Feride, öğretmenlik yapmak üzere çıktığı vapur yolculuğunda Sarayburnu’nu geçerken Katip Şahap Efendi’nin getirdiği hediye kutusunda ne bulur ve onu neden denize fırlatır?
Feride, öğretmenlik yapmak üzere çıktığı vapur yolculuğunda Sarayburnu’nu geçerken Katip Şahap Efendi’nin getirdiği hediye kutusunda ne bulur ve onu neden denize fırlatır?
Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
İşte Cevaplar
Cevap : Feride'nin kutuyu fırlatma nedeni Kamran ile aynı şehirde olması ve bunun verdiği kızgınlık duygusundan kaynaklanmaltadır.
Hemen o sahneyi kısaca hatırlayalım:
Deniz yolculuğunu çok severim. Altı, yedi yaşında bir küçük kızken, babamın neferiyle beraber yaptığım seyahatin zevki hâlâ içimdedir. Vapur, vapurdaki insanlar, hatta Hüseyin, unutulmuş, büyük bir denizi uçarak geçen bir kuşun hayalinde ne kadar kalması mümkünse, bende de aşağı yukarı ona benzer bir şey kalmıştır. Her tarafı akıcı parıltılarla dolu bir mavi boşluk içinde uçmak sorhoşluğu. Denizin bendeki bu çılgın tesirine rağmen, güvertede kalmaya tahammül edemedim, vapur Sarayburnu'nu dönerken, kamarama indim. Şahap Efendi'nin getirdiği kutu, bavulumun üzerinde duruyordu. Ne oldu ğunu merak ederek açtım. Bir kutu fondan... Benim dünyada en delicesine sevdiğim şey.
Küçük kâtibin hediyelerinden birini dudaklarıma götürdüm. Fakat birdenbire gözlerimden yaşlar boşandı. Niçin böyle ağlıyordum, bilmiyorum! Kendi kendime söz anlatmak istedikçe gözyaşlarına artıyor, göğsümü tıkıyordu. Sebepsiz ıstırabım bu biçare şekerden geliyormuş gibi, gayri ihtiyarı, kutuyu yakaladım, kamaranın minimini penceresinden denize fırlattım.
Evet, dünyada bu gözyaşlarından daha manasız şey olamaz. Bunu anlıyorum. Fakat buna rağmen, hâlâ şimdi, bu satırları yazarken kirpiklerimden yaşlar süzülüyor, önümdeki defter kâğıdını fiske fiske kabartıyordu.
Bu, acaba dışarıda sessiz sedasız yağan yağmurun tesiri mi? Şimdi İstanbul nasıl? Orada da böyle yağmur var mı? Yoksa Kozyatağı'ndaki bahçe, şimdi ay ışıkları içinde pırıl pırıl yanıyor mu?
Kâmran, ben sadece senden değil, senin olduğun yerlerden de nefret ediyorum.
Diğer Cevaplara Gözat
Hemen o sahneyi kısaca hatırlayalım:
Deniz yolculuğunu çok severim. Altı, yedi yaşında bir küçük kızken, babamın neferiyle beraber yaptığım seyahatin zevki hâlâ içimdedir. Vapur, vapurdaki insanlar, hatta Hüseyin, unutulmuş, büyük bir denizi uçarak geçen bir kuşun hayalinde ne kadar kalması mümkünse, bende de aşağı yukarı ona benzer bir şey kalmıştır. Her tarafı akıcı parıltılarla dolu bir mavi boşluk içinde uçmak sorhoşluğu. Denizin bendeki bu çılgın tesirine rağmen, güvertede kalmaya tahammül edemedim, vapur Sarayburnu'nu dönerken, kamarama indim. Şahap Efendi'nin getirdiği kutu, bavulumun üzerinde duruyordu. Ne oldu ğunu merak ederek açtım. Bir kutu fondan... Benim dünyada en delicesine sevdiğim şey.
Küçük kâtibin hediyelerinden birini dudaklarıma götürdüm. Fakat birdenbire gözlerimden yaşlar boşandı. Niçin böyle ağlıyordum, bilmiyorum! Kendi kendime söz anlatmak istedikçe gözyaşlarına artıyor, göğsümü tıkıyordu. Sebepsiz ıstırabım bu biçare şekerden geliyormuş gibi, gayri ihtiyarı, kutuyu yakaladım, kamaranın minimini penceresinden denize fırlattım.
Evet, dünyada bu gözyaşlarından daha manasız şey olamaz. Bunu anlıyorum. Fakat buna rağmen, hâlâ şimdi, bu satırları yazarken kirpiklerimden yaşlar süzülüyor, önümdeki defter kâğıdını fiske fiske kabartıyordu.
Bu, acaba dışarıda sessiz sedasız yağan yağmurun tesiri mi? Şimdi İstanbul nasıl? Orada da böyle yağmur var mı? Yoksa Kozyatağı'ndaki bahçe, şimdi ay ışıkları içinde pırıl pırıl yanıyor mu?
Kâmran, ben sadece senden değil, senin olduğun yerlerden de nefret ediyorum.
Diğer Cevaplara Gözat