Der ta rif i şehr-i edirne günümüz türkçesi
der ta rif i şehr-i edirne günümüz türkçesi sorusunun cevabı nedir?
Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
İşte Cevaplar
Cevap :
2. Beyit
3. Beyit
4. Beyit
5. Beyit
6. Beyit
7. Beyit
8. Beyit
10. Beyit
11. Beyit
12. Beyit
13. Beyit
14. Beyit
15. Beyit
16. Beyit
18. Beyit
19. Beyit
20. Beyit
21. Beyit
22. Beyit
23. Beyit
24. Beyit
26. Beyit
27. Beyit
28. Beyit
29. Beyit
30. Beyit
31. Beyit
Diğer Cevaplara Gözat
Der-Tâ’rîf-i Şehr-i Edrine bâ -Medh-i Sultân Ahmed Hân
1.Beyit
Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i Me'vâ mıdır
Anda kasr-ı pâdişâhî cennet-i alâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Burası Edirne şehri mi yoksa Me'vâ cennetinin gül bahçesi midir?
Orada padişahın sarayı cennet-i alâ mıdır?
Kelimeler:
Mevâ: Sığınılıp barınılacak yer, yurt, mesken
Kasr: Saray, köşk, konak
Alâ: Yüce yüksek
2. Beyit
Beyt-i mamûr-ı felek mi ol fezâda ol sarây
Yâ zemîni cennet olmuş Kâ'be-i ulyâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
O saray, gökyüzünde feleğin Beyt-i Mamuru mu,
Yoksa zemini cennet olmuş o çok yüce Kabe midir?
Kelimeler:
Beyt-i Ma'mur: Bir rivayete göre Kabe'nin tam üstünde gökyüzünde bulunan bir evdir.
Ma'mûr: Bayındır, bakımlı
Feza: Uzay
Ulya: Pek büyük, pek yüce, daha yüksek. Çok yüksek olan.
3. Beyit
Cûylar mı devr eden tarf-ı çemenzârın yahud
Mâî pervâz ile kat' olmuş yeşil hârâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Çimenliğin etrafında dönüp duran ırmaklar mıdır?
Yoksa mavi ince bir tahtayla kesilmiş yeşil dalgalı kumaş mıdır?
Kelimeler:
Dever etmek:Dönmek
Kat': Kesmek
Cûy: Irmak
Hârâ: Üzeri menevişli kumaş
Pervâz: 1. Uçma, uçuş
2. Aynalı ince uzun tahta
4. Beyit
Sebz ü hurrem bir fezâ mı her kenâr-ı cûy-bâr
Yâ miyân-ı cûda aks-i künbed-i hadrâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Her ırmağın kenarı yeşil ve neşeli bir gökyüzü müdür?
Yoksa ırmağın ortasında aksi görülen yeşil gökkubbe midir?
Kelimeler:
Fezâ:1. Yıldızlar arasındaki geniş boşluk, uzay. 2. Gökyüzü.
3. Açık sahra. 4. Saha.
Miyân: Orta
Hurrem: Neşeli, sevinçli
5. Beyit
Hıfz için yâhut vücûd-ı pâdişâhı cûylar
Pâsbân-ı genc-i devlet olmuş ejderhâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Ya da bu ırmaklar, Padişah'ın bedenini korumak için
devlet hazinesine bekçi olmuş ejderha mıdır?
Kelimeler:
Pâsbân: Bekçi
Hıfz: Koruma, muhafaza etme
6. Beyit
Cenneti görmüş bir âdem var ise gelsin desin
Tarhı anın dahi böyle dilkeş ü ra'nâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Cenneti görmüş bir insan varsa gelsin, söylesin:
Onun da bahçeleri, çiçekleri böyle gönül çekici ve güzel midir?
Kelimeler:
Dil-keş: Gönül alıcı. Gönlü çeken.
Tarh: Bahçelerde çiçek dikmek için ayrılan yerler
Ra'nâ: Güzel, hoş görünümlü
7. Beyit
Güllerinde var mı böyle reng ü bûy-ı dilfirîb
Yâ nesîm-i subhu böyle bostânpîrâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
(Cennetin) Güllerinde böyle gönül aldatıcı renk ve kokular var mıdır?
Ya da oranın sabah rüzgarı böyle bahçeleri süsleyici midir?
Kelimeler:
Dilfirib: Gönül aldatan, sevgili.
Nesîm-i subh: Sabah rüzgarı
Bûy: Koku
Bostânpîrâ: Bahçe süsleyen
8. Beyit
Bir dıraht-ı serfirâzı var mı bâğ-ı cennetin
Yoksa ancak vâizin medh ettiği Tûbâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Cennet bahçesinin başını yukarı kaldırmış, yüksek bir ağacı var mıdır?
Yoksa sadece vaizin övdüğü Tûbâ mı vardır?
Kelimeler:
Serfirâz: Başını yukarı kaldıran, yükselten
Dıraht: Ağaç
Bağ-ı cennet: Cennet bahçesi
Tuba: Cennette bulunan çok yüce bir ağaç
9. Beyit
Bunda Tûbâ’dan kalır mı müşk-i bîd-i sernigûn
Yâ gubâr-ı berg-i Tûbâ anda müşg-âsâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Buradaki başı (dalları) aşağı eğilen salkım söğüt, Tubadan geri kalır mı?
Ya da cennetteki Tuba yaprağının tozu mis kokulu mudur?
Günümüz Türkçesi:
Berg: Yaprak
Gubâr: Toz
Müşk-i bîd-i sernigûn: Dalları aşağı doğru sarkan söğüt
Müşg-âsâ: Misk kokulu
10. Beyit
Habbezâ cây-ı neşât-efzâ ki Rıdvân görse ger
Hayretinden derdi bu cennet midir dünya mıdır
Günümüz Türkçesi:
Bu ne güzel zevk ve sefa artıran yerdir ki eğer bunu cennetin bekçisi Rıdvan görse,
hayretinden “Bu cennet midir? Yaksa dünya mı?” derdi.
Kelimeler:
Habbezâ: Ne sevimli, ne güzel anlamına gelen beğeni edatı
Cây-ı neşât-efzâ: Sevinç arttıran yer
Rıdvân: Cennetin kapıcısı olan büyük melek
Ger: Eğer
11. Beyit
Sun'-ı Hakk yâ gülşen-i cennetden ifrâz eylemiş
Başka bir cây-ı tarab-engîz ü gam-fersâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Ya da Allah'ın yarattığı, cennetin gül bahçelerinden ayırıp çıkardığı
Neşe uyandıran, üzüntüleri gideren başka bir yer midir?
Kelimeler:
Sun': Yaratma. Eser, yapılan iş.
Gülşen: Gül bahçesi
İfraz: Ayırmak, tefrik etmek. Ayrılmak.
Cây-ı tarab-engîz: Neşe uyandıran yer
Gam-fersâ: Üzüntüleri dağıtan
12. Beyit
Dâimâ böyle müferrih mi bu cây-ı dil-güşâ
Her zaman âb u hevâsı böyle rûhefzâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Bu gönül açan yer, daima böyle ferahlık verici midir?
Oranın suyu ve havası, her zaman, böyle cana can katıcı mıdır?
Kelimeler:
Müferrih: Ferahlık veren, iç açan
Cây-ı dil-güşâ: Gönül açan, kalbe ferahlık veren yer
Ab u hevâ: Su ve hava
Rûhefzâ: Cana can katan
13. Beyit
Yoksa şimdi eyleyen âb u hevâsın terbiyet
Âfitâb-ı devlet-i şâh-ı cihânârâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Yoksa şimdi suyunu ve havasını güzelleştirip geliştiren,
Cihanı süsleyen padişahın devletinin güneşi midir?
Kelimeler:
Ab u hevâ: Su ve hava
Âfitâb: Güneş
Terbiyet: Terbiye etme, geliştirme, güzelleştirme
Şâh-ı cihânârâ: Cihanı güzelleştiren padişah
14. Beyit
Yani (O) Sultân Ahmed-i âdil ki ferş-i dergehi
Arşdan a'lâ değilse çarhdan ednâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Yani Adaletli padişah Sultan Ahmet ki (onun) dergahının döşemesi,
Arştan daha yüce değilse de, felekten aşağı mıdır?
Kelimeler:
Ferş: Eşik, döşeme
Dergeh: Dergah
Arş: Göğün dokuzuncu katı
Çarh: Felek
15. Beyit
Şâh-ı dînperver ki teşrîf-i kudûmuyla zemîn
Arşa nâz eylerse istignâsı istignâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
(O) Dindar, dinini seven padişah ki (Edirne’ye) gelip şereflendirmesi ile yer,
Arşa nazlansa, bu nazlanması nazlanma mı sayılır?
Kelimeler:
Dînperver: Dindar, dinini seven, savunan
İstignâ: 1) Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. 2) Nazlanmak.
Kudûm: Uzaktan gelme, ayak basma
Teşrîf: Şereflendirme
16. Beyit
Mâh-ı mülk-ârâ-yı devlet ki fürûğından felek
Mihrini fark eylemez pinhân mıdır peydâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
(O) Devlet mülkünü (ülkeyi) süsleyen ay ki parlaklığından felek,
Güneşin gizli mi yoksa belli mi (görünür mü) olduğunun farkında olmaz.
Kelimeler:
Mâh-ı mülk-ârâ: Ülkeyi süsleyen ay
Fürûğ: Işık, nur, parlaklık
Mihr: Güneş
Pinhân: Gizli, saklı
Peydâ: Meydana gelme, ortaya çıkma
17. Beyit
Çarh ana ta'zîm edip İskender-i Sânî dimek
Şânına nisbet meğer bir medh-i müstesnâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Felek ona (padişaha) hürmet gösterip İkinci İskender demekle
Onun şanına oranla seçkin bir övgü yapmış mı olur?
Kelimeler:
Ta'zîm: Hürmet ve saygı gösterme, üstün tutma
Müstesnâ İstisna edilen, seçkin, benzeri olmayan.
Sânî: İkinci
18. Beyit
Vasf-ı bûy-ı hulkı mı satr-ı hat-ı şâirde yâ
Mevc-i deryâ-yı sühende anber-i sârâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Şairin yazısının satırındakiler huyunun kokusunun nitelikleri mi ,
Yoksa söz denizinin dalgasında mis kokulu hâlis amber midir.
Kelimeler:
Sârâ: Hâlis, saf, katıksız.
Anber: Güzel kokulu bir madde. Amber.
Hulk: Huy. Ahlâk. Tabiat.
Bûy: Koku
Vasf: Vasıf, sıfat, nitelik. özellik.
19. Beyit
Mülk-i pür-adlinde hod etmez tekayyüd kârbân
Hâris-i kâlâ mıdır yâ düzd-i bîpervâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Senin adalet dolu ülkende kervanlar endişe etmez ;
kale bekçisi midir yoksa pervasız hırsız mıdır?
(Tezat: bekçi - hırsız)
Kelimeler:
Pür-adl: Adalet dolu
hod: Kendi, miğfer, baş zırhı.
Tekayyüd: Endişe, çalışma, uğraşma, emek
Hâris-i kâlâ: Kale bekçisi
Düzd-i bîpervâ: Pervasız, korkusuz hırsız
20. Beyit
Âsumân mı âfitâb ile şitâb etmekde yâ
Zîr-i rânında semend-i cüst ü çâpük-pâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Gökyüzü mü güneşle yarışıyor yoksa
Çabuk ayaklı, güzel, kıvrak bir atın ayağının altı mıdır?
Kelimeler:
Âsumân: Gökyüzü. Semâ.
Âfitâb: Güneş
Şitâb: Seğirtmek, koşmak. Çabukluk, acele etmek.
Zîr: Alt, aşağı
Semend: Çevik ve güzel at.
Cüst: Muntazam, mükemmel, düzgün. Yakışıklı. Çevik, kıvrak.
Pâ: Ayak
21. Beyit
Ol cihân-gerd-i sebük-rev kim tefâvüt eylemez
Zîr-i pâyında zemîn deryâ mıdır sahrâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
O, öyle hızla cihanı gezen (at) ki ayağının altındaki zeminin deniz mi kara mı olması fark etmez.
Kelimeler:
Cihân-gerd: Dünyayı dolaşan
Sebük-rev: Çabuk giden, hızlı
Tefâvüt: Farklılık. İki şey arasındaki fark.
Zîr-i pây: Ayağının altı
Derya: Deniz
Sahra: Çöl. Kır, ova.
22. Beyit
Berk-ı mahz iken direng etse bilinmez peykeri
Rahş-ı çâbuk-pâ mıdır yâ kûh-ı pâ-ber-câ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Saf bir yıldırımken yavaşlasa çehresi, yüzü bilinmez,
Gösterişli, çabuk ayaklı bir at mıdır yoksa yerinde duran bir dağ mıdır?
Kelimeler:
Berk: Yıldırım.
Mahz: Saf ve hâlis. Katıksız. Tam.
Peyker: Yüz, çehre, surat.
Direng et-: Gecikmek, yavaşlık.
Rahş-ı çâbuk-pâ: Çabuk ayaklı, hızlı at.
Kûh-ı pâ-ber-câ: Yerinde duran dağ
23. Beyit
Husrevâ bu fende ger gırrâlanursam gör sözüm
Lâf-ı bî-ma'nâ mıdır yâ bir kurı davâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Ey Padişahım, bu ilimde (şiir sanatında) gururlanırsam, sözüme bak,
Sözlerim, anlamsız sözler midir yoksa bir kuru (boş) bir dava mıdır?
Kelimeler:
Husrev: Hükümdar, padişah. (Husrevâ: Ey Hükümdar.)
Gırrâlan-: Gururlanmak, kibre kapılmak.
Lâf-ı bî-ma'nâ: Anlamsız söz
24. Beyit
Bunca demdir dava-yı sâhibkırânî eylerin
Bir mübâriz yok mu meydân-ı sühan tenhâ mıdır
Günümüz Türkçesi:
Bunca zamandır sahibkıranlık (şiir sanatının en güçlüsü olmak) iddiası güderim;
Bana karşı koyacak bir yiğit yok mu? Söz meydanı boş mudur?
Kelimeler:
Dem: Zaman
Sâhibkırân: Muzaffer hükümdar.
Mübâriz: Mücadele eden. Kuvvetli münâkaşaya girişen.
Meydân-ı sühan: Söz meydanı
25. Beyit
Dürr-i nazmım çarha mengûş olsa bilmez rûzigâr
Şi’r-i Nef’î midir ol yâ kevkeb-i Şi’râ mıdır?
Günümüz Türkçesi:
Şiirimin incisi feleğe küpe olsa , yine de rüzgar (geçen zaman)
Onun Nefi’nin şiiri mi yoksa Şi’râ yıldızı mı olduğunu bilemez (ayırt edemez).
Kelimeler:
Dürr : İnci
Çarh: Felek
Kevkeb-i Şi’râ: Şi’râ yıldızı (Şi’râ: Parlak bir yıldız.)
26. Beyit
Nûr-ı mevvâc-meânî mi sözümde berk uran
Yâ libâs-ı nazmımın bir âteş-i hârâ mıdır?
Günümüz Türkçesi:
Sözümde parıldayanlar, anlamların dalgalanışının nuru mu?
Yoksa şiirimin giysisi, ateş renkli dalgalı kumaştan mıdır?
Kelimeler:
Nur: Işık
Meânî: Mânâlar, anlamlar.
Âteş-i hârâ : Ateş renkli, dalgalı kumaş
Libâs-ı nazm: Şiir elbisesi
27. Beyit
Ma’nî-i rengîn mi lafz-ı âb-dârımda yahûd
Sâgar-ı mînâya konmuş lâle-gûn sahbâ mıdır?
Günümüz Türkçesi:
Zarif sözlerimdekiler renkli anlamlar mıdır?
Yahut sırça kadehe konmuş lale renkli şarap mıdır?
Kelimeler:
Ma’nî-i rengîn : Renkli anlamlar
Lafz-ı âb-dâr : Nükteli, zarif, güzel söz
Sâgar-ı mînâ : Sırça (Mine) Şarap kadehi
Lâle-gûn sahbâ: Lale renkli şarap
28. Beyit
Bikr-i ma’nî mi dilimde pertev-i ilhâm ile
Yâ felekde âfitâb-ı Zühre-i zehrâ mıdır?
Günümüz Türkçesi:
Dilimdekiler ilham ışığı ile ilk kez söylenmiş sözler midir?
Yoksa gökyüzünde güneş gibi olan parlak Zühre yıldızı mıdır?
Kelimeler:
Bikr-i ma’nî : İlk defa söylenmiş, orijinal söz
Pertev-i ilhâm : İlham ışığı
Güneş gibi parlak, nurlu ve ışıklı olan.
Zühre-i zehrâ : Parlak zühre (Venüs) yıldızı.
29. Beyit
Fikr-i pür-mazmûn mıdır âyine-i tab’ımda yâ
Aks-i nakş-ı kâr-gâh-ı âlem-i bâlâ mıdır?
Günümüz Türkçesi:
Gönlümün parlak aynasındakiler mazmunlarla dolu fikirler midir?
Yoksa yüce alemin türlü türlü süslemelerinin bir yansıması mıdır?
Kelimeler:
Âyîne-i tab’ : Yaradılış, gönül aynası.
Âlem-i bâlâ : Yüce âlem.
Nakş-ı kâr-gâh : Türlü türlü süslemeler.
30. Beyit
Söz dükendi nice bir da’vâ-yı şi’r ü şâ’irî
Lâf u da’vâ bir taraf şimdi du’â hengâmıdır
Günümüz Türkçesi:
Söz tükendi. Şiir ve şairlik iddiası ne zamana kadar sürecek?
Boş lafları ve iddiaları bir tarafa bırakalım, şimdi artık dua etmenin sırasıdır .
Kelimeler:
Da’vâ-yı şi’r : Şiir söyleme davası.
Hengâm : Zaman, çağ, sıra, vakit.
31. Beyit
Tâ felek kadr ü merâtib anlaya hem bildüre
Herkesin mikdârını ednâ mıdır a’lâ mıdır?
Günümüz Türkçesi:
Felek herkesin derecesini ve değerini hem anlasın hem bildirsin ,
Aşağı mı yoksa yüce mi olduğu belli olsun.
Kelimeler:
Kadr: Değer, îtibâr.
Merâtib: Rütbeler, dereceler.
Ednâ: Alçak.
A’lâ: Yüce, yüksek
32. Beyit
Ol kadar kadri bülend olsun ki gerdûn bilmeye
Arş-ı a’lâ mı yeri yâ kurb-ı “Ev ednâ” mıdır?
Günümüz Türkçesi:
O kadar yüksek değerde olsun ki felek bilmesin ,
Onun yeri göğün en yüksek katı mı yoksa Peygamberin Miraç'ta çıktığı kat mıdır?
Kelimeler:
Gerdûn: Dönen, dönücü; felek.
Arş-ı A'lâ : Göğün en yüksek tabakası
Ev ednâ: Hz. Muhammed'in Miraç'ta Allah'a olabildiğince yakın olması durumu
Diğer Cevaplara Gözat