Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Cumhuriyetten Önce ve Sonra Kıyafet

Cumhuriyetten Önce ve Sonra Kıyafette nasıl değişiklikler oldu. Cumhuriyet kurulmadan önce kıyafetler nasıldı. Cumhuriyet ilan edildikten sonra kıyafetlerde ne değişiklikler oldu.

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Ugur

    • 2015-05-18 05:29:06

    Cevap : Cumhuriyetin ilanından önce kılık kıyafet
    Osmanlı devri kadınlarının kıyafetleri sokak ve ev içi giyimi olarak ayrılıyordu. 16.yüzyıl başlarından itibaren kadınlar sokak kıyafeti olarak ferace, yaşmak ve peçeyi kullandılar. Kışın yünlü, yazın ipekli kumaşlardan yapılan feraceler kolları ve bedeni bol, önden açık ve yere kadar inen bir giysi türüydü. 18. yüzyıldan itibaren feracelere yakalar takılmış ve bu yakalar II. Mahmud döneminde topuklara kadar uzamıştı. 19. yüzyılın ikinci yarısında ön etekler yuvarlak kesimli, tek düğmeli, yakalar kırmalarla süslenmişti. Feracelerin renklerinden giyenin Müslüman veya gayrimüslüm olduğu anlaşılıyordu.


    Müslümanlar kırmızı, mavi, yeşil renklerde, gayrimüslimler ise daha açık renklerde ferace giyiyorlardı.Yaşmaklar ise ince, beyaz, yumuşak kumaştan, başın etrafına sarılarak kaşa kadar örten üst parça ve yüzün alt kısmını burna kadar örten alt parçadan oluşuyordu. 1872’den sonra feracenin yanı sıra kullanılmaya başlanan çarşaf Suriye’den gelmişti. Osmanlı’da kadınlar; şalvar ve entarinin üzerinde kuşak ve kemer kullanılırdı.


    Dokuma kumaşlardan yapılmış kemerler kullanıldığı gibi, madeni kemerler de bele takılırdı Şalvarı bele bağlayan bütün kuşağa uçkur adı verilmekte idi. Uçkur bağlandıktan sonra belden aşağı sarkıtılan uçkurun uçlarına, güzel işlemeler yapılırdı. Şalvarın üzerine, bürümcük adı verilen kumaştan yapılmış gömlekler giyilir, bürümcük kumaşlar ipek ipliği ile pamuk ipliği de kullanılarak dokunurdu.


    Kadınlar ayaklarına evde ve sokakta yün ve pamuktan yapılmış çoraplar giyerlerdi. Köylerde, elde beş şişle örülen köylü çorapları çeşitli renklerden yapılmış motiflerden oluşmaktaydı. Varlıklı ailelerde, ayaklara mercan terlik, deriden yapılmış kısa ve uzun konçlu çizme, sedef kakmalı nalınlar giyilirdi. Halk arasında ise, keçe, çizme, çarık, dolak sade nalınlar ve yemeniler giyilmekteydi. Ancak sokakta Müslüman ve gayrimüslim kadınların ayırt edilebilmesi için için ferace ve ayakkabılarını statülerini belirleyici renklerde giymeleri öngörülmüştü. Müslümanlar sarı, Ermeniler kırmızı, Rumlar siyah, Museviler mavi ayakkabı giyerlerdi. Müslüman kadınlar kırmızı yeşil mavi gibi renklerde ferace giyerken gayrımüslümlerin eraceleri daha açık renklerde olurdu; yeşil renk giymeleri ise özellikle yasaklanmıştı.


    Erkekler ise ayaklarına tulumbacı yemeni veya ökçeli, altı kalın köseleli, çivili yemeni adı verilen arkaları basık ayakkabılar giyerlerdi. Burun kısmı sivri kesilen deriden yapılan, topuk ve yan kısımlarına ip geçirilerek ayak gibi şekil verilen çarık, köylü halk arasında giyilirdi. Çarık, cumhuriyet döneminde de bir süre daha çobanlar tarafından keçeden yapılmış, kebe ile birlikte giyilmiştir. Erkek giyiminde daha çok bele kuşak takılarak, potur ve ağlı şalvar giyilmiştir. Elbiselerin üzerine bölgelerin farklılıklarına göre, camadan, fermene, kolsuz camadan, kavuşturmalı yelek, mintan, salto giyilir, başı örtmek için fes kullanılırdı. Potur; karapınar, rusçuk, tek gözlü ve kulaklı olmak üzere dört çeşittir.


    Cumhuriyetten Sonra

    Cumhuriyet’in ilan edildiği 1920’lı yıllar değişimi ve umudu simgeliyordu.
    Hemen hemen her konuda yapılan hızlı ve radikal değişimler modada da etkisini göstermiş, kılık-kıyafet devrimi yapılmış, Batılı çizgi benimsenmişti.

    Erkek giyiminde İngiliz tarzı örnek alınıyordu.
    O dönem erkeklerin hayatındaki pantolon askısının yerini kemer aldı. Türk erkeği şort, bere ve pijama ile tanıştı.
    Mayo ve güneşlenme şortları da adeta ‘trend’ oldu.


    Ama giyimdeki değişim asıl kadını etkiledi. Çünkü yaşanan radikal bir değişimdi. O dönem Batı’dan gelen akımla uzun saçların yerini kısa saç aldı.
    Osmanlı döneminden kalma “beyaz tenli kadın makbuldur” düşüncesi de yerini “bronz ten”e bıraktı. Türk kadını güneşlenmeye ve yanmaya özen gösterdi. Yine aynı dönem jartiyerli çoraplar ve kısa saçın üzerine takılan ‘cloche’ şapkalar Türk kadınının hayatına girdi.
    Atatürk Türk kadını için belirlediği Batı kadını imajını ilk önce eşi Latife Hanım’la Türkiye’ye gösterecekti.

    1930’lu yıllarda dün dünyayı vuran ekonomik kriz modaya da sadeliği getirdi. Uzun saçlı olmayı engelleyen cloche şapkaların modası geçmeye başladı…

    1940’lı yıllara gelindiğinde ise Türk kadını naylon çorapla tanışacaktı.


    1950’li ve 60’lı yıllarda moda rüzgarlarının yönü Avrupa’dan çok Amerika’ydı… 50’li yıllar Türkiye’nin çok partili hayata geçişi ve Amerika’yla kurulan yeni ilişkiler etkisini giyim kuşamda da gösterdi.
    Hollywood filmleriyle tanışan Türk halkı da “Amerikan Rüyası”ndan etkilendi. Etek boyları kısaldı. 1950’li yılların kadını göğüslerini kaldıran, belini incelten, vücudunun siluetine hükmeden korselere adeta aşıktı.

    Ancak 1960’lara gelindiğinde modadaki değişim rüzgarından Türk kadını da etkilendi. O dönem etek boylarında kısalma ve bedende belirli bir rahatlamaya yol açan çuval elbiseler kadınların hayatındaki yerini aldı.
    1960 darbesiyle sonuçlanan sürecin ardından Türkiye 61 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamını yaşıyordu. Bu dönem tasarımlar ”ultra modern”likle tanıştı.
    Yeni ve daha özgür bir görünüme ulaşmanın yolu açıktı: Etekleri kısaltmak.


    1960’ların sonlarına gelindiğinde dünyada başkaldırının, kadın, azınlık ve çevre hareketlerinin tohumlarının atılıyordu. Türkiye ise bu akımdan ancak 70’li yılların başında etkilenecekti.
    Avrupa’daki öğrenci hareketleri Türkiye’yi de etkiledi. Genel ahlak kurallarındaki özgürleşme modaya da yansıdı. O dönem eteklerin boyu kalça hizasına kadar çıktı. Gözler bu kısalığa alıştı, pek çok Türk kadını da mini eteğe dolabında geniş yer ayırdı.
    O dönem dize kadar çıkan botlar, geniş kemerler, büyük omuz çantaları, bilek hizasında eldivenler, yapay mücevherler ve çok büyük gözlükler moda oldu.

    Siyasi kargaşa ve erkeklerin stili…
    1970’ler Türkiye’de siyasi olayların doruğa çıktığı dönem olarak tarihe geçti.. Ülke sağ ve sol olarak ikiye ayrıldı. Her görüşü simgeleyen farklı kıyafetler vardı.
    Sol görüşlü öğrenciler arasında gocuk, parka, ülkücü ve sağ görüşlüler arasında aşağıya doğru sarkık Orta Asya bıyıkları moda oldu.
    Militancı dinci kesimi ise uzun sakallar simgeliyordu.

    Bu dönemde toplumsal bir olgu olarak göze çarpan kırsal kente göç, modayı derinden etkiledi. Varoş kesimlerde pantolon üzerine giyilen güllü etekler ve onların üzerine giyilen İngilizce yazılı t-shirtler, yarım tesettür ya da yarım açılma, kentle etkileşimin giyime yansımasıydı.

    1970’li yıllardaki kargaşa ortamı 12 Eylül 1980 darbesiyle yerini sessizliğe bırakırken modaya da büyük etkileri oldu.
    1980’lerde Turgut Özal’ın siyaset sahnesindeki yerini almasıyla birlikte uygulanmaya başlanan ekonomide liberalleşme politikaları ve yabancı sermayenin Türk pazarına girmesi modayı çok farklı yönlere götürdü.

    Marka dönemi başlıyor…
    Dünya modasını şekillendiren dev giyim markaları büyük kentlerde peş peşe mağazalarını açtı. Türk genci de tabiiki bu rüzgardan fazlasıyla etkilendi ve böyle marka dönemi de başlamış oldu.
    1980’lerde t-shirt, sweat shirt, tayt gibi İngilizce’den dilimize yerleşmiş pek çok kıyafet, saç bantları, lastik ayakkabılar ve eşofmanlar moda oldu.

    Türk kadını ise önceleri daha çok erkeklerin tekelinde olan iş hayatında yerini yavaş yavaş almaya başlarken bu iş kıyafetini kavramını ülkeye soktu. O dönem etek ya da pantolon üzerine geniş vatkalarla kaldırılmış ceketleri tercih eden kadınlar profesyonel iş kadını imajının bir yansımasıydı.

    90’lar ve sadeleşme…

    Sade ve vücudu kavrayan formlar, 1990’lara damgasını vurdu. Süs ve abartıdan uzak görünümler tercih edildi.
    2000’lere gelindiğinde ise artık herkes herşeyi giyiyordu. Yani modayı değil kendine yakışanı tercih ediyordu. Modacılar bir anlamda tekrara düştü ve adeta 70-80 ve 90’lı yılların bir harmanlaması günümüz modasına damgasını vurdu.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cumhuriyetten Önce ve Sonra Kıyafet

    Sunum İçeriği

    Cevap Yaz Arama Yap

    Gulnur_8

    • 2015-05-18 05:34:44

    Cevap : Atatürk’ün yaptığı tüm inkılaplarda ( yada yeniliklerde ) hep daha modern bir ülke yaratma amacı güdüldüğü ortadadır. Yapılan yenilikler sadece belli başlı alanlarda yapılmamış sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda da yenilenme adımları atılmıştır. Yapılan inkılaplarda amaç sadece ülkenin değil ülkede yaşayan halklarında bir bütün halinde ileri medeniyetler seviyesine ulaştırılmaya çalışılmıştır. Burada yapılan bu yeniliklerden biri olan kılık kıyafet alanındaki değişimden bahs edeceğiz.


    Toplumların kıyafet seçiminde, yaşanılan çağın benimsenen kültürün ve çevre (iklim) özelliklerinin etkileri görülmüştür. Kılık kıyafet, insanların hayat tarzlarını ve kültürlerini de yansıtır. Osmanlı Devleti’nin egemenliği altında farklı kültürde birçok millet vardı. Bu milletlerin giyim kuşamları birbirine hiç benzemezdi. Ayrıca bilim adamları, memurlar ve halk arasında da kıyafet bakımından birlik yoktu. Padişah II. Mahmut, askerler ve devlet adamları arasında kıyafet birliği sağlamaya çalışmış, onların “fes” giymelerini de mecbur tutmuştu. Fes, Türklere has bir başlık değildi. Başka ülkelerden alınmıştı. Yenilik olduğu için önce fes giyilmesine karşı çıkılmış, fakat zamanla benimsenmiştir.


    Atatürk, Türk milletinin her alanda olduğu gibi, giyim konusunda da çağa ayak uydurmasını istiyordu. Bununla ilgili düşüncelerini, yurt gezilerinde millete anlattı.


    1925 yılı Ağustosu’nda Kastamonu ve inebolu’ya yaptığı gezide şunları söyledi: “Fikrimiz, zihniyetimiz tepeden tırnağa kadar medenî olacaktır. Medenî ve milletlerarası kıyafet milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz. “Atatürk bu gezisi sırasında herkese şapkayı tanıttı ve onun giyilmesini istedi. Bu yenilik kısa sürede bütün yurda yayıldı.


    25 Kasım 1925 tarihinde “Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun” kabul edildi. Kadınların çarşaf ve peçeyi atarak modern kıyafetleri benimsemeleri, zaman içinde hiçbir zorlama olmadan gerçekleşmiştir.


    1934 yılında çıkarılan bir başka kanunla da din adamlarının ibadet yerleri dışında dinî kıyafetlerle gezmeleri yasaklandı, Ancak dinî görevlilerin en yetkili kişileri, bunun dışında bırakıldı. Kıyafette değişiklik, toplumda birlik ve beraberliği güçlendirdi. Ayrıca, Türk milletine modern bir dış görünüm kazandırdı.


    Atatürk, 23 Ağustos 1925’te Kastamonu ve İnebolu’ya yaptığı seyahatlerde şapkayı halka göstererek giysi devriminin ilk işaretini verdi. “Biz her nokta-i nazardan medeni insan olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır. Medeni ve beynelmilel kıyafet milletimiz için layık bir kıyafettir onu giyeceğiz.” diyen Büyük Atatürk, 27 Ağustos 1925’te de İnebolu’da “Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeye mahal yoktur. Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir.” diyerek, medeni yaşayışa uyan kıyafetin kabulü gerekliliğini belirtmiştir. Atatürk’ün uyarması üzerine daha 25 Kasım 1925 tarih ve 671 Sayılı Şapka Kanunu çıkmadan önce vatandaşlar şapkayı giymiş ve bu yenilik, medeni kıyafet değişimi olarak halkarasında iyi karşılanmıştı. Bundan sonra, cüppe ve sarık giymek yasaklanmış, bu kıyafetleri giyme hakkı yalnız din adamlarına tanınmıştı.
    Cumhuriyetten Önce ve Sonra Kıyafet

    Sunum İçeriği

    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.