Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Der ta rif i şehr-i edirne günümüz türkçesi

der ta rif i şehr-i edirne günümüz türkçesi sorusunun cevabı nedir?

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    muzur06

    • 2021-12-14 01:05:40

    Cevap :
    Der-Tâ’rîf-i Şehr-i Edrine bâ -Medh-i Sultân Ahmed Hân
     
    1.Beyit
    Edrine şehri mi bu yâ gülşen-i Me'vâ mıdır  
    Anda kasr-ı pâdişâhî cennet-i alâ mıdır  
     
    Günümüz Türkçesi:
    Burası Edirne şehri mi yoksa Me'vâ cennetinin gül bahçesi midir?  
    Orada padişahın sarayı cennet-i alâ mıdır?  
     
    Kelimeler:  
    Mevâ: Sığınılıp barınılacak yer, yurt, mesken  
    Kasr: Saray, köşk, konak  
    Alâ: Yüce yüksek

    2. Beyit
    Beyt-i mamûr-ı felek mi ol fezâda ol sarây 
    Yâ zemîni cennet olmuş Kâ'be-i ulyâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi: 
    O saray, gökyüzünde feleğin Beyt-i Mamuru mu, 
    Yoksa zemini cennet olmuş o çok yüce Kabe midir? 
     
    Kelimeler:   
    Beyt-i Ma'mur: Bir rivayete göre Kabe'nin tam üstünde gökyüzünde bulunan bir evdir. 
    Ma'mûr: Bayındır, bakımlı
    Feza: Uzay
    Ulya:  Pek büyük, pek yüce, daha yüksek. Çok yüksek olan. 

    3. Beyit
    Cûylar mı devr eden tarf-ı çemenzârın yahud 
    Mâî pervâz ile kat' olmuş yeşil hârâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:  
    Çimenliğin etrafında dönüp duran ırmaklar mıdır? 
    Yoksa mavi ince bir tahtayla kesilmiş yeşil dalgalı kumaş mıdır?
     
    Kelimeler:  
    Dever etmek:Dönmek
    Kat': Kesmek
    Cûy: Irmak 
    Hârâ: Üzeri menevişli kumaş 
    Pervâz: 1. Uçma, uçuş
    2. Aynalı ince uzun tahta  

    4. Beyit
    Sebz ü hurrem bir fezâ mı her kenâr-ı cûy-bâr 
    Yâ miyân-ı cûda aks-i künbed-i hadrâ mıdır                                        
     
    Günümüz Türkçesi:  
    Her ırmağın kenarı yeşil ve neşeli bir gökyüzü müdür? 
    Yoksa ırmağın ortasında aksi görülen yeşil gökkubbe midir? 
     
    Kelimeler:   
    Fezâ:1. Yıldızlar arasındaki geniş boşluk, uzay. 2. Gökyüzü.
    3. Açık sahra. 4. Saha.
    Miyân: Orta 
    Hurrem: Neşeli, sevinçli

    5. Beyit 
    Hıfz için yâhut vücûd-ı pâdişâhı cûylar 
    Pâsbân-ı genc-i devlet olmuş ejderhâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi: 
    Ya da bu ırmaklar, Padişah'ın bedenini korumak için  
    devlet hazinesine bekçi olmuş ejderha mıdır?
     
    Kelimeler:  
    Pâsbân: Bekçi 
    Hıfz: Koruma, muhafaza etme

    6. Beyit
    Cenneti görmüş bir âdem var ise gelsin desin 
    Tarhı anın dahi böyle dilkeş ü ra'nâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:  
    Cenneti görmüş bir insan varsa gelsin, söylesin: 
    Onun da bahçeleri, çiçekleri böyle gönül çekici ve güzel midir? 
     
    Kelimeler:
    Dil-keş: Gönül alıcı. Gönlü çeken.
    Tarh: Bahçelerde çiçek dikmek için ayrılan yerler
    Ra'nâ: Güzel, hoş görünümlü  

    7. Beyit
    Güllerinde var mı böyle reng ü bûy-ı dilfirîb 
    Yâ nesîm-i subhu böyle bostânpîrâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:   
    (Cennetin) Güllerinde böyle gönül aldatıcı renk ve kokular var mıdır? 
    Ya da oranın sabah rüzgarı böyle bahçeleri süsleyici midir?
     
    Kelimeler:  
    Dilfirib: Gönül aldatan, sevgili. 
    Nesîm-i subh: Sabah rüzgarı
    Bûy: Koku  
    Bostânpîrâ: Bahçe süsleyen

    8. Beyit
    Bir dıraht-ı serfirâzı var mı bâğ-ı cennetin 
    Yoksa ancak vâizin medh ettiği Tûbâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:   
    Cennet bahçesinin başını yukarı kaldırmış, yüksek  bir ağacı var mıdır? 
    Yoksa sadece vaizin övdüğü Tûbâ mı vardır? 
     
    Kelimeler:
    Serfirâz: Başını yukarı kaldıran, yükselten
    Dıraht: Ağaç
    Bağ-ı cennet: Cennet bahçesi
    Tuba: Cennette bulunan çok yüce bir ağaç
     
    9. Beyit
    Bunda Tûbâ’dan kalır mı müşk-i bîd-i sernigûn 
    Yâ gubâr-ı berg-i Tûbâ anda müşg-âsâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:
    Buradaki başı (dalları) aşağı eğilen salkım söğüt, Tubadan geri kalır mı? 
    Ya da cennetteki Tuba yaprağının tozu mis kokulu mudur? 
     
    Günümüz Türkçesi:
    Berg: Yaprak
    Gubâr: Toz
    Müşk-i bîd-i sernigûn: Dalları aşağı doğru sarkan söğüt 
    Müşg-âsâ: Misk kokulu

    10. Beyit
    Habbezâ cây-ı neşât-efzâ ki Rıdvân görse ger 
    Hayretinden derdi bu cennet midir dünya mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:
    Bu ne güzel zevk ve sefa artıran yerdir ki eğer bunu cennetin bekçisi Rıdvan görse,
    hayretinden  “Bu cennet midir? Yaksa dünya mı?” derdi.
     
    Kelimeler:
    Habbezâ: Ne sevimli, ne güzel anlamına gelen beğeni edatı
    Cây-ı neşât-efzâ: Sevinç arttıran yer
    Rıdvân: Cennetin kapıcısı olan büyük melek
    Ger: Eğer   

    11. Beyit
    Sun'-ı Hakk yâ gülşen-i cennetden ifrâz eylemiş 
    Başka bir cây-ı tarab-engîz ü gam-fersâ mıdır
                                                                                                                              
    Günümüz Türkçesi: 
    Ya da Allah'ın yarattığı, cennetin gül bahçelerinden ayırıp çıkardığı 
    Neşe uyandıran, üzüntüleri gideren başka bir yer midir? 
     
    Kelimeler:
    Sun': Yaratma. Eser, yapılan iş.
    Gülşen: Gül bahçesi 
    İfraz: Ayırmak, tefrik etmek. Ayrılmak.
    Cây-ı tarab-engîz: Neşe uyandıran yer
    Gam-fersâ: Üzüntüleri dağıtan      

    12. Beyit
    Dâimâ böyle müferrih mi bu cây-ı dil-güşâ 
    Her zaman âb u hevâsı böyle rûhefzâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi: 
    Bu gönül açan yer, daima böyle ferahlık verici midir? 
    Oranın suyu ve havası, her zaman, böyle cana can katıcı mıdır?
     
    Kelimeler:
    Müferrih: Ferahlık veren, iç açan  
    Cây-ı dil-güşâ: Gönül açan, kalbe ferahlık veren yer
    Ab u hevâ: Su ve hava
    Rûhefzâ: Cana can katan  

    13. Beyit
    Yoksa şimdi eyleyen âb u hevâsın terbiyet 
    Âfitâb-ı devlet-i şâh-ı cihânârâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:
    Yoksa şimdi suyunu ve havasını güzelleştirip geliştiren, 
    Cihanı süsleyen padişahın devletinin güneşi midir? 
     
    Kelimeler:
    Ab u hevâ: Su ve hava
    Âfitâb: Güneş
    Terbiyet: Terbiye etme, geliştirme, güzelleştirme
    Şâh-ı cihânârâ: Cihanı güzelleştiren padişah    

    14. Beyit
    Yani (O) Sultân Ahmed-i âdil ki ferş-i dergehi 
    Arşdan a'lâ değilse çarhdan ednâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi: 
    Yani Adaletli padişah Sultan Ahmet ki (onun) dergahının döşemesi, 
    Arştan daha yüce değilse de, felekten aşağı mıdır? 
     
    Kelimeler: 
    Ferş: Eşik, döşeme
    Dergeh: Dergah
    Arş: Göğün dokuzuncu katı
    Çarh: Felek

    15. Beyit
    Şâh-ı dînperver ki teşrîf-i kudûmuyla zemîn 
    Arşa nâz eylerse istignâsı istignâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:  
    (O) Dindar, dinini seven padişah ki (Edirne’ye) gelip şereflendirmesi ile yer, 
    Arşa nazlansa, bu nazlanması nazlanma mı sayılır?
     
    Kelimeler: 
    Dînperver: Dindar, dinini  seven, savunan
    İstignâ: 1) Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak.  2) Nazlanmak.
    Kudûm:  Uzaktan gelme, ayak basma   
    Teşrîf: Şereflendirme  

    16. Beyit
    Mâh-ı mülk-ârâ-yı devlet ki fürûğından felek 
    Mihrini fark eylemez pinhân mıdır peydâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:
    (O) Devlet mülkünü (ülkeyi) süsleyen ay ki parlaklığından felek, 
    Güneşin gizli mi yoksa belli mi (görünür mü) olduğunun farkında olmaz. 
     
    Kelimeler:
    Mâh-ı mülk-ârâ: Ülkeyi süsleyen ay 
    Fürûğ: Işık, nur, parlaklık
    Mihr: Güneş
    Pinhân: Gizli, saklı
    Peydâ:  Meydana gelme, ortaya çıkma    
     
    17. Beyit
    Çarh ana ta'zîm edip İskender-i Sânî dimek 
    Şânına nisbet meğer bir medh-i müstesnâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:
    Felek ona (padişaha) hürmet gösterip İkinci İskender demekle 
    Onun şanına oranla seçkin bir övgü yapmış mı olur? 
     
    Kelimeler:
    Ta'zîm: Hürmet ve saygı gösterme, üstün tutma 
    Müstesnâ  İstisna edilen, seçkin, benzeri olmayan.
    Sânî: İkinci 

    18. Beyit
    Vasf-ı bûy-ı hulkı mı satr-ı hat-ı şâirde yâ 
    Mevc-i deryâ-yı sühende anber-i sârâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi: 
    Şairin yazısının satırındakiler huyunun kokusunun nitelikleri mi , 
    Yoksa söz denizinin dalgasında mis kokulu hâlis amber midir.
     
    Kelimeler:
    Sârâ: Hâlis, saf, katıksız.   
    Anber: Güzel kokulu bir madde. Amber.
    Hulk: Huy. Ahlâk. Tabiat.
    Bûy: Koku 
    Vasf: Vasıf, sıfat, nitelik.  özellik.  

    19. Beyit
    Mülk-i pür-adlinde hod etmez tekayyüd kârbân 
    Hâris-i kâlâ mıdır yâ düzd-i bîpervâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:  
    Senin adalet dolu ülkende kervanlar endişe etmez ; 
    kale bekçisi midir yoksa pervasız hırsız mıdır? 
    (Tezat: bekçi - hırsız)
     
    Kelimeler:
    Pür-adl: Adalet dolu
    hod: Kendi, miğfer, baş zırhı. 
    Tekayyüd: Endişe, çalışma, uğraşma, emek
    Hâris-i kâlâ: Kale bekçisi
    Düzd-i bîpervâ: Pervasız, korkusuz hırsız  

    20. Beyit
    Âsumân mı âfitâb ile şitâb etmekde yâ 
    Zîr-i rânında semend-i cüst ü çâpük-pâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:  
    Gökyüzü mü güneşle yarışıyor yoksa 
    Çabuk ayaklı, güzel, kıvrak bir atın ayağının altı mıdır?
     
    Kelimeler:
    Âsumân: Gökyüzü. Semâ. 
    Âfitâb: Güneş  
    Şitâb: Seğirtmek, koşmak. Çabukluk, acele etmek.
    Zîr: Alt, aşağı 
    Semend: Çevik ve güzel at.
    Cüst: Muntazam, mükemmel, düzgün. Yakışıklı. Çevik, kıvrak.
    Pâ: Ayak     

    21. Beyit 
    Ol cihân-gerd-i sebük-rev kim tefâvüt eylemez 
    Zîr-i pâyında zemîn deryâ mıdır sahrâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:
    O, öyle hızla cihanı gezen (at) ki ayağının altındaki zeminin deniz mi kara mı olması fark etmez.
     
    Kelimeler: 
    Cihân-gerd: Dünyayı dolaşan
    Sebük-rev: Çabuk giden, hızlı 
    Tefâvüt: Farklılık. İki şey arasındaki fark.
    Zîr-i pây: Ayağının altı
    Derya: Deniz
    Sahra: Çöl. Kır, ova.    

    22. Beyit 
    Berk-ı mahz iken direng etse bilinmez peykeri 
    Rahş-ı çâbuk-pâ mıdır yâ kûh-ı pâ-ber-câ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:
    Saf bir yıldırımken yavaşlasa çehresi, yüzü bilinmez, 
    Gösterişli, çabuk ayaklı bir at mıdır yoksa yerinde duran bir dağ mıdır? 
     
    Kelimeler:
    Berk: Yıldırım. 
    Mahz: Saf ve hâlis. Katıksız. Tam.
    Peyker:  Yüz, çehre, surat.
    Direng et-: Gecikmek, yavaşlık.
    Rahş-ı çâbuk-pâ: Çabuk ayaklı, hızlı at. 
    Kûh-ı pâ-ber-câ: Yerinde duran dağ         

    23. Beyit 
    Husrevâ bu fende ger gırrâlanursam gör sözüm 
    Lâf-ı bî-ma'nâ mıdır yâ bir kurı davâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi:
    Ey Padişahım, bu ilimde (şiir sanatında) gururlanırsam, sözüme bak, 
    Sözlerim, anlamsız sözler midir yoksa bir kuru (boş) bir dava mıdır?
     
    Kelimeler:
    Husrev: Hükümdar, padişah. (Husrevâ: Ey Hükümdar.)
    Gırrâlan-: Gururlanmak, kibre kapılmak.
    Lâf-ı bî-ma'nâ: Anlamsız söz  

    24. Beyit
    Bunca demdir dava-yı sâhibkırânî eylerin 
    Bir mübâriz yok mu meydân-ı sühan tenhâ mıdır 
     
    Günümüz Türkçesi: 
    Bunca zamandır sahibkıranlık (şiir sanatının en güçlüsü olmak) iddiası güderim; 
    Bana karşı koyacak bir yiğit yok mu? Söz meydanı boş mudur?
     
    Kelimeler:
    Dem: Zaman
    Sâhibkırân: Muzaffer hükümdar.
    Mübâriz: Mücadele eden. Kuvvetli münâkaşaya girişen.     
    Meydân-ı sühan: Söz meydanı 
     
    25. Beyit
    Dürr-i nazmım çarha mengûş olsa bilmez rûzigâr
    Şi’r-i Nef’î midir ol yâ kevkeb-i Şi’râ mıdır?
     
    Günümüz Türkçesi:
    Şiirimin incisi feleğe küpe olsa , yine de rüzgar (geçen zaman) 
    Onun Nefi’nin şiiri mi yoksa Şi’râ yıldızı mı olduğunu bilemez (ayırt edemez). 
     
    Kelimeler:
    Dürr : İnci
    Çarh: Felek
    Kevkeb-i Şi’râ: Şi’râ yıldızı (Şi’râ: Parlak bir yıldız.) 

    26. Beyit 
    Nûr-ı mevvâc-meânî mi sözümde berk uran
    Yâ libâs-ı nazmımın bir âteş-i hârâ mıdır?
     
    Günümüz Türkçesi:
    Sözümde parıldayanlar, anlamların dalgalanışının nuru mu? 
    Yoksa şiirimin giysisi, ateş renkli dalgalı kumaştan mıdır? 
     
    Kelimeler:
    Nur: Işık
    Meânî: Mânâlar, anlamlar.
    Âteş-i hârâ : Ateş renkli, dalgalı kumaş
    Libâs-ı nazm: Şiir elbisesi 

    27. Beyit 
    Ma’nî-i rengîn mi lafz-ı âb-dârımda yahûd
    Sâgar-ı mînâya konmuş lâle-gûn sahbâ mıdır?
     
    Günümüz Türkçesi:
    Zarif sözlerimdekiler renkli anlamlar mıdır? 
    Yahut sırça kadehe konmuş lale renkli şarap mıdır? 
     
    Kelimeler:
    Ma’nî-i rengîn : Renkli anlamlar 
    Lafz-ı âb-dâr : Nükteli, zarif, güzel söz
    Sâgar-ı mînâ : Sırça (Mine) Şarap kadehi
    Lâle-gûn sahbâ: Lale renkli şarap  

    28. Beyit 
    Bikr-i ma’nî mi dilimde pertev-i ilhâm ile
    Yâ felekde âfitâb-ı Zühre-i zehrâ mıdır?
     
    Günümüz Türkçesi:
    Dilimdekiler ilham ışığı ile ilk kez söylenmiş sözler midir? 
    Yoksa gökyüzünde güneş gibi olan parlak Zühre yıldızı mıdır? 
     
    Kelimeler:
    Bikr-i ma’nî : İlk defa söylenmiş, orijinal söz
    Pertev-i ilhâm : İlham ışığı 
    Güneş gibi parlak, nurlu ve ışıklı olan.
    Zühre-i zehrâ : Parlak zühre (Venüs) yıldızı. 

    29. Beyit 
    Fikr-i pür-mazmûn mıdır âyine-i tab’ımda yâ
    Aks-i nakş-ı kâr-gâh-ı âlem-i bâlâ mıdır?
     
    Günümüz Türkçesi:
    Gönlümün parlak aynasındakiler mazmunlarla dolu fikirler midir? 
    Yoksa yüce alemin türlü türlü süslemelerinin bir yansıması mıdır? 
     
    Kelimeler:
    Âyîne-i tab’ : Yaradılış, gönül aynası.
    Âlem-i bâlâ : Yüce âlem. 
    Nakş-ı kâr-gâh : Türlü türlü süslemeler. 

    30. Beyit 
    Söz dükendi nice bir da’vâ-yı şi’r ü şâ’irî
    Lâf u da’vâ bir taraf şimdi du’â hengâmıdır
     
    Günümüz Türkçesi:
    Söz tükendi. Şiir ve şairlik iddiası ne zamana kadar sürecek? 
    Boş lafları ve iddiaları bir tarafa bırakalım, şimdi artık dua etmenin sırasıdır .
     
    Kelimeler:
    Da’vâ-yı şi’r : Şiir söyleme davası.
    Hengâm : Zaman, çağ, sıra, vakit.

    31. Beyit 
    Tâ felek kadr ü merâtib anlaya hem bildüre
    Herkesin mikdârını ednâ mıdır a’lâ mıdır?
     
    Günümüz Türkçesi: 
    Felek herkesin derecesini ve değerini hem anlasın hem bildirsin ,
    Aşağı mı yoksa yüce mi olduğu belli olsun.
     
    Kelimeler:
    Kadr: Değer, îtibâr.
    Merâtib: Rütbeler, dereceler.
    Ednâ: Alçak.
    A’lâ: Yüce, yüksek 
     
    32. Beyit 
    Ol kadar kadri bülend olsun ki gerdûn bilmeye
    Arş-ı a’lâ mı yeri yâ kurb-ı “Ev ednâ” mıdır?
     
    Günümüz Türkçesi:  
    O kadar yüksek değerde olsun ki felek bilmesin , 
    Onun yeri göğün en yüksek katı mı yoksa Peygamberin Miraç'ta çıktığı kat mıdır?
     
    Kelimeler:
    Gerdûn: Dönen, dönücü; felek. 
    Arş-ı A'lâ : Göğün en yüksek tabakası
    Ev ednâ: Hz. Muhammed'in Miraç'ta Allah'a olabildiğince yakın olması durumu 


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.