Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

'Dağlarından yağ akar, ovalarından bal' sözü hangi ilimiz için söylenmiştir?

Bu soruya açıklama yazılmamış..

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Mehmet Akbaba

    • 2020-05-10 18:31:26

    Cevap :

    ‘Dağlarından yağ akar, ovalarından bal’ sözü Aydın ilimiz için söylenmiştir.

     

    Burada dağlarından yağ akmasından kasıt Zeytin yağıdır. Aydını çevreleyen tüm dağların hepsinde istinasız dünyanın dört bir yanına da ihraç edilen zeytin yetişmektedir ve yağıda çok kalitelidir. Ovalarında bal akmasından da kasıt İncir meyvesinin burada yetişmesidir ve çok lezzetlidir. Bu sebeple hem dağlarında ki zeytin hem de ovalarında ki incirin kalitesinden dolayı Evliya Çelebi bu şehire aşık olmuştur ve ‘Dağlarından yağ akar, ovalarından bal’ şeklinde Aydını betimlemiştir.

    Bunların dışında Aydın ilinde çok daha fazla tarım ürünleri, sanayileşme, kültürel zenginlikler ve Turizm de vardır. Şimdi kısaca Aydın ili hakkında bilgilendirme de bulunacağım.

     

    KENTİN TARİHİ :

    Aydin, Bati Anadolu Bölgemizde tarih ve uygarlığın izlerini taşıyan, dünyanın ender yerlerinden biridir.

    Tarihin çeşitli evrelerindeki değişik kültür birikimlerinin açık bir müzesidir. Tarihi M.O. 7000 yılına dayanan bu topraklarda yerleşen ilk insanlar, nerelere nasıl yerleştikleri ile ilgili el yapımı kayıtlar mevcuttur. Bu eserlerde M.O.5000 yılındaki koy kültürü, M.O.3000 yılında şehir devletleri kültürüne dönüşmektedir. Yeni gelenler M.O.2000 yılından itibaren devlet kurarak Anadolu kültürüne katkıda bulunmuşlardır. MÖ.. 14. VE 12. yy da Ege ve Doğu Akdeniz'in her yanına dağılan halk toplulukları kavimler halinde Ege kıyılarına kadar geldiler. Bu göç sonucunda Hitit devleti, Troia Krallığı, Miken kolonileri yıkılmıştır. Bu kavimlerden Atoller ve Ionlar Bati Anadolu' da, Büyük ve Küçük Menderes ovalarına yerleştiler ve Lidya Krallığı bünyesinde 12 kıyı kenti kurdular, site denilen bu kentlerde deniz ticareti geliştirildi. Siyaset, sanat, bilim, felsefe, mimarlık, alanında da Sosyo-kültürel etkinlikler yarattılar.


    Üçgözler (TRALLES) Lidya döneminde, Tralleis kenti, Karya, Kilikya, Iran ve Suriye ve Uzak Doğudan gelen ticaret mallarının toplandığı ve Ege limanına gönderildiği dağıtım merkezi durumundaydı. Ayrıca Büyük Menderes vadisinde yetiştirilen ürünler Milet limanından Yunanistan, Roma, Mısır ve Fenike'ye ihraç edilmekteydi. Nitekim Lidya gerek kendi kaynakları gerekse topladığı vergilerle olağanüstü gelişti, bölge ekonomisinde önderlik etti. Dünyanın ilk parasını darp eden (basan) ülke oldu.

    Frigler, Anadolu'da ilk büyük devleti kurdular. M.O.1200 yılında Büyük Menderes'in yukarı platosuna yerleştiler. Frigler'in Trak Kavimlerinden olduğu Iiliryalilar'in saldırısı üzerine Boğazlar' dan geçerek Geldiklerini, Hitit krallığını yıktıkları biliniyor. lonlar'in M.O.1200 yılında Gediz ve Büyük menderes ovalarında kurmuş oldukları şehirlerin en Önemlisi Milet şehri idi. lonlar felsefede önemli aşamalar yaptılar. Matematik ve Astronomi bilgini Thales (Tales) her şeyin ana elementinin su olduğunu ileri sürdü; Lidyalilar'la Modyalilar arasında yapılan savaştaki güneş tutulması olayını önceden hesapladı. Miletli diğer bir bilgin Anoksimandros, her şeyin başlangıcının "sinirsizlik-sonsuzluk" olduğunu ileri sürdü. MÖ..5.YY da Irandan gelen Perslerin istilası sonucunda doğu kültürü ile tanışan Bati Anadolu kentlerinde Greko-Pers denilen yeni ve özgün bir kültür sentezi oluştu. M.O.546 yılında Lidya kralı Krezüs, Pers kralı Kyros (Kurus) ile yaptığı savası kaybedince, Ion şehirleri Pers Krallığı'na bağlandılar. Persler'in hoşgörüsüz davranışları kolonileri ile şehirlerin bağlarını kopardı. M.O.500 yılında karışıklıklar başladı. Perslerin bölgedeki egemenliği Makedonya'nın basına Aleksandr gelene dek devam etti ve Helenistik dönem başladı. Tüm bu istilalar sırasında Tralleis odaksal konumu nedeniyle askeri üs olarak kullanılmıştır. MÖ.. 1.ve 2. Yy.da Roma yönetimi altında kalan bölge, ekonomik, ticari ve kültürel alanda önemli gelişmeler gösterdi. Romalıların yerel kültürü benimsemeleri, kaynakları, yolları ve ticareti geliştirmesiyle yöredeki antik kentler, özellikle Efes, Milet, Tralleis, Aphrodisias kalkındı, büyük boyutlu anıtsal yapılarla donatıldı.

    MS.. 4. Y.Y. sonlarında Roma imp.nun ikiye ayrılmasıyla Anadolu tümüyle doğu Roma diğer bir deyişle Bizans egemenliğinde kaldı. Antik tapınaklar kiliseye, tiyatrolar savunma kulelerine dönüştürüldü. Düz alanlarda bulunan kentlerin çevreleri yüksek surlarla koruma altına alindi. Ramsey' e göre Tralleis açık alanlardan, bir çayın sürükleyip getirdiği tas yığınlarında oluşmuş bir tepe üzerine alindi.Böyle bir ortamda, 10.YY. dan itibaren devam eden Türk göçleriyle gelen Türkmenler kırsal alanları hemen hemen boşalmış olarak buldular. Anadolu'daki erken dönem Türk kolonizasyonu sistematik bir fetih olmaktan öte küçüklü büyüklü göç gruplarının Anadolu'ya gelerek kırsal yöre halklarıyla uzlaşması ve ekonomik kaynakları paylaşmasıdır.

    Türkler denizlere ulaşmadıkça uluslararası ticaretin dışında kalacaklarını gördüklerinden Anadolu yarımadasını çevreleyen yabancı kuşatmasını kırarak denizlere ulaştılar. Önceleri merkezi otoritenin ortadan kalkmış olduğuna sevinen Latinler, bölgeye daha önceleri göçle gelmiş olan Türkmen toplulukları ile yeni gelenler arasındaki yakınlaşma ile yüz yüze geldiler. Böylece belli bir isim (Aydin Beyliği) ve bayrak altında Ege denizinin Anadolu kıyılarında siyasi ve ekonomik gücü elde eden Türkmenler denizcilikle tanışmışlardır. Aydin beyliğinin hükümdarları kültür, sanat ve bilim hayatına önem vermişlerdir. Yörede günümüze ulasan cami, medrese, türbe gibi mimari eserlerin yanı sıra çeşitli kütüphanelerde bulunan değerli el yazma eserler bulunmaktadır. Aydınoğulları Beyliği, 14. Yy.ın sonlarında Osmanlı Devletine katılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunu son döneminde bati Anadolu'da yaygınlaşan çetecilere "EFE" denilmiştir. Genelde Ege kırsal alanında tek tek ya da gruplar halinde yasayan gözü pek dürüst, mert kişilerdir. Başkanları "Efe", yardımcıları "Zeybek" ve "Kızan" adıyla anılır. Efelik 10.y.y.' in sonunda Yusuf Pasa ile başlamış olup, en bilinenleri, 17.y.y. da Sivri Bölükbaşı, 19.y.y. da Atçalı Kel Memet ve nihayet 20.y.y. da Yörük Ali' dir. Bu efeler adaletsizliğe ve haksızlığa uğradıkları gerekçesiyle hükümete başkaldıran silahlı eylemcilerdir. Zenginden alıp fakire vermişler, milli mücadele yıllarında kurtuluş yanlısı savaşçılar olmuşlardır. Milli mücadele yıllarında bölgenin Yunanlılarca işgali karşısında yörenin yurtsever asker, aydın ve din adamları efeleri yurt savunmasına davet etmişler ve Yörük Ali Efe grubu oluşturulmuştur. Az sayıda, dağınık halde Yunan askerleriyle mücadeleye giren Yörük Ali Efe ile birlikte Demirci Mehmet Efe ve maiyetindekiler giderek artan direniş göstermiş ve Yunan askerlerinin geri çekilmelerini sağlayarak çok etkili olmuşlardır. Düşman işgalinden kurtuluş günü olan 5 Eylül Kuyucak, Nazilli, 6 Eylül Söke, 7 Eylül Aydın'da her yıl törenlerle kutlanmaktadır.

     

    KENTİN COĞRAFYASI:

    Aydin; Doğu Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu üçgeninin tam ortasında yer alan, Türkiye'nin tarım, sanayi ve dış ticaret ile turizm faaliyetlerinin bir arada bulunduğu, ekonomisi en gelişmiş bölgelerden olan Ege Bölgesi içindedir. Aydin ili ilk çağlardan beri verimli toprakları, elverişli, iklimi, ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Tarihi süreç içerisinde çeşitli uygarlıklara beşiklik etmiş, bugün hala geçmişin derin izlerini taşıyan güzel yurt köselerimizden biridir. Günümüzde de tarımsal faaliyetlerin yoğunluğu ve çeşitliliği, turizm olanaklarına sahip bulunması ilin önemini giderek artırmaktadır. Aydin, Anadolu'nun batısında, Ege Bölgesi'nin güneybatı kesiminde kıyı Ege bölümündedir. Kuzeyinde İzmir, Manisa, doğusunda Denizli, güneyinde Muğla ve batısından Ege Denizine açılır. Kuzey ve güneyi dağlık, engebelidir, iki bölüm arasında iki yandan faylarla sınırlanmış ve sonradan alüvyonlarla örtülmüş genç bir çöküntü alanı olan Büyük Menderes ovası yer alır. 1. derece deprem alanı olan bölge bir çok kez yıkıcı depremlere maruz kalmıştır. Yüzölçümü 8.007 km² ‘ dir. 37-38 kuzey enlemleri ile 27-29 doğu boylamları arasındadır. Nüfusu, 1997 nüfus sayımına göre 897.821'dir. Son sayımda bu sayının bir milyonu aşması beklenmiş ve bu tahminler fazlasıyla doğru çıkmıştır.

     

     

    AYDIN’IN SOSYO EKONOMİK YAPISI TARİHİMİZDEN BUGÜNE;

    OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE AYDIN EKONOMİSİ

    Bizans döneminde görülen koyu merkeziyetçi yapının bir benzeri, Osmanlı İmparatorluk yönetim sisteminde karşımıza çıkmaktadır. Toprak ve isletmelerin gözetimi ve yönetimi, büyük bir bürokrat kesim tarafından yapılıyordu. Büyük kentler de toplanmış tüccarlar, sarraf denilen tefeciler, has, zeamet ve tımar sahipleri sermayeyi ellerinde bulunduruyorlardı. Ancak devlet, bu sermayeyi kontrol ediyor ve gerektiğinde müsadere edebiliyordu. Bu ise özel mülkiyet, yatırım ve özel girişimciliğin gelişmesini engelliyor, sermaye, küplerle toprak altına gömülüyordu. Osmanlı Devleti’nin erken dönemlerinde başkentin Bursa, daha sonra Edirne ve İstanbul’a taşınması, Bizans döneminde olduğu gibi sermayeyi ve yatırımları Marmara, Karadeniz ve Trakya’ya yönlendirmişti. Bu dönemde Bati Anadolu limanlarındaki Latin tacirlerin imtiyazlarına son verilmiş, bunun üzerine Antik Çağ da Helen ve Romalıların, Orta Çağ da Ceneviz ve Venediklilerin organize ettiği uluslar arası ticaretle büyük ölçüde gelişen Efes, Milet, Foça ve İzmir gibi liman kentleri birer köye dönüşmüşlerdi.Selçuklu ve Beylikler döneminden gelen üretken ve canlı yapısıyla Menderes vadisi ürünleri, erken dönemlerde Osmanlı Sarayı’nın ilgi ve talebini çekmişse de, uluslar arası ilişkilerin kopması, ekonomik potansiyelin büyük ölçüde yitirilmesine ve içe kapalı bir ekonomiye dönüşmesine neden olmuştu. Bunun anlamı ise Büyük ve Küçük Menderesler ile Gediz vadilerinin yüzyıllarca dünyaya kapanması idi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, birçok ülkeden oluşan Osmanlı İMPARATORLUĞU kendi içinde pazarlara sahipti ve bu pazarlar canlılığı uzun süre korudu. Evliya Çelebi, Aydin yöresindeki tarımsal zenginlikten söz ederken Kuşadası için; “ ...Ve bağ ve bahçesinin ve üzümü ve incir kurusu ve köftürü ve susami ve fıstıki sanavberi ve bademi rub’u meskunda yoktur diyecek kadar var Memduh nimetleri kati vafirdir ve hayır ve bereketleri mütekasidir.” Diye yazar. Evliya Çelebi, Aydin boyacılar çarsısında 70 adet boyahane olduğunu, buraya Denizli’den ve başka yerlerden binlerce yük bez getirilip, çeşit çeşit boyalarla boyalandığını, ayrıca 200 adet boyacı tokmağı vurulan dükkan olduğunu yazar. 19. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan köklü değişiklikler ve Bati ile bütünleşme girişimleri sonucu, üretim ve ticaret desteklenmiş, uluslar arası ticarete katilim sağlanmaya başlanmıştı. Bati Anadolu’nun fiziki coğrafyasının da etkisiyle, bölgedeki toplanma merkezi konumundaki İzmir, bu süreçte ön plana çıktı. Bati Anadolu kıyı kentlerine ve İzmir’e nüfus göçleri ile birlikte, ticaret için buralara gelen yabancı sayısında büyük artış oldu. İzmir de 1847’de 17584 yabancı varken, bu rakam 1860’da 28352’ye ulaştı. Bu süre içinde Osmanlı ticaret hacmi dört kat arttı.Rakamlarla ifade etmek gerekirse; 1842 yılında İngiltere’ye 59742 ton meşe palamudu, 14771 ton kuru üzüm, 7586 ton afyon ile 955 ton pamuk ihraç edilirken, 1876’da bu rakamlar, sırasıyla 601266, 361910, 221703 ve 12350 ton gibi çok yüksek rakamlara ulaşmıştı.


    DEMİRYOLU İLE GELEN EKONOMİK CANLILIK (1853)

    Aydin ilinin ekonomik yapısının gelişmesinde en belirgin adim, Aydin-İzmir demiryolunun yapılmasıdır. Amerikan iç savaşının başlamasıyla İngiliz tekstil sanayisinin pamuk ihtiyacını karşılamak için pazar arayışları Bati Anadolu’yu ve Aydin-İzmir demiryolunu gündeme getirmiştir. 1853 yılında Robert Wilkin adli bir İngiliz işadamının başlattığı demiryolu inşaatı ile ilgili girişimler sonuç vermiş ve Aydin demiryolu şirketi tarafından 7 Haziran 1866’ da 133 km.’ lik Aydin-İzmir demiryolu isletmeye açılmıştır. Bu modern ulaşım hattı, menderes vadisi için yeni bir dönemin başlangıcı oldu, taşıma giderleri km. basına %76 azaldı ve böylelikle bölgeye yılda 500.000 sterlin dolayında tasarruf sağlanmış oldu. 1877 lerde Aydin vilayetinin tüm giderleri karşılandıktan sonra, hazineye yılda ortalama 770.000 sterlin dolayında para aktarabilmekteydi. 1910 da bu gelir 1.700.000 sterline ve toplam devlet gelirlerinin %15 ine ulaşmıştı.


    TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÖNCESİNDE AYDIN EKONOMİSİ (1890)

    1890 Salnamesi’nde Aydın'da dokuma dallarının, beyaz ve renkli ipek ile bez olduğu kaydedilmektedir. Karacasu’da yöreye özgü dokumalar, Nazilli’de peştamal, havlu, battaniye, ipek gömleklik, astarlık bez, Bozdoğan ve köylerinde kıldan çorap, çul, torba, heybe dokunuyordu. Aydin Salnamesi’nde, Aydin Sancağı’ndaki isletmeler ve sahipleri ile ilgili olarak su bilgiler yer almaktadır; Aydın'da; İngiliz Hackins’in buharla çalışan meyan kökü fabrikası, Miss Lorm’un buharlı çalışır zeytinyağı fabrikası, Asnasu Kukule’nin buharla çalışır pamuk fabrikası, Söke’de; İngiliz Jan Forbes’un buharla çalışan meyanbalı fabrikası, Çine’de Abacı oğlu Dimitri’nin su ile çalışan un fabrikası, Nazilli’de Hacışeyhzade ve Hacı Ahmet Efendi’nin buharla çalışan un fabrikası, Denk’in buharla çalışan pamuk ve un fabrikası, Atça’da Istavraki Lazopulo’nun buharla çalışan pamuk fabrikası, Gelenbe’de Kırçıoğul Vasilaki’nin su ile çalışır pamuk, un imalathanesi, Bu isletmelerin yanısıra çok sayıda değirmen ve zeytin isleme tezgahları bulunuyordu. Aydin, tahıl dişi tarımın yaygınlığı ve yüksek verim gibi özellikler nedeniyle, bütünüyle tarıma dayalı Osmanlı ekonomisi içinde özel bir yere sahipti.tarımsal üretimin en belirgin özelliği incir üretimi olan Aydın'da Osmanlı İMPARATORLUĞU topraklarında yeralan tüm incir ağaçlarının yarısından fazlası (3,5 milyonun üzerinde) bulunmaktaydı. 1913 yılı rakamlarına göre Aydin Sancağı’ndan 43.724 ton incir elde edilmiştir. İncir’in yanısıra dışsatım ürünleri arasında pamuk ve üzüm’de basta gelmekteydi. Aydın'da bu dönemde hayvansal üretime ilişkin sayısal veriler şöyleydi; 26.669 öküz, 19.053 inek, 166.098 koyun, 181.998 keçi, 12.388 at, 5.794 deve vd. Cumhuriyet öncesi dönemde, yörede çıkan madenler zımpara taşı ve linyit kömürüydü. Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak özellikle yabancılar, ticareti desteklemek ve Babıali’nin borç talebini karşılamak amacıyla bankalar kurmuşlardı. Ancak, Müslüman-Türk tüccar ve toprak sahipleri, yabancılardan ve azınlıklardan bağımsız olarak parasal konularda kendileri için gerekli kaynakları yaratmak ve güvence altına alabilmek için ulusal bankalar halinde örgütlenme çabalarına girmişlerdir. Bu yıllarda ortaya çıkan bankalardan biri de milli Aydin Bankası’dır. Milli Aydin Bankası, merkezi Aydin olmak üzere 18.temmuz.1914 te kurulmuştur. 21.ağustos.1915 tarihinde Milli Aydin Bankası’nın bir kolu olarak “Kooperatif Aydin İncir Müstahsilleri Anonim şirketi” ismiyle TARİŞ kurulmuştur.


    CUMHURİYET DÖNEMİNDE AYDIN EKONOMİSİ

    Yeni Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu yıllarda dışa bağımlı ve açık, ekonomisi tarıma dayalı yoksul bir ülke özelliğini taşımaktaydı. Bu olumsuz özelliklerden kurtulmak, kalkınma ve sanayileşme hareketlerini başlatmak için 17 Şubat – 4 Mart 1923 de İzmir İktisat Kongresi toplanmıştır. Kongrede alınan kararlar doğrultusunda, öncelikle özel sektörün yetersiz olduğu alanlardaki açığın devlet tarafından giderilmesi benimsenmiştir. İzmir İktisat Kongresi ve Cumhuriyetin ilanıyla ülkemiz ekonomik yapılanmada yenilenme sürecine girmiştir. Bu çerçevede, bölgede üretilen incir, pamuk, zeytin, tütün gibi tarım ürünleri Aydin ve Nazilli’de toplanmış, İzmir’de ayıklanmış, tasnif ambalaj edilmiştir. Dolayısıyla bu işlemlerin yapıldığı sanayi dalları İzmir de gelişmiş, Aydın’daki imalathaneler ise genellikle iç tüketime yönelik olarak, tarım ürünleri isleyen gıda, dokuma, sabun, tarım araçları üretiminde faaliyet göstermişlerdir. 1930’lu yıllarda birinci beş yıllık sanayileşme planı hazırlanmış ve bu plan doğrultusunda, Aydin Nazilli’ de 1937 yılında faaliyete geçen Nazilli Basma fabrikası kurulmuştur. Atatürk tarafından isletmeye açılan fabrika, Aydin sanayinin temel taşlarından birini oluşturmuştur. Bu fabrika, 1950 yılında 60.000 ton iplik ve 23 milyon metre basma üretecek kapasitedeydi. 1950’lerden sonra, Kemer Hidroelektrik santralinin devreye girmesiyle enerji olanakları artan ilde, tüketim malları sanayicinin gelişiminin yani sıra, inşaat malzemeleri sanayim de kurulmuştur. Bu dönemden sonra, geleneksel olarak atölye düzeyinde yapılan gıda ve dokuma sanayii, fabrika ölçeğinde yapılmaya başlandı, inşaat malzemeleri sanayiinin kurulması, metal eşya sanayiinin gelişmesini sağladı. 1958 de Sümerbank öncülüğünde kurulan ve giderek özel sektöre devredilen Aydin Tekstil fabrikası ildeki pamuk ipliği ve pamuklu dokuma üretimini arttırmıştır. 1960 yıllar dokuma alanında özel sektör girişimciliğinin arttığı yıllar olmuştur. 1970’li yılların ortalarında SÖKTAŞ ve Nazilli İplik fabrikalarının kurulması ile Aydin büyük ölçekli dokuma tesislerine ulaşmıştır. Aydin imalat sanayiinde 1960 sonrası önemli gelişme gösteren bir sanayi kolu da gıda sanayiidir. İmalat sanayiinde gıda sanayii içinde zeytin isletmeciliğinin yan sanayii durumunda olan sabun imalatı büyük gelişme göstermiştir. İmalat sanayii alanında 1955 de bir devlet kurulusu olan Türkiye Çimento Sanayii T.A.S. bünyesinde kurulan Söke Çimento Fabrikasının da önemini belirtmek gerekir. 1975 – 1978 arasında il gayri safi hasılası içinde ortalama %10-11 paya sahip olan imalat sanayiinde ağırlık, tarım ürünleri isleyen tüketim malları sanayiindedir. İlde inşaat malzemeleri sanayiinde faaliyet gösteren diğer kuruluşlar tuğla ve kiremit fabrikaları ve bu fabrikalara hammadde sağlayan ocaklardır. Ülkemizin en büyük dondurma makinesi üreten fabrikası Nazilli’ dedir. 1940’larda atölye ölçeğinde kurulmuş, daha sonra genişleyerek Türkiye’nin en büyük ve modern dondurma makinesi üreten fabrikası durumuna gelmiştir.

    GÜNÜMÜZDE AYDIN EKONOMİSİ GIDA SANAYİİ

    Aydin, 1994 yılında ülke üretiminin zeytinde %47’si, kestanede %42’si ve incirde %60’ini üreterek lider konumda olmasına rağmen; bu potansiyeli isleyerek, üretilecek katma değeri ilde bırakacak ölçüde sanayileşememiştir. gıda imalat sanayiinde Aydın’lı firmalar, ülke firmalar toplamının 1987 yılında %22, 1988 yılında %17, 1989 yılında %18, 1990 yılında da %18 oranlarında katma değer ürettiklerini görüyoruz. Bu rakamların en az %50’ler seviyesine ulaşması için yeni işletmeler devreye girmekte ve yeni yatırımlar yapılmaktadır. Örneğin, 1995 yılında kurulan ve açılısı Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 12.06.1998 tarihinde yapılan Adres İhracat, İthalat ve Ticaret Ltd.Şti. Ürettiği zeytin, sebze konservelerini vb. Avrupa, Amerika ve Asya ülkelerine ihraç etmektedir.

    DOKUMA GİYİM EŞYASI İMALAT SANAYİİ

    Dokuma giyim eşyası imalat sanayiinde Aydin, Çukurova’dan sonra ülke üretiminin %46’si oranında pamuk üreterek ikinci sırada yer alır. 1987-1990 döneminde en fazla katma değer bu sektörde üretilmiştir. Ayrıca, firma basına üretilen katma değer yine ayni dönemde Türkiye ortalamasının iki kati ya da daha fazlası olmuştur. Sektörde isçi basına üretilen katma değer de Türkiye ortalamasının üzerindedir. 1994 yılında 246.555 ton pamuk üreten Aydın’ın, 1995 yılında 92.208 ha ekilişle 275.030 ton, 1997 yılında 92.306 ha ekilişle 277.580 ton pamuk üretmiştir. Bu üretim potansiyeline karşılık, dokuma imalat sanayiinin temel girdisinin olduğu kaynakta dokuma sanayiinin istenilen düzeyde olmadığını görüyoruz. Dokuma imalat sanayiinde üretilen katma değerin ildeki diğer sektörlerde üretilen toplam katma değerlerin, ülkede üretilen katma değerlerle karşılaştırıldığında büyük bir farkla lider konumda olduğu görülmektedir. 604 kişi istihdamıyla 1954 yılında kurulan Aydin Tekstil AS., yine ayni yıl kurulan yaklaşık 1220 kişi istihdamıyla Nazilli Basma fabrikası (Sümerbank Holding AS), 1972 yılında kurulan 968 kişi istihdamıyla Söktaş AS, 1976 yılında kurulan 288 kişi istihdamıyla Köytaş, 1991 yılında kurulan 90 kişi istihdamıyla Mavi Ege Söke Giyim Sanayii AS gibi kuruluşlar, sektörün önde gelen kuruluşlarıdır. Üretilen katma değerde en büyük katkıyı 1220 isçi çalıştıran ve üretimini ihracata yönelik 2190 ton/yıl iplik, 16.460.000 mt/yıl ham bez, 15.000.000 mt/yıl mamul bez kapasiteli Sümerbank Nazilli Dokuma Fabrikası’dır. Ancak, bu değer üretiminde kamu sektörü ağırlıkta olmasına karşılık çalışan basına üretilen katma değerde özel sektör, 2 kat verimlilikle çalışmaktadır.

    TAŞA VE TOPRAĞA DAYALI İMALAT SANAYİİ

    İlde tasa ve TOPRAĞA dayalı imalat sanayiinde 22 işletme faaliyet göstermektedir. Sektörün önde gelen kuruluşlarından 1950-1980 döneminde Aydin sanayi incelenirken belirtilen Türkiye Çimento Sanayi TAŞ’nin bünyesinde yer alan Söke Çimento fabrikası, 1989 yılında özel sektöre satılmıştır.Bugünkü adıyla Bati Söke Çimento Fabrikası’nın yıllık çimento üretimi 324.000 tondur. İldeki tuğla fabrikalarının yıllık üretim kapasiteleri 104.320.730 adettir. Sektörün belli başlı isletmeleri 1955 yılında kurulan Bati Söke Çimento AS, 1990 yılında kurulan Kaltun Madencilik Tic. AŞ, 1975 yılında kurulan Aykas AS, 1983 yılında kurulan Çine Akmaden İşletmecilik Tic.A.S, 1978 yılında kurulan Aytopsan AS, 1979 yılında kurulan Göçtuğ AS, 1985 yılında kurulan Kaletopsan AS, 1964 yılında kurulan İtimat Toprak ve tarım San. AS., 1976 yılında kurulan Ortaklar Toprak San. ve Tic. AS gibi kuruluşlardır. Fabrikalarda kullanılan kalker ve kil, ildeki ocaklardan karşılanmaktadır. 1986 yılında kurulan Bati Yapı Elemanları AS, 60.000 m2 mermer isleme kapasitesine sahip, 1994 yılında kurulan Mercan Mermer AS, 1992 yılında kurulan Bati Ege Mermer Sanayii AS, 10.000 m3 mermer isleme kapasitesine sahip, 1995 yılında faaliyete geçen Özçelikler AS ve Atay şirketler topluluğundan Mermer Tay AS sektörün önde gelen kuruluşlarıdır.

    METAL EŞYA MAKİNE TEÇHİZAT SANAYİİ

    İlin en önemli imalat sanayii alt sektörlerinden birisi metal eşya, makine teçhizat imalat sanayiidir. Bu sektördeki işletmelerin büyük bir bölümü tarım araçları üreten, bir kısmi da ağırlıkla İzmir’deki makine imalat ve otomotiv sanayiinin parça üreten yan sanayileri durumundadır. tarım sektörünün gelişmiş olduğu ilde özel bir önem taşıyan tarım is makineleri sanayiinde; pulluk, diskaro, Gübre serpme makineleri, pülverizatör gibi tarım is makineleri yüksek kalitede üretilmektedir. Türkiye’nin en büyük dondurma makineleri, derin dondurucu ve dondurma muhafazası üreten ve ülkenin önemli elektronik sanayi kuruluşlarından biri Aydın’dadır. İlde orman ürünleri, kağıt, kağıt ürünleri ve mobilya sanayii, kimya, petrol ve plastik ürünler sanayii dalları gelişememiştir. Kömür ve sabun üretimi dışında kimya, petrol ve plastik sektörünün büyük tarım potansiyeli olan Aydın'da gelişememesi, sektörün getireceği çevre kirliliği nedeniyle bir şans olarak yorumlanması gerekir. İlde imalat sanayiinde bazı olumlu göstergelere rağmen ilin potansiyelini isleyecek imalat sanayiinin gelişmesi son yıllarda hız kazanmıştır. Bu gecikmenin başlıca nedenleri arasında; verimli toprak yapısına sahip ilin tarihsel süreç içerisinde ürettiği tarım ürünlerini İzmir'de yoğunlaşan acenteleri aracılığıyla düşük fiyatlarla satın alınması ve batinin ürettiği mamul malların yüksek fiyatlarla Aydin iline girmesi sonucunda oluşan değer transferi; son yıllarda ürettiği banka mevduatıyla Türkiye’de ilk 10 il arasındaki Aydın'ın, bu mevduatın ancak 1/10’unu kullanabilmesi ve bu oran içerisinde sanayi kredilerinin %8 civarında kalması, kolektif isletmeciliğin yaygınlaşmaması, sanayi alanları yaratmada karşılaşılan güçlükler, ülkede uygulanan teşvik mevzuatının yeterince bilinememesi ve bu nedenle de teşvik tedbirlerinden yeterince faydalanılamaması gösterilebilir.


    ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ

    Organize Sanayi Bölgeleri, birbirleri ile uyumlu üretim yapan küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarının planlı bir alanda ve ortak altyapı hizmetlerinden yararlanacak şekilde standart ve düzenli bir fabrikalar topluluğudur.


    AYDIN (ASTIM) ORGANİZE SANAYİİ BÖLGESİ

    Aydin ili merkezinde ve Aydin-Denizli karayoluna cepheli olup, Taşbatan, Karaağaç Turnalı ovası ve Hava alanı mevkiinde yerleşik “Astim Sanayi ve Ticaret Is Merkezi” isimli küçük sanayi sitesinin sahip olduğu sanayi tesislerinin büyüklükleri göz önüne alınarak, Bakanlık tarafından Organize Sanayii Bölgesine dönüştürülmesi kabul edilmiş ve Müteşebbis Teşekkül Heyeti kurulusu tamamlanmıştır. Mevcut 5300 dekar Astim alanına, 280 hektar civarında daha ilave edilmesi için Aydin merkeze bağlı Tepecik Belediyesi ile Aydin Belediyesi ve Müteşebbis Teşekkül Heyeti Başkanlığına satın alma veya kamulaştırma çalışmaları talimatlandırılmıştır.


    AYDIN (UMURLU) ORGANİZE SANAYİİ BÖLGESİ

    Aydin-Denizli karayolu, Umurlu Bucağı Çörüslü mevkiinde, Aydın’a 11 km mesafededir. Aydin (Umurlu) Organize Sanayi Bölgesi, 15.07.1976 tarih ve 7/12207 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuş olup, kamulaştırma çalışmaları 30.01.1996 tarihinde tamamlanmıştır. 845.000 m2 alandan brüt 1.021.305 m2’ye çıkarılmış, yollar ve yeşil alanlar ayrıldıktan sonra sanayi alanı net 821.975 m2 olup, 5000 ila 10000 m2 arasında değişik alanlara sahip 103 parsel mevcuttur. 31.12.1997 tarihi itibariyle Aydin Organize Sanayi Bölgesinin sanayi parsel dağılımı su şekildedir:
    Toplam parsel sayısı 103 adet Proje safhasında olan 14 adet Üretime geçen tesis 16 adet İnşaat halinde olan 26 adet olmak üzere toplam 56 firmaya arsa tahsisi yapılmıştır. Üretime geçen firmaların sektörsel dağılımı: Mermer sanayi 2 adet Ambalaj sanayi 2 adet Mobilya sanayi 1 adet Kimya sanayi 1 adet Hazır beton 1 adet gıda sanayi 3 adet Oto yan sanayi 2 adet Tekstil sanayi 2 adet -Toplam 16 adet İnşaat halinde olan ve proje safhasındaki tesislerin dağılımı: Alüminyum doğrama sanayii 2 adet Ambalaj sanayi 1 adet Sabun sanayii 1 adet Kimya sanayi 1 adet Dayanıklı tük.maz.san. 1 adet gıda sanayi 14 adet Oto yan sanayi 4 adet Tekstil sanayi 8 adet Ziraat aletleri sanayii 2 adet Soğuk hava deposu 1 adet Makine sanayii 2 adet Akü sanayi 1 adet Elektrikli ev.alet.san. 1 adet Mobilya sanayi 2 adet kağıt bobin sanayii. 1 adet Yapı elemanları sanayii 1 adet Tıbbi ger.sanayii. 1 adet Rad. TV.haber alt.san. 1 adet Plastik doğ.sanayii 1 adet Mermer sanayii 2 adet Toplam 47 adettir.


    ORTAKLAR ORGANİZE SANAYİİ BÖLGESİ

    Aydin iline bağlı Germencik ilçesi Ortaklar beldesinde, O.S.B kurulması Bakanlar kurulu kararı ile 1997 yılında yatırım programına alınmıştır. Etüt ve kamulaştırma ve yatırım için gereken harcamaların tamamı Müteşebbis Teşekkül Heyeti tarafından karşılanacaktır. Vali’nin başkanlığında oluşturulan Müteşebbis Teşekkül Heyet, Bakanlık tarafından da uygun görülmüş olup, çalışmalar devam etmektedir. Ortaklar beldesi, Gümüşyeniköy Karakovan mevkiinde 1000 dekarlık alanda kurulması düşünülen O.S.B., ilgili tüm Müdürlüklerin ortaklasa imzalı raporu, Bakanlığa sunulmuştur. Aydin ilinde mevcut, Umurlu ve ASTIM O.S.B’leri ile tamamlanarak devreye girecek olan Nazilli,Söke ve Ortaklar O.S.B.’leri, il genelinde büyük bir sanayi potansiyeli oluşturacakları göz önüne alınarak sanayiciye teknolojik destek, danışmanlık ve Pazar araştırması gibi hizmetleri verecek olan KOSGEB’e (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığına ) bağlı bir birimin ilde kurulması ile ayrıca Sanayi ve Ticaret ürünlerinin ihracat ve pazarlanmasında kolaylıklar sağlanması bakımından Gümrük Müdürlüğü’nün Aydın'da bulunmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Ortaklar beldesi, Gümüşyeniköy Karakovan mevkiinde 1000 dekarlık alanda kurulması düşünülen O.S.B.,ilgili tüm Müdürlüklerin ortaklasa imzalı raporu, Bakanlığa sunulmuştur. Aydin ilinde mevcut, Umurlu ve ASTIM O.S.B’leri ile tamamlanarak devreye girecek olan Nazilli, Söke ve Ortaklar O.S.B.leri, il genelinde büyük bir sanayi potansiyeli oluşturacakları göz önüne alınarak sanayiciye teknolojik destek, danışmanlık ve Pazar araştırması gibi hizmetleri verecek olan KOSGEB’e (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığına) bağlı bir birimin ilde kurulması ile ayrıca Sanayi ve Ticaret ürünlerinin ihracat ve pazarlanmasında kolaylıklar sağlanması bakımından Gümrük Müdürlüğü'nün Aydın'da bulunmasının uygun olacağı düşünülmektedir.


    NAZİLLİ ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ

    Nazilli ilçesinde O.S.B.kurulması, Bakanlar kurulu kararı ile 1996 yılı yatırım programına alinmiş bulunmaktadır. Vali’nin başkanlığında oluşturulan Müteşebbis Teşekkül Heyeti oluşumu, Bakanlık tarafından uygun görülmüş olup, çalışmalarını sürdürmektedir. O.S.B.’nin kurulmasının düşünüldüğü arazi Egrek mevkiinde olup, Nazilli Sümerbank fabrikası arkasında ve Bozdoğan yoluna cephelidir. Büyüklüğü 1500 dekar civarındadır. Alt yapısının gerçekleşmesi ise Bakanlığın kredi desteği ile sağlanacaktır.


    SÖKE ORGANİZE SANAYİİ BÖLGESİ

    Söke ilçesinde O.S.B. kurulması Bakanlar kurulu kararı ile 1996 yılı yatırım programına alinmiş bulunmaktadır. Vali’nin başkanlığında oluşturulan Müteşebbis Teşekkül Heyeti’nin oluşumu Bakanlık tarafından uygun görülmüş olup, kuruluş çalışmaları sürdürülmektedir. alanı 2000 dekardır. Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasının düşünüldüğü arazi Söke-Aydin demiryolunun güneyinde yer alan Kizilgin mevkiinde olup, arazi 1300 dekardan 2000 dekara çıkarılmıştır. Alt yapının gerçekleşmesi Bakanlığın kredi desteği ile yapılması sağlanacaktır. Bu proje Bakanlık tarafından da uygun görülmüştür.

     

    AYDIN’DA TARIM

    TARIM

    Büyük Menderes Nehri’nin suladığı bereketli ovalar üzerinde 800.700 ha alanda kurulu ilimizin %46’sında (368.336 hektar) tarım yapılmaktadır. Uygun ekolojik özellikler, yeryüzü şekli ve iklim koşullarının bulunduğu ilimiz güçlü bir tarımsal potansiyele sahiptir. Tarımsal yetiştiricilik alanında dört mevsim üretim yapılabilen ilimiz toprakları polikültür tarıma elverişlidir.

    Sanayisi, ağırlıklı olarak tarımsal ürünleri işlemeye yönelik olan ilimizde nüfusun %55’i geçimini tarım sektöründen sağlamaktadır. Ülkemizde incir ve kestane üretiminde birinci olan ilimiz; zeytin, pamuk, enginar ve çilek üretiminde ikinci, yerfıstığı üretiminde ise üçüncü sıradadır.

    İlimizde üretilen yaş sebze ve meyveler, salamura zeytin, konserve, salça, işlenmiş incir gibi tarımsal ürünler ve sanayi ürünleri kapsamında üretilen tarım makineleri iç piyasa ve ihracatta önemli bir potansiyele sahiptir.

    Tarımsal Potansiyel

    Aydın’ın sahip olduğu 368.336 hektarlık tarım arazisi içinde 216.657 ha ve %59 pay ile meyveler, içecek ve baharat bitkileri en geniş alanı kaplar. Geriye kalan arazilerin 313.632 hektarı orman, 25.242 hektarı çayır-mera, 14.950 hektarı göl-bataklık, 78.540 hektarı tarım dışı arazilerdir. Tarım arazilerinin %27’sinde meyvecilik ve baharat bitkileri üretimi, %17’sinde tarla bitkileri üretimi yapılmaktadır. Dağların, Ege Denizi’ne dik uzanması sebebiyle denizin kıyıdan yaklaşık 150 km içerilere kadar getirdiği ılıman iklimin etkisi nedeniyle ilimizde tarımsal amaçlı kullanılan 368.336 hektar alanın 239.064 (%64,9) hektarında sulu tarım yapılmaktadır. Aydın’da toplam 604.060 dekar alanda organik tarım, 28.403 dekar alanda iyi tarım üretimi yapılmaktadır. Diğer alanlarda geleneksel tarım üretimi yapılmaktadır.

    İNCİR :

    Dünya ülkeleri içinde kalite yönünden aranılan özellikteki kurutmalık incir çeşidi olan Sarılop, Türkiye'de sadece Ege Bölgesindeki Küçük ve Büyük Menderes Havzası 'nda yetiştirilmektedir. Dünya kuru incir üretiminde % 50-55'lık bir payla birinci sırada yer alan ülkemiz, Dünya kuru incir ihracatında ise % 60-65'lik bir payla gene birincidir. Sayılan bu nedenler ve üretimin hemen hemen tamamının (% 85-90) ihraç edilmesi nedenleriyle Türkiye ekonomisi için önemli bir ürün olan kuru incirden, ülkemiz ekonomisi için önemli döviz girdisi sağlanmaktadır.

    MİTLERDE VE PAGAN DİNLERİNDE İNCİR

    İncir ağacı ve bitkisi hem Uzakdoğu dinlerinde hem de Ortadoğu dinlerinde iyi bir şekilde görülmektedir. Uzakdoğu dinlerinde en iyi örnek Budizm’de görülmektedir. Budistler için incir ağacının bir çeşidi olan Bo ağacı kutsal bir anlama sahiptir. Budist kaynaklara göre dinin kurucusu olan Siddharta Gautama; İ.Ö. 528’de incir ağacının bir çeşidi olan bir Bo ağacının altında otururken öğretileriyle insanları aydınlatmaya çalışıyordu. Bo veya Bodhi ağacı irfanın bir sembolü olarak bu dinin içinde günümüze kadar gelmiştir.

    Akdeniz kökenli pagan dinlerinde canlı bir incir kültü vardır. Bu dinlere en iyi örnek olarak Mezopotamya dinlerinin bir uzantısı olan Yunan ve Roma dinleridir. Roma mitolojisi incir kültünü hem coğrafyadan hem de hâkimiyet sahasında bulunan Yunan mitolojisinden almıştır.

    Yunan Mitolojisinde İncir

    Yunan mitolojisinde yerel ve muhtemelen geç döneme ait bir tredisyona Titan Sykeus, Tanrılar kralı Zeus tarafından takip edilen annesi Gaia’yı kurtarmak için yerden bir incir ağacı çıkarır ve bu suretle annesinin onun altında korunmasını sağlar. Çünkü incir ağacı, Zeus’un yıldırımlarının yönünü saptırıcı olarak bilinmektedir. Bu yüzden üzere incir ağacı, Yunan mitolojisindeki bu olaydan dolayı aynı mitolojide koruyucu bir karakter kazanmıştır.

    Yunan inanışına göre Toprak Tanrıçası olan Demeter, Kephissos Nehri yakınlarında Phytalos’un kendisine yardım etmesinden dolayı ona Attika’daki ilk incir ağacı fidesini vererek bu ağaçtan nasıl ürün alınabileceğini öğretti. Ayrıca başka Grek metnine göre insanlar “güz meyvesi” olarak inanışları gereği inciri Toprak ana Demeter’e takdim ederlermiş. Çünkü Yunan inanışlarına göre ürünlere bereket veren tanrıça Demeter’dir.

    Theokritos’un şiirlerinden birinde Milon:

    Meyvelerin, başakların tanrıçası Demeter, el ver şu buğdaylar dolansın birbirine, verimli olsun!

    Bağcılar sıkın demetleri de, demesin geçen biri: İncirlikte çalışanlar yitirmiş ücretlerini!

    Harman dövdüğünüzde, uyku çekmek yok öğleyin!

    En iyi o zaman ayrılır sap samandan

    Dionysos Festivalinde insanlar, incir ağacından kesilmiş odunlardan üremeyi temsil eden organları sembolik olarak yaparlarmış. Bu festivallerde incirin yanında Dionysos’un şarap tanrısı olmasından dolayı incir meyvesinin yanında şarap yapımı için önemli olan üzüm meyvesi de kutsal sayılırmış.

    Hümanizma’nın Avrupa’daki en önemli temsilcisi olan Desiderius Erasmus, bazı mitolojik olayları anlatarak insanlara hümanist fikirlerini ortaya koyduğu “Deliliğe Övgü” adlı bir kitap yazmıştır. Bu kitapta Yunan mitolojisinde önemli bir yer tutan incir ağacı Priapos’u düşüncelerini temellendirmek için kullanmıştır.

    Bu kitabın bir bölümünde şöyle geçer:

    İncir ağacı Priapos, herkesi güldürecek şakalar yapar.

    Bu cümlede geçen Priapos ilk başta üretkenlik tanrısı iken sonra bahçe tanrısına dönüşmüştür. Ciddi olmaktan çok tuhaflıklarıyla ünlüdür.

    Yine başka bir bölümde:

    Beni soracak olursanız, az kalsın Conidia ve Sagona’nın ayinlerine tanık olma şansızlığını yaşayan incir ağacı Propius’un durumuna düşecektim. Çünkü bu ayine katılan incir ağacı ikiye ayrılır.

    Görüldüğü üzere Erasmus, kitabının birçok bölümünde incir ağacı Priapos’a atıfta bulunur. Erasmus, kitabındaki mitolojik öğeleri ve onların hikâyelerini yazarken Horace’nin “Satires” adlı mitolojik eserinden yararlanmıştır. Priapos hakkında bir bilgi vermek gerekirse çok eski bir Anadolu tanrısıdır. Aslında o bir incir ağacıdır. Tapınımı Helen öncesi çağlarda Smyrna (İzmir) dolaylarında başlamıştır ve Çanakkale’ye doğru yayılmıştır. Erkeklik organı, dölü ve bereketi simgeliyor.

    Priapos, Yunan mitolojisine göre Dionysos ile Aphoridite’in oğludur. Bir görüşe göre Adonis ve Hermes’in oğludur. Başka bir görüşe göre Zeus’un oğludur. İlkin toprak bereketini simgeleyen Priapos; bağları, bahçeleri, denizleri, arıları ve arıcılığı, sürüleri korumak görevlerini yüklenmiştir. Günümüzde tarlalara dikilen korkuluklar Priapos’tan kalmadır. Hem tarlanın daha bereketli olması için hem de tarlayı koruması için bu korkuluklar dikilir. Daha sonra Roma’ya da geçecek olan bu tanrı Roma mitolojisindeki misyonunu da yerine getirecektir.

    Erasmus’un incir ağacı olarak söz ettiği Priapos’un; Helen kültüründen çok önce incirin en önemli merkezlerine sahip olan Batı Anadolu’da tapınım görmesi aslında incirin bu coğrafyanın insanların inanışlarını nasıl şekillendirdiğini göstermesi bakımından de iyi bir örnektir. İncir kültürü ilk olarak Yunanistan’dan, Akdeniz’in kuzeyi ile Akdeniz kıyılarına kadar yayıldı. Daha sonra Güney İtalya’ya kadar uzandığını Roma kaynaklarından öğreniyoruz. İncir, Roma mitolojisinde İ.Ö. 800 gibi erken bir dönemde yer almaya başladı. Aslında Ege Göçleriyle Batı Anadolu’dan İtalya’ya geçen Etrüskler, zeytincilik, bağcılık (incircilik de dâhil) gibi bahçe kültürünü İtalyan yarımadasına sokmuşlardır. Bunu Etrüsk duvar resimlerindeki ziyafet resimlerinde bulunan incir meyvesi tasvirlerinden çıkarabiliriz. Bu nedenlerden dolayı günümüzde de İtalya’da mevcut olan incir kültürü çok eskilere dayanmaktadır. Bu yüzden de Roma’da incir ağacı kutsal sayılmaktadır ve incir ağacının kutsallığı, Roma inançlarında, totemik bir kalıntı olarak çok eskilere kadar gitmektedir. Batı Anadolu’dan İtalya’ya geçen Etrüskler incir kültürüne sahiptir ve Roma’yı da etkilemeleri doğaldır.

    Latin Mitolojisinde İncir

    İncir, Latin mitolojisinde önemli rol oynar ve buna güzel bir örnek olarak incir ağacı kültünü Roma’nın kuruluş efsanesinde görmekteyiz.

    Romulus ve Remus Roma’nın kurucuları olarak kabul edilir ve yeni doğum yapan Rea Silvia, amcaları Amulius’un zulmünden kurtulması için bu ikiz kardeşleri bir sepet içinde Tiberius nehrine bırakır. Çocukların bırakıldığı sırada yağmur sularıyla yükselmiş olan Tiberius Nehri sularının çekilmesiyle birden sığlaşıverdi. Çocukların sepetini de “Ruminalis” adı verilen bir incir ağacının altına bıraktı.

    Bu ikiz kardeşler dişi bir kurt tarafından bulunur ve bu dişi kurt tarafından emzirilir. Daha sonra bu çocuklar büyür, amcalarını alt ederler ve Romulus ölümsüz şehir Roma’yı kurar.

    Zorluklar içinde büyüyen bu kardeşler dünya tarihine geçecek olan güçlü Roma İmparatorluğu’nun da kurucusu sayılırlar. Bu yüzden Ovidius’un bahsettiğine göre incir, Romalılarda çok kutsal sayılırdı ve Romalılar incir ağacının altında bu olayı temsili olarak canlandırmak için yılın ilk günü kutlamalar yaparlardı.

    Roma Mitolojisinde İncir

    Yunan dinindeki Dionysos’un Roma dinine adapte edilmiş hali olan Bacchus için dini törenler yapılırmış ve bu törende Bacchus’a incir takdim edilirmiş. Yine İuno adına düzenlenen en önemli şölenler 1 Mart’ta kutlanan “Matronalia Analar toplantısı” ve “Nanoe Caprotiane Yaban inciri” günleri idi.

    Birincisi Titus Tatius’un tesis ettiği bir gelenekti ve olgun yaştaki annelerin Esquilinae’deki İuno Lucina tapınağında toplanıp adaklar vermeleri biçiminde uygulanıyordu.

    İkincisi Campus Martius’daki yabani incir ağacının altında, şakadan dövüş gösterisine de eski bir ritüel çevresinde kadın kölelerin İuno’ya tapınması şeklinde idi.

    İuno’ya Roma’da baş tanrıça olarak itibar ediliyorsa da Ovidius, Yunanlılardan aktardığı öykülerinde onun kıskanç ve hırçın yönünü göstermekten kaçınmamıştır.

    Eski pagan dinlerinde ve mitlerinde canlı bir incir kültü vardır. Bu incir kültü; dinleri ne olursa olsun insanların ortak düşüncesini ve inancını sergilemektedir. Bir insanın doğumundan tutun da eski bir imparatorluğun kuruluş mitine kadar insanların inancında canlı bir incir kültü vardır.

    SEMAVİ DİNLERDE İNCİR

    Dört ilahi kitabın da Ortadoğu kaynaklı olması Ortadoğu’da yetişen zeytin, üzüm ve incir gibi meyvelerin bu dinlerde daha fazla yer almasına neden olmuştur.

    Çevre tasvirlerinde, olayların akışının içinde veya dinsel bir anlam çıkarılması gereken ayetlerde incir ağacını ve meyvesini görmekteyiz.

    Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran-ı Kerim’de ayetlerin içinde ve en önemlisi insanların zihninde kutsal bir meyve olarak incir yer almıştır. Aynı zamanda kutsal kitapta olmayıp da dini bir anlam taşıyan hikâyelerde veya menkıbelerde de incir ağacı ve meyvesi kıssadan hisse çıkarılması gereken bir anlamda kullanılmıştır.

    Zeytin, üzüm ve incir gibi kutsal meyvelerin yetiştiği topraklar inananlar tarafından kutsal olarak sayılmış, kimi dinsel gruplar buraları vaad edilmiş topraklar olarak görmüş, kimi gruplar bu toprakları kendine hak olarak bilerek savaşmak istemiş bu yüzden tarihler boyunca kutsal savaşlar çıkmıştır.

    Milyonlarca insan bu kutsal savaşlarda ölmüştür ve bu savaşlar halen sürmektedir. İbrani kavimler ilk başlarda göçebe halinde yaşamaktaydılar, “Kralları” çoban kraldan başka bir şey değildi. Ancak Filistin’e yerleştikten sonradır ki; şarap imal etmeğe, hububat, yemiş ve zeytin yetiştirmeye ve “Genezareth” gölünde balık avcılığına başladılar. Kadınlar ise dokumacılık ile uğraşırlardı.

    Tevrat

    Görülüyor ki incir ve zeytin yetiştirme işi göçebelikten yerleşik hayata geçişin göstergesidir. Bu görüşe en iyi örneği İbranilerin kutsal kitabı olan Tevrat’ta görmekteyiz.

    Bakın Mısır’dan çıkan Yahudi Cemaati, Peygamberleri Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun’a nasıl tepki vermişlerdir:

    “(4) Ve biz ve hayvanlarımız burada ölelim diye Rabbin cemaatinin bu çöle niçin getirdiniz?

    (5) Ve bu kötü yere getirmek üzere niçin bizi Mısır’dan getirdiniz? Ekin, incir ve nar yeri değil; içecek su da yok.

    (6) Ve Musa ile Harun cemaatinin önünden toplanma çadırının kapısına gittiler, ve yüz üstü düştüler. Ve rabbin izzeti onlara göründü.” (Sayılar: 20)

    Yahudi Cemaati yerleşik kültüre sahip Mısır topraklarından göçmek zorunda oldukları için ilk başta zorluk yaşamışlardır. Yine başka bir ayette Yahudi Cemaatinin kafasında tasarladığı ve Tanrının da onlara lütufta bulunduğu iddia edilen topraklar şöyle tasvir edilmektedir:

    “(6) Ve Allahın Rabbin (Yehova) yollarında yürümek ve ondan korkmak için onun emirlerini tutacaksın,

    (7) Çünkü Allahın Rab seni, iyi diyara, akar vadiler, derelerde ve tepelerde çıkan pınarlar ve kaynaklar diyarına;

    (8) buğday ve arpa ve asma ve incir ve nar diyarına, zeytinyağı ve bal diyarına götürüyor;

    (9) bir diyar ki, onda yoksullukla ekmek yemeyeceksin, onda hiçbir şeye muhtaç olmayacaksın; bir diyar ki, taşları demirdir ve dağlarından bakır çıkaracaksın.

    (10) Ve yiyeceksin ve doyacaksın ve sana verdiği iyi diyardan dolayı Allahın Rabbe hamdedeceksin.” (Tesniye: 8)

    Son olarak Tevrat’taki kutsal meyvelerin kişileştirilerek anlatıldığı bölümde incir ağacına da atıfta bulunuyor:

    “ (8) Vaktile ağaçlar kendilerine kral meshetmek için gittiler ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol.

    (9) Ve zeytin ağacı onlara dedi: Allahın ve insanın bende sana ettikleri yağımı bırakıyım da ağaçlar üzerine sallanmağa mı gideyim?

    (10) Ve ağaçlar incir ağacına dediler: Sen gel bize kral ol.

    (11) Ve incir ağacı onlara dedi: Tatlılığı ve iyi meyvemi bırakayım da ağaçlar üzerinde sallanmağa mı gideyim.

    (12) Ve ağaçlar asmaya dediler: Sen gel, bize kral ol.

    (13) Ve asma onlara dedi: Allah’ı ve insanları sevindiren yeni şarabımı bırakayım da ağaçlar üzerinde sallanmağa mı gideyim.

    (15) Ve kara çalı ağaçlara dedi: Eğer gerçekten siz beni kendinize kral olarak meshederseniz, gelin gölgeme sığının; yoksa kara çalıdan ateş çıksın ve Libnan’nın (Lübnan) erz ağaçlarını yiyip bitirsin.” (Hâkimler: 9)

    Ayrıca Yahudilerin bayramı olan Fısıh’da, Tevrat’ta bulunduğu için incir tüketilmektedir. Yahudi paskalyası denen Fısıh Bayramı çok eski semitik bir bayramdır. İlk zamanlar; sürülerin ilk doğan kuzularının kurban edildiği gün kutlanırdı.

    Zebur

    Zebur’a baktığımızda Hz. Davut’un mücadeleleri anlatılmaktadır. Ayrıca Zebur’da bazı bitki isimleri geçmekteyse de açık bir incir kütü yoktur. Buna rağmen İsrailoğlularına ait olan Tevrat’ta canlı bir incir kültürüne rastlamaktayız.

    İncil

    Hristiyanlara ait olan kutsal kitap İncil’de de incir bitkisi ve meyvesi çok sık geçmektedir. Özellikle insanların ders çıkarabileceği ve onlara yol gösterebileceği ayetlerde incir bitkisini ve meyvesini görmekteyiz. Bunlardan en belirgin olanı meyvelerle, peygamberleri karşılaştırarak sonuca ulaşmaya çalışmıştır ve bu ayet şöyledir:

    “(15) Yalancı peygamberlerden sakının; sakının; onlar size koyun esvabında gelirler, fakat iç yüzden kapıcı kurtlardır.

    (16) Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. İnsanlar dikenlerden üzüm yahut deve dikenlerinden incir toplarlar mı?

    (17) Böylece her iyi ağaç iyi meyve verir; fakat çürük ağaç kötü meyve verir.

    (18) İyi ağaç kötü meyve veremez; çürük ağaç da iyi meyve veremez.

    (19) İyi meyve vermeyen her ağaç kesilir ve ateşe atılır.

    (20) Öyle ise, onları meyvelerinden tanıyacağız.” (Matta: 7)

    Yine Hz. İsa’nın incir ağacıyla olan diyalogu ve bu diyalogtan öğrencilerin çıkarttığı dersin anlatıldığı bölümde incirle ilgili olay şöyledir:

    “(12) Ertesi gün, Beytanya’dan çıktıkları zaman, acıktı.

    (13) Uzakta yapraklı bir incir ağacı görüp belki onda bir şey bulurum diye geldi; yanına varınca üzerinde yapraklardan başka bir şey bulamadı; çünkü incir mevsimi değildi.

    (14) İsa cevap verip ona dedi: Artık hiç kimse senden ebediyen meyve yemesin. Şakirtleri de bunu işittiler.” (Markos: 11)

    İncil’den de görüldüğü üzere; Akdeniz kökenli olan Hristiyanlık dininde Akdeniz’le uyumlu olan incir ağacının ve meyvesinin geçtiği açıktır. Ayrıca günümüzde Hristiyanların kutsal bayramlarından biri olan Noel zamanı incir tüketimi artmaktadır. Bu durumu Aydın yöresinden yapılan incir ihracatından anlayabiliriz. Noel öncesi ve Noel zamanı batıdaki Hristiyan ülkelere ihraç edilen incir, bahar aylarında da Müslüman ülkelere ihraç edilmektedir.

    Kuran-ı Kerim

    Son semavi din olan Ku’rân-ı Kerim’de de incir ağacına ve meyvesine açık bir övgü vardır. Diğer dinlerden ayıran özelliği incir adına bir sure bulunmasıdır. “Tîn Sûresi” adı verilen bu sûre Mekke’de inmiştir. 8 ayettir ve Emin beldeden maksat Mekke kastedildiği için müfessirler Mekke’de indiğini görüş birliği ile kabul etmişlerdir. Ku’rân-ı Kerim’in 95. suresi olan Tîn (incir) Sûresi şöyledir:

    “Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla (1)

    Yemin olsun o incire ve o zeytine (2)

    ve o Sinâ dağına (3)

    ve bu güvenli belde Mekke’ye ki, (4)

    biz, insanı en güzel bir biçimde yarattık…(5)

    biz sonra da onu çevirdik, aşağıların en aşağısına kattık. (6)

    Ancak iman edip yararlı işler yapan kimseler başka… Onlar için kesilmez/ tükenmez bir ecir vardır. (7)

    O halde, sana o dini o ecri ne yalanlattırır? (8)

    Allah, hâkimlerin en hâkimi değil mi ?”

    Görüldüğü üzere İslam’ı diğer dinlerden ayıran özelliklerinden biri de diğer kutsal kitaplarda incir olayların ve ayetlerin içinde geçerken, Ku’rân-ı Kerim’de ise adına sûre inmesidir.

    11.yy.dan beri Anadolu’da yaşayan Müslüman Türk ahali tarafından incirin dini bir motif olduğunu görüyoruz. Özellikle 14. yy.da Anadolu’da başlayan dinsel grupların kurumsallaşması ve Fütüvvet inancının etkisiyle incir dini bir motif olmuştur. Bu görüşümüzü destekleyen incir ağacıyla ilgili bazı kıssalar bulunmaktadır.

    Bu kıssalardan biri de şöyledir:

    Hz. Âdem ve Havva cennetten kendilerine yasaklanan ağacın meyvesinden yiyince çıplak kaldılar. Cennette hiçbir nesne onlara yardım etmedi. Nihayet incir ağacı Âdem’e (A.S) üç, Havva’ya beş yaprak verdi. Onlarda bu yapraklarla ayıp yerlerini örttüler. Bu yüzden erkek kefeni üç, kadın kefeni beş parçadır.

    Hak Teâlâ incir ağacına, onlara niçin yaprak verdiğini, sordu. İncir ağacı: ”İlahi senin sonsuz mülkün içinde bir zayıf kulunun cömert olmasından ne çıkar. Zira sen cömert olanları seversin,” diye cevap verdi. Bu cevap Hak Teâlâ’ya hoş geldi ve buyurdu ki: “Ey ağaç, mademki sen cömertlik edip, sır örttün, ben de seni üç nesne ile diğer ağaçlara üstün kıldım: Evvel seni yakmayı haram kıldım, ikinci hiçbir yerde seni yermeyeler, üçüncü kabuğunu ve çekirdeklerini yabana atmayalar.”

    Sonra Allah Teâlâ incir ağacının sütünden pamuğu yarattı. Pamuğu Havva eğirdi, Âdem dokudu ve kendilerini örtecek elbiseler yaptılar. Fütüvvet ehli de incir ağacı gibi ayıpları örtmeli, gizlemelidir.”

    Her ne kadar İslam’da yaratılış fikrine ters olsa da Anadolu’da eskilere dayanan böyle bir inanç vardır. Ayrıca Anadolu’daki Alevi gruplarda Hüseyin’in ölümüne bağlanan 10 Muharrem (Karbela Olayı) onlar için yas günüdür. Onlar bu gün içinde 12 tane meyvenin bulunduğu aşure tatlısı yaparlar. Bu tatlının içindeki 12 meyveden biri de incirdir. Aşureye konan ve incirinde içinde bulunduğu 12 meyvenin her biri, bir imamı temsil eder.

    Mevlana Celaleddin Rumî, Anadolu’nun önemli kültür simgelerinden biridir ve fikirleri halen birçok insan tarafından kabul edilmektedir. İşte bu yüzden günümüzde Mevlana, Anadolu’nun dışına çıkmıştır ve artık evrensel bir şahsiyet olmuştur. Mevlevilik hakkında ilk ciddi bilgileri Şams Al-Din Ahmed Al Aflaki Al-‘Arifi’nin “Manakib AlArifin” adlı eserinden öğreniyoruz. Bu eser Türkçe’ye Ariflerin Menkıbeleri olarak çevrilmiştir ve Eflaki’nin Tezkiresi olarak da bilinmektedir.

    Bu eserde içinde incir meyvesinin de geçtiği bir olay şöyle anlatılmaktadır:

    Mevlana’nın “Dost ulularından biri kardeşlerinden birinden incir getirmişti. Mevlana inciri aldı ve “Hayli güzel incir fakat kemiği var” deyip yere bıraktı. O derviş “incirin nasıl kemiği olur” diye hayrette kaldı. Yavaşça kalktı, o incirleri alıp gitti. Biraz sonra tekrar geldi. O incirden diğer bir sepet daha getirdi ve sepeti Mevlana’nın önüne koydu. Mevlana bir tane daha alıp iftar etti ve “Bu incirin hiç kemiği yoktur” buyurup Şeyh Muhammed Hadim’e, incirleri mecliste bulunanlara dağıtmasını emretti. Arkadaşlar bu müşkül durum karşısında hayrette kalmışlardı. Mevlana’nın bu inciri yememesinin nedeni şuydu: O derviş dışarı çıkıp da gittiği sırada orada bulunanlar onun arkasından dışarı çıkıp inciri nereden topladığını sordular. O da “Vallahi bir dostum vardı, onun bahçıvanını bağda bulamadım. Onun müsaadesi olmaksızın bir sepet incir toplayıp Mevlana Hazretlerine getirdim. Fakat niyetim, bahçıvanı gördüğümde topladığım incirin fiyatını vermekti. Mevlana velayet nûru ile bunu anladı ve bu sebepten yemedi. İşte incirin kemiği bu idi. Bu defa o dostun bağına geldim, ondan iyi incir alıp fiyatını ödedim ve helallik istedim. O da kabul etti. İşte Mevlana bu incirlerden yedi ve iltifatlarda bulundu.” dedi.

    Görüldüğü üzere buradan Mevlana, incir örneğinden yola çıkarak haram mal yemenin bir inanan için kabul edilemez bir durum olduğunu anlatmak istemiştir ve bu ders verici olay ise bizlere kadar Ahmed Eflâki aracılığıyla ulaşmıştır. Ayrıca incir, Mevlevi sofralarının çok fazla tüketilen meyvelerinden de biridir.

    Son semavi din olan İslam’da cennet meyvesi olarak kabul edilen incirin, İslam dünyasındaki değeri ve itibarı ortadadır. Bu durumu en iyi görebileceğimiz yerlerden biri de Anadolu’dur.

    İncirin Anadolu’da yetişmesi Anadolu’daki Müslümanlar arasında hem bir kültürü simgelemektedir hem de dinsel açıdan önemli olan incirin değerini de onların gözünde daha da arttırmaktadır. Doğal olarak bu durum da incirin Anadolu’da kullanım alanlarını genişletmiştir.

    Sonuçta incir meyvesi hem pagan dinlerinde hem de semavi dinlerde kutsal sayılan meyvelerden biridir. Kutsal olan bu meyve aynı zamanda insanların dini inançlarında da simge olmuştur. Dinler, inanışlar farklı olsa da inananların gözünde ortak söylem olarak incirin itibarı ortadadır. Nasıl yüzyıllardan beri incir hâlâ dalında yetişiyorsa bu meyvenin itibarı da geçmişten günümüze kadar taşınmıştır ve bu itibarı da inananlar arasında halen kabul görmektedir.

    ZEYTİN :

     

    Akdeniz uygarlığının sembolü olan zeytin ağacı, tarih boyunca bu bölgede kurulan tüm uygarlıkların temelini oluşturmuştur. Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte ve "Zeytin bütün ağaçların ilkidir." denilmektedir.

    Zeytinin, insanlık tarihindeki önemine tüm kutsal kitaplarda, yaradılış ve kuruluş efsanelerinde yer verilmektedir. Arkeolojik ve jeolojik buluntular da zeytinin M.Ö. 6000 yılından beri kullanıldığını göstermektedir.

    Zeytinyağı asırlar boyunca, Akdeniz insanının önemli bir gıdası olmasının yanı sıra, Akdeniz ticaretinin de temelini oluşturmuş ve sadece bir besin maddesi olarak değil aynı zamanda ışık kaynağı, sağlık ve güzellik iksiri olarak da kullanılmıştır.

    Zeytinyağının İnsan Sağlığı Ve Beslenmesindeki Önemi

    Zeytinyağı; vücut için gerekli ancak sentez edilemeyen temel yağ asitleri ile sadece yağda eriyebilen E vitamininin kaynağını oluşturması ve yüksek kalori değerinin (16 ml zeytinyağı 120 kalori içermektedir) yanı sıra, meyve suyu gibi natürel tüketilebilen tek yağ olma özelliği ve kendine has renk, koku, tat ve aromasıyla insan beslenmesinde çok önemli bir konuma sahiptir.

    Zeytinyağının başta kalp-damar hastalıkları olmak üzere sindirim sistemi, kemik yapısı, beyin ve sinir dokuları üzerinde çok önemli fonksiyonları bulunmaktadır.

    Kan hücrelerinin kümeleşmesinde rol oynayan faktörlere karşı etki göstererek kan damarlarında pıhtılaşma riskini azaltır.

    Zeytinyağı safra salgısını canlandırıcı, safra kompozisyonunu düzenleyici ve safra kesesinin boşalmasını sağlayıcı özellikleri nedeni ile safra taşı riskini azaltır ve taşların erimesine yardımcı olur.

    Bağırsaklar tarafından en iyi emilen yağdır ve bağırsaklardan geçişi düzenleyici özelliği vardır.

    Zeytinyağında  yaklaşık % 80 oranında bulunan oleik asit insan sütündeki en önemli yağ asididir ve doğumdan hemen sonra bebeğin sinir dokularının gelişiminin sağlanmasında temel bir işleve sahiptir.

    Zeytinyağı aynı zamanda dokuların yaşlanmasını önler ve yaşlanmanın beyin fonksiyonları üzerindeki yıpratıcı etkisini azaltır.

    Mükemmel kimyasal yapısı ve önemli ölçüde antioksidan (tokoferol) içermesi nedeni ile diğer yağlara göre yüksek sıcaklıklarda bile daha dayanıklıdır ve bu özelliğine bağlı olarak kızartmalarda kullanılabilecek en sağlıklı yağdır.

     

    PAMUK :

    Endüstri bitkileri içinde lif ve yağ bitkilerinin her ikisine de  giren pamuk, birçok sanayinin temel hammaddesini karşılayan önemli bir bitkidir.

    Lifi ile tekstil sanayinin, çekirdeğinden elde edilen pamuk yağı ile bitkisel yağ sanayinin, kapçık ve küspesi ile yem sanayinin, ayrıca lifleri ile de selüloz sanayinin hammaddesini teşkil etmektedir. 

     

    Günümüzde 69 ülkede tarımı yapılan pamuk, gerek lifi gerekse çiğitinden elde edilen yağı ve diğer yan ürünleriyle ekonomik değeri çok yüksek olan bir bitkidir. Lifi doğal oluşu, teri emişi, ısıtılıp kaynatıldığında diğer liflere göre sağlam kalışı, statik elektriği daha az iletmesi, hava geçirgenliği ve hijyenik özellik taşıma avantajları ile beşeri ihtiyaçların karşılanmasında diğer bitkisel ve sentetik elyaflara tercih edilmektedir.

    Pamuk tohumlarında  ortalama  % 20   oranında bulunan çiğit yağı ile bitkisel yağ, lifleri ile de selüloz sanayinin hammaddesini teşkil etmekte, kalan aminoasitlerce zengin küspesi ise hayvan beslenmesine katkıda bulunmaktadır. Pamuk bitkisi dünyada soya fasulyesinden sonra ikinci önemli bitkisel  yağ kaynağıdır.

     

    AYDIN’DA TURİZM :

     

    Aydin ili, tarihi, kültürel ve doğal değerlerine sahip olmanın ötesinde, turizm faaliyetlerinin en yoğun olduğu Bati Anadolu’nun orta yerinde bulunmaktadır. Ayrıca, turizm açısından en önemli deniz sinir kapısına sahip olması, Aydın’ı, sektörün en gelişmiş illerinden biri haline getirmiştir. Aydın'ın batisi Ege denizine açıldığından, Kuşadası ve Didim ilçeleri turizmin her alanında, diğer ilçeler ise daha çok folklorik ve arkeolojik değerler açısından günübirlik ziyaretlere daha uygundur. Bu nedenle yatırımlar, bu iki kıyı ilçesinde toplanmış olup, ileriye dönük taleplerde bu bölgede yoğunlaşmaktadır. Aydin ilinin bir diğer önemi, İzmir metropoliten alana çok yakın ve doğrudan etki alanı içinde olmasıdır. İzmir’e otoyol bağlantısı ile 100 km uzaklıkta olan Aydin kent merkezi, İstanbul'a 930 km, Ankara’ya 530 km uzaklıktadır. Deniz yolu, il içinde Kuşadası limanından sağlanmakta, daha büyük liman kullanımı için İzmir limanından yararlanılmaktadır.

    Demiryolu, Denizli-Aydin-İzmir hattının yanısıra Türkiye’nin ilk demiryolu hattı olan Söke uzantısı il içinden geçmektedir. Menderes havaalanı ise Aydin-İzmir otoyolunun üzerinde olup, İzmir’in yanısıra Aydin iline dolayısı ile Kuşadası ve Didim’e de hizmet etmektedir. Aydin ilinde iklimin uygunluğu ve uzun bir turizm sezonuna olanak sağlaması en önemli teşvik edici etkenlerden biridir. Akdeniz ikliminin hakim olduğu Aydin ilinde sıcak aylar çoğunluktadır. Ayni zamanda deniz suyunun sıcaklığı Mayıs-Ekim aylarını kaplayan senenin yarısında su sporları ve yüzme olanağı da sağlamaktadır. Ayrıca, deniz kıyısında halka açık plajlardan il içindeki yerleşmelerden ve çevre illerden gelenler, günübirlik veya hafta sonu olmak üzere yararlanmaktadırlar.

    Bu çeşit kullanım ulaşım rahatlığı ve iklim özellikleri nedeniyle oldukça yaygındır. Bu talebi basta Söke, Aydin, Nazilli ve Denizli kentleri oluşturmaktadır. Aydin ilinin batisi ile doğusu arasında turizm sektörü açısından oldukça fark vardır. Batisi iç ve dış turizme uygun hizmet veren kaynakların mümkün olduğunca kullanıma açılmış, potansiyel durumda olanların ise kullanıma açılması için gerekli girişimlerin yapıldığı bir kesimdir. Doğusu ise daha çok iç turizme yönelik hizmet vermektedir. Ancak ören yerleri ve yaratılacak çeşitlilikler bu kesimde de dış turizmin yoğunlaşmasına neden olabilecektir. Aphrodisias ve Pamukkale’yi kapsayan tur güzergahları nedeniyle dış turizm tarafından ilin doğusu kullanılabilmektedir. kıyı ve ören yerleri dışında sağlık turizmi (termal), tarihi ve mimari eserler, ören yerleri, müzeler, geleneksel el sanatları, yöresel festivaller, deve güreşleri gibi, kültür turizmi sportif turizm, doğa yürüyüşleri-trekking, atlı doğa gezileri, golf, dalma, deniz ve kara avcılığı, yüzme,yelken, su sporları gibi sportif turizm ildeki geliştirilebilecek potansiyele sahip etkinliklerdir.

    KÜLTÜREL TURİZM

    Aydin ili arkeolojik sit alanları yönünden Türkiye’nin en zengin yörelerinden biridir. MÖ 4000 yılının sonundan g



    Diğer Cevaplara Gözat

    Sunum İçeriği

    Cevap Yaz Arama Yap

    Mehmet Akbaba

    • 2020-05-10 18:22:30

    Cevap :

    Cevap : ‘Dağlarından yağ akar, ovalarından bal’ sözü Aydın ilimiz için söylenmiştir.

     

    Burada dağlarından yağ akmasından kasıt Zeytin yağıdır. Aydını çevreleyen tüm dağların hepsinde istinasız dünyanın dört bir yanına da ihraç edilen zeytin yetişmektedir ve yağıda çok kalitelidir. Ovalarında bal akmasından da kasıt İncir meyvesinin burada yetişmesidir ve çok lezzetlidir. Bu sebeple hem dağlarında ki zeytin hem de ovalarında ki incirin kalitesinden dolayı Evliya Çelebi bu şehire aşık olmuştur ve ‘Dağlarından yağ akar, ovalarından bal’ şeklinde Aydını betimlemiştir.

    Bunların dışında Aydın ilinde çok daha fazla tarım ürünleri, sanayileşme, kültürel zenginlikler ve Turizm de vardır. Şimdi kısaca Aydın ili hakkında bilgilendirme de bulunacağım.

     

    KENTİN TARİHİ :

     

    Aydin, Bati Anadolu Bölgemizde tarih ve uygarlığın izlerini taşıyan, dünyanın ender yerlerinden biridir.

    Tarihin çeşitli evrelerindeki değişik kültür birikimlerinin açık bir müzesidir. Tarihi M.O. 7000 yılına dayanan bu topraklarda yerleşen ilk insanlar, nerelere nasıl yerleştikleri ile ilgili el yapımı kayıtlar mevcuttur. Bu eserlerde M.O.5000 yılındaki koy kültürü, M.O.3000 yılında şehir devletleri kültürüne dönüşmektedir. Yeni gelenler M.O.2000 yılından itibaren devlet kurarak Anadolu kültürüne katkıda bulunmuşlardır. MÖ.. 14. VE 12. yy da Ege ve Doğu Akdeniz'in her yanına dağılan halk toplulukları kavimler halinde Ege kıyılarına kadar geldiler. Bu göç sonucunda Hitit devleti, Troia Krallığı, Miken kolonileri yıkılmıştır. Bu kavimlerden Atoller ve Ionlar Bati Anadolu' da, Büyük ve Küçük Menderes ovalarına yerleştiler ve Lidya Krallığı bünyesinde 12 kıyı kenti kurdular, site denilen bu kentlerde deniz ticareti geliştirildi. Siyaset, sanat, bilim, felsefe, mimarlık, alanında da Sosyo-kültürel etkinlikler yarattılar.


    Üçgözler (TRALLES) Lidya döneminde, Tralleis kenti, Karya, Kilikya, Iran ve Suriye ve Uzak Doğudan gelen ticaret mallarının toplandığı ve Ege limanına gönderildiği dağıtım merkezi durumundaydı. Ayrıca Büyük Menderes vadisinde yetiştirilen ürünler Milet limanından Yunanistan, Roma, Mısır ve Fenike'ye ihraç edilmekteydi. Nitekim Lidya gerek kendi kaynakları gerekse topladığı vergilerle olağanüstü gelişti, bölge ekonomisinde önderlik etti. Dünyanın ilk parasını darp eden (basan) ülke oldu.

    Frigler, Anadolu'da ilk büyük devleti kurdular. M.O.1200 yılında Büyük Menderes'in yukarı platosuna yerleştiler. Frigler'in Trak Kavimlerinden olduğu Iiliryalilar'in saldırısı üzerine Boğazlar' dan geçerek Geldiklerini, Hitit krallığını yıktıkları biliniyor. lonlar'in M.O.1200 yılında Gediz ve Büyük menderes ovalarında kurmuş oldukları şehirlerin en Önemlisi Milet şehri idi. lonlar felsefede önemli aşamalar yaptılar. Matematik ve Astronomi bilgini Thales (Tales) her şeyin ana elementinin su olduğunu ileri sürdü; Lidyalilar'la Modyalilar arasında yapılan savaştaki güneş tutulması olayını önceden hesapladı. Miletli diğer bir bilgin Anoksimandros, her şeyin başlangıcının "sinirsizlik-sonsuzluk" olduğunu ileri sürdü. MÖ..5.YY da Irandan gelen Perslerin istilası sonucunda doğu kültürü ile tanışan Bati Anadolu kentlerinde Greko-Pers denilen yeni ve özgün bir kültür sentezi oluştu. M.O.546 yılında Lidya kralı Krezüs, Pers kralı Kyros (Kurus) ile yaptığı savası kaybedince, Ion şehirleri Pers Krallığı'na bağlandılar. Persler'in hoşgörüsüz davranışları kolonileri ile şehirlerin bağlarını kopardı. M.O.500 yılında karışıklıklar başladı. Perslerin bölgedeki egemenliği Makedonya'nın basına Aleksandr gelene dek devam etti ve Helenistik dönem başladı. Tüm bu istilalar sırasında Tralleis odaksal konumu nedeniyle askeri üs olarak kullanılmıştır. MÖ.. 1.ve 2. Yy.da Roma yönetimi altında kalan bölge, ekonomik, ticari ve kültürel alanda önemli gelişmeler gösterdi. Romalıların yerel kültürü benimsemeleri, kaynakları, yolları ve ticareti geliştirmesiyle yöredeki antik kentler, özellikle Efes, Milet, Tralleis, Aphrodisias kalkındı, büyük boyutlu anıtsal yapılarla donatıldı.

    MS.. 4. Y.Y. sonlarında Roma imp.nun ikiye ayrılmasıyla Anadolu tümüyle doğu Roma diğer bir deyişle Bizans egemenliğinde kaldı. Antik tapınaklar kiliseye, tiyatrolar savunma kulelerine dönüştürüldü. Düz alanlarda bulunan kentlerin çevreleri yüksek surlarla koruma altına alindi. Ramsey' e göre Tralleis açık alanlardan, bir çayın sürükleyip getirdiği tas yığınlarında oluşmuş bir tepe üzerine alindi.Böyle bir ortamda, 10.YY. dan itibaren devam eden Türk göçleriyle gelen Türkmenler kırsal alanları hemen hemen boşalmış olarak buldular. Anadolu'daki erken dönem Türk kolonizasyonu sistematik bir fetih olmaktan öte küçüklü büyüklü göç gruplarının Anadolu'ya gelerek kırsal yöre halklarıyla uzlaşması ve ekonomik kaynakları paylaşmasıdır.

    Türkler denizlere ulaşmadıkça uluslararası ticaretin dışında kalacaklarını gördüklerinden Anadolu yarımadasını çevreleyen yabancı kuşatmasını kırarak denizlere ulaştılar. Önceleri merkezi otoritenin ortadan kalkmış olduğuna sevinen Latinler, bölgeye daha önceleri göçle gelmiş olan Türkmen toplulukları ile yeni gelenler arasındaki yakınlaşma ile yüz yüze geldiler. Böylece belli bir isim (Aydin Beyliği) ve bayrak altında Ege denizinin Anadolu kıyılarında siyasi ve ekonomik gücü elde eden Türkmenler denizcilikle tanışmışlardır. Aydin beyliğinin hükümdarları kültür, sanat ve bilim hayatına önem vermişlerdir. Yörede günümüze ulasan cami, medrese, türbe gibi mimari eserlerin yanı sıra çeşitli kütüphanelerde bulunan değerli el yazma eserler bulunmaktadır. Aydınoğulları Beyliği, 14. Yy.ın sonlarında Osmanlı Devletine katılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunu son döneminde bati Anadolu'da yaygınlaşan çetecilere "EFE" denilmiştir. Genelde Ege kırsal alanında tek tek ya da gruplar halinde yasayan gözü pek dürüst, mert kişilerdir. Başkanları "Efe", yardımcıları "Zeybek" ve "Kızan" adıyla anılır. Efelik 10.y.y.' in sonunda Yusuf Pasa ile başlamış olup, en bilinenleri, 17.y.y. da Sivri Bölükbaşı, 19.y.y. da Atçalı Kel Memet ve nihayet 20.y.y. da Yörük Ali' dir. Bu efeler adaletsizliğe ve haksızlığa uğradıkları gerekçesiyle hükümete başkaldıran silahlı eylemcilerdir. Zenginden alıp fakire vermişler, milli mücadele yıllarında kurtuluş yanlısı savaşçılar olmuşlardır. Milli mücadele yıllarında bölgenin Yunanlılarca işgali karşısında yörenin yurtsever asker, aydın ve din adamları efeleri yurt savunmasına davet etmişler ve Yörük Ali Efe grubu oluşturulmuştur. Az sayıda, dağınık halde Yunan askerleriyle mücadeleye giren Yörük Ali Efe ile birlikte Demirci Mehmet Efe ve maiyetindekiler giderek artan direniş göstermiş ve Yunan askerlerinin geri çekilmelerini sağlayarak çok etkili olmuşlardır. Düşman işgalinden kurtuluş günü olan 5 Eylül Kuyucak, Nazilli, 6 Eylül Söke, 7 Eylül Aydın'da her yıl törenlerle kutlanmaktadır.

     

    KENTİN COĞRAFYASI:

     

    Aydin; Doğu Avrupa, Orta Asya ve Orta Doğu üçgeninin tam ortasında yer alan, Türkiye'nin tarım, sanayi ve dış ticaret ile turizm faaliyetlerinin bir arada bulunduğu, ekonomisi en gelişmiş bölgelerden olan Ege Bölgesi içindedir. Aydin ili ilk çağlardan beri verimli toprakları, elverişli, iklimi, ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Tarihi süreç içerisinde çeşitli uygarlıklara beşiklik etmiş, bugün hala geçmişin derin izlerini taşıyan güzel yurt köselerimizden biridir. Günümüzde de tarımsal faaliyetlerin yoğunluğu ve çeşitliliği, turizm olanaklarına sahip bulunması ilin önemini giderek artırmaktadır. Aydin, Anadolu'nun batısında, Ege Bölgesi'nin güneybatı kesiminde kıyı Ege bölümündedir. Kuzeyinde İzmir, Manisa, doğusunda Denizli, güneyinde Muğla ve batısından Ege Denizine açılır. Kuzey ve güneyi dağlık, engebelidir, iki bölüm arasında iki yandan faylarla sınırlanmış ve sonradan alüvyonlarla örtülmüş genç bir çöküntü alanı olan Büyük Menderes ovası yer alır. 1. derece deprem alanı olan bölge bir çok kez yıkıcı depremlere maruz kalmıştır. Yüzölçümü 8.007 km² ‘ dir. 37-38 kuzey enlemleri ile 27-29 doğu boylamları arasındadır. Nüfusu, 1997 nüfus sayımına göre 897.821'dir. Son sayımda bu sayının bir milyonu aşması beklenmiş ve bu tahminler fazlasıyla doğru çıkmıştır.

     

     

    AYDIN’IN SOSYO EKONOMİK YAPISI TARİHİMİZDEN BUGÜNE;

    OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE AYDIN EKONOMİSİ

    Bizans döneminde görülen koyu merkeziyetçi yapının bir benzeri, Osmanlı İmparatorluk yönetim sisteminde karşımıza çıkmaktadır. Toprak ve isletmelerin gözetimi ve yönetimi, büyük bir bürokrat kesim tarafından yapılıyordu. Büyük kentler de toplanmış tüccarlar, sarraf denilen tefeciler, has, zeamet ve tımar sahipleri sermayeyi ellerinde bulunduruyorlardı. Ancak devlet, bu sermayeyi kontrol ediyor ve gerektiğinde müsadere edebiliyordu. Bu ise özel mülkiyet, yatırım ve özel girişimciliğin gelişmesini engelliyor, sermaye, küplerle toprak altına gömülüyordu. Osmanlı Devleti’nin erken dönemlerinde başkentin Bursa, daha sonra Edirne ve İstanbul’a taşınması, Bizans döneminde olduğu gibi sermayeyi ve yatırımları Marmara, Karadeniz ve Trakya’ya yönlendirmişti. Bu dönemde Bati Anadolu limanlarındaki Latin tacirlerin imtiyazlarına son verilmiş, bunun üzerine Antik Çağ da Helen ve Romalıların, Orta Çağ da Ceneviz ve Venediklilerin organize ettiği uluslar arası ticaretle büyük ölçüde gelişen Efes, Milet, Foça ve İzmir gibi liman kentleri birer köye dönüşmüşlerdi.Selçuklu ve Beylikler döneminden gelen üretken ve canlı yapısıyla Menderes vadisi ürünleri, erken dönemlerde Osmanlı Sarayı’nın ilgi ve talebini çekmişse de, uluslar arası ilişkilerin kopması, ekonomik potansiyelin büyük ölçüde yitirilmesine ve içe kapalı bir ekonomiye dönüşmesine neden olmuştu. Bunun anlamı ise Büyük ve Küçük Menderesler ile Gediz vadilerinin yüzyıllarca dünyaya kapanması idi. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, birçok ülkeden oluşan Osmanlı İMPARATORLUĞU kendi içinde pazarlara sahipti ve bu pazarlar canlılığı uzun süre korudu. Evliya Çelebi, Aydin yöresindeki tarımsal zenginlikten söz ederken Kuşadası için; “ ...Ve bağ ve bahçesinin ve üzümü ve incir kurusu ve köftürü ve susami ve fıstıki sanavberi ve bademi rub’u meskunda yoktur diyecek kadar var Memduh nimetleri kati vafirdir ve hayır ve bereketleri mütekasidir.” Diye yazar. Evliya Çelebi, Aydin boyacılar çarsısında 70 adet boyahane olduğunu, buraya Denizli’den ve başka yerlerden binlerce yük bez getirilip, çeşit çeşit boyalarla boyalandığını, ayrıca 200 adet boyacı tokmağı vurulan dükkan olduğunu yazar. 19. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan köklü değişiklikler ve Bati ile bütünleşme girişimleri sonucu, üretim ve ticaret desteklenmiş, uluslar arası ticarete katilim sağlanmaya başlanmıştı. Bati Anadolu’nun fiziki coğrafyasının da etkisiyle, bölgedeki toplanma merkezi konumundaki İzmir, bu süreçte ön plana çıktı. Bati Anadolu kıyı kentlerine ve İzmir’e nüfus göçleri ile birlikte, ticaret için buralara gelen yabancı sayısında büyük artış oldu. İzmir de 1847’de 17584 yabancı varken, bu rakam 1860’da 28352’ye ulaştı. Bu süre içinde Osmanlı ticaret hacmi dört kat arttı.Rakamlarla ifade etmek gerekirse; 1842 yılında İngiltere’ye 59742 ton meşe palamudu, 14771 ton kuru üzüm, 7586 ton afyon ile 955 ton pamuk ihraç edilirken, 1876’da bu rakamlar, sırasıyla 601266, 361910, 221703 ve 12350 ton gibi çok yüksek rakamlara ulaşmıştı.


    DEMİRYOLU İLE GELEN EKONOMİK CANLILIK (1853)

    Aydin ilinin ekonomik yapısının gelişmesinde en belirgin adim, Aydin-İzmir demiryolunun yapılmasıdır. Amerikan iç savaşının başlamasıyla İngiliz tekstil sanayisinin pamuk ihtiyacını karşılamak için pazar arayışları Bati Anadolu’yu ve Aydin-İzmir demiryolunu gündeme getirmiştir. 1853 yılında Robert Wilkin adli bir İngiliz işadamının başlattığı demiryolu inşaatı ile ilgili girişimler sonuç vermiş ve Aydin demiryolu şirketi tarafından 7 Haziran 1866’ da 133 km.’ lik Aydin-İzmir demiryolu isletmeye açılmıştır. Bu modern ulaşım hattı, menderes vadisi için yeni bir dönemin başlangıcı oldu, taşıma giderleri km. basına %76 azaldı ve böylelikle bölgeye yılda 500.000 sterlin dolayında tasarruf sağlanmış oldu. 1877 lerde Aydin vilayetinin tüm giderleri karşılandıktan sonra, hazineye yılda ortalama 770.000 sterlin dolayında para aktarabilmekteydi. 1910 da bu gelir 1.700.000 sterline ve toplam devlet gelirlerinin %15 ine ulaşmıştı.


    TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÖNCESİNDE AYDIN EKONOMİSİ (1890)

    1890 Salnamesi’nde Aydın'da dokuma dallarının, beyaz ve renkli ipek ile bez olduğu kaydedilmektedir. Karacasu’da yöreye özgü dokumalar, Nazilli’de peştamal, havlu, battaniye, ipek gömleklik, astarlık bez, Bozdoğan ve köylerinde kıldan çorap, çul, torba, heybe dokunuyordu. Aydin Salnamesi’nde, Aydin Sancağı’ndaki isletmeler ve sahipleri ile ilgili olarak su bilgiler yer almaktadır; Aydın'da; İngiliz Hackins’in buharla çalışan meyan kökü fabrikası, Miss Lorm’un buharlı çalışır zeytinyağı fabrikası, Asnasu Kukule’nin buharla çalışır pamuk fabrikası, Söke’de; İngiliz Jan Forbes’un buharla çalışan meyanbalı fabrikası, Çine’de Abacı oğlu Dimitri’nin su ile çalışan un fabrikası, Nazilli’de Hacışeyhzade ve Hacı Ahmet Efendi’nin buharla çalışan un fabrikası, Denk’in buharla çalışan pamuk ve un fabrikası, Atça’da Istavraki Lazopulo’nun buharla çalışan pamuk fabrikası, Gelenbe’de Kırçıoğul Vasilaki’nin su ile çalışır pamuk, un imalathanesi, Bu isletmelerin yanısıra çok sayıda değirmen ve zeytin isleme tezgahları bulunuyordu. Aydin, tahıl dişi tarımın yaygınlığı ve yüksek verim gibi özellikler nedeniyle, bütünüyle tarıma dayalı Osmanlı ekonomisi içinde özel bir yere sahipti.tarımsal üretimin en belirgin özelliği incir üretimi olan Aydın'da Osmanlı İMPARATORLUĞU topraklarında yeralan tüm incir ağaçlarının yarısından fazlası (3,5 milyonun üzerinde) bulunmaktaydı. 1913 yılı rakamlarına göre Aydin Sancağı’ndan 43.724 ton incir elde edilmiştir. İncir’in yanısıra dışsatım ürünleri arasında pamuk ve üzüm’de basta gelmekteydi. Aydın'da bu dönemde hayvansal üretime ilişkin sayısal veriler şöyleydi; 26.669 öküz, 19.053 inek, 166.098 koyun, 181.998 keçi, 12.388 at, 5.794 deve vd. Cumhuriyet öncesi dönemde, yörede çıkan madenler zımpara taşı ve linyit kömürüydü. Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak özellikle yabancılar, ticareti desteklemek ve Babıali’nin borç talebini karşılamak amacıyla bankalar kurmuşlardı. Ancak, Müslüman-Türk tüccar ve toprak sahipleri, yabancılardan ve azınlıklardan bağımsız olarak parasal konularda kendileri için gerekli kaynakları yaratmak ve güvence altına alabilmek için ulusal bankalar halinde örgütlenme çabalarına girmişlerdir. Bu yıllarda ortaya çıkan bankalardan biri de milli Aydin Bankası’dır. Milli Aydin Bankası, merkezi Aydin olmak üzere 18.temmuz.1914 te kurulmuştur. 21.ağustos.1915 tarihinde Milli Aydin Bankası’nın bir kolu olarak “Kooperatif Aydin İncir Müstahsilleri Anonim şirketi” ismiyle TARİŞ kurulmuştur.


    CUMHURİYET DÖNEMİNDE AYDIN EKONOMİSİ

    Yeni Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu yıllarda dışa bağımlı ve açık, ekonomisi tarıma dayalı yoksul bir ülke özelliğini taşımaktaydı. Bu olumsuz özelliklerden kurtulmak, kalkınma ve sanayileşme hareketlerini başlatmak için 17 Şubat – 4 Mart 1923 de İzmir İktisat Kongresi toplanmıştır. Kongrede alınan kararlar doğrultusunda, öncelikle özel sektörün yetersiz olduğu alanlardaki açığın devlet tarafından giderilmesi benimsenmiştir. İzmir İktisat Kongresi ve Cumhuriyetin ilanıyla ülkemiz ekonomik yapılanmada yenilenme sürecine girmiştir. Bu çerçevede, bölgede üretilen incir, pamuk, zeytin, tütün gibi tarım ürünleri Aydin ve Nazilli’de toplanmış, İzmir’de ayıklanmış, tasnif ambalaj edilmiştir. Dolayısıyla bu işlemlerin yapıldığı sanayi dalları İzmir de gelişmiş, Aydın’daki imalathaneler ise genellikle iç tüketime yönelik olarak, tarım ürünleri isleyen gıda, dokuma, sabun, tarım araçları üretiminde faaliyet göstermişlerdir. 1930’lu yıllarda birinci beş yıllık sanayileşme planı hazırlanmış ve bu plan doğrultusunda, Aydin Nazilli’ de 1937 yılında faaliyete geçen Nazilli Basma fabrikası kurulmuştur. Atatürk tarafından isletmeye açılan fabrika, Aydin sanayinin temel taşlarından birini oluşturmuştur. Bu fabrika, 1950 yılında 60.000 ton iplik ve 23 milyon metre basma üretecek kapasitedeydi. 1950’lerden sonra, Kemer Hidroelektrik santralinin devreye girmesiyle enerji olanakları artan ilde, tüketim malları sanayicinin gelişiminin yani sıra, inşaat malzemeleri sanayim de kurulmuştur. Bu dönemden sonra, geleneksel olarak atölye düzeyinde yapılan gıda ve dokuma sanayii, fabrika ölçeğinde yapılmaya başlandı, inşaat malzemeleri sanayiinin kurulması, metal eşya sanayiinin gelişmesini sağladı. 1958 de Sümerbank öncülüğünde kurulan ve giderek özel sektöre devredilen Aydin Tekstil fabrikası ildeki pamuk ipliği ve pamuklu dokuma üretimini arttırmıştır. 1960 yıllar dokuma alanında özel sektör girişimciliğinin arttığı yıllar olmuştur. 1970’li yılların ortalarında SÖKTAŞ ve Nazilli İplik fabrikalarının kurulması ile Aydin büyük ölçekli dokuma tesislerine ulaşmıştır. Aydin imalat sanayiinde 1960 sonrası önemli gelişme gösteren bir sanayi kolu da gıda sanayiidir. İmalat sanayiinde gıda sanayii içinde zeytin isletmeciliğinin yan sanayii durumunda olan sabun imalatı büyük gelişme göstermiştir. İmalat sanayii alanında 1955 de bir devlet kurulusu olan Türkiye Çimento Sanayii T.A.S. bünyesinde kurulan Söke Çimento Fabrikasının da önemini belirtmek gerekir. 1975 – 1978 arasında il gayri safi hasılası içinde ortalama %10-11 paya sahip olan imalat sanayiinde ağırlık, tarım ürünleri isleyen tüketim malları sanayiindedir. İlde inşaat malzemeleri sanayiinde faaliyet gösteren diğer kuruluşlar tuğla ve kiremit fabrikaları ve bu fabrikalara hammadde sağlayan ocaklardır. Ülkemizin en büyük dondurma makinesi üreten fabrikası Nazilli’ dedir. 1940’larda atölye ölçeğinde kurulmuş, daha sonra genişleyerek Türkiye’nin en büyük ve modern dondurma makinesi üreten fabrikası durumuna gelmiştir.

    GÜNÜMÜZDE AYDIN EKONOMİSİ GIDA SANAYİİ

    Aydin, 1994 yılında ülke üretiminin zeytinde %47’si, kestanede %42’si ve incirde %60’ini üreterek lider konumda olmasına rağmen; bu potansiyeli isleyerek, üretilecek katma değeri ilde bırakacak ölçüde sanayileşememiştir. gıda imalat sanayiinde Aydın’lı firmalar, ülke firmalar toplamının 1987 yılında %22, 1988 yılında %17, 1989 yılında %18, 1990 yılında da %18 oranlarında katma değer ürettiklerini görüyoruz. Bu rakamların en az %50’ler seviyesine ulaşması için yeni işletmeler devreye girmekte ve yeni yatırımlar yapılmaktadır. Örneğin, 1995 yılında kurulan ve açılısı Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından 12.06.1998 tarihinde yapılan Adres İhracat, İthalat ve Ticaret Ltd.Şti. Ürettiği zeytin, sebze konservelerini vb. Avrupa, Amerika ve Asya ülkelerine ihraç etmektedir.

    DOKUMA GİYİM EŞYASI İMALAT SANAYİİ

    Dokuma giyim eşyası imalat sanayiinde Aydin, Çukurova’dan sonra ülke üretiminin %46’si oranında pamuk üreterek ikinci sırada yer alır. 1987-1990 döneminde en fazla katma değer bu sektörde üretilmiştir. Ayrıca, firma basına üretilen katma değer yine ayni dönemde Türkiye ortalamasının iki kati ya da daha fazlası olmuştur. Sektörde isçi basına üretilen katma değer de Türkiye ortalamasının üzerindedir. 1994 yılında 246.555 ton pamuk üreten Aydın’ın, 1995 yılında 92.208 ha ekilişle 275.030 ton, 1997 yılında 92.306 ha ekilişle 277.580 ton pamuk üretmiştir. Bu üretim potansiyeline karşılık, dokuma imalat sanayiinin temel girdisinin olduğu kaynakta dokuma sanayiinin istenilen düzeyde olmadığını görüyoruz. Dokuma imalat sanayiinde üretilen katma değerin ildeki diğer sektörlerde üretilen toplam katma değerlerin, ülkede üretilen katma değerlerle karşılaştırıldığında büyük bir farkla lider konumda olduğu görülmektedir. 604 kişi istihdamıyla 1954 yılında kurulan Aydin Tekstil AS., yine ayni yıl kurulan yaklaşık 1220 kişi istihdamıyla Nazilli Basma fabrikası (Sümerbank Holding AS), 1972 yılında kurulan 968 kişi istihdamıyla Söktaş AS, 1976 yılında kurulan 288 kişi istihdamıyla Köytaş, 1991 yılında kurulan 90 kişi istihdamıyla Mavi Ege Söke Giyim Sanayii AS gibi kuruluşlar, sektörün önde gelen kuruluşlarıdır. Üretilen katma değerde en büyük katkıyı 1220 isçi çalıştıran ve üretimini ihracata yönelik 2190 ton/yıl iplik, 16.460.000 mt/yıl ham bez, 15.000.000 mt/yıl mamul bez kapasiteli Sümerbank Nazilli Dokuma Fabrikası’dır. Ancak, bu değer üretiminde kamu sektörü ağırlıkta olmasına karşılık çalışan basına üretilen katma değerde özel sektör, 2 kat verimlilikle çalışmaktadır.

    TAŞA VE TOPRAĞA DAYALI İMALAT SANAYİİ

    İlde tasa ve TOPRAĞA dayalı imalat sanayiinde 22 işletme faaliyet göstermektedir. Sektörün önde gelen kuruluşlarından 1950-1980 döneminde Aydin sanayi incelenirken belirtilen Türkiye Çimento Sanayi TAŞ’nin bünyesinde yer alan Söke Çimento fabrikası, 1989 yılında özel sektöre satılmıştır.Bugünkü adıyla Bati Söke Çimento Fabrikası’nın yıllık çimento üretimi 324.000 tondur. İldeki tuğla fabrikalarının yıllık üretim kapasiteleri 104.320.730 adettir. Sektörün belli başlı isletmeleri 1955 yılında kurulan Bati Söke Çimento AS, 1990 yılında kurulan Kaltun Madencilik Tic. AŞ, 1975 yılında kurulan Aykas AS, 1983 yılında kurulan Çine Akmaden İşletmecilik Tic.A.S, 1978 yılında kurulan Aytopsan AS, 1979 yılında kurulan Göçtuğ AS, 1985 yılında kurulan Kaletopsan AS, 1964 yılında kurulan İtimat Toprak ve tarım San. AS., 1976 yılında kurulan Ortaklar Toprak San. ve Tic. AS gibi kuruluşlardır. Fabrikalarda kullanılan kalker ve kil, ildeki ocaklardan karşılanmaktadır. 1986 yılında kurulan Bati Yapı Elemanları AS, 60.000 m2 mermer isleme kapasitesine sahip, 1994 yılında kurulan Mercan Mermer AS, 1992 yılında kurulan Bati Ege Mermer Sanayii AS, 10.000 m3 mermer isleme kapasitesine sahip, 1995 yılında faaliyete geçen Özçelikler AS ve Atay şirketler topluluğundan Mermer Tay AS sektörün önde gelen kuruluşlarıdır.

    METAL EŞYA MAKİNE TEÇHİZAT SANAYİİ

    İlin en önemli imalat sanayii alt sektörlerinden birisi metal eşya, makine teçhizat imalat sanayiidir. Bu sektördeki işletmelerin büyük bir bölümü tarım araçları üreten, bir kısmi da ağırlıkla İzmir’deki makine imalat ve otomotiv sanayiinin parça üreten yan sanayileri durumundadır. tarım sektörünün gelişmiş olduğu ilde özel bir önem taşıyan tarım is makineleri sanayiinde; pulluk, diskaro, Gübre serpme makineleri, pülverizatör gibi tarım is makineleri yüksek kalitede üretilmektedir. Türkiye’nin en büyük dondurma makineleri, derin dondurucu ve dondurma muhafazası üreten ve ülkenin önemli elektronik sanayi kuruluşlarından biri Aydın’dadır. İlde orman ürünleri, kağıt, kağıt ürünleri ve mobilya sanayii, kimya, petrol ve plastik ürünler sanayii dalları gelişememiştir. Kömür ve sabun üretimi dışında kimya, petrol ve plastik sektörünün büyük tarım potansiyeli olan Aydın'da gelişememesi, sektörün getireceği çevre kirliliği nedeniyle bir şans olarak yorumlanması gerekir. İlde imalat sanayiinde bazı olumlu göstergelere rağmen ilin potansiyelini isleyecek imalat sanayiinin gelişmesi son yıllarda hız kazanmıştır. Bu gecikmenin başlıca nedenleri arasında; verimli toprak yapısına sahip ilin tarihsel süreç içerisinde ürettiği tarım ürünlerini İzmir'de yoğunlaşan acenteleri aracılığıyla düşük fiyatlarla satın alınması ve batinin ürettiği mamul malların yüksek fiyatlarla Aydin iline girmesi sonucunda oluşan değer transferi; son yıllarda ürettiği banka mevduatıyla Türkiye’de ilk 10 il arasındaki Aydın'ın, bu mevduatın ancak 1/10’unu kullanabilmesi ve bu oran içerisinde sanayi kredilerinin %8 civarında kalması, kolektif isletmeciliğin yaygınlaşmaması, sanayi alanları yaratmada karşılaşılan güçlükler, ülkede uygulanan teşvik mevzuatının yeterince bilinememesi ve bu nedenle de teşvik tedbirlerinden yeterince faydalanılamaması gösterilebilir.


    ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ

    Organize Sanayi Bölgeleri, birbirleri ile uyumlu üretim yapan küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarının planlı bir alanda ve ortak altyapı hizmetlerinden yararlanacak şekilde standart ve düzenli bir fabrikalar topluluğudur.


    AYDIN (ASTIM) ORGANİZE SANAYİİ BÖLGESİ

    Aydin ili merkezinde ve Aydin-Denizli karayoluna cepheli olup, Taşbatan, Karaağaç Turnalı ovası ve Hava alanı mevkiinde yerleşik “Astim Sanayi ve Ticaret Is Merkezi” isimli küçük sanayi sitesinin sahip olduğu sanayi tesislerinin büyüklükleri göz önüne alınarak, Bakanlık tarafından Organize Sanayii Bölgesine dönüştürülmesi kabul edilmiş ve Müteşebbis Teşekkül Heyeti kurulusu tamamlanmıştır. Mevcut 5300 dekar Astim alanına, 280 hektar civarında daha ilave edilmesi için Aydin merkeze bağlı Tepecik Belediyesi ile Aydin Belediyesi ve Müteşebbis Teşekkül Heyeti Başkanlığına satın alma veya kamulaştırma çalışmaları talimatlandırılmıştır.


    AYDIN (UMURLU) ORGANİZE SANAYİİ BÖLGESİ

    Aydin-Denizli karayolu, Umurlu Bucağı Çörüslü mevkiinde, Aydın’a 11 km mesafededir. Aydin (Umurlu) Organize Sanayi Bölgesi, 15.07.1976 tarih ve 7/12207 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla kurulmuş olup, kamulaştırma çalışmaları 30.01.1996 tarihinde tamamlanmıştır. 845.000 m2 alandan brüt 1.021.305 m2’ye çıkarılmış, yollar ve yeşil alanlar ayrıldıktan sonra sanayi alanı net 821.975 m2 olup, 5000 ila 10000 m2 arasında değişik alanlara sahip 103 parsel mevcuttur. 31.12.1997 tarihi itibariyle Aydin Organize Sanayi Bölgesinin sanayi parsel dağılımı su şekildedir:
    Toplam parsel sayısı 103 adet Proje safhasında olan 14 adet Üretime geçen tesis 16 adet İnşaat halinde olan 26 adet olmak üzere toplam 56 firmaya arsa tahsisi yapılmıştır. Üretime geçen firmaların sektörsel dağılımı: Mermer sanayi 2 adet Ambalaj sanayi 2 adet Mobilya sanayi 1 adet Kimya sanayi 1 adet Hazır beton 1 adet gıda sanayi 3 adet Oto yan sanayi 2 adet Tekstil sanayi 2 adet -Toplam 16 adet İnşaat halinde olan ve proje safhasındaki tesislerin dağılımı: Alüminyum doğrama sanayii 2 adet Ambalaj sanayi 1 adet Sabun sanayii 1 adet Kimya sanayi 1 adet Dayanıklı tük.maz.san. 1 adet gıda sanayi 14 adet Oto yan sanayi 4 adet Tekstil sanayi 8 adet Ziraat aletleri sanayii 2 adet Soğuk hava deposu 1 adet Makine sanayii 2 adet Akü sanayi 1 adet Elektrikli ev.alet.san. 1 adet Mobilya sanayi 2 adet kağıt bobin sanayii. 1 adet Yapı elemanları sanayii 1 adet Tıbbi ger.sanayii. 1 adet Rad. TV.haber alt.san. 1 adet Plastik doğ.sanayii 1 adet Mermer sanayii 2 adet Toplam 47 adettir.


    ORTAKLAR ORGANİZE SANAYİİ BÖLGESİ

    Aydin iline bağlı Germencik ilçesi Ortaklar beldesinde, O.S.B kurulması Bakanlar kurulu kararı ile 1997 yılında yatırım programına alınmıştır. Etüt ve kamulaştırma ve yatırım için gereken harcamaların tamamı Müteşebbis Teşekkül Heyeti tarafından karşılanacaktır. Vali’nin başkanlığında oluşturulan Müteşebbis Teşekkül Heyet, Bakanlık tarafından da uygun görülmüş olup, çalışmalar devam etmektedir. Ortaklar beldesi, Gümüşyeniköy Karakovan mevkiinde 1000 dekarlık alanda kurulması düşünülen O.S.B., ilgili tüm Müdürlüklerin ortaklasa imzalı raporu, Bakanlığa sunulmuştur. Aydin ilinde mevcut, Umurlu ve ASTIM O.S.B’leri ile tamamlanarak devreye girecek olan Nazilli,Söke ve Ortaklar O.S.B.’leri, il genelinde büyük bir sanayi potansiyeli oluşturacakları göz önüne alınarak sanayiciye teknolojik destek, danışmanlık ve Pazar araştırması gibi hizmetleri verecek olan KOSGEB’e (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığına ) bağlı bir birimin ilde kurulması ile ayrıca Sanayi ve Ticaret ürünlerinin ihracat ve pazarlanmasında kolaylıklar sağlanması bakımından Gümrük Müdürlüğü’nün Aydın'da bulunmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Ortaklar beldesi, Gümüşyeniköy Karakovan mevkiinde 1000 dekarlık alanda kurulması düşünülen O.S.B.,ilgili tüm Müdürlüklerin ortaklasa imzalı raporu, Bakanlığa sunulmuştur. Aydin ilinde mevcut, Umurlu ve ASTIM O.S.B’leri ile tamamlanarak devreye girecek olan Nazilli, Söke ve Ortaklar O.S.B.leri, il genelinde büyük bir sanayi potansiyeli oluşturacakları göz önüne alınarak sanayiciye teknolojik destek, danışmanlık ve Pazar araştırması gibi hizmetleri verecek olan KOSGEB’e (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığına) bağlı bir birimin ilde kurulması ile ayrıca Sanayi ve Ticaret ürünlerinin ihracat ve pazarlanmasında kolaylıklar sağlanması bakımından Gümrük Müdürlüğü'nün Aydın'da bulunmasının uygun olacağı düşünülmektedir.


    NAZİLLİ ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ

    Nazilli ilçesinde O.S.B.kurulması, Bakanlar kurulu kararı ile 1996 yılı yatırım programına alinmiş bulunmaktadır. Vali’nin başkanlığında oluşturulan Müteşebbis Teşekkül Heyeti oluşumu, Bakanlık tarafından uygun görülmüş olup, çalışmalarını sürdürmektedir. O.S.B.’nin kurulmasının düşünüldüğü arazi Egrek mevkiinde olup, Nazilli Sümerbank fabrikası arkasında ve Bozdoğan yoluna cephelidir. Büyüklüğü 1500 dekar civarındadır. Alt yapısının gerçekleşmesi ise Bakanlığın kredi desteği ile sağlanacaktır.


    SÖKE ORGANİZE SANAYİİ BÖLGESİ

    Söke ilçesinde O.S.B. kurulması Bakanlar kurulu kararı ile 1996 yılı yatırım programına alinmiş bulunmaktadır. Vali’nin başkanlığında oluşturulan Müteşebbis Teşekkül Heyeti’nin oluşumu Bakanlık tarafından uygun görülmüş olup, kuruluş çalışmaları sürdürülmektedir. alanı 2000 dekardır. Organize Sanayi Bölgesinin kurulmasının düşünüldüğü arazi Söke-Aydin demiryolunun güneyinde yer alan Kizilgin mevkiinde olup, arazi 1300 dekardan 2000 dekara çıkarılmıştır. Alt yapının gerçekleşmesi Bakanlığın kredi desteği ile yapılması sağlanacaktır. Bu proje Bakanlık tarafından da uygun görülmüştür.

     

    AYDIN’DA TARIM

    TARIM

    Büyük Menderes Nehri’nin suladığı bereketli ovalar üzerinde 800.700 ha alanda kurulu ilimizin %46’sında (368.336 hektar) tarım yapılmaktadır. Uygun ekolojik özellikler, yeryüzü şekli ve iklim koşullarının bulunduğu ilimiz güçlü bir tarımsal potansiyele sahiptir. Tarımsal yetiştiricilik alanında dört mevsim üretim yapılabilen ilimiz toprakları polikültür tarıma elverişlidir.

    Sanayisi, ağırlıklı olarak tarımsal ürünleri işlemeye yönelik olan ilimizde nüfusun %55’i geçimini tarım sektöründen sağlamaktadır. Ülkemizde incir ve kestane üretiminde birinci olan ilimiz; zeytin, pamuk, enginar ve çilek üretiminde ikinci, yerfıstığı üretiminde ise üçüncü sıradadır.

    İlimizde üretilen yaş sebze ve meyveler, salamura zeytin, konserve, salça, işlenmiş incir gibi tarımsal ürünler ve sanayi ürünleri kapsamında üretilen tarım makineleri iç piyasa ve ihracatta önemli bir potansiyele sahiptir.

    Tarımsal Potansiyel

    Aydın’ın sahip olduğu 368.336 hektarlık tarım arazisi içinde 216.657 ha ve %59 pay ile meyveler, içecek ve baharat bitkileri en geniş alanı kaplar. Geriye kalan arazilerin 313.632 hektarı orman, 25.242 hektarı çayır-mera, 14.950 hektarı göl-bataklık, 78.540 hektarı tarım dışı arazilerdir. Tarım arazilerinin %27’sinde meyvecilik ve baharat bitkileri üretimi, %17’sinde tarla bitkileri üretimi yapılmaktadır. Dağların, Ege Denizi’ne dik uzanması sebebiyle denizin kıyıdan yaklaşık 150 km içerilere kadar getirdiği ılıman iklimin etkisi nedeniyle ilimizde tarımsal amaçlı kullanılan 368.336 hektar alanın 239.064 (%64,9) hektarında sulu tarım yapılmaktadır. Aydın’da toplam 604.060 dekar alanda organik tarım, 28.403 dekar alanda iyi tarım üretimi yapılmaktadır. Diğer alanlarda geleneksel tarım üretimi yapılmaktadır.

    İNCİR :

    Dünya ülkeleri içinde kalite yönünden aranılan özellikteki kurutmalık incir çeşidi olan Sarılop, Türkiye'de sadece Ege Bölgesindeki Küçük ve Büyük Menderes Havzası 'nda yetiştirilmektedir. Dünya kuru incir üretiminde % 50-55'lık bir payla birinci sırada yer alan ülkemiz, Dünya kuru incir ihracatında ise % 60-65'lik bir payla gene birincidir. Sayılan bu nedenler ve üretimin hemen hemen tamamının (% 85-90) ihraç edilmesi nedenleriyle Türkiye ekonomisi için önemli bir ürün olan kuru incirden, ülkemiz ekonomisi için önemli döviz girdisi sağlanmaktadır.

    MİTLERDE VE PAGAN DİNLERİNDE İNCİR

    İncir ağacı ve bitkisi hem Uzakdoğu dinlerinde hem de Ortadoğu dinlerinde iyi bir şekilde görülmektedir. Uzakdoğu dinlerinde en iyi örnek Budizm’de görülmektedir. Budistler için incir ağacının bir çeşidi olan Bo ağacı kutsal bir anlama sahiptir. Budist kaynaklara göre dinin kurucusu olan Siddharta Gautama; İ.Ö. 528’de incir ağacının bir çeşidi olan bir Bo ağacının altında otururken öğretileriyle insanları aydınlatmaya çalışıyordu. Bo veya Bodhi ağacı irfanın bir sembolü olarak bu dinin içinde günümüze kadar gelmiştir.

    Akdeniz kökenli pagan dinlerinde canlı bir incir kültü vardır. Bu dinlere en iyi örnek olarak Mezopotamya dinlerinin bir uzantısı olan Yunan ve Roma dinleridir. Roma mitolojisi incir kültünü hem coğrafyadan hem de hâkimiyet sahasında bulunan Yunan mitolojisinden almıştır.

    Yunan Mitolojisinde İncir

    Yunan mitolojisinde yerel ve muhtemelen geç döneme ait bir tredisyona Titan Sykeus, Tanrılar kralı Zeus tarafından takip edilen annesi Gaia’yı kurtarmak için yerden bir incir ağacı çıkarır ve bu suretle annesinin onun altında korunmasını sağlar. Çünkü incir ağacı, Zeus’un yıldırımlarının yönünü saptırıcı olarak bilinmektedir. Bu yüzden üzere incir ağacı, Yunan mitolojisindeki bu olaydan dolayı aynı mitolojide koruyucu bir karakter kazanmıştır.

    Yunan inanışına göre Toprak Tanrıçası olan Demeter, Kephissos Nehri yakınlarında Phytalos’un kendisine yardım etmesinden dolayı ona Attika’daki ilk incir ağacı fidesini vererek bu ağaçtan nasıl ürün alınabileceğini öğretti. Ayrıca başka Grek metnine göre insanlar “güz meyvesi” olarak inanışları gereği inciri Toprak ana Demeter’e takdim ederlermiş. Çünkü Yunan inanışlarına göre ürünlere bereket veren tanrıça Demeter’dir.

    Theokritos’un şiirlerinden birinde Milon:

    Meyvelerin, başakların tanrıçası Demeter, el ver şu buğdaylar dolansın birbirine, verimli olsun!

    Bağcılar sıkın demetleri de, demesin geçen biri: İncirlikte çalışanlar yitirmiş ücretlerini!

    Harman dövdüğünüzde, uyku çekmek yok öğleyin!

    En iyi o zaman ayrılır sap samandan

    Dionysos Festivalinde insanlar, incir ağacından kesilmiş odunlardan üremeyi temsil eden organları sembolik olarak yaparlarmış. Bu festivallerde incirin yanında Dionysos’un şarap tanrısı olmasından dolayı incir meyvesinin yanında şarap yapımı için önemli olan üzüm meyvesi de kutsal sayılırmış.

    Hümanizma’nın Avrupa’daki en önemli temsilcisi olan Desiderius Erasmus, bazı mitolojik olayları anlatarak insanlara hümanist fikirlerini ortaya koyduğu “Deliliğe Övgü” adlı bir kitap yazmıştır. Bu kitapta Yunan mitolojisinde önemli bir yer tutan incir ağacı Priapos’u düşüncelerini temellendirmek için kullanmıştır.

    Bu kitabın bir bölümünde şöyle geçer:

    İncir ağacı Priapos, herkesi güldürecek şakalar yapar.

    Bu cümlede geçen Priapos ilk başta üretkenlik tanrısı iken sonra bahçe tanrısına dönüşmüştür. Ciddi olmaktan çok tuhaflıklarıyla ünlüdür.

    Yine başka bir bölümde:

    Beni soracak olursanız, az kalsın Conidia ve Sagona’nın ayinlerine tanık olma şansızlığını yaşayan incir ağacı Propius’un durumuna düşecektim. Çünkü bu ayine katılan incir ağacı ikiye ayrılır.

    Görüldüğü üzere Erasmus, kitabının birçok bölümünde incir ağacı Priapos’a atıfta bulunur. Erasmus, kitabındaki mitolojik öğeleri ve onların hikâyelerini yazarken Horace’nin “Satires” adlı mitolojik eserinden yararlanmıştır. Priapos hakkında bir bilgi vermek gerekirse çok eski bir Anadolu tanrısıdır. Aslında o bir incir ağacıdır. Tapınımı Helen öncesi çağlarda Smyrna (İzmir) dolaylarında başlamıştır ve Çanakkale’ye doğru yayılmıştır. Erkeklik organı, dölü ve bereketi simgeliyor.

    Priapos, Yunan mitolojisine göre Dionysos ile Aphoridite’in oğludur. Bir görüşe göre Adonis ve Hermes’in oğludur. Başka bir görüşe göre Zeus’un oğludur. İlkin toprak bereketini simgeleyen Priapos; bağları, bahçeleri, denizleri, arıları ve arıcılığı, sürüleri korumak görevlerini yüklenmiştir. Günümüzde tarlalara dikilen korkuluklar Priapos’tan kalmadır. Hem tarlanın daha bereketli olması için hem de tarlayı koruması için bu korkuluklar dikilir. Daha sonra Roma’ya da geçecek olan bu tanrı Roma mitolojisindeki misyonunu da yerine getirecektir.

    Erasmus’un incir ağacı olarak söz ettiği Priapos’un; Helen kültüründen çok önce incirin en önemli merkezlerine sahip olan Batı Anadolu’da tapınım görmesi aslında incirin bu coğrafyanın insanların inanışlarını nasıl şekillendirdiğini göstermesi bakımından de iyi bir örnektir. İncir kültürü ilk olarak Yunanistan’dan, Akdeniz’in kuzeyi ile Akdeniz kıyılarına kadar yayıldı. Daha sonra Güney İtalya’ya kadar uzandığını Roma kaynaklarından öğreniyoruz. İncir, Roma mitolojisinde İ.Ö. 800 gibi erken bir dönemde yer almaya başladı. Aslında Ege Göçleriyle Batı Anadolu’dan İtalya’ya geçen Etrüskler, zeytincilik, bağcılık (incircilik de dâhil) gibi bahçe kültürünü İtalyan yarımadasına sokmuşlardır. Bunu Etrüsk duvar resimlerindeki ziyafet resimlerinde bulunan incir meyvesi tasvirlerinden çıkarabiliriz. Bu nedenlerden dolayı günümüzde de İtalya’da mevcut olan incir kültürü çok eskilere dayanmaktadır. Bu yüzden de Roma’da incir ağacı kutsal sayılmaktadır ve incir ağacının kutsallığı, Roma inançlarında, totemik bir kalıntı olarak çok eskilere kadar gitmektedir. Batı Anadolu’dan İtalya’ya geçen Etrüskler incir kültürüne sahiptir ve Roma’yı da etkilemeleri doğaldır.

    Latin Mitolojisinde İncir

    İncir, Latin mitolojisinde önemli rol oynar ve buna güzel bir örnek olarak incir ağacı kültünü Roma’nın kuruluş efsanesinde görmekteyiz.

    Romulus ve Remus Roma’nın kurucuları olarak kabul edilir ve yeni doğum yapan Rea Silvia, amcaları Amulius’un zulmünden kurtulması için bu ikiz kardeşleri bir sepet içinde Tiberius nehrine bırakır. Çocukların bırakıldığı sırada yağmur sularıyla yükselmiş olan Tiberius Nehri sularının çekilmesiyle birden sığlaşıverdi. Çocukların sepetini de “Ruminalis” adı verilen bir incir ağacının altına bıraktı.

    Bu ikiz kardeşler dişi bir kurt tarafından bulunur ve bu dişi kurt tarafından emzirilir. Daha sonra bu çocuklar büyür, amcalarını alt ederler ve Romulus ölümsüz şehir Roma’yı kurar.

    Zorluklar içinde büyüyen bu kardeşler dünya tarihine geçecek olan güçlü Roma İmparatorluğu’nun da kurucusu sayılırlar. Bu yüzden Ovidius’un bahsettiğine göre incir, Romalılarda çok kutsal sayılırdı ve Romalılar incir ağacının altında bu olayı temsili olarak canlandırmak için yılın ilk günü kutlamalar yaparlardı.

    Roma Mitolojisinde İncir

    Yunan dinindeki Dionysos’un Roma dinine adapte edilmiş hali olan Bacchus için dini törenler yapılırmış ve bu törende Bacchus’a incir takdim edilirmiş. Yine İuno adına düzenlenen en önemli şölenler 1 Mart’ta kutlanan “Matronalia Analar toplantısı” ve “Nanoe Caprotiane Yaban inciri” günleri idi.

    Birincisi Titus Tatius’un tesis ettiği bir gelenekti ve olgun yaştaki annelerin Esquilinae’deki İuno Lucina tapınağında toplanıp adaklar vermeleri biçiminde uygulanıyordu.

    İkincisi Campus Martius’daki yabani incir ağacının altında, şakadan dövüş gösterisine de eski bir ritüel çevresinde kadın kölelerin İuno’ya tapınması şeklinde idi.

    İuno’ya Roma’da baş tanrıça olarak itibar ediliyorsa da Ovidius, Yunanlılardan aktardığı öykülerinde onun kıskanç ve hırçın yönünü göstermekten kaçınmamıştır.

    Eski pagan dinlerinde ve mitlerinde canlı bir incir kültü vardır. Bu incir kültü; dinleri ne olursa olsun insanların ortak düşüncesini ve inancını sergilemektedir. Bir insanın doğumundan tutun da eski bir imparatorluğun kuruluş mitine kadar insanların inancında canlı bir incir kültü vardır.

    SEMAVİ DİNLERDE İNCİR

    Dört ilahi kitabın da Ortadoğu kaynaklı olması Ortadoğu’da yetişen zeytin, üzüm ve incir gibi meyvelerin bu dinlerde daha fazla yer almasına neden olmuştur.

    Çevre tasvirlerinde, olayların akışının içinde veya dinsel bir anlam çıkarılması gereken ayetlerde incir ağacını ve meyvesini görmekteyiz.

    Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran-ı Kerim’de ayetlerin içinde ve en önemlisi insanların zihninde kutsal bir meyve olarak incir yer almıştır. Aynı zamanda kutsal kitapta olmayıp da dini bir anlam taşıyan hikâyelerde veya menkıbelerde de incir ağacı ve meyvesi kıssadan hisse çıkarılması gereken bir anlamda kullanılmıştır.

    Zeytin, üzüm ve incir gibi kutsal meyvelerin yetiştiği topraklar inananlar tarafından kutsal olarak sayılmış, kimi dinsel gruplar buraları vaad edilmiş topraklar olarak görmüş, kimi gruplar bu toprakları kendine hak olarak bilerek savaşmak istemiş bu yüzden tarihler boyunca kutsal savaşlar çıkmıştır.

    Milyonlarca insan bu kutsal savaşlarda ölmüştür ve bu savaşlar halen sürmektedir. İbrani kavimler ilk başlarda göçebe halinde yaşamaktaydılar, “Kralları” çoban kraldan başka bir şey değildi. Ancak Filistin’e yerleştikten sonradır ki; şarap imal etmeğe, hububat, yemiş ve zeytin yetiştirmeye ve “Genezareth” gölünde balık avcılığına başladılar. Kadınlar ise dokumacılık ile uğraşırlardı.

    Tevrat

    Görülüyor ki incir ve zeytin yetiştirme işi göçebelikten yerleşik hayata geçişin göstergesidir. Bu görüşe en iyi örneği İbranilerin kutsal kitabı olan Tevrat’ta görmekteyiz.

    Bakın Mısır’dan çıkan Yahudi Cemaati, Peygamberleri Hz. Musa ve kardeşi Hz. Harun’a nasıl tepki vermişlerdir:

    “(4) Ve biz ve hayvanlarımız burada ölelim diye Rabbin cemaatinin bu çöle niçin getirdiniz?

    (5) Ve bu kötü yere getirmek üzere niçin bizi Mısır’dan getirdiniz? Ekin, incir ve nar yeri değil; içecek su da yok.

    (6) Ve Musa ile Harun cemaatinin önünden toplanma çadırının kapısına gittiler, ve yüz üstü düştüler. Ve rabbin izzeti onlara göründü.” (Sayılar: 20)

    Yahudi Cemaati yerleşik kültüre sahip Mısır topraklarından göçmek zorunda oldukları için ilk başta zorluk yaşamışlardır. Yine başka bir ayette Yahudi Cemaatinin kafasında tasarladığı ve Tanrının da onlara lütufta bulunduğu iddia edilen topraklar şöyle tasvir edilmektedir:

    “(6) Ve Allahın Rabbin (Yehova) yollarında yürümek ve ondan korkmak için onun emirlerini tutacaksın,

    (7) Çünkü Allahın Rab seni, iyi diyara, akar vadiler, derelerde ve tepelerde çıkan pınarlar ve kaynaklar diyarına;

    (8) buğday ve arpa ve asma ve incir ve nar diyarına, zeytinyağı ve bal diyarına götürüyor;

    (9) bir diyar ki, onda yoksullukla ekmek yemeyeceksin, onda hiçbir şeye muhtaç olmayacaksın; bir diyar ki, taşları demirdir ve dağlarından bakır çıkaracaksın.

    (10) Ve yiyeceksin ve doyacaksın ve sana verdiği iyi diyardan dolayı Allahın Rabbe hamdedeceksin.” (Tesniye: 8)

    Son olarak Tevrat’taki kutsal meyvelerin kişileştirilerek anlatıldığı bölümde incir ağacına da atıfta bulunuyor:

    “ (8) Vaktile ağaçlar kendilerine kral meshetmek için gittiler ve zeytin ağacına dediler: Bize kral ol.

    (9) Ve zeytin ağacı onlara dedi: Allahın ve insanın bende sana ettikleri yağımı bırakıyım da ağaçlar üzerine sallanmağa mı gideyim?

    (10) Ve ağaçlar incir ağacına dediler: Sen gel bize kral ol.

    (11) Ve incir ağacı onlara dedi: Tatlılığı ve iyi meyvemi bırakayım da ağaçlar üzerinde sallanmağa mı gideyim.

    (12) Ve ağaçlar asmaya dediler: Sen gel, bize kral ol.

    (13) Ve asma onlara dedi: Allah’ı ve insanları sevindiren yeni şarabımı bırakayım da ağaçlar üzerinde sallanmağa mı gideyim.

    (15) Ve kara çalı ağaçlara dedi: Eğer gerçekten siz beni kendinize kral olarak meshederseniz, gelin gölgeme sığının; yoksa kara çalıdan ateş çıksın ve Libnan’nın (Lübnan) erz ağaçlarını yiyip bitirsin.” (Hâkimler: 9)

    Ayrıca Yahudilerin bayramı olan Fısıh’da, Tevrat’ta bulunduğu için incir tüketilmektedir. Yahudi paskalyası denen Fısıh Bayramı çok eski semitik bir bayramdır. İlk zamanlar; sürülerin ilk doğan kuzularının kurban edildiği gün kutlanırdı.

    Zebur

    Zebur’a baktığımızda Hz. Davut’un mücadeleleri anlatılmaktadır. Ayrıca Zebur’da bazı bitki isimleri geçmekteyse de açık bir incir kütü yoktur. Buna rağmen İsrailoğlularına ait olan Tevrat’ta canlı bir incir kültürüne rastlamaktayız.

    İncil

    Hristiyanlara ait olan kutsal kitap İncil’de de incir bitkisi ve meyvesi çok sık geçmektedir. Özellikle insanların ders çıkarabileceği ve onlara yol gösterebileceği ayetlerde incir bitkisini ve meyvesini görmekteyiz. Bunlardan en belirgin olanı meyvelerle, peygamberleri karşılaştırarak sonuca ulaşmaya çalışmıştır ve bu ayet şöyledir:

    “(15) Yalancı peygamberlerden sakının; sakının; onlar size koyun esvabında gelirler, fakat iç yüzden kapıcı kurtlardır.

    (16) Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. İnsanlar dikenlerden üzüm yahut deve dikenlerinden incir toplarlar mı?

    (17) Böylece her iyi ağaç iyi meyve verir; fakat çürük ağaç kötü meyve verir.

    (18) İyi ağaç kötü meyve veremez; çürük ağaç da iyi meyve veremez.

    (19) İyi meyve vermeyen her ağaç kesilir ve ateşe atılır.

    (20) Öyle ise, onları meyvelerinden tanıyacağız.” (Matta: 7)

    Yine Hz. İsa’nın incir ağacıyla olan diyalogu ve bu diyalogtan öğrencilerin çıkarttığı dersin anlatıldığı bölümde incirle ilgili olay şöyledir:

    “(12) Ertesi gün, Beytanya’dan çıktıkları zaman, acıktı.

    (13) Uzakta yapraklı bir incir ağacı görüp belki onda bir şey bulurum diye geldi; yanına varınca üzerinde yapraklardan başka bir şey bulamadı; çünkü incir mevsimi değildi.

    (14) İsa cevap verip ona dedi: Artık hiç kimse senden ebediyen meyve yemesin. Şakirtleri de bunu işittiler.” (Markos: 11)

    İncil’den de görüldüğü üzere; Akdeniz kökenli olan Hristiyanlık dininde Akdeniz’le uyumlu olan incir ağacının ve meyvesinin geçtiği açıktır. Ayrıca günümüzde Hristiyanların kutsal bayramlarından biri olan Noel zamanı incir tüketimi artmaktadır. Bu durumu Aydın yöresinden yapılan incir ihracatından anlayabiliriz. Noel öncesi ve Noel zamanı batıdaki Hristiyan ülkelere ihraç edilen incir, bahar aylarında da Müslüman ülkelere ihraç edilmektedir.

    Kuran-ı Kerim

    Son semavi din olan Ku’rân-ı Kerim’de de incir ağacına ve meyvesine açık bir övgü vardır. Diğer dinlerden ayıran özelliği incir adına bir sure bulunmasıdır. “Tîn Sûresi” adı verilen bu sûre Mekke’de inmiştir. 8 ayettir ve Emin beldeden maksat Mekke kastedildiği için müfessirler Mekke’de indiğini görüş birliği ile kabul etmişlerdir. Ku’rân-ı Kerim’in 95. suresi olan Tîn (incir) Sûresi şöyledir:

    “Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla (1)

    Yemin olsun o incire ve o zeytine (2)

    ve o Sinâ dağına (3)

    ve bu güvenli belde Mekke’ye ki, (4)

    biz, insanı en güzel bir biçimde yarattık…(5)

    biz sonra da onu çevirdik, aşağıların en aşağısına kattık. (6)

    Ancak iman edip yararlı işler yapan kimseler başka… Onlar için kesilmez/ tükenmez bir ecir vardır. (7)

    O halde, sana o dini o ecri ne yalanlattırır? (8)

    Allah, hâkimlerin en hâkimi değil mi ?”

    Görüldüğü üzere İslam’ı diğer dinlerden ayıran özelliklerinden biri de diğer kutsal kitaplarda incir olayların ve ayetlerin içinde geçerken, Ku’rân-ı Kerim’de ise adına sûre inmesidir.

    11.yy.dan beri Anadolu’da yaşayan Müslüman Türk ahali tarafından incirin dini bir motif olduğunu görüyoruz. Özellikle 14. yy.da Anadolu’da başlayan dinsel grupların kurumsallaşması ve Fütüvvet inancının etkisiyle incir dini bir motif olmuştur. Bu görüşümüzü destekleyen incir ağacıyla ilgili bazı kıssalar bulunmaktadır.

    Bu kıssalardan biri de şöyledir:

    Hz. Âdem ve Havva cennetten kendilerine yasaklanan ağacın meyvesinden yiyince çıplak kaldılar. Cennette hiçbir nesne onlara yardım etmedi. Nihayet incir ağacı Âdem’e (A.S) üç, Havva’ya beş yaprak verdi. Onlarda bu yapraklarla ayıp yerlerini örttüler. Bu yüzden erkek kefeni üç, kadın kefeni beş parçadır.

    Hak Teâlâ incir ağacına, onlara niçin yaprak verdiğini, sordu. İncir ağacı: ”İlahi senin sonsuz mülkün içinde bir zayıf kulunun cömert olmasından ne çıkar. Zira sen cömert olanları seversin,” diye cevap verdi. Bu cevap Hak Teâlâ’ya hoş geldi ve buyurdu ki: “Ey ağaç, mademki sen cömertlik edip, sır örttün, ben de seni üç nesne ile diğer ağaçlara üstün kıldım: Evvel seni yakmayı haram kıldım, ikinci hiçbir yerde seni yermeyeler, üçüncü kabuğunu ve çekirdeklerini yabana atmayalar.”

    Sonra Allah Teâlâ incir ağacının sütünden pamuğu yarattı. Pamuğu Havva eğirdi, Âdem dokudu ve kendilerini örtecek elbiseler yaptılar. Fütüvvet ehli de incir ağacı gibi ayıpları örtmeli, gizlemelidir.”

    Her ne kadar İslam’da yaratılış fikrine ters olsa da Anadolu’da eskilere dayanan böyle bir inanç vardır. Ayrıca Anadolu’daki Alevi gruplarda Hüseyin’in ölümüne bağlanan 10 Muharrem (Karbela Olayı) onlar için yas günüdür. Onlar bu gün içinde 12 tane meyvenin bulunduğu aşure tatlısı yaparlar. Bu tatlının içindeki 12 meyveden biri de incirdir. Aşureye konan ve incirinde içinde bulunduğu 12 meyvenin her biri, bir imamı temsil eder.

    Mevlana Celaleddin Rumî, Anadolu’nun önemli kültür simgelerinden biridir ve fikirleri halen birçok insan tarafından kabul edilmektedir. İşte bu yüzden günümüzde Mevlana, Anadolu’nun dışına çıkmıştır ve artık evrensel bir şahsiyet olmuştur. Mevlevilik hakkında ilk ciddi bilgileri Şams Al-Din Ahmed Al Aflaki Al-‘Arifi’nin “Manakib AlArifin” adlı eserinden öğreniyoruz. Bu eser Türkçe’ye Ariflerin Menkıbeleri olarak çevrilmiştir ve Eflaki’nin Tezkiresi olarak da bilinmektedir.

    Bu eserde içinde incir meyvesinin de geçtiği bir olay şöyle anlatılmaktadır:

    Mevlana’nın “Dost ulularından biri kardeşlerinden birinden incir getirmişti. Mevlana inciri aldı ve “Hayli güzel incir fakat kemiği var” deyip yere bıraktı. O derviş “incirin nasıl kemiği olur” diye hayrette kaldı. Yavaşça kalktı, o incirleri alıp gitti. Biraz sonra tekrar geldi. O incirden diğer bir sepet daha getirdi ve sepeti Mevlana’nın önüne koydu. Mevlana bir tane daha alıp iftar etti ve “Bu incirin hiç kemiği yoktur” buyurup Şeyh Muhammed Hadim’e, incirleri mecliste bulunanlara dağıtmasını emretti. Arkadaşlar bu müşkül durum karşısında hayrette kalmışlardı. Mevlana’nın bu inciri yememesinin nedeni şuydu: O derviş dışarı çıkıp da gittiği sırada orada bulunanlar onun arkasından dışarı çıkıp inciri nereden topladığını sordular. O da “Vallahi bir dostum vardı, onun bahçıvanını bağda bulamadım. Onun müsaadesi olmaksızın bir sepet incir toplayıp Mevlana Hazretlerine getirdim. Fakat niyetim, bahçıvanı gördüğümde topladığım incirin fiyatını vermekti. Mevlana velayet nûru ile bunu anladı ve bu sebepten yemedi. İşte incirin kemiği bu idi. Bu defa o dostun bağına geldim, ondan iyi incir alıp fiyatını ödedim ve helallik istedim. O da kabul etti. İşte Mevlana bu incirlerden yedi ve iltifatlarda bulundu.” dedi.

    Görüldüğü üzere buradan Mevlana, incir örneğinden yola çıkarak haram mal yemenin bir inanan için kabul edilemez bir durum olduğunu anlatmak istemiştir ve bu ders verici olay ise bizlere kadar Ahmed Eflâki aracılığıyla ulaşmıştır. Ayrıca incir, Mevlevi sofralarının çok fazla tüketilen meyvelerinden de biridir.

    Son semavi din olan İslam’da cennet meyvesi olarak kabul edilen incirin, İslam dünyasındaki değeri ve itibarı ortadadır. Bu durumu en iyi görebileceğimiz yerlerden biri de Anadolu’dur.

    İncirin Anadolu’da yetişmesi Anadolu’daki Müslümanlar arasında hem bir kültürü simgelemektedir hem de dinsel açıdan önemli olan incirin değerini de onların gözünde daha da arttırmaktadır. Doğal olarak bu durum da incirin Anadolu’da kullanım alanlarını genişletmiştir.

    Sonuçta incir meyvesi hem pagan dinlerinde hem de semavi dinlerde kutsal sayılan meyvelerden biridir. Kutsal olan bu meyve aynı zamanda insanların dini inançlarında da simge olmuştur. Dinler, inanışlar farklı olsa da inananların gözünde ortak söylem olarak incirin itibarı ortadadır. Nasıl yüzyıllardan beri incir hâlâ dalında yetişiyorsa bu meyvenin itibarı da geçmişten günümüze kadar taşınmıştır ve bu itibarı da inananlar arasında halen kabul görmektedir.

    ZEYTİN :

     

    Akdeniz uygarlığının sembolü olan zeytin ağacı, tarih boyunca bu bölgede kurulan tüm uygarlıkların temelini oluşturmuştur. Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte ve "Zeytin bütün ağaçların ilkidir." denilmektedir.

    Zeytinin, insanlık tarihindeki önemine tüm kutsal kitaplarda, yaradılış ve kuruluş efsanelerinde yer verilmektedir. Arkeolojik ve jeolojik buluntular da zeytinin M.Ö. 6000 yılından beri kullanıldığını göstermektedir.

    Zeytinyağı asırlar boyunca, Akdeniz insanının önemli bir gıdası olmasının yanı sıra, Akdeniz ticaretinin de temelini oluşturmuş ve sadece bir besin maddesi olarak değil aynı zamanda ışık kaynağı, sağlık ve güzellik iksiri olarak da kullanılmıştır.

    Zeytinyağının İnsan Sağlığı Ve Beslenmesindeki Önemi

    Zeytinyağı; vücut için gerekli ancak sentez edilemeyen temel yağ asitleri ile sadece yağda eriyebilen E vitamininin kaynağını oluşturması ve yüksek kalori değerinin (16 ml zeytinyağı 120 kalori içermektedir) yanı sıra, meyve suyu gibi natürel tüketilebilen tek yağ olma özelliği ve kendine has renk, koku, tat ve aromasıyla insan beslenmesinde çok önemli bir konuma sahiptir.

    Zeytinyağının başta kalp-damar hastalıkları olmak üzere sindirim sistemi, kemik yapısı, beyin ve sinir dokuları üzerinde çok önemli fonksiyonları bulunmaktadır.

    Kan hücrelerinin kümeleşmesinde rol oynayan faktörlere karşı etki göstererek kan damarlarında pıhtılaşma riskini azaltır.

    Zeytinyağı safra salgısını canlandırıcı, safra kompozisyonunu düzenleyici ve safra kesesinin boşalmasını sağlayıcı özellikleri nedeni ile safra taşı riskini azaltır ve taşların erimesine yardımcı olur.

    Bağırsaklar tarafından en iyi emilen yağdır ve bağırsaklardan geçişi düzenleyici özelliği vardır.

    Zeytinyağında  yaklaşık % 80 oranında bulunan oleik asit insan sütündeki en önemli yağ asididir ve doğumdan hemen sonra bebeğin sinir dokularının gelişiminin sağlanmasında temel bir işleve sahiptir.

    Zeytinyağı aynı zamanda dokuların yaşlanmasını önler ve yaşlanmanın beyin fonksiyonları üzerindeki yıpratıcı etkisini azaltır.

    Mükemmel kimyasal yapısı ve önemli ölçüde antioksidan (tokoferol) içermesi nedeni ile diğer yağlara göre yüksek sıcaklıklarda bile daha dayanıklıdır ve bu özelliğine bağlı olarak kızartmalarda kullanılabilecek en sağlıklı yağdır.

     

    PAMUK :

    Endüstri bitkileri içinde lif ve yağ bitkilerinin her ikisine de  giren pamuk, birçok sanayinin temel hammaddesini karşılayan önemli bir bitkidir.

    Lifi ile tekstil sanayinin, çekirdeğinden elde edilen pamuk yağı ile bitkisel yağ sanayinin, kapçık ve küspesi ile yem sanayinin, ayrıca lifleri ile de selüloz sanayinin hammaddesini teşkil etmektedir. 

     

    Günümüzde 69 ülkede tarımı yapılan pamuk, gerek lifi gerekse çiğitinden elde edilen yağı ve diğer yan ürünleriyle ekonomik değeri çok yüksek olan bir bitkidir. Lifi doğal oluşu, teri emişi, ısıtılıp kaynatıldığında diğer liflere göre sağlam kalışı, statik elektriği daha az iletmesi, hava geçirgenliği ve hijyenik özellik taşıma avantajları ile beşeri ihtiyaçların karşılanmasında diğer bitkisel ve sentetik elyaflara tercih edilmektedir.

    Pamuk tohumlarında  ortalama  % 20   oranında bulunan çiğit yağı ile bitkisel yağ, lifleri ile de selüloz sanayinin hammaddesini teşkil etmekte, kalan aminoasitlerce zengin küspesi ise hayvan beslenmesine katkıda bulunmaktadır. Pamuk bitkisi dünyada soya fasulyesinden sonra ikinci önemli bitkisel  yağ kaynağıdır.

     

    AYDIN’DA TURİZM :

     

    Aydin ili, tarihi, kültürel ve doğal değerlerine sahip olmanın ötesinde, turizm faaliyetlerinin en yoğun olduğu Bati Anadolu’nun orta yerinde bulunmaktadır. Ayrıca, turizm açısından en önemli deniz sinir kapısına sahip olması, Aydın’ı, sektörün en gelişmiş illerinden biri haline getirmiştir. Aydın'ın batisi Ege denizine açıldığından, Kuşadası ve Didim ilçeleri turizmin her alanında, diğer ilçeler ise daha çok folklorik ve arkeolojik değerler açısından günübirlik ziyaretlere daha uygundur. Bu nedenle yatırımlar, bu iki kıyı ilçesinde toplanmış olup, ileriye dönük taleplerde bu bölgede yoğunlaşmaktadır. Aydin ilinin bir diğer önemi, İzmir metropoliten alana çok yakın ve doğrudan etki alanı içinde olmasıdır. İzmir’e otoyol bağlantısı ile 100 km uzaklıkta olan Aydin kent merkezi, İstanbul'a 930 km, Ankara’ya 530 km uzaklıktadır. Deniz yolu, il içinde Kuşadası limanından sağlanmakta, daha büyük liman kullanımı için İzmir limanından yararlanılmaktadır.

    Demiryolu, Denizli-Aydin-İzmir hattının yanısıra Türkiye’nin ilk demiryolu hattı olan Söke uzantısı il içinden geçmektedir. Menderes havaalanı ise Aydin-İzmir otoyolunun üzerinde olup, İzmir’in yanısıra Aydin iline dolayısı ile Kuşadası ve Didim’e de hizmet etmektedir. Aydin ilinde iklimin uygunluğu ve uzun bir turizm sezonuna olanak sağlaması en önemli teşvik edici etkenlerden biridir. Akdeniz ikliminin hakim olduğu Aydin ilinde sıcak aylar çoğunluktadır. Ayni zamanda deniz suyunun sıcaklığı Mayıs-Ekim aylarını kaplayan senenin yarısında su sporları ve yüzme olanağı da sağlamaktadır. Ayrıca, deniz kıyısında halka açık plajlardan il içindeki yerleşmelerden ve çevre illerden gelenler, günübirlik veya hafta sonu olmak üzere yararlanmaktadırlar.

    Bu çeşit kullanım ulaşım rahatlığı ve iklim özellikleri nedeniyle oldukça yaygındır. Bu talebi basta Söke, Aydin, Nazilli ve Denizli kentleri oluşturmaktadır. Aydin ilinin batisi ile doğusu arasında turizm sektörü açısından oldukça fark vardır. Batisi iç ve dış turizme uygun hizmet veren kaynakların mümkün olduğunca kullanıma açılmış, potansiyel durumda olanların ise kullanıma açılması için gerekli girişimlerin yapıldığı bir kesimdir. Doğusu ise daha çok iç turizme yönelik hizmet vermektedir. Ancak ören yerleri ve yaratılacak çeşitlilikler bu kesimde de dış turizmin yoğunlaşmasına neden olabilecektir. Aphrodisias ve Pamukkale’yi kapsayan tur güzergahları nedeniyle dış turizm tarafından ilin doğusu kullanılabilmektedir. kıyı ve ören yerleri dışında sağlık turizmi (termal), tarihi ve mimari eserler, ören yerleri, müzeler, geleneksel el sanatları, yöresel festivaller, deve güreşleri gibi, kültür turizmi sportif turizm, doğa yürüyüşleri-trekking, atlı doğa gezileri, golf, dalma, deniz ve kara avcılığı, yüzme,yelken, su sporları gibi sportif turizm ildeki geliştirilebilecek potansiyele sahip etkinliklerdir.

    KÜLTÜREL TURİZM

    Aydin ili arkeolojik sit alanları yönünden Türkiye’nin en zengin yörele

    Sunum İçeriği

    yakupakbaba271 Takipçi
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.