İşte Cevaplar
Cevap : ORTAÇAĞ FELSEFESİ DÖNEMLERİ
Biz Ortaçağ felsefesini 2’ye ayırabiliriz.
1- Patristik Felsefe (2.yy-8.yy)
2- Skolâstik Felsefe (8.yy-16.yy)
1 - Patristik Felsefe: Ortaçağ felsefesinin 8.yy’a kadar olan birinci dönemidir. Bu dönem felsefesinin amacı Hıristiyanlığı yaymak ve diğer inançlara karşı savunmaktır. Bu yapılırken de Platon ve Plotinus’un görüşlerinden yararlanılmıştır.
Bu dönemde yapılan en önemli şey Hıristiyan dinin öğretilerinin oluşturulmasıdır.
Bu felsefenin Kurucusu ve en önemli temsilcisi Augustinos’dur. (354–430) ona göre inanç zekâdan önce gelir. Bir şeyi anlamak için önceden onu kabul etmek gerekir. Bunu “Anlayabilmek için inanıyorum” sözüyle belirtir. Ona göre aklın görevi; inanç yoluyla bilinen şeyleri açıklamaktır. Augustinus vahiy yoluyla indirilmiş olan dinin dogmalarını peşinen doğru kabul eder ve Tanrının iyi diye buyurduğu şeyleri tartışılmayacağını söyler.
Augustinus Tanrı ve ruh kavramları üstünde durur. Bunların dışında kalan hiçbir şeyin başlı başına değeri olmadığını söyler. Gerçeğe sahip olan insanın mutlu olacağını söyler. Gerçeğe ulaşabilmek için bu gerçekliğe inanması gerekir. İnsanın kendisini ve Tanrıyı tanıması en önemli gerçekliktir. Bunları bilmek insanı mutlu eder. Erdemlilik, insanın iradesinin Tanrının iradesine sunmasıdır.
Augustinus tarih felsefesinin kurucusudur. Ona göre tarih; bir defa olan ve tekrarlanmayan olaylardan oluşan bir süreçtir.
2 – Skolâstik Felsefe: Bu dönem 9.yy’dan 15.yy’a kadar olan dönemdir. Patristik felsefe Hıristiyanlık inancına felsefi bir nitelik kazandırmayı hedeflerken, Skolâstik felsefe bu öğretiyi sistematik hale getirme çabasındadır. Yöntem olarak, aklı vahiy doğrularıyla uzlaştırarak, Hıristiyanlık anlayışını anlaşılabilir kılmaktır. Bu dönemde amaç yeni bir şey bulmak değildir.
Bu dönem kendisine Aristo’yu rehber seçmiştir. Bu dönemin felsefesi öğretmek ve öğrenmek için işlenmiş sistemleştirilmiş bir teolojidir. Bu dönem bir okul öğretisidir.
Bu dönemde gerçek, otoritelerde ve kitaplar da aranır. Gerçeğin doğrudan yapılacak gözlemlerle bulunacağını kabul etmez.
Bu dönemin en önemli 2 düşünürü Anselmus (1033–1009) ve Aquino’lu Thomas’tır.
Anselmus Augustinus’dan etkilenmiştir. Anselmus inancı akıl ile temellendirmiştir. Ona göre insan Tanrıya yönelerek ve inanarak gerçeğin bilgisine akıl ile ulaşabilir.
Diğer Cevaplara Gözat
Biz Ortaçağ felsefesini 2’ye ayırabiliriz.
1- Patristik Felsefe (2.yy-8.yy)
2- Skolâstik Felsefe (8.yy-16.yy)
1 - Patristik Felsefe: Ortaçağ felsefesinin 8.yy’a kadar olan birinci dönemidir. Bu dönem felsefesinin amacı Hıristiyanlığı yaymak ve diğer inançlara karşı savunmaktır. Bu yapılırken de Platon ve Plotinus’un görüşlerinden yararlanılmıştır.
Bu dönemde yapılan en önemli şey Hıristiyan dinin öğretilerinin oluşturulmasıdır.
Bu felsefenin Kurucusu ve en önemli temsilcisi Augustinos’dur. (354–430) ona göre inanç zekâdan önce gelir. Bir şeyi anlamak için önceden onu kabul etmek gerekir. Bunu “Anlayabilmek için inanıyorum” sözüyle belirtir. Ona göre aklın görevi; inanç yoluyla bilinen şeyleri açıklamaktır. Augustinus vahiy yoluyla indirilmiş olan dinin dogmalarını peşinen doğru kabul eder ve Tanrının iyi diye buyurduğu şeyleri tartışılmayacağını söyler.
Augustinus Tanrı ve ruh kavramları üstünde durur. Bunların dışında kalan hiçbir şeyin başlı başına değeri olmadığını söyler. Gerçeğe sahip olan insanın mutlu olacağını söyler. Gerçeğe ulaşabilmek için bu gerçekliğe inanması gerekir. İnsanın kendisini ve Tanrıyı tanıması en önemli gerçekliktir. Bunları bilmek insanı mutlu eder. Erdemlilik, insanın iradesinin Tanrının iradesine sunmasıdır.
Augustinus tarih felsefesinin kurucusudur. Ona göre tarih; bir defa olan ve tekrarlanmayan olaylardan oluşan bir süreçtir.
2 – Skolâstik Felsefe: Bu dönem 9.yy’dan 15.yy’a kadar olan dönemdir. Patristik felsefe Hıristiyanlık inancına felsefi bir nitelik kazandırmayı hedeflerken, Skolâstik felsefe bu öğretiyi sistematik hale getirme çabasındadır. Yöntem olarak, aklı vahiy doğrularıyla uzlaştırarak, Hıristiyanlık anlayışını anlaşılabilir kılmaktır. Bu dönemde amaç yeni bir şey bulmak değildir.
Bu dönem kendisine Aristo’yu rehber seçmiştir. Bu dönemin felsefesi öğretmek ve öğrenmek için işlenmiş sistemleştirilmiş bir teolojidir. Bu dönem bir okul öğretisidir.
Bu dönemde gerçek, otoritelerde ve kitaplar da aranır. Gerçeğin doğrudan yapılacak gözlemlerle bulunacağını kabul etmez.
Bu dönemin en önemli 2 düşünürü Anselmus (1033–1009) ve Aquino’lu Thomas’tır.
Anselmus Augustinus’dan etkilenmiştir. Anselmus inancı akıl ile temellendirmiştir. Ona göre insan Tanrıya yönelerek ve inanarak gerçeğin bilgisine akıl ile ulaşabilir.
Diğer Cevaplara Gözat
Cevap : Klasik çağ ile modern çağ arasında kalan tarihsel dönemde söz konusu olan felsefe faaliyeti; düşünce tarihinde M.S. 1. ya da II. yüzyılla, XV. yüzyıl arasında kalan tarihsel kesitin felsefesi.
Ortaçağ Felsefesi kendi içinde dört ayrı geleneği ihtiva eder:
1. Batı ya da Avrupa’da gelişip, Latince ifade edilmiş olan Hıristiyan felsefesi,
2. Doğuda İslam dünyasında zuhur etmiş ve Arap dilinde ifade edilmiş olan İslam felsefesi,
3. Sadece Hıristiyan ülkelerinde değil, fakat İslam dünyasının çok çeşitli bölgelerinde Musevi düşünürler tarafından
İbranice ifade edilmiş olan Yahudi felsefesi
4. Hıristiyan Bizans İmparatorluğu içinde Grek diliyle ortaya konmuş olan Bizans felsefesi.
Dört farklı geleneğine, ve söz konusu geleneklerin kendi aralarında sergilediği temel birtakım farklılıklara rağmen, Ortaçağ felsefesi bir bütün meydana getirir. Bunun üç temel nedeni vardır. Her şeyden önce, gerek Hıristiyan felsefesi, gerek İslam felsefesi ve gerekse Musevi ve Bizans felsefesi ortak bir felsefi mirası paylaşır: Antik Yunan felsefesi. Buna göre, Grek düşüncesi geç Antikçağda, özellikle Yeni-Platonculuk eliyle Ortaçağ felsefesine önemli bir etki yapmıştır. Ortaçağ felsefesinin kendi içinde bir bütün oluşturmasının ikinci büyük nedeni, sözünü ettiğimiz dört ayrı felsefe geleneğinin birbirleriyle yakın bir ilişki içinde olmasıdır. Nitekim, Ortaçağda Musevi düşünürler, okudukları İslam düşünürlerden, özellikle de Farabi ve İbni Sina’dan yoğun bir biçimde etkilenmiş, aynı İslam felsefesi 12. yüzyıl Rönesans’ı yoluyla Batı’ya kaynaklık, ya da en azından antik Yunan felsefesinin aktarılmasına aracılık etmiştir. Nihayet, dört ayrı gelenek de, vahye dayalı tek Tanrılı dinlerin hakim olduğu kültürlerin bir parçası olmak durumundadır. Dini öğretiyle felsefi spekülasyon, veya teoloji ile felsefe arasındaki ilişki bu geleneklerin her birinde farklılık gösterse de, ele alınan felsefi problemler hepsinde üç aşağı beş yukarı aynıdır.
Ortaçağ Felsefesi kendi içinde dört ayrı geleneği ihtiva eder:
1. Batı ya da Avrupa’da gelişip, Latince ifade edilmiş olan Hıristiyan felsefesi,
2. Doğuda İslam dünyasında zuhur etmiş ve Arap dilinde ifade edilmiş olan İslam felsefesi,
3. Sadece Hıristiyan ülkelerinde değil, fakat İslam dünyasının çok çeşitli bölgelerinde Musevi düşünürler tarafından
İbranice ifade edilmiş olan Yahudi felsefesi
4. Hıristiyan Bizans İmparatorluğu içinde Grek diliyle ortaya konmuş olan Bizans felsefesi.
Dört farklı geleneğine, ve söz konusu geleneklerin kendi aralarında sergilediği temel birtakım farklılıklara rağmen, Ortaçağ felsefesi bir bütün meydana getirir. Bunun üç temel nedeni vardır. Her şeyden önce, gerek Hıristiyan felsefesi, gerek İslam felsefesi ve gerekse Musevi ve Bizans felsefesi ortak bir felsefi mirası paylaşır: Antik Yunan felsefesi. Buna göre, Grek düşüncesi geç Antikçağda, özellikle Yeni-Platonculuk eliyle Ortaçağ felsefesine önemli bir etki yapmıştır. Ortaçağ felsefesinin kendi içinde bir bütün oluşturmasının ikinci büyük nedeni, sözünü ettiğimiz dört ayrı felsefe geleneğinin birbirleriyle yakın bir ilişki içinde olmasıdır. Nitekim, Ortaçağda Musevi düşünürler, okudukları İslam düşünürlerden, özellikle de Farabi ve İbni Sina’dan yoğun bir biçimde etkilenmiş, aynı İslam felsefesi 12. yüzyıl Rönesans’ı yoluyla Batı’ya kaynaklık, ya da en azından antik Yunan felsefesinin aktarılmasına aracılık etmiştir. Nihayet, dört ayrı gelenek de, vahye dayalı tek Tanrılı dinlerin hakim olduğu kültürlerin bir parçası olmak durumundadır. Dini öğretiyle felsefi spekülasyon, veya teoloji ile felsefe arasındaki ilişki bu geleneklerin her birinde farklılık gösterse de, ele alınan felsefi problemler hepsinde üç aşağı beş yukarı aynıdır.
Cevap Yaz Arama Yap