Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Edebiyat ve toplum arasındaki ilişki

Edebiyat ve toplum arasındaki ilişki nedir

Bu soruya 4 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-10-22 06:06:07

    Cevap : Edebiyat ile Toplum Arasındaki İlişki (Özet)
    Sosyoloji, insanların toplum içindeki davranışlarını zaman ve mekâna bağlı olarak gözlemleme yoluyla araştıran, objektif sonuçlara ulaşmaya çalışan, yani sosyal olayları inceleyen bir bi­lim dalıdır. Bu bilim dalının ilgi alanı sosyal çevredir. Edebî metinler de bu sosyal çevreden ortaya çıkar. Sosyal çevrede yaşanan olaylar, güzellikler, olumsuzluklar vb. edebî metinlerde farklı düzeylerde kendine yer bulur. Sosyal hayatı düzenleyen ilişkiler edebî metinlerde, kişiler aracılığıyla dile getirilir. Kişilere bağlı olarak sosyal olaylar neden ve sonuçlarıyla irdelenir. İşte tüm bunlar, edebî metinlerin, sosyal yaşamla ilgili önemli bilgiler aktardığını ortaya koymaktadır. Bu bilgiler de sosyolojinin alanına girmektedir. Bu yüzden sosyologlar, kişilerin toplum içindeki yaşantılarını, davranışlarını anlatan bu edebî metinlerden sık sık yararlanma yoluna giderler.

    Örnek:
    Kuyucaklı Yusuf romanından alınan şu örnekte toplumsal yapı hakkında bilgi verilir.
    "Şehrin iyi aileleri arasında bile bunların istedikleri zaman alamayacakları kız yoktu. Adeta bütün eşraf aileleri arasında ezelden beri mevcut, değişmez bir mukavele vardı ve buna, harici şeklin değişmesine, vaziyetin tamamen başka olmasına rağmen, daima riayet ediliyordu."

    Edebiyat Toplum İlişkisi (Detay)
    Edebiyatın konusu insandır ve insan toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Edebî metinler, insanı, insanın diğer insanlarla ilişkilerini işler. Sosyoloji ise toplum bilimidir. Bu yönüyle her iki bilimin konusu ortaktır. Bazı edebî metinler, sosyoloji bilimine kaynaklık edebilir, çünkü edebî metinlerde insan ilişkileri açısından bol malzeme vardır. Ancak, edebî metinler oluşturulurken gerçeklerin değiştirilip dönüştürüldüğü unutulmamalıdır. Bazı edebî akımlar ve edebî dönemlerin bazı temsilcileri, topluma yön vermeyi, sosyal fayda sağlamayı amaçlar. Böylece edebiyat toplumu etkiler ve sosyolojinin inceleme alanına girer. Örneğin; Recaizâde Mahmut Ekrem'in "Araba Sevdası" adlı romanı, Batılılaşmayı yanlış anlayan züppe tipini, Halit Ziya'nın "Maî ve Siyah" adlı romanı da Servet-i Fünun sanatçılarını anlatır.

    Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalına "toplum bilimi (sosyoloji)" denir. Başka bir söyleyişle, toplum bilimi, insanların yaşayışlarını, bu yaşayışları düzenleyen ve yöneten yasaları araştıran, inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı "dil, din, ahlak, gelenek, görenek, kültür, uygarlık, millet" gibi düşünce ve kavramların önem ve etkinlik kazanmasına, değerlendirilmesine yardımcı olur.

    Toplum bilimi, insan topluluklarının çeşitli kurum ve kurallarını kültür eserlerini, yalnız toplumun oluşumu açısından araştırır ve değerlendirir. Belli bir toplumdan sağladığı verileri, o toplumun gelişim sorunlarını, kurum ve kurallarını, kültür aşamalarının dönüşüm çeşitlerini açıklamak için kullanır.

    Edebiyat tarihi ise bir ulusun kendi tarihi boyunca oluşturduğu bütün sözlü ve yazılı edebiyat ürünlerini inceleyerek o ulusun geçirdiği duygu ve düşünce aşamalarını ortaya koyar. Toplum bilimi genel, edebiyat tarihi özeldir. Toplum bilimi evrensel, edebiyat tarihi ulusaldır. Ancak edebiyat tarihi kendisi için gerekli olan ön bilgilerin büyük bir bölümünü toplum bilimi aracılığıyla sağlar. Onun araştırma inceleme ve değerlendirmelerinden büyük ölçüde yararlanır.

    Edebiyat tarihçisi, edebiyat tarihini oluşturabilmek için toplumu kaynaklarından başlayarak, tarihin akışı içinde bütünüyle izlemek, eserleri, yazarları ve edebî akımları, onları oluşturan nedenleri araştırmak zorundadır. Edebiyat tarihçisinin edebiyat tarihiyle ilgili bütün ürünleri toplum bilimi ışığı altında incelemesi gerekir. Çünkü edebiyat tarihçisine nedenleri araştırmasında, onları birbirine bağlayan karışık etkenleri ayırmasında, sonra yeniden toparlayıp birleştirmesinde en önemli yol gösterici toplum bilimdir.

    Edebî eserleri ortaya koyanlar insanlardır, insanlar bir toplumda yaşar. Yaşadıkları toplumun özelliklerini de ortaya koydukları edebî eserlere ister istemez yansıtırlar. Toplumların özellikle gelenek, görenek ve yaşam biçimleri edebî eserlere yansır. Bu bilgiler edebiyat tarihine de toplum bilimine de kaynaklık eder. O yüzden, edebiyat tarihi incelenmeden toplum bilimi hakkında hüküm vermek tam doğru olmaz.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Viento

    • 2020-10-21 11:02:56

    Cevap :

    Her toplumun sahip olduğu kendine özgü belirli özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler bu toplumun sahip olduğu kültür olarak ifade edilmelidir. Kültür, bir toplumun kimliği niteliğindedir. Bu açıdan kimliğe sahip çıkmak da toplumun sorumluluklarından bir tanesidir.

    Bir toplumun sahip olduğu kültürü yansıtan en önemli olgulardan bir tanesi sanattır. Sanat dalları, kültürü en iyi yansıtan dallar olarak görülmektedir. Bu kapsamda edebiyat da bu dallardan bir tanesidir. Bir toplumun ürettiği edebi eserler bu toplumu temsil eder niteliktedir.

    Insanlar geçen zaman içerisinde yaşadıkları belirli toplumsal olayları roman ve şiir gibi belirli edebi yollar ile açıklamaya, duygularını ifade etmeye gitmişlerdir. Bu açıdan edebiyat toplumu temsil eder niteliktedir.

     

    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-10-22 06:08:07

    Cevap :

    Edebiyat ve Toplumsal Yarar

    Edebiyatla toplum kavramlarını birlikte düşündüğümüz zaman, yarar kavramını göz ardı edemeyiz. Edebiyatın toplumsal hayat bakımından ne anlama geldiği, bir bakıma edebiyatın toplumsal işlevinin ne olabileceği, İlkçağ felsefecileri ve düşünürlerinden itibaren üzerinde durulan bir konu olmuştur. Platon, edebiyatın toplum üzerindeki etkilerinin bilincindedir ve edebiyat eserlerindeki sakıncalı parçaların gençlerin eğitimini olumsuz etkileyeceğine inanır. Bu demektir ki birey ve toplumun alacağı biçim üzerinde edebiyatın anlamlı bir gücü vardır. Bu anlayış biçim ve nitelik değiştirerek günümüze kadar devam etmiştir. Buna karşılık Aristo için edebiyat, bir tür bilgi edinmenin aracıdır . Trajedi örneğinde olduğu gibi, insanda acıma ve korku duygularını harekete geçirerek ruhu olumsuz tutkulardan arındırması, dolayısıyla erdemli insanı hedeflemiş olması edebiyat adına kaydedilecek bir başarıdır.

    Toplumların tarihi boyunca edebiyatın işlevi, genellikle onun iki yönü öne çıkarılarak belirlenmeye çalışılmıştır. Kimileri, edebiyatı kişisel duygulanmaların, yaşantıların, heyecanların ifade aracı görmüştür. Bu durumda edebiyat, geniş kalabalıkların değil, bireyin hizmetinde olarak, gerek yazar gerekse okurun adeta eğlence aracıdır. Böylece hem yazar hem de okur, edebiyat eserleri sayesinde kişisel çıkmazlarından kurtulmanın yolunu bulurlar. Gerçi bu ölçülerde bile edebiyatın sosyal yarardan uzak kaldığı söylenemez; ama bu, edebiyatın toplumsal işlevinin en alt sınırıdır.

    İkinci durumda edebiyat, toplumsal bakış açısının ürünüdür ve ondan beklenenlerin sınırları da buna göre çizilmektedir. Edebiyatı bu anlayış çerçevesinde ele alanlar, sosyal problemlerin çözümlenmesinde edebiyatı bir eğitim aracı olarak görmüşlerdir. Bu bir bakıma edebiyatın bir dereceye kadar asıl amacından uzaklaştırılması anlamına gelir. Oysa gerçek edebiyat eserleri bu iki amaca da başarıyla hizmet eden eserlerdir. İnsanı toplumdan ayrı düşünemeyeceğimize göre, onun öncelikle kendisi sonra da toplum için hazırlanması gereklidir.

    Edebiyat, duygu ve düşüncelerine birlikte seslenerek, insanın bu açılardan mükemmel bir varlık hâline gelmesinin koşullarını hazırlar. Toplum, bir anlamda kolektif bilincin bir düzen çerçevesinde oluşan organik bütünlüğüdür. Öyleyse gelişmiş bir edebiyat, toplumun yeniden biçimlendirilmesinde, ortak idealin oluşmasında küçümsenmeyecek bir etkiye sahiptir.
    Türk edebiyatıtarihinde, edebiyatın toplumsal işlevinin son derece ileri boyutlarda algılandığı, toplumu yeniden oluşturmanın aracı görüldüğü dönemlerde, edebiyata biraz da edebiyat dışı görevler yüklenmiştir. Bu bağlamda Tanzimat edebiyatını, politik edebiyatın tipik bir örneği saymak mümkündür. Dönemin yazar ve şairlerinden birçoğunun, başka türlü de söylenebilecek düşüncelerini edebiyat yoluyla ortaya koymalarının başkaca bir nedeni yoktur. Aslında sanatın gerekleri göz ardı edilmediği sürece, bundan hem edebiyat hem de toplum kazançlı çıkar. Böylece edebiyatı kişisel duygulanmaların aracı görenlerin de, toplumsal sorunların çözümünde ondan çok fazla şey bekleyenlerin de beklentileri dengelenmiş olur. Bunun için tanınmış Fransız romancısı Poul Bourget “edebiyatın hizmeti medeniyetin hizmetinden aşağıkalmaz. O yalnız bir süs değil, medeniyetin ta kendisidir” demek ihtiyacını duymuştur.

    Edebiyat eserleri, içinde doğdukları toplumun duyuş ve düşünüşünü, hayatı algılayış biçimlerini, büyük tarihî dönemlerde ortaya çıkan sosyal psikolojinin bütün ve en ince ayrıntılarını kendilerinde yaşatırlar.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-10-22 06:08:50

    Cevap : Edebiyatın İşlevi
    Christopher Caudwell’in Yanılsama ve Gerçeklik adlı kitabının şiirin geleceğiyle ilgili bölümü gerçekten çok ilginç. Caudwell yirmidokuz yaşında İspanya’da Jarama savaşında öldü (1937). Ama yapıtı bugün de taptaze duruyor. Edebiyat eleştirisi alanında kendisinden en çok söz edilen İngiliz yazarlardan biri. Hellenist Georges Thomson şöyle diyor onun için: "Estetiğin temel sorunlarına Marksist bir çözüm getirmeğe çalışan ilk adam"Ne var ki yapıtını bütünüyle ele alan derinleştirilmiş bir inceleme de pek yapılmamış Caudwell için. Yalnız on yıl kadar önce David Margolies’nin onun estetiği üstüne bir kitap yayımladığını bir yerde okumuştum. Aynı anda New York ve Londra’da basılmış bu kitabı göremedim. Ama ondan söz eden yazıyı kesip saklamışım. Jean Duparc yazmış. İsterseniz özetleyelim. Caudwell edebiyatın insan hayatındaki işlevini açıklama çabası içindedir. Sanat dünyayı değiştirme işlevinin peşinde olmalıdır. Bunu da insanların bilincini değiştirerek yapmalıdır. Toplumun özlemlerine uyarlanarak. Sanat hem bilinçli bir yanılsama hem de coşkusal bir toparlanmadır. O yanılsama isteklerimizi gerçeğin ortasına fırlatır ve kendisi de gerçeğin kendisi haline gelir. Ama sanat etkinliği bireye dıştan ve belli toplumsal isterlere göre hazırlanmış ideolojik bir modeli zorla benimsetme yoluna gitmemelidir. Sanat "güdüleri" onların iç zorunluluğunu da hesaba katacaktır. Kendisi de bir toplumsal ürün olan o iç zorunluluk konusunda kişiyi daha da bilinçlendirecektir. Yapıt da o iki tür zorunluluğun (güdüler ve toplumsal ilişkiler) çatışması sonucu ortaya çıkacaktır.Kapitalizmin ileri aşamalarında seçkinlerin sanatının gerçeklikten yüz çevirdiği görülmektedir. Edebiyattaki kitle türlerini duygusal filmleri ve polis romanlaıını düşünelim. Halkın afyonundan başka bir şey değildir bunlar. Oysa gerçek sanat içinden özgürlüğün fışkırdığı trajik çatışmaları çözmeye çalışmalıdır.Şiir onu okuduğumuz zaman ortaya çıkan şeydir. Teori yani bir ideolojik sunu olmadan önce pratik bir etkinlik hali vardır şiirde. Şair kişi elbet A. Richards’ın şiilerini de Marksist bir yazan da (diyelim Buharin) okumuştur. Coşkusal ve düşünsel etkiler üst üste gelecektir onda. Şairin oluşumunda bir dizi ters öğe ard arda bağlanan öğeler onu bilim ve sanat arasında koşturacak yarattığı dil hem "mantıksal" hem "coşkusal" yönler kazanacaktır. Şiirdeki "ben"in hem toplumsal hem "öznel" planda oluşu da bundan ileri gelmektedir. Böylece o "ben hem kendi kendisidir hem de toplumdaki bütün üyelerin ortak özelliklerini taşımaktadır. Bir pratik olarak şiir sanatı hayattaki ortak duyguları ve teoriyi meydana getiren düşünsel biçimleri değiştirir.Şair sanatçı sanatsal biçimler içinde kendini açıklıyor değildir. Ya? Kendini keşfediyordur onlarda. Kendi deneyinin birleşimini toplumunkine uygulayarak kendi "ben"ini toplumsal ilişkilerin modeli içinde görerek sadece toplumsal açıdan bir değer taşıyan bir ürün yaratmakla kalmaz şair. Kendi kendinin modelini de yaratır ortaya çıkarır.Caudwell’in çağdaş edebiyat konusundaki düşünceleri adamakıllı olumsuz. Ona göre burjuva toplumunda sanat dönüşsüz olarak bir kültür dekadansının içine yuvarlanmıştır. Sosyalist bir toplumda edebiyat kendi kendinin bilincine daha çok varacaktır. Burjuva toplumda sözcükler ticari ortam içinde aşınmış bireyler kopuk kopuk kalmışlardır; dil yoksullaşmıştır. Yeni bir toplumda ise sözcükler eski güçlerini bulacak dil her türlü ilişki ve durumun karşılığını yaratacaktır.

    Sanatın işlevi konusunda hemen her zaman sanat dünyası ile bilim dünyasını karşı karşıya getirmesinden sanatı hep böyle çift kutuplu görmesinden ötürü Caudwell sık sık eleştirilmiştir. Margolies de dinin ahlakın hukuki üstyapılarının ve başka ideoloji kesimlerinin ele alınmamış olmasını Caudwell’in yapıtında bir eksiklik olarak görüyor.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.