Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Deneme yazısı örnekleri Montaigne

sorusunun cevabı için bana yardımcı olur musunuz?

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2022-10-20 05:38:28

    Cevap :

    Montaigne'nin ''Denemeler'' Adlı Kitabından 10 Adet Alıntı

    1. Kendi Kendisi ile Yetinme

    Krallar hiçbir şeyimi almazlarsa bana çok şey vermiş olurlar hiçbir kötülük etmezlerse yeterince iyilik etmiş sayılırlar bana. Bütün istediğim budur onlardan. Ama nasıl şükrediyorum tanrıya, varımı yoğumu bana aracısız vermiş, beni yalnız kendisine borçlu kılmış olduğu için! Nasıl yalvarıyorum ona gece gündüz beni hiçbir zaman, kimseye karşı ağır bir minnet altına sokmasın diye! Ne mutlu bir özgürlükle bunca zaman yaşadım: Onunla bitsin ömrüm! 

    Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak. Bütün umudum kendimde. 

    Bunu başarmak herkesin elindedir; ama ölmeyecek kadar yiyecek içeceği olanlar daha kolay başarabilirler elbet bunu. Bir başkasına bağlı yaşamak yürekler acısı ve belalı bir şeydir. Kendimiz ki en iyi, en emin sığınağımız odur; kendimiz bile güvenilir değiliz yeterince. 

    Kendimi hem yürekçe asıl iş yürekli olmakta çünkü, hem varlıkça öyle hazırlıyorum ki, başka her şeyimi yitirdiğim zaman kendimle yetinmesini bileyim. 

    Hippias gereğinde her şeyden sevine sevine elini çekip Musalarla baş başa kalabilmek için kendini bilime vermekle kalmadı; ruhunun kendi kendiyle yetinmesi, dışarıdan gelecek rahatlıklardan yiğitçe vazgeçebilmesi için filozof olmakla da kalmadı; büyük bir merakla yemek pişirmesini, tıraş olmasını, giysilerini, ayakkabılarını, öte berisini kendi yapmasını da öğrendi ki, kendi yükünü taşıyabildiği kadar kendi taşısın ve kimsenin yardımına muhtaç olmasın... 

    Vermede nasıl bir üstün olma niteliği varsa, almada da bir boyun eğme niteliği vardır. Onun içindir ki Beyazıt Timurlenk'in gönderdiği hediyeleri küfürler ederek geri çevirmiş. Sultan Süleyman'ın bir Hint İmparatoruna yolladığı hediyeler de öyle kızdırmış ki adamı, kabaca reddederek bizim adetimiz almak değil vermektir, demekle kalmamış, hediyeleri getiren elçileri zindana attırmış.

    2. Özgürlük Üstüne

    Özgürlüğe öyle düşkünüm ki, koca Hindistan'ın bir köşesini bana yasak etseler dünyanın tadı kaçar neredeyse. Hiçbir yerde saklı, eli kolu bağlı yaşamak da istemem, orada pineklemektense alır başımı havası, toprağı bana açık bir yere giderim. Hey Allahım! çekilir şey midir ülkenin bir bucağına çivilenip kalmak? Niceleri, yasalarımıza aykırılık ettiler diye kentlere, alanlara herkesin gidip geldiği yollara uğrayamadan yaşayabiliyorlar. Benim hizmet ettiğim yasalar küçük parmağımı bile köle etmeye kalksalar, nereye olsa gider başka yasalar arardım.

    3. Kökleşen Yanılmalar

    Bir kişinin yanılması bütün halkın yanılmasına yol açar, bütün halkın yanılması da sonradan teklerin yanılmasına. Böylece yanlışlık elden ele geliştikçe gelişir, biçimden biçime girer; o kadar ki işin en uzağındaki tanık, en yakınındakinden daha çok şeyler bilir; olayı son öğrenen ilk öğrenenden daha inançlı olur. Bunda da şaşılacak bir şey yok; çünkü insan bir şeye inandı mı ona başkasını da inandırmayı bir borç sayar, kolay inandırmak için de anlattığına dilediği gibi çeki düzen vermekten, bir şeyler katmaktan çekinmez: Karşısındakinin karşı koyma gücünü kırmak, onun kafasının alabileceğini sandığı gibi konuşmak ister.

    4. Ölçü

    İnsan elinde ne illet var ki, dokunduğunu değiştiriyor kendiliğinden iyi ve güzel olan şeyleri bozuyor. İyi olmak arzusu bazen öyle azgın bir tutku oluyor ki, iyi olalım derken kötü oluyoruz. Bazıları der ki, iyinin aşırısı olmaz, çünkü aşırı oldu mu zaten iyi değil demektir. Sözcüklerle oynamak diyeceği gelir insanın buna.  Felsefenin böyle ince oyunları vardır. İnsan iyiyi severken de, doğru bir işi yaparken de pekala aşırılığa düşebilir. Tanrının dediği de budur: Gereğinden fazla uslu olmayın, uslu olmanın da bir haddi vardır. 

    Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştırmayan okçudan daha başarılı sayılmaz. İnsanın gözü karanlıkta da iyi görmez, fazla ışıkta da. Platon'da Kallikles der ki, felsefenin fazlası zarardır. Felsefe bir kerteye kadar iyidir, hoştur yararlı olduğu kerteyi aşacak kadar derinlere gidersek çileden çıkar, kötüleşiriz; herkesin inandığı, uyduğu şeyleri küçümseriz; herkesle doğru dürüst konuşmaya, herkes gibi dünyadan zevk almaya düşman oluruz; kimseyi yönetemeyecek, başkalarına da kendimize de hayrımız dokunmayacak bir hale geliriz; boş yere şunun bunun sillesini yeriz. 

    Kallikles doğru söylüyor çünkü felsefenin fazlası bizim gerçek duygularımızı körletir gereksiz bir inceleme ile bizi doğanın güzel ve rahat yolundan çıkarır.

    5. Kendine Acındırmak

    Kendimi kaptırmamaya çalıştığım çocukça, yakışıksız bir duyumuz vardır. Dertlerimizle dostlarımızı acındırmak, kendimize vah vah dedirtmek. Başımıza gelenleri büyütür, şişirir, karşımızdakini ağlatmak isteriz, neredeyse.

    Başkalarını kendi dertleri karşısında soğukkanlı gördük mü överiz, ama soğukkanlılığı bizim dertlerimize karşı gösterdiler mi darılırız, kızarız. Dertlerimizi anlamaları yetmez, yanıp yakınmalarını isteriz. Oysaki insan sevincini büyülterek anlatmalı, üzüntülerini kısaltarak. Kendini yok yere acındıran gerçekten dertli olunca  acınmamayı hakeder. Durmadan vahlanan kimse vahlanılmaz olur. Kendini canlı iken ölü göstereni, ölü iken canlı görebilir herkes. Öylelerini gördüm ki, eş dost kendilerini gürbüz, keyifli görecek diye ödleri kopar, iyileşmiş sanılmamak için gülmelerini tutarlardı. Sağlık, kimseyi acındırmadığı için, nefret ettikleri bir şey olurdu. İşin tuhafı, bu gördüğüm kimseler kadın da değildi.

    6. Alışkanlık 

    Bir köylü kadın, bir danayı doğar doğmaz kucağına alıp sevmiş, sonra da bunu adet edinmiş, her gün danayı kucağına alıp taşırmış; sonunda buna o kadar alışmış ki dana büyüyüp koskoca öküz olduğuzaman, onu yine kucağında taşıyabilmiş. Bu hikayeyi kim uydurduysa, alışkanlığın ne büyük bir güç olduğunu çok iyi anlatmış olacak. Gerçekten alışkanlık pek yaman bir hocadır ve hiç şakası
    yoktur. Yavaş yavaş, sinsi sinsi içimize ilk adımını atar; başlangıçta kuzu gibi sevimli, alçak gönüllüdür ama, zamanla, oraya yerleşip kökleşti mi, öyle azılı, öyle amansız bir yüz takınır ki kendisine,
    gözlerimizi bile kaldırmaya izin vermez...

    Bence en büyük kötülüklerimiz, küçük yaşımızda belirmeye başlar ve asıl eğitimimiz bizi emzirip büyütenlerin elindedir. Çocuk bir tavuğun boynunu sıkar, kediyi, köpeği oyuncak edip yara bere içinde
    bırakır; anası da ona bakıp eğlenir. Kimi baba da, oğlunun savunmasız bir köylüyü, bir uşağı öldüresiye dövdüğünü, bir arkadaşını kurnazca ve kahpece aldattığını gördüğü zaman, bunu yiğitlik belirtisi sayarak sevinir. Oysa bunlar zalimliğin, zorbalığın, dönekliğin asıl tohumları, kökleridir; çocukta filizlenirler, sonra alışkanlığın kucağında, alabildiğine büyüyüp gelişirler. Bu kötü yöntemeleri yaşın
    küçüklüğüne ve işin önemsizliğine bakarak hoş görmek tehlikeli bir eğitim yoludur. Önce şu bakımdan ki, çocukta doğa egemendir ve doğa asıl yeni tomurcuk salarken katıksız ve gürbüzdür; sonra da,
    hırsızlığın çirkinliği, çalınan şeye göre değişmez ki: Ha altın çalmışsın, ha bir iğne. «İğne çaldı, ama altın çalmak aklına bile gelmez» diyenlere benim diyeceğim şudur: «İğneyi çaldıktan sonra niçin altını da çalmasın?» 

    Kendimiz sandığımızdan çok daha zenginiz; ama bizi ordan burdan alarak, dilenerek yaşamaya alıştırmışlar: Kendimizden çok başkalarından yararlanmaya zorlamışlar bizi.

    7. Birine Yarar Ötekine Zarar

    Atinalı Demades, cenaze törenleri için gerekli şeyleri satan bir hemşerisini, bu işten fazla kazanç beklediğini, bu kazancın da ancak birçok insanın ölümünden gelebileceğini ileri sürerek mahkum etmiş.
    Haklı bir yargı denemez buna; çünkü hiçbir kazanç başkasına zarar vermeden sağlanamaz, öyle olunca da her çeşit kazancı mahkum etmek gerekir.

    Tüccar, gençliğin sefahata düşmesinden kar sağlar, çiftçi buğdayın pahalanmasından, mimar evlerin yıkılmasından, hukukçu insanların davalı, kavgalı olmasından; din adamlarının şan, onur ve görevleri bile
    bizim ölümümüze ve kötülüklerimize dayanır. Yunanlı komedya şairi Fhilemon, hiçbir hekim, dostlarının bile sağlığından hoşlanmaz, dermiş, hiçbir asker de yurdundaki barıştan. Daha da kötüsü, herkes
    içini yoklasa görür ki gizli dileklerimizin birçoğu başkasının zararına doğar ve beslenir.

    Öyle sanıyorum ki düşündükçe doğanın genel düzeni hiç şaşmıyor böyle olmaktan: Çünkü fizikçilerin dediğine göre, her şeyin doğması, beslenmesi, çoğalması, başka bir şeyin bozulup çürümesi oluyor:
    Bir varlık biçim ve nitelik değiştirdi mi O anda yok olur biraz önce var olan.

    8. Babalar ve Çocuklar

    Çocukların babalarına karşı duydukları, saygıdır daha çok. Duygu düşünce alışverişleriyle beslenen dostluk onlar arasında kurulamaz; dünyaları çok ayrıdır çünkü, üstelik doğal ödevleri de örseler bu dostluk. Babalar bütün gizli düşüncelerini çocuklarına açamazlar, yakışıksız bir sırdaşlık yaratmamak için; dostluğun baş görevlerinden biri olan uyarmalar, akıl vermeler de çocukların babalarına yapabilecekleri şeyler değildir. Kimi uluslarda çocukların babaları, kiminde de babaların çocukları öldürmeleri adetmiş, birbirlerine çıkarabildikleri zorlukları önlemek için, doğal olarak birinin varlığı ötekinin yıkımına bağlı olduğu için. Babalarla çocuklar arasındaki doğal bağları hor gören filozoflar da çıkmıştır Aristippos bunlardan biridir. Kendisinden çıkmış olan çocuklarını nasıl olup da sevmediği söylenince tükürmüş Aristippos ve demiş ki: Bu tükürük de benden çıktı; bitler, kurtlar da çıkıyor benden! Plutarkhos'un kardeşiyle barıştırmak istediği biri de şöyle der: Aynı delikten çıktık diye kardeşimin büyük önemi olamaz benim için...

    Babayla oğul apayrı mizaçlarda olabilirler, kardeşler de öyle. Oğlum olur, akrabam olur, ama belalı, kötü, budala herifin biri de olabilir. Hem sonra, yasaların ve doğal zorunluluğun bize buyurduğu dostluklarda seçme ve isteme özgürlüğümüz azalıyor. Oysa bu özgürlük sevgi ve dostluk kadar bizim diyebileceğimiz başka hiçbir şey yaratamaz.

    Her inanç kendini can pahasına benimsetecek kadar güçlü olabiliyor.

    9. Değişen Dil ve İnsan

    Kitabımı az insanlar ve az yıllar için yazıyorum. Uzun ömürlü olabilmesi için daha sağlam bir dille yazılması gerekirdi. Bizim dilimizin bugüne kadarki sürekli değişmelerine bakılınca, elli yıl sonra şimdiki halinde kalacağını kim umabilir? Her gün elimizden kayıp gidiyor benim yaşadığım yıllar içinde yarı yarıya değişti. Şimdi artık olgunlaştı diyoruz; her çağ kendi dili için öyle der. Hep böyle kaçıp değiştiği sürece ben dilimizin bugünkü halinde kalmasını özlemem.

    Đyi ve yararlı yazılar onu kendilerine bağlayabilirse bağlar, göreceği rağbet de devletimizin kaderine göre değişir. Onun için kitabıma hiç çekinmeden kişisel birçok yazılar koyuyorum. Bunlar bugün yaşayan insanların işine yaramakla kalır ve orta anlayıştan öte özel bilgileri olan kimi insanları ilgilendirir. Gördüğüm birçokları gibi benim ardımdan da olur olmaz sözler edilmesini istemiyorum doğrusu: Şöyle düşünürdü, böyle yaşardı; şunu ister, bunu istemezdi; ölürken konuşsa buna şunu der, şuna bunu verirdi; onu benden iyi tanıyan yoktu, gibi.

    Kitabımda edep kurallarının izin verdiği ölçüde eğilimlerimi, sevgilerimi az çok belirtiyorum; bilmek isteyene sözlü olarak daha da serbestçe ve içtenlikle açıklıyorum duyup düşündüklerimi. Ama bakmasını bilen bu anılarımda her şeyi söylediğimi, gösterdiğimi görür.

    Görenlere kısacık göstermeler yeter  Üst tarafını kendin bulabilirsin. İstenecek, aranıp bulunacak hiçbir şey bırakmıyorum kendimden. Sözüm edilecekse, doğru dürüst, gerçeğe uygun edilmesini istiyorum.
    Övmek için de olsa beni olduğumdan başka türlü göstermek isteyeni yalanlamak için öbür dünyadan seve seve kalkar gelirim.  Yaşayanlardan bile olmadıkları gibi söz edildiğini görmekteyim.
    Yitirdiğim bir dostumu (La Boetie) var gücümle desteklemeseydim, bin bir türlü suret biçeceklerdi ona.

    10. Hainlere Hıyanet

    Antigonos, bir şehrin askerlerini kandırıp kendi rakibi olan komutanları Eumenes'e ihanet ettiriyor; ama askerlerinin ihanetiyle adamı öldürdükten sonra kendisi tanrısal adaletin uygulayıcısı olmaya
    kalkıyor, hainleri şehrin valisine teslim edip hepsini dilediği biçimde temizlemesini emrediyor. Öylesine yaptırıyor ki dediğini, sayıları bir hayli çok olan bu askerlerin bir teki bile Makedonya'ya dönmüyor.
    Askerler kendisine ettikleri hizmetin büyüklüğü ölçüsünde kötülük etmiş ve cezayı ha ketmiş oluyorlardı.

    Efendisi Sulpicius'un saklandığı yeri haber veren köle, Sylla'nın vermiş olduğu söz gereği serbest bırakılıyor; ama devlet hikmeti gereği Tarpeion kayalığından atılıyor.

    Bizim kral Clovis de, Cannacre'ın hizmetçilerine altın silahlar vadederek efendilerine ihanet ettiriyor. Sonra üçünü de astırıyor. Kimi yerde de hıyanet edenlerin boyunlarına ihanet karşılığı aldıkları
    keseyi takıp asıyorlar. Kendi isteklerini yerine getirdikten sonra kamu isteğini de yerine getirmiş oluyorlar böylece. Fatih Sultan Mehmet, soyunun adeti üzere, taht kıskançlığı yüzünden kardeşini ortadan kaldırmak isteyince onun adamlarından birini kullanıyor bu işte: Adam da fazla su yutturarak boğuyor şehzadeyi. İş olup bitince Padişah bu cinayetin kefareti olarak katili ölen kardeşinin anasına (yalnız babadan kardeştiler çünkü) teslim ediyor o da padişahın gözü önünde katilin karnını yardırıyor, kendi elleriyle yüreğini bulup sökerek sıcak sıcak köpeklere yediriyor.

    Kendileri hiç de iyi olmayanlar, kötü bir eylemden çıkar sağladıktan sonra, rahat yürekle, işe biraz iyilik doğruluk karıştırmaktan hoşlanırlar, bir karşılık ödüyormuş, vicdanlarını temizliyormuş gibi. Kaldı ki, bu korkunç kötülüklere alet ettikleri kimseler kendilerini suçluyormuş gibi gelir onlara. Ölmelerini isterler ki bu yüz karası işlerin bilinci, tanıklığı silinsin gitsin.


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2022-10-20 05:38:28

    Cevap :

    MONTAIGNE'İN YAŞAMI

    1. 1533-Michel de Montaigne doğuyor ve Papessus köyünde bir sütnineye gönderiliyor.
    2. 1535-Michel, Fransızca bilmeyen Horstanus adlı bir Alman eğitmenine veriliyor. Bu eğitmen Michet'in babasının İtalyada gördüğü yeni bir yöntemle çocuğu hep Latince konuşarak yetiştiriyor.
    3. 1539-Michel, altı yaşında; Fransa'nın en iyi kolejlerinden birine, Guyenne Kolejine giriyor. Burada yedi yıl okuyor. Latin şiirinin tadına varıyor ve biraz da Yunanca öğreniyor.
    4. 1546-Bordeaux da; Edebiyat Fakültesinde felsefe okuyor.
    5. 1548-Bordeaux da isyan: Michel, Toulouse da hukuk okuluna gidiyor.
    6. 1554-Montaigne in babası Bordeaux Belediye Başkanı oluyor.
    7. 1555-Montaigne babasıyla Paris'e gidip geliyor.
    8. 1557-Bordeaux Belediye Meclisine giriyor.
    9. 1558-Montaigne'le La Boetie arasındaki büyük dostluk başlıyor.
    10. 1559-Bordeaux da mezhep kavgaları. Bir tüccar diri diri yakılıyor: Amyot, Plutarkhos'un Hayatlar'ını Fransızcaya çeviriyor. Montaigne'in en çok seveceği, okuyacağı kitap bu olacak.
    11. 1561-Bordeaux Belediye Medisi Montaigne'i önemli bir görevle saraya gönderiyor. La Boetie siyasal hayata giriyor:
    12. 1562-Protestanlara karşı şiddet hareketleri başlıyor. Montaigne, Rouen şehrini Protestanlardan almaya giden kral ordusuna katılıyor:
    13. 1563-Montaigne, Bordeaux'ya dönüyor: La Boetie ölüyor.
    14. 1565-9. Charles, Bordeaux'ya gelip bir süre kalıyor. Montaigne, Françoise de la Chassagne'la evleniyor.
    15. 1568-Babası ölüyor. Miras beş erkek, üç kız kardeş arasında bölünüyor. Michel, Montaigne çiftliğinin sahibi oluyor.
    16. 1569-Montaigne; babasının isteğiyle yaptığı Raimond Sebond'un thelogia üzerine bir eserinin çevirisini bastırıyor.
    17. 1570-Montaigne, Bordeaux Belediye Meclisindeki görevinden istifa ederek Paris'e gidiyor. La Boetie nin Latince şiirleriyle çevirilerini bastırıyor. Montaigne'in ilk kızı doğup iki ay sonra ölüyor.
    18. 1571-Montaigne, çiftliğine çekiliyor ve kütüphanesine şu Latince kitabeyi yazıyor: «
    19. 1571 yılı: Michel de Montaigne, otuz sekiz yaşında. Doğum yıldönümünden bir gün önce; meclisteki kulluğundan ve memuriyetinden bıkmış; fakat sapasağlam olarak kitapları arasına dönüyor ve geri kalan günlerini orada, sessizlik içinde geçirmeye karar veriyor.>
    20. 1572-Saint-Barthelemy kırımı. Montaigne Denemeleri'ni yazmaya başlıyor. Plutarkhos'un Ahlaki Eserleri'nin çevirisi çıkıyor ve Montaigne in elinden düşmüyor:
    21. 1573-İç savaş. Montaigne kralın ordusuna katılıyor; görevle Bordeaux'ya gönderiliyor.
    22. 1574-Montaigne'in dördüncü kızı doğup üç ay sonra ölüyor.
    23. 1575-Montaigne Paris'e gidiyor.
    24. 1576-Montaigne, Pyrrhon felsefesiyle yakından ilgileniyor: Raimond Sebond üstüne babasına söz verdiği eseri yazmaya başlıyor.
    25. 1577-Montaigne'in beşinci kızı doğup bir ay sonra ölüyor. Henri de Navarre, Montaigne'e yüksek bir rütbe veriyor. Montaigne ilk kez kum sancılarına tutuluyor. Denemeler'ine devam ediyor.
    26. 1578-Montaigne küçük bir orman satın alıyor.
    27. 1579-Montaigne kendini en çok anlattığı Denemelerini yazıyor.
    28. 1580-Denemeler ilk kez, iki cilt halinde basılıyor. Montaigne İsviçre'ye, İtalya'ya gidiyor. Paris'e dönüp kitabını krala sunuyor. Kral beğeniyor.
    29. 1581-Montaigne evine dönüyor.
    30. 1582-Montaigne, Bordeaux Belediye Başkanı oluyor, Denemeler'i birçok eklemelerle yeniden bastırıyor...
    31. 1583-Montaigne in altıncı kızı doğuyor ve birkaç gün yaşıyor.
    32. 1584-Navarre Kralı (Sonraki V. Henri) Montaigne'in çiftliğine gelip iki gün kalıyor.
    33. 1585-Montaigne Mareşal Matignon'la mektuplaşıyor. İç savaşta önemli roller oynuyor. Bordeaux'da veba çıkıyor. Montaigne görevi başına gelemiyor. Başkanlığı bitinceye kadar yakın bir kasabada kaldıktan sonra, ailesini alıp veba bölgesi dışına çıkıyor.
    34. 1586-Montaigne tarihçileri okuyor.
    35. 1587 Henri de Navarre tekrar Montaigne'in çiftliğine geliyor.
    36. 1588-Montaigne, Denemeler'in dördüncü baskısı için Paris'e gidiyor: Yolda Ligciler tarafından soyuluyor. Paris'te, Denemeler'in hayranlarından Mademoiselle de Gournay'le tanışıyor. İç savaş şiddetleniyor; Montaigne Kralla birlikte Rouen'e gidiyor. Tekrar Paris'e dönüşünde bir gün için Bastille'e atılıyor.
    37. 1589-Montaigne evine çekilip kitap okuyor. Denemeler'in yeni bir baskısını hazırlıyor: Birçok eklemeler yapıyor. Kitap en olgun şeklini buluyor.
    38. 1590-Montaigne'in kızı evleniyor: Yeni kral 4. Henri, Montaigne'e mektup yazıyor, yanına çağırıyor. Montaigne gidemiyor.
    39. 1591-Montaigne'in kızının bir kızı doğuyor.
    40. 1592-Montaigne ölüyor. (Albert Thibaudet'den özetlenmiştir.)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.