Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Osmanlı atlı asker bulmaca

Bulmacada Osmanlı atlı asker sorusunun cevabı nedir?

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-06-21 13:00:02

    Cevap :
    Bulmacada 'Osmanlı atlı asker' nedir sorusunun cevabı:
    Kare ve çengel bulmacada sorulan 'Osmanlı atlı asker' sorusunun yanıtı birden fazladır. Bu nedenle bulmacanızdaki boşluk sayısına ve harf dizilişine göre aşağıdaki cevaplarımızdan birini seçmelisiniz.


    İşte cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba SİPAHİ yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 6 harfli ise cevaba SÜVARİ yazabilirsiniz.
    3. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 8 harfli ise cevaba KAPIKULU yazabilirsiniz.
    Diğer Cevaplar:
    1. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 4 harfli ise cevaba Atlı yazabilirsiniz.
    2. Eğer bulmaca cevabınızdaki boşluk 12 harfli ise cevaba Osmanlılarda yazabilirsiniz.
    SÜVARİ kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Atlı (4 harfli)
    KAPIKULU kelimesinin Eş Anlamlıları:
    1. Osmanlılarda (12 harfli)
    Sözlükte SİPAHİ Nedir:
    Sipahi (Osmanlı Türkçesi: سپاهی) Osmanlı ordusunun ağır süvari sınıfı askeri. Tımar sahibi olan Tımarlı Sipahiler ve Kapıkulu Ocağı'na bağlı Kapıkulu Sipahileri olmak üzere ikiye ayrılır.

    1. Tımarlı Sipahiler

    Klasik çağ Osmanlı ordusunun belkemiğini oluşturan Tımarlı Sipahiler, ordu içindeki en kalabalık asker sınıfını oluşturur. Tımarlı sipahilerin Osmanlı askeri ve idari sistemi içindeki konumları Avrupalı tarihçilerce Orta Çağ Avrupası'nın şövalye sistemi ile karşılaştırılmalarına ve bazı kaynaklarda "Osmanlı şövalyeleri" olarak tanımlanmalarına neden olmuştur.

    Tımarlı Sipahilerin Kökenleri

    Tımarlı sipahi sınıfı temel olarak Türk atlı göçebe hayat tarzından kaynaklanan, Alp veya Batur olarak adlandırılan beye bağlı, asil, atlı savaşçı tipinin Klasik Osmanlı çağındaki ifadesidir. Bu asker sınıfı, Türklerin Ön Asya'ya göçerek yerleşik devletler kurması sürecinde bir profesyonel ordunun yaratılması amacıyla, göçebe savaşçı sisteminin yerleşik hayat düzenine uyarlanmasıyla doğmuştur. Büyük Selçuklu Devletinde "ıkta" adını alan ve daha sonraki süreçte "dirlik" olarak Türkçeleştirilen bu idari ve ekonomik sisteme bağlanan ve sipahilik ("sipahi" Farsça: silahşor, asker) adını alan bu savaşçı sınıfı Büyük Selçuklu ordusunun temelini oluşturmuş; daha sonra Büyük Selçuklu Devletinin mirasçısı olan Anadolu Selçuklu ve diğer Türkmen devletleri de tımarlı sipahi sistemini geliştirerek sürdürmüşlerdir. Anadolu Selçuklu Devleti'nin halefi olan (ve Ertuğrul Gazi'nin Söğüt ve Domaniç bölgesini Anadolu Selçuklu Hanı'ndan tımar olarak aldığı düşünülürse kendisi de kuruluşunu bu sisteme borçlu olan Osmanlı Devleti tımarlı sipahi asker sınıfını da diğer kurumları ile beraber miras almış, devletin genişleyerek Anadolu'ya yayılması sürecinde Sultan 1. Murad Han zamanında tam anlamıyla düzene oturmuştur.

    Tımarlı Sipahilerin Özellikleri

    Tımarlı sipahilerin temel vazifesi savaş zamanında savaşa katılmak, barış zamanında bulundukları bölgenin güvenliğini sağlamak ve Tımar sistemine göre tımarı dahilindeki halktan vergi toplayarak. bununla hem kendini geçindirmek, hem de tımarının büyüklüğüne göre asker yetiştirmekti. Böylece hazineye yük olmadan ve ayrıca masraf gerektirmeden ordunun insan, silah, malzeme ve eğitim açısından her an harbe hazır olması ve barış zamanı da ülke genelinde asayişin korunması sağlanıyordu.
     
    Timarlı sipâhiler tamâmen Türk soyundan gelirdi. Hatta bu durum tımarlı sipahi kanunnamesinde özellikle belirtilerek Türk soylu olmayanların sipahi olması yasaklanmıştır. Bu yasağın kökeninde tımarlı sipahiliğin Oğuz kabile toplum sistemine dayanan kökenleri olduğu düşünülmektedir.Bu sebepten ötürü sadece nüfus çoğunluğunun Türk olduğu eyâletlerde timar ve zeâmet teşkilâtı yapılmıştır. Tımar her eyâlette bulunmazdı. Meselâ Cezâyir, Tunus, Trablusgarb, Mısır, Yemen, Bağdat gibi eyâletlerde tımar ve zeâmet yoktu.
     
    “Ednâ” denilen küçük timar sâhipleri er ve erbaş; “evsâf” denilen orta tımar sâhipleri astsubay; “âlâ” denilen büyük timar sâhipleri küçük rütbeli subay derecesindeydiler. Küçük zeâmet sâhipleri binbaşı, orta zeâmet sâhipleri yarbay, büyük zeâmet sâhipleri alay beyi rütbesindeki yüksek rütbeli süvâri subaylarıydı.
     
    İki türlü tımarlı olurdu
    : Tezkireli ve tezkiresiz. Tezkireli tımarlılar, tımarı merkezden, yâni İstanbul’da Dîvân-ı Hümâyundan doğrudan doğruya alanlardır. Tezkiresiz timarlılar ise dirliklerini Beylerbeyinin arzı üzerine alırlardı.
     
    Bir tımarın ilk üç bin akçalık çekirdek kısmına kılıç gerisine terakki denilirdi. Her üç bin akça için sipâhi yanında kendisi gibi atlı ve teçhizatlı bir asker getirmeğe mecburdu. Cebeli (cebe: zırh) denilen bu erler, sipâhinin çocukları, kardeşleri, akrabâsı olacağı gibi, toprağı işleyen herhangi bir kimse de olabilirdi. Bâzı tımarlarda kılıç iki bin akçaya, hatta daha aza düşebiliyordu. Bâzı timarlarda ise en çok altı bin akçaya kadar çıkabiliyordu.
     
    Sefer ilân edilince sipâhiler, Seraskerin bulunduğu yere gelir, yoklama olurlar, dirlik sipâhileri ve cebelileri ayrı ayrı deftere yazılırdı. “Sipâhi ve cebeli falanca paşanın defterlisidir” diye bilinirdi. Sefere dâvet olunup da sefere iştirak etmeyen sipâhinin elindeki timar zaptolunur, başkasına verilirdi. Kânunen götürmek mecburiyetinde oldukları cebeliyi getirmeyenler ve götürüp de kaçanların yerlerine diğerlerini tedârik edemeyenler hakkında da aynı muâmele tatbik olunurdu.
     
    Yığınak emri gelince her tımar sâhibi, cebelileriyle berâber, kendi kazâsının belirli yerinde toplanırdı. O kazâdaki timarlılar, çeribaşı denilen sipâhi yüzbaşısının emrinde bulunurlardı. Çeribaşı da alay beyinin emrine giriyordu. Alayını toplayan alay beyi, sancak beyine gidip hazır olduğunu bildiriyordu. Kendi mâliyet askerini de alan sancak beyi, bu sipâhi alayıyla berâber, beylerbeyine katılmak üzere harekete geçiyordu. Bu iş büyük bir süratle yapılıyordu.
     
    Beylerbeyilerin izin vermesiyle sancak beyleri tarafından bir kısım sipâhiler memleket muhâfazası için yerlerinde bırakılabilirdi. Sipâhi sefere gittiğinde yerine vekil olarak bıraktığı korucu, dirlik sâhibinin yokluğunda toprağın muntazaman işlenmesine nezâret ederdi. Eğer sipâhi harbin uzaması hâlinde kışı hudutta geçirmek emri alırsa, dirliğine harçlıkçı denilen bir vekil göndererek, yıllık gelirini bulunduğu yere getirtirdi.
     
    Timar ve zeâmet; sâhibi ölünce, ekseriya büyük oğluna, yoksa kardeşine veya yeğenine verilirdi. Fakat bunun için timar ve zeâmetin bağlı olduğu alay, vârisin toprağı idâre edebilecek kâbiliyet ve şartlara hâiz olduğuna şehâdet ederlerdi. Zâten bir sipâhi subayı, yerine geçecek birini yıllar boyunca hazırlayıp, yetiştirirdi. Bu sûretle dirlik tecrübesiz insanların eline geçmezdi.
     
    Timar ve zeamet sâhipleri, arâzileri üzerindeki toprakları üç yıldan fazla işlemezlerse, dirliklerini kaybederlerdi. Toprak işlememek, Allahü teâlâya karşı bir günah sayılırdı. Zîrâ toprak sâyesinde Allahü teâlânın kulları beslenirdi.
     
    Sultan Birinci Süleyman Han (1520-1566) zamânında timarlı sipâhiler, en parlak devrini yaşadı. Bu zamanda 166.200 timarlı sipâhi vardı; bunun 74.000’i Rumeli, 91.600’ü Anadolu timarlı sipâhisiydi. Bu sûrette Türk atlı ordusu, iki orduya ayrılırdı: Rumeli atlı ordusu ve Anadolu atlı ordusu. Meydan muharebelerinde ordu düzeninin sağ ve sol kanatlarını bu iki ordu teşkil ederdi.
     
    İlk zamanlarda, Rumeli timarlı ordusunun kumandanı Rumeli Beylerbeyi, Anadolu timarlı ordusunun kumandanı da Anadolu Beylerbeyi idi. Fakat sonradan bu iki kanada da pâdişâh tarafından seçilen vezirler kumanda etmeye başladı. Sultan Süleyman Han devrinde bu iki ordu o derece büyüdü ki, sefer Avrupa’da olduğu zaman çok defâ Anadolu sipâhi ordusu çağrılmaz veya bâzı birlikler çağrılırdı. Sefer Asya’da ise, Rumeli askerleri ya çağrılmaz veya bâzı birlikleri sefere katılmak için istenirdi.

    Tımarlı Sipahilerin Silahları ve Savaş Taktikleri

    Tımarlı sipahiler askeri olarak "ağır süvari"kategorisine girmektedir. Savaşa kendileri ve atları tam zırhlı olarak katılan Tımarlı sipahilerin tipik zırhları: göğüs, karın ve sırtı birbiri üzerine bindirilerek perçinlenmiş şeritler halindeki çelik levhalarla desteklenmiş etekte dize, kollarda dirseğe kadar uzanan örme zırh, yine çelik levha ve zincirden yapılan ve bacakları koruyan "dizçek", yekpare çelik veya bronzdan yapılmış ve önkolu koruyan "kolçak" ve çelik veya tombaktan hareketli burunluklu ve zincir enselikli Türk tipi miğferden oluşmaktadır. Uzak mesafede at üzerinde ok ve yay ile cirit kullanan tımarlı sipahiler göğüs göğüse muharebede kargı, sagir balta, şeşper, bozdoğan, topuz, eğri Türk süvari kılıcı ve kama kullanırdı. Kalkanları ise çelik, bronz veya madeni göbekli ibrişim sarmalı söğüt dallarındanyapılmış hafif, orta boy yuvarlak kalkanlardı. Kanuni döneminden itibaren hafif ateşli silahların da etkin olarak savaş alanına girmesiyle at üzerinden ateşlenebilecek karabina ve piştov gibi ateşli silahlar da sipahilerin silahları arasına girdi.
     
    Tımarlı Sipahiler has ordunun merkezi teşkil ettiği savaş düzeninde sağ ve sol kanatlarda yer alırdı. "Kaz kanadı", "Hilal" veya "Turan taktiği" olarak adlandırılan stratejide akıncıların sahte saldırı ve geri çekilmelerini takip ederek saldıran düşman birliklerinin ardını alarak çembere almak ve çevirdiği düşmanı göğüs göğüse mücadelede imha etmek tımarlı sipahilerin göreviydi.
     
    Sipahi eğitiminde binicilik en önemli unsurdu. Özellikle süvari okçuluğu becerisine önem verilirdi. Sipahi adaylarına kemankeşlik, cirit, matrak ve çevgen oyunları, kılıç başta olmak üzere silahların kullanımı ve karakucak güreş öğretilirdi.

    Tımarlı Sipahi Sisteminin Sona Ermesi

    17. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik ve siyasi olarak duraklamaya girmesi, askeri zaferlerin azalarak savaşların uzaması ve tımar sisteminin istismar edilmesi gibi sebeplerle gittikçe yoksullaşan tımarlı sipahi sınıfı bozulmaya başladı Nihayet Sultan Abdülmecîd Hanın 19 Ocak 1841 fermanı ile kalan son tımarlı sipahileri tımarlarına ölene kadar sahip olmak şartıyla emekliye sevk etmesi ile Büyük Selçuklu döneminden beri Anadolu ve Ön Asya Türklüğünün idari ve askeri aristokrasisi ve bürokrasisini oluşturan tımarlı sipahi sınıfı resmen sona erdi.

    2. Kapı Kulu Sipahileri

    Kapıkulu Sipahileri padişahın özel ordusunu oluşturan Hassa Ordusu'nun süvari sınıfını oluşturan birliklere verilen addır.
     
    Tımarlı sipahilerin aksine Kapıkulu Ocağı'na bağlı aylıklı askerlerden oluşan Kapıkulu sipahileri I. Murad Dönemi'nde kurulmuştur. İlkdönemlerde hassa ordusunun piyade birlikleri olan yeniçeriler gibi bu sınıfa da devşirme sistemi ile asker yetiştirildiyse de önceden ata alışık olmayan Avrupalı devşirme çocuklarına süvariliğin inceliklerini öğretmedeki zorluklar neticesinde gitgide bu sınıfa daha çok Yörük Türkmen çocukları alınmaya başlamış ve Fatih Sultan Mehmed zamanından itibaren de tamamen Türklerden oluşturulmaya başlanmıştır.
     
    Eğitim ve harp sanatı yönlerinden tımarlı sipahilerle paralellik gösterseler de sayı olarak çok daha küçük bir birlik olan kapıkulu sipahileri parlak kumaşlar ve deri ile kaplanan hafif örme zırhlar, keçe külah biçiminde, bazen üzerine sarık sarılan gösterişli sorguçlu tombak miğferler giyer ve uzun saplı tunç teberler başta olmak üzere zengin süslenmiş silahlar kullanırlardı. Görevleri savaşta padişahın yanında savaşarak yalancı geri çekilme sırasında ordunun merkezini savunmak, barış zamanı padişahı ve sarayı korumaktı.
     
    Kuruluşundan itibaren hassa ordusunun piyade askerleri olan yeniçerilerle rekabet halinde olan kapıkulu sipahileri yeniçerilerin aksine Osmanlı tarihi boyunca nadiren kazan kaldırmış, bu sebepten ötürü "Atlı er başkaldırmaz"sözü Osmanlı devletinde bir deyim halini almıştır. Yeniçerilerle olan rekabetleri ise Osmanlı tarihi boyunca zaman zaman kanlı bir hale dönüşmüş ve Sultan Ahmet meydanında iki gurubun zaman zaman silahlı çatışmalara girdikleri görülmüştür. Özellikle Sultan IV. Murad'ın saltanatını sağlamlaştırmak ve yeniçerilerin elinden iktidar gücünü almak mücadelesinde kapıkulu sipahileri payitahtta padişahı destekleyen en önemli güç olmuştur.
     
    Sultan II. Mahmut'un yeniçeri ocağını tasfiyesinde de kapıkulu sipahileri yeniçerilere karşı II. Mahmut'u destekleyerek isyancı yeniçerilere karşı halkla beraber dövüşmüş ve bu sebepten topyekün yok edilen ve tüm malları devlete geçen yeniçerilerin aksine canları ve mallarına dokunulmayarak yeni orduya gönüllü olarak katılmalarına izin verilmiştir.
    Sözlükte SÜVARİ Nedir:
    Atlı.
    Sözlükte KAPIKULU Nedir:

    Kapıkulu Osmanlı Devleti'nin sürekli ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına verilen addır.

    Kapıkulu ocaklarında, devşirme ve pençik yasalarına göre asker yetiştirilirdi. Adaylar (devşirmeler ve pençik oğlanlar) acemi ocaklarındaki eğitimden sonra "kapıya çıkma" denen işlemle ömür boyu asker olarak kapıkulu sınıflarına alınırlardı. Başka bir meslek edinmeleri ve evlenmeleri yasaktı. Bütün kapıkulu askerleri oda denen kışlalarda cemaatler oluşturur, her cemaat de kendi içinde bölüklere ayrılırdı.
     
    Pençik Sistemi: Savaş esirlerinin beşte birinin asker olarak yetiştirilmesi.  Daha sonra II. Murat döneminde uygulamaya başlanan “Devşirme Sistemiyle” kapıkulu ocaklarının asker ihtiyacı karşılanmıştır.
     
    Devşirme şu şekilde yapılırdı:
     Fermanla, devşirilecek bölge ve memur (turnacıbaşı) belirlenirdi.
     Bölgedeki sancakbeyi, kadı ve rahip, çocukları belirlemede devşirme memuruna yardım ederdi.
     İhtiyaç oranında devşirme yapılırdı.
     Orta boylular seçilir, vücut kusuru olanlar devşirilmezdi.
     Bir erkek çocuğu olan aileden devşirme yapılmaz ve her aileden bir çocuk alınırdı.
     
    Kapıkulu askerleri devletten üç ayda bir “Ulufe” denilen maaş alırlardı.

    Kapıkulu Ocakları, Osmanlı Devleti'nin sürekli ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına verilen addır. Kapıkulu ocaklarının kurulmasından önceki dönemde Osmanlı Devleti'nin askeri gücünü yayalar ve müsellemler oluşturuyordu.
     
    Kapıkulu askerleri, eyalet askerleri ve donanma kuvvetleri ile birlikte Osmanlı ordusunun üç ana bölümünden biri idi. Kapıkulu askerleri yayalardan oluşan Yeniçeriler, Cebeciler, Topçular, Top Arabacıları ve süvarilerden oluşan sipahi, silahtar, sağ ulufeciler, sağ garipler, sol gariplerden meydana gelmekteydi.[1]
     
    Kent güvenliğinden ve sınırların korunmasından sorumlu olan, silah olarak genellikle tüfek, kılıç, ok ve yayi kalkan, mızrak kullanan savaşçı bir sınıf olan kapıkuluların görevleri katı ve ödünsüz kurallara bağlanmıştı. Bu kurallara kavanin-i yeniçeriyan denirdi.
     
    Kapıkulu olacak kişinin ailesiyle ve diniyle tüm bağlarını koparması, aynı yeni doğmuş gibi, hükümdardan başka kimseye maddi ya da duygusal herhangi bir bağ hissetmemeleri gerekiyordu.

    Kapıkulu askerleri kendi aralarında “Kapıkulu Piyadeleri” ve “Kapıkulu Süvarileri” olarak ikiye ayrılırlardı.

    1. Kapıkulu Piyadeleri

    Osman Bey döneminde ülke küçüktü ve ordu, aşiret kuvvetlerinden oluşmaktaydı. Belli dönemlerde Nefir-i am adı verilen seferberlik çağrısı yapılarak eli silah tutan aşiret kuvvetleri orduya çağırılırdı. Orhan Gazi döneminde vezir Alâeddin Paşa ile Çandarlı Kara Halil'in önerisi ile Türk gençlerinden oluşan biner kişilik yaya ve müsellem adlarında iki sınıf oluşturuldu. I. Murat'ınilk dönemlerinde bunların sayısı artırıldı. Yaya ve müsellemler savaş zamanında günlük ikişer akçe alır, diğer zamanlarda kendilerine verilen çiftlikleri ekip biçerler ve vergi vermezlerdi. Yaya ve müsellemler XV. yüzyıl ortalarına kadar silahlı hizmette bulunmuşlar, ancak kapıkulu askerlerinin sayısı arttıkça ordunun geri hizmetlerinde nakliye, maden işletmeleri, kale yapımı, tersane gibi işlerde kullanılmışlardır.[2] Bu birlikler tımarlı sipahiler, akıncılar, azaplar, voynuklar, martoloslar ve cerahorlarla destekleniyordu.

    a) Acemi Ocağı

    Acemi Ocağı diğer bir ismiyle Acemioğlanlar Ocağı Osmanlı İmparatorluğunda enderun için öğrencileri ve başta piyade kısmı olmak üzere kapıkulu ordusunun ihtiyaç duyduğu askerleri eğitmek için kurulmuştu. Osmanlı devletinin tebası olan halkların gayrimüslim olanlarının ve özellikle Balkanlar'dan 8-18 yaş arasında çocuk ve gençlerin toplanması ile uygulanan devşirme sistemiyle kaynak sağlanan Acemi Ocağı'nda çoğunlukla asker bazen de saraya bürokrat yetiştirilirdi.
     
    I. Murat döneminde Rumeli’de arka arkaya elde edilen zaferler sonucu sınırları genişleyen Osmanlı İmparatorluğu'nda.Yeniçeri, Hıristiyan çocuklarından devşirme yöntemi ile yetiştirilen askerdir. I. Murat'ın veziri Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa'nın yardımıyla kurduğu bu sistem de, devlet kendi Hırıstiyan tebasından ve bazen eline düşen harp esirlerinden bazı çocuklara el koyuyordu. Acemi Oğlanı denilen bu çocuklar, önce bir tür köylü ailesinin yanına veriliyordu. Orada Türkçe ve Arapça öğreniyor, İslam dininin örf ve adetlerine göre yetiştiriliyordu. Devşirilir devşirilmez sünnet edilip, kendilerine bir müslüman ad verilirdi.
     
    Osmanlı Devleti, daha fazla askere ihtiyaç duyuyordu. Mevcut kuvvetler ihtiyaca yetmiyor ve elde devamlı bir ordu bulunması gerekiyordu. Bu itibarla, esirlerden faydalanmak gayesi ile 1362 senesinde kadıasker (kazasker) Çandarlı Kara Halil ile ulemâdan Karamanlı Molla Rüstem’in gayretleriyle, Sultan Birinci Murad devrinde, Pençik Kanunu gereğince Acemi Ocağı, Gelibolu’da kuruldu. Daha önceleri, savaşta esir alınanlar, kısa bir eğitimden sonra yeniçeri yazılıp savaşa gönderilirdi. Sultan Birinci Murad zamanında, esirler önce Lapseki, Çardak ve Gelibolu arasında süvari askerlerini taşıyan gemilerde beş-on sene acemi oğlanı olarak çalıştıktan ve uzun bir eğitimden geçtikten sonra Yeniçeri ocağına kaydedilmeye başlandı.[3]
     
    Acemi teşkilatına, acemi oğlanı iki şekilde alınırdı. Biri, harpte esir edilen esirlerin beşte birinden, diğeri ise Osmanlı sınırları içinde yaşayan Hıristiyan çocuklarından ki, buna “devşirme” denirdi. Devşirme kanunu ile Hıristiyan tebaa evladından asker toplanarak, gayrimüslim olan Rumeli halkı, yavaş yavaş Müslüman olacak ve bu askerlerle de Osmanlı ordusu biraz daha kuvvetlenecekti. Kuruluşunda Gelibolu’da bulunan acemi ocağının merkezi, fetihten sonra İstanbul’a taşınmıştır. Gelibolu ocağının başında, Gelibolu ağası vardı. Gelibolu Acemi Ocağı'nın mevcudu, önceleri dört yüz idi; daha sonra beş yüz olmuştur. İstanbul Acemi Ocağı'nın mevcudu ise, önceleri üç bin kadardı, on altıncı asırda bu sayı, dört bine çıktı.[3] Yeniçeri mevcudu arttıkça, acemilerin miktarı da artıyordu. On altıncı asır sonlarında, Bostancılarla birlikte sekiz-dokuz bine çıkan acemilerin, 17. asır başlarındaki adedi, 9406 idi.
     
    Acemi Ocağı, on yedinci asır ortalarından sonra ehemmiyetini kaybetti. Yeniçeri Ocağı, 1826 yılında Sultan İkinci Mahmud tarafından kaldırılınca, bu ocak da kapanmış oldu.

    b) Yeniçeri Ocağı

    Yeniçeri, Osmanlı Devleti'nde askeri bir sınıftır. Yeniçeriler, Padişah'a bağlı Kapıkulu Ocakları'nın piyade kısmıdır. Yeniçeriler, Osmanlı Devleti'nin sınırlarında yaşayan Yunan, Sırp, Arnavut gibi Hristiyan topluluklardan toplanan yetim çocuklardan oluşmuştur. Padişahın çevresinde bulunan yaya askerlerdir ve hayatlarında hiç evlenmezler.Üç ayda bir ülufe adı verilen bir maaş alırlar savaşa gittiklerindeyse sefer bahşişi alırlardı. II.Mehmetten İtibaren Cülus Bahşişi Almak Gelenek olmuştu. Devletin ilk yüzyıllarında yararlı olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi. Yeniçeri ocağı II. Mahmud tarafından 1826 yılında kaldırılmıştır.

    c) Cebeci Ocağı

    Ordunun silahlarını hazırlayan ve savaş alanına taşıyan sınıftır. Fatih Sultan Mehmed zamanında kurulmuştur. Yeniçeriler gibi, acemi oğlanları arasından seçilen Cebeciler, 59 bölük ve 37 orta bölük olmak üzere 96 odaya ayrılmıştı. Cebeciler, silah yapımı, tamiri, barut hazırlanması ve savaş araç-gereçlerinin hazırlanmasını sağlayan sınıflardan oluşmakta idi.

    d) Topçu Ocağı

    Top döken, topçulukla ilgili malzemeleri hazırlayan ve savaşlarda topları kullanan sınıftır. Topçu ocağının en büyük zâbitine (subayına) "Sertopî" veya "Topçubaşı" denirdi.
     
    Osmanlı ordusunda ilk top, Sultan I. Murad zamanında 1389 yılında Kosova Meydan Muharebesinde kullanılmıştır.

    e) Top Arabacılar Ocağı

    Osmanlılarda kapıkulu ocaklarının yaya kısmından büyük topları cepheye taşımak için kurulan teşkilât. Muhtemelen 15. yüzyılın sonlarında kurulmuştur. Önceleri acemi ocağından neferler alınırken, 17. asırdan îtibâren ocak arabacılarının evlâtlarından ve kul kardeşlerinden alınmaya başlanmıştır. İstanbul’da ikâmet ettikleri gibi nöbetleşe kalelere de giderlerdi. Kapıkulu topçusunun bulunduğu yerlerde, top arabacıları da bulunuyordu. Tophâne’de îmâlâthâneleri, Ahırkapı’da ahırları, Şehremini’de kışlaları vardı. Ocakta; arabacıbaşı, kethüda, başçavuş, kethüda yeri, ocak kâtibi, bölükbaşı, odabaşı ve halife ünvanlı subaylar görev yapardı. Arabacıbaşı nezâretinde; nefer sayıları birle-elli iki arasında değişen, altmış üç top arabacıları bölüğü vardı.

    f) Humbaracı Ocağı

    Humbaracı Ocağı, Fabrika ve kışlaları Üsküdar'da bulunan humbaracılar, devlet askerî teşkilâtı bakımından önemli bir yere sahiptiler.
     
    Humbaracı Ocağı, Osmanlı İmparatorluğu askeri teşkilatı'nda humbara yapan ve bunu kullanan sınıfın bağlı olduğu ocak. Kumbaracı ocağı da denilmektedir. Humbara, demir veya tunçtan dökülmüş el bombasıdır.

    g) Lağımcılar

    Kuşatma altındaki surlarının altından tünel kazarak surları yıkan veya düşmanın açtığı tünelleri kapatan ocaktır. İlk kez Fatih Sultan Mehmed tarafından kullanılmıştır.

    h) Sakalar

    Osmanlı ordusunun yardımcı kuvvetlerindendir. Görevleri savaşta askerlere içecek dağıtmaktır.

    2. Kapıkulu Süvarileri

    İstanbul dışında oturan süvari (atlı) birliklerdir. Savaşta hükümdar çadırını, sancakları ve hazineyi korurlardı. Sipahi, silahtar, sağ ulufeciler, sol ulufeciler, sağ garipler ve sol garipler olarak bölümlere ayrılırdı.

    a) Silahtar

    Savaşta padişahın yanında durup padişahı korurlardı.

    b) Sipahi

    Eskiden Osmanlı ordusunda, tımar adıyla aldıkları vergiye karşılık seferlere katılmak zorunda olan bir sınıf süvari asker bulunurdu. Bunlar âkıncılık çapulculuk, karakol hizmetleri görürler ve düşman karşısında yaya askerlerin korunmasını sağlarlardı. Bunlar hafif süvari birlikleri olup ok-yay kullanıp düşman birliklerini yıpratır. Hafif zırh, kalkan ve kılıçlarıyla süratli olup stratejik kullanıldığı zaman çok yararlı olan birliklerdi.

    c) Sağ Ulufeciler

    Savaşta ordunun ağırlıklarını ve hazineyi korurlardı. Ayrıca saltanat sancaklarını korurlardı. Sağ Ulufeciler,Osmanlı Devleti askeriyesinin Hassa Ordusu'nun Süvariler kısmında yer alırdı. Bu bölüğe Yeşil Bayrak da denilirdi. Sağ ulufeciler 120 bölükten oluşurdu. Sağ ulûfeciler, seferde pâdişahın ve sipahi bölüğünün sağında yürürlerdi. Savaş meydanında ve ordunun konak yerinde ise, pâdişâh sancağının sağında dururlardı. Hazîneyi korumak bunların görevleri arasındaydı. Ulufecilerden toplam 7 kişi tayin edilen bölük subaşılığına Subaşı sıfatıyla sağ ulufecilerden 4 kişi tayin edilirdi.Ayrıca ordumuz için de büyük bir önemi vardı. Bu yüzden sağ ulufeciler osmanlı donanmasında yer almaktadır.

    d) Sol Ulufeciler

    Sol ulûfeciler, seferde pâdişahın sağında yürüyen sipah bölüğünün solunda yürürlerdi. Savaş meydanında ve ordunun konak yerinde ise, pâdişâh sancağının solunda dururlardı. Hazîneyi korumak bunların görevleri arasındaydı. Ulufecilerden toplam 7 kişi tayin edilen bölük subaşılığına Subaşı sıfatıyla sol ulufecilerden 3 kişi tayin edilirdi. Ayrıca Osmanlı ordusu için de büyük bir önemi vardı. Bu yüzden sol ulufeciler osmanlı donanmasında yer almaktadır.

    e) Sağ Garipler

    Savaşta ordunun ağırlıklarını ve hazineyi korurlardı .

    f) Sol Garipler

    Savaşta saltanat sancaklarını korurlardı.

    Kaynakça

    Genel
    Şimşek, Ali Rıza (2006), Osmanlı Ordusunda 18. ve 19. yüzyıllarda yapılan ıslahat çalışmaları ve bu çalışmalarda yabancı uzmanların rolü, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, erişim tarihi: 26 Şubat 2013
    Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1988) Osmanlı Devleti Teşkilâtında Kapukulu Ocakları. Cilt 1. Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı, Ankara: Türk Tarih Kurumu ISBN 975-16-0057-X
    Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1988) Osmanlı Devleti Teşkilatından Kapukulu Ocakları. Cilt 2. Cebeci, Topçu, Top Arabacıları, Humbaracı. Lağımcı Ocakları ve Kapukulu Süvarileri. Ankara:Türk Tarih Kurumu ISBN 975-16-0058-8
    Özel
     1.^ Şimşek 2006, sayfa 8
     2.^ Şimşek 2006, sayfa 9
     3.^ a b Şimşek 2006, sayfa 11




    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Kolay Bulmaca Cevabı Bulma Robotu

    Cevap Yaz

    Bilgilendirme: Bulmaca sözlüğümüzde Haberturk, Hürriyet, Sözcü ve Posta gazetesinin günlük kare ve çengel bulmacalarının cevapları ve Bulmacahane, CodyCross, Words Of Wonders Guru, WOW Guru gibi bulmaca oyunlarının cevapları yayınlanmaktadır. Ayrıca diğer gazete bulmaca cevapları, bulmaca kitabı, çapraz, karışık bulmaca cevaplarınıda sözlüğümüzde bulabilirsiniz. Bulmaca sözlüğümüzden arama yaparak bulmaca sorunuzdaki cevabı kolayca bulabilirsiniz. Eğer cevap henüz sitemize eklenmemiş ise soru sor butonuna tıklayarak hemen cevap verilmesini sağlayabilirsiniz.

    Yakın zamanda para ödüllü online bulmaca çözebileceğiniz bulmaca servisimiz yayına alınacaktır. Günlük, haftalık, aylık ve yıllık olarak en iyi bulmaca çözenler listelerimiz olacak.

    Sözlüğümüzde cevabını bulabileceğiniz bulmaca çeşitleri: CodyCross bulmaca soruları, çengel bulmaca, kare bulmaca, sudoku bulmaca, rakam bulmaca, kelime şifre bulmaca, altıgen çengel bulmaca, halka bulmaca, sözcük avı, yapboz bulmaca, labirent bulmaca, mozaik bulmaca, resimli kelime bulmaca, 7 farkı bulun, lekare bulmaca ve kim milyoner olmak ister soruları ve cevapları.

    Ayrıca bulmaca cevapları sözlüğümüzde aradığınız kelimenin eş anlamı, mecazen ve mecaz anlamları, eski dildeki karşılıkları, osmanlıca karşılıklarıi, zıt anlamlarını bulabilirsiniz.

    Unutmayın bulmaca çözmek zekanızı geliştirdiği gibi çağımızın en kötü hastalıklarından biri olan alzheimer içinde doktorlar tarafından en önerilen çözümlerden biridir. Şimdiden güzel, sağlıklı günler dileriz..



    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.