Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Fıkraların yapısal özellikleri

Fıkraların yapısal ozellıklerı sorusunun cevabı için bana yardımcı olur musunuz?

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Hera

    • 2021-02-18 17:26:31

    Cevap :

    TÜRK HALK FIKRALARINDA YAPI.

    Fıkraların kendine özgü yapısal nitelikleri vardır. Bir olayın anlatımıyla varılacak olan bir ders ve hüküm bulunur. Anlatı zaten bu hükmü ortaya koyacak bir çelişkiyi ve gülünç durumu aktarmaktan çıkacaktır.

    Prof. Dr. Erman ARTUN fıkranın yapısını söyle belirtmektedir;

    “Fıkra başlangıç, gelişme ve sonuç bölümlerine sahip bir hikâyedir. Kısa ve yoğundur. Hatta kimi zaman başlangıç ve gelişme bölümleri iç içedir. Hikâye genellikle tek olay ve düşünce üzerine kurulur. Her hikâye bir hükümle sona erer. Bu iki temel öğe fıkraların ana yapısını oluşturur. Fıkralar genellikle kuruluş bakımından bir tez ve bir karşı tezden oluşur. Hazırlık bölümünde kısaca olay ya da verilmek istenilen düşünceyle ilgili bilgi verilir. Sonra tez, karşı tez çıkar. Sonunda bir hükme bağlanır. Hüküm, fıkraların sonuç kısmıdır. Sonuçta hükümden alınacak hisse gizlidir. Her fıkrada mutlaka bir hisse vardır. Kısaca, fıkranın estetiğini yaratan öğenin temelini tartışma oluşturur. “ Fıkraların toplum yaşamında çok önemli bir başka işlevi de "örtük trans aksiyon" (imalı iletişim) aracı olarak kullanılmalarıdır. Demokrasi ve insan haklarının, istendik düzeyde gelişmediği, yönetimsel-toplumsal baskıların yoğun olduğu ortamlarda yaşayan ve bireyselleşmelerine izin verilmeyen insanlar; Yunus Emre'nin "Söyler isem olur savaş/Söylemez isem bağrım baş" (baş: yara) dizelerinde çok yalın ve etkili bir söyleyişle dile getirdiği bu dayanılmaz ikilemin açmazını, yüzyıllardır hep yaşamlarında ruhlarında duyumsamışlar ve onu aşmaya çalışmışlardır. Düşündüklerini ve doğru bildiklerini açıkça söyleyerek, savaş çıkarıp yaşamlarını yitirmeden ve susup bastırarak da yüreklerini, ruhlarını yaralamadan, dolaylı olarak "örtük" söylemenin yollarını aramışlardır. Bu "imalı iletişim" arayışları sırasında da çoğu kez, oldukça etkili bir yol olan masal, türkü, ninni, fıkra gibi sözlü halk anlatılarını aracı olarak kullanmışlardır.

    Bu halk anlatıları içinde, sosyal ve siyasal baskıyı düzenlemede en elverişli olanı da gülmecedir. Hani, "Aşk gelince cümle eksikler biter"miş ya, gülümseme gelince de cümle hoşgörüsüzlükler biter. Anlatılan gülmecenin (fıkra) sonunda yaratılacak "gülüş" eylemi, anlatının içerdiği eleştiriyi iyiden iyiye kabul edilir kılıp "yenilir, yutulur" hale getirecek ve aynı zamanda bir "korunak" da oluşturacaktır. Bu nedenledir ki, imalı iletişimde halkımızın Nasrettin Hocayı "aracı", fıkrayı da "araç" olarak kullanması, öz savunma ve korunma açısından, çok bilinçle yapılmış bir seçimdir. Örneğin; çağın hızlı değişiminin ve acımasız yaşam koşullarının dayatmaları karşısında, giderek geçerliliğini yitiren kimi geleneklerin sürdürülmesi mümkün değildir. Bu konuda yapılacak bir zorlama da bireyi bunaltır.

    Ekonomik koşulların giderek ağırlaştığı, "iki elin bir başı düzeltemediği" bir ortamda, konukseverlik geleneğinin korunup sürdürülmesi de pek mümkün görülmemektedir. İşte aşağıda vereceğim örnek fıkra, artık sürdürülmeye çalışıldığında, bireyi çok zorlayacak olan kimi geleneklere karşı, insanlara bir çıkış yolu göstermekte ve gerekirse, onların bazılarından vazgeçilebileceği "göndermesini" yapmaktadır. Şöyle ki: Nasrettin Hoca evinde otururken kapısı çalınmış. Hoca "kim o?" diye sorunca da dışardan bir ses "Tanrı misafiri" diye cevap vermiş. Bunun üzerine kapıyı açan Hoca, kapıdaki adamı tuttuğu gibi camiye götürerek "Eğer sen Tanrı misafiriysen, Tanrının evi işte burasıdır" demiş. Sonuç olarak fıkralar yalnızca insanları güldürmek, eğlendirmek için değil, toplumsal yaşamı düzenlemek, ders vermek, belirli bir düşünceyi, görüşü karşı tarafa "mizah" eşliğinde iletmek için halk tarafından yaratılmış, çok kapsamlı işlevleri olan halk edebiyatı ürünleridir.



    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    esoes

    • 2021-02-11 11:19:25

    Cevap : Halk edebiyatı ürünlerinin bir kısmı yazıya geçirilmiş, bir kısmı da yazıya geçirilmeden sözlü gelenekte anlatıla gelmiştir. Yapısal özellikleri ile toplum ve insan hayatının iç içe geçtiği fıkralar, geçmişi günümüze yansıtan çok renkli aynalardır

    >>Fıkra, yaşamsal olaylardan hareketle anlatılan, anlatılanlardan bir sonuç çıkarma amacına yönelik olan, nükte, hiciv, mizah unsuru barındıran kısa sözlü ürünlerdir.

    >>Fıkra, yaşamsal olaylardan hareketle anlatılan, anlatılanlardan bir sonuç çıkarma amacına yönelik olan, nükte, hiciv, mizah unsuru barındıran kısa sözlü ürünlerdir.

    >>Fıkralarda siyasal ve toplumsal olaylar ele alınırken belgelere, kanıtlara, aşırı ayrıntıya yer verilmez. İddialı ve ispatlayıcı yönü ağırlıklı değildir.

    >>Merkezinde toplum ve insanın yer aldığı fıkralar,   gerçek hayatla sıkı bir ilişki içerisindedir. Sözlü kültür bünyesinde yer alan fıkralarda insan doğası ele alınırken ironik bir anlatım kullanılır 

    >>Eğlendirici ve eğitici nitelikleri bir arada taşıyan fıkralar,  toplumsal ilişkilerin irdelenmesiyle mizahî unsurları mekaniklikten uzaklaştırıp onlara beşerî bir kimlik kazandırır. Bu da söylenmek istenileni mizahla süsleyerek dolaylı yoldan ifade etmeyi gerektirir

    >>Mizah sanatının en temel unsurlarındandır. Fıkralar, çok eskiden beri var olan edebi metinlere örnek teşkil ederler. Türkiye genelinde fıkra, çoğu zaman şahıs, yöre, topluluk ile özdeşleştirilir ve bu unsurlara ait güldürücü ögeleri hatırlatışı ile güç kazanır. Nasreddin Hoca fıkraları, Karadeniz Fıkraları, Bektaşi Fıkraları bunlara örnektir.

    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.