İşte Cevaplar
Cevap : Yazarı : Şeyhi
Türü: Didaktik şiir.
Konusu: Eşeğin kişiliğinde, yeteneğinin üstüne çıkmak isteyen bir insanın içine düştüğü kötü durum ele alınıyor, bu tür kişilerin karşılaşabilecekleri güç durumlar anlatılıyor.
Ana düşünce: İnsan, kendi yeteneğini, değerini ve yerini bilmeli; elindekiyle yetinmeli, daha çoğunu istememelidir.
Kafiye şeması: aa/bb/cc/dd/ee/ff/gg/hh...
Kafiyeli olan, "zâr/nizâr" sözcüklerinde, üç ses benzeşmesinden olan zengin kafiye vardır. Su-da idi/ kısu-da idi" sözlerinde yer alan "-da" hal ekleriyle "idi" sözcükleri aynı görevde olduğundan rediftir. Kalan bölümlerde iki ses benzeşmesinden oluşan tam kafiye vardır.
Dil özellikleri:
a) Olay, "tahkiye" (hikâye etme-öyküleme) yoluyla anlatılmış, XV. yüzyıl aydınlarının yabancı sözcüklerle karışmış Türkçesine yer verilmiştir: Zâif ü nizâr, şikeste vü zâr, gam-ı palan, ferâsetlû, tac-ı devlet, azm-i râh.
b) Sözcüklerde "üben, icek, yın" bağ-fiil ekleriyle emir kipinin üçüncü tekil kişisini gösteren ve "-sin" ekinin karşılığı olarak kullanılan "-gil, -gıl" eklerine yer verilmiştir.
c) "Gerlü, K'olmadı, K'ey" sözcükleri, ölçü zoruyla böyle yazılmışlardır. Asılları "gerilü, ki olmadı, ki ey" dir.
d) Kimi sözcükler, küçük ses değişimleriyle günümüzde de kullanılmaktadır: Tü (tüy), bigi (gibi), bunlarunla (bunlarla), ulduz (yıldız), ana (or.a), komamıştı (koymamıştı), varayın (varayım), komak (koymak).
e) Günümüzde kullanılan "ve" bağlacı yerine "u,ü,vü" kullanılmıştır. Bu durum tüm divan edebiyatı anlatımında yaygındır.
f) "Katı" (çok), "dün" (gece), "kısu" (sıkıntı), "ıss" (sahip) sözcükleri günümüzde anlam değiştirmiş, bu anlamlarda kullanılmaz olmuştur.
g) "Ana" (onu) sözcüğü "-i" hali yerine "-e" hal ekiyle kullanılmıştır.
h)“îdi, odunda, su" gibi söcükler, ölçü zoruyla
uzatılmıştır.
Söz Sanatları:
Eşek, insan gibi düşünüldüğünden teşhis (kişileştirme), konuşturulduğundan intak (konuşturma) sanatı yapılmıştır, öküzlerin boynuzları biçim yönünden yaya, parlaklık yönünden ay'a benzetilmiştir. "Bunların başlarına taç neden" dizesinde istiare (iğretileme) sanatı yapılarak boynuzlar taca benzetilmiştir.
Benzetilen öğe kullanılmadığından, sanat açık istiaredir. "Odundur/ o dundur" sözcükleri, cinaslı olarak kullanılmıştır.
İçerik Yönünden:
Zayıf ve güçsüz bir eşek vardı. Yük altında çok harap olmuştu. Bazan odunda bazan suda idi. Gece ve gündüz kahır ile sıkıntıda idi. O kadar ağır yükler taşırdı ki, yara teninde tüy bırakmamıştı. Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü. Sırtına sinek konsa yorulurdu. Kargalar derneği kulağında, sinek gezer gözünün yağında. Arkasından alınca palanı, sanki köpek artığıydı geriye kalanı. Bir gün sahibi onu korudu, yani ona yardım etti. Palanını aldı ve ota saldı. Otlayarak biraz öte yürüdü. Gördü otlukta yürüyen öküzleri. Ateşli gözleri ve gerili göğüsleri. Bazısının boynuzu ay gibi, kiminin halka halka yay gibi. Ne yular derdi ne palan derdi. Ne yük altında hasta ve inleyen. Hayret eder ve düşünür, kendi durumunu zihninden geçirir. Ki: yaradılışta bunlarla eşitiz. Elde, ayakta, yüzde ve şekilde. Bunların başlarına taç neden? Bizde bu yoksulluk ve gereksinim neden? Bir eşek vardı çok anlayışlı, akıllı. Hem ulu yollu hem de uyanıktı. Bu miskin eşek, o ulu eşeğin katına, gitti, yüz sürdü, ey başkan: Sen eşekler içinde yücesin, akıllısın, büyüksün ve erdemlisin. Sen eşekler içinde bilgesin. Sıkıntım var, yardım etmelisin. Bugün otlukta gördüm öküzler, göğüslerini gererek yürürlerdi. Her birisi semiz ve kuvvetli, içi ve dışı yağlı ve etli. Yok mudur gökte bizim yıldızımız, ki yeryüzünde boynuzumuz olmadı? Olgun eşek şöyle yanıt verdi: Ey belâ bağına tutsak eşek! Onlar gündüz gece arpa ve buğday işlerler, onu otlayıp onu dişlerler. Çünkü bunlar oldu o değerliye sebep. Bu değeri onlara Tanrı verdi hep. Başlarına devlet tacı kondu. İç ve dışlarına et ve yağ doldu. Bizim en büyük işimiz odun taşımaktır, İçimize ateş vuran o aşağı iştir. Zayıf eşek tuttu yüz dert ile ağlamaklı, gönül yaralı, kırık... Varayım ben de buğday işleyeyim, orada yaylayayım orada kışlayayım. Gezerek yeşermiş bir ekin gördü. Sanki o ekin ile kin tutardı. Aşk ile tepti, girdi işlemeye. Bazan ayakla bazan dişiyle. Ekin sahibi... Sopa elinde yola koyuldu. Tarlasını görünce ah etti. Gördü yer tamamen temizlenmiş, yeşil ekinlik kara toprak olmuş. Küfür etti, içi yüreği susmadı, eşeği dövmekle de hırsını alamadı. Bıçağını çekti, ayrısını kodu, kesti kulağını ve kuyruğunu. Eşek kaçar canı acıyarak, yaş yerine kan dökerek. Ansızın bilge eşek çıkageldi. Durumunu sordu, beriki dert ile ah etti: Boş şey istedim, doğru yoldan ayrıldım, boynuz umdum, kulaktan da oldum.
Araştırmalar:
1.Şeyhi, II. Murat döneminde yaşamıştır. Bu fabl şairin padişaha sunduğu bir övgüde "Münasip Hikâye" başlığı altında yer almıştır. Eser, 126 beyitten oluşmaktadır. Şair, mesnevisinin başında padişahı över. Devrinde herkesin mutlu olduğunu; kendisinin ise kederli olduğunu belirtir. Yaşamda rahatlık istedikçe zahmet çektiğini, mutluluk istedikçe belaya düştüğünü dile getirir, öyküsünde kendisini bu eşekte simgeleyerek Sultan Murat'tan yardım diler.
Öykünün kahramanlarından eşek, zayıf, güçsüz, yük taşımaktan bitkindir. Sırtında yaralar açılmış, dudağı sarkmış, yaşamın zorluklarına göğüs geremeyecek kadar perişan bir duruma düşmüştür, öküzler ise eşeğin karşıtı besili, boynuzları ay gibi, yük taşımayan, yular ve palan kaygısı olmayan sağlıklı ve talihli hayvanlardır. Yaşlı eşek; ulu, kâmil, âkil, ehil, fâzıl niteliklerinden anlaşılacağı gibi güngörmüş bilge olan bir varlıktır. Ekin sahibi, çıkarlarını koruyan öfkeli biridir.
Öyküde zayıf eşek, şairin kendisi; öküzler, Şeyhi'ye verilen tımarın (toprakların) ilk sahipleri ile yetkili kişi ve kuruluşlardır. Yaşlı bilge eşek ise Osmanlı toplumunu belirli ülkü ve düşünceler doğrultusunda yönlendiren aydınlar ve düşünürlerdir. Bunlar şiirde "bilge-filozof" olarak tanıtılmaktadır.
Günümüz toplum yaşamı açısından düşünülürse:
Zayıf eşek: İçinde bulunduğu durumu beğenmeyen, elindekiyle yetinmeyen, olanaklarını değerlendirmeden hayatta daha çok şeye sahip olmak isteyen, bu yolda çaba verirken elindekini de yitiren insanları simgeler.
Öküzler: Her toplumda var olan, hak etmedikleri biçimde varlıklı ve mutlu yaşayan talihli kişileri temsil eder.
Yaşlı eşek: Toplumu yönlendiren aydın ve düşünürlerin yerine geçer.
Ekin sahibi: Çıkarlarına düşkün, öfkeli ve yitirdiklerini kendi gücüyle almaya çalışan insanları karşılar.
2."Etgil, gerüben, göricek, kışlayın" sözcüklerin-deki "-gil, -ben, -Icek, -yın" eklerinin günümüzdeki söylenişleri "-sin, -rek/-rak, -ince, -yım" biçimindedir.
Metinde geçen sözlerin anlamları şunlardır:
İt artuğu: Köpek artığı; bir deri bir kemik kadar zayıf düşmüş varlık.
Acebe kalmak: Bir durum karşısında şaşkınlığa düşmek; hayret etmek.
Gökte ulduzumuz yok mu?: Şansımız, talihimiz yok mu; kaderimizde mutlu olmak yazılmamış mı?
Belâ bendine esir olmak: Yaşamda dertlerle karşılaşmak, onlardan kurtulmamak.
Aşk ile tepti: Büyük bir arzu ve istekle koştu.
3."Odun/ o dun" sözcükleri, söylenişleri aynı, anlamları farklı olan sözlerdir. "Odun" sözcüğü, yakacak ağaç; "o dun" ise o alçalma anlamında kullanılmıştır. Böyle sözcüklere cinaslı kafiye denir.
4.Öyküye göre: Zayıf ve güçsüz bir eşek, bir gün otlamaya çıkar. Otlakta, bakımlı öküzler görür. Onları kendisiyle karşılaştırır, bir sonucu varamaz. Onlarla arasındaki farkı anlamak ister, bunun nedenini yaşlı bir eşeğe sorar. Yaşlı eşek, onların gece ve gündüz arpa ve buğday işleriyle uğraştıklarını, bu yüzden bakımlı ve rahat olduklarını söyler. Zayıf eşek, onlar gibi olmak için buğday ve arpa işlemeye karar verir. Bu kararla bir ekin tarlasına girer. Bunu gören ekin sahibi, öfkeyle zayıf eşeğe saldırır, kulağı ile kuyruğunu keser. Böylece zayıf eşek, elindekiyle yetinme-menini cezasını kulak ve kuyruğunu yitirerek öder.
5. "Harnâme"nin ana düşüncesi, insan elindekiyle yetinmelidir, daha çoğunu istememelidir; istediği takdirde elindekini de yitirebilir" biçiminde anlatılmıştır, öykünün kahramanlarıyla ilgili söylenen alaycı sözler, yergi öğeleridir.
6. Fabller, manzum yazılardır, konuları hayvanlar arasında geçer. Her fablın sonunda insanlara bir öğüt ya da bir ahlak dersi verilir. Bu özellikler, "Harnâme"de de görülmektedir. Bu duruma göre, ona fabl diyebiliriz.
N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990
Diğer Cevaplara Gözat
Türü: Didaktik şiir.
Konusu: Eşeğin kişiliğinde, yeteneğinin üstüne çıkmak isteyen bir insanın içine düştüğü kötü durum ele alınıyor, bu tür kişilerin karşılaşabilecekleri güç durumlar anlatılıyor.
Ana düşünce: İnsan, kendi yeteneğini, değerini ve yerini bilmeli; elindekiyle yetinmeli, daha çoğunu istememelidir.
Kafiye şeması: aa/bb/cc/dd/ee/ff/gg/hh...
Kafiyeli olan, "zâr/nizâr" sözcüklerinde, üç ses benzeşmesinden olan zengin kafiye vardır. Su-da idi/ kısu-da idi" sözlerinde yer alan "-da" hal ekleriyle "idi" sözcükleri aynı görevde olduğundan rediftir. Kalan bölümlerde iki ses benzeşmesinden oluşan tam kafiye vardır.
Dil özellikleri:
a) Olay, "tahkiye" (hikâye etme-öyküleme) yoluyla anlatılmış, XV. yüzyıl aydınlarının yabancı sözcüklerle karışmış Türkçesine yer verilmiştir: Zâif ü nizâr, şikeste vü zâr, gam-ı palan, ferâsetlû, tac-ı devlet, azm-i râh.
b) Sözcüklerde "üben, icek, yın" bağ-fiil ekleriyle emir kipinin üçüncü tekil kişisini gösteren ve "-sin" ekinin karşılığı olarak kullanılan "-gil, -gıl" eklerine yer verilmiştir.
c) "Gerlü, K'olmadı, K'ey" sözcükleri, ölçü zoruyla böyle yazılmışlardır. Asılları "gerilü, ki olmadı, ki ey" dir.
d) Kimi sözcükler, küçük ses değişimleriyle günümüzde de kullanılmaktadır: Tü (tüy), bigi (gibi), bunlarunla (bunlarla), ulduz (yıldız), ana (or.a), komamıştı (koymamıştı), varayın (varayım), komak (koymak).
e) Günümüzde kullanılan "ve" bağlacı yerine "u,ü,vü" kullanılmıştır. Bu durum tüm divan edebiyatı anlatımında yaygındır.
f) "Katı" (çok), "dün" (gece), "kısu" (sıkıntı), "ıss" (sahip) sözcükleri günümüzde anlam değiştirmiş, bu anlamlarda kullanılmaz olmuştur.
g) "Ana" (onu) sözcüğü "-i" hali yerine "-e" hal ekiyle kullanılmıştır.
h)“îdi, odunda, su" gibi söcükler, ölçü zoruyla
uzatılmıştır.
Söz Sanatları:
Eşek, insan gibi düşünüldüğünden teşhis (kişileştirme), konuşturulduğundan intak (konuşturma) sanatı yapılmıştır, öküzlerin boynuzları biçim yönünden yaya, parlaklık yönünden ay'a benzetilmiştir. "Bunların başlarına taç neden" dizesinde istiare (iğretileme) sanatı yapılarak boynuzlar taca benzetilmiştir.
Benzetilen öğe kullanılmadığından, sanat açık istiaredir. "Odundur/ o dundur" sözcükleri, cinaslı olarak kullanılmıştır.
İçerik Yönünden:
Zayıf ve güçsüz bir eşek vardı. Yük altında çok harap olmuştu. Bazan odunda bazan suda idi. Gece ve gündüz kahır ile sıkıntıda idi. O kadar ağır yükler taşırdı ki, yara teninde tüy bırakmamıştı. Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü. Sırtına sinek konsa yorulurdu. Kargalar derneği kulağında, sinek gezer gözünün yağında. Arkasından alınca palanı, sanki köpek artığıydı geriye kalanı. Bir gün sahibi onu korudu, yani ona yardım etti. Palanını aldı ve ota saldı. Otlayarak biraz öte yürüdü. Gördü otlukta yürüyen öküzleri. Ateşli gözleri ve gerili göğüsleri. Bazısının boynuzu ay gibi, kiminin halka halka yay gibi. Ne yular derdi ne palan derdi. Ne yük altında hasta ve inleyen. Hayret eder ve düşünür, kendi durumunu zihninden geçirir. Ki: yaradılışta bunlarla eşitiz. Elde, ayakta, yüzde ve şekilde. Bunların başlarına taç neden? Bizde bu yoksulluk ve gereksinim neden? Bir eşek vardı çok anlayışlı, akıllı. Hem ulu yollu hem de uyanıktı. Bu miskin eşek, o ulu eşeğin katına, gitti, yüz sürdü, ey başkan: Sen eşekler içinde yücesin, akıllısın, büyüksün ve erdemlisin. Sen eşekler içinde bilgesin. Sıkıntım var, yardım etmelisin. Bugün otlukta gördüm öküzler, göğüslerini gererek yürürlerdi. Her birisi semiz ve kuvvetli, içi ve dışı yağlı ve etli. Yok mudur gökte bizim yıldızımız, ki yeryüzünde boynuzumuz olmadı? Olgun eşek şöyle yanıt verdi: Ey belâ bağına tutsak eşek! Onlar gündüz gece arpa ve buğday işlerler, onu otlayıp onu dişlerler. Çünkü bunlar oldu o değerliye sebep. Bu değeri onlara Tanrı verdi hep. Başlarına devlet tacı kondu. İç ve dışlarına et ve yağ doldu. Bizim en büyük işimiz odun taşımaktır, İçimize ateş vuran o aşağı iştir. Zayıf eşek tuttu yüz dert ile ağlamaklı, gönül yaralı, kırık... Varayım ben de buğday işleyeyim, orada yaylayayım orada kışlayayım. Gezerek yeşermiş bir ekin gördü. Sanki o ekin ile kin tutardı. Aşk ile tepti, girdi işlemeye. Bazan ayakla bazan dişiyle. Ekin sahibi... Sopa elinde yola koyuldu. Tarlasını görünce ah etti. Gördü yer tamamen temizlenmiş, yeşil ekinlik kara toprak olmuş. Küfür etti, içi yüreği susmadı, eşeği dövmekle de hırsını alamadı. Bıçağını çekti, ayrısını kodu, kesti kulağını ve kuyruğunu. Eşek kaçar canı acıyarak, yaş yerine kan dökerek. Ansızın bilge eşek çıkageldi. Durumunu sordu, beriki dert ile ah etti: Boş şey istedim, doğru yoldan ayrıldım, boynuz umdum, kulaktan da oldum.
Araştırmalar:
1.Şeyhi, II. Murat döneminde yaşamıştır. Bu fabl şairin padişaha sunduğu bir övgüde "Münasip Hikâye" başlığı altında yer almıştır. Eser, 126 beyitten oluşmaktadır. Şair, mesnevisinin başında padişahı över. Devrinde herkesin mutlu olduğunu; kendisinin ise kederli olduğunu belirtir. Yaşamda rahatlık istedikçe zahmet çektiğini, mutluluk istedikçe belaya düştüğünü dile getirir, öyküsünde kendisini bu eşekte simgeleyerek Sultan Murat'tan yardım diler.
Öykünün kahramanlarından eşek, zayıf, güçsüz, yük taşımaktan bitkindir. Sırtında yaralar açılmış, dudağı sarkmış, yaşamın zorluklarına göğüs geremeyecek kadar perişan bir duruma düşmüştür, öküzler ise eşeğin karşıtı besili, boynuzları ay gibi, yük taşımayan, yular ve palan kaygısı olmayan sağlıklı ve talihli hayvanlardır. Yaşlı eşek; ulu, kâmil, âkil, ehil, fâzıl niteliklerinden anlaşılacağı gibi güngörmüş bilge olan bir varlıktır. Ekin sahibi, çıkarlarını koruyan öfkeli biridir.
Öyküde zayıf eşek, şairin kendisi; öküzler, Şeyhi'ye verilen tımarın (toprakların) ilk sahipleri ile yetkili kişi ve kuruluşlardır. Yaşlı bilge eşek ise Osmanlı toplumunu belirli ülkü ve düşünceler doğrultusunda yönlendiren aydınlar ve düşünürlerdir. Bunlar şiirde "bilge-filozof" olarak tanıtılmaktadır.
Günümüz toplum yaşamı açısından düşünülürse:
Zayıf eşek: İçinde bulunduğu durumu beğenmeyen, elindekiyle yetinmeyen, olanaklarını değerlendirmeden hayatta daha çok şeye sahip olmak isteyen, bu yolda çaba verirken elindekini de yitiren insanları simgeler.
Öküzler: Her toplumda var olan, hak etmedikleri biçimde varlıklı ve mutlu yaşayan talihli kişileri temsil eder.
Yaşlı eşek: Toplumu yönlendiren aydın ve düşünürlerin yerine geçer.
Ekin sahibi: Çıkarlarına düşkün, öfkeli ve yitirdiklerini kendi gücüyle almaya çalışan insanları karşılar.
2."Etgil, gerüben, göricek, kışlayın" sözcüklerin-deki "-gil, -ben, -Icek, -yın" eklerinin günümüzdeki söylenişleri "-sin, -rek/-rak, -ince, -yım" biçimindedir.
Metinde geçen sözlerin anlamları şunlardır:
İt artuğu: Köpek artığı; bir deri bir kemik kadar zayıf düşmüş varlık.
Acebe kalmak: Bir durum karşısında şaşkınlığa düşmek; hayret etmek.
Gökte ulduzumuz yok mu?: Şansımız, talihimiz yok mu; kaderimizde mutlu olmak yazılmamış mı?
Belâ bendine esir olmak: Yaşamda dertlerle karşılaşmak, onlardan kurtulmamak.
Aşk ile tepti: Büyük bir arzu ve istekle koştu.
3."Odun/ o dun" sözcükleri, söylenişleri aynı, anlamları farklı olan sözlerdir. "Odun" sözcüğü, yakacak ağaç; "o dun" ise o alçalma anlamında kullanılmıştır. Böyle sözcüklere cinaslı kafiye denir.
4.Öyküye göre: Zayıf ve güçsüz bir eşek, bir gün otlamaya çıkar. Otlakta, bakımlı öküzler görür. Onları kendisiyle karşılaştırır, bir sonucu varamaz. Onlarla arasındaki farkı anlamak ister, bunun nedenini yaşlı bir eşeğe sorar. Yaşlı eşek, onların gece ve gündüz arpa ve buğday işleriyle uğraştıklarını, bu yüzden bakımlı ve rahat olduklarını söyler. Zayıf eşek, onlar gibi olmak için buğday ve arpa işlemeye karar verir. Bu kararla bir ekin tarlasına girer. Bunu gören ekin sahibi, öfkeyle zayıf eşeğe saldırır, kulağı ile kuyruğunu keser. Böylece zayıf eşek, elindekiyle yetinme-menini cezasını kulak ve kuyruğunu yitirerek öder.
5. "Harnâme"nin ana düşüncesi, insan elindekiyle yetinmelidir, daha çoğunu istememelidir; istediği takdirde elindekini de yitirebilir" biçiminde anlatılmıştır, öykünün kahramanlarıyla ilgili söylenen alaycı sözler, yergi öğeleridir.
6. Fabller, manzum yazılardır, konuları hayvanlar arasında geçer. Her fablın sonunda insanlara bir öğüt ya da bir ahlak dersi verilir. Bu özellikler, "Harnâme"de de görülmektedir. Bu duruma göre, ona fabl diyebiliriz.
N. KARTAL, BİRSEN Y. 1990
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap : Harname hiciv edebiyatımızın gururudur. Bu alandaki ilk örnek ve en başarılı örnektir. Yazarı Şeyhi, kendi başından geçen bir hikayeyi aç kalmış bir eşek üzerinden anlatmıştır.
Eserin sultan ikinci murad'a sunulduğu büyük ihtimalle doğrudur. Eserin konusunu şeyhi, arapça bir darb-ı mesel'den almıştır.
Eser 126 beyittir. Aruz'un feilatün mefailün feilün kalıbıyla yazılmıştır. Kısa bir tevhid ve mattan sonra padişahı öven bir 26 beyit vardır. Şeyhi burada padişahın devrinde kötülüğün atağa geçtiğini, huzurun korunamadığını anlatır. Ardından bahar tasviri çizer ve eşeğin hikayesine başlar.
Eserin sultan ikinci murad'a sunulduğu büyük ihtimalle doğrudur. Eserin konusunu şeyhi, arapça bir darb-ı mesel'den almıştır.
Eser 126 beyittir. Aruz'un feilatün mefailün feilün kalıbıyla yazılmıştır. Kısa bir tevhid ve mattan sonra padişahı öven bir 26 beyit vardır. Şeyhi burada padişahın devrinde kötülüğün atağa geçtiğini, huzurun korunamadığını anlatır. Ardından bahar tasviri çizer ve eşeğin hikayesine başlar.
Cevap :
Soru 1: Harname'nin yapısını oluşturan olayları ve olay orgüsünü tespit ediniz.
Eserin olay örgüsü:
Yazarın eşeği tanıtması sahibinin eşeği salması eşeğin çayırda gördüğü öküzlere hayran kalması ve onları kıskanması ardından bilge eşekle karşılaşması bilge eşeğin ona nasihat vermesi fakat eşeğin bu nasihatı dikkate almayıp bir buğday tarlasına dalması ve tarla sahibinin onu yakalamasıyla kulaklarını ve kuyruğunu kesmesi oradan kaçarken tekrar bilge eşekle karşılaşması şeklindedir.
Soru2: Harname'de yapı unsurları olarak belirli bir zaman ve mekan var mıdır?
Metinde geçen bir gün,buğday tarlası şeklindeki unsurlar belirgin değildir bü yüzden metinde belirli bir zaman ve mekan yoktur.
Soru3: Harname'nin kahramanlarını ve olay örgüsünü gerçekle ilişkilendirerek yazarın bu unsurlara ne anlamlar yüklediğini belirleyiniz.
Harnamedeki kahramanlar eşek,eşeğin sahibi,pir eşek ve tarla sahibidir.bu kahramanlar ve bunların etrafında şekillenen olay örgüsü doğal gerçeklikle ilişkilidir.Şairin yaşadığı olaylarla ilişkilendirilirse,eşeğin şairin kendisini,eşeğin sahibinin hükümdarı,pir eşeğin şairin bir mürşüdini,tarla sahibinin ise köylüler veya eşkiyaları sembolize ettiği görülebilir.
Soru4: Harnamedeki temel çatışmayı ve temayı bularak defterinize yazınız.
Harnamedeki temel çatışma ''adalet-adaletsizlik''çatışmasıdır.Metnin teması ise''elindeki ile yetinmeyi bilmek''tir.
Soru5: Harnamedeki olayları ve temayı sosyal hayatla ilişkilendirerek yorumlayınız.
Zamanının sosyal hayatından etkilenerek yazıldığı göz önünde bulundurularak günümüz sosyal hayatında da elindekilerle yetinmeyi bilmeyen insanların olabileceği ve burda temsil edilen olay benzeri olayların meydana gelebileceği rahatlıkla söylenebilir.
Soru6: Harname mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.Eserin dil anlatım.ritim ahenk ve ypı özelliklerinden hareketle mesnevi nazım şeklinin özelliklerini tespit ediniz.
Harnameden de hareketle mesnevi nazım şeklinin özelliklerinin şunlar olduğu söylenebilir
Nazım birimi beyittir.
Aruz ölçüsü kullanılır.Aruzun kısa kalıpları kullanılır.
Her beyit kendi arasında kafiyelidir.
Sembolik tarzda yazılır.
Olay örgüsü,kişiler,zaman ve mekan unsurları bulunur.
Soru7: Harnamenin yazılış amacı ve temel ifade biçiminden yola çıkarak mesnevi türünün genel özelliklerinden farklı yönlerini belirleyiniz.
Harname yazılış amacı olarak diğer mesnevilerden farklıdır yazar bu eseri kaleme alırken toplumun eksik ve yanlış yönleri vurgulamak istemiştir.Ayrıca diğer mesnevilerden farklı olarak hayvanlara insan özellikleri kazandırılmıştır.Bundan dolayı Harname bir çeşit fabl olarak nitelendirilebilir
Soru8: Harnamede kahraman olarak eşek ve öküzün seçilesinin nedeni nedir?Tema ve olay örgüsüyle ilişkilendirerek tartışınız.
Harnamede kahraman olarak eşek ve öküzün seçilmesi birbiriyle kıyaslanabilecek farklarının olmasındandır.Bu farklılık etkenlerle yetinme teması ve onun etrafında gelişen olay örgüsüyle,elindekilere rıza göstermeyen eşek ve eşekten üstün olan öküzün eksiklik ve fazlalıkları üzerine kurulmuştur.
Bir eşek var idi zâif ü nizâr Yük elinde kat'i şikeste vü zâr
Benem ol gâm yükinde har-ı leng
Gussalar balçığında vâlih ü deng
Soru9: Yukarıdaki beyitlerden yola çıkarak metindee kaç tür bakış açısı olduğunu belirleyiniz.
İl beyitte ilahi bakış açısı kullanılmıştır.
İkinci beyitte ise kahramanın gözünden anlatım vardır.Burdan yola çıkılarak metinde 2 tür bakış açısı olduğunu söyleyebiliriz.
Soru10: Anlatıcının Harnamedeki olay ve kişilerle ilişkisini değerlendiriniz.
Anlatıcı bu olaylar kendi yaşadığı olaylar olmasına rağmen onları hikedeki hayvanların başından geçmiş gibi anlatıyor.
Ki teninde tü komamıştı yağır Bizim ulu işimiz odundur K'ide tevki-i Padişaha hilaf Çün bular oldı ol azize sebeb
Soru11: Yukarıdaki dizeler günümüz Türkçesiyle karşılaştırıldığında Harnamenin dil ve anlatım özellikleriyle ilgili neler söylenebilir?
Bu dizelerle günümüz Türkçesi karşılaştırıldığında kısmen sade bir Türkçeyle yazıldığı yorumu yapılabilir.
Yok mudur gökde bizüm ılduzumuz K'olmadı yir yüzinde boynuzumuz. Soru12:Yukarıdaki beyti anlam bakımından yorumlayınız.
Ilduz sözcüğü günümüzde değişerek yıldız şeklini almıştır.Bu sözcük burada mecazi olarak talih baht anlamında kullanılmıştır.
Oktay Özseven Halid Bayram Yiğit Talas
Cevap : HAR-NÂME
Bir eşer var idi zâif ü nizâr
Yük elinde katı şikeste vü zâr
Gâh odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kahr ile kısuda idi
Ol kadar çeker idi yükler ağır
Ki teninde tü komamışdı yağır
Nice tü kalmamışdı et ü deri
Yükler altında kana batdı deri
Eydür idi gören bu sûretlu
Tan degül mi yürür sünük çatlu
Dudağı sarkmış u düşmiş enek
Yorılur arkasına konsa sinek
Toğranur idi arpa arpa teni
Gözi görince bir avuç samanı
Kargalar dirneği kulağında
Sinegün seyri gözi yağında
Arkasından alınsa pâlanı
Sanki it artuğıydı kalanı
Birgün ıssı ider himâyet ana
Ya’ni kim gösterür inayet ana
Aldı pâlanını vü saldı ota
Otlayurak biraz yüridi öte
Gördi otlakda yürür öküzler
Odlu gözler ü gerlü göğüzler
Sömürüp eyle yirler otlağı
Ki çekicek kılın tamar yağı
Boynuzı ba’zısınun ay bigi
Kiminün halka halka yay bigi
Böğrişüp çün virürler âvâze
Yankulanurdı tağ ü darvâze
Har-ı miskîn ider iken seyrân
Kaldı görüp sığırları hayrân
Geh yürürler ferâgat ü hoş-dil
Gâh yaylâ vü kışla geh menzil
Ne yular derdi ne gâm-ı pâlân
Ne yük altında haste vü nâlân
Acebe kalur u tefekkür ider
Kendü ahvâlini tasavvur ider
Ki birüz bunlarunla hilkatde
Elde ayakda şekl ü sûretde
Bunlarun başlarına tâc neden
Bize fakr ü ihtiyâc neden
Bizi ger arpa ok u yây itdi
Bunlarun boynuzun kim ay itdi
Didi bu müşkilümi itmez hal
Meger ol bir falân har-i a’kal
Var idi bir eşek firâsetlû
Hem ulu yollu hem kiyâsetlû
Çok geçürmiş zamâneden çağlar
Yükler altında sızırup yağlar
Nûh Peygamber’ün gemisinde ol
Virmiş İblîse kuyruğıyla yol
Dir imiş ben döşedimdüm döşeği
Dirilürken ölüp ’Üzeyr eşeği
Hoş-nefesdür diyü vü ihl ü fasîh
Hürmet eyler imiş humâr-ı Mesîh
Kurd korkar idi kulağından
Arslan ürker idi çomağından
Ol ulu katına bu miskîn har
Vardı yüz sürdi didi iy server
Sen eşekler içinde kâmilsin
Âkıl ü şeyh ü ehl ü fâzılsın
Anda k’ıslâh ide tapun şer ü şûr
Har-î Deccâle diyeler ker ü kûr
Menzil-i mü’minîne rehbersin
Merkeb-i sâlihîne mazharsın
Nesebündür mesel hatîblere
Nefesün hoş gelür edîblere
Sen eşeksin ne şek hakîm-i ecell
Müşkilüm var keremden itgil hall
Bugün otlakda gördüm öküzler
Gerüben yürür idi göğüzler
Her biri semîz ü kuvvetlü
İçi vü taşı yağlu vü etlü
Niçün oldu bulara enzâni
Bize bildür şu tâc-ı sultanî
Yok mıdur gökde bizüm ılduzumuz
K’olmadı yir yüzinde boynuzumuz
Her sığırdan eşek nite ola kem
Çün meseldür ki dir benî âdem
Har eger hâr ü bî-temîz oldı
Çünkü yük tartar ol azîz oldı
Bâr-keşlikde çün bizüz fâik
Boynuza niçün olmaduk lâyık
Böyle virdi cevâb pîr eşek
K’iy bilâ bendine esîr eşek
Bu işün aslına işit illet
Anla aklunda yog ise kıllet
Ki öküzi yaradıcak Hallâk
Sebeb-i rızk kıldı ol Rezzâk
Dün ü gün arpa buğday işlerler
Anı otlayup anı dişlerler
Çün bular oldu ol azîze sebep
Virdi ol izzeti bulara Çalab
Tâc-ı devlet konıldı başlarına
Et ü yağ toldı iç ü taşlarına
Bizüm ulu işimüz odundur
Od uran içümüze o dûndur
Bize çokdur hakîki buyrukda
Nice boynuz kulağ u kuyruk da
Döndi yüz derd ile zaîf eşek
Zâr ü dil-haste vü nahîf eşek
Didi sehl ola bu işün aslı
Çünki şerh oldı bâbı vü faslı
Varayın ben de buğday işleyeyin
Anda yaylayup anda kışlayayın
Nice yiyem odun ile letler
Bulayın buğday ile izzetler
Gezerek gördi bir gögermiş ekin
Sanki dutardı ol ekin ile kîn
Aşk ile değdi girdi işlemeğe
Gâh ayaklayu gâh dişlemeğe
Arpa gördi gögermiş aç eşek
Buldı cân derdine ilâç eşek
Değme kerret ki şevk ile karvar
Toprağın bile götürür harvar
Eyle yidi gök ekini terle
Ki gören dir zihî kara tarla
Yiyürek toydı karnı çağnadı
Yuvalandı vü biraz ağnadı
Başladı ırlayup çağırmağa
Anup ağır yükin ağırmağa
Dimiş ol âdemî ki hoş-demdür
Niam oldukda bî-nagam gamdur
Pes idüp cûş içinde eşvâkı
Rast düzdi nevâ-yı uşşâkı
Çeker âvâze tîz ider perde
Hoş ser-âğaz ider muhayyerde
Nice düzmek ki bozdı âhengi
Perdesin açdı ol cihân nengi
Çıkarur har çün enker-ül esvât
Ekin ıssına arz olur arasât
Ağaç elinde azm-i râh itdi
Tarlasını göricek âh itdi
Dâneden gördi yiri pâk olmış
Gök ekinliği kara hâk olmış
Yüreği sovumadı söğmeg ile
Olımadı eşeği dögmeg ile
Bıçağın çekdi kodı ayruğını
Kesdi kulağını vü kuyruğını
Kaçar eşşek acıyaruk cânı
Dökilüp yaşı yirine kanı
Uğrayu geldi pîr eşek nâgâh
Sordı hâlini kıldı derd ile âh
Yermürü inleyü didi iy pîr
Har-ı rûbâh bigi pür-tevzîr
Bâtıl isteyü haktan ayrıldum
Boynuz umdum kulakdan ayrıldum
Benem ol gâm yükinde har-ı leng
Gussalar balçığında vâlih ü deng
Ne yüküm bir nefes giderici var
Ne biraz çekmeğine yarıcı var
Har gedây-iken arpaya muhtâç
Gözedürem k’urıla başuma tâc
İster iken halâldan rûzî
Varım itdüm haramîler rûzî
Ger tonuzlara olmaya buyruk
Âh gitdi kulağ ile kuyruk
Hükm-i sultâna k’ola pâyende
Çarh çâkerdürür felek bende
Kim ola bâri bir iki eclâf
K’ide tevk-i pâdişâha hilâf
Şâh kahrı ne’ûzü-billâh eger
Çarh baş çekse ide zîr ü zeber
Göklere irdi nâle vü feryâd
Dâd iy pâdişâh-ı âdil dâd
Şeyhî uzatma nâle vü âhun
Nüktedândur bilür şehen-şâhun
Ger inâyetden istesen tevfîr
Kılma devlet duâsını taksîr
Nice kim bu zamâne-i nâ-sâz
Câhile nâz vire ehle niyâz
Ne kadar kim cihân-ı bî-ihlâs
Ârifi hâric ide âmiyi hâs
Ol şehün işi izz ü nâz olsun
Düşmeninün gam ü niyaz olsun
(Vezin: Feilâtün mefâilün feilün)
HAR-NÂME GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ Zayıf bir eşek vardı Yük çekmekten anası ağlardı Bazen odun çeker, bazen su taşırdı Gece gündüz sıkıntılıydı O kadar ağır yükler taşıdı ki Yaralardan tüyü kalmadı Eti ve derisi de kalmadı Teri yükler altında kan gibi akıyordu Onu görenler Sanki bir iskelet gidiyor diyordu Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü Arkasına sinek konsa yoruluyordu Gözü bir avuç saman görünceye dek Teni kıyım kıyım doğranırdı Kargaların derneğini dinler Sineğin gezip dolaşmasını izlerdi Sırtında palan alınsa Geri kalan sanki bir köpekti Bir gün sahibi onu himaye eder gözetir Ona iyilik eder Sırtından palanını alır ve otlamaya salar Eşek otlayarak ilerler Otlakta yürüyen öküzleri görür Gözleri ateşli, göğüsleri gergin ve dolgun Otlağı sömürüp yerlerdi Ki kıllarını çekince kanları damlardı Bazılarının boynuzları ay gibi Kimisinin de halka halka yay gibi Böğürdüler mi dağlar Çın çın öterdi Miskin eşek gezip dolaşırken Sığırları görünce şaştı kaldı İçleri rahat yürüyorlar Bazen de dinleniyorlardı Ne yular dertleri vardı ne palan üzüntüsü Ne de yük altında hasta ve şikayetçiydiler Eşek bu hali garip buldu çok şaşırdı Kendi durumunu gözünün önüne getirdi Dedi ki "Biz bunlarla aynı yaratılışdayız Elde ayakta şekilde aynıyız Bunların başına taç giydirilmesi neden Bize bu ihtiyaç ve yoksulluk neden Gerçi bizi arpa özlemi ok ve yay haline getirdi Bunların boynuzunu kim ay etti Dedi ki "Eşeklerin en akıllısı falancadan Başkası bu müşkilimi halledemez Gerçekten de kavrayışlı bir eşek vardı Hem üst sınıfta hem zekiydi Yük altında yağları eritip Çok çağlar görmüş geçirmişti Nuh’un gemisine girerken Şeytana kuyruğuyla yol vermişti Üzeyr’in eşeği öldükten sonra dirilirken Yatağını ben serdiydim dermiş Sesi güzeldir, ustadır diye Mesih’in eşeği ona hürmet edermiş Kulağından kurtlar korkar Çomağından arslan ürkerdi Bizim miskin eşek o ulu eşeğin yanına vardı Yüz sürdü dedi ki ey yüce kişi Sen eşekler içinde en olgun eşeksin Akıllısın şeyhsin ehilsin, fazılsın Senin bulacağın çözümlerle kötülük ortadan kalkarsa Deccal eşeğine sağır, kör diyecekler Sen müminlere yol gösterici menzillerine götürücüsün Tanrı yolunu tutmuş kişilerin eşeği olma şerefine erdin Soyun sopun hatiplere konu oldu Ediblere de nefesin hoş gelir Kuşku yok sen eşeksin bilgesin büyüksün Benim bir sorun var kerem eyle bunu hallet Bugün otlakta öküzler gördüm Göğüslerini gererek yürüyorlardı Her biri semiz ve kuvvetli İçleri dışları yağlı etli Bize nedenini açıkla. Şu sultanlık tacı Niçin bunlara layık görüldü Gökyüzünde bizim yıldızımız yok mu Yeryüzünde boynuzumuz olmadı Eşek nasıl sığırdan aşağı olur Çünkü insanlar şu örneği veriyor Eşek hakir ve anlayışsız olsa da Yük taşıdığı için azizdir Madem yük taşımakta biz onlardan üstünüz Peki neden biz boynuza layık olmadık Pir eşek dedi ki Ey bela bağına tutsak olmuş eşek Bu işin aslını astarını dinle Aklında noksanlık yoksa nedenini anla Yaratan Allah öküzü yaratınca Öküzleri rızk nedeni kıldı Öküzler gece gündüz buğday işler Buğday otlar buğday dişlerler Aziz buğdaya bu öküzler besep olduğu için Allah bunlara o yüceliği verdi Devlet tacı başlarına kondu İçleri ve dışları yağ ile et ile doldu Bizim büyük işimiz odundur İçimize ateş koyan o değersiz nesnedir Gerçek buyruksa Boynuz bir yana kulak ve kuyruk bile bize çoktur Cılız, hasta, dertli eşek Pir eşeğin yanından dertleri artmış olarak ayrıldı Kendi kendine bu işin aslı kolaylaştı dedi Çünkü kitaptaki bölüm açıklandı Gideyim ben de buğday işleyeyim O işte yazlayıp kışlayayım Daha ne kadar odunla dayak yiyeceğim Oküzler gibi buğdayla uğraşıp yücelikler bulayım Giderken yeşermiş bir ekin tarlası gördü Sanki o ekine kin tutardı Aşkla tarlaya gidip işlemeye başladı Bazen ayağıyla çiğniyor bazen dişiyle yiyordu Yeşermiş arpayı gören aç eşek Can derdine ilaç buldu Arpayı istekle kavradığı her keresinde Toprağını da eşek yüküyle götürdü Ekini öylesine iştahla yedi ki tarla çıplak kaldı Görenler ne acayip ekilmemiş tarla derdi Yiye yiye karnı doydu müziğe başladı Yere yattı yuvarlandı ağnandı Söyleyip çağırmaya Ağır yüklerini anarak anırmaya başladı Bir nüktedan kişi demiş ki Nimetler ezgisiz olunca gam olur Sonra içindeki neşesi taşınca Nevva-yı uşşak makamını tutturdu Gitgide sesini yükseltti Muhayyer makamda anırmayı sürdürdü Cihanın yüz karası sesini öyle yükseltti ki Nağme düzmek bir yana ahengi bozdu Eşek seslerin en çirkinini çıkarınca Ekinli tarlanın sahibi sesini duydu Eline sopayı aldığı gibi yola çıktı Tarlasının halini görünce inledi Gördü ki tarla ekinden temizlenmiş Yeşil tarla kara toprak olmuş Küfretmekle yüreği soğumadı Eşeği döverek kendisini yatıştıramadı Bıçağını çekip başka yerlerini bıraktı Ama eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesti Eşek gözyaşı içinde kan dökerek Canı acıyarak kaçmaya başladı Yolda aniden karşısına pir eşek çıktı Ne olduğunu sordu,eşek feryat figan Yalvarıp inleyerek dedi ki ey pir Koca tilki gibi kurnaz ve hilekar eşek Batıl isteyerek haktan ayrıldım Boynuz umdum kulaktan ayrıldım Gam yükünü çeken ve tasa balçığına Şaşkın sersem bir halde saplanan o topal eşek benim Ne ağır yükü kaldıracak halim var Ne de taşımama biraz yardım eden var Arpaya muhtaç yoksul bir eşekken Başıma taç konmasını beklerdim Helalinden rızk isterken Bütün servetimi haramilere kaptırdım Eğer o domuzlar için buyruk çıkmazsa Ah, gitti bizim kulak ile kuyruğumuz Padişahın hükmüne Felek kuldur köledir Bir iki baldırı çıplak da kim oluyor ki Padişahın nişanlı buyruğunun tersine hareket edebilsin Padişahın öfkesi ki eğer Felek başkaldırsa onu bile yerle bir eder Benim inleme ve feryatlarım göklere çıktı Adalet ey adil padişah adalet Şeyhi, inilti ve ahını fazla uzatma Senin şahlar şahı büyük padişahın nüktedandır, bilir Onun lütuf ve ihsanının artmasını istersen Devlet için dua etmekte kusur eyleme Varsın bu uygunsuz, ters işler yapan zaman Cahile naz, ehil olanlara da niyaz verirse de Fesat dünya her ne kadar Bilgiliyi dışarda tutup cahili has dostlar arasına soksa da O padişahın işi izzet ve naz etmek Düşmanın işi de gam çekmek ve yalvarmak olsun
HAR-NÂME GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİ Zayıf bir eşek vardı Yük çekmekten anası ağlardı Bazen odun çeker, bazen su taşırdı Gece gündüz sıkıntılıydı O kadar ağır yükler taşıdı ki Yaralardan tüyü kalmadı Eti ve derisi de kalmadı Teri yükler altında kan gibi akıyordu Onu görenler Sanki bir iskelet gidiyor diyordu Dudağı sarkmış, çenesi düşmüştü Arkasına sinek konsa yoruluyordu Gözü bir avuç saman görünceye dek Teni kıyım kıyım doğranırdı Kargaların derneğini dinler Sineğin gezip dolaşmasını izlerdi Sırtında palan alınsa Geri kalan sanki bir köpekti Bir gün sahibi onu himaye eder gözetir Ona iyilik eder Sırtından palanını alır ve otlamaya salar Eşek otlayarak ilerler Otlakta yürüyen öküzleri görür Gözleri ateşli, göğüsleri gergin ve dolgun Otlağı sömürüp yerlerdi Ki kıllarını çekince kanları damlardı Bazılarının boynuzları ay gibi Kimisinin de halka halka yay gibi Böğürdüler mi dağlar Çın çın öterdi Miskin eşek gezip dolaşırken Sığırları görünce şaştı kaldı İçleri rahat yürüyorlar Bazen de dinleniyorlardı Ne yular dertleri vardı ne palan üzüntüsü Ne de yük altında hasta ve şikayetçiydiler Eşek bu hali garip buldu çok şaşırdı Kendi durumunu gözünün önüne getirdi Dedi ki "Biz bunlarla aynı yaratılışdayız Elde ayakta şekilde aynıyız Bunların başına taç giydirilmesi neden Bize bu ihtiyaç ve yoksulluk neden Gerçi bizi arpa özlemi ok ve yay haline getirdi Bunların boynuzunu kim ay etti Dedi ki "Eşeklerin en akıllısı falancadan Başkası bu müşkilimi halledemez Gerçekten de kavrayışlı bir eşek vardı Hem üst sınıfta hem zekiydi Yük altında yağları eritip Çok çağlar görmüş geçirmişti Nuh’un gemisine girerken Şeytana kuyruğuyla yol vermişti Üzeyr’in eşeği öldükten sonra dirilirken Yatağını ben serdiydim dermiş Sesi güzeldir, ustadır diye Mesih’in eşeği ona hürmet edermiş Kulağından kurtlar korkar Çomağından arslan ürkerdi Bizim miskin eşek o ulu eşeğin yanına vardı Yüz sürdü dedi ki ey yüce kişi Sen eşekler içinde en olgun eşeksin Akıllısın şeyhsin ehilsin, fazılsın Senin bulacağın çözümlerle kötülük ortadan kalkarsa Deccal eşeğine sağır, kör diyecekler Sen müminlere yol gösterici menzillerine götürücüsün Tanrı yolunu tutmuş kişilerin eşeği olma şerefine erdin Soyun sopun hatiplere konu oldu Ediblere de nefesin hoş gelir Kuşku yok sen eşeksin bilgesin büyüksün Benim bir sorun var kerem eyle bunu hallet Bugün otlakta öküzler gördüm Göğüslerini gererek yürüyorlardı Her biri semiz ve kuvvetli İçleri dışları yağlı etli Bize nedenini açıkla. Şu sultanlık tacı Niçin bunlara layık görüldü Gökyüzünde bizim yıldızımız yok mu Yeryüzünde boynuzumuz olmadı Eşek nasıl sığırdan aşağı olur Çünkü insanlar şu örneği veriyor Eşek hakir ve anlayışsız olsa da Yük taşıdığı için azizdir Madem yük taşımakta biz onlardan üstünüz Peki neden biz boynuza layık olmadık Pir eşek dedi ki Ey bela bağına tutsak olmuş eşek Bu işin aslını astarını dinle Aklında noksanlık yoksa nedenini anla Yaratan Allah öküzü yaratınca Öküzleri rızk nedeni kıldı Öküzler gece gündüz buğday işler Buğday otlar buğday dişlerler Aziz buğdaya bu öküzler besep olduğu için Allah bunlara o yüceliği verdi Devlet tacı başlarına kondu İçleri ve dışları yağ ile et ile doldu Bizim büyük işimiz odundur İçimize ateş koyan o değersiz nesnedir Gerçek buyruksa Boynuz bir yana kulak ve kuyruk bile bize çoktur Cılız, hasta, dertli eşek Pir eşeğin yanından dertleri artmış olarak ayrıldı Kendi kendine bu işin aslı kolaylaştı dedi Çünkü kitaptaki bölüm açıklandı Gideyim ben de buğday işleyeyim O işte yazlayıp kışlayayım Daha ne kadar odunla dayak yiyeceğim Oküzler gibi buğdayla uğraşıp yücelikler bulayım Giderken yeşermiş bir ekin tarlası gördü Sanki o ekine kin tutardı Aşkla tarlaya gidip işlemeye başladı Bazen ayağıyla çiğniyor bazen dişiyle yiyordu Yeşermiş arpayı gören aç eşek Can derdine ilaç buldu Arpayı istekle kavradığı her keresinde Toprağını da eşek yüküyle götürdü Ekini öylesine iştahla yedi ki tarla çıplak kaldı Görenler ne acayip ekilmemiş tarla derdi Yiye yiye karnı doydu müziğe başladı Yere yattı yuvarlandı ağnandı Söyleyip çağırmaya Ağır yüklerini anarak anırmaya başladı Bir nüktedan kişi demiş ki Nimetler ezgisiz olunca gam olur Sonra içindeki neşesi taşınca Nevva-yı uşşak makamını tutturdu Gitgide sesini yükseltti Muhayyer makamda anırmayı sürdürdü Cihanın yüz karası sesini öyle yükseltti ki Nağme düzmek bir yana ahengi bozdu Eşek seslerin en çirkinini çıkarınca Ekinli tarlanın sahibi sesini duydu Eline sopayı aldığı gibi yola çıktı Tarlasının halini görünce inledi Gördü ki tarla ekinden temizlenmiş Yeşil tarla kara toprak olmuş Küfretmekle yüreği soğumadı Eşeği döverek kendisini yatıştıramadı Bıçağını çekip başka yerlerini bıraktı Ama eşeğin kulağını ve kuyruğunu kesti Eşek gözyaşı içinde kan dökerek Canı acıyarak kaçmaya başladı Yolda aniden karşısına pir eşek çıktı Ne olduğunu sordu,eşek feryat figan Yalvarıp inleyerek dedi ki ey pir Koca tilki gibi kurnaz ve hilekar eşek Batıl isteyerek haktan ayrıldım Boynuz umdum kulaktan ayrıldım Gam yükünü çeken ve tasa balçığına Şaşkın sersem bir halde saplanan o topal eşek benim Ne ağır yükü kaldıracak halim var Ne de taşımama biraz yardım eden var Arpaya muhtaç yoksul bir eşekken Başıma taç konmasını beklerdim Helalinden rızk isterken Bütün servetimi haramilere kaptırdım Eğer o domuzlar için buyruk çıkmazsa Ah, gitti bizim kulak ile kuyruğumuz Padişahın hükmüne Felek kuldur köledir Bir iki baldırı çıplak da kim oluyor ki Padişahın nişanlı buyruğunun tersine hareket edebilsin Padişahın öfkesi ki eğer Felek başkaldırsa onu bile yerle bir eder Benim inleme ve feryatlarım göklere çıktı Adalet ey adil padişah adalet Şeyhi, inilti ve ahını fazla uzatma Senin şahlar şahı büyük padişahın nüktedandır, bilir Onun lütuf ve ihsanının artmasını istersen Devlet için dua etmekte kusur eyleme Varsın bu uygunsuz, ters işler yapan zaman Cahile naz, ehil olanlara da niyaz verirse de Fesat dünya her ne kadar Bilgiliyi dışarda tutup cahili has dostlar arasına soksa da O padişahın işi izzet ve naz etmek Düşmanın işi de gam çekmek ve yalvarmak olsun
Cevap : Harnâme, divan edebiyatı şairi Şeyhi tarafından kaleme alınmış mesnevi. 126 beyitten oluşmaktadır.
Aynı zamanda bir hekim olan Şeyhi; Çelebi Mehmed'i tedavi edince, Çelebi Mehmed ona bir köy (Tokuzlu Köyü) hediye eder. Köye doğru yola koyulan Şeyhi, yolda eşkiyalar tarafından soyulur ve dövülür. Bunun üzerine Harnâme'yi kaleme alır. Eserde toplumun kötü yönlerini hicvetmekte; fakat bunu mizahi bir üslub ile yapmaktadır. Har eşek demektir ve eser, Türk Edebiyatı'nın ilk Fabl örneği olarak kabul edilir.