Kadına şiddetin sebepleri nelerdir? Neden bazı erkekler kadınlara şiddet uygular?
Kadına şiddetin sebepleri nelerdir? Neden bazı erkekler kadınlara şiddet uygular?
İşte Cevaplar
NASIL ÖNLENEBİLİR?
Kadına şiddet, kadın-erkek eşitsizliğinin bitmesiyle her iş kolunda çalışabilen kadınların artmasıyla, toplumsal kuruluşların birleşmesiyle, kadın dayanışma merkezlerinin artmasıyla, şiddet konusunda farkındalık eğitimlerinin yapılması ve artırılmasıyla, ders kitaplarında kadına yönelik şiddetin zararlı ve kötü sonuçlarının yazılması ve anlatılmasıyla, toplumların sosyo-ekonomik düzeylerinin artmasıyla ve toplumların eğitim seviyesinin yükselmesiyle ve aynı zaman da hukuksal yaptırımların artırılmasıyla azalabilir.
Erkek Kaynaklı Şiddetin Genel sebeplerini inceleyecek olursak;
1. Ataerkil İktidar:
Erkeklerin bireysel şiddet hareketleri, “erkek kaynaklı şiddet triyadı” adını
verdiğim düzen içerisinde meydana gelmektedir. Kadınlara yönelik erkek
kaynaklı şiddet, erkeklerin diğer erkeklere uyguladığı şiddetten bağımsız
değildir ve aynı zamanda şiddetin içselleştirilmesiyle bağlantılıdır.
İçselleştirmeden kastedilen erkeğin kendisine uyguladığı şiddettir.
Gerçekten de erkek egemen toplumlar sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki
hakimiyetine değil, aynı zamanda bazı erkeklerin diğer erkekler üzerindeki
hakimiyetine dayalıdır. Erkekler arasındaki şiddet veya şiddete başvurma
tehdidi sözkonusu resmi olmayan hiyerarşiyi kurmak adına çocukluktan
itibaren kullanılan bir mekanizmadır. Bunun neticesinde erkekler şiddeti
içselleştirmekte ya da ataerkil toplumsal yapı neticesinde, normalde nispten
daha hareketsiz veya iyi huylu olabilecek, biyolojik içgüdüleri şiddete yol
açmaktadır. Böylece erkek çocukları ve erkekler seçerek şiddeti kullanmayı
öğrenmekte ve de daha sonra da göreceğimiz üzere, farklı duyguları öfke
olarak dışarı vurmaktadırlar. Bu durum bazen kendi kendilerine yönelttikleri
şiddet biçiminde tezahür etmektedir, madde ve alkol kötüye kullanımı
örneklerinde saptandığı üzere.
İşte bu erkek kaynaklı şiddet triyadı - her bir şiddet türü diğerinin oluşumuna
neden olmaktadır - şiddeti besleyen bir çevrede ortaya çıkmaktadır: ataerkil
veya erkek egemen toplumların örgütsel yapısı ve talepleri.
Şiddetin ideolojilerimize ve toplumsal yapılarımıza eklemlenmesi neticesinde
şiddet bir yaşam/çalışma biçimi haline gelmiş ve insan ilişkilerinde fiili bir
standart olarak doğallaşmıştır. En basit haliyle ifade etmek gerekirse insan
grupları kendi kendini idame ettiren toplumsal örgütler kurar ve yaratılan bu
gerçekleri anlamlandırmak, gerekçelendirmek ve de devamlı kılmak için
ideolojiler oluştururlar. Belirli gruplara sağladığı büyük nimetlerden ötürü de
şiddet olgusu sözkonusu yapılar ve ideolojiler içerisine inşa edilmiştir: her
şeyden önce şiddet (ya da en azından şiddet kullanma tehdidi) erkeklerin (bir
grup olarak) oldukça zengin ayrıcalıklara sahip olmalarını sağlamış ve iktidar
olmalarına yardımcı olmuştur. Eğer gerçekten de sosyal hiyerarşi ve iktidarın
kökenleri cinsiyete dayalı yapıdaysa bu durum sosyal sınıf, ırk, yaş, din, cinsel
yönelim veya fiziksel beceriler temelinde yapılandırılan sosyal ilişkilerin çok
uzun zaman önce zaten bir şablona oturtulduğu anlamına gelmektedir. Bu
bağlamda şiddet veya tehdidi ayrıcalıkları kazanmak ve iktidarı uygulamanın bir
yolu haline gelmektedir. Şiddet hem bir sonuç hem de sonuca götüren bir
araçtır.
2. Ayrıcalık Taşımanın Hak Olduğu Algısı:
Şiddet uygulayan bir erkeğin bireysel deneyimleri iktidarını koruma arzusu
üzerine kurulu olmayabilir. Burada etkili olan bilinçli deneyimleri değildir. Bu
tarz şiddet hareketleri, feminist çözümlemelerin bir çok defalar ortaya koyduğu
üzere, daha ziyade erkeğin belli ayrıcalıklara sahip olmayı hakettiği algısının
mantıksal bir yansımasıdır. Bir erkeğin eşini akşam yemeği hazırlamaması
nedeniyle dövmesi sadece bunu bir kez daha tekrarlamamasını tembih
yöntemi değil aynı zamanda kendisne hizmetçilik edilmesi gerektiği algısının
bir göstergesidir. Bir başka örnek ele almak gerekirse; bir erkeğin randevuları
esnasında bir kadına cinsel taciz/şiddet uygulaması erkeğin fiziksel tatminin
hakkı, tek taraflı bile olsa, olduğu algısından kaynaklanmaktadır. Bir başka
deyişle, bir çok kadının ifade ettiği gibi, şiddete yol açan sadece iktidar
paylaşımındaki eşitsizlikler değil aynı zamanda erkeklerin bilinçli ama
çoğunlukla bilinçsiz biçimde ayrıcalık taşıma hakkına sahip oldukları algısıdır.
3. Onaylama/İzin Verme
Erkek kaynaklı şiddetin karmaşık sosyal ve psikolojik nedenleri ne olursa olsun
sosyal törelerde, kanunlarda ve belirli dini öğretilerde şiddete açık veya zımni
onay/izin verilmemesi halinde bu sorunun devam etmesi mümkün olmazdı. Bir
çok ülkede eşlere karşı şiddet veya cinsel şiddet üzerine ya hiç yasal düzenleme
yoktur ya da varolanlar gevşek yapıdadır. Bir çok ülkede kanunlar güç bela
uygulanabilmektedir, daha trajikomik ülke örneklerinde ise, örneğin, bir
tecavüz suçlaması için kadınların tanıklığına değer verilmediğinden çok sayıda
erkeğin şahitliğine gerek duyulmaktadır.
Bu arada erkek kaynaklı şiddet ve şiddet içeren saldırgan davranışlara
(genellikle bir başka erkeğe karşı) spor, sinema ve edebiyat dünyasında ve de
savaşlarda büyük değer verilmektedir. Şiddete sadece onay vermekle kalmayan
bu mecralar aynı zamanda onu daha da çekici hale getirmekte ve
ödüllendirmektedir. Ataerkil toplumların en eski kökenlerinde şiddet, bireyler,
erkek grupları ve daha ileri dönemde uluslar arasında, anlaşmazlıkların çözümü
ve farklılıkların giderilmesinde anahtar bir yol olarak öngörülmektedir.
Ne zaman bir kadın veya çocuk komşularının dayak yediklerini gördüğü halde
polisi aramayan bir kadın veya erkeği dinlesem aklıma bu onaylama/izin verme
süreci gelir. Bu şiddet türü “mahrem” bir mesele olarak algılanmaktadır. Hiç bir
dükkanın soyulduğunu görüp, bu hırsızla dükkan sahibi arasındaki özel bir
mesele bahanesiyle polisi aramayan birini gördünüz mü?
4. Erkek İktidarının Yarattığı Paradoks
Benim kanım yine de bu anlatılanların tek başlarına erkek kaynaklı şiddetin
genel doğasını anlatmaya yetmedikleri yönündedir. Aynı şekilde kadına yönelik
erkek kaynaklı şiddetle erkekler arasındaki şiddetin farklı türlerinin ilintileri de
bu şekilde anlatılamayacaktır. Burada yapmamız gereken erkek iktidarının
yarattığı paradoksu veya benim “erkeklerin çelişkili iktidar deneyimleri” adını
verdiğim süreci kullanmaktır.
Erkeklerin sosyal ve bireysel iktidarı kurmak için başvurdukları yollar aslında
çelişkili bir biçimde büyük korkuların, tecridin ve erkeklerin kendilerine dair
hissettikleri acının kaynağını oluşturmaktadır. İktidarın hakim olma ve kontrol
etme kapasitesi olarak kurgulandığını, “güçlü” biçimde davranabilme
becerisinin kişisel bir zırh girmeyi ve diğerleriyle korkuya dayalı bir mesafe
bırakmayı gerektirdiği dikkate alınırsa ve eğer iktidar ve ayrıcalık dünyası bizleri
çocuk yetiştirme ve bakım dünyasından uzaklaştırıyorsa, işte o zaman iktidar
deneyimleri arızalı sorunlarla dolu erkekler yaratıyoruz demektir.
Bu durum özellikle içselleştirilmiş erkeklik beklentilerinin zaten ulaşması
imkansız yapıları düşünüldüğünde daha da net ortaya çıkmaktadır. Bu pekala
ataerkilliğin bünyesinde olan bir sorun olabilir, ancak özellikle katı toplumsal
cinsiyet sınırlarının aşıldığı günümüz kültürel yapısında sorun özellikle geçerlilik
kazanmaktadır. Erkekliğin gerekleri; fiziksel ve mali başarılar veya insani
duyguların ve ihtiyaçların bastırılması; biyolojik erkekliğin getirdiği basit
gerçeklerin aksine sürekli tetikte olmayı ve çalışmayı gerektirmektedir, özellikle
erkekler için.
Erkeklik düzeyine ulaşmada yaşanan başarısızlıkların yarattığı kişisel
güvensizlikler veya daha basit bir ifadeyle başarısız olma korkusu erkekleri,
özellikle gençken, bir korku, tecrit, öfke, kendinden nefret etme ve saldırganlık
girdabına itmeye yeterli olmaktadır.
Bu duygusal durum içerisinde şiddet bir telafi mekanizması olarak ortaya
çıkmaktadır. Erkeklik dengesini yeniden sağlamanın ve kendisine ve diğerlerine
bir erkek gibi yaşadığını beyan etmenin yolu olarak şiddet kullanılmaktadır.
Şiddet ifadesi genellikle fiziksel olarak daha zayıf ve savunmasız bir hedef
seçimini de içermektedir. Bu hedef bir çocuk veya bir kadın, eşcinsel erkeler
veya dinsel-toplumsal bir azınlık gibi özel bir grup veya göçmen kesimler
olabilir. Sözkonusu grupların kanun tarafından daha az korunabilecekleri de
düşünüldüğünde erkeklerin güvensizliklerini ve öfkelerini dışarı vurmaları için
ideal ortam oluşmaktadır (Anlatılan telafi edici mekanizma aşağıdaki örnekle
açıkça doğrulanmıştır: erkeklik seviyesine ulaşma noktasında hayatlarının en
güvensiz döneminden geçen genç erkek gruplarının gerçekleştirdiği eşcinsellik
nefretine dayalı söylem ve eylemler).
Şiddetin bireysel bir telafi mekanizması olarak varolmasına izin veren şiddetin
farklılıkları çözmek ve hakimiyet kurmak için meşru bir araç olarak yagın kabul
görmesidir. Şiddeti mümkün kılan erkeklerin yararlandıkları iktidar ve
ayrıcalıklar, inançlarda, uygulamalarda, sosyal yapılarda ve kanunlarda yer alan
kodlardır.
Erkek kaynaklı şiddet, sayısız türüyle, hem erkek iktidarının ve ayrıcalık taşıma
hakkı algısının hem de belirli şiddet türlerine onay verilmesinin ve iktidarı
kaybetme korkusunun (ya da gerçekliğinin) bir sonucudur.
Ama dahası da var.
5. Psişik Erkeklik Zırhı
Erkek kaynaklı şiddet, aynı zamanda, diğerleriyle araya duygusal mesafe
koymaya dayalı karakter yapısının bir sonucudur. Ben ve diğerleri tarafından
daha önce belirtildiği üzere psişik erkeklik yapıları erken çocukluk döneminde
ortaya çıkmakta, bir baba veya yetişkin erkek figürünün olmadığı ya da
duygusal mesafesini koruduğu ortamlarda beslenmektedir. Bu vakalarda
erkeklik yokluğa dayalı biçimde sisteme bağlanmakta ve bir hayal dünyasında
kurgulanmaktadır. Ancak babaların varlıklarının çok daha yoğun olduğu
ataerkil kültürlerde bile erkeklik sistemi annenin ve kadınlığın reddine
dayandırılmaktadır. Bir başka deyişle ilgi ve bakımla ilişkili değerler
reddedilmektedir. Bir çok feminist psikanalistin söylediği gibi bu durum egoda
engeller yaratmakta ya da mecazi söylemek gerekirse güçlü bir zırh giymekle
sonuçlanmaktdır.
Psikolojik gelişim sürecinin bu karmaşık ve özel evresinde empati kurma
becerisinde azalma ve başka insanların ihtiyaçları ve duygularını kendi ihtiyaç
ve duygularıyla ilişkilendirememe ortaya çıkmaktadır. Başka insanlara karşı
şiddet hareketleri dolayısıyla mümkün hale gelmektedir. Kimbilir kaç erkekten
duymuşuzdur vurduğu kadının “aslında canını yakmadığını”. Evet erkek
bahaneler uyduruyordur ancak sorunun bir diğer parçası da gerçekten de
neden olduğu acıyı tecrübe edemeyişi olabilir. Yine bir çok erkekten
duymuşuzdur: “Cinsel ilişkiye girmeyi o istedi”. Burada yine bir bahane bulma
sözkonusu olabilir, ancak bu durum pekala başkasının duygularını okuma ve
anlama becerisinin azalmasından kaynaklanıyor olabilir.
6. Ruhsal bir Düdüklü Tencere; Erkeklik:
Erkekliğin dominant türlerinden bir çoğu bir dizi duygunun içselleştirilmesi ve
öfkeye yeniden yönlendirilmesine dayanmaktadır. Bu sadece erkeklerin
duygusal durumlarını dillendirememesinden ya da duygusal antenlerinin ve
empati becerilerinin çalışmamasından kaynaklanmamaktadır. Bir çok doğa
duygu hissedilmesi yasak ve geçersiz olarak karara bağlanmıştır. Bu belki de
kültürlere özgü bir durum olmakla birlikte bir çok erkek çocuğu
küçüklüklerinden itibaren korku ve acı duygularını bastırmayı öğrenmektedir.
Spor salonlarında erkek çocuklarına acıya aldırış etmemeleri aktarılmaktadır.
Evde ise ağlamamaları ve bir adam gibi davranmaları beklenmektedir. Bazı
kültürler ise stoacı bir erkekliğe değer vermektedir (tabi bu toplumlarda
sözkonusu özellikler hayatta kalmak için öğretilmektedir: bu nedenden ötürü
mevcut davranışlarının kökeninden dolayı bireysel olarak erkek çocuklarını ve
erkekleri suçlamamalı ancak yine de eylemlerinden ötürü onları sorumlu
tutmamız gerektiğini atlamamalıyız).
Kuşkusuz biz insanlar duygusal tepkiler verdiğimiz olaylar yaşamaktayız. Ancak
duygusal bir deneyim neticesinde hissettiklerimizi serbest bıraktığımız/dışarı
vurduğumuz tipik duygusal tepki süreçleri birçok erkekte kısa devre yapmış
gözükmektedir. Öte yandan yine bir çok erkek için az da olsa geçerli olan bir
duygu vardır: öfke. Bu tarz bir sevk sadece erkeklere özgü değildir; korku,
güvensizlik, acı, reddedilme veya küçük düşürülme karşısında şiddetli tepkiler
gösterme oldukça yaygındır.
Bu durum özellikle sonuçta ortaya çıkan duygunun iktidar barındırmadığı
hallerde doğrudur. “İktidarsız” duygular erkeklerin güvensizliklerini artırır:
erkeklik iktidar ve kontrol demekse iktidarsızlık erkek olmama anlamına
gelmektedir. İşte bu noktada şiddet bir kez daha böyle olmadığınızı kendinize
ve diğerlerine kanıtlama yolu olarak ortaya çıkmaktadır.
7. Geçmiş Deneyimler
Bu anlattıklarım bazı erkeklerde daha bariz deneyimlerle birleşmektedir.
Dünyada çok fazla sayıda erkek annelerinin babaları tarafından dövüldüğü
ortamlarda yetiştirilmişlerdir. Kadınlara karşı şiddet içeren davranış
sergilemenin bir kural olarak algılandığı ve yaşamın bundan ibaret olduğu
zannedilen ortamlar. Bu durum bazı erkeklerin şiddetten tiksinmelerine yol
açarken bazı erkeklerde öğrenilmiş tepkilere neden olmaktadır. Bir çok
durumda ise ikisi birden yaşanmakta ve kadına yönelik şiddet uygulayan
erkekler, kendilerine ve davranışlarına dair büyük bir nefret/iğrenme
duymaktadırlar.
Aslında “öğrenilmiş tepki” ifadesi çok basit kalmaktadır. Araştımalar
göstermiştir ki şiddete tanık olarak büyüyen kız ve erkek çocuklarının
kendilerinin de şiddete başvurma ihtimali yüksektir. Bu şiddet dikkat çekme
çabası, sorunlarla başa çıkma yolu ve başa çıkması imkansız duyguları
dışsallaştırma yöntemi olabilir. Bu tarz davranış örüntüleri çocukluğun ötesine
geçerek devam ederler: şiddet uygulayan erkeklere yönelik programlara katılan
erkeklerin çoğu ya annelerinin mağduriyetine şahit olmuş ya da kendileri
mağdur olmuşlardır.
Bir çok erkeğin geçmiş deneyimlerinde kendi yaşadıkları şiddet de yer
almaktadır. Bir çok kültürde erkek çocukların, kız çocuklara göre, cinsel istismara
maruz kalma ihtimalleri yarı yarıya düşük olmakla birlikte fiziksel şiddete
uğrama ihtimalleri de iki katı fazladır. Bu durum da tek ve sabit bir sonuç
doğurmamaktadır ve yine ulaşılan sonuçlar sadece erkek çocuklarına özgü
değildir. Yine de bazı vakalarda sözkonusu kişisel deneyimler derin karmaşa ve
hüsran örüntüleri telkin etmekte ve de erkek çocukları sevdikleri birine acı
vermenin mümkün olduğunu, derinde hissettikleri acıyla ancak öfke yoluyla
başa çıkabileceklerini öğrenmektedirler.
Son olarak erkek çocuklarına karşı uygulanan bir çok küçük şiddet hareketi de
vardır ve genelde bu durum erkek çocuklarına hiç de önemsiz gelmemektedir.
Erkek çocukları, birçok kültürde, kavga, kabadayılık ve vahşi davranışlarla
büyümektedir. Hayatta kalabilmek için şiddeti bir davranış normu olarak kabul
etmek ve içselleştirmek gerekmektedir.
Şiddeti Sonlandırmak
Burada özet olarak sunulan çözümleme erkek kaynaklı şiddete karşı durmak için
aşağıdaki hususları içeren bütüncül bir yanıt önermektedir:
Erkek iktidarının ve ayrıcalığının dayandığı yapılara karşı durmak ve ortadan
kaldırmak ve de şiddet hareketlerinin kültürel ve sosyal manada onay
görmesinin önüne geçmek. Eğer şiddet tam bu noktada başlıyorsa, kadınların
ve erkeklerin feminizmi desteklemeleri olmaksızın ve de feminizmin önerdiği
sosyal, siyasi, yasal ve kültürel reformları gerçekleştirmeksizin şiddeti sona
erdiremeyiz.
Erkekliğin yeniden tanımlanması, veya bir başka deyişe beraberlerinde bir çok
tehlike barındıran psişik ve sosyal toplumsal cinsiyet yapılarının ortadan
kaldırılması. Ataerkilliğin çelişkisi, nispi iktidar ve ayrıcalığın verildiği yarım
elmanın yaşadığı acı, öfke, hüsran, tecrit ve korkuda ortaya çıkmaktadır. Ne
yazık ki bütün bunları, bize tehlikeli geri dönüşleri pahasına, görmezden
gelmekteyiz. Erkeklere başarıyla ulaşabilmek için çalışmalarımız şefkate,
sevgiye, saygıya ve olumsuz erkeklik normlarına ve yıkıcı sonuçlarına kararlılıkla
karşı durmaya dayanmalıdır. Feminizm yanlısı erkekler diğer erkeklerle temasa
geçmeli ve onlara uzaylı gibi değil sadece bizler kadar aydınlanmamış
kardeşleri gibi yaklaşmalıdır.
Toplumdaki ve özellikle çocuklarımızı yetiştirdiğimiz kurumlar ve ilişkilerdeki
toplumsal cinsiyet örgütlenmesini yeniden şekillendirmek için erkekleri
kadınlarla işbirliği yönünde örgütlemek ve süreçlere dahil etmek. Bunu
yapabilmek için erkeklerin bakım ve ilgi sağlayıcı olarak taşıdıkları öneme daha
fazla odaklanmak gerekmektedir. Erkeklerin, çocuk bakımı ve yetiştirme
süreçlerine olumlu ve şiddetten uzak katılımları gerekmektedir.
Şiddet uygulayan erkeklerle çalışmak ve eşzamanlı olarak bir taraftan ataerkil
varsayımlarına ve ayrıcalıklarına meydan okurken diğer taraftan saygı ve
şefkatle yaklaşmak. Onlarla empati kurmamız ve küçük bir çocuğun zaman
zaman korkunç şeyler yapan bir adama dönüşmesine neden olan etmenlerden
dehşete düşmemiz için illa yaptıklarına sempati duymamız gerekmemektedir.
Onlara saygı göstererek bu erkeklerin kendilerine ve diğerlerine meydan
okumalarına imkan verebiliriz. Aksi takdirde, onlara erişme çabaları bir erkek
olarak yaşadıkları güvensizliği artıracak ve şiddet doğal telafi yöntemleri
olmaya devam edecektir.
Erkekleri ve erkek çocuklarını sürece dahil eden ve kendilerine ve diğer
erkeklere meydan okumaya çağıran eğitim faaliyetleri, Beyaz Kurdele
Kampanyası gibi, yoluyla her türlü şiddetin sona erdirilmesi. Kadınlar, erkek
çocukları, kız çocukları ve diğer erkekler hakkında sevgi ve şefkatle
hissettiklerini açıkça söyleyebilmek erkekler için olumlu bir meydan okuma
olacaktır.
Diğer Cevaplara Gözat