğin Korunması




    Biyolojik çeşitlilik, bir bölgedeki bitki ve hayvan türlerinin ve çeşitlerinin sayıca zenginliğidir. Ülkemizde ve dünyada nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bitkiler kardelen ve salep yapımında kullanılan orkidelerdir. Deniz kaplumbağaları, Akdeniz fokları, bozayı, Ankara keçisi, Tuj koyunları, alageyik, sülün ise nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan hayvanlardandır.

    İster bitki ister hayvan olsun bu canlıların nesillerinin konuna altına alınması için tabiat parklarının, doğal yaşam alanlarının oluşturulması, organik tarımın tercih edilmesi ve insanların bu konularda eğitilmesi gerekmektedir.

    Çiftçiler aşırı otlatmanın, bitkilerin aşırı toplanmasının, ormanların arazi kazanmak amacıyla tahrip edilmesinin biyolojik çeşitlilik açısından olumsuz etkileri konusunda bilinçlendirilmelidir. Kıyı habitatlarının tahrip edilmesi, balıkçılığın ve avlanmanın aşırı ve kontrolsüz yapımı engellenmelidir. Ayrıca bu türlerin korunması ve denetimi için mekanizmalar geliştirilmelidir.

    Biyolojik çeşitlilik tüm dünyanın ortak zenginliğidir. Bugünün ihtiyaçlarını karşılayarak gelecek kuşaklara da bu çeşitliliği aktarabilmek amacıyla biyolojik çeşitliliğin korunması gereklidir.

    Biyoçeşitliliğe zarar veren (İnsan Kaynaklı) Faktörler :

    a) Orman Tahribatı :

    Orman yangınları, ihmal, dikkatsizlik, kaçak yapılaşma ve arazi açmak için ağaçların bilinçsizce kesilmesi gibi
    sebepler yüzünden ormanlar tahrip olmaktadır. Bunun sonucunda ekosistemlerin doğal dengesi bozulmakta,
    ormanda yaşayan canlı türleri ve bu türlerin habitatları yok olmakta, toprak zenginliği kaybolmaktadır.
    (Ülkemizde orman yangınlarının kayıtları 1937 yılında tutulmaya başlanmıştır. Bu kayıtlara göre yaklaşık 1,5
    milyon hektar ormanlık alan yok olmuştur).

    b) Çığ :

    Yüksek yerlerdeki karların şiddetli ses etkisiyle dağın yamaçlarına yuvarlanmasına çığ denir. Eğimli arazi
    üzerinde birikmiş büyük kar örtüsü, yer çekimi etkisiyle kaydığında çığ oluşur. Çığ genellikle bitki örtüsü olmayan,
    dağlık eğimli arazilerde görülür. Çığlar beraberinde toprak, taş ve ağaçları da sökerek götürür. Bu şekilde meydana
    gelen aşınma ve taşınma, toprağı verimsizleştirerek canlıların yaşamını tehlikeye sokar. Çığlar, tarım alanlarının
    veriminin düşmesine ve su kaynaklarının kirlenmesine neden olur.

    c) Nükleer Silahlar ve Nükleer Santral Patlamaları :

    Nükleer silahlar, nükleer kazalar ve bu kazalar sonunda ortaya çıkan nükleer atıklar kirlenmeye sebep olur.
    (1986 yılında yaşanan Çernobil Nükleer Enerji Santrali Kazası`nın yarattığı olumsuz etkiler, bu kirliliğin en
    canlı örneğidir. Bu olaydan ülkemizin en çok Karadeniz Bölgesi`nin etkilendiği tespit edilmiştir).

    d) Biriktirilmiş Suların Taşkınlara Yol Açması :

    Barajların yıkılması sonucu oluşan taşkınlar, bitki örtüsüne, ekili alanlara toprağın verimli tabakasının
    taşınmasına neden olur.

    e) Aşırı Nüfus Artışı :

    Bir bölgedeki ya da ekosistemdeki nüfus artışını ya da azalışını o ekosistemdeki göçler, doğum ve ölüm olayları
    belirler. Nüfus artışının az olduğu dönemde insan tarafından çevreye verilen zarar doğal yollarla kendiliğinden
    düzeltilebiliyordu. Nüfus artışı fazla olduğu için;
    1. Doğal kaynaklar aşırı kullanıldı.
    2. Barınma amacıyla yeşil alanlar yok edildi.
    3. Büyük kentler çevre kirliliğine yol açtı.
    4. Araçların egzoz gazları hava kirliliğine yol açtı.
    5. Soğutucularda kullanılan karbon maddesi ozon tabakasını inceltti.
    6. Tarımsal alanlarda yapılan ilaçlamalar yararlı böcekleri de yok etti.
    7. Evsel atıklar, lağım suları ve sanayi atıkları çevreyi kirletti.
    8. Tarımda üretimi arttırmak için aşırı kullanılan gübreler çökerek toprağın ve yeraltı sularının kirlenmesine yol açtı.

    f) Plansız Sanayileşme :

    Nüfusun hızla artması sonucu sanayi gelişmiş ve bunun sonucu çevre (hava, toprak, su) zarar görmüş,
    kirlenmiştir.
    1. Tarla ekmek için orman arazilerinin kesilmesi.
    2. Artan kereste ihtiyacı nedeniyle ormanların kesilmesi.
    3. Fabrika bacalarına filtre takılmaması.
    4. Fazla ürün elde etmek için tarımda aşırı gübreleme ve ilaçlama yapılması.
    5. Fabrika atıklarının arıtılmadan suya ya da toprağa verilerek su ve toprağı kirletmesi.

    g) Doğal Kaynakların Bilinçsiz Kullanılması :

    Bir ekosistemdeki hava, toprak, su, hayvanlar, bitkiler, yeraltı zenginlikleri ve doğal güzellikler o ekosistemdeki
    doğal kaynakları oluştururlar. Doğal kaynakların bilinçsiz kullanılması çevre kirliliğine yol açar.
    1. Kimyasal ve biyolojik silahların kullanılması.
    2. Gereksiz tarım ilaçları ve böcek öldürücülerin kullanılması.
    3. Soğutucuların ve spreylerin fazla kullanılması.
    4. Ev ve sanayi atıklarının çevreye dağılması.
    5. Nükleer silahların ve radyasyona yol açan maddelerin kullanılması.
    6. Kalitesiz fosil yakıtların (kömür, petrol, doğal gaz) kullanılması.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.