Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Dünya milletlerinin destanları ve motifleri

Dünya milletlerinin destanları ve motifleri nelerdir ?

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Admin

    • 2015-10-31 04:21:22

    Cevap : Dünyanı Tanınmış Doğal Destanlarından Bazıları Gılgamış Destanı 6300 dizeden oluşan Sümer Mütoslarına dayalı bir Mezopotamya şiiri olarak en eski destan örneği diye kabul edilir. Babillilerin milli destanıdır. Destanda, insanın büyüklüğü ve tanrılar katına yükselme isteği dile getirilir. M.Ö. 2000 yıllarına it olduğu sanılan destana Güney Babilonya şehirlerinden Uruk’un Beyi kahraman, kuvvetli ama zalim olan Gılgamış’ın savaşlarını, onarışını, gök yüzünün boğasıyla mücadelesini, ölümsüzlüğün sırrını bulmak için yaptığı yolculuk anlatılır. Ciahnson De Roland Üç bölümden, 4002 dizeden oluşur. Fransızların en eski destanıdır. 11. yy.’da Turoldus tarafından yazıldığı belirtilir. Araplara karşı düzenlen bir savaş dönüşünde Roland’ın Pireneler bölgesinde pusuya düşürülüp öldürülmesi olayı yüzyıllar sonra değiştirilerek destan kurallarıyla kaleme alınır. Turaldus ilhamını tarihi bir olaydan alır. Roland’ın komutasındaki asker grubunun Basklar tarafından yenilmesini büyük bir çarpışma gibi göstererek olayı din savaşı boyutuna taşır. İliada ve Odisseia 24 bölümden oluşan eser Homeostan kaleme alınmıştır. Yunanlıların doğal destanıdır. İlyada bir olayın destanıdır. Anadolu’daki Troya şehrine Yunan sitelerinin ortaklaşa düzenledikleri seferi ve hileli zaferi anlatır. Odessa bir kişini destanıdır. Troya savaşından sonra İthake kralı Odysseus’un büyük güçlükleri aştıktan sonra karısına ve evine kavuşmasını hikaye eder. Kalevela Fin halkının destandır. Folklor araştırıcı olan Elias Lonnrot tarafından toplanmıştır. Korelia  Finlilerin ilk yerleşim bölgesi ve anavatanıdır.  Lonnrot bu yerde araştırmalar yaarak halk ozanlarının yüzyıllardır nesilden nesile aktardıkları destan parçalarını düzenlemiş ve 1835’te yayımlamıştır. Daha sonra aktardıkları destan parçalarını düzenlemiş ve 1835’te yayımlamıştır. Daha sonra yaptığı eklemelerle 22800 dizeye ulaşan destanı 1949’ta tekrar yayımlamıştır. Destan Fin halkını ziraat yapmak, toprakla uğraşmak, toprak zorluğunu yenmek yolunda Sampo adlı sihirli değirmeni elde etmek için gösterdiği çaba üzerine kurulmuştur. Ana konu ise iki ayrı halk topluluğunun zaman zaman birbirlerine yaklaşıp uzaklaşmalardır. Bunlar Finlandiya’nın güneyindeki gerçek Fin Halkı olan Korelyalarılar ile kuzeydeki Phojola halkıdır. Eser doğaya karşı dövüşen kuzey insanların aile erdemleri ve bilgeliği över. Kolevela’nın kahramanlarının olağanüstü  güçleri vardır. Destanda doğaya bağlı, tek tanrıya inanan bir toplumla birlikte şamanizmin ve totenizmin izlerine rastlanır. Destan Kolevelo’nın mutlu bir ülke olmasıyla sona erer. Fin yazını ve Fin müziğinin beslendiği Kolevela dil, duygu, düşünce ve hayal yönünden zengindir. Şehname İran’ın en önemi şairi Firdevsi tarafından yazılmıştır. Bir milletin bütün tarihi geleneklerini içinde barındıran Şehname’de İran tarih ve mitolojisinden başka Türk, Hint, Yunan tarih ve mitolojisine de rastlamak mümkündür. Saka Türkleri’ne ati Alp ER Tunga Destanının karşıtıdır. Şehname’de Alp Er Tunga Afrasya kardeşi Alp Arız Agrires’tir. Eskiliği, dili ve edebi değer bakımından Farsça’nın önemi bir eseridir. Şair eserde İran’ın müslümanlar tarafından alınışından eski İran kültürünün yok edilmeye çalışılmasından duyduğu üzüntüyü dile getirir. İran dinine bağlı kahramanlar övülür. Eser İran – Turan savaşları bakımından Türk tarih ve destanında önemli bir yer tutar.   Nibelungelied 11. yy’da kim tarafından yazıldığı bilinmemekle birlikte Almanlara ait bir destandır. Yazar 6. yy’a kadar olan masaları yanında ele alıp uyarlamıştır. Konu olarak destanda bir efsane halkı olan zengin cüceler yer alır. Işık kahramanı Siegfried’in kenarlıklar hakimi Niebelungenler yenerek hazinelerini alması dile getirir. Ayrıca destan Burgund Krallığı’nın Attila tarafından yıkılması gibi bir tarihi gerçekliğe de dayanır. Nibelunglar Destanı, İstanbul 2001, Yapı Kredi Yayınları Mohoborata Hintlilere ait olan destanın Vyasa tarafından kaleme alındığı söylenir. Yazılışı çok eski tarihlere kadar uzanır. Konu olarak Asya halkları olarak nitelenen daha esmer tenli Davidler’i simgeleyen Kavrava’ların Ariyani’lerin olası sayılan ve kral soyu olan beyaz tenli Pandovalara kaşrı davası anlatır. Olaylar tarihsel gerçeklere yakındır. Hint tarihindeki Davidler’la Ariyani’ler arasındaki M.Ö. 2000 yılına dayanan Kurukşetre savaşı destana yansımıştır. Eser Sanskrit dili yazısının temel yapıtlı olması açısından önemli olmakla birlikte gelenekleri, hukuk, ve ahlak kurallarını dini, felsefi ve yargı kavramını bir araya getirmesi bakımından da önemlidir. Romayana Hint destanıdır ve Roma adlı bir kahramanın hikayesini anlatır. 24000 kıtadan oluşur. Kimin yazıya geçirdiği bilinmemektedir. İgor Ruslara aittir ve kimin tarafından yazıldığı bilinmemektedir. 1185’te Palaviseler’e karşı girişilen seferin öyküsünü anlatır. Eserde İgor önce galip gelir ama sonra kardeşi ve oğlu ile birlikte hapis edilir. Bir sire sonra kaçar oğlu Sıladamir ise kendisine iyi davranan Kuçak Han’ın kızı ile evlenir. Bu aralardaki olayları destanı bir hava içinde anlatan ilk yazma nüshası 1812’de Moskova yangınında yok olmuş diğer kopyası ise bilimsel şekilde Puşkin tarihinde kaleme alınarak yayımlamış ve baskıları yapılmıştır.


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Admin

    • 2015-10-31 04:22:08

    Cevap : Destan Motifleri
    Ses: Yaradılış destanında ilk örneklerini gördüğümüz ses motifi, Tanrı Kara Han’ın uçsuz bucaksız göklerde uçarken çıkardığı kanat hışırtıları ile ortaya çıkar.Ak Ana, sudan çıkarken, ‘Yarat’ diye fısıldar. Türeyiş destanındaki çocukların bozkurt seslerine benzeyen çığırışları, doğadan kaynaklanmış gibidir. Göç destanında, halkın istekleri düzenli bir koro gibi yükselir. Şu destanında ise, sesin, musikileşmesiyle karşılaşırız. Göç destanında ağaca inen ışık, ağacı gebe bırakırken şarkılar, ezgiler yükselir.
    Işık motifi: Türk mitolojisinde, kozmogoniyle ilgili çeşitli anlatmalarda ışık motifinin önemli bir yere sahip olduğunu görmekteyiz. Bu önemli konum, destanlarda da ön plana çıkmaktadır.
    Işık motifinin kutsal işlevini en açık bir biçimde, Yaradılış Destanında buluruz. Karahan ya da Ülgen adıyla bilinen tanrının kendisi için yarattığı gök evrenlerinden biri, ışık âlemidir.
    Türk destanlarının motif yönünden en zenginlerinden biri olan Oğuz Kağan Destanı, Oğuz’un doğumundaki yüz ışığı ile başlar. Gençliğe geçiş aşamasında kahramanımız bir gün ormandayken, gökten inen bir mavi ışığın ortasında oturan aydan parlak bir kızla karşılaşır. Kızın başında Çoban Yıldızı gibi ışıldayan bir yıldız vardır. Oğuz’la evlenen kızın gözleri pırıl pırıl yanınca, üç erkek çocuk doğurur. Onların isimleri de, hep ışıklı cisimlerle ilgilidir: Gün, Ay, Yıldız…Daha sonra Oğuz’un çadırına güneşten parlak bir ışık daha iner. Bu ışıktan gök tüylü, gök yeleli, görkemli bir kurt peyda olur. Oğuz’un ikinci karısı da yoğun bir ışık tablosu içinde, destanda yer alır. İkinci eşten olan çocuklar da, ışık yansıtan, ışıkla ilgili nesnelerden kaynaklanır : Gök, Deniz ve Dağ…
    Göç destanında da gökten inen bir kutlu ışık, iki ırmak arasındaki kutsal ağacı gebe bırakır.Doğan çocukların babası, bu kutsal ışıktır. Ergenekon destanında da, dağın eritilmesi sırasında yoğun ışıltılı tablolar gözler önüne serilir. Işıkla birlikte, mavilikler de bu motifle iç içedir.
    Uygurlar döneminin dini olan Maniheizm’deki asıl tanrı da iyilik ve ışıklar tanrısıdır. İlk dinlerden başlayarak Türk inancında ışık, kutsal bir unsur olarak kabul edilmiştir. “bu dini Türklere kabul ettiren Bugu Han’ın rü’yâlarına giren ‘ışık’ şeklindeki kız, aynı dinin meşhur nur ve ışık bakiresidir.
    Su: “Türk destanlarında su unsuru da en az ses ve ışık unsuru kadar önemli bir yer tutar…Su unsuru destanlarımızda yağmur halinden buğu haline kadar; incecik bin akarsu şeklinden göl, deniz, ırmak şekillerine kadar her biçimde yer almıştır. Öyle ki Şu destanının sanatkâr yaradılışlı hükümdarı Şu, gümüş havuzunu yanında taşıyacak kadar su sevgisiyle doludur. Oğuz Han’ın, gölün ortasındaki bir odacıkta bulduğu ikinci karısı da, birinci karısı nasıl ışıktan gelmişse, öylece sudan gelmiş bir ilâhî varlık hissini vermektedir. Bu simge Yaradılış destanındaki sudan çıkan ve Kara Han’a (Kayra Han’a) yaratma gücünü veren Ak Ana simgesi ile birleştirilebilir. Bu iki simge, Türk destanlarında kadının su unsuru ile olan ilişkisini açıklamaktadır…”
    Tuğla ve Selenge gibi iki kutsal ırmağın varlığında temsil edilen su sevgisi, yokluğunda da, bir felâket kaynağı olarak kabul edilmektedir. (Uygur Destanı).
    Ağaç: Eski Türk din inanışlarında ağacın önemli bir yeri vardır. Kayın ağacının kutsallığı, günümüz Anadolu’sunda bile geçerlidir. Oğuz’un ikinci eşi, göl ortasındaki bir kutsal ağaçta dünyaya gelmiştir. Kadın ve üretkenliğin ağaçla bağdaştırılmasındaki sağlam yorum dikkat çekicidir. Ergenekon destanında, ürün veren ağaçlardan büyük bir sevgiyle bahsedilir. Böylelikle destanlarda ağaç, üretkenliğin ve hayatta sürekliliğin simgesi olarak değerlendirilir.
    Oğuz destanında, ordular ağaç köprüler yaparlar, yine ağaçtan yapılmış kağnıların da bu destanda kullanıldığını görmekteyiz. Nihat Sami Banarlı, ağaçtan doğan çocuğa “oyuk ağaç” anlamında, Kıpçak adının verildiğini belirtir.
    Ergenekon destanında da, kapalı yurt özelliklerine sahip yörenin ağaç varlığı bakımından zenginliğinden söz edilir. Destanlardan kaynaklanan bu ağaç sevgisi, daha sonraki halk edebiyatı ürünlerinde de kendini gösterir.
    Ağacın eski Türk boylarındaki kutsallığına ilişkin bir başka kanıt da, Başkurtlarda birbirini tanımayan kişilerin karşılaşmaları durumunda sordukları, “Ağacın ya da kuşun ne?” sorusudur. Anadolu halk danslarının çoğunda, ağaç isimlerinin bulunuşu ve figürlerdeki şamanistik kalıntılar da, ağaç kavramına duyulan saygıyı göstermektedir.
    Gökbörü (Bozkurt): Eski Türk dini olan Şamanizm’de de kutsal bir anlamı olan kurt (Ongun), ulusal bir simge olarak kabul edilmiştir. Gerek şamanist sembollerde, gerekse daha sonraki devrelerin Türk devletlerinde Kurt, temsil gücü yüksek bir değer olarak kabul edilmiştir.Oğuz Kağan, Uygur-Türeyiş ve Göktürk destanlarında, kurtla ilgili birçok motif vardır. Kurdun yol göstericiliği, rehberliği, Oğuz Kağan Destanı’nda daha belirgindir. Kırk kulaç uzunluğundaki direklerin başına dikilen kurt ve altın tavuk heykelleri, toplumsal değeri de göstermektedir. Bu eski davranış biçimi, Erzurum yöresi halk danslarından biri olan Çift Beyaz Güvercin oyunundaki Çift beyaz güvercin olsam Çadırın başına konsam türküsünde vurgulanan çadırın tepesine konan çifte güvercin motifini hatırlatmaktadır.
    İnsan anlayışı: Türk destanlarının temel insan tipi, Alp tipidir. Alp tipi, idealize edilmiş bir destan kahramanını ifade eder.Yüksek ahlak sahibi, cesaret ve mertliğin sembolüdür, Alp. Destan mantığının doğal bir tipinde yoğunlaştırılmış özellikler, daha sonraki halk edebiyatı anlatmalarımızda özellikle Dede Korkut’ta da sürdürülmüştür. Oğuz Kağan destanından hareketle, insan anlayışını yorumlayan Prof.Dr. Mehmet Kaplan’ın bu konudaki değerlendirmesi ise şöyle: “Oğuz Kağan Destanında görülen zaman ve mekan tasavvurları ile Oğuz’un şahsiyeti ve içinde yaşadığı toplum arasında sıkı bir münasebet vardır. Oğuz bir yerde ve bir anda durmayan Zaman’ı ve Mekân’ı süratle aşan Insan’dır. O, ekinci medeniyetlerde görülen ‘durgun’, ‘içe dönük’ insan tipinin tam zıddıdır. Oğuz tamamıyle ‘dışa dönük’ bir tiptir. Bütün varlığından taşan kuvvet, onu dışa iter. Destanda Oğuz’un vücudu hayvanlar âleminden alınma benzetmelerle tasvir edilmiştir…Oğuzun…mistik tiple en küçük ilgisi yoktur.” Daha sonra Oğuz’un çeşitli nesnelere ad vermesini de Kaplan şöyle yorumlamakta: “burada başka medeniyetlerde de kendisini gösteren ‘kullandığı vasıta ve aletlerle aynileşme’ adı verilen bir hadise ile karşılaşıyoruz. Bunun sosyolojik manâsı, insan oğlunun hayatına, düşüncesine hatta rüyasına bile içinde yaşadığı hayatın, kullandığı alet ve vasıtaların şekil vermesidir. Oğuz’un şahsiyetine, kendi ehlileştirdiği at, yaptığı ve kullandığı ok şekil vermiştir.” (34)
    Kadın: Türk destanlarının en önemli unsurlarından biridir. Yaradılış destanında, yeryüzünün ve insanın yaratılış ilhamı Ak Ana adlı bir kadın tarafından verilmiştir. Varlığın sebebini kadına bağlayan bu anlayışı diğer destanlarımızda da görmek mümkündür. Destanlardaki kadınlar, destan anlayışının doğrultusunda, olağanüstü varoluşlarıyla sıradışılığın tipik örnekleridir. Oğuz’un eşleri ışıktan ve ağaçtan doğmuş kutsal kişilerdir. Manihaizmle birlikte anılan Buğu Han’ın rüyasına girerek, ona fikir ve ilhamlar veren melek de, bir nur ve ışık bakiresiydi.
    Türk destanlarında kadına verilen seçkin yer, daha sonraki anlatı türlerinde de kendini gösterir. Dede Korkut’ta, halk hikâyelerimizde kadın anlayışı, hep bu seçkinliğin etkisinden kaynaklanmaktadır.
    Türk destanları ilgili bilimsel çalışmaları yansıtması açısından Prof.Dr. Abdülkadir İnan’ın Türk Kültürünü Araştırmaları dergisinin XV/12, (1976) sayısında yer alan Millî Destanlarımız Üzerine İncelemeler ve Araştırmalar başlıklı yazısının bazı bölümlerinin, öğrencilerimize yararlı olacağını düşünmekteyiz:
    Türk millî destanları üzerine çağdaş araştırma ve incelemeler ancak 19. yüzyılın ilk yarısında başlamıştır. Bizim bildiğimize göre Türk destanlarının, Türk dili ve lehçeleri bakımından, önem vererek YeniseyAltay Türk boylarında araştırma yapan türkolog Fin Bilgini M.A. Castren olmuştur (1840-1857). Onun tespit ettiği destanları akademisyen Anton Schiefner “Heldensagen deir Minusinschen Tateren” adıyle almancaya çevirmiştir. (SPb. 1859). Bu eserde onbeş destan vardır. Bunların asıl türkçe metinlerinden bir kısmı Radloff’un “Proben”inin II. cildinde tespit edilmiştir. A. Schiefner çevirmesinin önsözünde bu Minusin Türklerinin destanlarının tahlilini yapmış bazı motif ve unsurların menşeini bulmaya çalışmıştır. Bu tahlil 47 sahifedir. Radloff’un “Proben” külliyatında da muhtelif Türk boylarına rivayet edilen pekçok destanlar bulunmaktadır. Aynı yıllarda Altay Türkleri arasında fıolklor araştırmaları yapan V. Titov birkaç destan tespit ederek rusça tercümelerini Rus Coğrafya derneğinin “Vestnik” dergisinde (…) yayımlamıştır. Titov’un bu tercümesi gerek Rus folklorcuları ve gerek türkologlar çevresinde önemli yankılar yapmış ve “Etnograf. Sbornik” dergisinin IV. cildinde basıldıktan sonra kitap halinde de neşredilmiştir. Rus devriminden sonra da AltayYenisey Türk boylarının destanlarına dilci ve folklorcular tarafından büyük önem verilmiştir. Yerli aydın Türkler ve Rus türkologları tarafından bu alanda türkçe metinler ve bunların Rusça tercümeleri yayınlanmıştır. (…)
    Orta Türk-Kıpçak grubu destanlarına gelince eski kahramanlık destanları Nogay, Kazak, Kırgız ve Dağıstanlılarda muhafaza edilmiş ve 19. yüzyılın başlarından beri kendilerinin okuryazarları tarafından arap harfleriyle tespit edilmeğe başlamıştır. Kazaklardan Şeyhislamoğlu Yusuf Beğ, Köteyoğlu Yusuf, Dağıstanlılardan Mehmet Osmanof hem eski destanları rivayet hem de tespit edenlerdendir. Rus devriminin ilk on yılı içinde eski destanların neşrine KırgızKazaklar büyük önem verdiler. “Batırlar” serisi adıyle birçok destan yayınladılar.(…)
    Eski Türklerin terennüm ettikleri müşterek bir destanın parçaları XI. asırda Mahmud Kaşgârî tarafından “Divanü Lûgat it Türk”ün muhtelif sahifelerinde nakledilmiştir. Bu destan parçaları Türk kahramanı Alp Er Tunga’nın hayatını ve ölümünü anlatan bir destandan alınmıştır. Mahmud Kaşgârî ve “Kutadgu Bilig” yazarı Yusuf Has Hacib bu Alp Er Tunga’ya İranlı yazarların İran destanındaki Turan kahramanı Afrasyap ile aynı şahıs olduğunu belirtiyorlar. Her halde bu destan Türklerin yabancı bir ulus ile yaptıkları büyük bir mücade ve savaşlar üzerine söylenen destanlardan da parçalar naklediyor. Bunlar arasında müslüman Türklerle şamanist ve budist Türkleri “din namına” yaptıkları savaşları anlatan parçalar da vardır.
    XI. asırdan sonra XIV. asra kadar yazılan islâmî eserlerde Türk destanlarına dair bilgilere rastlanmıyor. Ancak Moğol istilasından sonra yazılmış tarihlerde Türklerin destanlarına dair bilgiler verilmektedir. Türk boylarında muhafaza edilen Oğuz Hakan destanı Reşideddin’in himmetiyle farsçaya tercüme edilerek “Camiü?t- tevarih” külliyatına alınmıştır.Yine Uygur harfleriyle yazılan bir “Oğuz Kağan” destanının da İlhanlılar devrinde budist uygur bahşıları tarafından tespit edilmiş olduğu tahmin edilmektedir. Bu destan Bang ve R. Rahmet (Arat) tarafından yayınlanmıştır.
    Türk destanları şimdiye kadar esaslı surette incelenmiş değildir. Türk destanları bir külliyat halinde yayınlanmadan önce böyle bir inceleme mümkün değildir. Bununla beraber Türk destanlarının bazı rivayetleri üzerine çok önemli bilimsel araştırma ve incelemeler yapılmıştır. Yukarıda andığımız A. Sheifner’in “Minusin Tatarlarının kahraman destanları”, W. Radloff’un “Proben” önsözleri, Köprülü Fuat’ın “Türk Edebiyatı Tarihi”ndeki “üçüncü mebhas” ve “destanî edebiyatı devamı”, A. Zeki Velidî Togan’ın muhtelif eserlerinde, P. N. Bortav’ın “Köroğlu”, Orhan Şaik Gökyay’ın “Dedem Korkut’un Kitabı”, Dr. Muharrem Ergin’in Dede Korkut kitabının giriş kısmı, F. Sümer’in “Oğuzlara ait destanî mahiyette eserler” bu cümledendir.
    Son yirmibeş yıl içinde Sovyetlerin Bilimler Akademisine bağlı Şarkıyat, Tarih, Etnoğrafya Enstitüleri olağanüstü bir önem vererek Türk destanlarını incelemeye koyuldular. Bu incelemeler arasında çok değerli etüdler bulunduğu gibi Türk destanlarının milliyetçilik ve pantürkizm ideolojisinin kaynakları olduğunu iddia ederek bunların Tür boyları arasında yayılmasını durdurmayı teklif edenleri de vardır.(…) Bununla beraber Rus bilginleri arasında tarafsız, gerçek ilim adamları şimdi de bulunuyor. Bunlar, Baron Rosen, Fraehn, Barthold, Potanin gibi bilginlerin geleceklerine bağlı kalmaya çalışan yeni nesilden çıkan genç bilginlerdir.(…)

    Kaynak: Türk Halk Edebiyatı Anlatı Türleri (2004) Prof. Dr. Metin KARADAĞ
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.