İşte Cevaplar
Cevap :
Süleyman, uzun boylu, geniş omuzlu, dik duruşlu, iri göğüslü, geniş suratlı, iri gözlü, sarı saçlı, koca burunlu biridir. Her daim siyah bir kumaş takım elbise giyer. Muhakkak yelek giyer ve önünü ilikler. Ceketi, omuzlarından aşağı sarkar.
Ağzını eğerek konuşur ve peltektir. Kaşları yay gibi, dudakları birbirinden ayrık ahmak dudağına benzer. Elinde tesbih, bir külhanbeyi gibi, dolaşır. Kulakları ağır işitir ve yüzüne göre çok küçüktür. Elini sürekli burnuna götürerek burun ucunu kaşır ve öyle konuşmaya başlar.
Geçen gün bir saat görmüştüm saat dükkanında. Tik tak sesleri bile güzel geliyordu kulağa. Bu saat deniz mavisiydi. Akrebin ucunda kaplumbağa vardı. Yemyeşil ve oldukça yavaş bir kaplumbağaydı. Yelkovanın ucunda ise kar renginde çok güzel ve oldukça hızlı bir tavşan vardı. Sanki yarışıyorlardı.
Sarı yağmur incecik, ışığın üstüne yağan başka bir ışık gibi iniyordu. Yerler, ince yağmuru buradan alıp hızla az öteye döküveriyordu. Kuşlar boyunlarını içlerine çekmişler, tüyleri domur domur, dallarda kıpırtısız duruyor. Yağmurun içinden mor bir kelebek seli geçti. İleride akar çayın kıyısında bir çıvgına tutulup, bir hayat çalısının üstünde kasırgalandı, hayat çalısı mosmor oldu, tepeden tırnağa; bir süre karmakarışık iç içe uğunarak, salkım saçak toparlanıp dağılarak, orada savruldu. Sonra mor toparlak sarının ışıltısında eridi, dağıldı, usul usul yitip gitti. Bu parçada doğadaki olaylar bir devinim içinde verilirken varlıklar çeşitli özellikleriyle çoğunlukla görme duyusuna seslenen bir biçimde gözler önünde canlandırılmıştır.
‘Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı. Bazılarının bronşiti, bazılarının romatizması azmış. Baharın hastalıkları saymakla tükenmez ki,.. Mart güneşi canlılığı ile çöreklenip yatan bütün yılanları uyandırıyor. Toprağın yeniden gençliğe kavuştuğu bu mevsimde, hava, kuş cıvıltıları ile beraber insan iniltileri ve hırıltıları ile dolu. Dün, neşeli bir kır köşesinde baharın bu iki zıt levhasını yan yana gördüm: Bir tarafta genç hayvanlar oynaşıyor, kuşlar uçuyor; diğer tarafta ise yaşlı hastalar, yorgun iskeletlerin soğumuş kemiklerini güneşte ısıtmakla meşgul. Bahar, bir muhasip gibi, hayata yeni kavuşturduğu mahkûmların sayısını, yaşayanların toplamından çıkartmakta.” Ahmet Haşim, “Bize Göre”
Sırtında sanki kanla, altınla işlenmiş ağır, parıl parıl bir manto! Başında vahşi ruhunun timsali gibi balta şeklinde kıpkırmızı tacı! Yerde hançer gibi keskin bir gaga! Sonra, ayaklarındaki mahmuz dediğimiz sivri süngüleri! Dikkat ederdim: Tavukların hiçbirini sevmezdi.
Yerde bir şey bulup “gıt gıt” diye çağırması, beni hiddetlendiren bir yalandı. Yiyecek bir şey buldu mu kendi yutardı. Yenmeyecek, yutulmayacak bir taş, bir kum parçası buldu mu hemen tavuğa ikram:
- Gıt, gıt, gıt!.
Ömer Seyfettin
Diğer Cevaplara Gözat
İnsan Betimlemesi
Süleyman, uzun boylu, geniş omuzlu, dik duruşlu, iri göğüslü, geniş suratlı, iri gözlü, sarı saçlı, koca burunlu biridir. Her daim siyah bir kumaş takım elbise giyer. Muhakkak yelek giyer ve önünü ilikler. Ceketi, omuzlarından aşağı sarkar.
Ağzını eğerek konuşur ve peltektir. Kaşları yay gibi, dudakları birbirinden ayrık ahmak dudağına benzer. Elinde tesbih, bir külhanbeyi gibi, dolaşır. Kulakları ağır işitir ve yüzüne göre çok küçüktür. Elini sürekli burnuna götürerek burun ucunu kaşır ve öyle konuşmaya başlar.
Eşya Betimlemesi
Geçen gün bir saat görmüştüm saat dükkanında. Tik tak sesleri bile güzel geliyordu kulağa. Bu saat deniz mavisiydi. Akrebin ucunda kaplumbağa vardı. Yemyeşil ve oldukça yavaş bir kaplumbağaydı. Yelkovanın ucunda ise kar renginde çok güzel ve oldukça hızlı bir tavşan vardı. Sanki yarışıyorlardı.
Manzara Betimlemesi
Sarı yağmur incecik, ışığın üstüne yağan başka bir ışık gibi iniyordu. Yerler, ince yağmuru buradan alıp hızla az öteye döküveriyordu. Kuşlar boyunlarını içlerine çekmişler, tüyleri domur domur, dallarda kıpırtısız duruyor. Yağmurun içinden mor bir kelebek seli geçti. İleride akar çayın kıyısında bir çıvgına tutulup, bir hayat çalısının üstünde kasırgalandı, hayat çalısı mosmor oldu, tepeden tırnağa; bir süre karmakarışık iç içe uğunarak, salkım saçak toparlanıp dağılarak, orada savruldu. Sonra mor toparlak sarının ışıltısında eridi, dağıldı, usul usul yitip gitti. Bu parçada doğadaki olaylar bir devinim içinde verilirken varlıklar çeşitli özellikleriyle çoğunlukla görme duyusuna seslenen bir biçimde gözler önünde canlandırılmıştır.
Olay Betimlemesi
‘Mart başlayalı kırkını geçmiş nice tanıdıklarım hastalandı. Bazılarının bronşiti, bazılarının romatizması azmış. Baharın hastalıkları saymakla tükenmez ki,.. Mart güneşi canlılığı ile çöreklenip yatan bütün yılanları uyandırıyor. Toprağın yeniden gençliğe kavuştuğu bu mevsimde, hava, kuş cıvıltıları ile beraber insan iniltileri ve hırıltıları ile dolu. Dün, neşeli bir kır köşesinde baharın bu iki zıt levhasını yan yana gördüm: Bir tarafta genç hayvanlar oynaşıyor, kuşlar uçuyor; diğer tarafta ise yaşlı hastalar, yorgun iskeletlerin soğumuş kemiklerini güneşte ısıtmakla meşgul. Bahar, bir muhasip gibi, hayata yeni kavuşturduğu mahkûmların sayısını, yaşayanların toplamından çıkartmakta.” Ahmet Haşim, “Bize Göre”
Hayvan Betimlemesi
Sırtında sanki kanla, altınla işlenmiş ağır, parıl parıl bir manto! Başında vahşi ruhunun timsali gibi balta şeklinde kıpkırmızı tacı! Yerde hançer gibi keskin bir gaga! Sonra, ayaklarındaki mahmuz dediğimiz sivri süngüleri! Dikkat ederdim: Tavukların hiçbirini sevmezdi.
Yerde bir şey bulup “gıt gıt” diye çağırması, beni hiddetlendiren bir yalandı. Yiyecek bir şey buldu mu kendi yutardı. Yenmeyecek, yutulmayacak bir taş, bir kum parçası buldu mu hemen tavuğa ikram:
- Gıt, gıt, gıt!.
Ömer Seyfettin
Diğer Cevaplara Gözat