Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Fatih döneminde alınan yerlerden hangisi istanbulun fethinden sonra bizansın dirilmesini engellemeye yöneliktir

Fatih döneminde alınan yerlerden hangisi istanbulun fethinden sonra bizansın dirilmesini engellemeye yöneliktir

Bu soruya 3 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-11-04 06:18:34

    Cevap :

    - Fatih Sultan Mehmet döneminde 29 Mayıs 1453'de İstanbul'un fethedilmesi ile Bizans (Doğu Roma) tarihe karışmıştır.

    Bizans'ın tekrar dirilmesini engellemek için önce Mora sonra Trabzon Rum Devleti fethedilmiştir.

    1. Mora yarımadasının yönetimi son Bizans imparatorunun kardeşinin elindeydi. Fatih, 1460'da Mora'yı fethederek buradaki Rum despotluklarını ortadan kaldırmıştır.
    2. 4. Haçlı seferinden sonra Bizans imparatorluk ailesinden bazı üyeler Trabzon'da bir devlet kurmuşlardı. Fatih, 1461'de Trabzon Rum İmparatorluğuna son vererek Bizans'ın dirilme ümidini  tamamen ortadan kaldırmıştır.


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    gokturk

    • 2020-11-04 06:21:09

    Cevap : Trabzon İmparatorluğu ya da Tzaniti (Lazistan) Krallığı[2], Ortaçağ'da Doğu Karadeniz'de kurulmuş yerel krallıktır.

    Etimoloji

    Genelde Trabzon İmparatorluğu olarak bilinen devletin sık kullanılan 3 ismi vardır:

    İmparatorluk Trabzon merkezli olduğu için Ortaçağ'da ünlü olan başkentinin adıyla yani "Trabzon İmparatorluğu" olarak adlandırılmıştır.
    Bizans tarihçisi Yeoryos Pahimeris tarafından "Laz Sınır Devleti" olarak anılan ülke topraklarının yöneticileri de "Laz Kralları" olarak anılmışlardır. Selçuklular tarafından Tzanika/Canik Kralı olarak adlandırılan Trabzon İmparatorları, Tarihçi İbni Bibi tarafından "Tzaniti Kralları" olarak tanımlanmışlardır.[3]
    Caniti/Tzaniti: Tzan (Laz ulusal ismi) + iti (Lazca'da ülke, toprak belirten son ek) yani Lazistan Krallığı anlamına gelmektedir.[4]

    Devlet kurucu Komninos Hanedanı'nın adından dolayı "Komninos İmparatorluğu" olarak da anılmıştır.
    Bazı kesimler tarafından Trabzon İmparatorluğu'na Trabzon "Rum" İmparatorluğu yakıştırması yapılmışsa da gerçekte ne imparatorluk kayıtlarında ne de diğer çağdaş kayıtlarda böyle bir adlandırma olmayıp bu söylem 20. yüzyılda siyasi amaçlar için kullanıldığı düşünülebilir.

    Coğrafya
    Trabzon İmparatorluğu sınırları en geniş olduğu zamanda batıda Karadeniz Ereğli'sinden doğuda Fasis)'e doğru uzanan yaklaşık 1000 kmlik sahil şeridine yayılıyordu. Karadeniz'in kuzeyinde günümüzde Rusya dahilinde bulunan Kırım'daki Kherson ve Kerç toprakları da Trabzon kontrolündeydi.[5]

    İmparatorluk toprakları geniş çaplı tarıma müsaade etmeyen dağlık bir yapıya sahipti. Fakat transit ticarette önemli bir konumda bulunan topraklar tarıma elverişli olmasa da dağlık ve ormanlık arazisinden dolayı savunma açısından avantajlıydı.

    Tarih
    Devletin kurucuları olan Komninos Hanedanı, General İsaakios Komninos zamanında Bizans İmparatoru VI. Mihail'e darbe yaparak tahtı ele geçirmiş, 100 yıldan uzun bir süre Bizans İmparatorluğu'nu yönetmişlerdir. Fakat İstanbul'un Haçlılar tarafından işgal edilmesinin ardından Komninos Hanedanı'nın üyeleri Aleksios ile David, halaları Gürcü Kraliçesi Büyük Tamar'ın yardımıyla ata yurtları Karadeniz'e sığınmışlardır. Antik Kolkhis topraklarının doğu uzantısı olan Fasis'e sığınan kardeşler daha sonra Trabzon'a sahip çıkmışlardır.

    Kuruluş
    I. Aleksios, Gürcülerin desteğiyle 1204 yılının Nisan ayında Trabzon'da imparatorluğunu ilan etmiştir. Trabzon İmparatorluğu'nu kurduğunda 22 yaşında olan I. Aleksios burada kendisini "Roma İmparatoru" olarak tanımlamıştır. Trabzon Ordusu'nun başkomutanı olan Aleksios'in kardeşi David, Laz ve Gürcülerden oluşan ordusuyla Paflagonya'ya saldırmış böylece Karadeniz Ereğlisi ile Sinop arasındaki arazi de Trabzon topraklarına katılmıştır.[6] Trabzon İmparatorluğu'nun batı yönündeki bu genişlemesi başta Bizans'ı, İznik İmparatoru'nu ve Selçuklu Türklerini rahatsız edince yeni savaşlar patlak vermiş Trabzon İmparatorluğu Sinop’un doğusuna geri çekilmek zorunda kalmıştır. Pek çok savaşta Trabzon Ordusu'na kumanda eden David bu savaşlarda henüz 20'li yaşlardayken can vermiştir. Sinop'ta bir ziyafet sırasında Selçuklular tarafından yakalanan ağabeyi Aleksios de, ya Sinop'tan çekilmek ya da ölmek arasında seçim yapmaya mecbur edilmiş, Sinoplular Trabzon'a bağlı kalmak istediklerinden Aleksios ölse bile Trabzon tahtının varisleri olduğunu öne sürerek Selçuklu hakimiyetine girmeye yanaşmamışlarsa da şehir 1214 yılında zorla ele geçirilmiştir. Trabzon İmparatorluğu'nun savunmasını güçlendirip, Trabzon ticaretini zenginleştiren I. Aleksios; 18 yıl hükümdarlık yaptıktan sonra 1222 tarihinde 40 yaşında ölmüştür. Cenazesi Trabzon'daki Eugene Kilisesi'ne defnedilmiştir.

    Yükselme Devri
    I. Aleksios'tan sonra tahta geçen I. Andronikos döneminde Selçuklularla şiddetli çarpışmalar yaşanmıştır. Selçuklular Trabzon'u kuşatmış fakat geri çekilmek zorunda kalmışlardır, müstahkem yerlerde kurulan Selçuklu kampları da Maçkalı ve Gümüşhaneli yerliler tarafından baskınlara uğratılmıştır. Trabzon İmparatoru Andronikos bu zaferler onuruna sütunlar diktirmiş ve kendi adına altın sikke bastırmıştır.


    Trabzon surları
    Andronikos saltanatını takiben I. İoannis başa geçmiş onu da I. Manuil izlemiştir. Onun saltanatı sırasında -13. yüzyılın ortalarında- Moğollardan kaçan Türkmenler Anadolu'ya gelmeye başlamışlardır. I. Manuil Moğollarla iyi ilişkiler geliştirmiş Trabzon ticari önemini korumaya devam etmiştir. Trabzon Ayasofya Kilisesi onun döneminde inşa edilmiştir. Yine aynı yüzyılda Ceneviz ve Venedikli İtalyanlar Trabzon İmparatorluğu'ndaki ticari faaliyetlerini geliştirmeye başlamışlardır. Trabzon ile Selçuklu arasında sürekli olarak çatışmalara neden olan Sinop, İmparator Georgios tarafından da kuşatılmıştır. Georgios, Bizans karşıtı politikasıyla dikkat çekmiştir. 13. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul'daki Haçlı işgali bazı aşamalardan sonra yerini Paleologos Hanedanı'na bırakmıştır. Böylece işgalden kurtulan Bizans İmparatorluğu tahtına VIII. Mihail oturmuş kendisinin yeni Roma İmparatoru olduğunu Trabzon'dakilerin ise Laz Kralları oldukları beyanında bulunmuştur. Böylece Laz Kralı olarak nitelediği II. İoannis'i İstanbul'a davet eden VIII. Mihail, Trabzon İmparatoru'nu, kızı Eudokia ile evlendirmiştir.[7] Ardından I. Manuil ile ikinci karısı Gürcü Prensesi Rusudan'ın kızı Theodora bir darbeyle Trabzon tahtına oturarak imparatoriçe olmuşsa da daha sonra II. İoannis tekrar tahta geçmiştir. Tüm bu karışıklıklar arasında da Türkmenler Gümüşhane'nin kuzeybatısına saldırmışlardır.

    Trabzon İmparatorluğu en parlak dönemini II. Aleksios döneminde yaşamıştır. Onun döneminde Giresun'a sızmaya çalışan Türkmenler bu bölgelerden çıkarılmışlardır.[8] Ceneviz etkisini de kırmaya çalışan Aleksios, Venediklilerle anlaşmalar yaparak ticaretin Ceneviz tekeline girmesini engellemeye çalışmıştır. İmparatorluğun savunmasını da arttırarak gece-gündüz devriye atacak güvenlik kuvvetleri oluşturmuştur. Fakat II. Aleksios döneminde Tzanikhiti ve Kamakheni gibi köklü aileler de Trabzon İmparatorluğu'nun yönetimine karışmaya başlamışlardır.

    İç Savaşlar Dönemi
    Ana madde: Trabzon İç Savaşı
    II. Aleksios'dan sonra tahta çıkan III. Andronikos döneminde ilk kez iç savaş ve Megadük İoannis önderliğinde isyan çıkmıştır. Bunun sebebi Andronikos'un tahta çıkar çıkmaz kardeşlerini öldürtmesidir. Halk bunu hoş karşılamayarak onun soyunu tahttan men etmiş yerine ise Gürcü lider Bekha'nın diğer torunu Basileios'u tahta çıkarılmıştır. Basileios döneminde merkezi otorite iyice zayıflamış Samsonlar, Tzanikhitiler, Kamakheniler gibi yerli aileler kendi topraklarında özerk hareket etmeye başlamışlardır. Basileios, bu hareketlerin önünü alabilmek için Megadük Lekes Tzatzintza ile oğlu Trabzon Ordusu'nun başkomutanı Tzamba'ya suikast düzenletmiştir. Basileios'un yerel lordları öldürmesiyle gerginleşen ortama halkın hoş bakmadığı başka durumlar da eklenince bir Güneş tutulmasında halk imparatora başkaldırmıştır. Daha sonra Basileios'u zehirleyen ilk eşi Trabzon tahtına oturmuştur. Fakat o da Basileus'un kendisini bırakarak evlendiği ikinci eşi İrini'yi ülkeden kovunca tekrar iç savaş çıkmıştır. Karadenizli Komninosların haricinde birinin, kendilerinden olmayan bu Konstantinopolisli Kraliçenin tahtta oturmasından rahatsız olan yerlilerden Sebastian Tzanikhiti ve diğer yerli kabileler Hagios Eugenius Manastırı'nı ele geçirmişlerdir. Daha sonra Konstantinopolis'dan gönderilen kuvvetler bu isyanı bastırıp ele başlarını idam ettirseler de Laz Lordlarından Anakutlu'nun torunu II. Aleksios'un kızı Anna, yerli askerlerin yardımıyla Trabzon tahtını ele geçirmiş, Kraliçeyi de Konstantinopolis'a geri göndermiştir. Anna'nın tahta geçmesi yerlilerin güçlenmesi Yunanların bölgedeki etkinliğini kaybetmesi demekti. Bu yüzden Konstantinopolis, hemen Trabzon tahtına geçmesi için -ve Bizans taraftarı olması için- Mihail'i desteklemek üzere 3 gemi asker göndermiştir. Yunanlar tarafından törenlerle yeni hükümdar ilan edilen Mihail'in hakimiyetine başta sessiz kalınır gibi görünse de hemen sabahına sarayı basan Lazlar, Mihail'i yaka paça dışarı atmış gemilerle gelen Bizanslıları da öldürmüşlerdir.[9] Fakat daha sonra Ceneviz gemileriyle Trabzon'a gelen III. İoannis, İmparatoriçe Anna'yı boğdurarak başa geçmiştir.

    Trabzon İmparatorluğu 1340'larda büyük bir veba salgınıyla sarsılmıştır. Ardından İtalyanlar Giresun'u yağmalamışlardır. Bu olaylar üzerine Türkmenler de büyük bir orduyla gelerek imparatorluğu ele geçirmeye çalışmışlarsa da çok ciddi kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalmışlardır.[10] III. Aleksios iç çatışmalara bir son vermeyi amaçlamış ve bunu büyük ölçüde başarmıştır. Onun döneminde İoannis Tzanikhiti'nin, Gümüşhane'deki Tzantzak/Canca Kalesi’ni ele geçirmesi gibi küçük anlaşmazlıklar da yaşanmıştır.

    Gerileme Dönemi ve Çöküş
    Tüm iç karışıklıklar, veba salgını, depremler, İtalyan ve Türkmenlerle girilen çatışmalar Trabzon İmparatorluğu'nu zayıf düşürmüş ve Panaret'in Kronik'inde "felaket" olarak adlandırılan Gürcistan'ın Timur tarafından işgali gerçekleşmiştir. 15. yüzyıla girerken de Osmanlı Devleti ile Trabzon İmparatorluğu artık sınır komşusu olmuşlardır. Aynı dönemde Türkmenler de Giresun'a girmişlerdir. Trabzon, Osmanlı tarafından ilk kez 1440'larda kuşatılmışsa da alınamamıştır. Yine akabinde Şeyh Cüneyd önderliğindeki Türkmenler, Trabzon'u kuşatmışlarsa da geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Son olarak Fatih Sultan Mehmed 1461 yılında 140.000 kişilik ordusuyla gelerek yaklaşık 1 aylık bir direnişten sonra şehri teslim almıştır.

    Osmanlı Dönemi

    Trabzon Vilayeti
    Trabzon, Osmanlı fethinden sonra da aşağı yukarı eski yönetim alanına göre eyalete çevrilmiş bu eyalete de Trabzon Eyaleti adı verilmiştir. 1800'lerde de daha çok kültür ve ekonomik yapısına göre yeniden organize edilen topraklar Canik(Samsun), Gümüşhane(Canca), Lazistan(Caneti) ve Merkez (Trabzon) sancakları olmak üzere 4 büyük idari bölümden oluşan Trabzon Vilayeti'ne dönüştürülmüştür. Böylece Trabzon İmparatorluğu'nun kuruluşundan cumhuriyetin ilanına dek varlığını koruyan idari yapıyla Trabzon şehri yüzlerce yıl boyunca Samsun, Ordu, Giresun, Gümüşhane, Rize, Artvin, Batum gibi illerin merkezi statüsünde olmuştur.

    Toplum
    İmparatorluk halkı öteden beri Ksenofon, Arrianus ve Prokopius gibi Antik Çağ'ın ünlü yazarları tarafından da aktarıldığı üzere antik Kolkhis Krallığı'na dek uzanan Tzanik kökenden gelmektedir.[11][12][13] Trabzon İmparatorluğu'nda nüfusun büyük çoğunluğunu da kadim zamanlardan beri bölgede ikamet eden Kafkas kökenli Tzanlar(Lazlar) oluşturmaktadır.[14] Bu durum imparatorlukla çağdaş tarihçilerin belgelerine de yansımış ve Trabzon İmparatorluğu "Tzaniti (Lazistan) Krallığı" olarak anılmıştır. Aynı durum Bizans İmparatorluğu'nun kendisi tarafından da onaylanmış ve Trabzon İmparatoru "Laz Hükümdarı" olarak tanımlanmıştır. Yine Tzanika/Canik (Samsun, Ordu, Giresun), Tzantzak/Canca (Gümüşhane), Tzaneti/Caneti (Rize, Artvin) gibi yer adlarında da Tzan izleri görülmektedir.


    Antik Çağ Tzan Krallığı Kolkhis.
    Rum kelime anlamı itibarıyla "Romalı" demek olup çoğunlukla Bizans vatandaşlarını tanımlamaktadır. MÖ 1. yüzyılda Roma İmparatorluğu ile mücadeleye girişen Karadenizliler aynı yüzyılın ortasında yarım milyonun üzerinde insanın ölümüyle sonuçlanan savaşlar sonucunda 1300 yıl sürecek Roma hakimiyetine girmişlerdir. Roma bölgeyi ele geçirse de takip eden yüzyıllarda bölgede hakimiyetini tam olarak sağlayamamış 6. yüzyıla kadar çarpışmalar ara ara devam etmiş, Roma en elit lejyonlarından "Güneş Tanrısı'nın kulları" anlamına gelen "Apollinaris" adlı lejyonunu Doğu Karadeniz'de mevzilendirmiştir. I. Theodosius döneminde -halk arasında büyük bir kitleye yayılmasından da ötürü- Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden Roma, MS 4. yüzyılın sonunda Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu olarak ikiye ayrılınca Doğu Karadeniz toprakları Bizans hakimiyetinde kalmıştır. Doğu Karadeniz'de tam bir Roma hakimiyeti sağlamak isteyen I. Justinianus, General Tzittas komutasında bir ordu hazırlayarak Tzan kabilelerinin üzerine göndermiştir. Tzanlar parça parça kabileler halinde ve kralsız yaşadıklarından[15] birleşerek büyük bir güç oluşturamamış bu yüzden Bizans bölgede hakimiyetini kurmuştur. Ancak zaten önceden kimlik bakımından çatışan Tzanlar ile Romalılar bu kez inanç bakımından da karşı karşıya geleceklerinden Bizans'nın bölgeye Hıristiyanlığı aşılamaya başlaması bölgede Rumlaşma (Romalılaşma) sürecini başlatmıştır. Fakat halk Roma (Rum) vatandaşlığına asimile olsa bile "Tzan/Laz" gibi isimleriyle kendi kimliğini tanımlamaya devam etmiştir.

    Trabzon İmparatorluğu halkını tasvir eden bazı İtalyan gezginler ve Arap yazarlar bu halkın fertlerinin dış görünüşleri bakımından çok güzel olduklarını belirtmişlerdir.[16] Tarihçiler de imparatorların dış güzelliklerini Kafkas kökenlerine borçlu olduklarını belirtmişlerdir.[17]

    Trabzon İmparatorluğu toplumu gelenekçi ve feodal bir yapıya sahiptir. Yeni gelen din ile anadil değişse de ulus yapısının çok da değişmediği göze çarpmaktadır. Zira bağımsızlıklarına düşkün olan Tzan aile önderleri ve kabile şefleri bazen Trabzon İmparatorluğu'na bağlı hareket etseler de bazen de başlarına buyruk hareket etmişler hatta Trabzon Sarayı'nın idaresine karışmışlardır. (Bu ulusal yapı binlerce yıl boyunca böyle süregelmiş ve yabancılara karşı güçlü bir birliğin oluşturulmasına engel olmuştur.) İçlerinden en etkilileri "Büyük Düka" unvanına sahip yerel liderler ve ordu komutanları; "John(Yahya)", "Michael(Mihail)", "David(Davud)" gibi Hıristiyan isimlerine sahip olsalar da "Tzanikhiti, Kabaziti, Kamakheni.." gibi yerli soyadları alarak kimliklerini koruma uğruna sergiledikleri duruşlarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Bu halkın savaşçılığını konu alan bazı tarihi kayıtlarda da yine İtalyanlar ve Araplar; savaş alanında sayıca az olsalar bile Trabzon İmparatorluğu halkının korkusuz, avının kaçmasına izin vermeyen ürkütücü aslanlar gibi savaştıklarını aktarmışlardır.[16]

    Din
    6. yüzyıla kadar Güneş merkezli Tzan inanışının hakim olduğu Doğu Karadeniz toprakları 6. yüzyılda Bizans hakimiyetiyle Hıristiyanlığa geçmeye başlamıştır.

    Tzan inanışı
    Kökleri Kolkhis Krallığı'na ve daha öncesine uzanan yerli Tzan inanışı Güneş merkezlidir. Antik dünyada Güneş'in Doğu Karadeniz topraklarından yükselmeye başladığına, Tzanların başına geçen kralın da Güneş'in oğlu olduğuna inanılmıştır.[18] İnanç bu yönleriyle ünlü Altın Post Efsanesi'ne yansımıştır. Bu inançta aynı zamanda ağaçlar ve kuşlar da kutsaldır. Roma İmparatorluğu Karadenizlilerin bu inancını bildiğinden yörenin savaşçı halkına karşı kurnaz bir hamle yaparak "Apollinaris: Güneş Tanrısı'nın sadık kulları" adlı lejyonunu Tzantzak'ta (Gümüşhane) mevzilendirmiştir.

    Tzan inanışının 6. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş terk edildiği bilinse de tam olarak ne zaman geri plana düştüğü bilinmemektedir. Ancak bazı yerlerde geç dönemlere dek gizli gizli bu inançların sürdürüldüğü tarihi kayıtlara yansımıştır. Karadeniz'de Germak'oçi, Karakoncoloz adıyla bilinen efsanevi korkunç yaratıklar ve suyla ilgili (bazen ıslatılma, yıkanma bazen de sudan kaçınma) gelenekler bu antik inanışın günümüze kalan izleridir.

    Hristiyanlık
    Tzan toplulukları ilk kez Lazika Krallığı döneminde 6. yüzyılda resmi olarak, eski dinlerinden Hıristiyanlığa geçmeye başlamışlardır. Aynı yüzyılda tüm Doğu Karadeniz'de yürütülen faaliyetler yerli kabileleri pagan inançlarından Hıristiyanlığa döndürmeye yöneliktir. Bizans bu politikasına yönelik bölgede pek çok kale ve kilise inşa ettirmiştir. Tzanların eski inançlarına ve izole yaşantılarına dönmelerini engellemek uğruna yol açtırmak için de ormanları kestirmeye başlamıştır.[13] Böylece bölgede Hıristiyanlık yayılmaya başlamış ve bunun bir neticesi olarak 600 yıl sonra Ortodoks Hristiyan karakterli, yerel Trabzon İmparatorluğu kurulmuştur. Bahsi geçtiği üzere halk Slavlar, Yunanlar ve Gürcüler gibi Ortodoks Hristiyanlık mezhebine mensuptu. Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebinin merkezi İstanbul'daki Romalıların (Rum) Ortodoks Patrikhanesi olduğu için de bu mezhebe bağlı topraklar "Rum toprakları" olarak anılmıştır. Mihailoviç gibi tarihçilerin de Gürcistan'ı dahi "Rum ülkesi" olarak anmasının ve çoğunluğunu Slav kökenli etnik unsurların oluşturduğu Balkan topraklarının da "Rumeli" olarak adlandırılmasının sebebi budur. Bu adlandırmanın sebebi bahsi geçen yöre insanlarının çoğunun Ortodoks Hristiyanlık mezhebine bağlı ve önemli kesiminin Bizans hakimiyetinde olmasından kaynaklanmaktaydı. Yüzlerce yıllık bu Roma etkisi öylesine özdeşleşmişti ki Türklerin Anadolu'da kurduğu Anadolu Selçuklu Devleti bile "Rum Selçuklu Devleti" olarak da anılmıştır.

    Anadolu, Orta Doğu özellikle de Kafkasya'da etkili olan ve saygı duyulan Trabzon İmparatorları, Papa IV. Nicolaus ve Papa XXII. İoannes tarafından Katolik mezhebine katılmaya davet edilseler de imparatorlar bunu reddetmiştir. Fakat Kafkas Piskoposlarının atanması konusunda İstanbul'un dahi yok sayılması dikkat çekicidir. Müslüman hükümdarlarla da evlilik bağı kuran Trabzon İmparatorları bu yüzden bazı Hristiyan çevrelerden tepki görmüşlerdir. 15. yüzyılda Trabzon'un fethiyle Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanan halk bu tarihten sonra yavaş yavaş İslam'a girmeye başlamıştır. Tzaniti Antik Kenti Sivas Koyulhisar Güzelyurt köyü Delikçe yaylasında bulunmaktadır. Günümüzde Tzaniti Antik Kentinden geriye yalnızce şekilli taşlar ve taştan taht kalmıştır. Tzaniti Antik Kentinin M.Ö 1300'lü yıllarda ibadethane olarak kullanıldığı düşünülmektedir.[kaynak belirtilmeli]

    Dil
    MS 6. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılmasıyla Bizans İmparatorluğu'nun resmi dili Latince'den Yunanca'ya çevrilmiş, devlet ve ticaret diline egemen olan Yunanca kilise dili de olunca yeni yayılan dinle birlikte kutsal bir dil konumuna büründürülmüştür. "Tanrı'nın Evi" kabul edilen kiliselerde edilen dualarda Tanrı'ya ulaşılan dil olarak görülen Yunanca bölgede kök salıp yaygınlaşmış, Tzan Dili geri plana düşmüş neticede Yunanca karşısında erimiştir. Halk bu yeni gelen dile "Roma'nın Dili, Roma'ya ait olan dil" anlamına gelen "Romeika" adını vermiştir. Tzan Dili'nden pek çok sözcüğü de alarak yayılan bu yeni dil akademikleşmediği için doğal olarak bozuk bir Yunanca olarak kalmış ve bugün Kafkas gırtlağıyla konuşulan Türkçenin Karadeniz Şivesi gibi benzer bir aksağanla Yunanca'yı konuştukları için yöre halkı, Yunanlar tarafından her zaman "Tsannoi/Lazoi" yani Lazlar olarak tanımlanmışlar böylece şive asıl kökeni belirten bir işaret olarak iki topluluk arasındaki mesafeyi her zaman korumuştur. Bununla birlikte Bizans İmparatorluğu etkisinin daha az görüldüğü doğunun sarp kesimlerinde küçük topluluklar Tzan Dili'ni yaşatmaya devam etmiş neticede bugün Lazca olarak bilinen dil asimilasyondan kurtulup günümüze ulaşmayı başarmıştır.

    Siyaset
    Komnene Hanedanı üyeleri 100 yıldan uzun bir süre Bizans İmparatorluğu'nu yönettiklerinden tekrar eski mevkilerine kavuşmayı planlayarak oturdukları Trabzon tahtında kendilerini "Tüm Rumların (Romalıların) Hükümdarı" olarak adlandırmışlardır. İstanbul'daki Haçlı işgalinin kalkmasının ardından Bizans tahtına oturan VIII. Mihail döneminde Trabzon İmparatorlarının bu tutumu eleştirilmiş ve Trabzon İmparatoru II. İoannis'in Rumların (Romalıların) İmparatoru falan olmadığı ancak Laz Kralı olduğu belirtilmiştir.

    Ortodoks Hristiyan inancı sebebiyle İstanbul'a bağlı olan devlet bu yüzden Bizans ile arasını iyi tutmaya çalışmıştır. Genel olarak Gürcülerle, Megrel (Kuzey Tzan) Lordlarıyla geç dönemlerde de Akkoyunlu Türkmenleriyle iyi ilişkiler geliştirmiş, özellikle Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Trabzon İmparatorluğu'nun yanında yer almıştır. 14. yüzyılda Karadeniz ticaretine atılan İtalyanlarla karşı karşıya gelinmiş ve Trabzon İmparatorları Karadeniz ticaretinin Ceneviz tekeline girmesini engellemek için Venediklilere bazı imtiyazlar tanımışlardır.

    Bununla birlikte Trabzon İmparatorluğu'nun en önemli siyasi sorunu iç çatışmalardır. Devlet kendi içinde savaşmaktan yıpranmış bu da yabancı topluluklara toprak kaybedilmesine sebep olmuştur.

    Bilim ve Sanat
    Trabzon İmparatorluğu dış dünyayla ilişkisini artıran bir devlet olarak tarih sahnesine çıktığında etrafında olup bitenden yararlanarak bilim ve sanatta önemli adımlar atmış, astronomi dalında kayda değer çalışmalarda bulunmuş özellikle tarihi kayıtlarını tutmasıyla kendi geçmişine az çok ışık tutabilmiştir.

    Astronomi
    Bağımsız olarak yönettikleri tüm devletlerde İran ile her zaman temasta olmuş olan Karadenizliler, Trabzon İmparatorluğu döneminde de İran ile iyi ilişkiler geliştirmiş ve astronomi alanındaki araştırmaları Trabzon'a taşıyarak geliştirmişlerdir. Bu duruma öncülük eden Trabzonlu Gregor, Buhari'den öğrendiği astronomi bilgileriyle döndüğü ülkesinde bir astronomi okulu kurmuştur. Bizans, burada geliştirilerek bir astronomi atlası haline getirilen bilgileri Trabzon'dan öğrenmiş buradan da Avrupa'ya yaymıştır.[19]

    Tarihçilik
    Trabzon İmparatorluğu'nu kendinden önceki üç güçlü yerel devletten ayıran en önemli özelliği bir Hıristiyan krallığı olmasının yanında kendi tarihi kayıtlarını da tutmaya başlamasıdır. Devlet tarihi III. Aleksios'un Başdanışmanı[20] Michael Panaret isimli bir saray tarihçisi tarafından tutulmuştur. İmparator III. Aleks ile pek çok sefere katılan Panaret eserinde, 1426 yılına kadar tahta geçen hükümdarları, yapılan savaşları ve iç karışıklıkları konu almaktadır. Bazı tarihçiler Panaret'in kendinden önceki dönemler hakkında verdiği bilgilerin kronolojik düzenine bakarak Trabzon Sarayı'nda bir devlet arşivi bulunduğunu ve yazarın eserini kaleme alırken bu arşivden faydalandığını öne sürmüşlerdir.[21] "Kronik" olarak adlandırılan bu eser Rusça, Fransızca ve Almanca gibi dillere çevrilerek yayımlanmıştır.

    Mozaik-Fresko

    Trabzon Ayasofya Kilisesi'nden bir fresk.
    Roma İmparatorluğu genelinde rağbet gören bir sanat olan mozaik-fresk sanatı özellikle Hıristiyanlık sonrası dini objelerin çizimiyle yaygınlık kazanmış, Trabzon İmparatorluğu genelinde inşa edilen kilise ve manastır gibi yapıların içleri fresklerle bezenmiştir. Islak sıvanın üzerine dini objelerin tasvir edildiği eserlerde İsa, Meryem, Adem ile Havva, melekler ve azizlerin yanı sıra imparatorların tasvirleri de yer almaktadır.

    Ekonomi
    Büyük ölçüde ticaret ve bu yolla kazandığı vergilerle ekonomisini güçlendiren devlet geniş çaplı tarım yapmasa da, dünya ticaretinde önemli bir yeri olan fındık ve üzüm yetiştiriciliğinde hatırlı bir üne sahiptir.

    Tarım
    Trabzon topraklarında Ortaçağ'da Tzanika/Canik adıyla anılan Samsun ili toprakları dışında geniş çaplı tarım yapılabilecek arazi yoktu. İmparatorluk arazisinin büyük bir bölümünü ormanlık alanlar oluşturmaktaydı. Günümüzün büyük tarım alanları da bu ormanlık arazilerin zaman içinde yer yer yok olmasıyla ekilmeye başlanmıştır. Bu yüzden günümüzde de yaygın olduğu üzere geniş çaplı yetiştiriciliği yapılan ürün fındıktır. Trabzon İmparatorluğu'nun en önemli ihraç ürünlerinden biri olan fındığın ihtiyaç fazlası devlet limanlarından ticari gemilere yüklenerek batılılara satılıyordu.

    İmparatorluğun 15. yüzyıldaki durumunu anlatan bir Alman da Lazia olarak bahsettiği Giresun'da bol miktarda şaraplık üzüm yetiştirildiğini bildirmiştir. Bunlarla birlikte ülkede geniş çaplı meyve üreticiliği yapıldığı bilinmektedir.

    Ticaret
    13. yüzyılda tüm Avrasya'da etkisini gösteren Moğol istilası dünya tarihinde pek çok şeyi değiştirmiştir. Merkez olarak İran'ın kuzeyindeki Tebriz'i seçen İlhanlılar, Karadeniz ticaretinin önem kazanmasını sağlamışlardır. Ve o çağda ticaretin önem kazanması öncelikle güvenliğe bağlı olduğundan Trabzon Devleti korunaklı yapısıyla bu ticaret yolu üzerinde kilit noktalardan biri haline gelmiştir.

    Tarihi İpek Yolu üzerinde böyle kritik bir öneme sahip bir coğrafi konumu olan Trabzon İmparatorluğu bu avantajıyla Karadeniz ticaretinde önemli bir paya sahip olmuştur. Ticari öneminin artmasıyla İtalyanlara karşı da avantajını iyi koruyan imparatorlar başlarda vergiyi yüksek tutarak büyük bir gelir sağlamış, devlet ihtiyaç fazlası ürünlerini de dışarıya ihraç etmiştir. Bu ürünlerin başlıcaları gümüş, demir, şap, kereste, şarap, kumaş ve fındıktır.

    Gümüş ve demir ustalığı kadim zamanlardan beri meşhur olan yöre, zengin ormanlık arazisi sayesinde kereste ihracını da önemli bir gelir kapısı olarak görmüştür. Ayrıca şap maddesini Anadolu'yu Karadenizlilerden aldıktan sonra öğrenen "Batı"[22], Trabzon İmparatorluğu döneminde de Karadeniz'den şap ithal etmeye devam etmiştir.

    Denizcilik
    Doğu Karadeniz kıyılarında kurulan Kolkhis Krallığı, Pontus Krallığı ve Lazika Krallığı'nda olduğu gibi Trabzon İmparatorluğu da bir deniz devleti olması dolayısıyla imparatorluk ömrü boyunca Doğu Karadeniz sularında devriye atmak ve ordularını nakletmek için sürekli bir donanma bulundurmuştur.[23] Bu donanmanın komutanı da Büyük Düka unvanını taşıyan soylulardan seçilmiştir. Deniz kuvvetleri komutanlığı görevi Karadenizlilerde çok önemliydi. Çok eski çağlardan beri denizcilikle uğraşan halkın Roma'yla giriştiği mücadelelerde de kilit rolü donanma komutanları hatta korsanlar üstlenmiştir. Karadeniz-Roma savaşlarının sembollerinden biri yine Trabzonlu Laz bir Amiral olan ve "Yenilmez" unvanı taşıyan Aniket'tir. İtalyanlara karşı girişilen mücadelelerde de Büyük Düka John Kabazit ve Tzanikhiti gibi önemli yerel liderler de Karadeniz'de can vermişler ve "Amiral" olarak anılmışlardır.

    İmparatorluk donanması çok büyük hantal gemiler yerine orta büyüklükte ve seri bir şekilde manevra yapabilecek gemilerden oluşuyordu. Bu gemi türleri genel olarak griparon ve paraskalmion olarak anılan ve Karadeniz'e has özellikler gösteren gemilerdir. Bununla birlikte Tzanların (Lazların) kendilerine has ve kökleri antik Kolkhis'e dayanan meneksila tipi teknelerinin Osmanlı döneminde çeşitli formlarda gelişerek varlığını sürdürdüğü düşünülürse Trabzon İmparatorluğu tarafından da kullanılması kuvvetle muhtemeldir.

    Metalurji
    Metal işleme konusunda büyük bir üne sahip olan Karadeniz kabileleri, Antik Çağ'ın en ünlü destanlarından Altın Post Efsanesi'ne ve "Güneş'in özdeşleştirdiği Gümüş'ün diyarından gelenler" olarak anıldıkları "İlyada Destanı"na konu olmuşlardır. Karadeniz kabilelerinin bu yetenekleri Trabzon İmparatorluğu döneminde de devam etmiş, madencilik ülke ekonomisinde önemli bir yer tutmuştur. Fakat imparatorluğun zengin maden yataklarının bulunduğu Torul civarı Türkmenler tarafından ele geçirilince madencilik faaliyetleri sekteye uğramış, imparatorluğa bağlı Torul Lordu'nun Türkmenlere karşı verdiği mücadelelere rağmen büyük ölçüde durmuştur.

    Savaş Aletleri
    Antik Çağ kaynaklarında genel olarak balta kullandıkları bilinen Karadeniz kabilelerinde Ortaçağ'da kılıç kullanımı yaygınlaşmıştır. Bizans İmparatorluğu hakimiyetinde gerek maden işletmeleri için kullanılan yakacak ihtiyacından dolayı ağaç kesimi yaygınlaşmış, gerekse Bizans'nın asimilasyon politikasından dolayı sistemli bir şekilde ormanlar katledilmiştir. Doğu Karadeniz'deki bu doğa tahribatı dolaylı olarak atlıların daha kolay hareket edebilecekleri araziler meydana getirmiş bu durum da süvari birliklerinin oluşturulmasına ortam hazırlamıştır. Okçu süvari ve mızraklı süvari birliklerinden oluşan Trabzon Ordusu'nu kılıçlı piyade birlikleri tamamlamaktadır.

    Nümizmatik
    Antik Karadeniz sikkeleriyle karşılaştırıldığında estetik özelliğini kaybettiği göze çarpan Trabzon sikkeleri genel olarak imparatorların silüetleri baz alınarak tasarlanmıştır. Para basımında başta gümüş temel alınsa da I. Andronik döneminde ilk Trabzon altın sikkesi basılmıştır. İlerleyen dönemlerde Gürcistan'da da yayılmaya başlayan Trabzon sikkeleri devletin güçlü ekonomisinin göstergelerinden biri olmuştur.

    Mimari
    Ev inşasında günümüz Doğu Karadeniz ev mimarisinin öncül formlarının kullanıldığı Trabzon İmparatorluğu döneminde, günümüzde önemli turistik merkezler haline gelen manastırlar, kiliseler ve kaleler inşa edilmiş, var olan yapılar da onarılıp geliştirilerek günümüzdeki görünümünü almıştır. Mimaride genel olarak Gürcü mimarisinden etkilenildiği göze çarpmaktadır.

    ^ Encyclopedia of World Cultures, Laz "Though Greek in higher culture, the rural areas of Trebizond empire appear to have been predominantly Laz in ethnic composition."
    ^ İbn Bibi, 1956 729
    ^ İbni Bibi - Selçuklu Kronikleri
    ^ Özhan Öztürk, Pontus - Antikçağ'dan Günümüze Karadeniz'in Etnik ve Siyasi Tarihi, Ankara 2011, s.566.
    ^ A. Hahanov, trc DR. Enver Uzun, Panaret'in Trabzon Tarihi, Trabzon 2004, s. 19
    ^ Kartlis Oxovreba C.I. s. 325.
    ^ Michael Panaret - Kronik 5.
    ^ Michael Panaret - Kronik 6.
    ^ Michael Panaret - Kronik, 10.11.
    ^ A. Hahanov - Panaret'in Trabzon Tarihi, 2004 Trabzon, s. 73.
    ^ Ksenofon - Anabasis IV.VIII.22, V.III.2.
    ^ Arrianus - Karadeniz Seyahati
    ^ a b Prokopius - Jüstinyen Döneminde Yapılar
    ^ A.Bryer, Trabzon İmparatorluğu'nda Gemicilik, s.167.
    ^ Ahmet Mican Zehiroğlu - Prokopius'un Trabzon Seyahati
    ^ a b Ed. M. Quatremere, "Mesalek Alabsar fi Memalek Alamsar", Voyages des yeux dans les royaumes des differentes contrees, Notices et extraits des manuscrits de la bibliotheque du roi et autres bibliotheques, XIII (1), (1838) s. 379-80.
    ^ A. Hahanov - Panaret'in Trabzon Tarihi, Trabzon 2004, s. 22.
    ^ Bardavelije 1957, 11,12.
    ^ Özhan Öztürk, Pontus-Antikçağ'dan Günümüze Karadeniz'in Etnik ve Siyasi Tarihi, s. 581.
    ^ Alexander Kazhdan, (Ed.) (1991). "Protonotarios". The Oxford Dictionary of Byzantium (İngilizce). Oxford ve New York: Oxford University Press. s. 1746. ISBN 0-19-504652-8.
    ^ Murat Keçiş, Trabzon İmparatorluğu tarihçisi Michael Panaret ve Eseri, Karadeniz İncelemeleri Dergisi s. 38.
    ^ Ahmet Hikmet Köse, Tarihi ve Mitolojik Verilerin Işığında Orta ve Doğu Karadeniz Uygarlığının Madencilik Faaliyetleri, Kasım 1991, s. 81.
    ^ N. Iorga, Notes et extraits pour servir a l'histoire des Croisades au XVe siecle, III (Paris-Bucarest, 1899-1916) s. 259.
    ^ Murat Keçiş, Trabzon İmparatorluğu'nun Kuruluşunda Çevreyle olan ilişkileri, s. 150.
    Cevap Yaz Arama Yap

    gokturk

    • 2020-11-04 06:23:05

    Cevap : Mora Yarımadası veya Peloponez, bugünkü Yunanistan'ın güneyinde, ülkenin bir kısmını oluşturan, Avrupa kıtasına bağlı olan ve Ege Denizi'nde bulunan yarımadadır (1893'ten beridir teknik olarak ada). Adanın ismi Batı dilleri ve Yunanca'da Peloponnesos (Πελοπόννησος) 'tur. Bu isim Yunanca'da Pelops'un Adası anlamına gelmektedir. Günümüzde Mora'nın kuzeybatı kesimi Batı Yunanistan bölgesine dahil edilmiştir. Resmi yüz ölçümü toplam 15,511 m², bütün yarımada ise toplamda 21,550 m²'dir. Buna göre Mora, Yunanistan'ın Orta Makedonya (19,166 m²) ve Orta Yunanistan (15,561 m²) bölgelerinden sonra en geniş arazi yapısına sahip üçüncü bölgesidir.


    Mora Yarımadası

    Mora Yarımadası antik dönemlerde Atina ve Sparta arasında meydana gelen meşhur savaşlara ev sahipliği yapmıştır. Dördüncü Haçlı Seferleri sırasında Franklar tarafından fethedilen yarımada, Ahaya Prensliği'nin kuruluşuna tanıklık etmiştir. Aynı dönemde Venedik Cumhuriyeti Mora'nın güneyindeki liman şehirlerini ele geçirmiş ve Akdeniz'e doğru uzanan bir ticari ağ kurmuştur. Osmanlıların 1453'te İstanbul'u fethetmesi sonrası Bizans ardılları Mora'ya yerleşmiş ancak burada da kalıcı olamamışlardır. Osmanlılar güneydeki Modon, Koron gibi liman şehirleri haricinde bütün yarımadayı II. Mehmed döneminde, 1460 yılında ele geçirmiştir. II. Bayezid ve I. Süleyman döneminde ortaya çıkan Venedik Savaşları sonrası bütün yarımada Osmanlıların eline geçmiştir. 1685'te Venedikliler Osmanlılara savaş açarak Mora'yı ele geçirmiş, 1699'da imzalanan Karlofça Antlaşması ile Osmanlılar yarımadadaki haklarını Venedik'e terkettiğini doğrulamıştır. 1715'te Şehit Ali Paşa'nın askerî harekâtı sonrası tekrar Osmanlı egemenliği altına giren Mora, 1821'deki isyan sonrası Osmanlı'nın hakimiyetinden çıkmıştır.

    2011'deki nüfus sayımına göre Mora'nın toplam nüfusu 577.903'tür. Bu nüfusun 291.777'si erkek, 286,126'sı ise kadınlardan oluşmaktadır.[1]


    Coğrafya
    Dağlık bir arazi yapısına sahip olan Mora'nın en yüksek noktası güneydeki Taygetus dağ silsilesinde yer alan 2,404 metre yüksekliğe sahip Profitis Ilias'tır. Onu kuzeyde 2,376 metrelik yüksekliğiyle Killene Dağı takip eder.

    Mora'nın etrafı körfezlerle ve denizlerle çevrilidir. Güneyinde Akdeniz, doğusunda Ege Denizi ve batısında İyon Denizi yer alır. 1893'te açılan Korint Kanalı Mora'nın güneyini dolaşma zahmetini ortadan kaldırmış ve Korint Körfezine açılan bir kapı olmuştur.

    Tarih
    14. Yüzyıl
    1348'de Bizans İmparatoru Kantakuzenos Rumeli'de büyüyen ve genişleyen Osmanlı İmparatorluğu akınlara karşı Mizistre merkezli Mora Despotluğu'nu tesis etmiştir.[2] Mora'ya atanan ilk despot Manuel Kantakuzenos'tur. Manuel yarımadadaki komşuları olan Latinlerle iyi ilişkiler kurarak I. Murad döneminde Osmanlı askerlerinin bölgeye akınlarını önlemiştir. Venedikliler ve Hospitallerin yardımlarıyla Megara'da 35 parçalık bir Türk donanmasını ateşe vermiştir.[3]

    Osmanlı Devleti'nin Mora'daki ilk başarılı akınları 1387'de gerçekleşmiştir.[4] Yıldırım Bayezid dönemine tekabül eden bu akınlar sırasında Osmanlılar Mora'yı yağmalamıştır.[5] Bu sırada Venedikliler Mora'nın güneyindeki Modon ve Koron limanlarına sahip olmalarının yanı sıra Arhos ve Anabolu'yu yıllık 700 duka altın karşılığında ele geçirmiştir.

    15. Yüzyıl
    Osmanlı Fetihleri ve Mora'nın Fethi
    Venedikliler Dalmaçya'dan Mora'ya kadar uzanan kıyı şeridindeki hakimiyetlerini güçlendirmek için 1417'de Navarin'i ele geçirmiş ve Koron'a kadar olan bölgelerdeki tahkimatlarını artırmıştır.

    1423'te II. Murad Akhaya Prenslerine ve Venediklilere bir ders vermek için Turahan Bey komutasında 25,000 kişilik bir orduyu Mora'ya göndermiştir. Harap olmuş vaziyetteki Germehisarını (Hexamilion) aşan Turahan Bey ve ordusu Mora'nın iç kısımlarına doğru hareket ederek Mizistre, Leondari, Gardiki, Davia ve diğer pek çok Bizans şehrini yağmalamıştır.[6] Venedikli tarihçiler Turahan Bey'in kendi şehirlerinden 1260, Bizans'a ait bölgelerden ise 6000'in üzerinde pek çok Arnavut esir ele geçirdiğini kaydetmiştir.[7] Bu sırada Moralı Arnavutlar Osmanlılara karşı saldırıda bulunmak için Tripoliçe yakınlarındaki Davia'da bir araya gelerek kendilerine bir lider seçmiştir. Turahan Bey tuzağa düşmeyerek dağlık araziler yerine onları ovada karşılamış, birlikleri geri püskürtmüş ve ele geçirdiği 800 esirin başlarını vurdurtmuştur.[8] 1425 yılında Venedik donanması amirali barış görüşmelerini Turahan Bey ile gerçekleştirmiştir.[9]

    1431'de Turahan Bey Germehisarı surlarını yeniden aşarak Mora'yı baştan başa dolaşmış ve yağmalamıştır.

    Mora'ya yönelik bir diğer askerî harekât 1440 yılında düzenlenmiştir. II. Murad bu surların durumu hakkında bilgi almak için Teselya Sancak Beyi Turahan Bey'i yeniden görevlendirdi. Turahan Bey II. Murad'a Germe'de beş farklı yerde hisar yapıldığını, bu nedenle üç farklı cephede savaşılması gerektiğini bildirmiştir. Bunun üzerine II. Murad savaş hazırlığı yapılarak Mora'ya yürünmesini, Turahan Bey'in ise keşif maksatlı ordugâhtan önce surlara varmasını emretmiştir. Turahan Bey Germehisarına vardığında surların birbirine destekli olduğunu ve savaş durumunda birbirlerine yardım ettiklerini fark etmiştir. Bunun üzerine top çekilerek surlar dövülmeye başlanmıştır. Ayrıca hendekler kazılarak içine su doldurulmuş, sonra bu suların kurutularak surları zayıflatmasını ve akabinde yıkılmasını sağlamışlardır.[10]

    1444'te Mora despotu Konstantin Palaiologos Germehisarını güçlü bir şekilde yeniden tahkim etmiştir. Ancak II. Murad 1446'da surları yeniden yıkmıştır. 1460'ta II. Mehmed Mora'yı fethederek Osmanlı topraklarına katmıştır.

    16. Yüzyıl
    Güney Kıyılarda Osmanlı Hakimiyeti ve İdari Yönetim
    Akdeniz'de hakimiyet kurmak isteyen II. Bayezid Venediklilerle ortaya çıkan savaşı fırsat bilerek Yakup Paşa'ya Modon'u kuşatma emri vermiştir. 9 Ağutos 1500'de uzun bir muhasara sonrası Modon fethedilmiş, Koron ve Navarin de kısa bir süre içerisinde Osmanlılara teslim olmuş, buradaki baş kiliseler Sultan'ın talimatıyla camiye çevrilmiştir. Böylece Osmanlı donanması Batı Akdeniz'de hakimiyet kurmak için yeni bir üs edinmiştir.


    Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyye isimli eserinde Mora Yarımadası'nı gösteren bir harita
    1521 tarihli bir belgeye göre Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa kıtasındaki bütün toprakları Rumeli Eyaleti'ne bağlıydı. 11 kaza merkezine sahip olan Mora, Mîr-i Mîrân (28 kaza) ve Silistre (13 kaza) sancaklarından sonra en çok kazaya sahip olan üçüncü sancaktı. Bu kazalar Gördüs, Balyabadra, Kalavrita, Hulumiç, Arkadya, Kalamata, Karitene, Mizistre, Arhos, Moton ve Koron'du.[11] Bir yıl sonra, Midilli adasının Mora'ya bağlı bir kaza merkezi olarak kaydedilmesiyle yarımadadaki kazaların sayısı 12'ye yükselmiştir.

    1532'de Şarlken Mora'ya müdahale etmek için haziran ayında Messina'da büyük bir filo toplamıştır. Papalık, Saint-Jean Şövalyeleri, Cenevizliler ve Sicilyalıların desteğini arkasına alan Andrea Doria kanlı savaşların ardından Koron'u ele geçirmiştir. Daha sonra Balyabadra'ya yönelen Andrea Doria burayı da ele geçirerek yağmalamış ve büyük bir ganimetle memleketine dönmüştür.

    1537'de Venedik'e savaş ilan eden I. Süleyman, Mora Sancak Beyi Kasım Paşa'ya Mora'da Venedik kalelerini zaptetmekle görevlendirmiştir. 1540'ta Cenevizlilerin elinde bulunan kolonileri kurtarmak isteyen Venedikliler I. Süleyman ile bir barış antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşmaya göre Venedik Cumhuriyeti, Benefşe (Monemvasia) ve Anabolu üzerindeki haklarını Osmanlılara terk etmiştir. Böylece yarımada bütünüyle Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.

    Mora'nın tamamen Osmanlıların eline geçmesiyle yarımadada bir dizi idari düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Andurusa (Androusa) ve Hulumiç (Chlemoutsi) bağlı bulundukları kazalardan ayrılarak bağımsız bir kazaya dönüştürülmüş, Midilli Adası Mora'ya bağlı olmaktan çıkarılmıştır. Böylece XVI. yüzyılın ikinci yarısından sonra Mora Yarımadası toplamda 14 kaza merkezine ulaşmıştır. Osmanlılar bu dönemde ele geçirdikleri toprakları iskan etmeye çalışmıştır. 1550 senesine doğru Mora'da 42.000 Hristiyan aile yaşamaktaydı.

    Kaynakça
    ^ "Arşivlenmiş kopya". 16 Ocak 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 16 Ocak 2020.
    ^ "Arşivlenmiş kopya". 22 Şubat 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ocak 2020.
    ^ Nicol, Donald. The Byzantine family of Kantakouzenos (Cantacuzenus) ca. 1100-1460: A Genealogical and Prosopographical Study. Dumbarton Oaks studies 11. (Washington, DC: Dumbarton Oaks Center for Byzantine Studies, 1968), s. 125
    ^ Levent Kayapınar, “Yunanistan’da Osmanlı Hakimiyetinin Kurulması (1361-1461)”, Türkler içinde, (Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2014), 9: 191
    ^ Aşıkpaşazade Tarihi, haz. Necdet Öztürk, (İstanbul: Bilge Kültür Sanat, 2013), s. 93
    ^ Johann Wilhelm Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2011), s. 412
    ^ Marino Sanudo, Vite di Duchi di Venezia, düz. Ludovico Antonio Muratori, XXII, s. 978
    ^ Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, s. 413
    ^ "Arşivlenmiş kopya". 30 Mart 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 17 Ocak 2020.
    ^ Aşıkpaşazade Tarihi, s. 168-170
    ^ Ercan Alan, "Yeni Bir Belgeye Göre XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Rumeli Sancakları, Kazaları ve Kadılar", Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi 4, sy. 33, 2016, s. 337-377
    ^ Nikos A. Bees, "Mora", İslâm Ansiklopedisi (Eskişehir: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2001), s. 413-427
    ^ Levent Kuru, "XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Rumeli Kadılıkları", Balkan Araştırma Enstitüsü Dergisi 8, sy. 2, 2019, ss. 261-294
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.