Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Kısa gazete yazılarına ne denir

kısa gazete yazılarına ne denir

Bu soruya 3 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-06-19 04:40:56

    Cevap : Fıkra yani köşe yazısı, makaleye göre daha kısa bir yazı türüdür. Günümüzde gazetelerde güncel ve aktüel olaylardan sözeden köşe yazıları halk arasında makale olarak adlandırılsa da gerçekte bunlar fıkradır.
    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2020-06-19 04:40:56

    Cevap :
    Sözlükte FIKRA Nedir:
    Fıkra Nedir ? (Özet) : Gazete ve dergi gibi süreli yayınlarda, bir yazarın periyodik olarak genel bir başlık altında günün sosyal ve siyasî olaylarını kendi bakış açısına, siyasî, ideolojik eğili-mine ve düşünce yapısına göre değerlendirdiği kısa yorum yazılarına fıkra denir.

    Fıkra Türünün Özellikleri ve Tarihi Gelişimi


    Fıkra sözcüğü, Türkçede iki tür anlatıyı karşılamaktadır. Bunlardan birincisi güldürücü küçük hikâyelerdir. Dursun Yıldırım bu tür fıkraların tanımını şu şekilde yapar: “Fıkra, hikâye çekirdeğini hayattan alınmış bir vak’a veya tam bir fikrin teşkil ettiği kısa ve yoğun anlatımlı, beşeri kusurlarla içtimaî ve gündelik hayatta ortaya çıkan kötü ve gülünç hadiseleri, çarpıklıkları, zıddiyetleri, eski ve yeni arasındaki çatışmaları sağduyuya dayalı ince bir mizah, hikmetli bir söz, keskin bir istihza yoluyla yansıtan; umumiyetle bir fıkra tipine bağlı olarak nesir diliyle yaratılmış, sözlü edebiyatın müstakil şekillerinden ibaret yaygın epik-dram türündeki realist hikâyelerden her birine verilen isimdir” . Bu tip fıkraların en bilinenleri Nasreddin Hoca, Bektaşî, Bekri Mustafa ve Karadeniz fıkralarıdır.

    Güncel ve siyasî konular hakkında genelde gazete ve dergilerde yayınlanan kısa yazılara da fıkra ismi verilir. Bunlar “gazete fıkrası” şeklinde de nitelendirilirler. Bu bölümde Fıkra başlığı altında bu ikinci gruptakiler ele alınacaktır.

    Fıkra Türünün Özellikleri


    Gazete ve dergilerde yer alan fıkralar bir düşünceyi, yazann başından geçen bir olayı veya alelade bir konuyu da işleyebilirler. Günümüzde gazete ve dergilerde hemen her konuda fıkra yazılabildiğini görmekteyiz. Edebiyat, televizyon, siyaset, sinema, gezi, tiyatro bu konulardan bazılarıdır.

    Fıkralar kısa ve yoğun anlatılardır. Yazarın üslubu fıkrada rahatlıkla sezilebilir. Üslubun sezilmesi demek, yazarın bir birey olarak yazıda varlığını, kimliğini görebilmemiz demektir. Yazar, mizahî, alaycı veya ciddi bir edayla yazısını kaleme alabilir. Bu, tamamen onun tercihine bağlıdır. Fıkra türünde bir yazı yazıyor olması onun üslubuna bir sınırlama getirmez.

    Fıkra yazarı, ele aldığı konuda kişisel düşüncelerini açıklar. Onun bir düşünceyi savunma veya çürütme gibi bir amacı yoktur. Dolayısıyla kanıtlar sunması gerekmez.

    Fıkra'nın Diğer Özellikleri


    1. Günlük olaylar veya düşüncelerle ilgili konular işlenir.
    2. Konular tarafsız bir şekilde ele alınmalıdır.
    3. Düşünceyi ön plânda olmalıdır.
    4. Konular çok değişik açılardan ele almadan, ayrıntılara inmeden işlenir.
    5. Yazılanlara okuyucuyu inandırma zorunluluğu yoktur.
    6. Yazılanlar okuyucunun ilgisini çekmelidir.
    7. Nükteli fıkralardan, kıssalardan, vecize ve atasözlerinden faydalanılmalıdır.
    8. Açık, sade ve akıcı bir dil kullanılmalıdır.

    Fıkra’nın Yazılma Amacı


    Fıkraların amacı, siyasî, kültürel, ekonomik, toplumsal vb. konuları çok defa eleştirel bir bakış açısıyla anlatarak kamuoyunu yönlendirmektir. Fıkralarda kesin olmaktan ziyade güzel, hoş sonuçlara varmaya; canlı, ilgi çekici olmaya özen gösterilmelidir. Yazar kendi duygu ve düşüncelerini en başarılı şekilde yansıtarak okuyucu ile arasında sıkı bir bağ kurar.

    Günlük konular üzerinde kişisel görüşleri belirtmek, belli bir okuyucu kitlesi kazanmak, görüşleri bu kitleye benimsetmeye çalışmak fıkra yazarının amacıdır. Fıkra kısa ve öz yazıldığından bu yazılarda yargılamaya, ispatlamaya, tanıtmaya ve ayrıntılara yer verilmez. İspatlama yoluna gidilmez. Kesin bir iddia havası hâkim değildir. Kesin bir sonuca varılmak istenmez, özel bir inandırma çabası görülmez. Yazar bir sonuca ulaşır; ancak okuru ikna etme amacı taşımaz. Onu etkilemeyi, konu hakkında düşünmeye sevk etmeyi yeterli görür. Konu ile ilgili olarak bir kamuoyu oluşturmayı amaçlar. Yazar bunu yaparken duygusal, içten bir anlatım kullanır. Gerçeklerden ayrılmaz. Yanlış bilgi vermez. Yanlış belgelere dayanmaz. Tutarsız düşüncelere başvurmaz.
    Not: Bu tür fıkraları, kısa hikâye niteliğindeki, nükteli, mizah öğesi taşıyan fıkralarla karıştırmayınız. Bu tür fıkralarda dinleyeni güldürmek, eğlendirmek ön plandadır. Oysa köşe yazılarında okuyucuyu düşündürmek, güncel bir sorunu dile getirmek esastır.

    Türk Edebiyatında Fıkra


    Türk edebiyatında gazete fıkracılığını gazetenin ortaya çıkışıyla birlikte başlatmak gerekir. Türk edebiyatının ilk gazetesi 1831′de çıkarılan Takvtm-i VekâyVAir. Tamamen hükümet denetiminde çıkarılan gazeteyi 1840′ta yan resmî yarı özel olarak çıkarılan Cerîde-i Havadis isimli gazete izler. Şinasi’nin Agâh Efendi’yle birlikte 1860′ta çıkardığı Tercümân-ı Ahvâl ise batılı anlamdaki ilk gazete kabul edilir. Şinasi’nin 1862′te tek başına çıkardığı Tasvir-i Efkâr ikinci özel gazetedir. Gazetenin yaygınlaşmasının ardından Şinasi başta olmak üzere Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi gibi birçok yazar gazetelerde yazı yazmaya başlar. Fakat fıkranın bir tür olarak belirginleşmesi, gazete makalelerinden ayrılması 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir.

    Bundan önce gazetelerde yer alan yazılar arasında makale-fıkra şeklinde kesin bir ayırım yoktur. Günlük ve siyasî olaylara dair olan yazılar çoğunlukla makale olarak nitelendirilmektedir. Gazetenin yaygınlaşması, gazete yazılarının çeşitlenmesi ve batı edebiyatıyla temasların artması sonucu fıkra, Türk edebiyatında diğer türlerden ayrılmıştır. Ahmet Rasim, Refik Halit Karay, Ahmet Haşim Cumhuriyet öncesinin önemli fıkra yazarlarındandır. Falih Rıfkı Atay, Yaşar Nabi Nayır, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise Cumhuriyet dönemi fıkra yazarlarından bazılarıdır.

    Türk edebiyatında fıkra yazarlığı ne zaman başlamıştır?


    Türk edebiyatında fıkra yazarlığı, Şinasi’nin 1860 yılında Agâh Efendi ile
    birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahval gazetesindeki yazılarıyla başlamıştır. O zamandan günümüze kadar fıkra yazan başlıca yazarlar şunlardır: Namık Kemal, Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Falih Rıfkı Atay, Burhan Felek, Peyami Safa, Refi Cevat Ulunay, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Bedii Faik, Necip Fazıl Kısakürek, Nazlı Ilıcak, Rauf Tamer, Ahmet Kabaklı, Çetin Altan, Oktay Ekşi, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, İlhan Selçuk, Ergun Göze, Hasan Pulur, Mehmet Barlas, Fehmi Koru, Ta-ha Akyol, Gürbüz Azak, Ahmet Taşgetiren, Cengiz Çandar, Yavuz Gökmen, Gülay Göktürk.

    Fıkra ve Makale Arasındaki Farklar


    Makalede ortaya atılan düşünce etkin bir şekilde, kanıt gösterilerek savunulmalıdır. Oysa fıkrada yazar, kişisel düşüncelerini açıklamakla yetinir. Makaleler bir düşünceyi aynntılı olarak ele alan yazılar oldukları için resmî, anlaşılır, açık bir üslupları olmalıdır. Fıkrada ise yazarın bireyselliği ön planda olduğundan farklı üsluplar görülebilir. Fıkranın sorgulayıcı, açıklayıcı bir bakış açısı olmadığı için makaleye göre daha kısa bir yazı türüdür.

    Fıkrada her türlü güncel konu; sohbette daha çok, sanatla ilgili konular ele alınır. Sohbette soru cevap yöntemine dayalı anlatım ağırlıktadır. Fıkrada ise serbest bir anlatım vardır. Fıkrada yazar, okuru etkilemeyi amaçlar. Okurun, konuyu düşünme­sini amaçlar. Sohbetin okuru etkileme amacı yoktur. Sohbette sadece dikkatler konuya odaklanmaya çalışılır.

    Fıkra yazarken dikkat edilmesi gereken özellikler


    1) Konu; okuyucunun duygu, düşünce ve zekâsını okşayan günlük olaylardan (= aktüaliteden) seçilmelidir.
    2) Yazının plânı hazırlanmalıdır.
    3) Gerekiyorsa, başkalarına ait deyişler saptanmalıdır.
    4) Anlatımın açık, fakat ustalıklı olmasına dikkat edilmelidir.
    5) Yazı, gereksiz yere uzatılmamalı; elden geldiğince kısa tutulmalıdır.

    Fıkra Çeşitleri


    Bir yazarın, günlük olaylara ya da ülke ve toplum so­runlarına ait herhangi bir konu üzerinde kişisel görüş ve düşüncelerini, akıcı bir dille anlatan düz yazılara fıkra denir.

    Fıkralar küçük öykü niteliğindeki nükteli ve "güldürü fıkraları" ile "gazete fıkraları" olmak üzere iki türlüdür.

    1. Güldürü Fıkraları


    Belli bir amacı, savunulan bir düşünceyi ele alan ve bunu en kısa yoldan anlatan, mizah ve hiciv unsurlarını da içinde barındıran sözlü ya da yazılı hikâyelerdir. Bu fıkralar daha çok, sözlü kültürde gelişmiştir.

    Güldürü fıkraları, tanınmış kişileri ya da hayvanları ele alır. Kısa öykü niteliği taşır, içinde zekâ oyunları vardır. Nükteli bir dille, sohbet biçiminde, bir sonuca bağla­narak oluşturulur. Nasrettin Hoca fıkraları ile Bektaşî fıkraları bu türdendir.

    Örnek : Nasrettin Hoca bir gün kedisini yıkıyormuş. Yoldan geçen arkadaşı Hoca'ya: "Hocam kediyi yıkama, öldürürsün." demiş. Hoca, aldırış etmemiş ve yıkamış. Arkadaşı dönüşte, kedisinin ölümüne üzülen Hoca'yı görmüş. Adam: "Hocam, ben size kediyi yıkamayın, kedi ölür demedim mi?" demiş. Hoca: "Yıkarken ölmedi ki sıkarken öldü!" demiş.

    Yukarıdaki fıkranın güldürü yönü ağır basmaktadır.

    2. Gazete Fıkraları


    Yazarların herhangi bir konu hakkında kişisel görüş ve düşüncelerini fazla derinliğe girmeden ortaya koyduk­ları fikir yazılarıdır. Bu yazılar dergilerin ya da günlük gazetelerin belirli köşelerinde yayımlanır. Bu yazılarda kısa, yalın ve akıcı bir üslup kullanılır.

    Fıkralarda Konu:


    Fıkralarda yazar, konu seçiminde serbesttir. Konular özel bir görüşle incelenip eleştirilir. Yazar kişisel görüş ve düşüncelerini içten bir şekilde açıklar. Toplumu ilgilendiren güncel konuları anlatır. Günlük siyasi, sosyal ve kültürel olayları ele alır. Fıkra­larda toplumsal sorunlar, okuru biraz olsun rahatlatacak, ona geçici de olsa dertlerini unutturacak üslupla işlenir. Bu arada da konuyla ilgili bilgi verilir. Başlangıçta sadece siyasi ve sosyal konular etrafında yazılan fıkralar, zaman içinde sınırlarını genişletmiş, bugün sa­nattan spora, ekonomiden siyasete kadar toplumun bütün günlük sorunlarını kuşatmıştır.

    Fıkralarda Dil ve Anlatım:


    Fıkralar iğneleyici, alaycı bir dille bazen eleştiri bazen de sohbet tarzında ya­zılır. Fıkralarda yazar inandırıcı, etkileyici ve dokunaklı bir anlatımı benimser. Anlatım, senli benlidir. Okurla sohbet havası hâkimdir. Bu nedenle fıkraların; insanı saran, tatlı, samimi, sıcak bir havası vardır. Fıkralarda genel olarak akıcı, duru, açık ve yalın bir anlatım söz konusudur. Yazar; konuyu çoğunlukla konuşma diliyle kaleme alır. Cümleler kısa ve anlaşılır niteliktedir. Yazı­nın kolay anlaşılması için uzun cümlelerden kaçınılır. Devrik cümleler kullanılabilir. Okuyucunun zevki ön planda tutulur. Fıkraların en önemli özellikleri arasında dilinin sade, üslubunun serbest olması gelir.

    Fıkrada Kullanılan Anlatım Biçimleri:


    Fıkralarda özellikle açıklama, örneklendirme, karşılaştırma, ta­nımlama, öyküleme gibi anlatım yollarına başvurulur. Anlatımda küçük hikâyelere yer verilebilir. Gözlemler­den ve anılardan yararlanılabilir.

    Gazete Fıkralarının Planı:


    Fıkralar giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur. Giriş bölümünde konu ortaya konur. Gelişme bölümünde düşünceler ilginç örneklerle açıklanır. Sonuç bölümünde ise görüşler etkileyici bir sonuca bağlanır.

    Gazete Fıkralarının Ortak Özellikleri:


    Konu, oku­run ilgisini çekecek şekilde ele alınır. Herkesin anlaya­bileceği açık, sade, yalın bir dil kullanılır. Hoş, doku­naklı bir sonuca ulaşılır ve okuyucu bu sonuçla ilgili olarak düşünmeye sevk edilir. Aynı konular yerine değişik ve güncel konular işlenir. Konu tarafsız bir gözle ele alınır.

    Fıkra Yazarının Özellikleri :


    Gazete ve dergilerde sürekli bir yazı köşesi olan yazar­ların kendilerine ayrılan bölümlerde yazdıkları, günlük olaylar, ekonomi, politika gibi konuları okuyucuları ile paylaştığı günübirlik yazılara köşe yazısı denir. Fıkralar, gazete ve dergilerde yayımlanan süreli yayınlardır. Fıkraların kalıcılık özelliği zayıftır. Köşe yazıları güncel konuları işlediği için uzun ömürlü olamaz.

    Fıkra, gazete veya dergilerin belirli sütunlarında genel bir başlık altında (Şehir Mektupları, Bize Göre, Pencere) günlük herhangi bir olayı, bir görüş ve düşünceye bağlayarak yorumlayan kısa yazılardır.
    Günümüzde gazete fıkra yazarları, ekonomi ve istatis­tik bilgilerine de yer vererek bilimsel metotlarla çalışırlar.
    Fıkra yazarları kısa, özlü, derin anlamlar taşıyan yazılar kaleme alabilecek donanıma sahip olma­lıdır.
    Okuyucunun ilgisini canlı tutabilmelidir.
    Konularında tekrarlara düşmemelidir.
    Kapsamlı bir kavrayış gücüne sahip olmalıdır.
    Derin bir kültür zenginliği bulunmalıdır.
    Geçmişle günlük olayları kaynaştırabilmede ustalık göstermelidir.
    Yazısını okura zevkle okutabilmelidir.
    Duygu ve düşüncelerini inandırıcı, etkileyici, akıcı bir dille anlatabilmelidir.

    Fıkra Örnekleri / Fıkralar


    Örnek: 1)
    Deli deli aktığın için Sıcak bir yaz günü, Nasreddin Hoca yolculuğa çıkmış. Yol kenarındaki hayrat çeşmeden su içip, elini yüzünü yıkayıp biraz serinlemek ve Abdest tazelemek istemiş. Bakmış ki çeşmenin borusuna bir odun parçası tıkalı. Odun ıslanıp şiştiğinden yerinden kolay çıkmıyor. Hoca epeyce uğraşmış, tıkaçı kuvvetle çekerek çıkarmış. Kenara çekilmesine fırsat kalmadan, tazyikli bir şekilde borudan fışkıran su elbiselerini ıslatmış. Hoca çeşmeye şöyle bir bakarak söylenmiş;
    - “Anlaşıldı, anlaşıldııı! O kazığı böyle deli dolu aktığın için ağzına tıkamışlar!”

    Örnek: 2)
    Nasıl anlaşılıyor?
    Afrika’dan yeni dönmüş birisi, oralarda kavurucu sıcaklar yüzünden insanların çırılçıplak gezdiklerini anlatıyormuş. Hoca sözünü kesmiş:
    - “Pekii, oradakilerin hanımefendi mi, bey efendi mi (insan) oldukları nasıl anlaşılıyor ?”

    Örnek: 3)
    Kızına hoca bulacağına
    Bir gün Nasreddin Hoca’ya komşu kadınlardan biri,
    - “Hoca efendi” demiş, “bizim deli kıza muska mı yazarsın, nefes mi edersin, ne yapacaksan yapsan da biraz akıllansa… Hiç sözümü dinlemiyor, densizlik edip duruyor.”
    - “Hanım” demiş, Hoca: “Sen kızına hoca bulacağına koca bul. Bak o zaman nasıl mum gibi olur!”

    Örnek: 4)
    Arkadaşlık Üzerine
    Bugünkü çok değerli yazımızda takdir edersiniz ki son derece önemli bir konuya değineceğim: Arkadaşlık dünyasına! Bu son derece korkunç konuda yazmaya başlamadan önce dostluk ve arkadaşlık arasındaki farklara değinmeyeceğimi de ısrarla belirtmek isterim sevgili dostlar.

    Benim için dost ile arkadaş aynı şeylerdir zira. Bir insan dost olmadığı biriyle arkadaş olmamalı kanımca sevgili arkaaşlar. Çünkü bu ayıptır, içten pazarlıktır, terrrbiyesizliktir, şerrrefsizliktir, aşşşağılık bir harekettir. Şaka şaka sevgili okur. Mübalağa etmemdeki sebep öncelikle şimşekleri üzerime çekip bütün adrenalinizi toplayarak dikkatinizi yoğunlaştırmaktır.

    Efendim, dün tanıdığım en enteresan insanlardan biriyle eşine az rastlanır bir gün daha geçirdim. Zaten onunla geçirilen her günün bir benzeri daha yoktur. Sizi kıskandırmamak için kim olduğunu söylemeyeceğim. Ancak onun arkadaşlık anlayışını hazmetmek de her babayiğidin harcı değildir. Mesela dün telefondaki bir arkadaşına yaptığı şakayı duyunca ‘Eyvah dedim, adam ya intihar edecek ya bir daha gün yüzü görmeyecek.’

    Dedi ki, “İstersen sen de bize katıl. Ne, önce spora gidip oradan da erkenden yatman mı gerek?! Sen eğer Kızılderili olsaydın adın ne olurdu biliyor musun; Mazbut Köpek”dedi.Telefonu kapatınca bunu duyduğunda nasıl davrandığını sordum, “Galiba biraz alındı”dedi. Ama ben şahidim, hakikaten tamamen samimiyet, sevgi ve makara olsun diye söylenmiş bir laftı.

    Arkadaşlar arası samimiyetin çok sert olması gerektiğine inanırım. Mesela Denizle birbirimizi hep’salak’diye çağırırız. Elbette bu hiç de hoş bir şey değil. Ama salaaaak. Şaka şaka tabii ki salak değil, o bana daha fena salak diyor diye küçük ve tatlı bir intikamdı.

    Biz mesela birbirimize salak deyince çok mutlu oluyoruz. Bir insanın en büyük vazifelerinden biri de, kendisine kötü söz söyleyen bir arkadaşına sevinmek ve boynuna sarılmak olmalıdır.

    Eğer taraflardan biri alıngan bir dönem geçiriyorsa, o alıngan dönemiyle de alay etmeliyiz. Mesela geçen gün Deniz bana ‘kahve falına konsantre olmuyorsun ve sen zaten hep böylesindir‘ dediği için çok alınıp içime kapandım ve ortama son derece samimiyetsiz bir hava yayıldı. Bu havayı kırmak da epey bir vaktini alıyor insanın. İstiyorum ki, bir an önce ortam rahatlasın, samimi olup birbirimize kızdığımız şeyleri söyleyelim, gerekirse, evet gerekirse küfür edelim ama küfürden daha beter olan soğukluk duygusunu alt edelim. Bu çok yıpratıcı bir şey zira.

    Bakınız hayat kısa. Ne zaman ne olacağı belli olmuyor. Belki size saçma bir örnek gibi gelecek ama tarih ne kadar haklı olduğumu bir gün ispatlayacaktır. Toprak ailesinin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor sevgili okur. Bundan bir hafta önce iki oğlu akıl sağlığı yerinde değil diye babalarının mal varlıklarına el koymak istedi. Daha sonra çok sayıda kızı “Kardeşlerimiz yalan söylüyor, babamız son derece sağlıklı” dedi ama aradan birkaç gün geçmeden 70 yaşında adam 17 yaşında bir kız çocuğuyla evlenince bu kez kızları da sinirlendi. Yani akıl sağlığı yerindeyse o kadar da demedik dediler. Yani bu örneği şu yüzden verdim; hayat kısa. Üstelik yaşlandıkça insan kafayı sıyırabiliyor.

    Siz siz olun, yaşlılıktan kafayı yarmadan önce arkadaşlıklarınızın ve dostluklarınızın değerini bilin. Öyle afedersiniz osuruktan hemen soğuk algınlığı geçirip de ortamı soğutmayın. İki dakka ağır laf kaldırın.

    Ama arkadaşlarınız ve dostlarınızdan. Öyle tanımadığınız birinin ağır lafını da kaldırmayın. Hatta, size ağır şakalar yapan arkadaşlarınızla birlik olup o insana baskı kurun. Bakın o zaman o da birden bire nasıl da samimi bir arkadaş haline gelecektir. İşte arkadaşın kelime manasına geldik nihayet! Sırt sırta verebiliyorsan, sırıt sırıtabildiğin kadar. Bu pekiştirici ve bağdaştırıcı yazımız size Ördek suya vırt demiş gibi gelmesin. Eğer öyle gelirse başa sarıp tekrar okuyun. Samimi söylüyorum. Bu çok önemli bir konu. Yemin ederim. Valla billa.

    Ayça Şen
    Radikal, 6 Ağustos 2009.

    Örnek: 5)
    Allah’ın belâsı hükümdarsınız.
    Timur han, Anadolu’yu işgal ettiğinde halka büyük zulüm etmiş, evlerini tarlalarını yakıp yıkmış, birçok kişiyi öldürmüş zalim bir Moğol’dur.
    Akşehir’e yerleştiğinde, şehrin ileri gelenlerinden on beş kişiyi çağırtmış. Tek tek yanına almış ve;
    - “Ben adil miyim, zalim miyim?” diye sormuş.
    “Adilsin” diyeni de, “zalimsin” diyeni de öldürtmüş.

    Ertesi gün tekrar on beş kişi göndermelerini Akşehirlilere emretmiş. Büyük bir korkuya kapılmışlar. Nasreddin Hoca’ya koşmuşlar. Giden heyette bulunması için kendisini ikna etmişler. Heyet Timur Han’ın huzuruna varmış. Timur heyetin başındaki Nasreddin Hoca’ya sormuş:
    - “Söyle bakalım Hoca efendi ! Ben adil miyim, zalim miyim ?”

    Hoca hiç tereddüt etmeden ve kuvvetli bir sesle cevap vermiş :
    - “Siz ne adilsiniz nede zalimsiniz. Siz yoldan çıkmış, azıtmış bu millete Allah‘ın gönderdiği büyük bir belâsınız.” demiş.

    Timur Han bu cevaptan hoşlanıp heyettekileri bağışlamış.


    (K. GARİPOĞLU, Kompozisyon Bilgileri, s. 240)
    (H.F. GÖZLER, Örnekleriyle Türkçe ve Edebiyat Bilgileri, s. 499)
    (E. KANTEMİR, Yazılı ve Sözlü Anlatım, s. 546-549)

    Cevap Yaz Arama Yap

    Emre Akgüllü

    • 2020-06-18 10:07:34

    Cevap : makale
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz







    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.