İşte Cevaplar
Cevap :
1. Bir dileğin yerine getirilmesi için yalvarma, yakarma, ricâ: Cemâli şûlesiyle / Niyâzım Murtazâ’dandır (Pir Sultan Abdal). Söz geçmez ey dil eyleme itlâf yok yere / Nakd-i niyâzı bûs-ı leb-i dil-rübâya sarf (Fıtnat Hanım). Ol yâreyi sardı ıztırâbım / Birleşti niyâz ile itâbım (Abdülhak Hâmit).
2. Duâ, tazarru: Sabah seherinde niyâza geldim (Pir Sultan Abdal). Sôfî hele gel meclisime dinle bu sâzı / Gör nice olur tellerin Allah’a niyâzı (Erzurumlu Emrah’tan). Her gün Allah’a kadar yükseliyor niyâzım (Fâruk N. Çamlıbel).
3. İhtiyaç, ihtiyaç içinde bulunma, muhtaç olma, muhtaçlık [Kelimenin Farsça’daki asıl anlamı bu ise de dilimizde az kullanılmıştır].
4. Bir büyüğün veya tarîkatlarda dervişlerin şeyh efendi ve tarîkat büyükleri huzûrunda saygı ve bağlılık ifâdesi olarak verdikleri selâm ve yaptıkları baş eğme, eşik öpme, diz öpme vb. hareketler: Burada baş eğerek durdu. Konuşmak için melik tarafından izin verilince “selâm” diye niyazda bulundular (Taarruf Terc.).
5. tarîkat. Belli bir maksat için verilen para veya hediye, derviş hediyesi: Galata Mevlevîhânesi’nin kudümzenbaşısı olmakla berâber aldığı niyaz âilesini iâşeye kifâyet etmediği için te’mîn-i maîşet fikriyle bilhassa ramazanlarda Beyazıt Câmii’nin avlusunda sucuk satardı (Sâdeddin N. Ergun).
ѻ Niyaz akçesi: Bilhassa Bektâşîlik’te belli bir maksat için toplanan para. Niyaz âyini: Mevlevî dergâhlarında niyaz mukābelesinde belli bir beste ile okunan iki bölümlük şiir. Niyaz mukābelesi: Mevlevî mukābelesinde hazır bulunanlardan birinin bir niyaz göndermesiyle uzatılan kısım. Niyaz penceresi: Evliyâ türbelerinde sandukayı görebilecek bir yere yapılmış olan, ziyâretçinin türbenin içine girmeden dışarıdan duâ edip niyazda bulunabileceği pencere. Niyaz etmek (eylemek):
1. Yalvarmak, ricâ etmek: Karac’oğlan eydür ederim niyaz / Dilberin sözleri âşıka bin naz (Karacaoğlan). Kim kaçar yalvarmadan dildâra ammâ neylesin / Âşık-ı şeydâ niyâz ettikçe dilber nâz eder (Şeyhülislâm Yahyâ). Boş değil ettiğim niyaz / Halden bilmiyor kimseler (Câhit S. Tarancı).
2. Duâ etmek, dilemek: Yüzüm hâke vurup ettim niyâzı / Dedim ey tâlibimin dil-nüvâzı (Şemseddin Sivâsî). Gece gündüz eder Hakk’a niyâzı (Âşık Ömer). Cümleye gönül rahatlığı dileyerek mübârek kandiller niyaz ederim (Burhan Felek).
3. Hürmet ve bağlılığını gösteren bir hareket yapmak: Eğildim dizine niyaz eyledim (Pir Sultan Abdal).
● Niyaz-kâr (-mend) ( ﻧﻴﺎﺯﻣﻨﺪ– ﻧﻴﺎﺯﻛﺎﺭ) tür. sıf. ve i. (Fars. -kār ve -mend ekleriyle)
1. Yalvaran (kimse), yalvarıcı, isteyici: Evvelkiler gibi niyaz-kâr-ı adâlet değil (Süleyman Nazif).
2. İhtiyâcı olan (kimse), muhtaç.
● Niyaz-kârâne (-mendâne) ( ﻧﻴﺎﺯﻣﻨﺪﺍﻧﻪ– ﻧﻴﺎﺯﻛﺎﺭﺍﻧﻪ) tür. zf. (Fars. -āne ekiyle)
1. Yalvararak: Çapkın niyaz-mendâne boynunu büker (Fâik Reşat).
2. İhtiyaçla, muhtaçlıkla, muhtaç olarak.
● Niyaz-nâme (ﻧﻴﺎﺯﻧﺎﻣﻪ) birl. i. (Fars. nāme “yazılı şey” ile) Bir büyükten yardım istemek üzere yazılan yazı: Pâdişâha niyaz-nâmeleri gelip iki nehrin arasını kazıp birleştirmek işini öne sürdüler (Kâtip Çelebi’den Seç.)
Diğer Cevaplara Gözat
1. Bir dileğin yerine getirilmesi için yalvarma, yakarma, ricâ: Cemâli şûlesiyle / Niyâzım Murtazâ’dandır (Pir Sultan Abdal). Söz geçmez ey dil eyleme itlâf yok yere / Nakd-i niyâzı bûs-ı leb-i dil-rübâya sarf (Fıtnat Hanım). Ol yâreyi sardı ıztırâbım / Birleşti niyâz ile itâbım (Abdülhak Hâmit).
2. Duâ, tazarru: Sabah seherinde niyâza geldim (Pir Sultan Abdal). Sôfî hele gel meclisime dinle bu sâzı / Gör nice olur tellerin Allah’a niyâzı (Erzurumlu Emrah’tan). Her gün Allah’a kadar yükseliyor niyâzım (Fâruk N. Çamlıbel).
3. İhtiyaç, ihtiyaç içinde bulunma, muhtaç olma, muhtaçlık [Kelimenin Farsça’daki asıl anlamı bu ise de dilimizde az kullanılmıştır].
4. Bir büyüğün veya tarîkatlarda dervişlerin şeyh efendi ve tarîkat büyükleri huzûrunda saygı ve bağlılık ifâdesi olarak verdikleri selâm ve yaptıkları baş eğme, eşik öpme, diz öpme vb. hareketler: Burada baş eğerek durdu. Konuşmak için melik tarafından izin verilince “selâm” diye niyazda bulundular (Taarruf Terc.).
5. tarîkat. Belli bir maksat için verilen para veya hediye, derviş hediyesi: Galata Mevlevîhânesi’nin kudümzenbaşısı olmakla berâber aldığı niyaz âilesini iâşeye kifâyet etmediği için te’mîn-i maîşet fikriyle bilhassa ramazanlarda Beyazıt Câmii’nin avlusunda sucuk satardı (Sâdeddin N. Ergun).
ѻ Niyaz akçesi: Bilhassa Bektâşîlik’te belli bir maksat için toplanan para. Niyaz âyini: Mevlevî dergâhlarında niyaz mukābelesinde belli bir beste ile okunan iki bölümlük şiir. Niyaz mukābelesi: Mevlevî mukābelesinde hazır bulunanlardan birinin bir niyaz göndermesiyle uzatılan kısım. Niyaz penceresi: Evliyâ türbelerinde sandukayı görebilecek bir yere yapılmış olan, ziyâretçinin türbenin içine girmeden dışarıdan duâ edip niyazda bulunabileceği pencere. Niyaz etmek (eylemek):
1. Yalvarmak, ricâ etmek: Karac’oğlan eydür ederim niyaz / Dilberin sözleri âşıka bin naz (Karacaoğlan). Kim kaçar yalvarmadan dildâra ammâ neylesin / Âşık-ı şeydâ niyâz ettikçe dilber nâz eder (Şeyhülislâm Yahyâ). Boş değil ettiğim niyaz / Halden bilmiyor kimseler (Câhit S. Tarancı).
2. Duâ etmek, dilemek: Yüzüm hâke vurup ettim niyâzı / Dedim ey tâlibimin dil-nüvâzı (Şemseddin Sivâsî). Gece gündüz eder Hakk’a niyâzı (Âşık Ömer). Cümleye gönül rahatlığı dileyerek mübârek kandiller niyaz ederim (Burhan Felek).
3. Hürmet ve bağlılığını gösteren bir hareket yapmak: Eğildim dizine niyaz eyledim (Pir Sultan Abdal).
● Niyaz-kâr (-mend) ( ﻧﻴﺎﺯﻣﻨﺪ– ﻧﻴﺎﺯﻛﺎﺭ) tür. sıf. ve i. (Fars. -kār ve -mend ekleriyle)
1. Yalvaran (kimse), yalvarıcı, isteyici: Evvelkiler gibi niyaz-kâr-ı adâlet değil (Süleyman Nazif).
2. İhtiyâcı olan (kimse), muhtaç.
● Niyaz-kârâne (-mendâne) ( ﻧﻴﺎﺯﻣﻨﺪﺍﻧﻪ– ﻧﻴﺎﺯﻛﺎﺭﺍﻧﻪ) tür. zf. (Fars. -āne ekiyle)
1. Yalvararak: Çapkın niyaz-mendâne boynunu büker (Fâik Reşat).
2. İhtiyaçla, muhtaçlıkla, muhtaç olarak.
● Niyaz-nâme (ﻧﻴﺎﺯﻧﺎﻣﻪ) birl. i. (Fars. nāme “yazılı şey” ile) Bir büyükten yardım istemek üzere yazılan yazı: Pâdişâha niyaz-nâmeleri gelip iki nehrin arasını kazıp birleştirmek işini öne sürdüler (Kâtip Çelebi’den Seç.)
Diğer Cevaplara Gözat