Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

  • Tarih
  • 8 yıl önce
  • 2 Cevap

Osmanlıda toprak yönetimi

Osmanlıda toprak yönetimi

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Gulnur_8

    • 2015-05-29 11:53:28

    Cevap : Osmanlı devletinde toprak meselelerini düzenleyen kurallar, ancak belirli olaylara çözüm şekli getiren fetvalarda ortaya konuluyordu. Bu fetvaların en tanınmışları şeyhülislâm Ebussuud Efendi tarafından hazırlanan Maruzatı Ebussuud' da yer alır. 1858 Tarihli Arazi kanunu, Osmanlı devletinde, daha önce uygulanmakta olan toprak türlerini bir sistem halinde düzenlemişti. Bu esaslara göre topraklar, bağlı bulunduğu hukukî rejim ve statü bakımından beş kısma ayrılır. Genellikle osmanlı tarihiyle ilgili eserlerde arazinin üçe ayrıldığı görülür: öşrî, haracî ve mîrî arazi. Malî, İktisadî ve sosyal ilişkiler yönünden elverişli sayılabilecek olan bu sınıflandırma mülkiyet, tasarruf ve topraktan yararlanma şekilleri bakımından eksik kalmaktadır. Arazinin hukukî yönü bakımından topraklar şu bölümlere ayrılıyordu:

    1. mülk topraklar;
    2. metruk topraklar;
    3. ölü topraklar;
    4. vakıf topraklar;
    5. mîrî topraklar.

    1. Mülk topraklar (arazii memlûke) mülkiyet suretiyle tasarruf edilirdi. Bütün arazi sahipleri topraklarını hiç bir izne bağlı olmadan istedikleri gibi kullanabilirlerdi. Mülk topraklar dört çeşitti: a) Arazii öşriye. Yeni fethedilen bir ülkenin halkı müslümansa veya fetihten sonra müslüman olmuşsa yahut müslüman halk işgal edilen araziye yerleştirilmişse, böyle yerler öşrî arazi olarak kabul edilirdi (Osmanlı imparatorluğu sınırları içindeki yerlerden Hicaz ve Basra eyaletleri öşrî arazi sayılırdı); b) Arazii haraciye’de toprak mülkiyeti vardı. Bu tür araziye sahip olanlar, toprağı istedikleri gibi tasarruf edebilirlerdi. Haraca muvazzaf ve haracı mukaseme adıyla iki türlü vergi öderlerdi, öşrî ve haracî arazi sahipleri vâris bırakmadan ölürlerse, topraklar devletin malı olurdu (Osmanlı imparatorluğunda Halep, Bağdat ve Mısır eyaletlerinin büyük bir kısmıyla Yemen, Bingazi, Trablusgarp ve Midilli, Taşoz, Girit gibi adalar bu tür araziydi); c) Daha önce devlet malı olan toprakların, hazine ihtiyacı veya arazi gelirlerinin giderlerini karşılayamaması halinde, mülkiyet ve tasarrufun özel kişilere devredildiği araziler; ç) köy ve kasaba şuurları içinde bulunan arsalarla, oturulan yerlerin tamamlayıcısı sayılan yarım dönüm kadar olan arsalar.   2.Metruk topraklar’ın kullanma ve yararlanma hakkı kamuya bırakılmıştı. Bu tür arazi ikiye ayrılırdı: a) genel yollar, pazar, panayır, namazgâh, iskele, mesire, araba bırakmak veya hayvanlar için ayrılan yerler; b) bir veya birkaç köyle kasaba halkının yararlanmasına ayrılan mera, yaylak ve kışlaklar.   3.ölü topraklar (arazii mevat), kasaba ve köylerden yarım saat uzaklıkta ziraata elverişsiz topraklardı. Osmanlı hukukuna göre ölü toprakların tarıma elverişli hale getirilmesi izne bağlıydı. Kanunlar bu imkânı herkese tanıyordu .   4. Vakıf topraklar (arazii mevkufe), vakıf mahiyetindeydi ve tarım yönünden çok önem taşıyordu. Vakıfların Osmanlılarda geniş bir uygulama alanı bulmasına, İslâmlığın hayır işlerini teşvik edici oluşu ve kamu hizmetlerini gerçekleştirmekle görevli resmî kuruluşların ancak XIX. yy .ın ikinci yarısından sonra teşkilâtlanması yol açtı. Uzun yıllar kamu hizmetleri, hayır kurumlan (müessesatı hayriye) adını taşıyan vakıflar tarafmdan karşılandı. Yolların, köprülerin, meydanların, okulların, çeşmelerin, hastahanelerin, misafirhanelerin, ibadet yerlerinin, yapıların onarım, bakım ve görevlerini yerine getirmede hep bu kurumlar önayak oldu. Vakıflar başlangıçta ikiye ayrılmıştı:   a) Doğrudan doğruya «ayn»lanndan (kendi varlıkları) yararlanılan vakıflar;   b) Yalnız sağladıkları gelirden faydalanılan vakıflar. Birincilerde, vakfa konu olan mallardan (cami, mektep, medrese, çeşme, hastahane v.b.) kullanım yoluyla faydalanılıyordu; İkincilerde ise, vakfa konu olan gayrımenkuller kiraya veriliyordu (sonradan bunlara icareteynli [iki kiralı] ve mukataalı vakıflar da eklendi). İstanbul’da meydana gelen büyük yangınlar sonucu birçok vakıf gayrimenkul harap oldu ve bunların onarımı için türlü imkânlar arandı. Bu sırada icareteynli ve mukataalı vakıflar kuruldu. Bu türdeki vakıflardan yararlanma hakkı, belirli bir para karşılığında kişilere verilmişti. Vakıf idaresi, vakfın yalnız mülkiyetine sahipti. Bu tür vakıfları kiralayanlar ölünce, yararlanma hakkı mirasçılarına geçebilmekteydi.   5. Mîrî topraklar (arazii mîriye). Osmanlı devletinde ziraat yapılan toprağın büyük kısmını kapsıyordu. Bu topraklarda mülkiyet devlette kalır, geniş ölçüde yararlanma ve tasarruf hakları da kişilerdedir. Yararlanma ve tasarruf hakkı, Medenî kanunun düzenlediği intifa hakkından daha geniş ve yaygındı. Mîrî topraklar, şartlı olarak tapu ile kiraya verilmiş sayılabilirdi. Arazii mîriye genellikle tarla, çayır, yayla, kışlak, orman, koru v.b. yerlerdir.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Osmanlıda toprak yönetimi

    Sunum İçeriği

    Cevap Yaz Arama Yap

    Ugur

    • 2015-05-29 11:58:14

    Cevap : Osmanlı Devleti’nde topraklar devletin malı sayılmış ve devlet adına topraklar hakkında söz söyleme yetkisi de padişaha verilmiştir. Toprakların denetlenmesi, işlenmesi, vergilerini toplanması ve en verimli şekilde yararlanılması amacıyla çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Toprakların dağıtımında, herkes mutlaka geçimini sağlayabileceği bir toprak verilmesine özellikle dikkat edilmiştir. Böylece devlet, halkının temel ihtiyaçlarını karşılamasındaki en önemli sorumluluklarından birini yerine getirmiştir.

    Mülk Topraklar
    Osmanlı Devleti’nde mülkiyeti tamamıyla şahıslara verilmiş olan topraklardı. Bu tür topraklar, XIX. yüzyıl sonuna kadar çok yaygın değildi. Ancak çok özel durumlarda, devlete üstün yararlılık göstermiş kişilere verilen topraklardı. Bu topraklar, sahibi tarafından miras bırakılabilir veya satılabilirdi. Satılan mülk toprakları mülk olma özelliğini yeni sahibi için de devam ettirirdi. Mülk topraklar kendi aralarında iki bölüme ayrılmıştır.

    Öşriyye toprakları:
     Müslümanların elindeki topraklardı. Bunların bir kısmı, fethedilmeden önce de Müslümanlar tarafından işlenmekte olan topraklardır.

    Haraciyye toprakları: Gayrimüslimlere bırakılmış olan mülk topraklardı. ^

    Miri Topraklar
    Mülkiyeti devlete ait olan bu topraklar ekilip biçilmesi ve işlenmesi amacıyla çeşitli kişilere bırakılmıştı. Miri araziler kullanım şekillerine göre çeşitli bölümlere ayrılmışlardır.

    Dirlik Toprakları
    Devlete çeşitli şekillerde yararlı olan kişilere, devlet memurlarına ve diğer görevlilere gelirleri maaş karşılığı olarak verilmiş olan topraklardır. Bu arazilerdeki çiftçiler, ödeyecekleri vergileri devletin atamış olduğu toprak sahiplerine verirlerdi. Bu kişiler, topraklardan elde ettikleri gelirler karşılığında, cebelü denilen atlı askerler yetiştirerek bölgedeki can ve mal güvenliğini sağlardı.

    Böylece devlet hazinesinden memur ve sipahi maaşları için ayrıca para çıkmamış olurdu.

    Dirlikler, elde edilen vergi gelirlerine göre has, zeamet ve tımar olarak ayrılmıştır. Bu topraklar, rütbe ve derecelerine göre maaş karşılığı olarak devlet memurlarına ve sipahilere dağıtılmıştır. Bu memur ve sipahilere genel olarak toprak sahibi anlamında; ‘sahibi arz’ denilmiştir. Toprak sahipleri topladıkları vergilerin belirlenen miktarını maaş karşılığı olarak alıp, geri kalan kısmıyla, belirlenen sayıda asker yetiştirilerdi.
    Dirlik topraklarında toprak sahiplerinin başlıca sorumlulukları şunlardı:
    ✓ Cebelü denilen atlı askerler yetiştirip, barış zamanında topraklardaki güvenliği sağlamak
    ✓ Savaş zamanında cebelü askerlerinden oluşan tımarlı sipahi birlikleriyle, bağlı bulundukları beylerbeyinin komutasında orduya katılmak.
    ✓ Topraklarda denetim yaparak üretimin ve vergi gelirlerinin sürekliliğini sağlamak.
    ✓ Devlet adına vergileri toplamak.
    ✓ Herhangi bir isyan yada karışıklık yaşanırsa, büyümeden bastırmak.

    Has Topraklar: Yıllık vergi geliri 100.000 akçeden daha fazla olan dirliklerdir. Bunlar; padişah, şehzade, Divan üyeleri, beylerbeyleri ve sancak beyleri gibi üst düzey yöneticilere verilirdi. Has sahipleri dirliklerinin gelirine göre silahlı ve savaşa hazır asker beslerdi.

    Zeamet Toprakları: Yıllık geliri 20.000 akçe ile 100.000 akçe arasında olan dirlik topraklarıdır. Zeametler, orta dereceli devlet memurlarına, kadılara, hazine ve tımar defterdarlarına, alay beylerine, kale muhafızlarına, Divan katiplerine verilirdi. Zeamet sahibi de, vergilerin belirlenmiş kısmıyla kendi ihtiyaçlarını karşılar, geri kalan bölümüyle de cebelü denilen asker beslerdi.

    Tımar Toprakları: Yıllık geliri 3.000 akçe ile 20.000 akçe arasında olan dirlik topraklarıdır. Tımar sahipleri gelirlerinin üçbin akçesini kendi geçimlerine ayırırlardı. Buna kılıç tımarı deniliyordu. Geri kalan her üçbin akçe için bir cebelü yetiştiriyorlardı. Tımarlar; eşkinci, mus-tahfaz ve hizmet tımarı olmak üzere üçe ayrılmıştır.
    Osmanlı Devleti dirlik sisteminin faydaları:
    ✓ Tarımsal üretim denetim altına almış ve üretimin sürekliliği sağlanmıştır.
    ✓ Sayıca kalabalık olan eyalet askerleri (tımarlı sipahiler) bu sistem sayesinde yetiştirmiş, her an savaşa hazır bir ordu bulundurulmuştur.
    ✓ Topraklardan daha iyi yararlanılması sağlanmıştır.
    ✓ Askeri masraflar azaltılmıştır.
    ✓ Vergilerin toplanması kolaylaşmıştır.
    ✓ Ülkenin her tarafında güvenlik sağlanmıştır.
    ✓ Hazinenin maaş yükü azalmıştır.
    ✓ Göçebe Türkmenlerin yerleşik halka zarar vermesi önlenmiştir.
    Has ve zeametler, ilgili kişilere görevde kaldığı süre içinde tahsis edilir, görevlerinin bitiminde topraklar geri alınıp başka birisine verilebilirlerdi. Bu uygulamaya “Müsadere Usulü” denirdi. Müsadere sistemi, toprakların mülkiyetinin devlete ait olduğunun göstergesidir.
    Tımar toprakları, kanunlara aykırı bir hareketi olmadığı takdirde sipahilere ömür boyu verilirdi. Sipahinin ölümü üzerine toprağın işleme hakları bazı şartlarla mirasçılarına kalırdı.

    Vakıf Toprakları
    Vergi gelirleri cami, medrese, hastane, imarethane, han ve hamam gibi toplumsal ihtiyaçların masraflarına ayrılmış olan topraklardır. Vakıf arazilerin alınıp satılması kesinlikle yasaktı. Vakıf arazilerinin gelirleri, merkez hazineye girmeden, ilgili kuruma doğrudan aktarılırdı. Böylece, bütçe ile ilgili sorunlar nedeniyle bu kurumların gelirlerinde azalma olması önlenmiştir. Vakıf kurumlarının varlığı, sosyal devlet anlayışının göstergesidir.

    Ocaklık
    Gelirleri; tersane masrafları ile kale muhafızlarına ayrılan topraklardır.

    Yurtluk
    Geliri sınır boylarındaki hizmetlerine karşılık akıncı beylerine ve askeri yöneticilere bırakılan topraklardır. Sınırlar genişleyince yutluk arazileri de yeni sınırlara yakın olan bölgelere kaydırılırdı.

    Paşmaklık
    Gelirleri padişahların, eşlerine ve kızlarına bırakılan topraklardır.

    Malikane
    Devlete yararlı çalışmalar yapması karşılığında bazı kişilere verilen topraklardır.

    Mukataa
    Gelirleri doğrudan hazineye aktarılan topraklardır.

    Metruk
    Otlak, mera gibi halkın ortak kullanımına sunulan topraklardır.
    ✓ XIX. yüzyılda II. Mahmut döneminde dirlik sistemi kaldırılmıştır.
    ✓ Tanzimat Fermanı’nda, herkesin işlediği toprağın sahibi olacağı belirtilmiştir.
    ✓ Islahat Fermanı’nda yabancıların da Osmanlı topraklarında mülk edinebilmlerine yönelik düzenlemeler yapılmıştır.
    ✓ 1858 yılında Arazi Kanunnamesi çıkarılarak topraklar uzun süre işleyenin özel mülkiyetine geçmiştir. Bu yolla toprakların çeşitliliği, miras olarak bırakılması ve mülkiyet sorunları çözülmeye çalışılmıştır.

    İltizam Sistemi
    Osmanlı Devleti’nde bazı eyaletlerin toprakları küçük parçalar halinde bölünerek yıllık vergi gelirleri açık artırma yoluyla peşin para karşılığında mültezim adı verilen kişilere bırakılırdı. Bu sisteme ‘iltizam’ adı verilirdi.
    iltizam sistemi ilk defa Kanuni zamanında, Sadrazam Rüstem Paşa tarafından uygulandı.
    XVII. yüzyıldan itibaren bütçenin açık vermeye başlaması ve devletin peşin paraya olan ihtiyacının artması sonucunda daha önce tımar toprağı olan bazı araziler de iltizam arazisi haline getirilmeye başlandı.
    iltizam sisteminin dirlik topraklarında yaygınlaşması sonucunda tımarlı sipahilerin sayısı azalmıştır. Bu durum Osmanlı askeri gücünde ve iç güvenlik konularında sorunlar oluşturmuştur.
    Mültezimler, daha fazla gelir elde etmek için halka ağır vergiler yükleyince toplumsal huzursuzluklar ve isyanlar çıkmıştır.
    Osmanlı Devleti’nde toprakların padişahların kişiliğinde devlete ait olması ve şahıslara geçici olarak verilmeleri özel mülkiyet anlayışının gelişmesini sınırlı tutmuştur.
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.