Divan edebiyati anlatim türleri nelerdir
Bu sorunun cevabı için bana yardımcı olur musunuz.
Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
İşte Cevaplar
Cevap : Divan Edebiyatı Nazım Türleri
Klasik Türk Edebiyatında nazım, her zaman nesrin önünde tutulmuştur. Fakat nazım ve nesir karışık yazılan eserler de vardır. Edebiyatta tür dendiği zaman, ele alınıp işlenen konuya göre yapılan sınıflandırmalar akla gelmelidir. Aynı konu, mensur ya da manzum işlenebildiği gibi farklı nazım şekilleriyle de işlenebilmektedir.
Divan edebiyatında karşılaşabileceğimiz nazım türleri şunlardır: 1.TEVHİD: Allah'ın birliğini ve ululuğunu anlatan şiirlere tevhid denir. Genellikle kaside biçiminde yazılırlar. Tevhidde tanrının büyüklüğü, sıfatları, kudretinin sonsuzluğu, tasvir ve hayal edilebilen şeylerden soyutlanması, hiçbir şeyin ona eş ve benzer olamayışı, bütün kudret ve ilimlerin ona ait oluşu gibi özellikler sanatlı bir üslupla anlatılır. Tanrı karşısında kulun acizliği vurgulanır. En ünlü tevhid manzumesini Nâbî yazmıştır. 2. MÜNACAT: Kelime anlamı "Allah'a dua etme, yalvarma" anlamına gelmektedir. Divan edebiyatında Allah'a yalvarma, yakarma, niyaz etme maksadıyla yazılan nesir ya da nazım yazılara "münacaat" denir. Kaside, gazel, mesnevi, murabba, muhammes, terkib ve terci-i bend, rubai ve kıt'a gibi hemen bütün nazım şekilleriyle yazılmıştır. Şairler bazen aynı nazım şekli içinde tevhid ve münacatı birlikte işleyebilmektedirler. Bu tür yazılarda şair, Allah'ın kudret ve azameti karşısında kendi acizliğini ortaya konar. Günahlarının bağışlanması için yüce yaratıcıya yalvarır. 3. NAAT: Sözlük anlamı "bir şeyi överek anlatma, vasıflandırma" anlamına gelmektedir. Edebiyatta Hazret-i Muhammedi övme amacıyla yazılan şiirlere "naat" adı verilmektedir. Düzyazı şeklinde yazılanlar da vardır. Divanlarda tevhid ve münacatlardan sonra naatlar gelmektedir. Ancak tevhid ve münacat olmadan naatlarla başlayan divanlar da bulunmaktadır. Taşlıcalı Yahya, Nefi, Nedim, Naili gibi bazı şairler divanlarına naatlarla başlamışlardır. Naatlarda Hz. Muhammed'e karşı duyulan saygı ve sevgi dile getirilir. Peygamberin hayatı, hicreti, miracı, dini yayma konusunda verdiği mücadele ve mucizeler anlatılır. En sonunda onun şefaatine sığınılır, ona getirilen salât ve selamla naat tamamlanır. 4. MİRACİYE: Edebiyatta Hz. Muhammed'in miraç mucizesini konu alan şiirlerdir. Miraç'ın sözlük anlamı "çıkılacak, yükselecek yer, merdiven, göğe yükselme"dir. Hz. Muhammed, Cebrail yardımıyla bir mucize olarak Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüş ve oradan da semaya yükseltilmiştir. Hicri takvimde Recep Ayı'nın yirmi yedisine rastlayan bu gece İslam dünyasındaMiraç Kandili olarak kutlanmaktadır. Türk Edebiyatında bu konuyu işleyen manzum, mensur eserler yazılmıştır. Bu tür eserleremi'raciye, mi'rac-name gibi isimler verilir. Miraciyelerde peygamberin özellikleri, miraç için kullanılan binekler ve Peygamberin miracda yaşadıkları, ayetler ve hadislerden alıntılarla dile getirilir. Hazret i Peygamber, Mekke'den Beytü'l Makdis'e kadar Burak'la oradan dünyanın semasına kadar Mirac'la, yedinci semaya kadar meleklerin kanatları üzerinde, Sidretü'l Münteha'ya kadar Cebrail'in kanadı üzerinde ve Kâbe Kavseyn'e kadar da Refref adı verilen binekle yükselmiştir. Genellikle kaside veya mesnevi biçiminde yazılan bu şiirlerin bazıları bestelenerek cami ve tekkelerde okunmuştur. Bunları ezgiyle okuyanlara mirachan denir. 5. MEVLİD: Sözlüklerde "insanın doğduğu yer, doğma, dünyaya gelme, doğulan zaman" anlamlarına gelmektedir. Edebiyatta ise Hazret-i Peygamber'in doğumunu konu alan eserlerin genel adıdır. Bu tür eserlerde Peygamber'in doğumu, peygamber oluşu, mucizeleri, miraç olayı, örnek yaşayışı, vefatı gibi konular işlenmektedir. Farklı kişilerce altmışın üzerinde Türkçe mevlid yazılmasına rağmen bunların içerisinde Süleyman Çelebi (1351-1422)'nin yazdığı Vesiietü'n-Necat (1409) isimli 768 beyitlik mevlid meşhurdur. Süleyman Çelebi'nin eseri şu bölümlerden oluşmaktadır: Tevhid, dua, âlemin ve peygamberin yaratılışı, veladet, medhiye, mu-cizat, miraç, hicret, Peygamberin özellikleri, nasihat, kötü davranışlardan kaçınma, risalet, vefat, hatime. 6. HİLYE: Hazreti-i Peygamber'in fiziki ve ruhi özeliklerinin yazı ile anlatılmasını konu alan eserlerdir. Bir nevi dini portrelerdir.Hilye-i Şerif, Hilyetü'n- Nebi, Şemai'l-i Şerif olarak da isimlendirilen eserler bu konuyu işlemektedir. En çok Hazret-i Muhammed için yazılmakla birlikte dört halife için yazılanları da vardır. Manzum ya da mensur olan bu eserler, bazen müstakil bir kitap halindedir, bazen de miraciyelerin, siyerlerin, mevlidlerin içinde yer alır. Müstakil olanlar mesnevi biçimindedir. Türün en önemli eseri 16. yüzyıl şairi Hakani'nin Hilye-i Hakani adıyla bilinen eseridir. 7. KIRIK HADİS: Hadis, Hazret-i Muhammed'in sözü anlamına gelmektedir. Kur'an'dan sonra ikinci kaynak olan hadisleri toplayan kitaplar vardır. Sayıları yüz binleri bulan hadislerden kırk tanesini seçerek manzum veya mensur aktaran, tercümesini veya şerhini (açıklamasını) yapan edebi eserler meydana getirilmiş ve bu eserler Kırk Hadis, Hadis-i Erba'in şeklinde isimlendirilmişlerdir. Zamanla kırk hadis öğrenme, ezberleme, tercüme ve şerh etme geleneği oluşmuştur. Esere alınacak kırk hadis seçilirken genellikle aynı konuları ele alanların bir araya getirilmesi veya ezberlenmesi kolay olanlar göz önünde tutulmuştur. Türkçe manzum kırk hadislerde, Arapça ve Farsça hadis kitaplarıyla Molla Cami'nin Çihil Hadis adlı eserinin etkisi vardır. 8. METHİYE: Sözcük olarak "birini övme, birinin iyi özelliklerini sayma" anlamına gelmektedir. Edebiyatta bir kimseyi övmek amacıyla yazılan manzum veya mensur eserlere denir. Eski şair ve yazarlarımız başta padişah, sadrazam, şeyhülislam ve valiler olmak üzere, ya devlet adamlarını ya da başta dört halife olmak üzere diğer din ve tarikat büyüklerini överlerdi. Methiyeler çoğunlukla kaside nazım biçimiyle yazılır. 9. FAHRİYE: Bir şairin kendini övmek için yazdığı şiirlerdir. Şairler kasidelerin fahriye bölümlerinde ve gazellerin mahlas beyitlerinde kendi şairliklerinin üstülüğünü dile getirmişlerdir. Özellikle Nefi, şiirlerinde fahriyeye önem vermiştir. 10. HİCVİYE: Bir kimseyi yerme, alay etme, gülünç duruma düşürme amacıyla yazılan şiirlere hicviye denir. Halk edebiyatındataşlama biçiminde kullanılan kelime bugün yergi olarak kullanılmaktadır. Divan edebiyatında bu türden yararlanılarak bazı kişilerin olumsuz yanları ya da toplumun aksak yönleri eleştirilmiştir. Bu konuda en başarılı örnekleri Nefi vermiştir. Nef'i'nin sadece hicviyelerinden oluşan Siham-ı Kaza isimli bir eseri vardır. Şeyhi'nin Harname adlı mesnevisi de hiciv türünde yazılmış önemli bir mesnevidir. 11. MERSİYE: Ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek amacıyla kaleme alınan şiirlerdir. Mersiyeyi yazan, ölen kimsenin ahlaki güzelliklerini, yaptığı iyilikleri dile getirir. Dünyanın geçiciliği, kadere rıza gösterilmesi gibi konuları ele alır. Mersiyelerde genellikle şu bölümler vardır: Girizgâh: Feleğe sitem, dünyanın geçiciliğinden söz edilir. Yas: Sevilen kişinin ölümünden duyulan üzüntü dile getirilir. Methiye: Ölen kişinin özellikleri ve yaptıkları, övgü dolu sözlerle, mübalağalı bir şekilde anlatılır. Olay tasviri: Ölümün nasıl gerçekleştiği detaylı ve dramatik bir şekilde anlatılır. Dua ve temenniler: Ölenin makamının cennet olması için dua, geride kalanlara uzun ve sıhhatli bir ömür temenni edilir. Padişahlara yazılan mersiyelerde buna ek olarak yeni padişaha övgülerde bulunan mersiyeler de vardır. Bu tür şiirler çoğunlukla terkib-i bend, kaside, terci-i bend ve murabba nazım biçimleriyle yazılmıştır. İslam dünyasında mersiye dendiğinde ilk önce, Hazret-i Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilmesi dolayısıyla yazılmış şiirler akla gelir. Bu konu o kadar işlenmiştir ki Maktel-i Hiseyn adıyla yeni bir tür meydana gelmiştir. Mersiye yazılanlar arasında padişahlar, şehzadeler, vezirler, devlet ileri gelenleri, şeyhler ve aile fertleri yer almaktadır. Germiyan Beyi Süleyman Şah (Ö. 1387 ) için şairAhmedi'nin yazdığı mersiye Anadolu Türk edebiyatında ilk mersiye örneğisayılmaktadır. Bâkî'nin Kanuni için yazdığı "Kanuni Mersiyesi" edebiyatımızda önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu "Şehzade Mustafa"nın hazin ölümü için de birçok mersiye yazılmıştır. 12. NAZİRE: Sevilen şairlerin şiirlerine özellikle gazellerine başka şairler tarafından vezin, kafiye ve redifi aynı olmak şartıyla yazılan şiirlerdir. Nazirelerin en azından örnek alınan şiir kadar güzel olmasına dikkat edilir. Edebiyatımızda birbirine nazire yazılan şiirleri toplayan nazire mecmuaları vardır. Nazirelerin olumsuz anlamda olanlarına nakize denir. 15. yüzyılın büyük şairi Necati'nin "döne döne" redifli gazeli ve bu gazele olan Mihri Hatun (Ö. 1506)'un aynı vezin, kafiye ve redifle yazdığı naziresi: Necati'nin Gazeli: Bu cefâdan ki kadeh ağzun öper döne döne Nâr-ı gayretde kebap oldı ciğer döne döne Ne revâdur 6u ki ben kâmetümi halka kılam İnce belün koca karşıma kemer döne döne Mihri Hatun'un Naziresi: Ateş-i gamda kebap oldu ciğer döne döne Göklere çıkdı dûhânumla şerer döne döne Cân fırakunla fitil oldı gönül hânesine Ten hâyâlünle fener oldı yanar döne döne 13. TEHZİL (HEZL): Başkalarını kırmak amacı olmaksızın şaka, alay veya latife yoluyla tanınmış bir şiirin kafiye ve ölçüsü örnek alınarak yazılan nazirelere tehzil denir. Tehzili nazireden ayıran nokta, tehzilde şaka ya da alaya almanın söz konusu olmasıdır. Tehzilde amaç, ciddi bir söz veya şiirin mizah yoluyla latife şekline dönüştürülmesidir. Latife yollu şiir yazmaya tehzil, bu türün adına hezl, bu tür yazılan şiirlerin toplandığı mecmualara hezliyat denmektedir. Türk edebiyatında Bağdatlı Ruhi, Nef'i, Sürüri, Ziya Paşa ve Şair Eşref bu türde başarılı örnekler vermişlerdir. Hevai, Nabi'nin bazı gazelleirni hiciv ve tehzil yoluyla değiştirerek Divan-ı Hicv-i Gazeliy-yat-ı Nabi adıyla bir eserde toplamıştır. Yine Güfti'nin Teşrifatü'ş-Şuara'sı hezliyat türünde bir tezkiredir. Son dönem şairlerinden Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Tal'at Onay'ın hezltüründe şiirleri vardır. Fuzuli'nin Su Kasidesi'nden: Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su Kim bu denlü dutuşan odlare çare su Orhan Seyfi Orhon'un Su Kasidesi'ne Tehzili: Saçma ey Terkos gölünden tozlanan yollara su
Kim bu denli tozlanan yollara kılmaz çare su
14. SAKİNAME: Klasik Türk Edebiyatında içki ve içki meclislerini değişik yönleriyle ele alan eserlere sakiname denmektedir. Bazı şairler gerçek anlamda içki meclislerini anlatırlarken, mutasavvıf şairlerse mecazi olarak içkiden bahsetmişlerdir. Mesnevi nazım şekliyle uzun sakinameler yazıldığı gibi, kaside, terkib-i bend, terci-i bend, gazel gibi nazım şekilleriyle de yazılmıştır. Bu tür yazılan eserler içkiden, içki çeşitlerinden, içkiye birlikte yenilen yemeklerden, içki meclisine katılan kişilerden, içki dağıtan sakiden, kadehten, sürahiden, sarhoşluktan bahseder. Böyle bir eğlencenin vazgeçilmezleri arasında sevgili, saki, yaran, mutribve hanende de vardır. Tasavvufi mahiyette yazılanlarında içki, insanları dünya endişelerinden uzaklaştırıp gerçek âleme yönelten bir araç olarak ele alınır. 15. ŞEHRENGİZ: Bir şehrin güzellerini ve güzelliklerini konu alan manzumelere verilen isimdir. Türk edebiyatına ait bir tür olan şehrengizler genellikle mesnevi biçiminde kaleme alındığından baş tarafından tevhid, müna-cat, naat bulunur. Bahsedilecek şehirle ilgili bilgi verildikten sonra o şehrin güzelliklerinin tanıtımına geçilir. Edirne, Bursa, Yenice, İstanbul gibi kültür merkezleri, şehrengiz yazılan yerler arasında önemlidir. Bu türün ilk örneğini 16. yy.da Mesihi vermiştir: Şehr-engiz Der-medh-i Cüvanân-ı Edirne (Edirne Şehrengizi) 16. SÛRNAME: Sözlükte, sûr; "düğün, ziyafet, şenlik; nâme de mektup, risale, kitap" anlamlarına gelmektedir. Terim olarak, pâdişâhların erkek çocuklarının (şehzadelerin) Sûr-ı Hıtân denilen sünnet düğünlerini; kızlarının veya kız kardeşlerinin Sûr-ı Ârûs, Sûr-ı Velîme, Sûr-ı Cihaz" adı verilen evlenme düğünlerini; "Veladet-i Hümâyûn" denilen pâdişâh ve şehzadelerin doğumları vesilesiyle yapılan eğlence ve şenliklerini anlatan manzum veya mensur eserlere sûrnâme adı verilir. Manzum sûrnâmeler, genellikle mesnevî nazım şekli ile yazılmıştır. Başlangıcındaki nesib bölümünde aynı konuları ele aldığı için suriyye veya sûr-name olarak adlandırılan kasideler de bulunmaktadır. 16. yüzyıldan itibaren bir tür olarak karşımıza çıkan bu eserlerde dönemin zihniyeti hakkında diğer bir ifadeyle eğlence anlayışı, yapılan gösteriler, yarışmalar, folklorik gelenekler, devlet ileri gelenlerinin takdim ettiği hediyeler, çalıp söylenilen musiki parçaları, musikî aletleri, ziyafetler, giyim kuşam, kap-kacak, yiyecek ve içecekler hakkında bize ayrıntılı bilgi vermektedir. İlk müstakil sûrnâme Gelibolulu Âlî'nin "Câmi'u'l-Buhûr Der-Mecâlis-i Sûr" adlı mesnevîsidir. ilk sûriyye de Hayalî Bey'in "Kasîde Der-Sûr-ı ibrahim Paşa" başlığını taşıyan kasîdesidir. Cevrî, Figânî, Nev'î, Yahya Bey de sûriyye kasîdeleri yazan şairler arasındadır. Manzum sûrnâme yazan şairler: Gelibolulu Âlî, Nâbî, Es'ad, Hızır, Tahsin. Mensur sûrnâme yazanlar (müellifi belli olanlar): Abdî, Haşmet, Hazîn, İntizâmî, Lebîb, Nâbî, Vehbî'dir. Vehbi: (Sûr-name-i Vehbi) Hazin: (Sûr-name-i Hazin) 17. FIKIH: "Bilmek, şuurla kavramak" anlamına gelen fıkıh kelimesi, islami literatürde islam hukuku anlamında kullanılmaktadır. Kur'an, hadis, kıyas ve müctehidlerin fetvalarına göre düzenlenen fıkıh; ibadet, ahlak, milletlerarası ilişkilerden ticari faaliyetlere kadar hayatın her yönünü düzenleyen bir hukuktur. Anadolu sahasının ilk manzum fıkıh kitabı, Gülşehri'nin Kudûrî tercümesi olarak bilinir. Bu alanda Devletoğlu Yusuf'un Vikaye adıyla bilinen 7000 beyte yakın mesnevi biçiminde bir eseri vardır. 18. PENDNAME: Pend-name ise insanlara öğüt vermek amacıyla yazılmış manzum ve mensur eserlere denmektedir. Pendnamelerin en meşhuru Feridüddin Attar'ın Pendname'sidir. Bu eserin Türkçeye manzum, mensur birçok çevirisi yapılmıştır. Güvahi'nin 1527'de kaleme aldığı 2133 beyitlik manzum Pend-name'de Attar'ın etkisi pek görülmemektedir. Pendname türü kaside, gazel, terci-i bend, mesnevi nazım şekilleriyle kaleme alınmıştır. 19. OSMANLI TARİHLERİ: Tevârîh-i Âl-i Osman adıyla bilinen manzum tarih kitapları yazılmıştır. Bu alanda elimize ulaşan ilk manzum eser Ahmedi (1334/5-1412 )'nin iskendername (1390) adlı mesnevisi içerisinde yer alan manzum Osmanlı Tarihi'dir. II. Bayezid devri şair ve tarihçilerinden Kemal'in Selatinname adlı manzum bir Osmanlı tarihi vardır. 3029 beyitten oluşan bu eser, Osmanlının kuruluşundan 1490 yılına kadar geçen olayları konu edinir. 20. GAZAVATNAME: Orduların seferlerini, savaşlarını, zaferlerini, fetihlerini anlatan eserlerdir. Gazaları anlatan eserlere gazavatname, zaferleri anlatanlara zafername, fetihleri anlatanlara fetihname de denebilir. Süzi Çelebi (Ö. 1524)'nin mesnevi biçiminde yazdığı Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavatnamesi bu türe örnek gösterilebilir. 21. KISÂS-I ENBİYA: Peygamberlerin hayatlarını anlatan eserlere Kısas-ı Enbiya ya da Kısasü'l-Enbiya denmektedir. Bazıları uzun mesnevi biçiminde kaleme alınırken bazıları kaside, gazel biçiminde yazılmıştır. Bazı mesnevilerde peygamberlerle birlikte dört halifenin hayatları da anlatılır. Abdülvasi Çelebi (O. 1415?)'nin mesnevi biçiminde yazdığı Halilname'si, Hz. ibrahim ve oğlu İsmail Peygamberi konu almaktadır. 22. MENAKIBNAME: Tarihe mal olmuş kişilerin etrafında oluşan hikâyeler anlamına gelir. İslamiyet'in Türkler arasında yayılmasından itibaren din büyüklerinin hayatları, kahramanlık gösteren alp-erenler etrafında hikâyeler oluşmaya başladı. Başlangıçta sözlü kültürde yaşayan bu anlatılar, halk muhayyilesinin kattığı olağanüstülüklerle zaman zaman destanlara yaklaştı.Satuk Buğra Han, Battal Gazi, Danişmend Gazi gibi savaşlarda kahramanlık gösterenlerin tarihî ve dinî kişilikleri etrafında oluşan menkıbeler zamanla destanlaştı. Yine Ahmed Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Akşemseddin gibi dinî - tasavvufi yönü ön planda tutulan zatların hayatlarını, kerametlerini ve üstünlüklerini konu alan menkıbelerde yazılmıştır. Eyyübi'nin mesnevi biçimindeki Menakıb-ı Sultan Süleyman'ı buna örnek verilebilir. 23. SEYAHATNAME: Gezilip görülen yerlerle ilgili yazılardan oluşan seyahatnamelerin çoğu mensur olmakla birlikte manzum örneklerine de rastlanmaktadır. Mensur olanların aralarında da manzum parçalar yer almaktadır. Keçecizade İzzet Molla (1786-1824)'nın sürgün olarak gönderildiği Keşan yolculuğunun anlatıldığı Mihnet-i Keşan, mesnevi tarzında bir seyahatname örneğidir. 24. ŞU'ARA TEZKİRESİ: Şairlerin hayatlarının anlatılıp kısa da olsa onların eserlerinden örneklerin verildiği şuara tezkireleri manzum ve mensur olarak yazılmışlardır. Manzum yazılanlar arasında en önemlisi Güfti (Ö. 1677)'nin Teşrifatu'ş-Şuara'sıdır. Tarihî şahsiyetlerin hayatlarını anlatan başka eserler de vardır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan Fatih dönemine kadar yaşamış sultanlar, şehzadeler, vezirler, şeyhler ve şairlerin hayatlarını konu edinen Mümin-zade Hasib (Ö. 1752 )'in Silkü'l-Le'al-i Al-i Osman isimli eseri de bunlar arasında sayılabilir. 25. LÜGAT: Genellikle mesnevi biçiminde kaleme alınan manzum sözlükler, ders kitabı olarak medreselerde okutulmuştur. Manzum sözlüklerin içinde kelimeler, edebiyat ve aruz bilgilerine yer verilir. Arapçadan Fars-çaya yapılan örneklerinden hareketle Anadolu'da Farsça-Türkçe sözlükler hazırlanmıştır. 15. yüzyıldan itibaren Anadolu'da görmeye başladığımız manzum veya mensur sözlüklerden bazıları şunlardır: Sünbül-zade Vehbi (Ö. 1809-10): Tuhbe-i Vehbî Şahidî İbrahim Dede: Lügat-ı Şahidi Tuhfe-i Remzi (316 beyitten oluşur.) Sözlükler, dönemin manzum, mensur eserlerinde adet olduğu gibi "hamdele" ve "salvele" ile başlayan bir dibace, sözlük kısmı vehatime adı verilen sonuç bölümünden oluşur. 26. LÛGAZ: Herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan manzum bilmecedir. Muamma ile birlikte çok kullanılan bir söz oyunudur. Muamma;dan farkı konusunun daha geniş olmasıdır. Çoğunlukla soru biçiminde düzenlenir. En önemli özelliği içinde çözüme ilişkin ipuçlarının bulunmasıdır. Divanların son bölümlerine konur. Eğlendirici ve öğretici olanların yanısıra öğretici ve dinsel lugazlar da vardır. Lugazlar yazarlarının imzasını taşıdığından halk edebiyatındaki bilmeceden ayrılır. Bütün lugazlar, "Bir acayip nesne gördüm", "Ol nedir kimdir" ya da "Nedir ol kim" gibi kalıplaşmış sözlerle başlar. 27. MUAMMA: Muamma "gizlenmiş, saklanmış" anlamına gelir. Divan edebiyatında isimler üzerine düzenlenen manzum bilmecelerdendir. Başlangıçta Allah'ın doksan dokuz ismi (Esmâ-yı Hüsnâ) üzerine düzenlenen muammalar, sonradan insan isimleri için de yazılmaya başlandı. Lugazdan farkı, sadece isimlerle ilgili olarak düzenlenmesidir. Genellikle divanların sonlarında yer alır. Edirneli Emri'nin çok sayıda muamması vardır. Fuzûlî'nin Farsça Muamma Risalesi isimli bir eseri vardır. "Dedemin beline sokduk bir düdük
Ana bir velinün adidur didük" 28 KIYAFETNAME: İnsanların dış görünüşlerinden, onların karakterleriyle ilgili bilgiler çıkarmayı amaç edinen eserlere kıyafetname denir. Vücut organlarından ya da vücudun dış görünüşünden kişinin karakteri belirlenmeye çalışılır. Türk edebiyatının en meşhur kıyafetnameleri Hamdullah Hamdi (1449-1503)'nin Kıyafetname adlı mesnevisi ile Erzurumlu İbrahim Hakkı (1703-1780)'nın Marifetname adlı eseridir. 29. MEKTUP: Şairlerin birbirlerine ya da dostlarına yazdıkları manzum mektuplardır. Mektuplarda, şuara tezkirelerinde geçmeyen daha özel bilgilere rastlamak mümkündür. Şairin yaşadığı çevre, şair arkadaşları ve dostları dolaylı yollardan da olsa mektuplarında gün ışığına çıkmaktadır. 30. FALNAME: Falın her bir çeşidine göre düzenlenen manzum veya mensur kitaplara verilen isimdir. Yıldızname, tefe'ülname, hurşîdname, ihtilacname, kıyafetname, kehanetname adlarıyla da bilinir. İlm-i tefe'ül denilen fal ilmi, İslamiyet'ten önce ve sonra değişik şekillerde günümüze kadar gelmiştir. Ömer Rüşeni Dede'nin Miskinnamesi, Cem Sultan'ın Fal-ı Reyhan'ı Zaifi'nin Fal-ı Murgan'ı ile Hamdullah Hamdi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Kıyafetnameleri bu türün önemli eserleridir. Zaifi'nin kuş isimlerine dayanarak hazırladığı açıklama ve bitiş beyitlerinin arasında elli dokuz murabbalık Fal-ı Murgan adlı eseri önemlidir. 31. MAHLASNAME: Bir şairin şiirde kullanıldığı isim olarak tanımlayabileceğimiz mahlas, ya şairin kendisi tarafından benimsenir ya da bir usta şair tarafından kendisine verilirdi. Usta bir şair, genç bir şaire mahlas verecekse, bu durumu yazdığı bir şiirle duyururdu. Bu amaçla yazılmış şiirlere mahlasname adı verilir. Şeyh Es'ad Galip Efendi'ye Hoca Neş'et tarafından yazılan mahlasname bu türe örnek verilebilir. Dîvan edebiyatında Şeyhi'den itibaren mahlas alma geleneğinin oluştuğu tahmin ediliyor. Bazı şairler kendi isimlerini mahlas olarak da kullanmışlardır. Bazı şairlerse asıl isimleriyle alakası olmayan bir ismi mahlas olarak almışlardır. Fuzûlî, kimse tarafından beğenilip kullanılmayan bir ismi seçmeye özen göstermiştir. Mahlas kullanma geleneğini çağımızda sürdüren şairler de vardır. 32. DARİYE: Divan şiirinde ev ile ilgili kasidelere dariye adı verilir. Divan şairlerinin caize (armağan alma) amacıyla ortaya çıkan fırsatçılıkları sonucu gelişmiş bir türdür. Bazıları gazel tarzında da yazılmıştır. Yeni yaptırılan köşk, saray, yalı benzeri binalar için yazılır. Şair eserden çok az bahseder hemen yaptıranı övmeye geçer. Binalar için hazırlanan kitabeler de bir tür dariye sayılır. 33. RAHŞİYE: Atlar için yazılmış kaside. Nesib bölümünde atlar övülür. Nefi'nin IV. Murat'ın atlarını övdüğü rahşiyesi meşhurdur. 34. HİLYE: Hazreti Muhammed'in fiziksel ve kişisel özellikleriyle örnek davranışlarını konu alan eserlere "hilye" denir. Zamanla hilye'nin kapsamı genişlemiş halifeler için de hilyeler yazılmıştır. Divan edebiyatında bu türün ilk örneği Hakani'nin, Hilye-i Hakani'sidir. Zamanla hilyelerin levhalara hattatlar tarafından yazılması geleneği de ortaya çıkmıştır. Kaynaklar: Türk Edebiyatı Tarihi, Ahmet Kabaklı Eski Türk Edebiyatı, Mine Mengi Çözüm Yayıncılık, 10. Sınıf Edebiyat Konu Anlatımı ve Soru Bankası
Diğer Cevaplara Gözat
Klasik Türk Edebiyatında nazım, her zaman nesrin önünde tutulmuştur. Fakat nazım ve nesir karışık yazılan eserler de vardır. Edebiyatta tür dendiği zaman, ele alınıp işlenen konuya göre yapılan sınıflandırmalar akla gelmelidir. Aynı konu, mensur ya da manzum işlenebildiği gibi farklı nazım şekilleriyle de işlenebilmektedir.
Divan edebiyatında karşılaşabileceğimiz nazım türleri şunlardır: 1.TEVHİD: Allah'ın birliğini ve ululuğunu anlatan şiirlere tevhid denir. Genellikle kaside biçiminde yazılırlar. Tevhidde tanrının büyüklüğü, sıfatları, kudretinin sonsuzluğu, tasvir ve hayal edilebilen şeylerden soyutlanması, hiçbir şeyin ona eş ve benzer olamayışı, bütün kudret ve ilimlerin ona ait oluşu gibi özellikler sanatlı bir üslupla anlatılır. Tanrı karşısında kulun acizliği vurgulanır. En ünlü tevhid manzumesini Nâbî yazmıştır. 2. MÜNACAT: Kelime anlamı "Allah'a dua etme, yalvarma" anlamına gelmektedir. Divan edebiyatında Allah'a yalvarma, yakarma, niyaz etme maksadıyla yazılan nesir ya da nazım yazılara "münacaat" denir. Kaside, gazel, mesnevi, murabba, muhammes, terkib ve terci-i bend, rubai ve kıt'a gibi hemen bütün nazım şekilleriyle yazılmıştır. Şairler bazen aynı nazım şekli içinde tevhid ve münacatı birlikte işleyebilmektedirler. Bu tür yazılarda şair, Allah'ın kudret ve azameti karşısında kendi acizliğini ortaya konar. Günahlarının bağışlanması için yüce yaratıcıya yalvarır. 3. NAAT: Sözlük anlamı "bir şeyi överek anlatma, vasıflandırma" anlamına gelmektedir. Edebiyatta Hazret-i Muhammedi övme amacıyla yazılan şiirlere "naat" adı verilmektedir. Düzyazı şeklinde yazılanlar da vardır. Divanlarda tevhid ve münacatlardan sonra naatlar gelmektedir. Ancak tevhid ve münacat olmadan naatlarla başlayan divanlar da bulunmaktadır. Taşlıcalı Yahya, Nefi, Nedim, Naili gibi bazı şairler divanlarına naatlarla başlamışlardır. Naatlarda Hz. Muhammed'e karşı duyulan saygı ve sevgi dile getirilir. Peygamberin hayatı, hicreti, miracı, dini yayma konusunda verdiği mücadele ve mucizeler anlatılır. En sonunda onun şefaatine sığınılır, ona getirilen salât ve selamla naat tamamlanır. 4. MİRACİYE: Edebiyatta Hz. Muhammed'in miraç mucizesini konu alan şiirlerdir. Miraç'ın sözlük anlamı "çıkılacak, yükselecek yer, merdiven, göğe yükselme"dir. Hz. Muhammed, Cebrail yardımıyla bir mucize olarak Mekke'den Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmüş ve oradan da semaya yükseltilmiştir. Hicri takvimde Recep Ayı'nın yirmi yedisine rastlayan bu gece İslam dünyasındaMiraç Kandili olarak kutlanmaktadır. Türk Edebiyatında bu konuyu işleyen manzum, mensur eserler yazılmıştır. Bu tür eserleremi'raciye, mi'rac-name gibi isimler verilir. Miraciyelerde peygamberin özellikleri, miraç için kullanılan binekler ve Peygamberin miracda yaşadıkları, ayetler ve hadislerden alıntılarla dile getirilir. Hazret i Peygamber, Mekke'den Beytü'l Makdis'e kadar Burak'la oradan dünyanın semasına kadar Mirac'la, yedinci semaya kadar meleklerin kanatları üzerinde, Sidretü'l Münteha'ya kadar Cebrail'in kanadı üzerinde ve Kâbe Kavseyn'e kadar da Refref adı verilen binekle yükselmiştir. Genellikle kaside veya mesnevi biçiminde yazılan bu şiirlerin bazıları bestelenerek cami ve tekkelerde okunmuştur. Bunları ezgiyle okuyanlara mirachan denir. 5. MEVLİD: Sözlüklerde "insanın doğduğu yer, doğma, dünyaya gelme, doğulan zaman" anlamlarına gelmektedir. Edebiyatta ise Hazret-i Peygamber'in doğumunu konu alan eserlerin genel adıdır. Bu tür eserlerde Peygamber'in doğumu, peygamber oluşu, mucizeleri, miraç olayı, örnek yaşayışı, vefatı gibi konular işlenmektedir. Farklı kişilerce altmışın üzerinde Türkçe mevlid yazılmasına rağmen bunların içerisinde Süleyman Çelebi (1351-1422)'nin yazdığı Vesiietü'n-Necat (1409) isimli 768 beyitlik mevlid meşhurdur. Süleyman Çelebi'nin eseri şu bölümlerden oluşmaktadır: Tevhid, dua, âlemin ve peygamberin yaratılışı, veladet, medhiye, mu-cizat, miraç, hicret, Peygamberin özellikleri, nasihat, kötü davranışlardan kaçınma, risalet, vefat, hatime. 6. HİLYE: Hazreti-i Peygamber'in fiziki ve ruhi özeliklerinin yazı ile anlatılmasını konu alan eserlerdir. Bir nevi dini portrelerdir.Hilye-i Şerif, Hilyetü'n- Nebi, Şemai'l-i Şerif olarak da isimlendirilen eserler bu konuyu işlemektedir. En çok Hazret-i Muhammed için yazılmakla birlikte dört halife için yazılanları da vardır. Manzum ya da mensur olan bu eserler, bazen müstakil bir kitap halindedir, bazen de miraciyelerin, siyerlerin, mevlidlerin içinde yer alır. Müstakil olanlar mesnevi biçimindedir. Türün en önemli eseri 16. yüzyıl şairi Hakani'nin Hilye-i Hakani adıyla bilinen eseridir. 7. KIRIK HADİS: Hadis, Hazret-i Muhammed'in sözü anlamına gelmektedir. Kur'an'dan sonra ikinci kaynak olan hadisleri toplayan kitaplar vardır. Sayıları yüz binleri bulan hadislerden kırk tanesini seçerek manzum veya mensur aktaran, tercümesini veya şerhini (açıklamasını) yapan edebi eserler meydana getirilmiş ve bu eserler Kırk Hadis, Hadis-i Erba'in şeklinde isimlendirilmişlerdir. Zamanla kırk hadis öğrenme, ezberleme, tercüme ve şerh etme geleneği oluşmuştur. Esere alınacak kırk hadis seçilirken genellikle aynı konuları ele alanların bir araya getirilmesi veya ezberlenmesi kolay olanlar göz önünde tutulmuştur. Türkçe manzum kırk hadislerde, Arapça ve Farsça hadis kitaplarıyla Molla Cami'nin Çihil Hadis adlı eserinin etkisi vardır. 8. METHİYE: Sözcük olarak "birini övme, birinin iyi özelliklerini sayma" anlamına gelmektedir. Edebiyatta bir kimseyi övmek amacıyla yazılan manzum veya mensur eserlere denir. Eski şair ve yazarlarımız başta padişah, sadrazam, şeyhülislam ve valiler olmak üzere, ya devlet adamlarını ya da başta dört halife olmak üzere diğer din ve tarikat büyüklerini överlerdi. Methiyeler çoğunlukla kaside nazım biçimiyle yazılır. 9. FAHRİYE: Bir şairin kendini övmek için yazdığı şiirlerdir. Şairler kasidelerin fahriye bölümlerinde ve gazellerin mahlas beyitlerinde kendi şairliklerinin üstülüğünü dile getirmişlerdir. Özellikle Nefi, şiirlerinde fahriyeye önem vermiştir. 10. HİCVİYE: Bir kimseyi yerme, alay etme, gülünç duruma düşürme amacıyla yazılan şiirlere hicviye denir. Halk edebiyatındataşlama biçiminde kullanılan kelime bugün yergi olarak kullanılmaktadır. Divan edebiyatında bu türden yararlanılarak bazı kişilerin olumsuz yanları ya da toplumun aksak yönleri eleştirilmiştir. Bu konuda en başarılı örnekleri Nefi vermiştir. Nef'i'nin sadece hicviyelerinden oluşan Siham-ı Kaza isimli bir eseri vardır. Şeyhi'nin Harname adlı mesnevisi de hiciv türünde yazılmış önemli bir mesnevidir. 11. MERSİYE: Ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek amacıyla kaleme alınan şiirlerdir. Mersiyeyi yazan, ölen kimsenin ahlaki güzelliklerini, yaptığı iyilikleri dile getirir. Dünyanın geçiciliği, kadere rıza gösterilmesi gibi konuları ele alır. Mersiyelerde genellikle şu bölümler vardır: Girizgâh: Feleğe sitem, dünyanın geçiciliğinden söz edilir. Yas: Sevilen kişinin ölümünden duyulan üzüntü dile getirilir. Methiye: Ölen kişinin özellikleri ve yaptıkları, övgü dolu sözlerle, mübalağalı bir şekilde anlatılır. Olay tasviri: Ölümün nasıl gerçekleştiği detaylı ve dramatik bir şekilde anlatılır. Dua ve temenniler: Ölenin makamının cennet olması için dua, geride kalanlara uzun ve sıhhatli bir ömür temenni edilir. Padişahlara yazılan mersiyelerde buna ek olarak yeni padişaha övgülerde bulunan mersiyeler de vardır. Bu tür şiirler çoğunlukla terkib-i bend, kaside, terci-i bend ve murabba nazım biçimleriyle yazılmıştır. İslam dünyasında mersiye dendiğinde ilk önce, Hazret-i Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilmesi dolayısıyla yazılmış şiirler akla gelir. Bu konu o kadar işlenmiştir ki Maktel-i Hiseyn adıyla yeni bir tür meydana gelmiştir. Mersiye yazılanlar arasında padişahlar, şehzadeler, vezirler, devlet ileri gelenleri, şeyhler ve aile fertleri yer almaktadır. Germiyan Beyi Süleyman Şah (Ö. 1387 ) için şairAhmedi'nin yazdığı mersiye Anadolu Türk edebiyatında ilk mersiye örneğisayılmaktadır. Bâkî'nin Kanuni için yazdığı "Kanuni Mersiyesi" edebiyatımızda önemli bir yer tutmaktadır. Bunun yanında Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu "Şehzade Mustafa"nın hazin ölümü için de birçok mersiye yazılmıştır. 12. NAZİRE: Sevilen şairlerin şiirlerine özellikle gazellerine başka şairler tarafından vezin, kafiye ve redifi aynı olmak şartıyla yazılan şiirlerdir. Nazirelerin en azından örnek alınan şiir kadar güzel olmasına dikkat edilir. Edebiyatımızda birbirine nazire yazılan şiirleri toplayan nazire mecmuaları vardır. Nazirelerin olumsuz anlamda olanlarına nakize denir. 15. yüzyılın büyük şairi Necati'nin "döne döne" redifli gazeli ve bu gazele olan Mihri Hatun (Ö. 1506)'un aynı vezin, kafiye ve redifle yazdığı naziresi: Necati'nin Gazeli: Bu cefâdan ki kadeh ağzun öper döne döne Nâr-ı gayretde kebap oldı ciğer döne döne Ne revâdur 6u ki ben kâmetümi halka kılam İnce belün koca karşıma kemer döne döne Mihri Hatun'un Naziresi: Ateş-i gamda kebap oldu ciğer döne döne Göklere çıkdı dûhânumla şerer döne döne Cân fırakunla fitil oldı gönül hânesine Ten hâyâlünle fener oldı yanar döne döne 13. TEHZİL (HEZL): Başkalarını kırmak amacı olmaksızın şaka, alay veya latife yoluyla tanınmış bir şiirin kafiye ve ölçüsü örnek alınarak yazılan nazirelere tehzil denir. Tehzili nazireden ayıran nokta, tehzilde şaka ya da alaya almanın söz konusu olmasıdır. Tehzilde amaç, ciddi bir söz veya şiirin mizah yoluyla latife şekline dönüştürülmesidir. Latife yollu şiir yazmaya tehzil, bu türün adına hezl, bu tür yazılan şiirlerin toplandığı mecmualara hezliyat denmektedir. Türk edebiyatında Bağdatlı Ruhi, Nef'i, Sürüri, Ziya Paşa ve Şair Eşref bu türde başarılı örnekler vermişlerdir. Hevai, Nabi'nin bazı gazelleirni hiciv ve tehzil yoluyla değiştirerek Divan-ı Hicv-i Gazeliy-yat-ı Nabi adıyla bir eserde toplamıştır. Yine Güfti'nin Teşrifatü'ş-Şuara'sı hezliyat türünde bir tezkiredir. Son dönem şairlerinden Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe, Orhan Seyfi Orhon, Ahmet Tal'at Onay'ın hezltüründe şiirleri vardır. Fuzuli'nin Su Kasidesi'nden: Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su Kim bu denlü dutuşan odlare çare su Orhan Seyfi Orhon'un Su Kasidesi'ne Tehzili: Saçma ey Terkos gölünden tozlanan yollara su
Kim bu denli tozlanan yollara kılmaz çare su
14. SAKİNAME: Klasik Türk Edebiyatında içki ve içki meclislerini değişik yönleriyle ele alan eserlere sakiname denmektedir. Bazı şairler gerçek anlamda içki meclislerini anlatırlarken, mutasavvıf şairlerse mecazi olarak içkiden bahsetmişlerdir. Mesnevi nazım şekliyle uzun sakinameler yazıldığı gibi, kaside, terkib-i bend, terci-i bend, gazel gibi nazım şekilleriyle de yazılmıştır. Bu tür yazılan eserler içkiden, içki çeşitlerinden, içkiye birlikte yenilen yemeklerden, içki meclisine katılan kişilerden, içki dağıtan sakiden, kadehten, sürahiden, sarhoşluktan bahseder. Böyle bir eğlencenin vazgeçilmezleri arasında sevgili, saki, yaran, mutribve hanende de vardır. Tasavvufi mahiyette yazılanlarında içki, insanları dünya endişelerinden uzaklaştırıp gerçek âleme yönelten bir araç olarak ele alınır. 15. ŞEHRENGİZ: Bir şehrin güzellerini ve güzelliklerini konu alan manzumelere verilen isimdir. Türk edebiyatına ait bir tür olan şehrengizler genellikle mesnevi biçiminde kaleme alındığından baş tarafından tevhid, müna-cat, naat bulunur. Bahsedilecek şehirle ilgili bilgi verildikten sonra o şehrin güzelliklerinin tanıtımına geçilir. Edirne, Bursa, Yenice, İstanbul gibi kültür merkezleri, şehrengiz yazılan yerler arasında önemlidir. Bu türün ilk örneğini 16. yy.da Mesihi vermiştir: Şehr-engiz Der-medh-i Cüvanân-ı Edirne (Edirne Şehrengizi) 16. SÛRNAME: Sözlükte, sûr; "düğün, ziyafet, şenlik; nâme de mektup, risale, kitap" anlamlarına gelmektedir. Terim olarak, pâdişâhların erkek çocuklarının (şehzadelerin) Sûr-ı Hıtân denilen sünnet düğünlerini; kızlarının veya kız kardeşlerinin Sûr-ı Ârûs, Sûr-ı Velîme, Sûr-ı Cihaz" adı verilen evlenme düğünlerini; "Veladet-i Hümâyûn" denilen pâdişâh ve şehzadelerin doğumları vesilesiyle yapılan eğlence ve şenliklerini anlatan manzum veya mensur eserlere sûrnâme adı verilir. Manzum sûrnâmeler, genellikle mesnevî nazım şekli ile yazılmıştır. Başlangıcındaki nesib bölümünde aynı konuları ele aldığı için suriyye veya sûr-name olarak adlandırılan kasideler de bulunmaktadır. 16. yüzyıldan itibaren bir tür olarak karşımıza çıkan bu eserlerde dönemin zihniyeti hakkında diğer bir ifadeyle eğlence anlayışı, yapılan gösteriler, yarışmalar, folklorik gelenekler, devlet ileri gelenlerinin takdim ettiği hediyeler, çalıp söylenilen musiki parçaları, musikî aletleri, ziyafetler, giyim kuşam, kap-kacak, yiyecek ve içecekler hakkında bize ayrıntılı bilgi vermektedir. İlk müstakil sûrnâme Gelibolulu Âlî'nin "Câmi'u'l-Buhûr Der-Mecâlis-i Sûr" adlı mesnevîsidir. ilk sûriyye de Hayalî Bey'in "Kasîde Der-Sûr-ı ibrahim Paşa" başlığını taşıyan kasîdesidir. Cevrî, Figânî, Nev'î, Yahya Bey de sûriyye kasîdeleri yazan şairler arasındadır. Manzum sûrnâme yazan şairler: Gelibolulu Âlî, Nâbî, Es'ad, Hızır, Tahsin. Mensur sûrnâme yazanlar (müellifi belli olanlar): Abdî, Haşmet, Hazîn, İntizâmî, Lebîb, Nâbî, Vehbî'dir. Vehbi: (Sûr-name-i Vehbi) Hazin: (Sûr-name-i Hazin) 17. FIKIH: "Bilmek, şuurla kavramak" anlamına gelen fıkıh kelimesi, islami literatürde islam hukuku anlamında kullanılmaktadır. Kur'an, hadis, kıyas ve müctehidlerin fetvalarına göre düzenlenen fıkıh; ibadet, ahlak, milletlerarası ilişkilerden ticari faaliyetlere kadar hayatın her yönünü düzenleyen bir hukuktur. Anadolu sahasının ilk manzum fıkıh kitabı, Gülşehri'nin Kudûrî tercümesi olarak bilinir. Bu alanda Devletoğlu Yusuf'un Vikaye adıyla bilinen 7000 beyte yakın mesnevi biçiminde bir eseri vardır. 18. PENDNAME: Pend-name ise insanlara öğüt vermek amacıyla yazılmış manzum ve mensur eserlere denmektedir. Pendnamelerin en meşhuru Feridüddin Attar'ın Pendname'sidir. Bu eserin Türkçeye manzum, mensur birçok çevirisi yapılmıştır. Güvahi'nin 1527'de kaleme aldığı 2133 beyitlik manzum Pend-name'de Attar'ın etkisi pek görülmemektedir. Pendname türü kaside, gazel, terci-i bend, mesnevi nazım şekilleriyle kaleme alınmıştır. 19. OSMANLI TARİHLERİ: Tevârîh-i Âl-i Osman adıyla bilinen manzum tarih kitapları yazılmıştır. Bu alanda elimize ulaşan ilk manzum eser Ahmedi (1334/5-1412 )'nin iskendername (1390) adlı mesnevisi içerisinde yer alan manzum Osmanlı Tarihi'dir. II. Bayezid devri şair ve tarihçilerinden Kemal'in Selatinname adlı manzum bir Osmanlı tarihi vardır. 3029 beyitten oluşan bu eser, Osmanlının kuruluşundan 1490 yılına kadar geçen olayları konu edinir. 20. GAZAVATNAME: Orduların seferlerini, savaşlarını, zaferlerini, fetihlerini anlatan eserlerdir. Gazaları anlatan eserlere gazavatname, zaferleri anlatanlara zafername, fetihleri anlatanlara fetihname de denebilir. Süzi Çelebi (Ö. 1524)'nin mesnevi biçiminde yazdığı Mihaloğlu Ali Bey'in Gazavatnamesi bu türe örnek gösterilebilir. 21. KISÂS-I ENBİYA: Peygamberlerin hayatlarını anlatan eserlere Kısas-ı Enbiya ya da Kısasü'l-Enbiya denmektedir. Bazıları uzun mesnevi biçiminde kaleme alınırken bazıları kaside, gazel biçiminde yazılmıştır. Bazı mesnevilerde peygamberlerle birlikte dört halifenin hayatları da anlatılır. Abdülvasi Çelebi (O. 1415?)'nin mesnevi biçiminde yazdığı Halilname'si, Hz. ibrahim ve oğlu İsmail Peygamberi konu almaktadır. 22. MENAKIBNAME: Tarihe mal olmuş kişilerin etrafında oluşan hikâyeler anlamına gelir. İslamiyet'in Türkler arasında yayılmasından itibaren din büyüklerinin hayatları, kahramanlık gösteren alp-erenler etrafında hikâyeler oluşmaya başladı. Başlangıçta sözlü kültürde yaşayan bu anlatılar, halk muhayyilesinin kattığı olağanüstülüklerle zaman zaman destanlara yaklaştı.Satuk Buğra Han, Battal Gazi, Danişmend Gazi gibi savaşlarda kahramanlık gösterenlerin tarihî ve dinî kişilikleri etrafında oluşan menkıbeler zamanla destanlaştı. Yine Ahmed Yesevi, Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Akşemseddin gibi dinî - tasavvufi yönü ön planda tutulan zatların hayatlarını, kerametlerini ve üstünlüklerini konu alan menkıbelerde yazılmıştır. Eyyübi'nin mesnevi biçimindeki Menakıb-ı Sultan Süleyman'ı buna örnek verilebilir. 23. SEYAHATNAME: Gezilip görülen yerlerle ilgili yazılardan oluşan seyahatnamelerin çoğu mensur olmakla birlikte manzum örneklerine de rastlanmaktadır. Mensur olanların aralarında da manzum parçalar yer almaktadır. Keçecizade İzzet Molla (1786-1824)'nın sürgün olarak gönderildiği Keşan yolculuğunun anlatıldığı Mihnet-i Keşan, mesnevi tarzında bir seyahatname örneğidir. 24. ŞU'ARA TEZKİRESİ: Şairlerin hayatlarının anlatılıp kısa da olsa onların eserlerinden örneklerin verildiği şuara tezkireleri manzum ve mensur olarak yazılmışlardır. Manzum yazılanlar arasında en önemlisi Güfti (Ö. 1677)'nin Teşrifatu'ş-Şuara'sıdır. Tarihî şahsiyetlerin hayatlarını anlatan başka eserler de vardır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan Fatih dönemine kadar yaşamış sultanlar, şehzadeler, vezirler, şeyhler ve şairlerin hayatlarını konu edinen Mümin-zade Hasib (Ö. 1752 )'in Silkü'l-Le'al-i Al-i Osman isimli eseri de bunlar arasında sayılabilir. 25. LÜGAT: Genellikle mesnevi biçiminde kaleme alınan manzum sözlükler, ders kitabı olarak medreselerde okutulmuştur. Manzum sözlüklerin içinde kelimeler, edebiyat ve aruz bilgilerine yer verilir. Arapçadan Fars-çaya yapılan örneklerinden hareketle Anadolu'da Farsça-Türkçe sözlükler hazırlanmıştır. 15. yüzyıldan itibaren Anadolu'da görmeye başladığımız manzum veya mensur sözlüklerden bazıları şunlardır: Sünbül-zade Vehbi (Ö. 1809-10): Tuhbe-i Vehbî Şahidî İbrahim Dede: Lügat-ı Şahidi Tuhfe-i Remzi (316 beyitten oluşur.) Sözlükler, dönemin manzum, mensur eserlerinde adet olduğu gibi "hamdele" ve "salvele" ile başlayan bir dibace, sözlük kısmı vehatime adı verilen sonuç bölümünden oluşur. 26. LÛGAZ: Herhangi bir nesnenin ya da varlığın özellikleri anlatılarak yazılan manzum bilmecedir. Muamma ile birlikte çok kullanılan bir söz oyunudur. Muamma;dan farkı konusunun daha geniş olmasıdır. Çoğunlukla soru biçiminde düzenlenir. En önemli özelliği içinde çözüme ilişkin ipuçlarının bulunmasıdır. Divanların son bölümlerine konur. Eğlendirici ve öğretici olanların yanısıra öğretici ve dinsel lugazlar da vardır. Lugazlar yazarlarının imzasını taşıdığından halk edebiyatındaki bilmeceden ayrılır. Bütün lugazlar, "Bir acayip nesne gördüm", "Ol nedir kimdir" ya da "Nedir ol kim" gibi kalıplaşmış sözlerle başlar. 27. MUAMMA: Muamma "gizlenmiş, saklanmış" anlamına gelir. Divan edebiyatında isimler üzerine düzenlenen manzum bilmecelerdendir. Başlangıçta Allah'ın doksan dokuz ismi (Esmâ-yı Hüsnâ) üzerine düzenlenen muammalar, sonradan insan isimleri için de yazılmaya başlandı. Lugazdan farkı, sadece isimlerle ilgili olarak düzenlenmesidir. Genellikle divanların sonlarında yer alır. Edirneli Emri'nin çok sayıda muamması vardır. Fuzûlî'nin Farsça Muamma Risalesi isimli bir eseri vardır. "Dedemin beline sokduk bir düdük
Ana bir velinün adidur didük" 28 KIYAFETNAME: İnsanların dış görünüşlerinden, onların karakterleriyle ilgili bilgiler çıkarmayı amaç edinen eserlere kıyafetname denir. Vücut organlarından ya da vücudun dış görünüşünden kişinin karakteri belirlenmeye çalışılır. Türk edebiyatının en meşhur kıyafetnameleri Hamdullah Hamdi (1449-1503)'nin Kıyafetname adlı mesnevisi ile Erzurumlu İbrahim Hakkı (1703-1780)'nın Marifetname adlı eseridir. 29. MEKTUP: Şairlerin birbirlerine ya da dostlarına yazdıkları manzum mektuplardır. Mektuplarda, şuara tezkirelerinde geçmeyen daha özel bilgilere rastlamak mümkündür. Şairin yaşadığı çevre, şair arkadaşları ve dostları dolaylı yollardan da olsa mektuplarında gün ışığına çıkmaktadır. 30. FALNAME: Falın her bir çeşidine göre düzenlenen manzum veya mensur kitaplara verilen isimdir. Yıldızname, tefe'ülname, hurşîdname, ihtilacname, kıyafetname, kehanetname adlarıyla da bilinir. İlm-i tefe'ül denilen fal ilmi, İslamiyet'ten önce ve sonra değişik şekillerde günümüze kadar gelmiştir. Ömer Rüşeni Dede'nin Miskinnamesi, Cem Sultan'ın Fal-ı Reyhan'ı Zaifi'nin Fal-ı Murgan'ı ile Hamdullah Hamdi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın Kıyafetnameleri bu türün önemli eserleridir. Zaifi'nin kuş isimlerine dayanarak hazırladığı açıklama ve bitiş beyitlerinin arasında elli dokuz murabbalık Fal-ı Murgan adlı eseri önemlidir. 31. MAHLASNAME: Bir şairin şiirde kullanıldığı isim olarak tanımlayabileceğimiz mahlas, ya şairin kendisi tarafından benimsenir ya da bir usta şair tarafından kendisine verilirdi. Usta bir şair, genç bir şaire mahlas verecekse, bu durumu yazdığı bir şiirle duyururdu. Bu amaçla yazılmış şiirlere mahlasname adı verilir. Şeyh Es'ad Galip Efendi'ye Hoca Neş'et tarafından yazılan mahlasname bu türe örnek verilebilir. Dîvan edebiyatında Şeyhi'den itibaren mahlas alma geleneğinin oluştuğu tahmin ediliyor. Bazı şairler kendi isimlerini mahlas olarak da kullanmışlardır. Bazı şairlerse asıl isimleriyle alakası olmayan bir ismi mahlas olarak almışlardır. Fuzûlî, kimse tarafından beğenilip kullanılmayan bir ismi seçmeye özen göstermiştir. Mahlas kullanma geleneğini çağımızda sürdüren şairler de vardır. 32. DARİYE: Divan şiirinde ev ile ilgili kasidelere dariye adı verilir. Divan şairlerinin caize (armağan alma) amacıyla ortaya çıkan fırsatçılıkları sonucu gelişmiş bir türdür. Bazıları gazel tarzında da yazılmıştır. Yeni yaptırılan köşk, saray, yalı benzeri binalar için yazılır. Şair eserden çok az bahseder hemen yaptıranı övmeye geçer. Binalar için hazırlanan kitabeler de bir tür dariye sayılır. 33. RAHŞİYE: Atlar için yazılmış kaside. Nesib bölümünde atlar övülür. Nefi'nin IV. Murat'ın atlarını övdüğü rahşiyesi meşhurdur. 34. HİLYE: Hazreti Muhammed'in fiziksel ve kişisel özellikleriyle örnek davranışlarını konu alan eserlere "hilye" denir. Zamanla hilye'nin kapsamı genişlemiş halifeler için de hilyeler yazılmıştır. Divan edebiyatında bu türün ilk örneği Hakani'nin, Hilye-i Hakani'sidir. Zamanla hilyelerin levhalara hattatlar tarafından yazılması geleneği de ortaya çıkmıştır. Kaynaklar: Türk Edebiyatı Tarihi, Ahmet Kabaklı Eski Türk Edebiyatı, Mine Mengi Çözüm Yayıncılık, 10. Sınıf Edebiyat Konu Anlatımı ve Soru Bankası
Diğer Cevaplara Gözat
Sunum İçeriği
1. SayfaDİVAN EDEBİYATIİSLAMİ DÖNEM TÜRK EDEBİYATIstyle.visibilityppt_xppt_ystyle.visibilityppt_wppt_hstyle.rotation
2. Sayfa
Ö n e m l i Ö z e l l i k l e r i Şiirde aruz ölçüsü kullanılmış. Dil; Türkçe, Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşan “Osmanlıca”dır Şairler anlatıma (üslup) çok önem vermişler . Her konuda kurallar vardır. Kendi içinde mazmunlardan oluşan bir mecaz sistemi vardır. Soyut kavramlar anlatılmıştır. Sosyal problemler anlatılmamıştır. Bir övgü edebiyatıdır. Sevgiliye ve Sultana sitem önemli bir yer tutar. Konular: Aşk, güzellik, güçlülük, yaşama sevinci, kadın, şarap, maddi ve manevi sarhoşluktur.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilityppt_wppt_hstyle.visibility
3. Sayfa
Ö n e m l i Ö z e l l i k l e r i Her şair sevgilisinden şikayetçidir. Hiçbir şair sevgilisine kavuşmak istemez. Şairler aşk acısı çekmekten mutludurlar. Bütün şairler aynı sevgili tipini çizer. Nazım birimi beyit ve benddir. Şiirlerin başlığı yoktur.( kaside ve mesnevi hariç ) Her şair divan hazırlamak için uğraşmıştır. Divan hazırlamayanlar şair sayılmamış. Nesir alanında da eserler verilmiştir. Divan şiirinde beyitler arasında konu bütünlüğü yoktur. Göz için kafiye anlayışı benimsenmiş.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilityppt_xppt_xppt_yppt_ystyle.visibility
4. Sayfa
Divan Şiiri Nazım BiçimleriAraplardan GelenlerGAZELKASİDEKIT’AMUSAMMATFarslardan GelenlerMESNEVİRUBAİTürklerden GelenlerTUYUGŞARKIstyle.visibility
5. Sayfa
Divan edebiyatı nazım biçimleri kullanılan nazım birimlerine göre iki bölümde incelenirBeyitlerle Kurulanlar GAZEL KASİDE MESNEVİ KIT’A MÜSTEZATBendlerle KurulanlarTek Bendden Oluşanlar RUBAİTUYUGÇok Bendden OluşanlarMURABBATERKİB-İ BENDTERCİ-İ BEND Ne tende can ile sensiz ümid-i sıhhat olur. Ne can bedende gam-ı firkatinle rahat olur.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
6. Sayfa
BEYİTLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİG A Z E L Genellikle sevgi, aşk, güzellik, kadın ve içki konuları işlenir. ( Düşünceye yönelik felsefi ve öğretici konuları işleyenleri de vardır.) En az 5 en çok 15 beyitten oluşur. İlk beyitine “matla”, son beyitine “makta” denir. En güzel beyitine “beyt’ül gazel” , bütün beyitlerinde aynı konu işlenen- lere “yekahenk gazel” denir. Kafiyelenişi: ---- a ----b ----c ---- a ----a ----a Konu bakımından Halk şiirindeki “ koşma”ya benzer. En ünlü gazel şairleri: FUZULİ, BAKİ, NAİLİ, NEDİM…style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
7. Sayfa
K A S İ D E Ünlü kişilerin övüldüğü şiirdir. Gazel gibi kafiyelenir. Sanatçıları: NEF’İ, BAKİ, FUZULİ, NEDİM Aşağıdaki gibi belli bir yazılış kuralı (bölümleri) vardır. Nesib-Teşbip : Tasvir yapılır. Girizgah : Asıl konuya girilir Methiye : Esere konu olan kişi övülür. Fahriye : Şairin kendini övdüğü bölümdür Tegazzül : Araya alınan gazeldir. Taç : Şairin adının geçtiği bölümdür. Dua : Allah’a, Peygamber’e dua edilir. style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
8. Sayfa
K A S İ D E Kasideler işledikleri konulara göre şu adları alır: TEVHİD: Allah’ın bir olduğunu ve yüceliğini anlatır. MÜNACAAT: Allah’a yalvarıp yakarmak için yazılır. NAAT: Hz. Peygamberi ve dört halifeyi öven şiirler. MEDHİYE: Devrin önde gelen kişilerini öven şiir. HİCVİYE: Yöneticileri yermek için yazılan şiir. MERSİYE: Tanınmış birinin ölümüyle yazılan şiir. BAHARİYE: Baharın güzelliklerinin anlatıldığı şiir. IYDİYE: Bayramları anlatan şiir. CÜLUSİYE: Padişahın tahta çıkışını anlatan şiir.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilityppt_xppt_y
9. Sayfa
M E S N E V İ Bugünkü hikaye ve romanın, sözlü edebiyat dönemindeki destanın divan edebiyatındaki karşılığıdır. Divan edebiyatının en uzun nazım şeklidir. Savaş, aşk, din, ahlak, menkıbeler… gibi birçok konu işlenir. Her beyiti kendi arasında kafiyelenir : ---- a ---- b ---- c ---- a ---- b ---- c Divan şiirinde bir şairin beş mesnevisine “hamse” denir. ( Fuzuli, Ali Şir Nevai hamse sahibidir) En tanınmış mesnevilerimiz: Aşk konulu > Leyla vü Mecnun ( Fuzuli), Hüsn ü Aşk (Şeyh Galip) Mizahi > Harname ( Şeyhi) Bir şehri anlatan > Şehrengiz ( Taşlıcalı Yahya) Dini ve Tasavvufi > Mevlit ( Süleyman Çelebi) Ahlaki ve Öğretici > Hayriye ( Nabi ), Kutadgu Biligstyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilityppt_xppt_y
10. Sayfa
K I T’ A Bir nükte, bir yergi, bir düşünce gibi özel konular işlenir. En az iki en çok on iki beyitten oluşur. Beyitler arasında konu birliği vardır. Şair mahlasını kullanmaz. Kafiye düzeni: ……a ……c …….ç ……b ……b ….…bM Ü S T E Z A T Uzun ve kısa mısralardan oluşan müstezat, gazelin özel bir biçimidir. Uzun mısradan sonra gelen kısa mısraya “ziyade” denir. Aşk, şarap konularının yanında din ve felsefe konularında da yazılır.Bülbül yetişir bağrımı hun etti figanın Zapt eyle dehanın Hançer gibi deldi yüreğim tiğ-ı zebanın Te’sir-i lisanınstyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
11. Sayfa
BENDLERLE KURULAN NAZIM BİÇİMLERİTEK BENDDEN OLUŞANLARR U B A İ Tek dörtlükten oluşur. Aruzun özel kalıplarıyla yazılır. Kafiye düzeni:a-a-x-a Dizeler arasında anlam birliği vardır. Daha çok felsefi konular, aşk, şarap, din, tasavvufla ilgilidir. En büyük ustası İranlı Ömer Hayyam’ dır. Türk edebiyatında : Yahya Kemal, Arif Nihat AsyaT U Y U G Türk şairleri tarafından bulunmuştur. Rubai’ye benzer. Önemli şairleri: Ali Şir Nevai, Kadı Burhanettin, Nesimi Halk şiirindeki “maniye” benzer. Azeri ve Çağatay edebiyatında gelişmiştir. style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
12. Sayfa
ÇOK BENDDEN OLUŞANLAR(MUSAMMATLAR)M U R A B B A En az 3, en çok 7 bendden oluşur. Kafiye düzeni: a b c a b c a b c a a a Övgü, yergi, dini ve öğretici konular işlenir. Namık Kemal bu türde çok başarılıdır.Ş A R K I Aşk ve güzellik konusunu işler Bestelenmiş şiirlerdir. Halk edebiyatı etkisiyle özellikle koşmaya ve türküye benzetilerek oluşturulmuştur. Nedim öncülüğünü yapmıştır. Türklerin oluşturduğu bir türdür.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
13. Sayfa
TERKİB-İ BEND Bend satısı 5-10 arasında değişir. Her bend 10-20 dizeden oluşur. Gazeldeki gibi kafiyelenir. Her bendin sonunda “vasıta beyiti” bulunur. Her bendin sonunda değişir. Bendler, beyitlere ayrılabilir. Felsefi ve sosyal düşünceler, zamandan yakınmalar, ağıtlar konusunu oluşturur. Bağdatlı Ruhi, Ziya Paşa bu türün ustalarıdır.TERCİ-İ BEND Biçim yönünden “terkib-i bend” e benzer. Vasıta beyiti bendlerin sonunda değişmez. Daha çok dini konular işlenir. Ziya Paşa bu türle tanınmıştır.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
14. Sayfa
DİVAN EDEBİYATINDA NESİR Divan edebiyatında nesir, şiirden daha az gelişmiştir. Bunda düzyazının edebi ürün sayılmaması nın etkisi büyüktür.Nesir TürleriMünşeat: Mektup ve düzyazı örnekleridir.2. Tarih: Dönemin tarihi olayları anlatılır.3. Siyer: Peygamberimizin hayatı ve savaşları anlatılır.4. Tezkire: Çeşitli sınıflardan meşhur insanların biyografileri verilir.5. Surname: Büyük düğün törenleri anlatılır.6. Gazavatname: Büyük kahramanların savaş hikayeleri anlatılır.7. Seyahatname: Gezi yazılarıdır.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilityppt_xppt_ystyle.visibilitystyle.visibilityppt_wppt_h
15. Sayfa
Divan Nesri Üç Bölümde İncelenir1. Sade Nesir: Türkçe bir anlatımla halkı bilgilendirmek için yazılır. Genel olarak tefsir ve hadis kitapları, dini ve tasavvufi eserler, menakıpnameler, destan niteliği taşıyan eserler bu türde yazılır.Mercimek Ahmet > KabusnameSehi Bey > Heşt BehiştKatip Çelebi, Evliya Çelebi2. Süslü Nesir: Ustalık göstermek amacıyla yazılmış, yabancı sözcük ve tamlamalarla yüklü, söz ve anlam sanatlarıyla yüklü,uzun ve zor anlaşılır bir nesirdir. Sinan Paşa > Tazarruname Fuzuli > Şikayetname Veysi, Nergisi, 3. Orta Nesir: Halkın konuştuğu dilden ayrılmış, yer yer süslü nesrin özelliklerini taşımakla beraber; amacı, anlatmak istenileni anlaşılır biçimde ortaya koymaktır. Ustalık göstermek düşünülmez Öğretici amaç taşıyan bilim ve kültür konularında yazılmış eserler bu türdendir. Aşıkpaşazade > Tevarih-i Al-i Osman Naima > Naima Tarihi Silahtar Mehmet Ağa, Mütercim Asımstyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilityppt_xppt_ystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.rotationppt_xppt_yppt_xppt_y
16. Sayfa
DİVAN EDEBİYATI SANATÇILARIHOCA DEHHANİ SEYYİD NESİM AŞIK PAŞAKADI BURHANETTİN 13.yy’da yaşamıştır.Horasan Türklerindendir. İran edebiyatı etkisiyle din dışı şiirler yazdı. Divan edebiyatının ilk şairi olarak kabul edilir. Şiirlerinin en önemli teması aşktır. Farsa’ça bir Selçuk Sehnamesi yazdığı da söylenir. 14.yy’da tasavvuf alanında şiirler yazan Seyyid Nesim’i görürüz. Eserlerinde Azeri Türkçesini kullanmıştır. Dili oldukça sadedir. Şiirleri son derece liriktir Divanı vardır.Tuyuğları önemlidir. Tasavvuf inancından yola çıkarak “enel hak” (ben Tanrıyım) dediği için Halep’te derisi yüzül- müştür. Anadolu Türkleri arasında Tasavvufu yaymak için uğraşmıştır. Yunus’un etkisinde kalmış, hem aruzla hem de heceyle şiirler söylemiştir. En önemli eseri Türklere tasavvufu öğretmek için yazdığı “ GARİBNAME “ dir. Eğlenceye düşkün, adil, cömert,bilgin, şair bir hükümdardır. Dili Azeri Türkçesinin özelliklerini taşır. Aruz kusurlarına çokça rastlanır. “Divan”ı vardır.Gazel ve tuyuglarıyla tanınmış.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
17. Sayfa
AHMEDİ Din dışı şiirler yazmıştır. Şiirleri liriktir. Divan edebiyatını geliştiren şairdir. İran edebiyatının güzelliklerini edebiyatımıza aktar- maya çalışmıştır. Aruzu ustalıkla kullanmıştır. Büyük bir “DİVAN”ı, “İSKENDERNAME” ve “CEŞİD Ü HURŞİD” adlı eserleri vardır.ALİ ŞİR NEVAİ Büyük bir devlet adamı ve büyük bir edebiyatçıdır. Muhakemet’ül Lügateyn adlı eserinde Türkçeyle Farsçayı karşılaştırarak Türkçenin daha üstün bir dil olduğunu söyler. Türk dilini yabancı kelimelerden koruma ister. Türk dil kurumunu kurmaya çalışmış ve bu amaçla şiirleri yazmıştır. Çağatay lehçesini kullanmıştı. 5 Mesneviden meydana gelen hamse sahibidir. Düz yazıları da vardır. MAHZEN’ÜL ESRAR ,MECALİS’ÜN NEFAİS, MİZAN’ÜL EZVANAHMET PAŞA Fatih Sultan Mehmet’in öğretmenidir. Devrinde “şairler sultanı” olarak bilinir. Zarif söyleyişleri olan nüktedan biridir. Bir ara zindana atılmış yazdığı “kerem” redifli gazel oradan kurtulmasını sağlamış. Eserlerinde sağlam bir mısra yapısı vardır. Dili ve mecazları kullanışı devrinin şairlerinden üstündür. Günlük sorunları işlemiş, aruzu Türkçeye ustalıkla uyarlamış.NECATİ BEY Şiirlerinde atasözlerine yer vererek Divan edebiyatı- nda mahallileşme akımını başlatmış. Divan şiirine millilik ve ulusal zevk getirmiştir. Açık yapmacıksız bir Türkçeyle derin anlamlar söyle- miş. Kastamonu’da nakkaşlık yaparken tanınmış ve saraya çağrılmıştır.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
18. Sayfa
SÜLEYMAN ÇELEBİ FUZULİ NEF’İ İyi bir eğitim alarak yetiştiği eserlerinden anlaşılmaktadır. Yıldırım Beyazıt zamanında Ulu Cami’de imamlık yapmıştır. Şairin tek eseri Vesilet’ün Necat (Mevlid)’tır. Süleyman Çelebi Mevlidi Hz. Muhammed’in diğer peygam- berlerden üstün olduğunu ifade etmek için yazmıştır. Mevlid XV. yy Batı Türkçesinin gramer ve ses özelliklerini bütün yönleriyle göstermesi bakımından da önemli bir e- serdir. Divan edebiyatının en büyük şairidir.Kerbela’ da yaşamıştır.Türbedarlık yapmış iyi bir eği- tim görmüştür. Şiirlerin Azeri Türkçesi ile yazılmıştır,Dönemine göre dili sadedir.Gazel şairi olarak bilinir. Şiiri bir ilim işi olarak görür.İlimsiz şiiri temasız duvara benzetir. Şiirde tasavvuf önemlidir. Diğer önemli konu aşktır..Günlük yaşamdan bahsetmemiştir. Şiirlerindeki aşk ilahi aşktır. Türkçe Divan, Farsça Divan, Şikayetname, Beng ü Bade, Leyla vü Mecnun Padişahlara ve ileri gelenlere yazdığı kaside- leri ve hicivleriyle tanınır. Ölçüsüz biridir.Övdüğünü göklere çıkarır, kötülediğini yerin dibine sokar. Kasideleriyle tanınır. Dili süslü ve sanatlıdır.Dilini çok iyi kullanır. Hicivlerini “Siham-ı Kaza” isimli eserinde toplar . Şiirlerindeki ahenk ve musuki onu diğer şairlerden ayırır. ŞEYHİ Germiyanoğulları ve Osmanlı saraylarında bulunmuş devlet büyüklerine kasideler sunmuştur. Padişahtan aldığı tımarın verilmemesi üzerine” Harname”yi yazmıştır.İkinci Murat’a sunduğu söylenir. Harname dışında “Hüsrev ile Şirin” adlı mesnevisi vardır. Tasavvufun etkisindedir. Çağının Türkçesini büyük ustalıkla kullanmıştır.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
19. Sayfa
SİNAN PAŞABAKİ (ŞAİRLER SULTANI) NABİ KATİP ÇELEBİ İyi bir Medrese eğitimi görmüş ve çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır. Şiirlerde tasavvufa yer vermemiştir. Aşk,tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca konulardır. Gazel türünün tanınmış şairlerindendir Dili kullanmada başarılıdır. Ahenkli,akıcı,zevkli bir dili vardır. Söz sanatlarını başarıyla kullanır. İstanbul şivesini eserlerinde yansıtmış. Osmanlı şiir dili onunla zengin ve klasik bir dil haline gel- miştir. Divan, Fezail Mekke, Kanuni Mersiyesi Süslü nesir yazarıdır. En önemli eseri “Tazarruname”dir.(Tasavvufi bir eserdir.) Şiir ile düşünceyi birleştiren şair olarak görülür. Şiirlerinde hikmetli sözlere atasözleri yer vermiştir. Kötülükleri, fakirliği ve mevki düşkünlüğünü eleştirir. Dili akıcıdır. Şiirlerde toplumun düzensizliklerini, hayatın; kişiyi kötülük- lere götüren yönlerini göstermeye çalışmıştır. Hayriye,Hayrabat adlı iki didaktik mesnevisinin yanında Tüfetül Haremyn ve Minşeat adlı kitapları da vardır. Divan edebiyatında hikmetli ve öğretici şiir devrini başlatmış. Tanınmış tarih ve coğrafya bilginidir. “Mizanü'l-Hakk fi İhtiyari'l-Ahakk'da” da din bilgilerinin tartıştıkları konular hakkında düşüncelerini açıklar. Tarih alanındaki yapıtlarının ilki Arapça Fezleke'dir. Dört bölümden oluşan kitapta tarihin anlamı, konusu ve yararı anlatılır. Arapça Fezleke'nin devamı niteliğindeki Türkçe Fezleke 1591-1654 arasındaki olayları anlatan bir Osmanlı tarihidir. Tuhfetü'l-Kibar fi Esfari'l-Bihar'da kuruluş döne- minden 1656'ya kadar Osmanlı denizciliğini anlatır. Cihannüma, Batı kaynaklarını Osmanlı coğrafya- cılığına tanıtması bakımından büyük önem taşır. style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
20. Sayfa
EVLİYA ÇELEBİ NEDİM ŞEYH GALİP İzmit, Trabzon ve Girit yolculuklarına çıkan Evliya Çelebi, 50 yıl boyunca Avusturya, Hicaz, Mısır, Sudan, Habeşistan, Dağıstan gibi ülkelerde dolaştı. Seyahatname edebiyatımızın gezi türünden ilk ve en büyük eseridir. Evliya Çelebi, Seyahatnâme'sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlatmak- tadır. Olaylara çoğu defa alaycı bir tavırla yaklaşan Evliya Çelebi, bazen naklettiği olayları renklendirmek amacıyla uydurma haberler ve olaylar da ortaya atmış, okuyu- cunun ilgisini çekmek için aklın alamaya- cağı garip olaylara da yer vermiştir. Lale devrini yaşamış ve şiirlerinde yansıtmıştır. Şiirlerdeki zevk,sefa,eğlence,nükte,musiki bir aradadır. Şiirdeki inceliğe büyük önem verilir. Divan edebiyatının kuralları dışına çıkmıştır. Kendine özgü bir dil oluşturmuştur. Edebiyatımızda mahallileşme cereyanını geliştirmiştir. İstanbul Türkçesini şiire getirmiştir. Şiirde İstanbul’un Mesire yerlerini anlatır. Dini konulara hiç yer vermemiştir. Dili açık,yalın,ahenklidir Şarkı türünün önemli bir ismidir. Gazelleriyle ünlüdür, divanı vardır. Divanda hece vezniyle yazılmış bir türkü vardır. Mesnevisi yoktur. Divan edebiyatının son büyük şairidir. Süslü ve çeşitli söz sanatları ile yüklü,ağır bir dili vardır. Sebk-i Hindi adı verilen üslubun edebiyatımızdaki temsilcisidir. Düşünce ve tasvirlerle örülü yoğun bir hayal gücü vardır. Şiirinin anlaşıl- ması güçtür. Şiirlerinde musiki önemlidir. Divan ve Hüsn-i Aşk.style.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibilitystyle.visibility
21. Sayfa
HAZIRLAYAN*METİN KÖKÇE
22. Sayfa