Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

İçselleştirmek ne demek

içselleştirmek ne demek

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-05-12 17:03:33

    Cevap : İçselleştirme Nedir

    İçselleştirme: kişinin kültürü ile ilgili, değer ve kuralları kendi kişiliğinde yoğurarak benimsemesidir. böylece kişi toplumsallaşarak hem öğrenir hem de tüm bunları(öğrendiklerini) kabullenir.

    İçselleştirme Ve Özümseme

    Zihinsel öngörüler ve algılar ancak, benimsenerek,  kabullenilerek, özümsenerek ve içselleştirilerek kişiliğimizde yer bulabilirler. Bu nedenle ‘zihniyet devrimini’  ‘İçselleştirme ve özümseme’ konusuyla iç içe kabul gördüğümüzden,  peşi sıra yazmakta fayda gördük.

    * Benimseme, kendine ait kılma, içine sindirme,  Aynileştirme.
     
    * Yeni karşılaşılan bir bilgiyi,  değeri veya normu;  bağlayıcı, yönlendirici ve bilişsel/davranışsal süreçlerinin işleyişini biçimlendirecek unsurlardan biri haline getirecek düzeyde benimseyerek,  kendine mal etme.

    * Bireyin,  doğduğu toplum içinde  ya da içinde yaşadığı toplumsal çevre de hazır bulduğu davranış kalıplarını; toplumsal etkinlikleri düzenleyen kuralları öğrenme ve benimseme süreci; bireyin toplumsallaşma sürecinde yaşadığı uyum mekanizması.

    İçselleştirmenin bu temel üç noktasına yapılan vurgu da;  özümsemek, anlamak,  kişiye ait onun yaşamında olan bir parça ile olayları arasında bağlantı kurabilmek,  bu bağlantıyı  hayatına dahil ederek,  hayatının bir parçası haline getirmektir;  basitçe böyle diyebiliriz.

    Saf  bir ‘anlamak’ ile saf  bir ‘özümseme’ arasında;  ilki,  kişinin kendini koruması açısından daha mantıklıdır. İkincisinde,  artık siz eski siz değilsinizdir.  Özümseme daha ciddi bir muhasebe gerektirir.  Anlamak ise daha basit bir sonuç, ya da inkardır. ‘Bilmek’ ile ‘inanmak’ arasındaki farka göre daha avantajlıdır.  ‘Bakmak’ ile ‘görmek’ arasındaki farka göre ise, bir adım geridedir.

    Bir olay,  bir durum karşısında,  kendi haricinizdeki bir kişinin görüşlerini, eylemlerini, yazdıklarını, hislerini anlayabilirsiniz.  Ama tüm bunlara katılmak, içinizde hissetmek,  bu olaylar veya durumlar karşısında aynı duyguları beslemek  zorunda  değilsinizdir.

    Teori ve kabullenme tıpkı, ‘ bilme ve iman etme’ eylemi arasındaki fark gibidir. Teorik bilgiye  sahip olmak,  kabullenmeyi zorunlu kılmayabilir,  bir ansiklopedik  bilgi  gibi  kalabilir. Hakeza kabullenmek de  içselleştirmeyi ve özümsemeyi  zorunlu  kılmaz. Tıpkı mecburiyet  karşısında  kabullenilebildiği ama içselleştirilmediği sürece “ben”imsenmiş sayılmadığı gibi.

    İçselleştirilmiş olan bilginin bir gereği de, onun bireyin hem iç dünyasında şüpheye  yer  bırakmayacak  bir  boyut  ve  kapsama biçiminde  kabullenilişi, hem de dış dünyasında,  yani sürdürmekte  olduğu hayatın  görünen kısmında  bu kabullenişin  gereklerinin  uygulamada  görülmesidir.  Özellikle de inandığı bilgiler  bir uygulama alanı içeriyorsa,  yaşanmasını  hal ve hareketlerinin biçim ve şekil alışında bir yönlendiricilik ve uygulayıcılık sergiliyorsa, kabullenişin bir tezahürü olarak,  gerçekleşmesi gerekmektedir. İşte, inanılan şeylerin yaşanılması için yapılan çaba ve hareketler özel literatüründe “amel” diye adlandırılmaktadır.  Ameller, bilginin yaşanan biçimleridir.

    Birey,  bir araştırma ve tahkikat yapmak için bir çok bilgiye ulaşır,  okur, öğrenir  ve  beyninin bir yerlerine yazar. Zihinsel bir çalışmadır bu.  O bilgileri illa ki yaşayacak diye bir sorumluluk gerekmez. Ama birey, iman etmek için öğrendiği bilgileri uygulamak ve gereklerini yerine getirmek zorundadır.
     
    Teorik bilgi ve pratik yaşayışın her birinin kendi çerçevesinde başarılı olabilmesi için, birbirine çift yönlü ve sürekli bir akıntının gerçekleştiği bir bağlantı olmalıdır. Bu bağlantı tıpkı dolaşım sistemimizde kalbin,  kanı toplaması, tekrar  kanı  temiz olarak pompalaması gibidir.  Bu durumda Teorik bilgi ve pratik yaşayışın her ikisinden de beklenen sonuç elde edilir. Devir-daim bir döngü söz konusudur burada.

    İman,  ameli gerektirir,  amel ise imanı güçlendirir.  Bu döngünün bilinç ve kabulleniş düzeyindeki samimiyeti,  hem bireyin iç huzur  ve  sukununu sağlar, hem de toplumsal dayanışma  ve  güvenin  pekişmesi yönünde bireyi hazırlar  ve etkin kılar. Tam bu noktada,  gerek inançlı bireyin kendi içinde ve gerekse toplum olarak  müslümanların ameliyelerinde,  bilinç ve kabulleniş samimiliğini içselleştirmeleri gerekir.  Bu döngü,  içselleştirmenin bir nevi hareket metodudur.

    Neleri içselleştirmeliyiz? İçselleştirdiklerimizden hangileri karekterimizde, aslında kişilik bozukluğuna götürmüştür bizi? İslâm’ın içselleştirmemizi istediği,   İslâmî kişiliğin belirleyici özellikleri nelerdir? Geçek bir Mü’minin özümsemesi gerekenler nelerdir veya kişiliğinde  içselleştirdiklerinden bir an önce temizlenmesi/kurtulması gereken ‘yanlış özümsemeler’ var mıdır? Tüm bu sorulara cevap bulmak lazımdır. 

    İçselleştirmenin, kişiliğin oluşmasında/olgunlaşmasında toplumsal ve bireysel yararları/gerekliliği olduğu gibi, bir toplumu duyarsızlaştırmak, yabancılaştırmak ve edilgenleştirmek veya kendi çıkarlarına hazır hale getirmek  için de,  dış güçler tarafından kullanıldığı  gerçeği, ‘zihinlerimizde hak ettiği yer’i almalıdır. Bozdurulan kodlarımızı, tekrar onarmak ve aslımıza dönmek için bilmemiz gerekenlerdir.

    Bunlar;

    1-Sistematik duyarsızlaştırma,

    2- Irkçılık olgusunun içselleştirilmesi,

    3- Dışa bağımlılığın içselleştirilmesi,

    4-  Her türlü tahrifatı özümsememiz için çok yönlü çalışmaları,

    5- Başarısızlığı içselleştirmek,

    6- Bireyselliği özümsemek, camiadan uzak durmamız ve ben merkezli yaşamaya başlamamız,

    7- Köleliği- ikinci ve üçüncü sınıf vatandaş olduğumuzu özümsemek,

    8- İdeolojisizliği içselleştirmek veya yabancı  bir ideolojiyi özümsemek,

    9- Haksızlığı, hukuksuzluğu içselleştirmek,

    10- Gereksizle meşguliyeti ve hayatı anlamsızlaştırmayı  içselleştirmek,

    11- Bir Ümmetin milleti ve bir milletin bireyi olduğumuzu unutmamız,(unuttuklarımızı  içselleştiremeyiz),

    12- Resmi ideolojinin, tek tip insan formasyonunda, dejenere/asimile hamlesini göremeden yada göre göre,  ecdadımıza rağmen kendi kültürümüze yabancılaşmamız,

    13- Bakmak ile görmek arasındaki farka rağmen, baktıklarımızı içselleştirmek, göremediklerimizi, gönül gözümüzle görmeye çalışmamak,

    14- İnkâr etmeyi içselleştirmek, alıcılarımızı, vicdan, merhamet ve dua yörüngesine ayarlayamamak,

    15- Birbirimize müsamaha etmemeyi  içselleştirmek (bu maddeye saygısızlığı/tahammül edememeyi de dahil edebiliriz),

    16- Aynı dinin mensupları ve hizmetkârları olduğumuz halde,  farklı yorumlarımızdan dolayı, hedef birliği yapamamamız; neyi içselleştirdiğimizi veya neyi içselleştiremediğimizi anlatır bize,  

    17- Ezilenlere ve gaspedilen haklara rağmen susmayı içselleştirmek,

    18- İnsan hakları,  İslâm,  adalet  ve özgürlük konularına rağmen, menfaatimiz gereği yanlış yerde durmayı içselleştirmek,

    19- Savunduğumuz değerlere rağmen, farklılaşmayı içselleştirmek,

    20- Adil, akılcı ve rahmanî yollar varken, yanlış yolları benimsemeyi içselleştirmek.

    21- İçselleştirdiğimiz/özümsediğimiz ve benimsediğimiz:  duyarsızlığımızı, vurdumduymazlığımızı, bananeciliğimizi, bencilliğimizi, kibrimizi, nefsimizin hevasına tabi olmayı, sui zan da bulunmayı, cimriliğe gark olmayı, küstah olmayı, inkârcı olmayı, kul hakkını basite indirgemeyi, riyakâr olmayı, şükretmemeyi ve kötü ahlakı; zihnimizden, yüreğimizden ve  kişiliğimizden dışarı atmadıkça, ne birey olarak kölelikten kurtulabiliriz  ne de millet olarak ümmetin bir parçası olmayı hak ederiz….

    Bizi,  ‘gerçek biz’ olmaktan uzağa götüren ve önce zihinlerimizde başlayan sonra  karekterimize /kişiliğimize  inen  bu  içselleştirmeler,  ‘bizi bizden alan’ özelliğiyle de  ön plana çıkmaktadır. Bizi tekrar ‘gerçek biz’( Fıtri biz) yapacak olan olgular da,  yine ancak zihinlerimizin berraklaşmasıyla ve vahiy kültürüyle ve sahih kaynaklardan beslenmemizle mümkündür.  Kişiliğimizde ve pratik hayatımızda ‘bize ait olmayan’  içselleştirdiğimiz o kadar çok olgu var ki, ‘Kur’an”ın tarif ettiği Müslüman’ olabilmeyi başarmak tanısı,  ilk özümseyeceğimiz bilgidir.  Bir an bile vazgeçmeden, caymadan, üşenmeden ve ertelemeden ‘doğrularımızı kendimizleştirmeyi başarmalıyız. Bu başarı yolculuğunda azığımız; Kur’an_ı Hakim, Sünnetullah,  Peygamber’imizin (sav) hayatı ve Güzel İslâm dinimizin kaynaklarıdır.

    Allah bizleri salt ‘vahiy kültürü’nü özümsemiş, Peygamberimizin her özelliğini kişiliğinde içselleştirmiş, ana kodlarımıza (Öz kodlar/öze dönüş) dönmeyi başarmış, Salihlerden/Salihalardan  eylesin! Amin…


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.