İşte Cevaplar
Cevap : Türkçenin en önemli özelliklerinden biri, kelime çeşitleri arasındaki esnekliktir. Kelimelerin cümledeki yerlerine göre görevlendirilmesi, onların anlam ve görev bakımından çok yönlü olarak kullanılmasını sağlar. Kelime bilgisi ile ilgili çalışmalarda diğer diller üzerine tespitlerden etkilenerek; küçük-büyük, iyi-kötü gibi kelimelere sıfat denilmiştir. Hâlbuki bu kelimeler, cümledeki yerlerine göre isim, sıfat, zarf, ünlem ve yüklem görevlerini de yüklenebilir.
Ünlü Fransız Türkolog Jean Deny, 1920 yılında yazdığı Türkçe Dil Bilgisi kitabında bu konuya değinmiştir. Türkçede kelime çeşitlerinin Fransızcada olduğu gibi kesin biçimde birbirinden ayrılmayacağını belirtmiştir.[1]
Türkçede kelime çeşitleri arasındaki yakınlık, en fazla sıfatlarla zarflar arasında vardır diyebiliriz. Çünkü bu iki kelime çeşidinin de taşıdığı niteleme özellikleri, onları paralel bir çizgide düzenlemektedir. Onların başka bir kelimenin anlamını sınırlama, belirleme ve açıklama işlevleri, nitelikte aynı, hedefte farklı olduklarını gösterir.
Dil bilgisi kitaplarında sıfat ve zarf arasındaki farklılık, niteledikleri kelimelere göre belirlenmiştir. Ancak bu ayrım, bu kadar basit ve kolay değildir. Aralarındaki benzerlik ve farklılıkların işlev yanında anlam bakımından da belirlenmesi gerekir diye düşünüyoruz.
İsim, sıfat ve zarf arasındaki ilişkiler, farklılıklar ve yakınlıklar, iyi bir anlatımın kurulması için de bilinmesi gereken özelliklerdir. Sıfat ve zarfların doğru ve yerinde kullanılması, varlıkların ve fiillerin iyi anlatılmasını sağlar. Böylece etkili ve doğru bir anlatım için gerekli ayrıntılar verilebilir. Bir Amerikalı yazar, "Sıfatları kendinize tutsak edin, edebiyata egemen olursunuz." der.[2]
Sıfat ve zarflar arasındaki en belirgin farklılık, sıfatların özellik, zarfların tarz belirleme işlevinde kullanılmasıdır. Bu farkın bilinmesi, cümlede isim ve fiillerin yorumlaması sırasında tamamlayıcı unsurlar olan sıfat ve zarfların doğru kullanılmasını sağlar. Böylece okuma faaliyetinde anlama, değerlendirme ve yorumlama işleri daha verimli yapılabilir.
Sıfatlar hem varlığı, hem de varlığın herhangi bir niteliğini gösteren isimlerdir. Başka bir deyişle sıfatlar, niteliği belirterek varlığa işaret eder. Sözdiziminde niteledikleri isimden önce yer alırlar ve niteleyen olarak adlandırılırlar. Kendilerinden sonraki isme nitelenen adı verilir. Bunların meydana getirdiği birliklere ise sıfat tamlaması adı verilir. [3]
Nitelenmiş varlığın niteliklerini bulabilmek için o varlığın isminden önce "nasıl" sorusunu getirip sorarız. Alacağımız cevap, bize o ismi niteleyen sıfatı gösterir:
(1) Nasıl göl? Mavi göl.
Sıfat kendinden sonraki ismin kimliğini gösterir, kişiliğini belirler, ismi tasvir eder. Bu yüzden oluşturdukları sıfat tamlamaları, tek bir isimmiş gibi yorumlanır. Aslında sıfat tamlaması, ismin sınırlanmış, belirginleşmiş şeklidir. "Mavi göz", "Tatlı su" ve "Uysal çocuk" tamlamalarında mavilik, tatlılık ve uysallık, kendilerinden sonra gelen isimlerin nitelik bilgisi olarak içindedir. Bu yapı, sıfat > isim ilişkisini, zarf > fiil ilişkisine göre daha sağlam ve bütün yapar.
Zarfların fiillerle kurduğu ilişkiler, cümlenin en önemli unsuru olan yüklemin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Ancak bu yapı, kendi içinde daha sınırlıdır:
(2) "Arkadaşın, seni hiç üzmez."
Bu cümlede "hiç" zarfı, yüklemdeki olumsuzluğu tamamlamaktadır. Tamamlama, olumsuzluğu imkânsızlığa çevirir. Değişiklik, zarfın kendi anlamı içinde daha serbest bir yapıdır. Diğer taraftan zarfla fiil arasında işin genelden özele inişi, anlam olarak sıfat tamlamasının iç ilişkilerini hatırlatır:
"Seni hiç üzmeyen arkadaşın."
Cümle yapısı içinde sıfatla zarfın karşılaştırılması, daha kolaydır:
(3) "Yiğitçe gençler, savaştı." / "Gençler, yiğitçe savaştı."
Bu iki cümle, aynı kelimelerin farklı dizilişlerle düzenlenmiş şekilleri gibi görülmektedir. Ancak kelimelerin cümledeki anlamına göre görevlendirilmesi, farklı iki yapıyı gösterir. İlk cümlede "yiğitçe" sıfatı, "gençler" ismini niteleyerek bir sıfat tamlaması oluşturmuştur. İkinci cümlede ise, "savaştı" yüklemindeki işin oluşu bakımından "yiğitçe" zarfıyla belirlenmiştir.
"Nasıl" sorusu yoluyla bu iki cümledeki kelimeleri görev bakımından çözümlü farklı iki görevde kullanılan "yiğitçe" kelimesinin durumunu daha iyi anlayabiliriz.
"Nasıl gençler?" ve "Nasıl savaştılar?" sorularının cevaplarından ilkini birinci, diğerini ikinci cümlede buluruz. Fakat cümleler, anlamları bakımından incelendiğinde elde edilen bilgiler arasındaki benzerlik, yapı farklılığının anlam bakımından giderildiğini gösterir:
"Yiğitçe savaşan gençler"
"Savaştı" yükleminin anlam olarak "gençler" isminin niteliği hâline getirilmesi, sıfat bilgisinin diğer unsurlarla nasıl desteklendiğini gösterir:
"Gençlerin yiğitçe savaştığı savaş"
Bu yapıda "savaş" ismini tamamlayan sıfat-fiil grubu içindeki bilgiler, isim > sıfat, zarf > fiil yapılarının ortaklaşa nasıl kullanıldığını gösterir. Bu ortaklık; isimden sıfata, sıfattan zarfa doğru giden bir geçiş dizisini gösterir:
(4) "Seninle çok güzel günler yaşadık." / "Çocuk, güzel konuşuyor."
İlk cümlede "güzel günler" sıfat tamlaması, esnek geçiş dizisinde "günler" isminin tamamlanması ve ismin yerini yeni isme vererek sıfat konumuna kayması şeklinde kurulmuştur. "Günler" ismi, cümlede isim konumuna yerleşerek "güzel" kelimesini sıfat olarak atamıştır.
İkinci cümlede "güzel" ismi, fiilin yanında görevlendirilerek zarflaştırılmıştır. "Nasıl konuşuyor?" sorusunun cevabını veren "güzel" zarfı, "konuşma" fiilinin tarzını belirlemektedir. Aynı cümlede "Nasıl çocuk?" sorusu da "güzel konuşan çocuk" şeklinde cevaplandırılır. Böylece sıfat ve zarfların niteleme alanları, anlam boyutunda geniş şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bu özellik, Türkçe sentaksında benzerlik ve farklılıklardan kaynaklanan bir zenginlik sağlar.
Örneklerde de görüldüğü gibi zarflarla sıfatlar arasında devamlı bir geçişme vardır. Sıfatların da zarfların da niteleme alanında bir sintigma (dizim) içinde değerlendirilmesi mümkündür. Bu sintigma varlıklar ve onların fiilleri arasındaki ilişkilerden kaynaklanır. Bir niteleme sıfatı, durum zarfı / bir durum zarfı, niteleme sıfatı olarak; bir belirtme sıfatı, miktar zarfı / bir miktar zarfı, belirtme sıfatı olarak kullanılabilmektedir.
(5) "Ahmet içine kapanık bir çocuktur." / "Ahmet içine kapanık yaşıyor."
Bu örneklerde "içine kapanık" ifadesi, ilk cümlede bir ismi, ikinci cümlede bir fiili nitelemektedir. Cümleler anlam olarak Ahmet'in bir özelliği ve bu özelliği meydana getiren fiiller dizisinin tarzı şeklinde bir paralelliğe sahiptir. Burada "(içine) kapanma" fiilinin bildirdiği tarz ve nitelik arasındaki ilişki, zarflaşma ve sıfatlaşma arasındaki geçişi de gösterir.
(6) "Üzerindeki elbise bol duruyordu." / "Üzerinde bol bir elbise vardı."
"Bol" olma durumu, "durma" fiilinin anlamını tamamlarken, aynı cümlenin "elbise" isim unsurunun niteliğini de vermektedir. İlk cümledeki "bol" zarfıyla, ikinci cümledeki "bol" sıfatı arasındaki ilişki, anlam olarak cümlelerin karşılaştırılması yoluyla daha iyi anlaşılır.
Türkçede bazı zarflar, aynı batı dillerinde olduğu gibi sıfatlardan yapı olarak ayrılırlar. Zarf-fiiller ve ikilemeler, zarf olarak kullanılan kalıplaşmış yapılardır.
(7) "Bu mevkiye çalışarak geldim." (Zarf-fiil)
"Sabah sabah beni niye uyandırdın." (İkileme)
Zarflar, sıfatlardan daha az müstakil kavramlardır ve bir kılışı veya bir vasfı değiştirme / açıklama işleyişinde kelimeler olduklarından söz içinde çoğu zaman sıfatlarla birlikte görülürler:
(8) "Hızlı insanlar, çabuk yol alır."
Ancak çoğu yapıda bunlardan biri veya her ikisi, yazılmaz:
(9) "(Çok) çalış, başarılı biri olursun."
Zarf yapıları, belirtilen kelimenin cinsine göre fiilin veya sıfatın hükmünü belirtir:
(10) "Yukarı çıkmak, pek güzel." Z > F / Z > F
Çoğu zarf, diğer kelime çeşitlerinden alınıp kullanıldığı için onları daha çok bir zarf yapısı (niteleyen > nitelenen) içinde ayırt edebiliriz:
(11) "Hızlı insan" / "Hızlı yürü" S > İ / Z > F
"Kanlı gömlek" "Kan kırmızı" S > İ / Z > S
Zarflar, sıfatlara gelerek onlarda değişiklik yaptıkları gibi zarfları da daha yakından belirtirler:
(12) "Pek çok çalışkan" / "Hemen bugün gitmek" Z>Z>S /Z>Z>F
"Daha koyu mavi" / "Oldukça uzaktan tanımak" Z>Z>S /Z>Z>F
Zarfların fiili niteleyici olanları, zarf tümleci olarak ögeleşirken, diğerleri kelime grubu içinde kalır. Bu farklılık, Türkçede zarf problemine sebep olur.
Yüklemin durumunu aydınlatan zarflar, yapılan işin ortamını gözümüzün önüne belirgin şekilde seriyor. Zarf tümlecinin çıkmasıyla yapı olarak cümle bozulmuyor; ama anlam genellemesi oluşuyor:
(13) "Ansızın ellerini gördüm." (Özel zaman)
"Ellerini gördüm." (Genel zaman)
Sıfat ve zarfları niteleyen zarflarsa derecelendirmeyi sağlar. Bunların kaldırılması da derecesiz bir niteleme sağlar. Bu tür zarflar, sıfat tamlamasına benzer bir yapıdadır. Kelime grubu şeklinde kullanılır.
Zarfla nitelediği sıfat arasındaki ilişki, sıfat tamlaması gibi kullanılır. Böyle yapılar, zarf, sıfat, isim sıralı grubunu oluşturur:
(14) "En çalışkan öğrenci" Z > S > İ
Sıfatların belirtme alanları, isimlerle sınırlı sanılır. Oysa sıfatlar, cümlenin fiiliyle de ilişki halindedir.
(15) "Hızlı tren köprüyü geçiyordu." cümlesinde "geçiyordu" yüklemine sorulacak "nasıl" sorusuna cevap verecek zarf, yok gibi görülmektedir. Ancak "tren" ismini niteleyen "hızlı" sıfatı, aynı zamanda "geçme" fiilini de nitelemektedir:
(16) "Hızlı tren / köprüyü (hızlı) geçiyordu." S > İ / (Z) > F
Zarflar, sıfatların ve fiillerin anlamlarını doğrudan belirgin biçime sokar. Sıfatlarsa bu belirginleştirmede isim vasıtasıyla dolaylı bir rol oynar. Yani sıfatların ve zarfların niteleme alanları, iç içe bir sisteme sahiptir. Bu sistemi şu şekilde inceleyebiliriz:
S + IF
Metin Kutusu:
S + I = ST
Z + S = ZG
Z + S ->F
Z + Z = ZZ
Z + Z -> F
Z + F (ZT + Y) Z -> F
Görüldüğü gibi sıfatlar da, zarflar da hedef nokta olarak fiilde buluşmaktadır:
(17) "Çalışkan öğrenciler, (çalışarak) sınıfı geçti."
Niteleme alanının diğer ortak alanı, isimdir. Cümledeki bütün unsurlar, etkin durumdaki isimde buluşur. Bu buluşma niteleme ölçüsündedir:
"(Çalışarak) sınıfı geçen çalışkan öğrenciler."
Türkçede sıfatlarla zarfların anlam sınırlarının belirlenmesi, iki önemli unsur olan isim ve fiilin daha iyi kullanılması ve yorumlanması için önemlidir. Türkçenin bu özelliği, esnek bir kullanım imkânı vererek onu çok kullanışlı bir dil yapmıştır. İsimlerin nitelik, fiillerin tarz bakımından belirginleştirilmesi, sıfat ve zarfların işletilmesinde sağlanan rahatlık yoluyla kolaylaştırılmıştır.
Sıfat ve zarfların kullanımını, niteleme alanı ortaklığı ve hedef farklılığı bakımından inceledik. Türkçenin bu özelliğini İngilizcede isimlerle fiiller arasında görüyoruz. Kullanımdan çıkarılan işlev ve anlam, bu dilde isim ve fiil arasında görülür:
The heatof the sun made the road melt.
Sun heatsthe earth.[4]
Görüldüğü gibi, İngilizcede de "heat" kelimesi, hem isim, hem fiil olarak kullanılmıştır. Bu, Türkçedeki paralel kullanımın başka dillerde de olduğunu gösterir.
Yapılan örnekleme ve karşılaştırmalar sonunda Türkçede sıfatlarla zarfların cümlede sınırlama, belirleme ve açıklama işlevleriyle benzer özelliklere sahip olduğunu; bağlı olduğu unsurlarla birbirinden ayrıldığını gördük. Bu ortaklık, bazen ortadan kalkmakta, anlam olarak iç içe girmiş bir birliktelik oluşmaktadır.
Diğer Cevaplara Gözat
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap Yaz Arama Yap
Cevap Yaz Arama Yap