Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Klasizm, romantizm, natüralizm, sembolizm, fütürizm, dadaizm, sürrealizm, egzitansiyalizm, akımlarının resim, müzik, mimari gibi sanat dallarına nasıl yansımıştır?

sorusunun cevabı için bana yardımcı olur musunuz?
Lise

Bu soruya 9 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Tugcedogus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Sözlükte Natüralizm Nedir:
    natüralizm: doğalcılık: 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında etkili olmuştur. doğa bilimlerinin, özellikle de darwinci doğa anlayışının ilke ve yöntemlerinin edebiyata uyarlanmasıyla gelişmiştir. edebiyatta gerçekçilik geleneğini daha da ileri götüren doğalcılar, gerçekleri ahlaksal yargılardan, seçici bir bakıştan uzak bir tutum ve tam bir bağlılıkla anlatmayı amaçlar. doğalcılık, bilimsel belirlenimciliği benimsemesiyle gerçekçilikten ayrılır. doğalcı yazarlar, insanı ahlaksal ve akılsal nitelikleriyle değil, rastlantısal ve fizyolojik özellileriyle ele alır. doğalcı yaklaşıma göre, çevrenin ve kalıtımın ürünü olan bireyler, dıştan gelen toplumsal ve ekonomik baskılar altında ezilir, içten gelen güçlü içgüdüsel dürtülerle davranırlar. yazgılarını belirleyebilme gücünden yoksun oldukları için yaptıklarından sorumlu değillerdir. doğalcılığın kuramsal temelini hippolyte taine’in historei de la litterature anglaise (ingiliz edebiyatı tarihi) adlı eseri oluşturur. ilk doğalcı roman goncourt kardeşler’in bir hizmetçi kızın yaşamını konu alan germinie lacarteux adlı yapıtıdır. ama emile zola’nın le roman experimental (deneysel roman) adlı eseri akımın edebi bildirgesi sayılır. zola’nın yanısıra guy de maupassant, j. k. huysmans, leon hennique, henry ceard, paul alexis, alphonse daudet doğalcı eserler veren yazarlardır.


    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Bulmacada 'Klasizm, romantizm, natüralizm, sembolizm, fütürizm, dadaizm, sür...' nedir sorusunun cevabı:
    Kare ve çengel bulmacada sorulan 'Klasizm, romantizm, natüralizm, sembolizm, fütürizm, dadaizm, sür...' sorusunun yanıtı birden fazladır. Bu nedenle bulmacanızdaki boşluk sayısına ve harf dizilişine göre aşağıdaki cevaplarımızdan birini seçmelisiniz.


    İşte cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba Klasizm yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 9 harfli ise cevaba Romantizm yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 10 harfli ise cevaba Natüralizm yazabilirsiniz.
    4. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 9 harfli ise cevaba Sembolizm yazabilirsiniz.
    5. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba Fütürizm yazabilirsiniz.
    6. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 7 harfli ise cevaba Dadaizm yazabilirsiniz.
    7. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 10 harfli ise cevaba Sürrealizm yazabilirsiniz.
    8. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 16 harfli ise cevaba Egzistansiyalizm yazabilirsiniz.

    Diğer Cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 5 harfli ise cevaba Duygu yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 10 harfli ise cevaba Doğalcılık yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 10 harfli ise cevaba Simgecilik yazabilirsiniz.
    4. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 12 harfli ise cevaba Gelecekçilik yazabilirsiniz.
    5. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 9 harfli ise cevaba Dadacılık yazabilirsiniz.
    6. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 15 harfli ise cevaba Gerçeküstücülük yazabilirsiniz.
    7. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 12 harfli ise cevaba Varoluşçuluk yazabilirsiniz.

    Romantizm kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Duygu (5 harfli)

    Natüralizm kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Doğalcılık (10 harfli)

    Sembolizm kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Simgecilik (10 harfli)

    Fütürizm kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Gelecekçilik (12 harfli)

    Dadaizm kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Dadacılık (9 harfli)

    Sürrealizm kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Gerçeküstücülük (15 harfli)

    Egzistansiyalizm kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Varoluşçuluk (12 harfli)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Sözlükte Klasizm Nedir:
    edebiyatta eski yunan ve roma sanatını temel alan tarihselci yaklaşım ve estetik tutumdur. yeniden doğuş diye adlandırılan rönesans döneminde gelişmiştir. bu akımın izleri bir önceki dönemde rebelais ve montaigne’de, hatta aristoteles’tedir. klasizmin temel öğeleri kendi içinde soyluluk, akılcılık, uyum, açıklık, sınırlılık, evrensellik, idealizm, denge, ölçülülük, güzellik, görkemliliktir. yani bir eserin klasik sayılabilmesi için bu özellikleri barındırması gerekmektedir. kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir. klasizm temellerini rönesans aristokrasisinden alır. klasizm bir bakıma aristokrasinin akımıdır.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Sözlükte Romantizm Nedir:
    Klasik edebiyat akımına tepki olarak 18. yüzyılın sonlarında doğan ve Victor Hugo'yla birlikte büyük ün kazanan Romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı durur. "En iyi kural, kuralsızlıktır" diyen romantikler, insanın duygularını, düş gücünü hayata geçimesini ve insanı düzeltmenin toplumu düzeltmekle olabileceğini savunurlar. 18. yüzyılın sonunda başlar ve 19. yüzyılın ortalarına kadar sürer. kendisinden önceki klasizme bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Önce ön-romantizm dönemi denilen gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmelerin en önemlisi, halkın beğenisinin klasizmin görkemli, katı, soylu, idealize edilmiş ve yüce anlatım biçiminden, daha yalın ve içten ve doğal anlatım biçimlerine kaymış olmasıydı. Romantizm, klasizmin düzenlilik, uyumluluk, dengelilik, akılcılık ve idealleştirme gibi özelliklerine bir başkaldırı niteliğindedir. Romantizm, doğduğu çağın akılcılığı ve maddeciliğine tepki olarak bireye, öznelliğe, akıl dışılığa, düş gücüne, kişiselliğe, kendiliğindenciliğe ve aşkınlığa, yani sınırları zorlayıp geçmeye önem verir. Tarihsel olarak bu dönemde gelişen orta soylu sınıfın, yani burjuvazinin duygu, düşünce ve yaşam tarzını ön plana çıkarır.

    “Romantizm, ağlayan yıldız, inleyen rüzgar, ürperen gece, kendinden geçen çiçektir.” Musset “Romanitzm, varlıkların olduklarından başka türlü olmadığına, olmayacağına üzülmektir.” A. Gide
    Soyluların zarif sanat biçimlerini yapay ve aşırı incelikli bulan bu yeni sınıf, duygusal açıdan kendisine yakın hissettiği daha gerçekçi sanat biçimlerinden yanaydı. böylece romantizm gelişme ve yaygınlaşma şansı buldu.

    Kısa… Kısa… Romantizm…

    * Fransa’da 1830 yıllarında klasizme tepki olarak doğmuştur. * Klasik edebiyatın kural ve şekilleri bırakılır. * Konular eski Yunan ve Latin edebiyatı yerine Hıristiyanlıktan tarihten ve günlük yaşamından alınır. * Akıl yerine duygulara ve hayallere önem verirler. * Sanatçılar kendi eserlerinin kişiliklerini gizlemezler. * Sanat toplum içindir görüşünü benimsemişlerdir. * Tabiat önemlidir. Gözlem ve tasvire önem verilir. * Konular işlenirken iyi, kötü, doğru, yanlış gibi karşıtlıklardan yararlanırlar. * Üç birlik kuralı terk edilir. Romantizm akımı değişik ülkelerde değişik biçimlerde ortaya çıkmıştır. Alman edebiyatında 18. yüzyılın ikinci yarısında "coşkuculuk" hareketiyle birlikte gelişir. Bu hareketin öncüleri Klopstock ve Herder Romantizm'in müjdesini verir. Ancak Romantizm'e giden kapıyı dünya edebiyatının en büyük isimlerinden biri olan Johann Wofgang Goethe açmıştır. "Genç Werther'in Acıları" romanında Goethe döneminin acılarını duygusal bir dille anlatmıştır. "Wilhelm Miester" ve "Wilhelm Miester'in Seyahat Yılları" adlı eserlerinde toplumun yeniden düzenlenmesi sorununa dokunur. Ama onun en büyük eseri "Faust"tur. Goethe'nin açtığı yoldan ilerleyen Friedrich von Schiller ise yapıtlarında özgürlük, isyan, doğa, ihtilal gibi Romantikler'in yaslandığı temel kavramları yadsımadan tarih olgusunu zenginleştirmiştir. "Haydutlar", "Hile ve Sevgi", "Mary Stuart", "Wilhelm Tell" gibi yapıtlarında despot yönetime başkaldırma temalarını işleyen Schiller'in tarihe açılma yönelimi daha sonraki Alman romantiklerini geliştirmiştir. Romantizmin Alman edebiyatında şiirdeki öncüsü Heinrich Heine'dir. İngiliz edebiyatında ise Romantizm kalın birer çizgi halinde kendini gösterir. Bu çizgide yer alan ilk isim tabiata karşı kutsal saygı düşüncesini benimseyen; şiirlerinde doğayı yapmacıksız bir dille anlatan William Wordsworth'tur. Onun dışında Samuel Taylor Coleridge, Percy Bysshe Shelley ve John Keats bu çizgide yer alır. Çizginin en kalın yerinde ise Lord Byron bulunur. İngiliz edebiyatında daha çok şiirde kendini gösteren Romantizm, Fransız edebiyatında daha yaygın bir özellik gösterir. François Rene de Chateaubrian, Romantizm'in müjdecisi olan roman, deneme ve gezi yazıları türünden eserler vermiştir. Fransızların dünya edebiyatına kazandırdığı ve bu akımın en önemli yazarları arasında bulunan Victor Hugo dışında Benjamin Constant, Alphonse de Lamartine, Alfred de Vigny, Alfred de Musset ve Theophile Gautier sayılabilir. Akımın öncüleri arasında bulunan Byron ve Schiller'den etkilenen Aleksandr Puşkin, Rus toplumunun renkliliğinden de yararlanarak bu akımı zengileştirmiştir. Yapıtlarında kullandığı yerel temalar nedeniyle kimi eleştirmenlerce Puşkin, Rus edebiyatında gerçekçiliğe giden yolun açıcısı olarak da değerlendirilir. İtalyan edebiyatında Romantizm akımı içinde anılması gereken iki isim vardır; Alessandro Manzonil ve Giacomo Leopardi.

    Romantizmin Özellikleri

    1. Romantizm sanatçıları, klasisizm sanatçılarının akıl ve sağduyusunun karşısına dizginlenemez duygu, coşku ve hayali koymuştur. Lirik şiir, romantizmle yeniden dirilmiştir. 2. İnsan doğasını değil, dış dünyayı olabildiğin­ce renkli, göz alıcı ve abartmalı biçimde betimlemişlerdir. 3. Eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatı yerine çağ­daş edebiyatlar örnek alınmıştır. Din duygusu önem kazanmış, konu olarak Hristiyanlık mucizeleri, Orta­çağ efsaneleri işlenmiştir. Konuların bazıları tarih­ten, bazıları da günlük yaşamdan alınmıştır. 4. Sanatçılar, yapıtlarında kendi kişiliklerini gizlememişlerdir. Sanatlarını.toplumu dönüştürmede bir araç olarak kullanmışlar, “toplum için sanat” anlayışına bağlı kalmışlardır. 5. Romantik sanatçılar, klasisizmin dil ve edebiyattaki tüm kurallarını yıkmışlar, kendilerini de kuralcılıktan kaçınmışlardır. Kapalı ve süslü bir üslup kullanmış­lar, şairane anlatımı benimsemişlerdir. 6. Seçkin, Örnek, mükemmel insanları değil, her kesimden İnsanı anlatmışlardır. İnsanlar ve olaylar işlenirken iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşıtlıklardan yararlanmışlardır. İnsanların ruhsal durumlarının soyut olarak izlenmesi bırakılmış, insanlar yaşadık­ları toplumsal çevre ile ele alınmıştır. 7. Olayların anlatımında rastlantılara oldukça fazla yer verilmiştir. Uzak ülkeler ve yabancı töreler geniş olarak betimlemiştir. 8. Romantikler tiyatroda üç birlik kuralını kırıp dram türünü geliştirdiler. ( Gerçekte bunu İlk yapanın Shakespeare olduğunu; onun, romantizmin ilk öncüsü olduğu anımsatalım.) 9. Romantik edebiyatta roman ve öykü, tiyatro, eleştiri, makale, fıkra, deneme, anı (hatıra), gezi yazısı, şiir gibi türlerde ürünler verilmiştir.

    Romantizm Akımının Felsefesi

    Romantizmin ana felsefesi Klasisizme karşı olmaktır. Onun sanatçıyı sıkan bütün prensiplerine savaş açan Romantikler önce, onun akla ve sağduyuya verdiği önemi reddedip duygu ve hayale değer verdiler. "Deha akıldadır." diyen Klasiklere, "Deha yürektedir." karşılığını verdiler. Sınırsız bir hayal gücüne kavuşan sanatçı kendini daha özgür, daha yaratıcı gördü. Bu duyguyla oluşan sanat eserinde de alabildiğine serbestlik hakim oldu.

    Romantizm Akımının Konusu

    Klasik akımı benimseyen sanatçıların eski Yunan ve Latin edebiyatlarına değer vermesine karşılık, Romantikler onları çağdışı bulmuş, sanatçılar kendi tarihlerini ve günlük yaşantılarını ön plana çıkarmışlardır. Klasisizm'de ihmal edilen Hristiyanlık tekrar, mucizeleriyle ele alınmıştır. Ulusallık, yerli renk aranan bir nitelik haline gelmiş, evrensellik ikinci plana itilmiştir. Romantizm'de görülen insan tipi, Klasisizm'deki gibi soyut değildir. Aksine çevresiyle, fiziğiyle belli biridir. Ancak kişiler tek yönlüdür. Yani ya hep iyi ya hep kötüdür. Roman bu ikisinin çatışmasından doğar. Eser sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. Bu yönüyle insan yine tam olarak ele alınmamıştır diyebiliriz. Eserlerde her tür kişiye rastlanır. Sıradan insanlar, soylular iç içedir.

    Sanatta Romantizm

    Romantizm, resimde de kendini gösterdi ancak ifadesini biçimden çok düşüncede bulduğundan belirli bir üslup benimsemedi. Goya, Turner, Delacroix'in coşkunluğu kadar Blake'in yeni klasikçiliği ya da Delaruche'nin kurallara bağlı tarzı, Füssli'nin düşselliği, Biedermeier'in burjuva dünyası romantizm hareketinden kaynaklanır. Romantizm, klasikçilik kuramının önderi Ingrer'i de etkilemiştir. Doğa duygusuna metafizik bir anlam kattı, kimilerine bir renk zevki aşıladı, özneliği, melankoliyi, kaygıyı doruk noktasına çıkardı; akıldışı olanı savundu, gotik hayranlığını kamçıladı; doğuculuğu yüceltti; şövalye romanları, İskandinav sagaları ve Ossian'ın düzmece şarkılarında kendine konular aradı. Plutarkhos'un kişilerinin yerini, Shakspeare'in, W. Scott, Bryon, Goethe, Hugo'nunkiler aldı. Fırtınalar, gün batımları, uçurumlar, baykuşlar, kurukafalar, ürkmüş atlar, ikonografide önemli bir yer tutmaya başladı. İngiltere'de Edmund Burke'ün "A Philosophical Enquiry into the origine of our ideas of the sublime and Beautiful" adlı kitabıyla başlayan romantizm, Gainsbrarough'u son yapıtlarında ve bir ölçüde Reynolds, Reaburn, Lawrence'in büyük portrelerinde kendini gösterdi. Füssli (Kabus, 1782, Goethe museum, Frankfurt), Blake, J.Martin, S.Palmer'in yapıtlarında da hayal gücü önemli bir yer tuttu. Cozens, Cotman, Constabla gibi manzaracıların şiirsel anlatımı, Turner'da biçimlenip parçalanmasıyla kendini gösteren bir yoğunluk kazandı. İspanya'da romantizm Goya tarafından yüceltildi. Fransa'da Oors (Nasıra Savaşı, 1801, Nantes Müzesi) ile başlayan romantizm Gericalt (Madusa'nın salı, 1819, Louvre) ve İngiliz Bonington ile devam etti. Amerika'da da A. B. Durand ve şair Coleridge'in dostu W.Allston'un adları sayılabilir.

    Edebiyatta Romantizm

    Romantizm bir edebiyat akımı olmanın ötesinde, 18.yy.sonu ile 19. yüzyıl başlarında Avrupa'da yer etmiş belli bir duyarlılığı belirtir. Fransa'da doğan bu hareket Güney Avrupa ülkelerine (İtalya ve İspanya) biraz daha geç girmiştir. Klasik edebiyat akımına tepki olarak 18. yüzyılın sonlarında doğan ve Victor Hugo'yla birlikte büyük ün kazanan Romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı durur. "En iyi kural, kuralsızlıktır" diyen romantikler, insanın duygularını, düş gücünü hayata geçirmesini ve insanı düzeltmenin toplumu düzeltmekle olabileceğini savunurlar.

    Romantizm Akımında Dil ve Üslup

    Romantik yazar, Klasik yazarın tersine kendini gizlemeyip, olaylar ve durumlar karşısında kendi duygu ve düşüncelerini anlatır. Romantiklere göre "İnsan başkasına yükleyerek, ancak kendi kalbini tasvir eder; deha anılardan oluşur." Elbette böyle düşünen sanatçı, işe kendini anlatarak başlar. Eserlerde kullanılan dil, duygu ve hayallerin coşkunluğu ölçüsünde dağınık ve başıboştur. Sözcük seçimine pek önem vermemişlerdir. Temelde halkın kullandığı dil esas alınmıştır. Süse ve sanata değer verdiklerinden, benzetmeler, mecazlar eserde büyük yer tutar, özellikle doğa manzaralarının betimlenmesine büyük değer verilir.

    Romantizm Akımında Kullanılan Edebi Türler

    Romantikler, Klasiklerin değer verdiği tiyatroyu ihmal etmişler, özellikle trajedi ve komediyi kuralcılığından dolayı bir kenara itip sanatçıyı serbest bırakan dramı tercih etmişlerdir. Şiirde özellikle lirik şiir büyük rağbet görmüştür. Roman ise en önemli edebi türlerden olmuştur. Romantizm aslında önce Almanya'da başlamış, İngiltere'de rağbet görmüş, ama Fransa'da kuralları belirlenip oradan tüm Avrupa'ya yayılmıştır.

    Romantizm Akımının Temsilcileri ve eserleri

    Almanya'daki temsilcileri: Goethe: Divan (Şiir); Faust, Egmont (Dram); Genç Werther'in Istırapları (Roman) Schiller: Haydutlar, Wilhelm Tell (Dram) | tiyatro, şiir | şiir, tiyatro, roman İngiltere'deki temsilcileri: Bu ülkede Romantizmi "Golcüler" adı verilen grup başlatmıştır. Bunların en ünlüleri Coleridge ve Wordsworth'tır. Fransa'daki temsilcileri: Montesquieu : Kanunların Ruhu (Felsefe) Jean Jacques Rousseau : Toplum Sözleşmesi, İtiraflar, Emile | felsefe, toplum bilim Lamartine : Bir Meleğin Düşmesi, Şairane Düşünceler (Şiir); Graziella, Rapheal (Roman) Victor Hugo : Akşam Şarkıları, Işıklar ve Gölgeler, Sonbahar Yapraklan (Şiir); Sefiller, Nötre- Dame'ın Kamburu (Roman); Hernani, Kral Eğleniyor, Ruy Blas, Cromvvel (Dram) | şiir, tiyatro ve roman. Voltaire : Şiirde Henriade adlı destanı ünlüdür; Candide, Zadig (Roman) | Felsefe, roman, şiir Diğer romantikler: Lord Byron: Childe Harold'un Gezisi (Gezi); Kaabil, Sardanapal (Dram) Puşkin: Kafkas Esiri, Çingeneler (Şiir); Yüzbaşının Kızı (Roman) "Romantizm, ağlayan yıldız, inleyen rüzgar, ürperen gece, kendinden geçen çiçektir". Musset "Romanitzm, varlıkların olduklarından başka türlü olmadığına, olmayacağına üzülmektir". A. Gide Lamartine…………………….. şiir, roman Chateaubriand…………….. şiir Shelley…………………………. şiir George Sand………………… roman, öykü Alfredde Vigny………………. şiir Alfred de Musset…………… hikaye, roman Alexandre DUMAS PERE………… roman

    Romantizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri

    Tanzimat edebiyatı dönemindeki ürünlerin çoğunluğu romantik akımın etkisiyle kaleme alınmıştır. Namık Kemal roman ve tiyatrolarıyla Ahmet Mithat, ilk romanlarıyla Recaizade Mahmut Ekrem, şiirleriyle Abdülhak Hamit, tiyatrolarıyla

    Romantizmin Türk Edebiyatına Etkileri:

    Romantizm, Tanzimat yazarlarından bazılarını etkilemiştir. Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi. Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizade Mahmut Ekrem’in yapıtlarında romantizmin izlerini görmek olasıdır. Bu izler de romantizmin gerçek boyutlarıyla yansıması değildir. Duygusal anlatım, rastlantılara yer verilmesi, sanat yapıtları yoluyla toplumu değiş­tirme, karşıt tiplere yer verilmesi romantizmin izleri olarak değerlendirilebilir.

    Romantizm Örnekleri:

    YALNIZLIK Çokluk, gün batınında, dağda o yaşlı, kocamış meşenin gölgesine üzgün otururum. Ovanın durmaksı­zın değişen görüntüsüne ayaklar altından rastgele göz­lerimi gezdiririm.Burada ırmak köpürgen dalgalarıyla çağlar, yılan gibi bükülüp kıvrılır, uzaklıklarda yok olur.Yaprak ormanlardaki çayırlara düştüğünde akşam rüzgarı çıkar, vadilerden alıp götürür. Ben işte bu solgun yaprak gibiyim: Ey esen rüzgarlar, deli rüzgarlar, beni de alın o yaprak gibi, alın götürün işte! (Lamartine) LELIA İlkbahar, kuşların ötüşü ile, taze çiçeklerin hoş ko­kuları ile yeniden gelmişti. Gün sona eriyordu. Batan gü­neşin kızıllıkları gecenin mor renkleri arasında ağırdan yavaştan kayboluyordu artık. Lelia Viola, villâsının balko­nunda görkemli düşlere dalmıştı. Burası dağların baş­langıcında, bir İtalyan’ın, sevgilisine yaptırdığı olağanüs­tü bir konaktı. Sevgilisi burada acıdan, kederden ölüp gitmişti de, İtalyan, acı anılarını hatırlatan bu yerde daha fazla durmak istememiş, sevgilisinin mezarıyla onun adı­nı taşıyan villâyı çeviren bahçeleri yabancılara kiralamış, kendi de çekip gitmişti. Bir başına, yalnız kendini besle­yen acılar vardır. Vicdan azabı gibi korkan, kendinden kaçan acılar bulunur. Lelia hafif meltem gibi, dalga gibi, pek tatlı bir gevşeme veren bu tatlı mayıs günü gibi yu­muşak, uyuşkun bir tavırla korkuluğun üstüne eğilmiş bakışını uygar insan ayağının çiğneyip geçtiği o güzelli­ğine doyum olmayan vadide dolaştırıyordu. (George Sand) BİRİNCİ SATIR Artık gezintilere çıkmayacağız Geceleyin geç vakit, Gönül ne kadar çekse de, Ay ışıldasa da. Kılıç nasıl yıpratırsa kınını Ruh da göğsü öyle aşındırır. Gün gelir kalp durur solumak için Aşk dinlenmek ister. Hep sevişmek içinse de geceler Gün ışığı çabuk çıkagelir Ama gezintilere çıkamayacağız artık Ay ışığında. (Lord Byron’dan Çev. Halit Çakır)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Sözlükte Sembolizm Nedir:
    Sembolizm (Simgecilik) : 19. yüzyılın sonlarında fransa’da ortaya çıkmış ve 20. yüzyıl edebiyatını önemli ölçüde etkilemiştir. Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar. Simgecilik, geleneksel fransız şiirini hem teknik hem de tema açısından belirleyen katı kurallara bir tepki olarak başladı. Simgeciler, şiiri açıklayıcı işlevinden ve kalıplaşmış bir hitabetten kurtarmayı, şiirle insanın yaşantısındaki anlık ve geçici duyguları betimlemeyi amaçladı. Simgeciler, dile getirilmesi güç sezgi ve izlenimleri canlandırmaya, şairin ruhsal durumunu ve gerçekliğin belirsiz ve karmaşık birliğini dolaylı biçimde yansıtacak özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla varoluşun gizemini aktarmaya çalıştılar. Simgeci şiirin başlıca temsilcileri : Charles baudelaire’nin şiir ve görüşlerinden fazlaca etkilenen fransız Stephane Mallarme, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud’dur. Sembolik yazarlar arasında : Jules Laforgue, Henry de Regnier, Rene Ghil, Gustave Kahn, belçikalı Emile Verhaeren, abd’li Stuart Merrill, Francis Viele Griffin yer alır.

    Sembolizm Nedir ? (Detay)

    Sembolizm, sözcüklerin musikisi ve sembollerin yardımıyla duyguların en küçük parçalarına inmeye çalışan bir edebi akımdır. 1855-1890 yılları arasında önce Fransa'da, sonra diğer Avrupa ülkelerinde geliş­miş, parnasizme tepki olarak doğmuş bir akımdır. Sembolistlere göre, gerçeği oldu­ğu gibi anlatmak mümkün değildir. Çünkü dünyada gördüğümüz şeyler, kişiler üze­rinde değişik etki bırakır. Charles Baudelaire, bu akımın öncülüğünü yapmıştır.

    Sembolizmin başlıca özellikleri

    * Duygu ve düşüncelerin anlatımında "semboller" önemli rol oynar. Her nesne bir semboldür. Dışarıda gördüklerimizle, gerçekte var olan; fakat evrende göreme­diklerimiz arasındaki ilişkiyi semboller sağlar. * "Kapalılık" bu akımın başka bir özelliğini oluşturur. Herkes, bir şiirden değişik anlamlar çıkarabilir. * "Sessizlik", "siliklik" (alacakaranlık, güneşin batışı, ay ışığı, durgun sular, göl­geler, sararmış yapraklar, ıssız parklar...) sembolizmi süsler. * "Müzik" şiirde "amaç" olarak kullanılmıştır. Şiir, sözden çok müziğe yakın olma­lıdır. Burada, "müzik" ile kastedilen, sözcüklerin ruhumuzda yarattığı uyumdur. * Şiire "lirizm" egemendir. Sembolistlere göre, "şiir, okuyucuların ruhunda tatlı duygular uyandırmalıdır." * "Öznellik" ve bunun sonucu olarak "yorum", sembolist şiirin özelliklerindendir. Şiiri okuyan herkes, farklı yorumlamalıdır. * Dil, sanattan anlayanlara hitap eder; bu nedenle, genelde ağırdır. * Daha çok şiir dalında eserler verilmiştir. * Serbest vezin kullanılmış, nazım biçimi olarak müstezat tercih edilmiştir.

    Tanınmış Sembolist Sanatçılar ve Eserleri:

    * Charles Baudelaire: Elem Çiçekleri (Istırap Çiçekleri) * Paul Marie Verlaine: Güftesiz Şarkılar, Hikmet, Lanetlenmiş Şiirler * Arthur Rimbaud: Sarhoş Gemi * Stephane Mallarme: Poesies, Divagations * Paul Valery: Charmes * Maeterlinck: La Princesse Maleine (oyun), Mavi Kuş (oyun)

    Türk Edebiyatında Sembolizm:

    Ahmet Haşim, Cenap Sahabettin, Cahit Sıtkı Tarancı, Ah­met Muhip Dıranas, Ahmet Hamdi Tanpınar... gibi sanatçıların şiirlerinde sem­bolizmin özelliği görülmektedir.

    Örnek Soru:

    Özellikle hayal, lirizm, sözden çok musikiye yaklaşma, güzelliği uyandırma, gölgecilik, sessizlik, alacakaranlıklar, serbest nazma kaçış, musiki gücü olmayan sözcük­leri ayıklama, sanatçının duyuş gücü ile okurun seziş gücüne bağlanma bu anlayı­şın en belirgin özelliklerindendir. Bu parçada sözü edilen edebi akım, aşağıdakilerden hangisidir? A) Sembolizm B) Sürrealizm C) Dadaizm D) Parnasizm E) Romantizm Cevap: A

    Uygulama:

    Aşağıda verilen sanatçıların bağlı oldukları akımları verilen boşluğa yazınız: * Mallarme * Gautier * Tevfik Fikret * Balzac * Lamartine * Baudelaire

    Sembolist Şiir Örnekleri

    SONE Derdim, yeter, sâkin ol, dinlen biraz artık! Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam, Siyah örtülerle sardı şehri karanlık; Kimine huzur iner gökten, kimine gam. Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin, Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte Toplasın acı meyvesini nedâmetin Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle. Bak göğün balkonlarından geçmiş seneler Eski zaman esvaplarıyla eğilmişler; Hüzün yükseliyor, güler yüzle, sulardan. Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi. (Charles Baudelaire’den çeviren: Sabahattin Eyuboğlu) GÖK ÖYLE MAVİ Gök öyle mavi, öyle durgun, Damlar üzerinde! Yeşil bir dal sallanadursun, Damlar özerinde. Ürpertip gökyüzünü birden, Bir çan tın tın eder Bir kuştur şu ağaçta öten Türküsünü söyler İşte hayat! Aç gözünü gör, Bak ne kadar sade. Her günkü sakin gürültüdür Şehirden gelmekte. Ey sen ki durmadan ağlarsın, Döversin dizini, Gel söyle bakalım ne yaptın, N”ettin gençliğini? Paul Verlaine, (Çev. Cahit Sıtkı Tarancı) ŞİİR SANATI Musiki, her şeyden önce musiki; Onun için tekli mısradan şaşma. Kıvrak olur, erir havada sanki; Ağır aksak söyleyişe yanaşma. Güzel sözler tül ardında görünsün Gün ışığı titremeli şiirinde, Ak yıldızlar maviliğe burunsun Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde Tut belâgati boğazından sustur, El değmişken bir zahmete daha gir Kafiyenin ağzına da bir gem vur Bırakırsan neler yapmaz kim bilir? Hep musiki biraz daha musiki Havalanan bir şey olmalı mısra Deli bir gönülden kalkıp gitmeli Başka göklere, başka sevdalara Paul Verlaine, (Çev. S. Eyüboğlu - Melih Cevdet Anday)
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Sözlükte Fütürizm Nedir:
    futurizm: (alm. futurismus; lat. gelecek sözüyle ilgili) gelenekçiliğe protesto olarak 1909-1912 yıllarında bildirilerle ortaya çıkan fi-lippo tommaso martinett'nin başlattığı bir çığır. akılcılığa karşı bir tutumla dinamizmi, çağdaşlık ülküsüyle savaşı, eylemi, kahramanlığı göklere çıkarıp sonunda faşizmle birleşmiştir. cümle yapısında yıkıcılık, kelimelerin özgürlüğe kavuşturulması, şiirde "ben"in yok edilmesi gibi ilkelerle çalışmıştır.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Sözlükte Dadaizm Nedir:
    Dada, Dadaizm veya Dadacılık 1. Dünya Savaşı yıllarında başlamış kültürel ve sanatsal bir akımdır. Dada Dünya Savaşının barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa bir protesto olmuştur. Mantıksızlık ve varolan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada'nın ana karakteridir.

    Jean Arp, Richard Hülsenbeck, Tristan Tzara, Marcel Janco ve Emmy Hennings’in aralarında bulunduğu bir grup genç sanatçı ve savaş karşıtı 1916 yılında Zürih’te Hugo Ball’in açtığı cafe’de toplandı. Bildirisi de burada açıklandı.

    Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızca’da oyuncak tahta at anlamına gelen "Dada" bu kişilerin yarattığı edebi akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır.

    Bu akım, dünyanın, insanların yıkılışından umutsuzluğa düşmüş, hiçbir şeyin sağlam ve sürekli olduğuna inanmayan bir felsefi yapıdan etkilenir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen boğuntu ve dengesizliğin akımıdır. Dada’cı yazarlar, kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı.

    Toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkarak dil ve biçimde yeni deneylere giriştiler. Çıkardıkları çok sayıda derginin içinde en önemlisi 1919-1924 arasında yayınlanan ve Andre Breton, Louis Aragon, Philippe Soupauld, Paul Eluard ile Georges Ribemont-Dessaignes’in yazılarının yer aldığı Litterature'dü. Dadacılık 1922 sonrasında etkinliğini yitirmeye başladı. Dadacılar gerçeküstücülüğe (sürrealizm) yöneldi.

    Dadacılık (Dadaizm)

    20. yy başlarında Avrupa ve Amerika’da etkili olan, nihilist bir sanat ve edebiyat akımı. Zürich, New York, Berlin, Köln, Paris, Hannover'a (1916 - 1920) sanatseverler tarafından hızla taşındı. Andre Breton ve Tristan Tzara’nın öncülüğünde gelişen Dadaizm, geleneksel değerlere ve savaşa karşı bir başkaldırıydı.

    “Dada” sözcüğü Fransızca'da “oyuncak tahta at” anlamına geliyordu. Dadacılar, savaşın yarattığı umutsuzluğu, burjuva değerlerine duydukları tepkiyi yansıtıyorlardı. Dönemin estetik değerlerine de inanmıyorlardı. Bu değerlere karşı açtıkları savaşta en önemli silahları aykırı yapıtları ve çıkardıkları yayınlardı. Dadaizm zamanla siyasi bir nitelik kazandı.

    Dadaizmin Özellikleri

    • Akla ve alışılmışa karşı bir ayaklanmaydı.
    • Kaza ve rastlantıya dayalı teknikler Gerçeküstücüler ve Soyut Dışavurumcular tarafından kullanıldı.
    • Sanatçının zihinsel etkinliği yaratılan nesneden önemliydi. (Duchamp)
    • Dönemin geçerli estetik değerlerini yıkmaya giriştiler.
    • Berlin’de siyasal bir nitelik kazandı.

    Dadaizmin Temsilcileri

    Marcel Duchamp, “3. Standart Stopaj”
    Jean Arp, “Rastlantı Yasalarına Göre Düzenlenmiş Kareler”
    John Heartfield, “Kaiser Adolph”
    Raoul Housmann,
    Hannach Höch,
    George Grosz,
    Johannes Baader,
    Otto Schmalhausen,
    Wieland Herzfelde,
    Helmut Herzfelde (sonradan Alman milliyetçiliğini protesto etmek amacıyla adını John Heartfield’e çevirmiştir),
    Max Ernst,
    Johannes Baargeld,
    Kurt Schwitters (Yapıtlarıyla, sanat karşıtı Dadacılar’ın elde edemediği incelikli ve estetik bir etki yarattı), Richard Hülsenbeck,
    Tristan Tzara,
    Marcel Janco,
    Emmy Hennings.

    Dadaizmin Etkileri

    Dadaizm, 20. yüzyıl sanatında önemli etkiler yarattı. Nihilist yaklaşımları, topluma getirdikleri eleştiriler ve alışılagelmiş sanat geleneklerine karşı geliştirdikleri saldırgan tavır doğrudan hiçbir akımı etkilememiş olsa da, garip, usdışı ve hayali nesnelere olan ilgileri gerçeküstçülük (sürrealizm) akımında kendine yer buldu.

    Dadaistler her ne kadar sanata karşı olduklarını, geleneği reddettiklerini ve sadece yozlaşmış bir toplumla alay edip aşağıladıklarını ifade etmiş olsalar da ortaya koydukları çalışmalarla fütürizmin görsel alfabesini zenginleştirmişlerdir. Kural ve kalıplardan kurtulmak sanatçıyı kendi gerçeğine daha çok yaklaştırmıştır.

    Şans eseri olarak bilinçsizce yapılanın etkinliği anlaşılınca, Dadaistler kendiliğinden olanı planlı davranışlarla birleştirmenin yollarını aramışlar; bu sentez sayesinde tipografi geleneksel kısıtlamalardan kurtulmuştur. Dada aynı zamanda, harf biçimlerini Kübizm kavramına uyan-fonetik semboller olarak değil-görsel biçimler olarak kullanmıştır.

    Dada'nın hemen hemen herşeyi hiçe sayması ve inkar etmesi, yeni ve güçlü iletişim yöntemleri yaratmış; bunlar şiirde yeni biçimlerin kullanılması, görsel iletişimde ise kolaj ve fotomontaj gibi teknikler olmuştur. Bu tekniklerde, resimli dergilerden, eski mektuplardan, basın ilanı ve etiketlerden kesilen fotoğraflar yeni bir düzenlemeyle yapıştırılmış ve birbiriyle ilgisi olmayan bu resim ve işaret parçalarından, yeni anlamlar yaratan bağlantıların kurulduğu, genellikle kışkırtıcı nitelikte düzenlemeler oluşturulmuştur.

    Alaycı ve aşağılayıcı tavrıyla toplumsal değerleri derinden sarsan Dadaizm, 1912-1922 yılları arasında resim, edebiyat, tiyatro ve müziği içine alan sanat dallarına olduğu kadar grafik tasarımın da görsel diline devrimci nitelikler getirmiştir.

    Edebiyatta Dadaizm

    Kişiyi aklın tutsaklığından ve aklın kurduğu düzenden; sanatı dil, vezin, kafiye, biçim, anlam kaygılarından kurtarmak; kelimeleri bilinen anlamları ve alışılmış estetik kurallar dışında bir düzenle birleştirmek; kalıplaşmış bütün sistemleri, kuralları, gelenekleri inkâr etmek, yıkmak; kuralsızlığı kural olarak benimsemek temeli üzerine kurulmuştur.

    Birinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşı izleyen yıllarda baş gösteren karışıklık ve karamsarlık, kişi ve toplum ahlâkının yozlaşması, inançların sarsılması, değer yargılarının alt üst olması; derin bir umutsuzluğa kapılan, her şeyi kuşkuyla karşılayan genç kuşağı toplumda ve sanatta alışılmış her şeyi inkâra ve yıkmaya yöneltmiştir.

    Tristan Tzara adlı genç bir şairin Larousse sözlüğünden gelişigüzel açtığı bir sayfada rastladığı "dada" kelimesinin benimsenmesiyle ortaya atılan (şubat 1916) Dadaizm, şiddetli tepkiyle karşılanmıştır.

    Dada isminin nereden geldiği konusunda kesin bilgi olmamakla beraber Fransızca'da "oyuncak tahta at" anlamına gelen "Dada" bu kişilerin yarattığı edebi akımın ismi olarak seçildiği yönünde bir görüş vardır.

    Savaş içinde İsviçre'de doğup 1919-1920 yıllarında Fransa'da en ateşli dönemini yaşayan, zihinleri ön yargılardan kurtarma bakımından olumlu bir yanı da bulunan bu anarşist akım, 1922'de durulmuş, daha sonra yerini sürrealizme bırakmıştır.

    Dadaizm, iki türlü nitelik gösterir:

    a) Kübizmin bir devamı olması:
    Dadaizm önceleri kübizmin, bir devaju gibi görünmüştür. Tıpkı kübizm gibi/ önceleri maddeye karşı koymuş, konunun dış görünüşünü tasvir etmekle yetinmemiş, zihnin geometrisini göstermeye çalışmıştır. Böylece sanatı, eşyanın yüzeyinden kurtarmak istemiştir.

    Dadaizm, sonradan bu görüş ve düşünüşten birdenbire caydı. Her şeye, ama, her şeye isyan etmeye başladı.

    b) Dadaizm'de kuşkuculuk ( = şüphecilik):
    Kuşkuculuk, olumlu ya da olumsuz hiçbir kesin yargıya varamayan, kuşku içinde kalmayı uygun bulan bir düşünce yoludur.

    Dadaizm, çevrede dönüp dolaşan hiç bir şeyin doğruluğuna ve varlığına inanmadı. Romantizmin de ötesine geçerek, aklın hiç bir değeri olmadığını savundu. Birinci Dünya Savaşı'nın arkası sıra doğan yaşamın anlamsızlığını ve özellikle edebiyat sanatçılarının parıltılı çabalarını gülmece ( = mizah) yolu ile hiçe saydı. Bütün edebi akımlara güldü. Edebî sanat anlayışındaki farklı tutumları ve gayretleri anlamsız buldu.

    Zamanın bir parçası içinde meydana gelmiş psikolojik dengesizliği ve her şeye karşı koymayı bir çaba haline getiren ve Amerika'da bile etkileri görülen Dadaizm uzun ömürdü olmamış, doğuşundan altı sene sonra etkisini kaybetmiştir.

    Bu böyle olmakla birlikte dadaizm, İsviçre, Fransa ve öteki ülkelerde düzenlediği toplantılarla kopardığı yaygara sayesinde, alaylı da olsa bütün sanat dünyasının ilgisini çekebilmişti. Fakat oturduğu temeller dayanıksız olduğundan çabuk çökmüştür.

    Dadaizm, tiyatro alanına da uygulanmış, fakat gerçeği inkâr ettiğinden büyük bir başarı sağlayamamıştır.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Sözlükte Sürrealizm Nedir:
    Sürrealizm (Gerçeküstücülük) : Kurucusu, Fransız edebiyatı şairlerinden ve ruh doktoru Andre Broton’dur. İlkeleri 1924′te Fransa'da ortaya konmuştur. Sürrealizmin amacı bilinçaltının sanata yansıtılmasıdır. Sürrealistler, Freud'un psikanaliz yönteminden yola çıkmışlardır. Sanatçı bilinç altındakileri dışa vurarak eserini oluşturur. Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren iç güdülerdir, bilinç altıdır. Bu akıma göre edebî eserde bir kişinin sevaplarının yanında günahlarının, ahlâka uygun davranışlarının yanında uygun olmayanların da bulunması gerekir. Bu akımın kurucuları, sanat hayatlarının ilk yıllarında dadaizmin etkisinde kalmışlardır.

    Sürrealizm; Aklın, geleneklerin, alışkanlıkların denetiminden uzak, bilinçaltı gerçeklerini yansıtan yani bilinen gerçekle bağını kesip kendince bir gerçek yaratmak amacını güden edebiyat ve sanat akımıdır. Gerek söz, gerek yazı, gerek başka bir şekil ile düşüncenin hakiki faaliyetini ifade eden saf ruhî bir otomatizmdir. Akıl ve mantığın kontrolünden bütün bed ve ahlaki endişeden kurtulmuş olan düşüncenin tespitidir.

    "Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır".
    Andre Breton

    Felsefi alanda, Fransız filozofu Henry Bergson “sezgicilik” adını verdiği düşünce akımı, sürrealizmi etkilemiştir. Ruhu savunan Bergson’un ruhun akıldan daha üstün olduğunu ileri sürer. Gerçekleri ruhsal sezgilerle açıklar. Doktor Sigmund Freud’un “psikanaliz” düşüncesi sürrealizm akımının diğer bir kaynağıdır. Freud, insanı bilinçaltıyla açıklar. Ona göre insanın gerçek eğilimini, isteklerini toplumsal yasalar, ahlak ve dinsel baskılar engeller. Bilinçaltı ancak sarhoşluk, rüyalar, sayıklamalar…gibi durumlarda aklın denetiminden kurtularak bilinçüstüne çıkar.

    Sürrealist Şair ve Yazarlar

    Andre Breton, Paul Eluard, Louis Aragon, Philippe Soupault, Plerre Reverdy, Antonin Artaud, Robert Desnos.

    Sürrealist Ressamlar

    Salvador Dali (1904) - Yves Tangy (1900) - Rene Magritte (1898) - Max Ernest (1891) - Georgio de Chirico (1888) - Andre Masson (1896) - Joan Miro (1893) -Man Ray (1890).

    Aziz Anthonynin Baştan Çıkarılışı - Salvador Dali

    Türk Edebiyatında Sürrealizm

    İkinci Yeni şairlerinin şiirlerinin çoğunda, Orhan Veli Kanık'ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri görülmektedir.

    Sürrealizm(Gerçeküstücülük) / PROF. DR. İSMAİL ÇETİŞLİ
    Türkçe'de "Gerçeküstücülük" olarak karşılanan sürrealizm (surrealisme), Fransızca "surreef (gerçeküstü, gerçek dışı) kelimesinden türetilmiştir. Çok büyük ölçüde Dr. Sigmund Freud'un (1856-1939) tez ve düşünceleri üzerine kurulan sürrealizm, XX. yüzyıl içindeki en yaygın ve en uzun ömürlü sanat akımlarından birisidir. Sürrealizm, dadaizm ve diğer bazı XX. yüzyıl akımlardan birtakım unsurlar almakla beraber, müstakil bir sanat hareketidir. Akım, Birinci Dünya Savaşı yıllarında psikiyatri bölümlerinde çalışmış ve Freud'un düşünceleriyle yakından İlgilenmiş olan Dr. Amire Breton tarafından sistemleştirilmiş; ilk bildirisi (Le Premier Manifeste du Surrealisme) yine onun tarafından 1924'te, bunu tamamlayıcı ikinci bildirisi (Le Second Manifeste du Surrealisme) ise 1930'da ilân edilmiştir. Güzel sanatların çeşitli kolları yanında 1919'dan itibaren edebiyatta; bilhassa şiirde etkili olan sürrealizm, en parlak dönemini 1924-1928 yılları arasında yaşamıştır. Sürrealizmin kurucusu ve lideri Breton, diğer sürrealistlerin bir kısmı gibi, eski bir dadaisttir.

    Sürrealizm Nasıl Doğdu

    Birinci Dünya Savaşı sonrası, gerek Avrupa'da gerekse dünyada yeni bir huzur dönemi tesis etme gayretinin yoğunlaştığı yıllar olarak dikkati çeker. Bir tarafta yapılan çeşitti antlaşmalar ve Milletler Cemiyeti çalışmalarıyla barış ve huzur sağlanmaya çalışılırken, bir taraftan da teknik ve teknolojinin imkânları yeniden insanın emrine verilerek onun ihtiyaçları karşılanmaya çalışılır, insan aklının ürünü olan bilim ve teknoloji dev adımlarla ilerlemektedir. Nitekim belli bir süre sonra maddî refahın hızla yükseldiği görülür. Ancak aklıyla madde dünyasında önemli mesafeler kaydeden insan, aynı başarıyı iç/manevî dünyasını tanıma ve tatmin etmede gösterememiştir. Temeli geçmiş yüzyıllara dayanan ve her geçen gün biraz daha törpülenen manevî değerlerdeki yozlaşma, insanı, teknolojinin duyuramadığı yeni bir açlığa sürükler. Manevî boşluk ve buhran içindeki insan, yeni arayışların peşine düşer. XX. yüzyılın başından bu tarafa gördüğümüz pek çok akım, söz konusu arayışların sanat/edebiyattaki yansımalarıdır.

    Freud'a göre insan hayatında tayin edici unsur, libido veya seks dürtüşüdür. Sanat ise bir nevrozdur. Birtakım yasaklar sebebiyle bastırılmış duygular, ego tarafından sanata dönüştürülmekte, böylece sanatkâr kendini tatmin etmiş olmaktadır. Bir başka ifadeyle sanat, bilinçaltı duygu ve ihtiraslarının sembolleridir.

    Önceleri sadece tıp alanında kullanılan Freud'un psikiyatri/ psikanaliz ile ilgili bu düşünceleri, zamanla din, folklor ve diğer birtakım alanlarda da kullanılmaya başlanmıştım Estetik ve edebiyat da bu alanlardan birisidir. Nitekim sürrealizm, bu etkinin sonucu ve bu düşünceler çevresinde teşekkül etmiş bir akımdır.

    Sürrealistler

    Andre Breton (1896-1966): Sürrealizmin kurucusu Fransız şairi. 1896’da Orne’da doğdu ve 1966 yılında Paris’te öldü. Şair, denemeci, sürrealizmin ana kuramcısı. Erken dönem dadaist yayınlarında ve manifestolarında önemli rol oynadı. Soupault ve Aragon’la birlikte ‘Littérature’ dergisinin (1924-29) kurucuları arasında yer aldı. 1919 yılında ‘Les Champs Magnetiques’ yapıtını kaleme aldı. 1921 yılında Tzara ve Paris dadaistleriyle yollarını ayırdı. 1924 yılında ilk ve 1929 yılında ikinci sürrealist manifestoyu yazdı. Çalışmaları, sanat, edebiyat, estetik ve beğeni açısından genç kuşağı etkiledi. Ortodoks sürrealizminin ve onun tapınağının kıskanç bekçisi olarak tanındı.
    Eserleri: Dindarlık Tepesi, Manyetik Alanlar, Kaybolan İzler, Eriyen Balık, Serbest Bağlar, Ak Saçlı Tabanca, Yıldızlı Şato.

    Paul Eluard (1895-1952): Dadaizme katılmış, sürrealizmin kurucusu olmuş, daha sonra gerçekçi sanata dönmüş, çağdaş Fransız şiirinin en önemli isimlerinden biridir. Breton ve Aragon ile -önce Litterature ve sonra La Révolution Surréaliste- sürrealist hareketin kurucularından ve önemli şairlerinden oldu.
    Eserleri: Ölmeden Ölmek, Cours Naturel, Açık Kitap, İstenen Şiir ve İstenmeyen Şiir, Şiir ve Gerçek, Yaşamağa Değer, Çifte Karanlık, Görmek, Politik Şiirler, Mediuses, Donner a Voir.

    Louis Aragon (1897-1982): Çağdaş Fransız edebiyatının önemli yazar ve şairi. Şair, denemeci, romancı ve gazeteci. Dadaizmden etkilendi. Breton ve Soupault ile ‘Littérature’ dergisi çevresinde sürrealizmin kurucuları arasında yer aldı. ‘La Révolution Surréaliste’ dergisine (1924-1929) katkıda bulundu. 1927’de komünist partisine girdi. 1932’de sürrealistlerle bağını kopardı.
    Eserleri: Sevinç Ateşi, Anicet veya Panaroma, Telemakın Maceraları, Çalgınlık, Rüyalardan Bir Dalga, Paris Köylüsü, Üslûp Kitabı, Büyük Sevinç, Mazlum Zalim, Güzel Parçalar, Şahane Yolcular, Tasa, E İsa'n in Gözleri.

    Philippe Soupault (1897-1990): Sürrealizmin kuruculularından Fransız şairi ve yazarı. ‘Littérature’ grubu ile birlikte dada ve sürrealist hareketin üyesi oldu. 1929 yılında gruptan çıkarıldı. İlk otomatik yazın denemesi olan ‘Les Champs Magnétiques’ yapıtını Breton ile birlikte kaleme aldı.
    Eserleri: Manyetik Alanlar, Rüzgâr Gülü, Zenci, Büyük Adam, Şarkılar, Westwego, Georgia, Poesies Completes, Şans Phrases.

    Plerre Reverdy (1889-1960): Fransız şairi.
    Eserleri: Poeme en Prose, Lucame Ovale, Ardoises du Toit, Ferraille, Livre de mon Bord.

    Benjamin Perret (1899-1959): Fransız şairi. Sürrealist hareketin en büyük şairlerinden. Onun büyüsel, öfkeli ya da nazik şiirleri, gündelik dilden toplanan tuhaf imgelerin sürekli hareketini ifade eder. 1929 yılında Pierre Naville ile birlikte ‘La Révolution Surréaliste’ dergisine katkıda bulundu. Aynı zamanda ‘Anthologie de l’amour Sublime’ (1958) yapıtının da editörü olarak görev aldı.
    Eserleri: Translantik Yolcusu, Uyumak, Uyumak Taşlarda.

    Robert Desnos (1900-1945): İngiliz şair ve yazarı. Otomatizmi ilk kullanan yazarlar arasında yer alır. Aynı zamanda sürrealizmin ilk kurucularından. 1929 yılında akımı terk etmiştir.
    Eserleri: Onsekız Şiir, Yirmibeş Ştir, Aşk Haritası, ölümler ve Kalıp Değiştirmeler, Toplu Şiirler.

    Jacques Prevert (1900-1977): Fransız yazar ve şairi. Kardeşi Pierre, arkadaşları Duhamel ve Tanguy ile birlikte 1925 yılında sürrealist gruba katıldı, 1929 yılında akımı terk etti. Dilindeki spontanlık ve günlük yaşamın ‘harikuladeliği’ üzerine geliştirdiği duyum, onun şiirini dönemin en zengin ifade tarzlarından biri haline getirdi. Sürrealizmi, yazdığı popüler şarkı sözleri ve filmlerle tanıştırdı: ‘Drole de Drame’, ‘Les Enfants du Paradis’, ‘Visiteurs de Soir’.
    Eserleri: Sisli Rıhtım, Cennet Çocukları, Hikâyeler, Temsil, Sözler.

    Rene Char (1907-1988): Fransız şairi. 1930-37 yılları arasında sürrealizme bağlı kaldı.
    Eserleri: Arsenal, Artine, Claire, Arts Brefs, Le Soleil des Eaux.

    Rene Crevel (1900-1935): Fransız yazar. Romancı, şair, denemeci ve broşür tasarımcısı. Sürrealistlerin arasına ilk katılanlardan. Eken ölümü, yeteneğinin mutlak dışavurumunu gölgelemiştir.
    Eserleri: Detours, Mort Difficile, Babylone, Mantığa Karşı Ruh, Dıderotun Klavseni.

    Antonin Artaud (1896-1948): Fransız yazar. Şair, tiyatro kuramcısı, oyuncu ve yönetmen. Sürrealizmle başından itibaren iletişim içersine kaldı, ‘La Révolution Surréaliste’ dergisine katkıda bulundu.

    Jean Arp (1886-1966): Şair, ressam ve heykeltraş. 1913 yılında Max Ernst’le Cologne’da karşılaştı.1916 yılında Zürih’te kurulan dadaist hareketin öncülerinden oldu. Max Ernst ve Johannes Baageld’le 1919 yılında ‘Cologne’ dadaist grubunda yer aldı. Sonradan 1922 yılında evlendiği Sophie Tauber’in görüşlerinden etkilendi. Paris’e taşınarak sürrealist gruba bağlandı. Paris’te ‘Galeri Pierre’ mekanında açılan ilk sürrealist grup sergisinde (1925) Chirico, Ernst, Klee, Ray, Masson, Miro ve Picasso ile birlikte yer aldı.

    Luis Bunuel (1900-1983): 1920 yılında müzik okumak için Paris’e geldi. 1928 yılında sürrealist gruba katıldı. Akımın kuramlarından ve öğretilerinden ilham alarak ‘Un Chien Andalou (1929), L’age D’or (1930) ve Los Hurdes (1932) filmlerini çekti. Ayrıca sürrealizm, onun diğer filmlerinde de derin bir etki bırakmıştır.

    Salvador Dali (1904-1989): Ressam, şair ve denemeci. Fütürist ve kübist döneminden sonra 1922 yılında sürrealizmin sınırları içersine girdi. Paranoyak-eleştirel yöntemini keşfetti. İnfantil takıntılarını iletmek adına akademik bir çizim anlayışını tercih etti. Kendi çıkarına yaptığı reklamların ve skandalların sonucu olarak evrensel bir ün kazandı.

    Max Ernst (1891-): 1913 yılında Cologne’daki Werkbund sergisinde Arp’la tanıştı. ‘Cologne’ dada grubuna katıldı. 1921 yılında ilk kez kolajlarını Paris’te sergiledi. Breton, Desnos, Eluard, Péret, Crevel ve Picabia ile ‘otomatik yazın’ın ilk örneklerini verdi. Ressam, heykeltraş ve şair olarak sürrealizmin derinliğini ve farklılığını dışavurdu. Onun görsel çalışmaları, ‘collage’ ve ‘frotage’ gibi kendi özel keşiflerine hizmet edebilecek bir dizi süreci ifade etti.

    Man Ray (1890-1976): Ressam, nesne tasarımcısı ve fotoğrafçı. Dadaizmin ve sürrealizmin Amerika’daki habercisi. Birinci dünya savaşı sırasında Picabia ve Duchamp ile birlikte New York’ta bulundu. 1921 yılında Paris’e gitti ve ‘Littérature’ grubuna (Breton, Rigaut, Eluard vs..) girdi. Objektifsiz fotoğraf çekim tekniği olan Rayogram’ı yarattı. Çalışmaları, modern sanatın en verimli örneklerinden sayıldı. Fotoğraf arşivi, dönemin sanatına ve kişilerine dair kıyaslanamaz bir zenginlik taşımaktadır.

    Sürrealizmin Sanat/Edebiyattaki İlke ve Nitelikleri

    Saf bir ruh otomatizmiyle insan bilinçaltının karanlık ve karmaşık sırlarını sanatın yegâne konusu yapan sürrealizmin ilke ve niteliklerini şu başlıklar altında izah etmek mümkündür,

    1-Akla Karşı Olma, Bilinçaltını Esas Kabul Etme: Sürrealistlere göre sanattaki her türlü gerçek, yaratışın kaynağı olan bilinçaltındadır. Bugüne kadarki dönemde insan, hayat ve sanatın hemen hemen tek belirleyicisi ve yönlendiricisi akıl, zeka ve mantık olmuştur. Hâlbuki böyle bir tavır, insanın son derece eksik ve tek yönlü olarak tanınmasına sebebiyet vermiştir. Üstelik bu tanıma, onun yapmacıklı veya maskeli yanıdır. Bu yolla saf ve asıl insana; onun gerçekliğine ulaşmak mümkün değildir. Gerçek insana ulaşmak, öncelikle onun şuuraltına inilmesi ve şuuraltının boşaltılması ile mümkün olabilir. Bunun tek yolu ise rüyadır. İnsan rüyada tam bir hürriyet içindedir. Rüya hâlini sun'î olarak elde etmenin biricik yolu ise hipnotizmadır.

    Gerçeküstücüler, her türlü sanat kurallarına, ahlâkî değer ve töreye, hatta deneye karşı çıkarlar. Zira aklın ürünü olan bu değerler, şuuraltının su yüzüne çıkmasına engel teşkil ederler. Hâlbuki onların temel amacı; bilinçaltının gizli dünyasını serbest çağrışım yoluyla ifade etmektir. Böylece akılla sınırlanan gerçeği aşmak amacında olan sürrealizm, sanatı aklın ürünü olmaktan çıkararak tesadüf ve otomatizmanm ürünü hâline getirmiş olur. Aklı, hayat ve sanattan kovar. Zira akımın amacı, düşüncenin gerçek işleyişini aktarmak ve düşüncenin sonucunu saf bir biçimde vermektir. Nitekim Breton'a göre sürrealizm şudur: "Sürrealizm ister söz, ister yazı ile; ya da herhangi bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini belli etmek için baş vurulan katıksız ruh otomatizmidir. Aklın hiçbir denetimi olmadan, her türlü estetik ve ahlâk kaygısı dışında, düşüncenin yazılışıdır.

    Sürrealizm bugüne kadar ihmal edilmiş olan bazı çağrışım biçimlerinin üstün varlığını, rüyanın büyük gücünü, düşüncenin yarar gözetmeyen oyununu kabul eden inanca dayanıyor. Sürrealizm, diğer bütün ruh mekanizmalarını kesinlikle yok etmek ve hayatın belli başlı sorunlarının çözümünde onların yerine geçmek yönelimindedir."

    "Sürrealist eser aykırılıklarla, zıtlıklarla, gerçekle her türlü bağı kesmiş; yitirilmiş olarak kendini gösterir. Sürrealizm, hayal dünyasının çevirisidir. O hayal dünyası W, içindeki gerçekçi öğeler soyut, .Soyut öğeler de gerçek olabilir. Sürrealizmde gerçeğin normal açısı büsbütün kapanmıştır. Sürrealizm saf bir psikolojik iradesizlik olup, onun anlatım aracı söz olsun, yazı olsun ya da doğrudan doğruya biçim olsun, her türfü yargılamadan uzakta, bütün estetik ve ahlâk kurallarının dışındadır. (...) Sürrealizm diğer bütün psikolojik kurallan çürütmeye uğraşırken gerçek hayat sorunlarının çözülmesi için kendini onların yerine koymak ister."

    Yukarıdaki izahlardan anlarız ki, sürrealizme konu teşkil eden malzeme aklî değildir. Onun malzemesi aklın ve İradenin dışında, kendiliğinden, otomatik olarak meydana çıkan ruhsal olaylar, bilinçaltından gelen çağrışımlar ve rüyalardır. Sürrealizm bu ruhsal olayları, oldukları gibi ve hiçbir müdahalede bulunmadan aktarmak amacındadır. Bu ilkelerin ışığında sürrealistler, başta realizm ve natüralizm olmak üzere pek çok akıma ve onların estetik görüşlerine karşı çıkmışlardır.

    <b<Kısacası; sürrealizm, "o döneme kadar gözardı edilmiş olan bazı çağrışım biçimlerinin üstün gerçekliğine, düşün mutlak gücüne, amaçsız düşünceyle oynanan oyuna inanma üstüne kurulur."

    Sürrealistler, yukarıda ana hatlarıyla izah edilen anlayışlarını sanat ortamına taşırken birtakım tekniklerden faydalanırlar ki, bunlar aynı zamanda onların sanatlarının nitelikleri olur. Bunlar:

    a- Otomatik Yazı: Sürrealizmde sanat, akıl, mantık ve zekânın oynadığı bir hüner gösterme oyunu değil, şuuraltının aracısız ve engelsiz bir aktarımı; sanatçı da bir yaratıcı değil, iç beninin emirlerini kâğıda geçiren bir otomattır.' Bu sebeple sanatı mantıkla izah etmeye kalkışmak mümkün değildir. Zaten mantık onu kavrayamaz.

    Andre Breton, sürrealistlerin temel ilkelerinden biri durumundaki o-tomatik yazı hususunu şöyle açıklar: "Düşüncenizin kendi üzerinde toparlanmasına mümkün olduğu kadar elverişli olan bir yerde oturduktan sonra kâğıt, kalem getirin. Kendinizi elinizden gelen en pasif veya en alıcı duruma koyun. Kendi dehanızı, yeteneklerinizi ve başkalarınkileri bir yana bırakın. Edebiyatın, insanı her şeye götüren hazin yollardan biri olduğunu içinizden geçirin. Önceden düşünülmüş hiçbir konu olmadan çabuk yazın, aklınızda tutamayacak ve yazdığınızı yeniden okumak isteğinde bulunmayacak kadar çabuk yazın. İlk cümle kendiliğinden gelecektir; her saniyede, dışarıya vurmaktan başka bir şey beklemeyen, bilinçli düşüncenize yabancı bir cümlenin bulunduğu muhakkaktır."
    Otomatik yazıda noktalama işaretlerine, imiâ kurallarına lüzum olmadığı gibi, bunlan kullanmaya kalkışmak tehlikelidir. Çünkü noktalama işaretleri ve imlâ kuralları, şuuraltının akışına, bu akışın devamına engel olacaktır. Buna rağmen şuuraltı akışı, herhangi bir sebepten kesintiye uğrayacak olursa, herhangi bir harf yazılır ve bu harfi takip edecek olan kelimelerin akışı beklenir. Otomatik yazının sonucu, hiçbir zaman aklın, estetik amaçların, ahlâkî değerlerin ve geleneğin denetimine tâbi tutulamaz.

    b- Mizah: Sürrealistler, mizah ve alaya büyük önem verirler; dolayısıyla sanatlarında alaycıdırlar. Onlar, hayat, toplum, insan ve olaylar karşısında alaycı bir tavır takınırlar. Bundaki amaçlan, çevremizi, hayatımızı, inançlarımızı oluşturan değer ve müesseselerin hâkimiyetini; bundaki akıl ve mantık dokusunu kırmaktır. Zira onlar yeni bir dünya kurmak arzusundadırlar. Böyle bir dünyanın kurulabilmesi, insanın çıkar düşüncesinden, ikiyüzlülükten kurtulması ile mümkün olabilecektir.

    c- Harikulade: Harikulade, insan aklı ve mantığının gerçek diye ortaya koyduğu değer ve doğruları aşma eylemidir. Harikalar âleminde komik, olağanüstü ve esrarlı şeyler bir aradadır. İnsanı, aklın kabul ettiği gerçeklerin dışında yer alan hayal, fantezi, rüya ile yüz yüze getirir. Böylece akıl ve mantığın değerleri sarsılır.

    d- Rüya: Sürrealistlerin temel çağrışım tarzlarından biri rüyadır. Zira rüya, insanın kendi iç dünyasına yönelme, bu dünyanın sırlarını yakalama imkânı verir; akıl, mantık ve gözün gerçeklerinden uzaklaştırır. Rüyalar, uyanıkken yaşadığımız gerçeklerden daha da gerçektirler. Onlar, şuurumuzun bastırdığı şuuraltı gerçeklerinin sembolik dilidirler. Onda iki yüzlülük, çıkarcılık yoktur. Rüyalara sığınma, aynı zamanda hayatın çirkinliklerinden bir kaçış ve kurtuluştur.

    e- Çılgınlık: Sürrealistler, akıl hastaları, uyuşturucu madde kullananlar ve paranoyalara karşı özel bir yakınlık ve ilgi duyarlar. Çünkü sarhoşluk, delilik, aklî dengesizlik, sürrealistlerin arzuladığı aklın kontrolünü ortadan kaldırarak asıl benliğin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Böyle bir şuuraltı boşaltma eylemi, dengeli bir insan için anlamsız ve çılgınlık olacaktır.

    f- Çocukluğa Dönüş: Sürrealistlerde dikkati çeken bir başka husus, çocukluğa dönüş, çocukluk dönemine özlemdir. Zira çocukluk, insan hayatının en hür, en serbest, en gerçekçi dönemidir. Breton bu konuda şunları söyler: "Yaşama ne kadar inanırsak inanalım, sonunda gerçek yaşam kendini ortaya kor ve inancımız da kaybolur. Yaşamdan payına düşen şöyle böyle, sıradan bir ömürdür. Düş kırıklığı içinde insan avuntuyu mutlu çocukluk günlerinde bulur. Böylece birçok yaşamı birlikte sürdürme olanağı bulur. Bu hayal içinde tüm güçlükler ortadan kalkar. Öyle ya, çocuklar her sabah kaygıdan, tasadan uzak evlerinden çıkarlar. Her şey hazırdır."

    Bunun ötesinde sürrealistlere göre sanat, bir nevi oyundur. Tabiî ki büyüklerin oynadığı oyun. Nasıl çocuk, oyuncakları ile her türlü kayıttan azade muhayyilesindeki dünyayı kurar ve onun içinde yaşarsa, sanatkâr da bastırdığı arzu, istek ve hayallerini, sanatın imkânları içinde yaşar ve tatmin olur. Okuyucunun eserle özdeşleşmesi ise, yazarın durumuyla paralellik arz eder.

    2- Dil ve Üslûp: Sürrealistler, kendilerinden önceki edebî akımların, yüzyıllar boyunca geliştirip işledikleri gelenekleşmiş bütün sanat/edebiyat kurallarına karşıdırlar ve onlarla da alay ederler. Meselâ onlarda ferdî bir üslûp endişeleri yoktur. Bu konuda büyük sanatkârlara özenmekten ısrarla kaçınırlar. Dilin kullanımında açık, anlamlı ve faydalı olmaya değer vermezler. Bol imaj kullanırlar. Ancak bu imaj, alışılmışın bir hayli dışında keyfi, şaşırtıcı ve yenidir.

    Kısacası sürrealistler, dilin kullanımında da şuuru çağrıştırabilecek her türlü tavırdan uzak durmaya gayret gösterirler. Nitekim bildirilerinden birinde edebiyatla "uzaktan yakından" bir ilgilerinin olmadığını açıklarlar.

    Sürrealizm, büyük ölçüde edebiyatın şiir türünde yankısı bulmuştur. Bunun yanında yer yer roman ve tiyatro dalında da örnekleri veya temsilcileri görülmüştür.

    Sürrealist Şiir Örneği

    YALNIZ DEĞİLİM
    Yüklü
    Dudakların tüyden hafif yemişleriyle
    Giyimli
    Bin bir değişik çiçekle
    Anlı şanlı
    Kollarında güneşin
    Mutlu
    Bir tanıdık kışla
    Hoşnut
    Bir damlasıyla yağmurun
    Güzel
    Tanyerinin aydınlığınca
    İçten bağlı
    Bir bahçenin sözünü ediyorum
    Düş kuruyorum
    Seviyorum düpedüz
    (Paul Eluard, Çev. Sebahattin Kudret Aksal)

    Resim Sanatında Sürrealizm

    Sürrealizm, sürrealist ressamların gerçekte olmayan unsurlar ve düşünceler kullanarak, kendi hayalgüçleriyle oluşturdukları eserlerdir. Bu eserler ile düşüncelerini, duygularını ve hayalgüçlerini yansıtırlar. Çevrelerindeki gelişmelere karşı, bu yolla cevap verirler. Sürrealizmin amacı, ressamın hayalgücünü yansıtmak ve insanlığa ders vermektir. İnsanların bir kısmı, sürrealizmi saçma ve anlamsız görmektedir; bu tamamen yanlıştır. Realizm'de ki gibi ders verir, düşünceleri gösterir. Tek farkı, gerçekte olmayan unsurlardır.

    African Sonata Moustafa Jacoub Surrealizm

    Sürrealizm Unsurları ve Amacı

    Sürrealizmin, realizm gibi belli başlı unsurları yoktur. Sürrealizmde, sürrealist ressamın hayalgücü ürünü unsurlar yer almaktadır. Bu unsurlar, ressamın düşüncesine bağlıdır. Örneğin; birden fazla unsurun birleştirilmesiyle oluşturulumuş hayalgücü ürünü bir unsur vs. Önemli olan, bu unsurlarda ressamın düşüncesini bulabilmektir. Bunun için, sürrealist resimlerde; realist resimlerin aksine, unsurlar değil hayalgücü ve düşünce konuşur.

    Sürrealizm, özellikle 19. yüzyıldan sonra güçlenmeye başlamıştır. Yeni başlayan sürrealist akım, büyük bir kesim tarafından çok saçma görülmüştü. Ancak, zamanla sürrealist ressamların artması ve sürrealist resimlerin büyük kesminin beğeni toplaması nedeniyle önem kazandı. 20. yüzyılda, sürrealist resimler çok daha değerli görülmeye ve realist resimlerden daha pahalı fiyatlarla satılmaya başlandı. Özellikle Salvador Dali ve Pablo Picasso, bu akımın başlamasında ve güçlenmesinde önemli yere sahiptir. Bu ressamlardan başka: "P. J. Jouve, Pierre Reverdy, Robert Desnos, Louis Aragon, Paul Eluard, Antonin Arnaud, Raymond Queneau, Philippe Soupault, Arthur Cravan, Rene Char, Federico Garcia Lorca" sürrealizmde yeni bir kilometre taşı döşemişlerdir.

    Sürrealizmde Püf Noktalar

    Sürrealist eserler yaratmak istiyorsanız: Kesinlikle özgün olmalısınız. Eğer ki özgün olmazsanız, resimcilik camiasında hiçbir şekilde önemli bir yere sahip olamazsınız. Sürrealizmde, hayalgücünüzü konuşturmalısınız. Bu hayalgücü eserleriyle de, insanları düşündürmelisiniz. Unsurlar, büyük oranda hayal gücü oranı olmalı ve insanı içine çekmelidir. Ayrıca, sürrealist resimde bir canlılık göze çarpmalıdır. Meşhur sürralist ressamların resimlerindeki unsurlar tamamen hayalgücüyle üretilmiş, canlı ve düşündüren unsurlardır. Realizm'de ki gibi, gerçekçiliği yakalamak önemli değildir. Sürrealizmde; hayalgücü, düşündürmek ve etkileyicik önemlidir.

    Yaralanılan Kaynaklar

    1. PROF. DR. İSMAİL ÇETİŞLİ, BATI EDEBİYATINDA EDEBÎ AKIMLAR, AKÇAĞ YAYINLARI,ANKARA 2006. s.137-143.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Tugcedogus

    • 2022-09-29 08:03:48

    Cevap :
    Sözlükte Egzistansiyalizm Nedir:

    Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) : Yirminci yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru fransa’da ortaya çıktı. Öncelikle bir felsefi akımdır. En önemli temsilcileri Martin Heidegger, Karl Jaspers, Jean-Paul Sartre, Gabriel Marcel ve Maurice Merleau-Ponty olmuştur. Felsefi bakımdan temelleri ise bunlardan önce Nietzsche, Kierkegaard ve Husserl gibi düşünürler tarafından atılmıştır.

    İnsanın kendi değerlerini kendinin oluşturabileceğini; geleceğini yine kendisinin kurabileceğini savunan bir felsefe akımıdır.

    Egzistansiyalizmin Başlıca Özellikleri

    . Bireyin, geleceğini kendisinin belirleyebileceğini ileri süren bir felsefi anlayışa dayanır.
    . Sanatçılar, yapıtlarında insanın kendisini aşması gerektiği, hür olmaya mecbur olduğu gibi konulan işlemiştir.
    . Yapıtlarda karakter yoktur, çeşitli durumlarla karşı karşıya kalmış insanlar vardır.

    Egzistansiyalizmin Savunduğu Fikirler

    Varoluşçuluk 4 temel fikri savunur
     1. Varoluş her zaman tek ve bireyseldir. Bu görüş bilinç, tin, us ve düşünceye öncelik veren idealizm biçimlerinin karşıtıdır.
     2. Varoluş, öncelikle varoluş sorununu içinde taşır ve dolayısıyla varlık'ın anlamının araştırılmasını da içerir.
     3. Varoluş insanın içinden bir tanesini seçebileceği bir olanaklar bütünüdür. Bu görüş her türlü gerekirciliğin karşıtıdır.
     4. İnsanın önündeki olanaklar bütünü öteki insanlarla ve nesnelerle ilişkilerinden oluştuğundan varoluş her zaman bir "dünyada var olma"dır. Bir başka deyişle insan her zaman seçimini sınırlayan ve koşullandıran somut tarihsel bir durum içindedir.
     
     

    Egzistansiyalizmi şu sorularla başlamıştır

    * Sorular
    - Ben kimim?
    - Bir birey olarak var olmamın bence anlamı nedir?

    * Cevap
    - Bizi biz yapan, kararlarımızdır.
    - Bizi biz yapan kendi benliğimizle aldığımız kararlarımızdır.
    Bu özel benlik, dünyaya bir defa gelir, başka kimsenin olamayacağı, yapamayacağı bir şeyi, olmak ve yapmak gücüdür.

    Edebiyatta Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk)

    İlk olarak Alman düşünür Martin Heidegger tarafından ortaya atılmış (1927), İkinci Dünya Savaşı yıllarında Fransız düşünür ve romancı Sartre'nin benimsemesi ve edebiyata uygulaması ile bütün dünyada yaygınlaşmıştır.
     
    Varoluşçuluğun etkileri çağdaş kültürün çeşitli alanlarında görüldü. Kierkegaard'ı izleyen Franz Kafka, Das Schools, Şato, Der Prozess, Dava adlı eserlerinde insanın varoluşunu bir türlü ulaşamadığı istikrarlı, güvenli ve parlak bir gerçeklik arayışı olarak betimledi. Çağdaş varoluşçuluğun özgün temaları, Sartre'ın oyunları ve romanlarında, Simone de Beauvoir'in yapıtlarında, Albert Camus'nün roman ve oyunlarında, özellikle de L'Homme Revolte (Başkaldıran İnsan) adlı denemesinde işlendi.

    Egzistansiyalizmin Önemli Temsilcileri

    Jean Paul Satire ( önemli yapıtları : Varlık ve Yokluk, Diyalektik Aklın Eleştiri­ci, Egzistasiyalizm Bir Hümanizmadır, Duvar, Öz­gürlük Yollan, Kirli Eller)
    Andre Gide ( Önemli ya­pıtları : Dünya Nimetleri, Kalpazanlar, Pastoral Senfoni ),
    Andre Malrauks ( önemli yapıtları : Ka­ğıttan Ayılar, İnsanlığın Durumu, Sanat Psikolojisi )
    Simone De Bevoir { ömenli yapıtları : Başkaldırının Kanları, Sakatlanmış Ağızlar, Varoluşçuluk ve U-lusların Bilgeliği, Kadın Nedir, Bir Genç Kızın Anıları )
    Albert Camus f önemli yapıtları : Yabancı, Veba, Başkaldıran insan)
    Jean Paul Sartre – roman, tiyatro,felsefe
    AlbertCamus - roman, deneme
    Simone de Beauvoir – roman, tiyatro, deneme
    Andre Malraux - roman
     

    Türk Edebiyatında Egzistansiyalizm

    Türk edebiyatında Egzistansiyalizmi bir dünya görüşü olarak benimsemiş bir sanatçı yoktur.


    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.