İşte Cevaplar
Sunum İçeriği
1. SayfaSELÇUKLU MİMARİSİ
2. Sayfa
Sosyal Yaşam ve Ekonomik Durum Asya kültüründen göç eden ve 1077’de kurulan Anadolu Selçuklularında, tuğlayı, çiniyi ve taşı yoğurabilen çok sayıda mimar, doğunun sanat anlayışını Anadolu’ya uyguladı. Bu yıllarda Selçuklu sanatı zengin kültürünü yansıtan çok önemli eserler vermiştir. Selçuklu Devleti 1277’de İlhanlı hakimiyeti altına girmiştir. 14. yy başında Selçuklu mimarisi ve taş süslemeleri kuvvetini ve canlılığını kaybetmiştir. Zaman içinde Selçuklu devleti yıkılarak birçok beyliklere bölünecek ve Osmanlı sancağı altında birleşeceklerdi.
3. Sayfa
Bu dönemde Anadolu Selçuklu mimarisi anonimleşmeye ve klasikleşmeye başlamıştı. İran mimarisinin boyut, süs ve gösterişini, Azerbaycan yorumunu; Anadolu dini mimari örneği olan cami ya da eğitim amaçlı bir yapı olan medrese ayırımı yapmaksızın Selçuklu mimarisini tekrar ettiler. Plana, kesite ve hatta taç kapının ana kurgusuna hemen hemen hiç dokunmaksızın giriş cephesine iki kanat ve üzerine iki minare eklediler. Böylece ön cephe düzenlemesi ağırlık kazandı.
4. Sayfa
Sosyal Yaşam ve Ekonomik Durum Ön cephede çeşme, pencere gibi öğeler Anadolu’da daha önce de kullanılmıştı, geometrik süsleme yerini bitkisel motiflere bırakması Orta Asya’nın tekstil sanatına bağlanır. Lotüs, akantüs ve palmet türünden stilize birimler Antik Küçük Asya’da Mezopotamya ve Mısır’da vardı. Bunun yanı sıra aslan kaplan gibi hayvan motifleri İran sanatından alınmıştı. Diğer figürler ise Orta Asya göçebe kültürü, Şamanizm’e bağlı inanç dünyasının kozmolojik, astrolojik, mitolojik simgeleriydi. Ölümsüzlüğü öbür dünyada yaşamak, göğü kutsallaştırmak hemen hemen her dinin ana temasıydı.
5. Sayfa
İlhanlılar Müslüman olmadıklarından dini amaçlı yapı mimarisinde etkili olamadılar, sadece ulaşım ve konaklama yapıları olan han ve kervansarayları kullandılar. Saldırgan bir toplum olan İlhanlılar Selçuklu yapılarını ve dolayısı ile onların mimarisini kullanmış ve mimari açıdan bir yenilik getirmemişlerdir. Bulundukları farklı bölgelerin farklı kültürleri etkisinde kalmışlardır.
6. Sayfa
Mimari Yapıda kullanılmaya en uygun malzeme taş idi. Anadolu’da en yaygın bulunan taş çeşidi olan tüf beyaz ile siyah arasında pek çok tonu olan bir malzemedir. Yapıda bulunan dikey taşıyıcılar ahşap direk, sütun ve Kargir ayaklardır. Taş sütunların çoğu devşirmedir. Anadolu Selçuklu mimarisinde beşik tonoz çok sık kullanılan üst örtü biçimidir. Bununla birlikte, mihrap önü, eyvan, türbe, giriş, Revak gibi öğeler kubbe ve çapraz tonoz ile örtülerek yapı içerisinde vurgulanır.
7. Sayfa
Bu dönemde tonoz tipolojisinin çok çeşitli olması, Selçukluların geometri bilgisinin ve taş şekillendirme bilgisinin çok ileri düzeyde olduğunun bir göstergesidir. Yapının işlevi ve strüktürü göz ardı edilerek sadece ön cephe düzeni üzerinde durulur. Ancak bu düzenleme yüzeysel olduğundan kısa ömürlü olur.
8. Sayfa
Eyvan: Anadolu anıtsal ve anonim mimarisinde görülen eyvan, Mezopotamya mimarisinin erken çağlarında ortaya çıkmıştır. Tonozla örtülü, dikdörtgen planlı, bir tarafı açık, üç tarafı kapalı bu hacim sonradan İslam mimarisine geçmiştir. Saraylarda da kullanılan eyvanlar kralların kabul salonu olarak kullanılmaktaydı. Diğer yapılarda ise bulunduğu iklim bölgesinin koşullarına uygun olarak gölgeli, yarı açık oturma mekanı idi.
9. Sayfa
Türk Üçgeni; küresel bir bingi elemanı olan pandantifin yanı sıra farklı açılarda yerleştirilmiş üçgen yüzeylerle zemin planını çokgene taşıyan bir geçiş kuşağıdır. Bir diğer geçiş elemanı tromp ise; kare zemin planını örtü planında sekizgene taşıyan kemerlerden oluşan kemer bingili geçiş kuşağıdır
10. Sayfa
Mimari Taç kapı: Ortaçağ Türk-İslam mimarisinde kullanılan ve genellikle çok az pencereli ya da penceresiz, sağır duvarlarla çevrili camilerin, medreselerin, kervansarayların girişlerinde çoğunlukla yüksekliği yapının yüksekliğine eşit ve cepheden dışarı doğru büyük bir niş şeklinde taşan yapı öğesidir. Zengin taş oyma bezemeleriyle süslüdür.
11. Sayfa
Kökeni yine eyvan gibi İran mimarisinden gelir. Taç kapı dikdörtgen bir çerçeve içerisinde tonoz ya da kubbe parçası ile örtülü, dikdörtgen planlı bir giriş mekanıdır. Bu mekanın iki yanında nişler vardır. Dış yüzeyi bitkisel ve geometrik bezemeyle, girinti genellikle mukarnasla (stalaktit) örtülür. Girintinin dış köşelerinde çoğunlukla iki tane taşıyıcı olmayan sütun yer alır.
12. Sayfa
YAPI ÇEŞİTLERİ Çok ayaklı camiler: Çoğunlukla ahşap malzeme ile örtülü tavan, yine ahşap malzeme ya da taş sütunlarla taşıtılır. Bu strüktürün kökeni eski İran cami mimarisine dayanır. Bu döneme ait örnekler; 11.yy sonunda inşa edilen Sivas Ulu cami (Danişmentliler), 12 yy da inşa edilen Niksar Ulu cami, 13 yy da yapılan Beyşehir Ulu cami (ahşap sütunlu), Konya Alaeddin Cami (Ulu cami) devşirme malzeme ile yapılan ahşap tavanlı ilk camilere örnektir.
13. Sayfa
Bursa Ulu Cami 1399 ‘da inşa edilen Bursa Ulu cami yaklaşık 10 m den oluşan kubbelerden meydana gelir. Tamamen kesme taştan yapılmış, planda yer alan aydınlık fenerinin altında havuz yer alır. Etkileyici bir taç kapısı ve iki yan girişi vardır. Bursa Ulu Cami Planı
14. Sayfa
Bursa Ulu CamiGörünüşGiriş Cephesi Taç Kapı Detayı
15. Sayfa
Bursa Ulu CamiMihrap detayıİç Mekan Görünüşü
16. Sayfa
Çok ayaklı camilerin varyasyonları; Bu yapılarda iç mekanda mihrap duvarı önündeki açıklığın bir kubbe ile örtülerek bu alan vurgulanır, sonraki dönemlerde bu kubbeli hacim boyutları büyüyerek sütunlarla taşınan bölümlere egemen olmuş ve plan bu yönde gelişerek cami mimarisi değişmeye başlamıştır. 1031’de inşa edilen Silvan Ulu cami 12. yüzyılda bugünkü şeklini almıştır. 12. yüzyıl sonu Van Ulu cami, 13. yüzyıl başında Mardin yakınlarında inşa edilen Kızıltepe Ulu cami
17. Sayfa
Camilerin genel özellikleriDüz, eğimsiz toprak malzeme ile kaplı üst örtü Çok az pencereli sağır duvarlarSonradan eklenen minarelerSüslü taç kapılarDış cepheler son derece sade ve gösterişsiz, iç mekanda çini, alçı ya da taş oyma mihrapları, iyi işçiliği olan minberleri, boya ile süslü duvar ve üst örtüleri dikkat çeken özelliklerdir.
18. Sayfa
YAPI ÇEŞİTLERİ Medrese: Kökeni Horasan ve Türkmenistan konut tipine dayanan iç avlulu ve eyvanlı, eğitim amaçlı inşa edilen yapılardır. 12.yy’ dan itibaren Anadolu’da gelişmeye başlamıştır. Ortada yer alan avlunun üzeri açık ya da bir kubbe ile örtülü olmasına göre açık ya da kapalı medrese olmak üzere ikiye ayrılırlar. Avlu çevresinde yer alan “hücre” denilen mekanlar oturma ve okuma işlevine hizmet eder. Bu odalar ile avlu arasında revaklı bir bölüm de bulunabilir. Medrese planlarında kuvvetli bir simetri dikkat çeker. Giriş aksı karşısında büyük bir eyvan bütün avluya hakimdir. Medreselerin çoğunda kurucuların türbesi de bulunur. Taş oyma bezemeler duvarları süsler.
19. Sayfa
Medrese çeşitleri Kapalı medreseler; Anadolu’da ilk ortaya çıkan medrese çeşididir. Tokat ve Niksar’da 12. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış “Yağıbasan Medresesi” ilk örneklerdendir. Avluyu örten kubbede bir açıklık bulunur. Diğer örnekler Konya Karatay Medresesi (1251) ve İnce Minareli Medrese (1265-67). Kırşehir “Cacabey Medresesi (13. yy)”, “Taş Medrese (1278)”. Açık medreseler; Eyvanların sayısı ve avluyu çevreleyen revağın düzenlenmesine göre farklı çeşitleri vardır. İki katlı örnekleri de vardır. Kayseri Çifte Medrese (1205), Sivas’ta Büyük Keykavus Şifahanesi (1218),
20. Sayfa
Sivas Buruciye Medresesi Hacı Mesud Medresesi olarak da bilinen Buruciye Medresesi, kapısındaki yazıttan anlaşıldığı üzere 1271’ de Muzafferiddin Barucirdi tarafından yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Açık medreselere örnek olan bu yapı dört eyvanlıdır ve eyvanlardan birisi giriş olarak düzenlenmiştir. Avlusunda yer alan yazılardan medresenin bir mescidi ve kütüphanesinin olduğu anlaşılmaktadır. Yapı iki katlı kesme taştan yapılmıştır.
21. Sayfa
Sivas Buruciye MedresesiGiriş cephesiKesit
22. Sayfa
Sivas Buruciye Medresesi Medresenin giriş cephesinde taç kapının iki yanında mukarnaslarla süslü pencereler, köşelerde yivli kuleleri ile düzenli bir görünüşe sahiptir. Planda ve cephede kuvvetli bir simetri göze çarpar. Bu simetri iç ile dış arasında uyumu sağlar. Genellikle medreselerde iç ve dış uyumuna önem verilmezken bu yapıda bir bütünlük oluşturmaktadır. Taç kapıdaki geometrik ve bitkisel bezemeler dışarı taşmamaktadır, yer yer yüzeyden taşan motifler de görünüşü ağırlaştırmamaktadır. Taç Kapı görünüşü
23. Sayfa
YAPI ÇEŞİTLERİ Konaklama yapıları: 12. yy sonunda Akdeniz çevresi ile doğu arasında ticaretin yollarının gelişmesi, bu yollar üzerinde konaklama gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Kervansaraylar ve hanlar bu amaçla inşa edilen yapılardır. Bu yapılar genellikle iki tarafı revaklarla çevrili bir avlu ile büyük kapalı hacimden oluşur. Üstü açık avlu develerin barınağı olarak kullanılırken kapalı bölüm yolcuların barınağı olarak kullanılır. Giriş kısmında yapının idari bölümü yer alır. Büyük kervansaraylarda avlunun ortasında küçük bir mescit de olabilir. Duvarlar kalın, sağır ve çok yüksektir. Plan sistemi Orta Asya ve Horasan mimarisinden gelir, geleneksel Anadolu mimari karakteri ile birleştirilmiştir.
24. Sayfa
Ribat-ı Şerif Kervansarayı Nişapur-Serahs eski ticaret yolu üzerinde 1114/1115 yıllarında inşa edilen bu yapı iki avlulu kervansaraylara örnektir. Her iki avlu da revaklarla çevrilidir. Kervansarayın dış duvarının dört köşesinde kuleler bulunur. Dış portalin bulunduğu cephe duvarı yarım silindir formundaki dizi ile dekoratif bir görünüme kavuşturulmuştur.
25. Sayfa
Ribat-ı Şerif Kervansarayı Bu kervansaray tamamen tuğladan yapılmıştır. Diğer kervansaraylarda uygulanan geometrik düzen ve simetri burada da görülür. İç Asya’da en önemli özellik bu düzen ve simetridir.
26. Sayfa
Sağlık yapıları: Anadolu Selçuklu dönemi darüşşifaları, eğitim yapıları olan medreselerin plan şemasına sadık kalınarak inşa edilmiştir. Anadolu Selçuklularının ilk medresesi Kayseri’deki Gevher Nesibe Darüşşifa ve Medresesi 13. yy’ın ilk yıllarında çok gelişmiş bir sağlık ve eğitim kompleksi olarak inşa edilmiştir. Bir diğer örnek de İlhanlı hükümdarı adına yaptırılan Amasya Bimarhanemsidir.
27. Sayfa
Amasya Bimarhane'si 1309’de inşa edilen bu yapı iki eyvanı, yanlarda revakları, açık avlusu ve tek katlılığıyla yine medrese planına sahiptir. Akıl hastalıklarının tedavisinde su sesi ve müzik kullanılan yapı aynı zamanda ilaçların üretim yeri olarak da kullanılmaktaydı. Bina hem tıp eğitiminin yapıldığı hem de hastaların tedavi edildiği bir yerdi.
28. Sayfa
Amasya Bimarhane'si İlhanlılar tarafından yaptırılan bu bina Büyük Selçuklu kültürünün eşsiz mimarisinin bir tekrarı durumundadır.
29. Sayfa
YAPI ÇEŞİTLERİ Mezar Yapıları: Türbe (kümbet) olarak adlandırılan mezar yapısı, İslam mimarisinde özellikle Türklerin egemenliğinde gelişmiş bir yapı çeşididir. İki tip mezar yapısı vardır; 1- kare planlı ve üst örtüsü kubbe olan mezar yapıları, 2- poligonal ya da daire planlı silindir formunda kule gibi yüksek iki katlı mezarlardır. Alt kat kısmen toprağın içine gömülmüştür, kare planlı bu mekan “mezar odası adını alır. Üst katta simgesel olarak lahitler de bulunabilir. İç mekan kubbe ile, dış üst örtü taş malzemeden örülmüş piramidal ya da konik bir külahla örtülmüştür. Orta Asya geleneğine göre mumyalanma tekniği ile ölüler gömülür. Melik Gazi Kümbeti (1250), Kayseri Döner Kümbet (1275), Ahlat Ulu Kümbet (1273), Sivas Şeyh Hasan Bey Kümbeti , Akkent Seyit Mahmut Hayrani Türbesi gibi örnekler incelenebilir.
30. Sayfa
Güdük Minare Şeyh Hasan Bey Kümbeti olarak da bilinen yapı 1347 de inşa edilmiştir. Türbe 6 m yükseklikte, 9.80x9.80 m boyutlarında kare plan üzerine oturtulmuştur. İç mekanda tonoz önce düz bir pandantif, daha sonra üç sıra büyük ölçekte mukarnas sırası sonrası küresel kubbe oturtulmuştur. İç duvar ve tonoz kalın bir sıva ile kaplanmıştır. Türbenin iç yüksekliği 15 m dir. Sivas Güdük Minare planı
31. Sayfa
Türbenin gövdesini meydana getiren tuğla aralarına yerleştirilen firuze renkte kare çini parçalar ile etkileyici bir görünüme sahiptir. Güdük Minare cephe görünüşü
Cevap : Ekteki sunumda detay var..
Selçuklularda Mimarî a) Camiler Karahanlı ve Gazneli camileri tanınmadan önce, Türk cami mimarisi, İran'da Büyük Selçuklularla başlatılıyor ve bu yüzden mimari gelişmede birçok problemler aydınlatılamadığı gibi, sürekli değişen hipotezler ortaya atılıyordu. Bugün mihrap önü kubbesi ile bir mekân birliği gösteren camilerin, Karahanlı ve Gazneli mimarisinde ele alındığı son yıllardaki araştırma ve kazılarla anlaşılmıştır. Selçuklular, İran'da Türk mimarisinde daha önce başlayan gelişmeleri toplayıp değerlendirerek, büyük ölçüde anıtsal bir cami mimarisi yaratmışlar, ondan sonra, bütün İran ve Orta Asya'da dört eyvanlı, avlulu ve mihrap önü kubbesi ile, onların cami tipleri hakim olmuştur. İlk Selçuklu camii, en önemli kısımları Melikşah zamanında (1072-1092) yapılmış olan Isfahan Mescid-i Cuması'dır. Kitabelere göre, büyük mihrap kubbesi ile bunun tam karşısında avlu dışında kuzeydeki küçük kubbeli mekân, Melikşah zamanında, dört eyvanlı avlu ve revaklar da bütün ana hatlarıyla yine Selçuklular devrinde meydana gelmiştir. Bundan sonra cami, otuza yakın kitabe ile belirtilen uzun bir devrede çeşitli ilâve ve değişikliklerle genişletilmiş,XIX. ve XX. yy.'larda da tamirler geçirmiştir. Bir defada, avlulu, mihrap önü kubbeli olarak gerçekleştirilen cami; "Zavvare Ulu Camii" (1135)' dir. Bu camiden sonra, bütün İran - Orta Asya'da bu plân şeması uygulanmaya başlanmış ve Selçuklular'dan sonra da devam etmiştir. Ancak bu şema, mihrabın her yandan görülmesini engellediğinden, çeşitli yerlere mihrap yapmak gerekmiştir. Eyvanların çok yüksek görünmemesi için revaklar iki katlı yapılmıştır. Ardistan'daki Mescid-î Cuma da (1160) bu grup tandır ve İran'daki Selçuklu camilerinin en göze çarpan eserlerindendir İran'da, daha önce yapılan Selçuklu camileri, tuğladan, hafif sivri, tromplu kubbeleri ile küçük ölçüde, İsfahan'da Melikşah kubbesinin devam eden varyasyonları olarak görünürler. Bunlardan ilki olan Gülpayegân Camii (1108-1118), kare bir mekân üzerine, mukarnaslı tromplarla çok hafif sivrilen bir kubbeden ibarettir. Cami, XIX. yy.'da Kaçarlar zamanında dört eyvanlı hale getirilmiştir. Selçuklu kubbelerinin daha İsfahan'da tamamen gelişmiş olan zengin iç yapılarına karşılık, dış görünüşleri her türlü süslemeden uzak, sık tuğla örgüsünden, kübik masif yüzeyler halindedir. Kübik blok üzerinde, sekizgen bir geçiş bölgesinden sonra hafifçe sivrilen kubbe silueti, sağlam bir ifade kuvveti ile Selçuklu kubbesini sembolize eder. Gaznelilerde daha önce ele alınan kubbe-eyvan birleşmesi, en başarılı şekli ile Selçuklularda geliştirilmiştir. Selçuklulardan önce, İslâmiyet devrinde ne doğu ne de batı İran'da kubbe ile eyvanın birleştiği bir tek örnek görülmemiş ve Selçuklular bunu yeniden bulmuşlardır. Büyük Selçuklu camilerindeki minareler, genel olarak Karahanlı minarelerinin özelliklerini sürdürmektedir. Zaman zaman Gazneli formlarına yakın örnekler de görülür. Büyük Selçuklular İran'da, ince uzun silindirik gövdeli minareleri yeğlemişlerdir. Bunların en eski örneklerinden biri, Damgan Mescid-i Cuması'nın 1058 tarihli minaresi olup, düz silindirik gövde tuğlaların, değişik biçimde dizilmesiyle baklava ve geometrik motifler ve kûfî kabartmalı yazıt kuşağıyla süslenmiştir (Selçukluların ilk çini bezemeli minarelerindendir). Daha sonra yapılanlar, bu biçimi geliştirip zenginleştirmiştir. b)Mezar anıtları, türbeler ve kümbetler Büyük Selçuklular zamanında, camilerde olduğu gibi türbelerde de gelişme, Karahanlılara ve Gaznelilere bağlanmaktadır. İsfahan'ın güneyinde Albakûh'da, Kümbed-i Ali ve Damgan'da Cihil Duhteran (40 kız), 1056'da, Tuğrul Bey zamanında yapılmış iki kümbettir. Mukarnas kornişle nihayetlenen, dümdüz alçak sekizgen gövde üzerinde, bir kubbe ile örtülü olan Kümbed-i Ali, İran'daki tuğla kümbetlerin aksine, taştan bir yapıdır. Kubbenin üstünde, herhalde, sekizgen piramit bir külâh bulunuyordu. Tuğladan silindirik gövde üzerine, konik külâhlı bir kümbet olan Cihil Duhteran, gövdenin üst kenarında, geniş kûfî kitabe kuşağı, bunun üstünde ve altında tuğladan, geometrik frizleriyle dikkati çeker. Demavend'de bulunan bir kümbet (XI.yy.), düşey çizgilerinin belirginliği, içten kubbe, dıştan pramit çatılı oluşuyla diğerlerinden ayrılır. Dehistan'da, meşhed denilen mezarlıktaki küm betler (XII. yy. başları), yalın tuğla mimarilerine karşılık, değişik plânları ile dikkati çekerler. Silindirik ya da yukarıya doğru daralan sekizgen gövdeler yarım silindir ya da dik köşeli kulelerle bölünmüşlerdir. Cephelerde sivri kemerli, yüzeysel nişler vardır; önlerinde alçak bir eyvan biçiminde giriş mekânı bulunur. Merv'deki ünlü Sultan Sencer Türbesi (1157), Selçuklu türbe mimarlığının şaheseridir. Kare plânı ile Karahanlı türbelerine dönüşü simgeler. Sekiz köşeli piramit çatıyla örtülü yapı, geometrik düzenli, ince tuğla örgüler arasına yerleştirilmiş firûze çinilerle bezenmiştir. Selçuklu türbe mimarlığının gelişimini yansıtan bir başka yapı, Tus'da İmam Gazali'ye bağlanan türbedir(1111). Türbe, dışa taşkın giriş eyvanı, kare plânı, kubbeli ana mekânı ve arkaya doğru uzanan tonoz örtülü üç bölümden oluşan plânıyla dikkati çeker. c) İran'da Selçuklu medreseleri Şiîliğe karşı Sünnîliği geliştirmek ve devlet memurlarını yetiştirmek üzere, ilk devlet medreseleri, XI. yy. başlarında, Gazne'de kurulmuştur. Büyük Selçuklular zamanında bu öğretim müesseseleri, geniş bir devlet teşkilâtı haline getirilmiş, devlet memurları bu yatılı okullarda yetiştirilmiştir. Bunlardan birincisi, Nişabur'da kurularak ilk defa medrese adını almıştır. Büyük Selçuklular'dan Hargird ve Rey'de, Melikşah zamanında yapılmış iki medrese kalmış, maalesef diğer bütün medreseler kaybolmuştur. Horasan'da Hargird Medresesi tam bir harabe olup,tonozu yıkılmış kıble eyvanından başka bir şey görünmez. Ayakta kalan kıble eyvanı 7.04 m. genişlikte olup, yan duvarları üçer sivri kemerlerle dışarıya açılmaktadır. İyi cins sarı tuğladan, yüksek kabartma çiçekli kûfî kitabesi, bitin İran'da en şahane yazı olup, şimdi Tahran Müzesi'nde bulunmaktadır. Harfleri, zeminden 8-10 cm. yükselen, 90 cm. genişliğindeki kitabenin üst yarısı rumî ve palmetlerden süsleme halindedir. Godard'ın, 1937'de, Rey'de meydana çıkardığı ikinci dört eyvanlı medresenin zengin şituk süslemeli mihrabı, kıbleye tam uygun değildir. Birbirine eşit kuzey-güney eyvanları da, doğu ve batı eyvanlarından daha küçük olarak, genel kaideye aykırıdır. Creswell, bunun bir eve benzediğini ve öğrenci hücrelerinin de bulunmadığını ileri sürerse de, mihrabı çevreleyen kûfî kitabeler, ev fikrine uygun değildir. d) Kervansaraylar Karahanlı ve Gazneliler'in geliştirdikleri kervansaray mimarisini, Büyük Selçuklular kuvvetle ele alarak, anıtsal eserler meydana getirdiler. Damgan - Sümnan yolu üzerinde, Ehvan' da, Ribat Anuşirvan olarak tanınan kervansaray, kare plânda, kale gibi sağlam duvarlı, köşelerde ve yanlarda silindirik kulelerle takviyelidir. Dört eyvanlı ve payeler üzerine revaklı avlu etrafında uzun dikdörtgen biçiminde, yan yana simetrik odalar, köşelerden üçünde, dört eyvanla çevrili küçük kubbeler halinde daireler vardır. Bu daireler, Samerra'dan ve Abbasiler'den gelmedir. Tuğrul Bey zamanına rastlayan Ribat Zafaranî , teknik bakımdan bazı gelişmelerle değişik bir plân gösterir. Kare biçiminde, köşeleri kuleli, ortasında dört eyvanlı avlu ile simetrik olarak tek tek sıralanmış odaları olan bir yapıdır ve girişin sağında cami vardır. e) Saraylar Selçukluların merkezi Merv, Sultan Sencer'in ölümüne kadar parlak bir imar faaliyeti görmüş, daha sonra Harizm'de, Ürgenç onun yerini almıştır. Merv'de kalan eserlerden Sultan Kale oldukça iyi durundadır. Dört kilometre kare bir alanı çeviren surlar 15 m. yükseklikte ve her 15 m.'de 4 m. çapında yarım silindirik bir kule ile takviyeli olup, ayrıca bir hendek ile korunmuştur. İçerisi duvarlarla bir ark ve şehristan olarak düzenlenmiştir. Saray ve kışlalar ark denilen bölümdedir. Eski meskûn şehrin ortasında bir havuz, büyük bir cuma camii ve Sultan Sencer'in türbesi yer alıyordu. Selçuklular'ın XI. yy.'da Merv'deki sarayları 45 x 39 m. ölçüsünde 50 odalı, çok gösterişli bir yapı idi. Doğuda bulunan esas girişten dört eyvanlı ve 16 x 16 m.lik avluya geçiliyordu. Bunun yanında cephesi yarım sütunlarla dekorlu bir yapı içindeki dikdörtgen salon, belki sulta nın kütüphanesi olabilir.
Selçuklularda Mimarî a) Camiler Karahanlı ve Gazneli camileri tanınmadan önce, Türk cami mimarisi, İran'da Büyük Selçuklularla başlatılıyor ve bu yüzden mimari gelişmede birçok problemler aydınlatılamadığı gibi, sürekli değişen hipotezler ortaya atılıyordu. Bugün mihrap önü kubbesi ile bir mekân birliği gösteren camilerin, Karahanlı ve Gazneli mimarisinde ele alındığı son yıllardaki araştırma ve kazılarla anlaşılmıştır. Selçuklular, İran'da Türk mimarisinde daha önce başlayan gelişmeleri toplayıp değerlendirerek, büyük ölçüde anıtsal bir cami mimarisi yaratmışlar, ondan sonra, bütün İran ve Orta Asya'da dört eyvanlı, avlulu ve mihrap önü kubbesi ile, onların cami tipleri hakim olmuştur. İlk Selçuklu camii, en önemli kısımları Melikşah zamanında (1072-1092) yapılmış olan Isfahan Mescid-i Cuması'dır. Kitabelere göre, büyük mihrap kubbesi ile bunun tam karşısında avlu dışında kuzeydeki küçük kubbeli mekân, Melikşah zamanında, dört eyvanlı avlu ve revaklar da bütün ana hatlarıyla yine Selçuklular devrinde meydana gelmiştir. Bundan sonra cami, otuza yakın kitabe ile belirtilen uzun bir devrede çeşitli ilâve ve değişikliklerle genişletilmiş,XIX. ve XX. yy.'larda da tamirler geçirmiştir. Bir defada, avlulu, mihrap önü kubbeli olarak gerçekleştirilen cami; "Zavvare Ulu Camii" (1135)' dir. Bu camiden sonra, bütün İran - Orta Asya'da bu plân şeması uygulanmaya başlanmış ve Selçuklular'dan sonra da devam etmiştir. Ancak bu şema, mihrabın her yandan görülmesini engellediğinden, çeşitli yerlere mihrap yapmak gerekmiştir. Eyvanların çok yüksek görünmemesi için revaklar iki katlı yapılmıştır. Ardistan'daki Mescid-î Cuma da (1160) bu grup tandır ve İran'daki Selçuklu camilerinin en göze çarpan eserlerindendir İran'da, daha önce yapılan Selçuklu camileri, tuğladan, hafif sivri, tromplu kubbeleri ile küçük ölçüde, İsfahan'da Melikşah kubbesinin devam eden varyasyonları olarak görünürler. Bunlardan ilki olan Gülpayegân Camii (1108-1118), kare bir mekân üzerine, mukarnaslı tromplarla çok hafif sivrilen bir kubbeden ibarettir. Cami, XIX. yy.'da Kaçarlar zamanında dört eyvanlı hale getirilmiştir. Selçuklu kubbelerinin daha İsfahan'da tamamen gelişmiş olan zengin iç yapılarına karşılık, dış görünüşleri her türlü süslemeden uzak, sık tuğla örgüsünden, kübik masif yüzeyler halindedir. Kübik blok üzerinde, sekizgen bir geçiş bölgesinden sonra hafifçe sivrilen kubbe silueti, sağlam bir ifade kuvveti ile Selçuklu kubbesini sembolize eder. Gaznelilerde daha önce ele alınan kubbe-eyvan birleşmesi, en başarılı şekli ile Selçuklularda geliştirilmiştir. Selçuklulardan önce, İslâmiyet devrinde ne doğu ne de batı İran'da kubbe ile eyvanın birleştiği bir tek örnek görülmemiş ve Selçuklular bunu yeniden bulmuşlardır. Büyük Selçuklu camilerindeki minareler, genel olarak Karahanlı minarelerinin özelliklerini sürdürmektedir. Zaman zaman Gazneli formlarına yakın örnekler de görülür. Büyük Selçuklular İran'da, ince uzun silindirik gövdeli minareleri yeğlemişlerdir. Bunların en eski örneklerinden biri, Damgan Mescid-i Cuması'nın 1058 tarihli minaresi olup, düz silindirik gövde tuğlaların, değişik biçimde dizilmesiyle baklava ve geometrik motifler ve kûfî kabartmalı yazıt kuşağıyla süslenmiştir (Selçukluların ilk çini bezemeli minarelerindendir). Daha sonra yapılanlar, bu biçimi geliştirip zenginleştirmiştir. b)Mezar anıtları, türbeler ve kümbetler Büyük Selçuklular zamanında, camilerde olduğu gibi türbelerde de gelişme, Karahanlılara ve Gaznelilere bağlanmaktadır. İsfahan'ın güneyinde Albakûh'da, Kümbed-i Ali ve Damgan'da Cihil Duhteran (40 kız), 1056'da, Tuğrul Bey zamanında yapılmış iki kümbettir. Mukarnas kornişle nihayetlenen, dümdüz alçak sekizgen gövde üzerinde, bir kubbe ile örtülü olan Kümbed-i Ali, İran'daki tuğla kümbetlerin aksine, taştan bir yapıdır. Kubbenin üstünde, herhalde, sekizgen piramit bir külâh bulunuyordu. Tuğladan silindirik gövde üzerine, konik külâhlı bir kümbet olan Cihil Duhteran, gövdenin üst kenarında, geniş kûfî kitabe kuşağı, bunun üstünde ve altında tuğladan, geometrik frizleriyle dikkati çeker. Demavend'de bulunan bir kümbet (XI.yy.), düşey çizgilerinin belirginliği, içten kubbe, dıştan pramit çatılı oluşuyla diğerlerinden ayrılır. Dehistan'da, meşhed denilen mezarlıktaki küm betler (XII. yy. başları), yalın tuğla mimarilerine karşılık, değişik plânları ile dikkati çekerler. Silindirik ya da yukarıya doğru daralan sekizgen gövdeler yarım silindir ya da dik köşeli kulelerle bölünmüşlerdir. Cephelerde sivri kemerli, yüzeysel nişler vardır; önlerinde alçak bir eyvan biçiminde giriş mekânı bulunur. Merv'deki ünlü Sultan Sencer Türbesi (1157), Selçuklu türbe mimarlığının şaheseridir. Kare plânı ile Karahanlı türbelerine dönüşü simgeler. Sekiz köşeli piramit çatıyla örtülü yapı, geometrik düzenli, ince tuğla örgüler arasına yerleştirilmiş firûze çinilerle bezenmiştir. Selçuklu türbe mimarlığının gelişimini yansıtan bir başka yapı, Tus'da İmam Gazali'ye bağlanan türbedir(1111). Türbe, dışa taşkın giriş eyvanı, kare plânı, kubbeli ana mekânı ve arkaya doğru uzanan tonoz örtülü üç bölümden oluşan plânıyla dikkati çeker. c) İran'da Selçuklu medreseleri Şiîliğe karşı Sünnîliği geliştirmek ve devlet memurlarını yetiştirmek üzere, ilk devlet medreseleri, XI. yy. başlarında, Gazne'de kurulmuştur. Büyük Selçuklular zamanında bu öğretim müesseseleri, geniş bir devlet teşkilâtı haline getirilmiş, devlet memurları bu yatılı okullarda yetiştirilmiştir. Bunlardan birincisi, Nişabur'da kurularak ilk defa medrese adını almıştır. Büyük Selçuklular'dan Hargird ve Rey'de, Melikşah zamanında yapılmış iki medrese kalmış, maalesef diğer bütün medreseler kaybolmuştur. Horasan'da Hargird Medresesi tam bir harabe olup,tonozu yıkılmış kıble eyvanından başka bir şey görünmez. Ayakta kalan kıble eyvanı 7.04 m. genişlikte olup, yan duvarları üçer sivri kemerlerle dışarıya açılmaktadır. İyi cins sarı tuğladan, yüksek kabartma çiçekli kûfî kitabesi, bitin İran'da en şahane yazı olup, şimdi Tahran Müzesi'nde bulunmaktadır. Harfleri, zeminden 8-10 cm. yükselen, 90 cm. genişliğindeki kitabenin üst yarısı rumî ve palmetlerden süsleme halindedir. Godard'ın, 1937'de, Rey'de meydana çıkardığı ikinci dört eyvanlı medresenin zengin şituk süslemeli mihrabı, kıbleye tam uygun değildir. Birbirine eşit kuzey-güney eyvanları da, doğu ve batı eyvanlarından daha küçük olarak, genel kaideye aykırıdır. Creswell, bunun bir eve benzediğini ve öğrenci hücrelerinin de bulunmadığını ileri sürerse de, mihrabı çevreleyen kûfî kitabeler, ev fikrine uygun değildir. d) Kervansaraylar Karahanlı ve Gazneliler'in geliştirdikleri kervansaray mimarisini, Büyük Selçuklular kuvvetle ele alarak, anıtsal eserler meydana getirdiler. Damgan - Sümnan yolu üzerinde, Ehvan' da, Ribat Anuşirvan olarak tanınan kervansaray, kare plânda, kale gibi sağlam duvarlı, köşelerde ve yanlarda silindirik kulelerle takviyelidir. Dört eyvanlı ve payeler üzerine revaklı avlu etrafında uzun dikdörtgen biçiminde, yan yana simetrik odalar, köşelerden üçünde, dört eyvanla çevrili küçük kubbeler halinde daireler vardır. Bu daireler, Samerra'dan ve Abbasiler'den gelmedir. Tuğrul Bey zamanına rastlayan Ribat Zafaranî , teknik bakımdan bazı gelişmelerle değişik bir plân gösterir. Kare biçiminde, köşeleri kuleli, ortasında dört eyvanlı avlu ile simetrik olarak tek tek sıralanmış odaları olan bir yapıdır ve girişin sağında cami vardır. e) Saraylar Selçukluların merkezi Merv, Sultan Sencer'in ölümüne kadar parlak bir imar faaliyeti görmüş, daha sonra Harizm'de, Ürgenç onun yerini almıştır. Merv'de kalan eserlerden Sultan Kale oldukça iyi durundadır. Dört kilometre kare bir alanı çeviren surlar 15 m. yükseklikte ve her 15 m.'de 4 m. çapında yarım silindirik bir kule ile takviyeli olup, ayrıca bir hendek ile korunmuştur. İçerisi duvarlarla bir ark ve şehristan olarak düzenlenmiştir. Saray ve kışlalar ark denilen bölümdedir. Eski meskûn şehrin ortasında bir havuz, büyük bir cuma camii ve Sultan Sencer'in türbesi yer alıyordu. Selçuklular'ın XI. yy.'da Merv'deki sarayları 45 x 39 m. ölçüsünde 50 odalı, çok gösterişli bir yapı idi. Doğuda bulunan esas girişten dört eyvanlı ve 16 x 16 m.lik avluya geçiliyordu. Bunun yanında cephesi yarım sütunlarla dekorlu bir yapı içindeki dikdörtgen salon, belki sulta nın kütüphanesi olabilir.