Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Çarpık Kentleşme Nedir

Çarpık Kentleşme Nedir

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Hypatia

    • 2015-10-10 11:20:09

    Cevap : ÇARPIK KENTLEŞME, TANIMI, ÖZELLİKLERİ, NEDİR (8 KASIM DÜNYA ŞEHİRCİLİK GÜNÜ İLE İLGİLİ YAZILAR, BİLGİLER)
    Çarpık kentleşme, kentlerin, nüfus patlaması sonucunda, plansız ve denetimsiz olarak, gelişigüzel, altyapısız, her türlü estetik kaygıdan uzak bir şekilde merkezden dışa doğru adeta bir ur gibi büyümesidir. Bu durum çevrede, insanca yaşamaya olanak vermeyen ilkel yerleşmelerin kenti kuşatmasına, merkezde ise mevcut dokunun tahribine, tarihsel, kültürel ve doğal değerlerin yok olmasına yol açmaktadır.
     
    Sonuç, kentlerin ölümü, insanların mutsuzluğu ve fakirliği, toplumun düzensizliğidir.
     
    Batıda 19. yüzyılda, endüstrileşme ile başlayan kentlere göç olayı Türkiye'de 20. yüzyılın ikinci yarısında yaşandı. Şehirlerimiz son kırk (bilgi yelpazesi.net) yılda, daha önceki nüfuslarının beş on misli nüfus artışları ile karşı karşıya kaldılar.
     
    Belki, çok daha zengin ülkelerde dahi böylesine büyük bir artışı kısa zamanda sağlıklı çağdaş kentler inşa ederek barındırmak mümkün değildi. Ancak Türkiye'deki çarpık kentleşme, hiçbir mazeretin affettiremeyeceği kadar, insan onuruna yakışmayan ilkellikte olmuştur.
     
    ÇARPIK KENTLEŞME, TANIMI, ÖZELLİKLERİ, NEDİR (GENİŞ ANLATIM)
     
    ÇARPIK KENTLEŞME NEDİR?
    Çarpık kentleşme, kentlerin, nüfus patlaması sonucunda, plansız ve denetimsiz olarak, gelişigüzel, altyapısız, her türlü estetik kaygıdan uzak bir şekilde merkezden dışa doğru adeta bir ur gibi büyümesidir. Bu durum çevrede, insanca yaşamaya olanak vermeyen ilkel yerleşmelerin kenti kuşatmasına, merkezde ise mevcut dokunun tahribine, tarihsel, kültürel ve doğal değerlerin yok olmasına yol açmaktadır.
     
    Sonuç, kentlerin ölümü, insanların mutsuzluğu ve fakirliği, toplumun düzensizliğidir.
     
    Batıda 19. yüzyılda, endüstrileşme ile başlayan kentlere göç olayı Türkiye'de 20. yüzyılın ikinci yarısında yaşandı. Şehirlerimiz son kırk yılda, daha önceki nüfuslarının beş on misli nüfus artışları ile karşıkarşıya kaldılar.
     
    Belki, çok daha zengin ülkelerde dahi böylesine büyük bir artışı kısa zamanda sağlıklı çağdaş kentler inşa ederek barındırmak mümkün değildi. Ancak Türkiye'deki çarpık kentleşme, hiçbir mazeretin affettiremeyeceği kadar, insan onuruna yakışmayan ilkellikte olmuştur.
     
    ÇARPIK KENTLEŞMENİN NEDENLERİ?
    Hızlı kentleşme, acaba neden hızla çarpık kentleşmeye dönüştü?
     
    Nedenleri kısaca özetleyelim:
    => Şehre göç Türkiye'de her türlü tahminin üstünde bir hızla gerçekleşmiştir ve devam etmektedir. Hükümetler, Türkiye çapında doğru ve gerçekçi yerleşme kararları almamış ve uygulamamıştır. Göç zorlaştırılacağına özendirilmiştir. İmar afları, arsa dağıtıp tapu vermeler hep özendirici olmuştur.
    Artık kente sadece iş ve aş için değil, kent toprağının yağmalanması için de gelinmektedir.
    => Planlar yapılmıştır; ancak bu planlar anormal büyüyen nüfusun ve ihtiyaçların gerisinde kalmış, kentleşme planlamayı izleyeceğine, planlama kentleşmeyi izlemiştir. çoğu kez de planlama, kaçak yapılaşmayı yasallaştırmak için kullanılmıştır.
    => Siyasi irade hemen hiçbir zaman planlamayı yeterince ciddiye almamıştır. Ana kararları Devlet politikasıyla saptanmamış planlar, yönetimlerin kendi politik görüşleri doğrultusunda, otorite boşluğundan yararlanan keyfi uygulamalara dönüşmüştür.
    => Değişen yönetim kadroları, daha önceki bilgi ve deneyim birikiminden yararlanmak yerine, yeniden fikir üretmeye çalışmışlardır.
    => Böylece, kentleşme-planlama konularında da ülkenin hemen tüm konularında olduğu gibi süreklilik sağlanamamış, bir başka deyişle ortak bilinç oluşmamıştır.
    => Planlama ile başarıya ulaşamayıp kentler yaşanmaz hale gelince siyasi iradenin günlük, keyfi, operasyonel müdahalelerine başvurulmuştur: Menderes ve Dalan imar hareketleri gibi. Ancak bu hareketler, benimsenmiş planlara dayanmadığı için inandırıcı olamamış, benimsenmemiş, sonuçta toplumsal muhalefetle karşılanmıştır
     
    ÇARPIK KENTLEŞMENİN TOPLUMA MALİYETİ
    Kentlerin büyümesi artık sadece o kentte yaşayanların sorunu olmaktan çıkmıştır. Çarpık kentleşmenin yarattığı sorunlar, tüm ülke ekonomisini ve toplumsal barışı olumsuz etkilemektedir.
     
    => Kent merkezleri her bakımdan tıkanmakta ve yaşanmaz duruma gelmektedir.
    => Ulaşımın tıkanması ve işlememesi, büyük zaman, işgücü, para kaybına neden olmakta, bu da merkezden kaçışı hızlandırmaktadır. Kentler bu nedenle de daha çok yayılmakta, merkezdeki büyük yapı stoğu atıl kalmaktadır.
    => Kent işgücünün büyük bir yüzdesi, kent sınırlarının çok dışındaki uzak mesafelerden gidip gelmek zorundadır.
    => Kente yeni göç eden nüfusun çevredeki düzensiz yerleşmesi, her türlü insanca yaşama koşulundan uzak, altyapısız, dizboyu çamur ya da toz içinde kent parçaları yaratmaktadır.
    => Başlangıçta masum bir barınma çözümü gibi görünen tek katlı gecekondular, zaman içinde spekülasyon aracı olarak yerlerini beş altı katlı apartmanlara bırakmakta, şehir çevresinde şehri boğan sağlıksız, yoğun yerleşmeler oluşturmaktadır.
    => Bunun sonucunda yalnızca görünüş çirkinliği değil, mutsuz, huzursuz, topluma hatta kendilerine düşman sağlıksız bir toplum yaratılmaktadır.
    => Böyle bir toplumun üretken ve verimli olması beklenemeyeceği gibi, sağlıklı insan kaynağına dayanmayan bir kalkınmanın gerçekleştirilemeyeceği de açıktır.
     
    Çarpık kentleşmenin sonuçta,
    => Toplumsal mutsuzluğa,
    => Çevre kirlenmesine,
    => Tarihsel, kültürel ve doğal değerlerin yok olmasına,
    => Verim kaybına,
    => Kaynak israfına,
    => Hizmetlerin aksamasına,
    => Asayişsizliğe, güvensizliğe,
    => Devlet düzeninin kurulamamasına,
    => Büyümeyle doğan kent rantlarının kamu dışında yağmalanmasına, neden olduğu artık herkesçe bilinmelidir.
     
    BÖYLE GİDERSE NE OLUR?
    Çarpık kentleşmeye karşı ortak toplumsal bilinç sağlanamayıp gerekli önlemler hızla alınmadığı takdirde, bugün gelinen noktanın ve tüm olumsuzlukların katlanarak bir toplumsal felaket haline geleceği kesindir.
     
    Ülke nüfusu 20-25 yıl sonra yüz milyona ulaştığında, kentlerimizin nüfusu da bugünkünün iki buçuk katına çıkacaktır. Bu durumda, örneğin İstanbul büsbütün yaşanmaz bir şehir olacaktır. Şehirlerde
     
    => Asayişsizlik korkunç boyutlara ulaşacak,
    => Ulaşım büsbütün kilitlenecek, bir yerden bir yere gidilemez olacak,
    => Gecekondular 5-6 katlı apartmanlar haline gelecek,
    => Devlet kontrolu, otoritesi büsbütün yok olacak,
    => Sular akmayacak, çöpler toplanmayacak, hava ve çevre kirliliği korkunç boyutlara ulaşacaktır.
     
    Kısacası, yaşanamaz şehirlerle başbaşa kalacağız.
     
    100 milyonluk ülke nüfusunun sadece beslenebilmesi yeterli olacak mıdır?
     
    Bu nüfusun, mutluluk ve verimliliği, kültürü, sağlığı, eğitimi, tarihsel ve doğal değerleri ne olacaktır
     
    Özetle, böyle giderse, çağdaş ileri dünyanın tüm ideallerine veda etmek gerekecektir.
     
    Gelişim yalnızca "ekonomik kalkınma" sloganıyla yürütülür, buna paralel olarak sosyal kalkınma sağlanmazsa Türkiye kalkınamaz. Böyle bir ortam içinde 100 milyonluk bir nüfus ancak doğa, tarih ve kültür değerlerini, kısaca varlığını ve geçmişini yok eder.
     
    Türkiye nüfusu 100 milyona ulaştığında İstanbul 25 milyon, Ankara 11 milyon, İzmir 9 milyon olacaktır.
     
    Gelişmiş ülkelerde şehirlerin büyümesi kontrol altına alınmıştır. Dünyanın New York, Londra, Paris gibi metropolleri artık dünyanın en kalabalık şehirleri değildir, bundan böyle gelecekte de olmayacaklardır. Artık dünyanın en kalabalık şehirleri, gelişmekte olan (azgelişmiş) ülkelerin şehirleridir. 21. yüzyılın en büyük, daha doğrusu kalabalık şehirleri Mexico, Sao Paolo, Kalküta, Bombay, Şanghay ve İstanbul olacaktır.
     
    Buralarda sonuç, asayişsizliğin kolgezdiği, cinayetlerin, soygunların arttığı, şehir hayatıyla bütünleşmemiş insanlarla dolu, suyu, elektriği olmayan, trafiği tıkanmış, yaşanmaz hale gelmiş çevresiyle, adına şehir bile denmeyecek anormal büyüklükteki çarpık yerleşmelerdir.
     
    ÇARELER - ÖNERİLER
    Türkiye'de imar planları, yapıyla ilgili yasalar, bunları uygulama yetkisi verilmiş kuruluşlar, bu işleri yapmakla yetkili kılınmış meslek adamları, çeşitli izin ve denetim mekanizmaları vardır. Ancak bütün bunlar sağlıklı bir kentleşme için yeterli midir?
     
    İlk kez 1960'larda benimsenen "plan" fikri, 1980'lerde, özellikle sosyal ve fiziksel plan alanında, tümüyle terk edilerek yerini tesadüfiliğe, keyfiliğe, "bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler"e bıraktı.
     
    Önce imar ve İskan Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı içinde eritildi, sonra Bölge Planlama Büroları lağvedildi, Nazım Plan Büroları kapatıldı. Oysa bu kuruluşlar ülkedeki fiziksel planlama zincirinin halkalarını oluşturmaktaydı.
     
    Planlama yalnızca yerel yönetimlere bırakıldı. Bu durum görünüşte daha demokratikti; ancak yerel yönetimlerdeki kadro yetersizliği ve bilgi eksikliği, kararlarının bulunmayışı, başarı önündeki en büyük engeldi. Nitekim sonuçlar da bu başarısızlığı göstermekte gecikmedi ve şehirlerimiz ivmesi giderek artan bir hızla yok olma yoluna girdi.
     
    Bugün de ülke çapında bir yerleşme planımız olmadığı gibi, ülke çapında alınmış yerleşme kararları da yoktur. Bunlar yapılıncaya kadar bir an önce
     
    a. Ülke çapında kentleşme politikasının saptanması gereklidir. Bu politika, değişen iktidar ve kişilerce değişmeyecek ulusal kararlar niteliğinde olmalıdır. Ve bu, ulusal dış politika, ulusal savunma, sağlık, milli eğitim ve ekonomi politikalarından daha az önemli değildir.
    Devlet konuya ciddi olarak sahip çıkmalı, planlama ilkelerini ve direktifleri belirlemelidir. Bu konunun sahibi, yeniden yapılandırılacak bir İmar ve İskan Bakanlığı olmalıdır.
     
    b. Bu politika üzerinde yurt çapında ortak bilinç sağlanabilmesi için konu sürekli olarak gündemde tutulmalı, yerel ve rnerkezi yönetimler arasında uyumlu bir birlik oluşturulmalıdır.
    Hükümet ve yerel yönetimler kavgayı ve zıtlaşmayı bırakıp bir işbirliği düzenine girmelidir.
     
    c. Ulusal plan direktifleri içinde nazım planlar yaptırılmalı ve demokratik kurum ve kuruluşlarla tartışılarak kamuya benimsetilmelidir.
    Bunun için de plan ilke kararları önceden ve kısa sürede belirlenmeli; planların yapılabilmesi için gerekli ciddiyet gösterilerek yeterli mali kaynak ayrılmalıdır.
     
    d. Ortak bilince ulaşmamız gereken önemli sorunlardan biri de mülkiyet sorunu ve bunun son anayasamızda ele alınış şeklidir. Sağlıklı kentleşmeyi gerçekleştirebilecek şekilde kamunun güçlendirilmesi şarttır. Kişi hakları da kuşkusuz önemlidir, kutsaldır; ancak kişi yararı kamu yararından önce gelemez. Kamu yararı ile kişi yararını kentleşme açısından dengeleyecek hukuk düzeninin kurulması şarttır. Bir gece, arsasına yapı yasağı konarak, yeşil alan yapılarak yurttaşın birikimi nasıl sıfırlanmamalı ise, tarlaları imara açarak bir günde kamu eliyle milyarderler yaratmak yöntemleri de terk edilmelidir.
     
    e. Kamu, ciddi çalışmalarla elde edilecek gelişme planları yönünde arsa üretmelidir.
    Kamu'nun bu şekilde ciddi planlara dayalı arsa üretimi yoluyla, gelişigüzel alanlardaki yapılaşmayı önleyecek şekilde güçlenmesi, arsa rantının, bürokrasi ve mafya arasında bölüşülmesini önleyecek en önemli önlem olacaktır.
    Bu şekilde kent sınırlarının gelişigüzel kontrolsuz ve sonsuz şekilde genişlemesi önlenebilecek, kırsal alanların, dolayısıyla çevrenin korunması sağlanabilecektir.
     
    f. Kentleşmenin önemli bir sorunu da kent merkezlerinin çağdaş gereksinmelere uygun hale getirilmesi, mevcut yapı stoğundan yararlanma konusudur.
    Kent merkezlerinde pek çok yapı, ya güç ulaşım, ya maliklerinin belli olmaması, bakımsızlıklar gibi nedenlerle kullanılmadan duruyor. Bunların canlandırılabilmesi önce mülkiyet sorunlarının çözülebilmesi, yukarıda sözünü ettiğimiz yeni hukuk düzeni ile sağlanabilecektir.
    Böylece hem çok değer verdiğimiz geçmişimizi koruyacak hem de eski, fakat değerli, yaşanabilen kent parçaları elde etmiş olacağız.
     
    g. Planların kesinliği ve şeffaflığı sağlanmalıdır. Kısaca, planlar kesinlik kazandıktan sonra bütün yurttaşlara açık olmalıdır.
     
    Kente göçün özendirilmemesi yolunda alınacak kısa vadeli önlemleri de şöyle sıralayabiliriz:
    => Mevcut yasaların uygulanması; gecekondu ve kaçak yapılaşmanın önlenmesi için hükümetle yerel yönetimlerin işbirliği yapması,
    => Şehirlerde koruma bölgelerinin sınırlarının saptanması; buralara geçici bir süre için yapılaşma yasağı getirilmesi, yeşil alanların kesinlikle korunması,
    => Mevcut planlara açıklık getirilmesi,
    => İşgal edilmiş kamu arsaları için tapu dağıtılmasına son verilmesi,
    => İmar aflarından kaçınılması,
    => Kamunun, altyapısı da tamamlanmış arsa üretmesi ve toplu yapımı teşvik etmesi.
     
    SONUÇ
    Görülüyor ki Türkiye bugün, yasal ve yasal olmayan yerleşmeler ve yapılarla, gittikçe hızlı bir şekilde altyapısız, kullanışsız sağlıksız, çevreyle uyumsuz, çirkin ve çarpık kentleşme ile kaplanmaktadır. Üstelik bütün bu çirkinlikler için büyük zaman, emek ve para harcanmaktadır. Asıl felaket ise gelecek kuşaklara bırakılacak bu kötü mirasın düzeltilmesinin zorluğu, hatta olanaksızlığıdır.
     
    Bütün sorun, kent planlamasının gereğince hazırlanıp uygulanmamasından, ve bu konularda, kamunun ortak bilinçten yoksun olmasından kaynaklanmaktadır.
     
    Kent planlamasının yalnızca fiziksel kurallara göre değil, çok yönlü sosyal, ekonomik, hukuksal, bürokratik ve politik sorunların çözümü ve koordinasyonu ile başarılı olabileceği bir gerçektir.
     
    Bu bakımdan, özellikle büyük şehirlerimizdeki planlama kargaşasının sorumluluğunu belirli kuruluş ve kişilerde aramak yanlış olur. Hiç kimse çarpık kentleşme olayından kendisini soyutlayamaz. İş işten geçti diyerek yenilgiyi kabullenmek ise gelecek kuşaklara karşı yapılabilecek en büyük sorumsuzluktur. Her şeye rağmen bir şeyler yapılabilir ve yapılmalıdır.
     
    Türkiye, coğrafi konumu, tarihsel ve doğal zenginlik ve güzellikleri ile geleceğin şanslı bir ülkesidir. Ancak, çarpık kentleşme ile bu şans kaybedilebilir.
     
    Böylece, konunun önemini bir kez daha vurgulamış olduk. Ortak inancımız odur ki, konu, üzerinde ülke çapında görüş birliği, ulusal bilinç ve ulusal kentleşme politikası tespit edilinceye kadar, sürekli olarak gündemde tutulmalıdır.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Çarpık Kentleşme Nedir

    Sunum İçeriği

    1. Sayfa
    SAĞLIKSIZ KENTLEŞME(ÇARPIK KENTLEŞME)

    2. Sayfa
    TÜRKİYE’DE KENTSEL NÜFUSUN GELİŞİMİ Türkiye’de 1927 yılında 14 milyon nüfusun sadece % 24’ü ( 3,3 milyon kişi ) kentlerde yaşıyordu. 1950 yılında nüfusu 21 milyon olan ülke nüfusu içerisindeki oranı hala % 25 ( 5,2 milyon kişi ) olan kent nüfusu bu yıllardan sonra bir daha gerilememek üzere sürekli artmış ve günümüzde 73 milyon nüfusun %76’sını ( 56.2 milyon kişi ) oluşturmaktadır. Kentsel nüfus oranın 2020’de toplam nüfusun % 85’ini oluşturacağı tahmin edilmektedir.

    3. Sayfa
    {2D5ABB26-0587-4C30-8999-92F81FD0307C}2010 56.222.356 76,2 17.500.632 23,7

    4. Sayfa


    5. Sayfa
    Kentsel nüfus nasıl bu kadar arttı? Kentlerdeki nüfusun bu denli artması normal yollarla gerçekleşmemiştir. 1927-2010 arasında kentsel nüfusun büyük artış göstermiş olmasına karşın, kentsel nüfusun büyük bölümü kırsal kökenlidir. Çünkü 1927'de 3,3 milyon olan kentsel nüfus, 1927-2010 arasında Türkiye nüfusu gibi 5,5 katına çıksaydı, 2010'da yalnızca 18 milyona ulaşabilirdi. Oysa 2010 yılında kentsel nüfus 56,2 milyondu, dolayısıyla da ancak % 32'sinin kent kökenli olduğu söylenebilir. Kentsel nüfusun doğurganlığının daha az olduğu düşünülürse, bu oran gerçekte daha da düşük olmalıdır. Kent nüfusunun bu kadar artmasına neden olan faktör göçlerdir.

    6. Sayfa
    Göç niçin bu denli artış gösterdi ?Kırsal anlarda nüfus artışı,Tarım tekniklerinin gelişmesi,Parçalanan tarımsal alanlar,Arazi kamulaştırma çalışmaları, Huzursuz ortam, ( savaş, kan davası v.s. gibi )Doğal afetler,Kentlerde sanayi faaliyetlerinin gelişmeye başlaması,Ulaştırmanın gelişmesi v.s. gibi nedenler yüzünden kırsal alanlar kentlere hızlı bir şekilde göç vermeye başlamıştır.

    7. Sayfa
    Hızla şehirlere doğru akan göç nüfusu, böylece şehirlerde zaten var olan sorunların daha da artmasına sebep olmuştur. Bu sorunlar kısaca;İşsizlik,Alt yapı sorunları(elektrik, ulaşım, yol,),Doğal çevrenin bozulması,Sosyal düzensizlik,Çarpık kentleşme v.b. gibi önemli sorunlardır.

    8. Sayfa
    Çarpık Kentleşme Nedir ? Çarpık kentleşme; kentlerin nüfus patlaması sonucunda, plansız ve denetimsiz olarak, gelişigüzel, altyapısız, her türlü estetik kaygıdan uzak bir şekilde merkezden dışa doğru adeta bir ur gibi büyümesidir. Çarpık kentleşmenin oluşmasının asıl nedeni, kent planlamasının gereğince hazırlanıp uygulanmamasından ve bu konularda kamunun ortak bilinçten yoksun olmasından kaynaklanmaktadır.

    9. Sayfa
    Çarpık Kentleşme Niçin Oluşur ? Kırsal alandan çoğunlukla ekonomik sebeplerle gelen insanların göç ettikleri şehirlerde ev alacak ve kiralayacak paraları olmadığı için kendilerine şehrin dışında devlet arazisine veya satın aldıkları ucuz arsalarda ev yapmaları gecekondulaşmayı doğurmuştur. İmarsız arazilerde kurulan ve şehir planlarının dışında olan bu yerleşme yerlerinin sayısının artması çarpık kentleşmenin oluşmasına neden olmuştur.

    10. Sayfa


    11. Sayfa
    Çarpık Kentleşmenin Oluşturduğu SorunlarPlansız kurulan bölgelere eğitim ve sağlık hizmetlerinin yeteri kadar götürülememesi, Alt yapı hizmetlerinde (yol, su, elektrik, kanalizasyon vb.) yetersizlikler görülmesi, Doğal çevrenin tahribatı,Göç edenlerin kent yaşamına uyum sağlayamaması, Bu alanların suç yuvaları haline gelmesi (Asayişsizliğe ve güvensizliğe neden olması ),Gürültü, trafik yoğunluğu, çevre kirliliği gibi başlıca sorunlara yol açmaktadır.

    12. Sayfa


    13. Sayfa


    14. Sayfa


    15. Sayfa


    16. Sayfa


    17. Sayfa
    Çarpık Kentleşme Önlenmezse Ne Olur?Asayişsizlik korkunç boyutlara ulaşacak,Ulaşım büsbütün kilitlenecek, bir yerden bir yeregidilemez olacak,Gecekondular 5-6 katlı apartmanlar haline gelecek,Devlet kontrolü, otoritesi büsbütün yok olacak,Sular akmayacak, çöpler toplanmayacak, hava veçevre kirliliği korkunç boyutlara ulaşacaktır. *Kısacası, yaşanamaz şehirlerle baş başa kalacağız.

    18. Sayfa


    19. Sayfa
    Kentleşme Kontrol Altına Alınmalı! Gelişmiş ülkelerde şehirlerin büyümesi kontrol altına alınmıştır. Dünyanın New York, Londra, Paris gibi metropolleri artık dünyanın en kalabalık şehirleri değildir, bundan böyle gelecekte de olmayacaklardır. Artık dünyanın en kalabalık şehirleri, gelişmekte olan (azgelişmiş) ülkelerin şehirleridir. 21. yüzyılın en büyük, daha doğrusu kalabalık şehirleri Mexico, Sao Paolo, Bombay, Şanghay ve İstanbul olacaktır. Buralarda sonuç; asayişsizliğin kolgezdiği, cinayetlerin, soygunların arttığı, şehir hayatıyla bütünleşmemiş insanlarla dolu, suyu, elektriği olmayan, trafiği tıkanmış, yaşanmaz hale gelmiş çevresiyle, adına şehir bile denmeyecek anormal büyüklükteki çarpık yerleşmeler olacaktır.

    20. Sayfa
    Çözüm Ve Öneriler

    21. Sayfa
    Kaynaklar

    22. Sayfa


    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.