Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Dilin hayvanların iletişim sistemlerinden ayıran özellikleri

dilin hayvanların iletişim sistemlerinden ayıran özellikleri

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-05-07 16:42:32

    Cevap :

    İnsanlar gibi bir çok hayvan türü de konuşamasalar da aralarında iletişim kurabilirler. Bu bölümde insan dilini diğer iletişim sistemlerinden ayıran özelliklere değineceğiz.

    Konuşma ile ilgili ve bilgi verici (communicative versus informative) :

    Bu özellikleri anlatmadan önce istemeden bilgi verici olabilecek konuşma, ses sinyalleri nelerdir öğrenelim. Sizi dinleyen bir kişi istemeden yollayacağınız sinyallerle bilgilenebilir. (hapşırma, rahatsızlık, düzensizlik, lehçe ve başka bir kültür...vs.) Ama bir insana isteyerek bir şey söylediğinizde, onunla bilinçli olarak haberleşmiş, bilgiyi paylaşmış olursunuz.

    Benzer şekilde, karakuş ; siyah tüyleriyle, beslenerek veya bir dalda tünemiş iken iletişim kuruyor olamaz ama bir kedi gördüğünde yüksek seste ötüşüyle aynı türden diğer kuşları uyarabilir.

    Yani insan dili ve hayvanların iletişimi, isteğe bağlı-kontrol edilebilir iletişim olarak paraleldir.

    Dilin Eşsiz Özellikleri :

    Dilin 6 ana özelliği diğer iletişim sistemlerinde yoktur.

    Yeniden Çıkarma (Displacement) :

    Hayvanlar iletişimlerinde geçmişten ve gelecekten bahsedemez, sadece o anın duyularını aktarabilirler. İnsanların dili bu açıdan diğerlerinden üstündür.

    Ama arıların iletişiminde bir arı, yiyecek kaynağını bulduktan sonra yuvasına dönüp diğer arıları o kaynağa getirebilmektedir. Kuyruklarındaki bir tür titreşimle diğer arılara yiyeceğin uzaklığını yerini anlatabilirler. Bu özellik onlara “displacement” benzeri bir özellik kazandırmıştır. Bu iletişimleri sınırlıdır, arı diğerlerini yeni bir kaynağa götürebilir...

    İnsanlarda ise “displacement” özelliği çok geniş olduğundan yer ve zaman gibi birçok konuda geçmişin ve geleceğin planını yapabilir, verisini aktarabilir. Varlığını görmediğimiz yer ve nesnelerden bile konuşabiliriz. Efsanevi yaratıklardan, perilerden, cinlerden, Noel Baba ve Superman gibi hayal kahramanlarından söz edebiliriz. Diğer yaratıklarda olmayan gelecek planlarını ve kurgu çalışmalarını yapmamızı sağlayan insan dilinin “displacement” özelliğidir.

    Anlam ve simgesel yazılışının birbirinden bağımsız oluşu (arbitrariness) :

    Bir kelimenin yazılış şekli ile anlamı arasında bağlantı yoktur. Dilsel imzası kendince kullanıldığı varlık ile bağlantılıdır. Yani kelime yazılışı ile ifade ettiği mana arasında simgesel bir bağ yoktur. Böyle bir bağ olsaydı “small” kelimesini küçük, “tall” kelimesinin “ll” harflerini uzun yazarak anlamını ifade ederdik.

    Ama yazılı dilde “crash, cuckoo, whirr” gibi “echo” sesler bulunabilmektedir. Böyle tabii sesleri yansılayan kelimeler olmakta birlikte dildeki çoğu kelimenin anlam ve simgesel yazılışı birbirinden bağımsızdır.

    Hayvanların iletişiminde ise aktarmak istedikleri mesaj ile bunu ifade eden sinyal paralellik gösterir. Bunun nedeni iletişim sinyalleri sınırlıdır. Hareket ve sesle iletişim kurarlar. Özel durum ve zamanlarda bu sinyalleri kullanırlar. Örneğin çiftleşme zamanı hayvanların özel hareket ve sesleri olur. Buda anlam ve sinyali paralel yapar. İnsanlar için bunun özel bir zamanı yoktur...

    Verimlilik (productivity) :

    Bir çocuk öğrendiklerinden hiç duymadığı ifadeler üretebilir ve bunları düzenleyebilir. İnsanlık için yeni durumlar veya varlıklar keşfedildiğinde dil-bilimciler kaynaklarından bu varlığa uygun ad düşünebilirler. Buna “productivity, creativity veya open-endedness” adı verilir. Bu üretkenliğin sınırı yoktur.

    Hayvanların iletişiminde, haberleşmeleri için yenilikler söz konusu değildir. Ağustosböceklerinin 4 sinyali, maymunların 36 çeşit çağrıları vardır ama bunlara yenilerini eklemeleri mümkün değildir. Bir deneyde, bir radyo direğinin tepesine yiyecek, en alt kısmına arı yuvası konur. Birkaç arı yiyeceğe ulaştırılır ve diğer arıları çağırmaları için serbest bırakılır, arılar bütün yönlerde direği dolaşırlar ama yiyeceği bulamazlar, çünkü bu arılar için yeni bir durumdur ve bu durumun çağrısı yoktur. Deneyi yapan Karl Von Frisch bu durumu şu sözüyle açıklar : “Arıların kendi dillerinde “yukarıda” anlamında kelime yok” ve yaratamazlar da...

    Arılardaki bu duruma “sabit işaret (fixed reference)” denir.

    Kültür Aktarımı (cultural transmission) :

    Dil, aileden göz rengi gibi miras alınamaz. Dili, yaşadığımız kültürden öğreniriz. Koreli bir bebek, Amerikan bir ailede büyürse İngilizce konuşacaktır. Ama bir kedi yavrusu nerede büyürse büyüsün “meow” sesi çıkaracaktır. Dil bir nesilden diğerine geçen kültür aktarımlarından birisidir. Bir bebek dili öğrenmeye eğilimli olarak dünyaya gelir ama İngilizce gibi belirli bir dil bilerek doğmaz. Hayvanlarda ise bu durum tam tersine içgüdüseldir.

    Bazı kuşlar doğru sesi öğrenerek ötebilir. İnsanlar yalnız bir ortamda büyüseler bile içgüdüsel dil geliştiremezler ama kuşlar bunu kolaylıkla başarabilir.

    Ayrılmışlık (discreteness) :

    Bir dilde kullanılan bütün sesler farklıdır. Örneğin “back” ile “pack” kelimeleri arasındaki anlam farklılıklarını yaratan “p” ve “b” arasındaki ses farklılığıdır. Buna dilin “discreteness” özelliği denir.

    İkilik (duality) :

    Dil bir aradaki iki tabakada düzenlenmiştir. Yani “n”, “b”, “i” gibi yalnız seslerin anlamları olmamalarına rağmen bu seslerin birleşmelerinden “bin” ve nib” gibi anlamlı kelimeler oluşturmaya “duality” özelliği denir. Böylelikle dilin az sayıda ses kullanılarak çok sayıda anlam üretme özelliği vardır.



    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-05-07 20:36:47

    Cevap : Dilin hayvanların iletişim sistemlerinden ayıran özellikleri:

    Hayvanlar âleminde de bir iletişim sistemi elbette vardır. Dağ keçileri, avcı belâsından korunmak için aralarından birini gözcü seçerler. Sürü otlarken teyakkuz hâlindeki gözcü, bir tehlike belirir belirmez ağzıyla bir ses çıkarır ve sürü, bu işaretten tehlikeyi anlayıp kaçmaya başlar. Karıncalar, bir yerde buldukları yiyeceği haber vermek için duyargalarından yararlanır. Balarısı, bulduğu çiçeklerin yerini hemcinslerine, uçarken icra ettiği özel bir dansla duyurur. Sahibinin ayağı dibinde yerde yuvarlanan, kuyruğunu ve ağzını yere beleyen, kimi zaman da özel bir biçimde havlayan bir köpek, bu hareketle sahibine birtakım hâlleri ve duyguları aktarmak ister.8 Yunus balıkları birbirleriyle iletişim kurmak için çeşitli sinyaller gönderirler. Belirli kelimeleri telaffuz eden şempanzeler ise en fazla 100-150 kelimeyi öğrenebilmektedir. Her ne kadar hayvanlar âlemindeki iletişim sistemleri üzerine sınırlı bilgiye sahip olsak da hayvanların kullandıkları iletişim sistemleri ile insanların kullandıkları arasındaki en önemli fark hayvanların kullandıkları işaretler sınırlıyken insanlarınki sınırsız sayıdadır. Chomsky’nin de dediği gibi insan sınırlı sayıda dilbilgisel kural ve sınırlı sayıdaki söz varlığı ile sınırsız sayıda cümle meydana getirebilir. Yani insanlar içinde bulundukları durumu anlatmak için sınırsız sayıda cümle ya da iletişim aracı kullanma yetisine sahiptir. Yine Chomsky çocukların dili nasıl edindiğinden bahsederken bir Dil Edinim Düzeneği’nden (Language Acqusition Device) söz etmektedir. Dile özgü ve doğuştan beynimizde hazır bulduğumuz bu düzenek sayesinde içinde doğduğumuz dili kolayca öğrenebilmekteyiz. Ona göre çocuklar bu düzenek sayesinde kusursuz bir şekilde dili öğrenmektedir. Çünkü yine kendisinin Uyaran Yetersizliği olarak tanımladığı başka bir kavram daha vardır. Yani çocuklar yetersiz dil verisine maruz kalmalarına rağmen zamanı geldiğinde mükemmel bir şekilde içinde doğdukları dili konuşabilmektedirler. Çocuklar çevrelerinden duydukları dili kopyalamak yerine o duydukları dil verisinden kendilerine yeni cümleler üretmelerine yarayacak dilbilgisi kurallarını çıkarmaktadırlar. İşte bu sistem de Dil Edinim Düzeneği’nde işlem görmektedir. Bu noktadan tekrar hayvanların kullandıkları iletişim sistemine geçecek olursak, hayvanların kullandıkları iletişim sistemi tamamen içgüdüseldir. Yani sürüsü otlarken gözcülük yapan dağ keçisi sürüsünün hayatta kalabilmesi için orada teyakkuz hâlinde beklemektedir; ya da bal arıları ballarını yapabilmek ve tehlikelerden korunabilmek için birbirleri ile bir iletişime girmektedir. İnsan ise dilini iradî olarak kullanır. Yani temel ihtiyaçlarının yanında diğer bütün her şey için de iradesi dâhilinde dilini kullanbilir.

    Aksan’a göre insanı dünyayı paylaştığı diğer canlılardan ayıran niteliklerinden biri de onun sanat yönüdür. Söze dayanan sanatların da hammaddesi ve ürünü de dildir. İnsan sahip olduğu dil yetisi sayesinde yaşadığı dünyada eşref-i mahlûkât olarak tanımlanmaktadır. Zaten haberleşme ve bildirişim açısından da dünyadaki en gelişmiş ve ergin dizge/sistem de insan dilidir.

    Bir toplumu ulus yapan bağların en kuvvetlisi de dildir. Dil, kolektif bilinci oluşturduğu, ortak aklın ürünü olduğu gibi ortak millî hafızanın da yapıcısı, ortak millî hafızanın kendisidir. Türk milletini birbirine kenetleyen en önemli unsur da Türkçedir. Türk milletine mensup insanların nesnelere ve eylemlere verdikleri isimler bu ortak bilinçle ortak hafızayla bütün Türk toplulukları arasında hemen hemen aynıdır benzerdir. Taş, ev, at, ata, ana/anne, alp, cesur, yiğit vb. isimlerle git-/kit-, ye-/yi-, yaşa-, sev-/seb-, oku-, inan- vb. fiiller küçük fonetik farklılıklar olsa da ortak çağrışım değerleriyle Türk millî hafızasının ortak ürünleri olarak geçmişten günümüze ulaşmıştır. Günümüzde de geniş Türk coğrafyasında farklı yazı dillerinde kullanılmakta, varlıklarını Türk millî hafızasının ürünleri olarak devam ettirmektedirler.10

    Bir toplumun pek çok özellikleri, yaşayışı, gelenekleri, dünya görüşü, yaşam felsefesi, inançları, bilim ve sanata katkıları o toplumun diline yansır ve de bu ögeler o toplumun dilinden takip edilebilir.11  Dolayısıyla dil her toplumun kültürünün aynası, insan ve uygarlığın en önemli belirtisi ve aracıdır. Dil olmadan bu bahsettiğimiz unsurların oluşması ve de gelişebilmesi pek mümkün değildir. İnsanların dünyayı algılayış biçimleri de dilleri üzerinden ve dillerinin onlara çizdiği sınırlardan meydana gelmektedir. Akerson eserinde bu durumu şu örnekle açıklamaktadır:12

    Çok eskiden tanıdığım bir Zehra Hanım vardı. Bu Zehra Hanım bir köyde büyümüştü, okuması yazması yoktu. O zamanlar televizyon gibi şeyler de yoktu. Zehra Hanım, köyünde Türkçe dışında hiçbir dil duymamıştı, dünyada başka dillerin olabileceğinden habersizdi. Otuz yaşlarındayken İstanbul’a yerleşti ve Türkçeden başka dillerle karşılaştı. Başka dillerin varlığını bir süre sonra kabul etti. Ama yanıtlayamadığı bir soru hep kaldı, o da şuydu: “Biz Türkçeyi, yani aslolan dili bildiğimiz için, Türkçe üstünden, örneğin Fransızcayı öğrenebiliyoruz. Önce Türkçe sayesinde, neyin ne olduğunu öğreniyoruz, yani dünyadaki şeylerin adlarını biliyoruz. Ama bu Fransızlar, neyin ne olduğunu bilmeden, yani Türkçedeki doğru adları bilmeden, nasıl doğrudan doğruya Fransızca öğrenebiliyorlar ve aralarında anlaşabiliyorlar?”

    Zehra Hanım dünyayı Türkçe aracılığıyla kavradığı için Türkçe dışında başka bir dilin olabileceğine inanmıyordu. Çünkü onun dünyası Türkçe üzerinden gerçeklik kazanmıştı. İşte burada insanoğlunun kendi dilinin dünyayı tanımaya olanak sağladığı görüşü ortaya çıkıyor. Çünkü biz dünyadaki nesneleri dilimiz aracılığıyla adlandırıyoruz. Diğer insanlarla iletişimimizi de yine öğrendiğimiz dil üzerinden gerçekleştirmekteyiz.

    Sonuç olarak dil, insanoğlunu yaratılmışların içinde en şerefli yapan bir aygıttır aslında. Dil insanoğlunun hayatını şekillendirmesine olanak sağlayan, onun hayatına hâkim bir aygıttır. İşte dil, insanoğlu için bu kadar önemliyken toplumun her alanına da nüfûz etmesi kaçınılmazdır. Dil, sadece bireylerin değil, bireylerin birleşerek oluşturdukları toplumun da en önemli parçasıdır. Türkülerimiz, şiirlerimiz, romanlarımız, mimarimiz, v.b. toplumun yapı taşı olan herşey dille içiçe, dilin sınırları içindedir.

    Bir toplum dilini kaybettiği zaman kültürünü, benliğini, toplum olma vasfını da kaybeder. Sovyet Rusya işgal ettiği Türk toplumlarının ilk önce diliyle sırf bu sebepten oynadı ve tarih boyunca da bir toplumu asimile etmek için önce diliyle oynandı. Bu boyunduruk altına giren toplumlar işgalci toplumun kültürü yönünde evrildiler ve kendilerine ait değerleri kaybettiler. Hititlerin, Sümerlerin, Asurluların, Likyalıların ve daha ortadan kaybolmuş binlerde halkın soyundan gelen insanlar elbette dünya üzerinde hâlen yaşamaktadır. Lâkin bu toplumların günümüzde yaşayan bir kültüründen bahsetmek ise mümkün değildir. Ben Sümerim diye etrafta gezen birileriyle karşılaşmadık henüz. İşte bu saydığımız nedenler de ötürü de dil bir milletin kimliği, hafızası, kültürüdür. Kısacası millet olmanın nüvesi aslında dilde saklıdır. Dilimize sahip çıktığımız zaman milletimize, egemenliğimize de sahip çıkmış oluruz.

    Kaynakça

    1Sumru Özsoy vd., Genel Dilbilim-I, Anadolu Üniversitesi Yayını no:2378, 2011, s. 3.

    2Fatma Erkman-Akerson, Dile Genel Bir Bakış, Multilingual Yayınları, İstanbul, 2000, s. 16.

    3Perviz Nâtil Hânlerî, “Dil Nedir?” (çev. Sait Okumuş), Düşünce ve Dil (Haz. Hüseyin Su), Hece Yayınları, Ankara, 2004, s. 151.

    4Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, TDK Yayınları, Ankara, 1977, s. 11.

    5Emir Ali Ergat, Dil, düşünce ve Varlık İlişkisi, Birey Yayınları, İstanbul, 2008, s. 15.

    6Bedia Akarsu, Dil-Kültür Bağlantısı,İstanbul, İnkilâp Yayınevi,1998, s. 7.

    7Akarsu, a.g.e., s. 65.

    8Hânlerî, a.g.m., s. 151.

    9Aksan, a.g.e., s. 12.

    10İlhan Nadir, “Toplumsal ve Ferdi Düşüncenin Dile Yansımaları (Dil-Düşünce İlişkileri)”, Turkish Studies, 7/3, Yaz, 2012, s. 1519.
    11Aksan, a.g.e., s. 13.
    12Erkman-Akerson, a.g.e., s. 11.

     13 David Crystal, Dillerin Katli Bir Dilin Ölümü Bir Milletin Ölümüdür, Profil Yayınları, İstanbul, 2007, s. 7.

    14Ferhat Karabulut, “Dil Ölümü Bağlamında Kayseri’de Yaşayan Uygur Türk Toplumu”, Bilig, Güz, Sayı 35, s. 34.

    15Karabulut, a.g.e., s. 35.

     16Crystal, a.g.e., s. 52.

    17Karabulut, a.g.e., s. 32-33.

    18Crystal a.g.e., s. 33-35.

    19a.e.

    20Crystal, a.g.e., s. 108-111.

    21Ferhat Karabulut, “Dil Ölümü Bağlamında Kayseri’de Yaşayan Uygur Türk Toplumu”, 22Bilig, Güz, Sayı 35, s. 34.
     22 Aksan, a.g.e., s. 12.

    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.