Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

  • Tarih
  • 3 yıl önce
  • 1 Cevap

I. Meşrutiyet’in, demokrasi ve insan hakları alanında getirdiği yenilikler nelerdir?

I. Meşrutiyet’ in, demokrasi ve insan hakları alanında getirdiği yenilikler nelerdir?

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-12-04 12:27:33

    Cevap :

    I. Meşrutiyet’in, demokrasi ve insan hakları alanında getirdiği yenilikler:

    Kanun-i Esasi (1876)

    İnsan hakları konusunda Osmanlı Devletinde fermanlarla başlayan gelişimi 1876 Kanun-i Esasi Anayasası takip etmiştir (Konan, 2011: 277). Sultan Abdülaziz 30 Mayıs 1876’da tahttan indirilmiştir. Yerine Beşinci Murat tahta geç(iril)miştir. Beşinci Murat kısa bir süre sonra sağlık sorunlarından dolayı tahttan indirilmiştir. Veliaht Abdülhamit, Mithat Paşaya haber göndererek Kanun-i Esasîyi ilan edeceği konusunda söz vererek tahta geçirilmesini istemiştir. 31 Ağustos 1876’da İkinci Abdülhamit geçirilmiştir. Abdülhamit söz verdiği üzere Kanun-u Esasiyi 23 Aralık 1876 günü bir ferman ile ilan etmiştir.

    Kanun-i Esasî, halkı temsil eden bir kurucu meclis tarafından hazırlanmamıştır. Keza Kanun-i Esasi’nin kabulü için bir kurucu referandum da yapılmamıştır. Kanun-i Esasi, hukuki olarak Padişahın tek yanlı bir işleminden doğmuştur. Kanun-i Esasi tipik bir şekilde ferman yöntemiyle yapılmıştır (Gözler, 2007: 18-19). Böylelikle padişahın yanında bir de meclise imkân veren I. Meşrutiyet resmen ilan edilmiştir.

    Devletin siyasal sitemde değişiklikler yapılamasını öngören düşüncelerin gelişmesini başlatan Meşrutiyet Dönemi’nin en önemli özelliği devlet ve devleti temsil edenlerin yetkileri üzerinde denetim mekanizmasının kurulması; ayrıca devlet ve devleti yönetenlerin keyfiliklerini önleme gücüne sahip üstün bir hukuk düzeninin kurulmasını sağlayacak adımların atılmasıdır. Bu dönemde Türk tarihinde ilk yazılı anayasa oluşturulmuştur. İnsan hakları açısından önemli bir dönem dönüm noktası başlamıştır. Meşrutiyet Dönemi’nde ilk yazılı Anayasa oluşturularak; insan hakları kapsamında yer alan haklar güvence altına alınmıştır. Çünkü anayasacılık hareketleri ile insan hakları arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır (Gökburun, 2007: 59).

    Kanun-i Esasi on iki bölüm ve yüz on dokuz maddeden oluşmaktadır. Şekil yönünden Batılı anayasalar, esas yönünden ise klasik Osmanlı Devleti örfi ve Şer’i hukukun derlenmesinden ibarettir. Kanun-i Esasi il birlikte devlet teşkilatında ilk kez yasama, yürütme ve yargı güçleri üçe ayrılarak düzenlenmiştir. Öte yandan bu anayasa ile padişahın hak ve yetkileri yazılı bir şekilde ortaya konmuştur. Padişah yetkilerinin anayasa ile sınırlandırılmış olması ve bir yönüyle halka devlet yönetiminde kendisini temsil etme imkânının getirilmiş olması büyük önem taşımaktadır (Ülker, 2013: 106-107). Ayrıca Kanun-i Esasi’de 1982 Anayasası’nda bulunan bir çok hak ve özgürlük yer almaktadır. Anayasa’nın 8. ve 26.maddeleri arasında Osmanlı Devleti’nin vatandaşlarına ait genel haklar düzenlenmiştir. Bu hak ve özgürlüklere, Müslüman olsun ya da olmasın, bütün vatandaşlar sahiptir (Bucaktepe, 2014: 52).

    Osmanlı Devleti’nin ilk anayasasında (Bucaktepe, 2014: 52; Atar, 2011: 20-21; Gözler, 2000; Konan, 2011: 277; Özkiraz ve Hamdemir, 2011: 71; Fendioğlu, 2002): vatandaşlık hakkı, kişi özgürlüğü, kişi güvenliği, hak arama hürriyeti ibadet özgürlüğü, basın özgürlüğü, teşebbüs hürriyeti, dilekçe hakkı, öğretim özgürlüğü, eşitlik ilkesi, devlet memurluğuna girme hakkı, mali güce göre vergi ilkesi, mülkiyet hakkı, konut dokunulmazlığı, kanuni hâkim güvencesi, müsadere ve angarya yasağı, yasal vergi ilkesi, işkence yasağı, gibi temel hak ve özgürlüklere yer verilmiştir. Güvenceler, anayasanın 113. maddesi ile anlamını kısmen yitirmiştir. 113. madde “Hükümetin emniyetini ihlal ettikleri idarei zabıtanın tahkikatı mevsukası üzerine sabit olanları memaliki mahrusai şahaneden ihraç ve teb’id etmek münhasıran zatı hazireti padişahın yedi iktidarındadır”.

    Padişaha devletin güvenliğini ihlal edenlere herhangi bir yargı kararı aranmaksızın sadece polis soruşturması sonucunda sürgüne yollama yetkisini vermektedir. O halde, yargılama yapılmaksızın ve suç sabit olmaksızın sadece polis raporu uyarınca kişiler sürgüne gönderilebilecekti. Bu bağlamda, hiç kimsenin açıkça yargılanmadan cezalandırılmayacağı esasını getiren Tanzimat Fermanı bile kişi güvenliği açısından 1876 Anayasasından ileridedir. İlginç bir tesadüftür ki Anayasa’nın mimarı olan Mithat Paşa da bu hüküm gereği sürgüne gönderilenler arasındadır.

    Görüldüğü gibi, Kanun-i Esasi’de “Kanun Dairesinde” tanınan özgürlüklerin tamama yakını ölçüsüz şekilde sınırlanabilir. Özgürlükleri düzenleyecek yasalar için hiçbir sınır ve ölçü konmadığından Padişah kesin olan yetkileri içinde yasama gücünü elde tutarak dilediği sınırlamayı koyabilme (Özkiraz ve Hamdemir, 2009: 71-72; Konan, 2011: 277- 278) yetkisine sahip olmuştur. Bu açıdan hak ve özgürlüklerinin sayılıp anayasa metninde yer alması bir anlam ifade etmemiştir. Dolayısıyla temel insan haklarının yasal metinlere konmasından öte günlük yaşamda karşılığını bulması çok daha önemlidir.

    1876 Anayasası, II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden kısa bir süre sonra ilk önce 1909 ‘da daha sonra 1912, 1914, 1916 yıllarında toplam sekiz kez değiştirilmiştir.1876 Anayasasında yapılan 1909 tarihli değişiklikler çerçevesinde temel hak ve özgürlüklere açısından en önemli yenilik, kişi güvenliğini yok eden 113.maddenin kaldırılmasıdır. Düşünce özgürlüğüne yine yer verilmese bile Basın özgürlüğü basının ön denetime tabii tutulmayacağı ilkesi eklenerek, “matbuat kanun çerçevesinde serbesttir” hükmü biraz daha yumuşatılmıştır. Haberleşmenin gizliliği ile toplanma ve dernek kurma özgürlüğü de yine getirilen yenilikler arasındadır. 1909 değişikliği sayesinde 1876 anayasasının temel hak ve özgürlüklerle ilgili hükümleri daha zengin içeriğe kavuşmuştur (Konan, 2011: 278).

    Kişi hak ve özgürlükleri konusunda Kanun-ı Esasi’nin öngördüğü sistemle, bu hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde bazı eksiklikler ve sakıncalar olmakla birlikte, önemli kazanımların olduğu da söylenebilir. Kanun-ı Esasi bu konuda Tanzimat’tan daha ileri bir sistem öngörmüştür. Haklar ve özgürlükler konusunda önemli yargısal güvenceler tanınmıştır. Mahkemelerin, hangi nedenle olursa olsun, kendi görev alanları içindeki bir davaya bakmaktan imtina edemeyecekleri, her davanın ait olduğu mahkemede bakılacağı, mahkemeler her türlü müdahaleden bağışık olacağı, hangi isimle olursa olsun olağanüstü bir mahkeme veya hüküm vermek yetkisine sahip komisyonun kurulamayacağı gibi ilkeler “tabii hâkim” anlayışının benimsendiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca, mahkemelerde yapılan her türlü yargılamanın aleni olacağı ve yargı kararlarının ilan edilebileceği fakat kanunda belirtilen hallerde yargılamanın gizli yapılabileceği ilkeleri kabul edilmiştir.

    Anayasa’nın bir diğer hükmünde ise vatandaşların mahkeme huzurunda haklarını korumak için lüzum gördüğü meşru vasıtaları kullanabileceği hüküm altına alınmıştır (Bucaktepe, 2014: 52).
    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.