Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Edebiyatta Düz Yazı

Bulmacada Edebiyatta Düz Yazı sorusunun cevabı nedir?

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2021-01-23 05:12:02

    Cevap :
    Bulmacada 'Edebiyatta Düz Yazı' nedir sorusunun cevabı:
    Kare ve çengel bulmacada sorulan 'Edebiyatta Düz Yazı' sorusunun yanıtı birden fazladır. Bu nedenle bulmacanızdaki boşluk sayısına ve harf dizilişine göre aşağıdaki cevaplarımızdan birini seçmelisiniz.


    İşte cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba DENEME yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba FIKRA yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba MAKALE yazabilirsiniz.
    4. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba ELEŞTİRİ yazabilirsiniz.
    5. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba RÖPORTAJ yazabilirsiniz.
    Diğer Cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba Tecrübe yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba Deneyim yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba Sınama yazabilirsiniz.
    4. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba Paragraf yazabilirsiniz.
    5. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 4 harfli ise cevaba Omur yazabilirsiniz.
    6. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 10 harfli ise cevaba Köşe Yazısı yazabilirsiniz.
    7. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba Açıklama yazabilirsiniz.
    8. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba Tenkit yazabilirsiniz.
    9. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba Kritik yazabilirsiniz.
    10. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 9 harfli ise cevaba Yargılama yazabilirsiniz.
    11. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba Sınama yazabilirsiniz.
    12. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba Mülakat yazabilirsiniz.
    DENEME kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Tecrübe (7 harfli)
    2. Deneyim (7 harfli)
    3. Sınama (6 harfli)
    FIKRA kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Paragraf (8 harfli)
    2. Omur (4 harfli)
    3. Köşe Yazısı (10 harfli)
    MAKALE kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Açıklama (8 harfli)
    ELEŞTİRİ kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Tenkit (6 harfli)
    2. Kritik (6 harfli)
    3. Yargılama (9 harfli)
    4. Sınama (6 harfli)
    RÖPORTAJ kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Mülakat (7 harfli)
    Sözlükte DENEME Nedir:
    Deneme; bir yazarın,herhangi bir konu üzerinde,özel görüş ve düşüncelerini hiçbir iddiaya yer vermeden,kesin yargılara varmadan anlattığı yazı türüdür. Deneme tür ve üslup olarak pek çok türe yaklaşır. Bu yüzden de yazılması en zor olan türlerdendir. Belki de adı bu yüzden denemedir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kul1anırken sohbete, düşünmemizi ortaya koyarken fıkraya, duygularımızı ortaya koyarken eleştiriye yaklaşma riski her zaman vardır. Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: "Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılamanızı istemiyorum" buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insan doğallığına dayanan eserlerdir. Nurullah Ataç ise denemeyi şu sözleriyle tanımlamıştır : “ Deneme, ben’in ülkesidir. ‘Ben’ demekten çekinen, her görgüsüne, her görevine ister istemez bir parça kattığını kabul etmeyen kişi denemeciliğe özenmesin.” Batı edebiyatında essai (ese) adı verilen deneme konuları genellikle edebiyat, sanat, bilim, felsefe...vb. dir. Özellikle fransız edebiyatında Montaigne, ingiliz edebiyatında Bacon en tanınmış deneme yazarlarıdır. Deneme, Avrupa edebiyatında Fransız Montaigne ile başladı. Türk edebiyatında ise Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde karşımıza çıkar. Ancak asıl gelişmesini Cumhuriyet döneminde gerçekleştirir. Günümüzde deneme en sevilen türlerden biridir. Eskiden denemeye verilen "muhasebe" ismi, onun konusu hakkında bir ipucu vermektedir. Çünkü denemeler toplumsal konulardan daha çok kişisel: konulara, soyut dünyalara ve iç hesaplaşmalara daha yakındır. Bu yönüyle fıkra türünden ayrılır. Fıkralar toplumsal konulara kişisel yaklaşımlar getirirken deneme iç dünyanın samimi itirafı gibidir. Denemeye özgü bir konu türü yoktur. Özgürce seçilen bir konuda, yazarın kendi kendiyle konuşma havası içinde yazdığı yazı türüdür. Yazının konusu yazarın o anda aklına geliveren bir konu görünümündedir. Öğretici ve düşünsel yanı da vardır.

    Denemenin Belirleyici Özellikleri

    1. Denemede bir konu sınırlılığı, belli bir biçim yoktur. 2. Yazar,konu seçmede tam bir özgürlüğe sahiptir. 3. Denemede yazar,kendi kendine konuşur gibi bir anlatım rahatlığı içindedir. 4. Denemenin sonunda kesin bir yargıya, bir sonuca varmak gayesi güdülmez. 5. Makale gibi düşünsel plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır. 6. Yazar anlattıklarını kanıtlamak zorunda değildir. Bilimselden çok kişisel görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme kaygısı yoktur. 7. Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.

    Denemenin Gelişimi

    Geniş anlamda deneme biçiminde eserlere çok eskiden beri bütün dünya edebiyatlarında rastlanır. Hatta bazı edebiyat tarihçileri deneme türünün Avrupa’dan önce Japonya, Çin ve Hindistan gibi Doğu ülkelerinde başladığını öne sürmektedirler. Ancak, bu ünitenin giriş bölümünde de değindiğimiz gibi denemenin, bağımsız bir yazı türü olarak başlaması 16.yüzyıldan sonradır. Bu oluşumda Fransız yazarı Monteigne’nin (1533-1592) büyük payı bulunduğunu bir kez daha belirtmek isteriz. Gerçekten monteigne ilk iki cildi 1580’de, üçüncü cildi de 1595’de yayımlanan “Esasis” (Denemeler) adlı ünlü eseriyle bu türün hem öncüsü hem de en büyük temsilcilerinden biri olmuştur. Monteigne, denemelerinde yalın, akıcı ve içten bir anlatışla kendi gözlemlerine ve yaşantılarına dayanarak arkadaşlık, yalnızlık, yakarış, kitap, ahlak, eğitim gibi çok değişik konular üzerinde kişisel görüşlerini dile getirir. Denemelerin tümünde onun huzur verici, sevecen kişiliği yansır. Montaigne’den sonra deneme türünün eser veren en ünlü edebiyatçılardan biri, İngiliz F. Bacon (1561-1626) dır.Bacon, “Denemeler” (1597,1612,1623) adlı eseriyle deneme türünü biçim, anlatım ve içerik bakımından daha başka bir nitelik kazandırmıştır. Onun derli toplu, özlü ve sağduyuyu yansıtan düşünce ve görüşlerini içeren denemeleri uzun süre hayatta başarı ve mutluluğun yolarını arayan kimseler için yol gösterici bir rol oynamıştır. İngiliz j.Addison (1672-1719) ile İskoçyalı J.Boswell (1740-1795) ve İrlandalı O.Goldsmith (1725-1774) gibi yazarları göstaerebiliriz. Diğer edebiyatçıları ise şunlardır:T.S Eliot (1888-1965) ve A.Huxley’yi (1894-1963) anmak gerek. XIX.yüzyılın sonlarında deneme, özellikle edebiyat ve sanat konuları eleştiri yönü ağır basan bir nitelik kazanmaya başlar.R.De Gourmont, C.Maurras, A.Camus, E.C Alain ve J.P Sartre gibi sanatçılardır.

    Deneme Çeşitleri

    Deneme türünde eserleri içerik ve anlatım özellikleri bakımından “senli benli” (“resmi olmayan” veya “kişisel”) ve “düzenli” (resmi) olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür. 1. Senli Benli Deneme : Fransa’da Montaigne ile başlamıştır denebilir.Bu çeşit deneme yazılarında önyargılarına, kesin bir sonuca yönlendirici düşüncelerine ve belirli eğilimlere rastlanmaz.Bu gibi yazılarda canlı ve içten bir konuşma dili kullanılır; betimlemeye, gülmeceli anlatmaya (mizah) ve ince anlamlı sözlere (nükteye) geniş yer verilir. 2. Düzenli Deneme : İlk örneklerini ise İngiltere’de Bacon vermiştir.Bu tür deneme yazılarında anlatım biçimi olabildiğince nesnel, yoğun, ciddi, kısa ve özlüdür. Bu çeşit deneme yazıları, zamanla, ele alınan konular, anlatım biçimi ve uzunluk bakımından değişikliklere uğramış, başlangıçtaki özelliğini yitirmiştir.Bugün, düzenli denemelere özelliklerine göre daha çok “makale”, “inceleme”, veya “tez” adı verilmektedir.

    Türk Edebiyatında Deneme

    Türk edebiyatına deneme türü, Batı edebiyatlarının etkisiyle Tanzimat’tan sonra girmiş ve Cumhuriyet’ten sonra gelişmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ahmed Haşim ve Falih Rıfkı Atay aynı zamanda başarılı deneme yazarlarıydı. Deneme türünün en güzel örneklerini ise Nurullah Ataç verdi. Edebiyatımızda bugünkü anlamıyla deneme türünde ilk yazılar ancak 20.yüzyılın başlarında görülür. Bu alanda öncülük edenlerin başında Ahmet Haşim’in geldiğini söyleyebiliriz. Onun, “Bize Göre” (1928) ve “Gurebahane-i Laklakan” (1920) adlı kitaplarında yer alan bazı parçalar birer örneksel deneme yazısıdır. Eserleriyle çağdaş edebiyatımızda deneme türünün gelişmesine büyük katkılarda bulunan yazarlarımız arasında Suut Kemal Yekin’i(1903-1980), Ahmet Hamdi Tanpınar’ı (1901-1962),Selahattin Batu’yu (1905-1973), Nurullah Ataç’ı (1898-1957),Sabahattin Eyüboğlu’nu (1908-1972), Orhan Burian’ı (1914-1953) ve Mehmet Kaplan’ı (1915-1986), gösterebiliriz. Yukarıda adları sayılan edebiyatçılarımız arasında Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin ve Sabahattin Eyüpoğlu’nun eserleri edebiyatımızda deneme türünün gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Edebiyatımızda özellikle son yıllarda deneme türünde yazıların çoğaldığı bir gerçektir.Çeşitli yazı dallarında eser veren birçok şair ve yazarımız bazı konular üzerindeki düşünce ve gürüşlerini deneme biçiminde anlatmaya çalışmışlardır.Düzyazımızın gelişmesine de büyük ölçüde hizmet eden bu yazıların önemli bir bölümü kitap haline getirilmiş,böylece kalıcı bir nitelik de kazanmıştır. Günümüzde deneme niteliği taşıyan yazılarıyla dikkati çeken yazarlarımız arasında şunları sayabiliriz: Melih Cevdet Anday, Vedat Günyol, Salah Birsel (1919-1999), Adnan Binyazar, Mermi Uygur, Oktay Akbal.

    Deneme Örneği

    Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat her zaman, buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz. Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysaki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bir aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir. Ruh nerde bunalırsa bunalsın, hep aynı ruhtur; ev işlerinin az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Bundan başka, saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmuyoruz. Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir, O engin denizlerin ötesindeki yerler değil. Ülke değiştirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz. Ve keder, atımızın terkisine binip gelir. Onlar manastırlarda, medreselerde bile peşimizi bırakmazlar. Bizi onlardan ne çöller kurtarabilir, ne mağaralar, ne de bedenimize ettiğimiz işkenceler ... Öldürücü yara bağrımızda kalır. Sokrates'e birisi için, seyahat onu hiç değiştirmedi, demişler. O da: Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüştür, demiş. Niçin başka güneş başka toprak ararsın? Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın? İnsan önce içindeki sıkıntıyı dağıtmazsa yer değiştirmek daha fazla bunaltır onu: Nasıl ki yerine oturmuş yükler daha az engel olur geminin gidişine. Bir hastaya iyilikten çok kötülük edersiniz yerini değiştirmekle. Hastalığı azdırırsınız kımıldatmakla, nasıl ki kazıklar daha derine gidip sağlamlaşır sarsıp sallamakla. Onun için kalabalıktan kaçmak yetmez, bir yerden başka bir yere gitmekle iş bitmez: İçimizdeki kalabalık hallerimizden kurtulmamız, kendimizi kendimizden koparmamız gerek . Kırdım diyorsun zincirlerini; Evet, köpek de çeker koparır zincirini, Kaçar o da, ama halkaları boynunda taşıyarak Zincirlerimizi götürürüz kendimizle birlikte; tam bir özgürlük değildir kavuştuğumuz; döner döner bakarız bırakıp gittiğimize; onunla dolu kalır düşlerimiz. İçi arınmamışsa, neler bekler insanı, Kendi kendisiyle ne savaşlar eder boşuna! Tutkuları içinde ne kemirici kaygılar. Ne korkular içinde kıvranır insan! Ne çöküntüler yapar bizde gurur, şehvet, Öfke, gevşeklik ve tembellik! Kötülüğümüz içimizde bizim; içimizse kurtulamıyor kendi kendisinden. Ruhun derdi içinde ve kaçamaz kendi kendinden. İnsanın, olanak varsa karısı, çocuğu, parası ve hele sağlığı olmalı, ama mutluluğunu yalnız bunlara bağlamamalı. Kendimize dükkanın arkasında, yalnız bizim için bağımsız bir köşe ayırıp orada gerçek özgürlüğümüzü, kendi sultanlığımızı kurmalıyız. Orada, yabancı hiçbir konuğa yer vermeksizin kendi kendimizle her gün başbaşa verip dertleşmeliyiz; karımız, çocuğumuz, servetimiz, adamlarımız yokmuş gibi konuşup gülmeliyiz. Öyle ki, hepsini yitirmek felaketine uğrayınca onlarsız yaşamak bizim için yeni bir şey olmasın. Kendi içine çevrilebilen bir ruhumuz var; kendi kendine yoldaş olabilir; kendi kendisiyle, çekiş dövüş, alışveriş edebilir. Yalnız kalınca sıkılır, ne yapacağımızı bilmez oluruz diye korkmamalıyız. Issız yerlerde kendin için bir evren ol Erdem, der Antishenes, kendi kendisiyle yetinir; ne kurallara baş vurur, ne laflara, ne gösterişlere. Yapmaya alıştırıldığımız işlerden binde biri bile kendimizle doğrudan doğruya ilgili değil. Bakarsınız bir adam canını dişine takmış, kurşun yağmuru altında, yıkık bir kale duvarına tırmanıyor bütün hıncıyla; bir başkası, karşı tarafta, kan revan içinde, aç susuz savunuyor o kaleyi ölesiye: Kendileri için mi gösteriyorlar bu yararlığı? Uğrunda ölecekleri ve hiç görmedikleri insan belki o sırada kılım kıpırdatmadan keyif sürmektedir. Bakarsınız bir başkası, bitkin, perişan, saçı sakalı birbirine karışmış kitaplıktan çıkıyor gece yansından sonra: Bunca kitabı daha iyi, daha akıllı bir insan olmak için mi karıştırdı sanırsınız? Yok canım sen de! Ya ölecek o kitaplıkta ya öğretecek yarınki kuşaklara Platus'un dizelerini hangi düzenle kurduğunu ve falan Latince sözcüğün nasıl yazılması gerektiğini. Kim seve seve feda etmiyor sağlığını, canını şan şeref için? Oysa kalp bir paradan başka nedir ki şan şeref? Kendi ölümümüzden korkmakla yetinemeyiz; karılarımızın, çocuklarımızın, adamlarımızın ölümünden de korkmak zorundayız. Kendi işlerimizden çektiğimiz sıkıntı yetmiyormuş gibi komşularımızın, dostlarımızın işleriyle de dertlere sokar, bunaltırız kendimizi. Vah, vah! Nasıl olur da insan bir şeyi Kendinden daha çok sevmeye kalkar? Yalnızlık / Montaigne
    Sözlükte FIKRA Nedir:
    Fıkra Nedir ? (Özet) : Gazete ve dergi gibi süreli yayınlarda, bir yazarın periyodik olarak genel bir başlık altında günün sosyal ve siyasî olaylarını kendi bakış açısına, siyasî, ideolojik eğili-mine ve düşünce yapısına göre değerlendirdiği kısa yorum yazılarına fıkra denir.

    Fıkra Türünün Özellikleri ve Tarihi Gelişimi


    Fıkra sözcüğü, Türkçede iki tür anlatıyı karşılamaktadır. Bunlardan birincisi güldürücü küçük hikâyelerdir. Dursun Yıldırım bu tür fıkraların tanımını şu şekilde yapar: “Fıkra, hikâye çekirdeğini hayattan alınmış bir vak’a veya tam bir fikrin teşkil ettiği kısa ve yoğun anlatımlı, beşeri kusurlarla içtimaî ve gündelik hayatta ortaya çıkan kötü ve gülünç hadiseleri, çarpıklıkları, zıddiyetleri, eski ve yeni arasındaki çatışmaları sağduyuya dayalı ince bir mizah, hikmetli bir söz, keskin bir istihza yoluyla yansıtan; umumiyetle bir fıkra tipine bağlı olarak nesir diliyle yaratılmış, sözlü edebiyatın müstakil şekillerinden ibaret yaygın epik-dram türündeki realist hikâyelerden her birine verilen isimdir” . Bu tip fıkraların en bilinenleri Nasreddin Hoca, Bektaşî, Bekri Mustafa ve Karadeniz fıkralarıdır.

    Güncel ve siyasî konular hakkında genelde gazete ve dergilerde yayınlanan kısa yazılara da fıkra ismi verilir. Bunlar “gazete fıkrası” şeklinde de nitelendirilirler. Bu bölümde Fıkra başlığı altında bu ikinci gruptakiler ele alınacaktır.

    Fıkra Türünün Özellikleri


    Gazete ve dergilerde yer alan fıkralar bir düşünceyi, yazann başından geçen bir olayı veya alelade bir konuyu da işleyebilirler. Günümüzde gazete ve dergilerde hemen her konuda fıkra yazılabildiğini görmekteyiz. Edebiyat, televizyon, siyaset, sinema, gezi, tiyatro bu konulardan bazılarıdır.

    Fıkralar kısa ve yoğun anlatılardır. Yazarın üslubu fıkrada rahatlıkla sezilebilir. Üslubun sezilmesi demek, yazarın bir birey olarak yazıda varlığını, kimliğini görebilmemiz demektir. Yazar, mizahî, alaycı veya ciddi bir edayla yazısını kaleme alabilir. Bu, tamamen onun tercihine bağlıdır. Fıkra türünde bir yazı yazıyor olması onun üslubuna bir sınırlama getirmez.

    Fıkra yazarı, ele aldığı konuda kişisel düşüncelerini açıklar. Onun bir düşünceyi savunma veya çürütme gibi bir amacı yoktur. Dolayısıyla kanıtlar sunması gerekmez.

    Fıkra'nın Diğer Özellikleri


    1. Günlük olaylar veya düşüncelerle ilgili konular işlenir.
    2. Konular tarafsız bir şekilde ele alınmalıdır.
    3. Düşünceyi ön plânda olmalıdır.
    4. Konular çok değişik açılardan ele almadan, ayrıntılara inmeden işlenir.
    5. Yazılanlara okuyucuyu inandırma zorunluluğu yoktur.
    6. Yazılanlar okuyucunun ilgisini çekmelidir.
    7. Nükteli fıkralardan, kıssalardan, vecize ve atasözlerinden faydalanılmalıdır.
    8. Açık, sade ve akıcı bir dil kullanılmalıdır.

    Fıkra’nın Yazılma Amacı


    Fıkraların amacı, siyasî, kültürel, ekonomik, toplumsal vb. konuları çok defa eleştirel bir bakış açısıyla anlatarak kamuoyunu yönlendirmektir. Fıkralarda kesin olmaktan ziyade güzel, hoş sonuçlara varmaya; canlı, ilgi çekici olmaya özen gösterilmelidir. Yazar kendi duygu ve düşüncelerini en başarılı şekilde yansıtarak okuyucu ile arasında sıkı bir bağ kurar.

    Günlük konular üzerinde kişisel görüşleri belirtmek, belli bir okuyucu kitlesi kazanmak, görüşleri bu kitleye benimsetmeye çalışmak fıkra yazarının amacıdır. Fıkra kısa ve öz yazıldığından bu yazılarda yargılamaya, ispatlamaya, tanıtmaya ve ayrıntılara yer verilmez. İspatlama yoluna gidilmez. Kesin bir iddia havası hâkim değildir. Kesin bir sonuca varılmak istenmez, özel bir inandırma çabası görülmez. Yazar bir sonuca ulaşır; ancak okuru ikna etme amacı taşımaz. Onu etkilemeyi, konu hakkında düşünmeye sevk etmeyi yeterli görür. Konu ile ilgili olarak bir kamuoyu oluşturmayı amaçlar. Yazar bunu yaparken duygusal, içten bir anlatım kullanır. Gerçeklerden ayrılmaz. Yanlış bilgi vermez. Yanlış belgelere dayanmaz. Tutarsız düşüncelere başvurmaz.
    Not: Bu tür fıkraları, kısa hikâye niteliğindeki, nükteli, mizah öğesi taşıyan fıkralarla karıştırmayınız. Bu tür fıkralarda dinleyeni güldürmek, eğlendirmek ön plandadır. Oysa köşe yazılarında okuyucuyu düşündürmek, güncel bir sorunu dile getirmek esastır.

    Türk Edebiyatında Fıkra


    Türk edebiyatında gazete fıkracılığını gazetenin ortaya çıkışıyla birlikte başlatmak gerekir. Türk edebiyatının ilk gazetesi 1831′de çıkarılan Takvtm-i VekâyVAir. Tamamen hükümet denetiminde çıkarılan gazeteyi 1840′ta yan resmî yarı özel olarak çıkarılan Cerîde-i Havadis isimli gazete izler. Şinasi’nin Agâh Efendi’yle birlikte 1860′ta çıkardığı Tercümân-ı Ahvâl ise batılı anlamdaki ilk gazete kabul edilir. Şinasi’nin 1862′te tek başına çıkardığı Tasvir-i Efkâr ikinci özel gazetedir. Gazetenin yaygınlaşmasının ardından Şinasi başta olmak üzere Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi gibi birçok yazar gazetelerde yazı yazmaya başlar. Fakat fıkranın bir tür olarak belirginleşmesi, gazete makalelerinden ayrılması 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir.

    Bundan önce gazetelerde yer alan yazılar arasında makale-fıkra şeklinde kesin bir ayırım yoktur. Günlük ve siyasî olaylara dair olan yazılar çoğunlukla makale olarak nitelendirilmektedir. Gazetenin yaygınlaşması, gazete yazılarının çeşitlenmesi ve batı edebiyatıyla temasların artması sonucu fıkra, Türk edebiyatında diğer türlerden ayrılmıştır. Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim Cumhuriyet öncesinin önemli fıkra yazarlarındandır. Falih Rıfkı Atay, Yaşar Nabi Nayır, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise Cumhuriyet dönemi fıkra yazarlarından bazılarıdır.

    Türk edebiyatında fıkra yazarlığı ne zaman başlamıştır?


    Türk edebiyatında fıkra yazarlığı, Şinasi’nin 1860 yılında Agâh Efendi ile
    birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahval gazetesindeki yazılarıyla başlamıştır. O zamandan günümüze kadar fıkra yazan başlıca yazarlar şunlardır: Namık Kemal, Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Burhan Felek, Peyami Safa, Refi Cevat Ulunay, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Bedii Faik, Necip Fazıl Kısakürek, Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı, Çetin Altan, Oktay Ekşi, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, İlhan Selçuk, Ergun Göze, Hasan Pulur, Mehmet Barlas, Fehmi Koru, Ta-ha Akyol, Gürbüz Azak, Ahmet Taşgetiren, Cengiz Çandar, Yavuz Gökmen, Gülay Göktürk.

    Fıkra ve Makale Arasındaki Farklar


    Makalede ortaya atılan düşünce etkin bir şekilde, kanıt gösterilerek savunulmalıdır. Oysa fıkrada yazar, kişisel düşüncelerini açıklamakla yetinir. Makaleler bir düşünceyi aynntılı olarak ele alan yazılar oldukları için resmî, anlaşılır, açık bir üslupları olmalıdır. Fıkrada ise yazarın bireyselliği ön planda olduğundan farklı üsluplar görülebilir. Fıkranın sorgulayıcı, açıklayıcı bir bakış açısı olmadığı için makaleye göre daha kısa bir yazı türüdür.

    Fıkrada her türlü güncel konu; sohbette daha çok, sanatla ilgili konular ele alınır. Sohbette soru cevap yöntemine dayalı anlatım ağırlıktadır. Fıkrada ise serbest bir anlatım vardır. Fıkrada yazar, okuru etkilemeyi amaçlar. Okurun, konuyu düşünme­sini amaçlar. Sohbetin okuru etkileme amacı yoktur. Sohbette sadece dikkatler konuya odaklanmaya çalışılır.

    Fıkra yazarken dikkat edilmesi gereken özellikler


    1) Konu; okuyucunun duygu, düşünce ve zekâsını okşayan günlük olaylardan (= aktüaliteden) seçilmelidir.
    2) Yazının plânı hazırlanmalıdır.
    3) Gerekiyorsa, başkalarına ait deyişler saptanmalıdır.
    4) Anlatımın açık, fakat ustalıklı olmasına dikkat edilmelidir.
    5) Yazı, gereksiz yere uzatılmamalı; elden geldiğince kısa tutulmalıdır.

    Fıkra Çeşitleri


    Bir yazarın, günlük olaylara ya da ülke ve toplum so­runlarına ait herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini, akıcı bir dille anlatan düz yazılara fıkra denir.

    Fıkralar küçük öykü niteliğindeki nükteli ve "güldürü fıkraları" ile "gazete fıkraları" olmak üzere iki türlüdür.

    1. Güldürü Fıkraları


    Belli bir amacı, savunulan bir düşünceyi ele alan ve bunu en kısa yoldan anlatan, mizah ve hiciv unsurlarını da içinde barındıran sözlü ya da yazılı hikâyelerdir. Bu fıkralar daha çok, sözlü kültürde gelişmiştir.

    Güldürü fıkraları, tanınmış kişileri ya da hayvanları ele alır. Kısa öykü niteliği taşır, içinde zekâ oyunları vardır. Nükteli bir dille, sohbet biçiminde, bir sonuca bağla­narak oluşturulur. Nasrettin Hoca fıkraları ile Bektaşî fıkraları bu türdendir.

    Örnek : Nasrettin Hoca bir gün kedisini yıkıyormuş. Yoldan geçen arkadaşı Hoca'ya: "Hocam kediyi yıkama, öldürürsün." demiş. Hoca, aldırış etmemiş ve yıkamış. Arkadaşı dönüşte, kedisinin ölümüne üzülen Hoca'yı görmüş. Adam: "Hocam, ben size kediyi yıkamayın, kedi ölür demedim mi?" demiş. Hoca: "Yıkarken ölmedi ki sıkarken öldü!" demiş.

    Yukarıdaki fıkranın güldürü yönü ağır basmaktadır.

    2. Gazete Fıkraları


    Yazarların herhangi bir konu hakkında kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinliğe girmeden ortaya koyduk­ları fikir yazılarıdır. Bu yazılar dergilerin ya da günlük gazetelerin belirli köşelerinde yayımlanır. Bu yazılarda kısa, yalın ve akıcı bir üslup kullanılır.

    Fıkralarda Konu:


    Fıkralarda yazar, konu seçiminde serbesttir. Konular özel bir görüşle incelenip eleştirilir. Yazar kişisel görüş ve düşüncelerini içten bir şekilde açıklar. Toplumu ilgilendiren güncel konuları anlatır. Günlük siyasi, sosyal ve kültürel olayları ele alır. Fıkra­larda toplumsal sorunlar, okuru biraz olsun rahatlatacak, ona geçici de olsa dertlerini unutturacak üslupla işlenir. Bu arada da konuyla ilgili bilgi verilir. Başlangıçta sadece siyasi ve sosyal konular etrafında yazılan fıkralar, zaman içinde sınırlarını genişletmiş, bugün sa­nattan spora, ekonomiden siyasete kadar toplumun bütün günlük sorunlarını kuşatmıştır.

    Fıkralarda Dil ve Anlatım:


    Fıkralar iğneleyici, alaycı bir dille bazen eleştiri bazen de sohbet tarzında ya­zılır. Fıkralarda yazar inandırıcı, etkileyici ve dokunaklı bir anlatımı benimser. Anlatım, senli benlidir. Okurla sohbet havası hâkimdir. Bu nedenle fıkraların; insanı saran, tatlı, samimi, sıcak bir havası vardır. Fıkralarda genel olarak akıcı, duru, açık ve yalın bir anlatım söz konusudur. Yazar; konuyu çoğunlukla konuşma diliyle kaleme alır. Cümleler kısa ve anlaşılır niteliktedir. Yazı­nın kolay anlaşılması için uzun cümlelerden kaçınılır. Devrik cümleler kullanılabilir. Okuyucunun zevki ön planda tutulur. Fıkraların en önemli özellikleri arasında dilinin sade, üslubunun serbest olması gelir.

    Fıkrada Kullanılan Anlatım Biçimleri:


    Fıkralarda özellikle açıklama, örneklendirme, karşılaştırma, ta­nımlama, öyküleme gibi anlatım yollarına başvurulur. Anlatımda küçük hikâyelere yer verilebilir. Gözlemler­den ve anılardan yararlanılabilir.

    Gazete Fıkralarının Planı:


    Fıkralar giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş bölümünde konu ortaya konur. Gelişme bölümünde düşünceler ilginç örneklerle açıklanır. Sonuç bölümünde ise görüşler etkileyici bir sonuca bağlanır.

    Gazete Fıkralarının Ortak Özellikleri:


    Konu, oku­run ilgisini çekecek şekilde ele alınır. Herkesin anlaya­bileceği açık, sade, yalın bir dil kullanılır. Hoş, doku­naklı bir sonuca ulaşılır ve okuyucu bu sonuçla ilgili olarak düşünmeye sevk edilir. Aynı konular yerine değişik ve güncel konular işlenir. Konu tarafsız bir gözle ele alınır.

    Fıkra Yazarının Özellikleri :


    Gazete ve dergilerde sürekli bir yazı köşesi olan yazar­ların kendilerine ayrılan bölümlerde yazdıkları, günlük olaylar, ekonomi, politika gibi konuları okuyucuları ile paylaştığı günübirlik yazılara köşe yazısı denir. Fıkralar, gazete ve dergilerde yayımlanan süreli yayınlardır. Fıkraların kalıcılık özelliği zayıftır. Köşe yazıları güncel konuları işlediği için uzun ömürlü olamaz.

    Fıkra, gazete veya dergilerin belirli sütunlarında genel bir başlık altında (Şehir Mektupları, Bize Göre, Pencere) günlük herhangi bir olayı, bir görüş ve düşünceye bağlayarak yorumlayan kısa yazılardır.
    Günümüzde gazete fıkra yazarları, ekonomi ve istatis­tik bilgilerine de yer vererek bilimsel metotlarla çalışırlar.
    Fıkra yazarları kısa, özlü, derin anlamlar taşıyan yazılar kaleme alabilecek donanıma sahip olma­lıdır.
    Okuyucunun ilgisini canlı tutabilmelidir.
    Konularında tekrarlara düşmemelidir.
    Kapsamlı bir kavrayış gücüne sahip olmalıdır.
    Derin bir kültür zenginliği bulunmalıdır.
    Geçmişle günlük olayları kaynaştırabilmede ustalık göstermelidir.
    Yazısını okura zevkle okutabilmelidir.
    Duygu ve düşüncelerini inandırıcı, etkileyici, akıcı bir dille anlatabilmelidir.

    Fıkra Örnekleri / Fıkralar


    Örnek: 1)
    Deli deli aktığın için Sıcak bir yaz günü, Nasreddin Hoca yolculuğa çıkmış. Yol kenarındaki hayrat çeşmeden su içip, elini yüzünü yıkayıp biraz serinlemek ve Abdest tazelemek istemiş. Bakmış ki çeşmenin borusuna bir odun parçası tıkalı. Odun ıslanıp şiştiğinden yerinden kolay çıkmıyor. Hoca epeyce uğraşmış, tıkaçı kuvvetle çekerek çıkarmış. Kenara çekilmesine fırsat kalmadan, tazyikli bir şekilde borudan fışkıran su elbiselerini ıslatmış. Hoca çeşmeye şöyle bir bakarak söylenmiş;
    - “Anlaşıldı, anlaşıldııı! O kazığı böyle deli dolu aktığın için ağzına tıkamışlar!”

    Örnek: 2)
    Nasıl anlaşılıyor?
    Afrika’dan yeni dönmüş birisi, oralarda kavurucu sıcaklar yüzünden insanların çırılçıplak gezdiklerini anlatıyormuş. Hoca sözünü kesmiş:
    - “Pekii, oradakilerin hanımefendi mi, bey efendi mi (insan) oldukları nasıl anlaşılıyor ?”

    Örnek: 3)
    Kızına hoca bulacağına
    Bir gün Nasreddin Hoca’ya komşu kadınlardan biri,
    - “Hoca efendi” demiş, “bizim deli kıza muska mı yazarsın, nefes mi edersin, ne yapacaksan yapsan da biraz akıllansa… Hiç sözümü dinlemiyor, densizlik edip duruyor.”
    - “Hanım” demiş, Hoca: “Sen kızına hoca bulacağına koca bul. Bak o zaman nasıl mum gibi olur!”

    Örnek: 4)
    Arkadaşlık Üzerine
    Bugünkü çok değerli yazımızda takdir edersiniz ki son derece önemli bir konuya değineceğim: Arkadaşlık dünyasına! Bu son derece korkunç konuda yazmaya başlamadan önce dostluk ve arkadaşlık arasındaki farklara değinmeyeceğimi de ısrarla belirtmek isterim sevgili dostlar.

    Benim için dost ile arkadaş aynı şeylerdir zira. Bir insan dost olmadığı biriyle arkadaş olmamalı kanımca sevgili arkaaşlar. Çünkü bu ayıptır, içten pazarlıktır, terrrbiyesizliktir, şerrrefsizliktir, aşşşağılık bir harekettir. Şaka şaka sevgili okur. Mübalağa etmemdeki sebep öncelikle şimşekleri üzerime çekip bütün adrenalinizi toplayarak dikkatinizi yoğunlaştırmaktır.

    Efendim, dün tanıdığım en enteresan insanlardan biriyle eşine az rastlanır bir gün daha geçirdim. Zaten onunla geçirilen her günün bir benzeri daha yoktur. Sizi kıskandırmamak için kim olduğunu söylemeyeceğim. Ancak onun arkadaşlık anlayışını hazmetmek de her babayiğidin harcı değildir. Mesela dün telefondaki bir arkadaşına yaptığı şakayı duyunca ‘Eyvah dedim, adam ya intihar edecek ya bir daha gün yüzü görmeyecek.’

    Dedi ki, “İstersen sen de bize katıl. Ne, önce spora gidip oradan da erkenden yatman mı gerek?! Sen eğer Kızılderili olsaydın adın ne olurdu biliyor musun; Mazbut Köpek”dedi.Telefonu kapatınca bunu duyduğunda nasıl davrandığını sordum, “Galiba biraz alındı”dedi. Ama ben şahidim, hakikaten tamamen samimiyet, sevgi ve makara olsun diye söylenmiş bir laftı.

    Arkadaşlar arası samimiyetin çok sert olması gerektiğine inanırım. Mesela Denizle birbirimizi hep’salak’diye çağırırız. Elbette bu hiç de hoş bir şey değil. Ama salaaaak. Şaka şaka tabii ki salak değil, o bana daha fena salak diyor diye küçük ve tatlı bir intikamdı.

    Biz mesela birbirimize salak deyince çok mutlu oluyoruz. Bir insanın en büyük vazifelerinden biri de, kendisine kötü söz söyleyen bir arkadaşına sevinmek ve boynuna sarılmak olmalıdır.

    Eğer taraflardan biri alıngan bir dönem geçiriyorsa, o alıngan dönemiyle de alay etmeliyiz. Mesela geçen gün Deniz bana ‘kahve falına konsantre olmuyorsun ve sen zaten hep böylesindir‘ dediği için çok alınıp içime kapandım ve ortama son derece samimiyetsiz bir hava yayıldı. Bu havayı kırmak da epey bir vaktini alıyor insanın. İstiyorum ki, bir an önce ortam rahatlasın, samimi olup birbirimize kızdığımız şeyleri söyleyelim, gerekirse, evet gerekirse küfür edelim ama küfürden daha beter olan soğukluk duygusunu alt edelim. Bu çok yıpratıcı bir şey zira.

    Bakınız hayat kısa. Ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Belki size saçma bir örnek gibi gelecek ama tarih ne kadar haklı olduğumu bir gün ispatlayacaktır. Toprak ailesinin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor sevgili okur. Bundan bir hafta önce iki oğlu akıl sağlığı yerinde değil diye babalarının mal varlıklarına el koymak istedi. Daha sonra çok sayıda kızı “Kardeşlerimiz yalan söylüyor, babamız son derece sağlıklı” dedi ama aradan birkaç gün geçmeden 70 yaşında adam 17 yaşında bir kız çocuğuyla evlenince bu kez kızları da sinirlendi. Yani akıl sağlığı yerindeyse o kadar da demedik dediler. Yani bu örneği şu yüzden verdim; hayat kısa. Üstelik yaşlandıkça insan kafayı sıyırabiliyor.

    Siz siz olun, yaşlılıktan kafayı yarmadan önce arkadaşlıklarınızın ve dostluklarınızın değerini bilin. Öyle afedersiniz osuruktan hemen soğuk algınlığı geçirip de ortamı soğutmayın. İki dakka ağır laf kaldırın.

    Ama arkadaşlarınız ve dostlarınızdan. Öyle tanımadığınız birinin ağır lafını da kaldırmayın. Hatta, size ağır şakalar yapan arkadaşlarınızla birlik olup o insana baskı kurun. Bakın o zaman o da birden bire nasıl da samimi bir arkadaş haline gelecektir. İşte arkadaşın kelime manasına geldik nihayet! Sırt sırta verebiliyorsan, sırıt sırıtabildiğin kadar. Bu pekiştirici ve bağdaştırıcı yazımız size Ördek suya vırt demiş gibi gelmesin. Eğer öyle gelirse başa sarıp tekrar okuyun. Samimi söylüyorum. Bu çok önemli bir konu. Yemin ederim. Valla billa.

    Ayça Şen
    Radikal, 6 Ağustos 2009.

    Örnek: 5)
    Allah’ın belâsı hükümdarsınız.
    Timur han, Anadolu’yu işgal ettiğinde halka büyük zulüm etmiş, evlerini tarlalarını yakıp yıkmış, birçok kişiyi öldürmüş zalim bir Moğol’dur.
    Akşehir’e yerleştiğinde, şehrin ileri gelenlerinden on beş kişiyi çağırtmış. Tek tek yanına almış ve;
    - “Ben adil miyim, zalim miyim?” diye sormuş.
    “Adilsin” diyeni de, “zalimsin” diyeni de öldürtmüş.

    Ertesi gün tekrar on beş kişi göndermelerini Akşehirlilere emretmiş. Büyük bir korkuya kapılmışlar. Nasreddin Hoca’ya koşmuşlar. Giden heyette bulunması için kendisini ikna etmişler. Heyet Timur Han’ın huzuruna varmış. Timur heyetin başındaki Nasreddin Hoca’ya sormuş:
    - “Söyle bakalım Hoca efendi ! Ben adil miyim, zalim miyim ?”

    Hoca hiç tereddüt etmeden ve kuvvetli bir sesle cevap vermiş :
    - “Siz ne adilsiniz nede zalimsiniz. Siz yoldan çıkmış, azıtmış bu millete Allah‘ın gönderdiği büyük bir belâsınız.” demiş.

    Timur Han bu cevaptan hoşlanıp heyettekileri bağışlamış.


    (K. GARİPOĞLU, Kompozisyon Bilgileri, s. 240)
    (H.F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 499)
    (E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 546-549)

    Sözlükte MAKALE Nedir:
    Makale, herhangi bir konuda, bir görüşü, bir düşünceyi savunmak ve kanıtlamak için yazılan yazı. Gazete ve dergilerde yayınlanır. Bir gerçeği açıklamak, bir konuda görüş ve düşünceler öne sürmek ya da bir tezi savunmak, desteklemek için yazılan yazılara da "makale" denir.

    Makalelerin Özellikleri

    - Anlatım yalın ve yoğundur, nesnel bir nitelik taşır.
    - Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlanır.
    - Söz oyunlarına başvurulmaz, süslü anlatımdan uzak durulur.
    - Her konuda makale yazılabilir.
    - Gazete, yazılı ve dergilerde yayımlanır.
    - Genellikle makale yazıları kısa ve öz olur

    Makale Yazarken Dikkat Edilmesi Gerekenler

    - Anlatımda sade ve belirli bir formata uygun olursa daha iyi olur.
    - Somut özellikler ön plandadır.
    - Öne sürülen düşünce ve tez kanıtlamak icap eder.
    - Makele yazarken belirli bir konu yoktur. Yazar her konuda yazabilir.
    - Gazete dergi ve internette yayımlanır.

    Makale Tercümesi İşlemleri Nereden Yaptırılıyor?

    Eğer yurtdışı odaklı yayınlarda yayınlanacak bir makaleniz bulunuyor ise profesyonel şekilde tercüme edilmiş olması şarttır. Pek çok yayın, editorial olarak uygunluğu yeterli seviyede bulunmayan makaleyi reddederek size geri gönderebilmekte. İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca gibi pek çok dilde >makale tercümesi yaptırabilmek için siz de https://www.cevirimvar.com gibi bir siteden faydalanabilirsiniz. Makalenizi sistemlerine yüklediğinizde size kelime sayısına göre hızlıca fiyatını çıkartıp teslim süresini bildiriyorlar. Bu şekilde hızlıca sonuca ulaşabilir ve makale tercümelerinizi profesyonel tercümanlara yaptırabilirsiniz!

    Makale Türleri / Çeşitleri

    Makaleler seçilen konuya göre uzun ya da kısa olabilir. Makale her konuda yazılabilir. Makalenin yazılacağı konu güncel olabileceği gibi, felsefî, bilimsel, sanatsal da olabilir. Ancak edebi makale sanatla ilgili konuları işler. Makaleler niteliklerine göre temelde “edebi makale” ve “mesleki makale” olmak üzere iki grupta toplanabilir.
    a- Edebî Makale: Dil, edebiyat ve sanatla ilgili konuları işleyen makale türüdür.
    b- Meslekî Makale: Tıp, ekonomi, sosyoloji gibi bilim ve bilime dayalı mesleklerin değişik dalları ile ilgili konuları işleyen makale türüdür.

    Makalenin Belirleyici Özellikleri

    • Düşünsel plânla yazılır.
    • Yazar anlattıklarının doğruluğuna güvenmeli, anlattıklarını bir mantık çerçevesine oturtabilmelidir. Her anlattığı, önceki anlattıklarıyla çelişmemelidir.
    • İşlenen konu kendinden önceki söylenmişlerden, yazılmışlardan ayrı olmalıdır.
    • Okuyucuya konunun önemini kavratabilmek için örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme gibi nesnel verilerden yararlanmalıdır. Makale yazılırken ele alınan düşünce kanıtlarla desteklenmeli, yazar, her tür iddiasına kanıt göstermeli, ortaya atılan düşünce her yönüyle değerlendirilmelidir. Makalenin kısa ve özlü olma gibi bir hedefi yoktur. Bu sebeple düşünce ayrıntılı bir şekilde istenmelidir. Yazar, öne sürdüğü kanıtlar aracılığıyla düşüncelerini savunmalı, tartışmalı ve buradan bir sonuca varmalıdır. Makalenin, nesnel bir bakış açısıyla ve resmî bir üslupla kaleme alınması beklenir. İfade, açık ve anlaşılır olmalıdır.

    Makale Türü Hakkında

    Ayrıca bilimsel standartlarda makale yazmak çok önemlidir. Örneğin çok önemli bir hipotezi ispatlasanız dahi eğer bu bilimsel makale formatına uygun değilse hiç bir bilimsel yayında itibar görmez hatta yayınlanmaz. Bu sebeple akademik kariyer sahibi insanlar makalelerini belirli bir formata uygun kalarak yazmak zorundadır. Bu okuyanların işini kolaylaştırır. Akademik bilgi düzeyi ve yazılan hipotezin doğruluğu ile ilgili makale arasında bilimsel bilgi düzeyi açısından direk bir bağlantı olmasa da, bilimsel makale yazma alışkanlığınız ve formata uygunluğunuz karşı tarafın sizi değerlendirmesinde rol oynayabilir. Akademik süreçde bilimsel dünyaya sunulan bir bilgi demetinin başarısı ,anlaşılır bir düzeydeki dille ve formatına uygun bir biçimde karşı tarafın yargı gücüne sunulmuş olma özellikleri ile doğru orantılıdır. Düsünce yazilari içinde en agirbasli ve en zor olan tür makaledir. Makalenin amaci bilgi vermektir ama bu bilgi ansiklopedik bilgilerden çok farklidir. Ansiklopedik bilgide,tanitma,açiklama,siralama ve kendiliginden kesinlesmis olma özellikleri vardir. Oysa makalede kisilik sezinleten bir anlatim,bir yorum ve inandirma egilimi,bir amaç vardir. Bilim ve kültür alaninda yazilan makaleler,sinirli bir kültür kesimine ulasmayi amaçladigindan bu makalelerde daha bilimsel bir dil kullanilir.
    Gazete ve dergilerdeki makalelerse,genis halk kitlelerine ulasmayi amaçladigindan yazar, dilini daha açik,daha popüler ve daha anlasilir bir düzeyde tutar, özel terimler kullanmaktan kaçinir.

    Türk Edebiyatında Makale (Özet)

    - Makale türü, edebiyatimiza tanzimat döneminde gazete ile birlikte bati'dan giren bir türdür.
    - Türk edebiyatında makale türünün ilk örnekleri Tanzimat döneminde görülür.
    - İlk makale, Şinasi tarafından çıkarılan ve ilk özel gazete kabul edilen Tercüman-ı Ahval’de (Mukaddime adıyla) (1860)yayımlanmıştır.
    - Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemseddin Sami, Muallim Naci, Beşir Fuad gibi sanatçılar bu türün gelişmesini sağlamıştır.
    - Servet-i Fünun döneminde ise bu tür yayılmış, gelişmiş, olgunlaşmıştır.
    - Türk edebiyatında makale türünde Hüseyin Cahit, Cenap Şehabettin, Fuat Köprülü, Nurettin Topçu gibi sanatçılar eser vermiştir.

    Makalenin Türk Edebiyatındaki Gelişimi (Detay)

    Makaleler günümüzde bilimsel makaleler ve gazete makaleleri olmak üzere iki grupta toplanabilir. Fakat makalenin Türk edebiyatındaki serüveni gazetenin yayın hayatımıza girmesiyle başlar. Türk edebiyatının ilk gazetesi 1831 ‘de çıkarılan Takvîm-i Vekâyi’dir. Tamamen hükümet denetiminde çıkarılan gazeteyi 1840′ta yarı resmî yan özel olarak çıkarılan Cerîde-i Havadis izler. Şinasi’nin Agâh Efendi’yle birlikte 1860′ta çıkardığı Tercümân-ı Ahvâl ise batılı anlamdaki ilk gazete kabul edilir. Şinasi’nin 1862′te tek başına çıkardığı Tasvîr-i Efkâr ikinci özel gazetedir. Şinasi, adı geçen gazeteler aracılığıyla “makale”nin yazılı bir tür kapsamında temellerini atmıştır. Bu gazetelerde özellikle güncel konular hakkında yayınlanan makaleler Türk edebiyatında türünün ilk örnekleri kabul edilirler. Türk edebiyatında ilk makaleyi, İbrahim Şinasî ilk sayısı 22 Ekim 1860′ta çıkan Tercümanı Ahval gazetesinde yayımlamıştır. Makalenin, Türk edebiyatına ilk olarak gazeteyle girmesi tesadüfi değildir. Makale, Türk toplumunun düşünce hayatına yeni bir bakış açısı getirmiştir. Olayları sorgulama, neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde değerlendirme, çözüm önerileri getirme, kanıtlara dayandırma bu türün bünyesinde taşıdığı özeliklerdir. Gazete ise halka ulaşmanın en yaygın araçlarından biridir. Dolayısıyla Şinasi gazete aracılığıyla halka ulaşabilmiş, makaleler aracılığıyla ise ele aldığı konuyu açık, anlaşılır bir şekilde ve her yönüyle insanlara anlatma imkânı bulmuştur.

    Makale türünün Türk Edebiyatındaki önemli temsilcileri

    Namık Kemal, Ziya Paşa, Şemseddin Sami, Muallim Naci, Beşir Fuat, Hüseyin Cahit, Fuat Köprülü, Ahmet Mithat, Süleyman Nazif, Ziya Gökalp, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Peyami Safa, Falih Rıfkı Atay, Halit Fahri Ozansoy, Yaşar Nabi.

    Makale Nasıl Yazılır

    Makalenin Bölümleri

    Giriş Bölümü
    Öne sürülecek sav, görüş ya da düşünce yazının girişinde sergilenir. Makalenin en kısa bölümüdür. Makalenin geneline göre bir iki, paragrafı geçmez. İyi bir giriş makalenin oluşmasını sağlayabilir. Giriş bölümünde, yazıdaki fikir gelişiminin hangi yönde olacağı saptanır. Okuyucu bilgi ve fikir atmosferine yavaş yavaş sokulur. Genellikle okuyucu ilk bakışta bu bölümü okur; sararsa, ilgisini çekerse yazıyı sonuna değin okumaya karar verir. Bu yönden makalelerde girişin çok ustaca ve özenle biçimlendirilmesi gerekir. Bu bölümde konu hiçbir ayrıntıya girmeden ortaya konulur.. Bunun aşırı dolaylamalara kaçılmadan yapılması gerekir. Neyin üzerinde durulacağı, ne hakkında söz söyleneceği bir iki paragraf içinde ortaya konulmalıdır. Gelişme bölümü
    Gelişme bölümünde, giriş bölümünde dile getirilen konu açıklanır, makalenin yazış amacı ve bu amaca yönelik bilgi, belge ortaya konularak tez savunulur, antitezler çürütülür. Konu ile ilgili bilgi ve belgelerin ele alınıp işlendiği, konunun genişletildiği ve ortaya konmak istenen fikrin doğruluğuna deliller gösterildiği bölüm, gelişme bölümünü oluşturur. Gelişme bölümü, derlenen, ortaya atılan fikirlerin çeşitli yönlerden genişletilmesi, desteklenmesiyle meydana gelir. Bütün fikir yazılarında olduğu gibi makalede de gelişme bölümünde açıklanacak fikirlerin derli toplu olması lazımdır. Dile getirilen fikirlerin inandırıcı, iddiacı kesin bir karaktere sahip olması için onları uygun yollarla açıklamak, desteklemek ve yerine göre de ispatlamak gerekir. Gelişme bölümü makale yazarının inandırıcı olabilmek için tüm gücünü ortaya koyduğu alandır Bu bölümde ileri sürülen görüşlerin doğruluğunu ispatlamak için kanıtlar gösterilir, karşılaştırmalar yapılır, sayılar ve örnekler verilir. Öne sürülen sav, görüş ya da düşüncenin açımlanması, kanıtlanması bölümü makalenin gövdesini oluşturur. Yazar bu bölümde düşüncelerini açacak, geliştirecek, boyutlandıracaktır. Bunun için de tanımlama, karşılaştırma, örneklendirme, tanıklama, nesnel verilerden yararlanma gibi yollara sık sık başvuracaktır. Böylece okuyucuyu söylediklerinin doğruluğuna ve geçerliğine inandırmış olacaktır. Sonuç Bölümü
    Sonuç bölümü; bir bakıma özetleme bölümü sayılabilir. Başta ileri sürülen, sonra açıklanan görüş, sonuç bölümünde -genellikle- bir paragrafta yinelenir. Ama asıl işlev burada yazının etkisinin doruğa ulaştırılmasıdır Ele alınıp işlenen, geliştirilen konunun hükme varıldığı ve o konunun ana fikrini oluşturan kısım sonuç bölümüdür. Bu bölümde yazar söylediklerinin tümünü belli bir sonuca ulaştıracak biçimde bir iki cümle ile sonucu vurgular. Genellikle makale yazarları seçtikleri konu üzerinde söylediklerini bu bölümde bir yargıya dönüştürerek derleyip toparlarlar. Ancak bu bölüm her zaman için gerekli olmayabilir, yazar söylediklerini makalenin gelişme bölümünde iyice aydınlığa kavuşturmuşsa, konuyu dağıtmamışsa, yazısını, ayrıca özetlemeyi amaçlayan bir sonuca bağlamayabilir. Makalenin etkili olabilmesinde sadece bu planı uygulamak yeterli değildir. Makaleye işlenen fikre uygun bir başlık atmak gerekir. Makalelere genellikle kısa ve çarpıcı başlıklar konması gerekir. Makalede okuyucunun asıl ilgisini çeken şey, makalenin başlangıç ve sonuç kısımlarıdır Bunun için bu kısımlara anlamlı bir fıkra, çarpıcı bir diyalog veya bir hatıranın yerleştirilmesi makalenin etkili olmasını sağlar. Makale yazmak uzun bir araştırma ve bilgi toplama aşaması gerektirir. Bu yüzden süre olarak sabır ister. Yazmaya başlamadan önce, makale yazılacak konu ile ilgili olarak geniş bir araştırma yapmak, tüm kaynakları taramak, bilgi fişleri oluşturmak gerekir.

    Sohbet ile Makale Arasındaki Farklar

    Sohbet ile makale arasındaki farkları üç madde etrafında toplamaktadır:
    1 – Makalenin konuyu derinlemesine incelemesine karşılık, sohbetlerde konu yüzeyden incelenir.
    2 – Makalelerde işlenen fikir savunularak ispatlanır. Sohbetlerde ise, ispat gayesi yoktur.
    3 – Makalelerde daha ciddi ve sağlam ilim dili kullanıldığı halde, sohbetlerde samimi bir konuşma dili kullanılır.

    Makale ile Fıkra Arasındaki Farklar

    1 – Makale yazarı ele aldığı fikirleri bilimsel bir yaklaşımla incelerken fıkra yazarı yazarı kişisel görüşle ele alıp inceler.
    2 – Makalede yazar fikirlerini kanıtlamak zorundadır. Bunun için sağlam güçlü kanıtlar göstermesi gerekir.
    3 – Fıkrada ise böyle bir zorunluluk yoktur. Fıkra yazarı isterse ispatlama yoluna gider isterse gitmez, her türlü örneği kul1anabilir.
    4 – Makale bilimsel bir yazı olduğu için resmi ve ciddi bir anlatım kullanılır. Fıkrada ise samimi, rahat ve içten bir anlatım vardır.

    Makale ile Deneme Arasındaki Fark

    Denemeci özgürce seçtiği bir konu üzerinde kişisel görüşlerini okurlarıyla dostça paylaşırken okuyucuyu düşündürme amacı taşır. Yazınsal bir dil kullanarak toplumun geneline hitap eder. Makaleci ise öğretmeyi, bilgilendirmeyi amaçladığı için bilimsel belge, anket ve istatistikler gibi verilerle savını kanıtlama yoluna gider. Bilimsel ve terimsel bir dil kullanarak konuyla doğrudan ilgisi olan sınırlı bir okura seslenir. Öğretici düzyazının bir türü olan makale, bir düşünür, bilim adamı ya da araştırmacının seçtiği bir konuda kendi duygu ve düşüncelerini delil, bilgi, bulgu, belge ve diğer kaynaklardan da yararlanarak açıkladığı ve kesin yargılarla sonuca ulaştığı yazı türüdür. Makaleler, içeriklerini belirleyen konularına göre birçok türe ayrılır. Örneğin resim, müzik, tiyatro gibi sanat dallarını ele alan makalelere sanat makalesi, ulusal ya da uluslararası politika konularını irdeleyen yazılara politik makale, askerlikle ilgili bir konuyu işleyen yazıya askerî makale, psikolojik konulara değinen yazılara psikolojik makale, bir bilim dalıyla ilgili makalelere bilimsel makale, dinî konuları i şleyen yazılara da dinî makale denir.
    Sözlükte ELEŞTİRİ Nedir:
    Eleştiri (Tenkid) Nedir : Bir şeye kıymet biçme, o şeyi kıymetlendirme demektir. Aslı Yunanca "Kritikos" kelimesinden gelen "Critic" (hükmetme) karşılığı olarak dilimizde kullandığımız "tenkit" kelimesi "nakd" kökünden türemiştir. "Nakd", bir şeyi satın alırken verilen akçe, kıymet ölçüsüdür ve tenkit, o şeyi kıymetlendirme anlamını taşır. (F. A. TANSEL, İyi ve Doğru Yazma Usûlleri, Cilt: I-II, s. 192)

    Günümüzde Eleştiri eleştirme denilen bu türe eskiden tenkit, Eleştiri yazan kimseye de “münekkit” denilirdi. Bugün Eleştiri yazan kimseye; eleştirmen, eleştirici denilmektedir.

    Tenkid sanat eserlerini konu almasına rağmen kendisi sanat eseri değildir. Ele aldığı her türün bir sistemi ve kuralları olduğundan eleştirmen bunları bilmek zorundadır. Bununla birlikte doğuşları büyük ölçüde edebiyat akımlarına bağlı olan başlıca Eleştiri yöntemleri şunlardır.

    Bir sanat ya da düşünce eserini tanıtırken, zayıf ve güçlü yönlerini belirtme, bir yazarın gerçek değerini yansıtma amacıyla yazılan yazılara eleştiri (tenkit) denir. (E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 237 - 241)

    Eleştiri Yöntemleri

    Tarihi Eleştiri

    Bu yöntem; edebi eseri, yazarın hayatına, yetişme şartlarını ve devrin özelliklerine göre inceleme esasına dayanır. Burada eserden çok sanatçı önemlidir. Eser, buna bağlı olarak açıklanmaya çalışılır.

    Sosyolojik Eleştiri

    Bu görüş, edebiyatın kendi başına var olmadığı toplumla var olduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder. Buna göre eleştirmen; eseri ve okuyucuyu sosyal koşullardan soyutlamadan değerlendirme yapacaktır.

    İzafi Eleştiri

    Bu anlayışa göre eleştiriye sınır koymak mümkün değildir. Herkes kişisel zevkine ve düşüncesine göre eseri değerlendirir.

    İzlenimci Eleştiri

    Bu anlayışa göre Eleştiri “kitaplardan zevk almak, onlarla duyguları inceltmek ve zenginleştirmek sanatı”dır. Bu anlayışın belli bir yöntemi yoktur. Eserlerin ve türlerin sınıflaması da yoktur. Eseri okurken alınan zevk, eserin tek ölçüsüdür.

    Yapısal Eleştiri

    Bu görüş eserin bağımsız bir yapı, bir bütün olduğu anlayışından hareket eder ve eserin açıklanmasının ancak kendi yapısıyla mümkün olduğu görüşünü benimser. Buna göre her eserin kendine has bir yapısı vardır ve bu yapı çeşitli parçaların organik bir biçimde birleştirilmesiyle oluşur.

    Eleştiri yazarken şu özelliklere dikkat etmek gerekir:
    1 - Eserin (ya da yazının), gerçeği yansıtmadaki başarısı nedir?
    2 - Eser (ya da yazı), okuyucu üzerinde nasıl bir etki bırakmıştır?
    3 - Eserin (ya da yazının) olayı okuyucularına anlatmasında, aktar-masında başarısı nasıldır? Eserdeki içtenlik, özgünlük ve hayal gücü; başarıya nasıl katkıda bulunmuştur?
    4 - Eserde (ya da yazıda) yansıtılan duygu ile sanatçı arasında nasıl bir ilgi vardır?
    5 - Genel olarak eser (ya da yazı) başarılı mıdır? Başarılı olduğu yanlar, başarılı olmadığı yanlar var mıdır?
    (E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 242/243)
    (S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 354/355)


    Eleştiri en çok makaleye benzer. Her ikisinde de inceleme ve araştırmaya yani belgelere dayanarak değerlendirme yapılır. Makalede yazar bir fikri, bir görüşü açıklar, bildirir veya bir iddiayı kanıtlarken eleştirmen bir eseri veya sanatçıyı inceler, tanıtır, onlar hakkında okuyucuları bilgilendirir ya da eser veya sanatçıyla ilgili görüşler ileri sürer ve kanıtlar. Eleştiri ve makale türlerinin dilleri resmi, anlatım ciddi ve bilimseldir.

    Eleştirinin bölümleri

    Eleştirinin planı da makale gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur:
    Giriş: Eser tanıtılır ve eserle ilgili kişisel veya ortak görüşler belirtilir.
    Eserin bağlı bulunduğu alana getirdiği yenilikler, orijinaliteler incelenir,
    zamana göre açıklaması yapılır. Ayrıntıları göz önüne serilir.

    Gelişme: Eserin ortak zevklerine, bağlı bulunduğu ortam ve alana uygun olup olmadığı araştırılır. Bu araştırma yapılırken yavaş yavaş bir değerlendirmeye doğru gidilir. Bu değerlendirmenin ilmî ve tarafsız olması için eserin diğer eserlerle karşılaştırması yapılır, ekoller ve akımlarla ilgisi üzerinde durulur.
    Bu alanda eserin konusuna uygun belgesel açıklamalara başvurulur.

    Sonuç: Eser üzerinde kesin bir yargıya varılır.
    Bugünkü anlamda ilk Eleştiri örneğine tanzimat edebiyatında rastlanır. Şinasi, Namık Kemal, ziya paşa bu türde eser1er vermişlerdir. Daha sonra, Recaizade ile Muallim Naci arasında şiir Üzerine yapılan tartışmalar Eleştiri türünün gelişmesine hizmet etmiştir.

    Eleştiri Türünün Tarihi Gelişimi ve Temsilcileri

    Eleştiri de temeli düşünce olan yazı türüdür. Konu sınırlaması yoktur. Sanat, edebiyat ya da düşünce yazılarının içeriği ile bu içeriğin işlenişini, değerli ve değersiz yönlerini ortaya koyan bir yazı türüdür. Yazarın yazıyı kendine göre, yazıyı ilgilendiren topluma göre, kendi alanındaki diğer çalışmalara göre değerlendirdiği yazılardır.

    Bir eseri değerlendirme amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir.Eleştiride eserin ya da sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır.

    Eleştirmeci,bir sanat eserinin gerçek değerini,özünü yapılışını,değerli-değersiz yanlarını ortaya koyar.Eleştirmecinin görevi güzellik yaratmak değil,yaratılmış güzelliği yargılamak,okurlara tanıtmaktır. Eleştiriler; okura dönük eleştiri,topluma dönük eleştiri,sanatçıya dönük eleştiri,yapıta dönük eleştiri. olmak üzere türlere ayrılır.

    Herhangi bir kişiyi, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla yazılan kısa metinlerdir. Hedeflenen öğeyi doğru ve yanlış yönleriyle tanıtmayı amaçlayabileceği gibi, bu öğenin doğru tanıtılmasını sağlamayı

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Kolay Bulmaca Cevabı Bulma Robotu

    Cevap Yaz

    Bilgilendirme: Bulmaca sözlüğümüzde Haberturk, Hürriyet, Sözcü ve Posta gazetesinin günlük kare ve çengel bulmacalarının cevapları ve Bulmacahane, CodyCross, Words Of Wonders Guru, WOW Guru gibi bulmaca oyunlarının cevapları yayınlanmaktadır. Ayrıca diğer gazete bulmaca cevapları, bulmaca kitabı, çapraz, karışık bulmaca cevaplarınıda sözlüğümüzde bulabilirsiniz. Bulmaca sözlüğümüzden arama yaparak bulmaca sorunuzdaki cevabı kolayca bulabilirsiniz. Eğer cevap henüz sitemize eklenmemiş ise soru sor butonuna tıklayarak hemen cevap verilmesini sağlayabilirsiniz.

    Yakın zamanda para ödüllü online bulmaca çözebileceğiniz bulmaca servisimiz yayına alınacaktır. Günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak en iyi bulmaca çözenler listelerimiz olacak.

    Sözlüğümüzde cevabını bulabileceğiniz bulmaca çeşitleri: CodyCross bulmaca soruları, çengel bulmaca, kare bulmaca, sudoku bulmaca, rakam bulmaca, kelime şifre bulmaca, altıgen çengel bulmaca, halka bulmaca, sözcük avı, yapboz bulmaca, labirent bulmaca, mozaik bulmaca, resimli kelime bulmaca, 7 farkı bulun, lekare bulmaca ve kim milyoner olmak ister soruları ve cevapları.

    Ayrıca bulmaca cevapları sözlüğümüzde aradığınız kelimenin eş anlamı, mecazen ve mecaz anlamları, eski dildeki karşılıkları, osmanlıca karşılıklarıi, zıt anlamlarını bulabilirsiniz.

    Unutmayın bulmaca çözmek zekanızı geliştirdiği gibi çağımızın en kötü hastalıklarından biri olan alzheimer içinde doktorlar tarafından en önerilen çözümlerden biridir. Şimdiden güzel, sağlıklı günler dileriz..



    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.