Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

  • Hukuk
  • 3 yıl önce
  • 1 Cevap

Demokratik bir siyasal düzende ideal hukuk sistemi nasıl olmalıdır?

Bu soruya açıklama yazılmamış..

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-06-02 16:54:11

    Cevap :

    İdeal hukuk, tüm insanların eşit kabul edildiği, kişi hak ve hürriyetlerinin korunup kollandığı, yaşamın, ifade hürriyetinin ve bireyin özel hayat hakkının en üst seviyede gözetildiği bir sistemdir, özlemdir.

    Bu nedenle, hukuk düzeninin varlığına ve devamına hizmet eden yürürlükteki kanunların iyi ve ideal olduğunu söylemek elbette doğru olmayacaktır. Yürürlükteki hukuk kurallarının aksayan çok yönü vardır, kanunların sürekli değişmesi ve bu konuda bir istikrarın oluşturulamaması, bu arızanın en büyük göstergesidir.

    Öncelikle, süreklilik kazanan yasal değişikliklerin sübjektif bazı kaygılardan hareketle yapılmadığını ümit etmek gerekir. Çünkü iyi ve ideal kanuna ulaşmak, elbette beraberinde yasal değişiklik ihtiyacını da gündeme getirecektir. Ancak bu ihtiyaç, somut olay, kişi ve sübjektif tepkileri karşılamamalı, bireyi ve onun oluşturduğu toplumu kapsamalıdır.

    Esas olan "kanun" değildir. "Hukuk" kavramı, bu çerçevede de hukukun evrensel ilke ve esasları tepede bulunmaktadır. Kanunu, hukukun evrensel ilke ve esaslarını gözetmek suretiyle çıkardığınızda "hukuk" kavramının varlığından bahsedilebilir. Şekli manada unsurları tamam olup yasalaştırılan düzenlemeler, hukukun ve adaletin amaç olduğu bir anlayışa hizmet ettikleri takdirde "kanun" olabilirler.

    Bu sorun çözülmediği müddetçe, uygulamadan da iyi, eşit, dürüst ve adaletli sonuçlar beklemek "hayal" olacaktır. Bir ülkede "hukuk" ve "adalet" kavramları gerçek amaç ve fonksiyonlarında kabul görmediği sürece araç olmaya, keyfi kullanılmaya, gözardı edilmeye ve sonuçta da "düzen" kavramının yerini kaosun alması kaçınılmaz olacaktır.

    Bu tehlikeli bir yaklaşımdır. "Ülke","millet" ve "devlet" kavramlarını meydana getiren ve anlamlı kılan ortak yarar ve değerlerden birisinin de "hukuk düzeni" olduğunu kabul etmek gerekir. Bu düzene hizmet eden ilke ve esaslardan taviz verilmemelidir. Kamu kudreti kullanıcısı devletin ciddiyet ve kültürü de bunu gerektirir. Toplumda yaşanan her türlü sorun, benimsenen "hukuk düzeni" çerçevesinde çözülmelidir.

    Demokratik hukuk toplumu niteliği taşıyan bir ülke, benimsediği "kuvvetler ayrılığı" ilkesine tüm kurum ve kuralları ile bağlı kalmak zorundadır. Hiç kimse, dayanağını Anayasa ve kanunlardan almayan bir yetki kullanamaz.

    Temel irade, millet ve milletin seçtiği vekillerden oluşan parlamentonundur. Yürütme organı olan bakanlar kurulu/hükümet, bu parlamentodan doğar. Yargı ise bağımsız ve tarafsız olup, hukukun evrensel ilke ve esasları ışığında kabul edilen hukuk kurallarını tatbik etmek suretiyle bireyin bireyle, bireyin toplumla veya devletle yaşadığı ihtilafları çözer.

    Hangi masum ve görünürde iyi amaçla olursa olsun, keyfiliğin kol gezdiği, hukuk kurallarının gözardı edildiği yerde, ya "hukuk düzeni" olmaz ya da durumun keyfi davrananların menfaatine uygun düştüğü zannedilir. Bu sonuç, toplumun memnuniyetten uzaklaşmasına yol açar.

    Hukuk düzeninin olmadığı yerde insan, dilediği gibi hareket etmeye başlar, istediğini söyler ve talep eder. Söylediği ve istediği karşılanmadığında ise, ona kendisi ulaşmaya çalışır. Bu ortamda, bazı insanların cüreti, bazı insanların da korku, endişe ve güvensizliği artar. Bu olumsuzlukların çaresi, haklı olup olmadıklarına bakılmaksızın hukuk düzenine karşı gelenlerin ve isyan edenlerin taleplerinin karşılanması olarak görülür. Bu noktada, hukuk, düzen, adalet, eşitlik, kamu kudreti kullanıcısı olan devletin meşru yetkilerini kullanması, geçici süre ile bir kenara bırakılır. Bu yöntemin iyi sonuç vereceği ve kısa vadede topluma yarar getireceği zannedilse bile, asıl sorun orta ve uzun vadede çözüme kavuşmaz, sadece ötelenir ve bu aşamada hukuk kurallarına karşı gelenlerin gücünde artış olur. Çünkü hukuk kurallarına karşı gelmek suretiyle sistemin olağan işleyişi sekteye uğratılmış, cebir, şiddet ve tehdit yöntemlerinin kullanılması "barış" sonucunu vermiştir.

    Hukuk kurallarına uyan çoğunluğu oluşturan bireyler ise, bu durumdan tedirgindir. Hayatı boyunca kendisine, kamu kudretini kullanma yetkisinin devlete ait olduğu, hukuk kurallarına uymanın erdemi, hukuk düzeninin önemi ve gerekliliği anlatmış, hukuk kurallarına uymayanların cezalandırılacağı söylenmiştir. Onlara göre, hukuk, adalet ve düzen budur. Ancak şimdi değişik bir kültürle karşı karşıya kalmış ve bu durumdan rahatsız olmuştur. Tüm bildikleri yanlış mı, yoksa bir defaya mahsus istisnai durum mu var, acaba bu istisna devam eder mi, alışkanlık kazanır mı, bu hal ve verilen tavizler yarardan çok zarar getirmez mi, hukuka aykırılık nasıl geçiştirilebilir, bunları yasal dayanak olmadan yapmak mümkün olabilir mi, "hukuk devleti", "eşitlik" ve "adalet" ilkeleri ihlal edilmiş olmaz mı?

    Devlet kültürüne bağlılığın azaldığı, disiplinin terk edildiği ara dönemden kısa sürede çıkılmadığı takdirde, barış ve huzur için girildiği söylense de, suçun ve faillerinin takipsiz bırakıldığı, iyiniyetli olmayan, sistemi zedelemeye çalışanların istediği gibi konuşup hareket ettiği ortam, kamu düzeni ve barışı yönünden yarar değil zarar getirecektir.

    Toplum huzuru ve barışı adına başlatılan nev'i şahsına münhasır sürecin, ülkenin sistemine, düzenine, birlik ve bütünlüğüne zarar vermemesi gerekir. Meselenin bu tarafı dikkate alınmalı, farklı arayış ve yapılanmalara izin verilmemelidir. Kendini korumayan millet, mağdur olmaya mahkumdur.

    Demokratik hukuk toplumlarında, halkı tarafsız ve özgür biçimde bilgilendirmesi, bir seslilik ve bazı fikirleri doğru gibi göstermek yerine, farklı düşüncelere yer verip, eleştiren ve sorgulayan, habertoplayıp haber aktaran konumunda olan basın, ideal hukuk ve ideal düzenin kurulup korunmasında etkin rol oynamaktadır. Elbette basının görevi, ideal hukuk ve ideal düzene ulaşılmasını sağlamak değildi. Bunurnla birlikte, toplum yaşamının süjesi olan herkes sahip olduğu hak ve yetkileri isabetli kullanmak zorundadır.

    Basının tarafsız kalabilmesi, dilediği gibi eleştirip sorgulayabilmesi, karşı düşünceleri itibarsızlaştırmak yerine objektif olarak gündeme taşıyıp halkın bilgi ve görgüsüne sunabilmesi, ancak özgür yayın ve yayımcılıkla mümkün olabilir.

    Geçmişi unutmamak, hatırlamak ve eleştirmek, yanlışların düzeltilmesi ve hataların tekrarlanmaması bakımından yararlıdır. Sübjektif bazı mülahaza ve kaygılarla aynı hataların tekrarlanması ise, zarar getirir, korku ve baskının ön plana çıkmasına, dolayısıyla da demokratik hukuk toplumu olma özelliğinden uzaklaşılmasına sebebiyet verir.



    Diğer Cevaplara Gözat
    Zeus1 Takipçi
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.