Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Pembe incili kaftan olay örgüsü

Pembe incili kaftan olay örgüsü

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 1 yorum yazıldı.
    1 yıl önce B Büyük kubbelei serin divan cümlr çeşitleri bul

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-10-23 04:55:05

    Cevap :

    1. Olay ve Olay Örgüsü

    Hikâye tasvirle başlar.

    Ömer Seyfettin, hikâyenin girişinde siyaset adamlarına ev sahipliği yapan Divandan şöyle tasvirler sunuyor:

    “Büyük kubbeli serin Divan, bugün daha sakin, daha gölgeliydi. Pencerelerinden süzülen mavi, mor, sincap rengi bahar aydınlığı, çinilerinin yeşil derinliklerinde birikiyor, koyulaşıyordu. Yüksek ipek şiltelere diz çökmüş yorgun vezirler, önlerindeki halının renkli nakışlarına bakıyorlar, uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan yaşlı sadrazamın sönük gözleri, çok uzak, çok karanlık şeyler düşünüyor gibi, var olmayan noktalara dalıyordu.”

    Devlet adamlarının düşünceli bir şekilde Şah İsmail’e elçi araması ve yazarın Muhsin Çelebi ile sadrazamı tanıştırma faslına kadar gelen kısım birinci bölümdür. Aynı zamanda giriş kısmıdır.

    Hikâyenin giriş kısmı üçüncü tekil anlatıcıdır. Lâkin yazar, yer yer kahraman anlatıcıya başvurur.

    Muhsin Çelebi’nin sadrazam ile tanışıp teklifi kabul etmesi ve Tebriz Kalesi’ne gidene kadarki kısım ikinci bölümdür. Birçok olay bu bölümde gelişir. Gelişme bölümüdür. Muhsin Çelebi teklifi kabul ettikten, malını mülkünü satıp devlete hizmet safhası, Toroğlu’ndan Pembe İncili Kaftan’ı satın alması ve yola koyulması bu bölümde işlenmiştir. Ömer Seyfettin bu bölümde, giriş kısmına nazaran kahramanları daha sık konuşturur. Yine de anlatıcı, üçüncü tekil anlatıcıdır.

    Üçüncü bölüm şu cümleler ile başlar; “Sonra padişahın mektubunu koynuna koyarak yola düzüldü. Konak konak ilerledikçe bu yeni elçinin gösterişi, zenginliği, hele incili kaftanının ünü bütün Anadolu’dan geçerek Şah İsmail’in ülkesine ulaşıyordu. Muhsin Çelebi bir gün Tebriz Kalesi’ne büyük bir gösterişle girdi.” Muhsin Çelebi, Şah karşısında vazifesini hakkıyla ifa etmiştir. Üsküdar’a dönmüş ve elindeki son mülkü olan gösterişli atını satarak sebze meyve için küçük bir bahçe almıştır. Pembe İncili Kaftan üzerinden Şah’a verdiği bürokrasi dersini ve vatanı için yaptığı fedakârlığı hiç kimseye anlatmamıştır.

     

    2. Anlatıcı ve Bakış Açısı

    Hikâyenin giriş kısmı üçüncü tekil anlatıcıdır. Lâkin yazar yer yer kahraman anlatıcıya başvurur.

    Hikâyenin gelişme yani ikinci bölümünde; Ömer Seyfettin giriş kısmına nazaran kahramanları daha sık konuşturur. Anlatıcı üçüncü tekil ve kahraman anlatıcıdır.

    Hikâyenin üçüncü bölümünde ise neredeyse hiç yoktur kahraman anlatıcı. Fedakârlık yapan Muhsin Çelebi’yi konuşturmaması ne kadar mahir bir kalem olduğunun kanıtı niteliğindedir.

    Bu bölümde anlatıcı üçüncü tekil anlatıcıdır.

     

    3. Pembe İncili Kaftan Hikâyesi’nde Teknik Tahlil

    Ömer Seyfettin bu hikâyede “Leitmotif ve Çerçeve” tekniğinden faydalanmıştır.

    Hikâyenin başında endişeli ve düşünceli bir sadrazam var. Şöyle ki, “uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan yaşlı sadrazamın sönük gözleri, çok uzak, çok karanlık şeyler düşünüyor gibi, var olmayan noktalara dalıyordu.”

    Muhsin Çelebi vazife için sadrazamın huzuruna çıkarken ise yazar tarafından şöyle tasvir ediliyordu:

    “Sabah namazından sonra sarayının selamlığında, Hint kumaşından ağır perdeli küçük loş bir odada kâtibinin bıraktığı kâğıtları okurken, sadrazama, Muhsin Çelebinin geldiğini bildirdiler. 

    – Getirin buraya dedi. 

    İki dakika geçmeden odanın sedef kakmalı, ceviz kapısından palabıyıklı, iri, levent, şen bir adam girdi. İnce siyah kaşlarının altında iri gözleri parlıyordu. Belindeki silahlık boştu. Bütün kullarının etek öpmesine, secdesine alışan sadrazam, bir an eteğine kapanılmasını bekledi.”

    Sadrazamın gözleri sönük ve karanlık iken Muhsin Çelebi’nin gözleri iri ve parlaktır.

    “Ayağı öpülmeyen şah kızgınlığından sapsarı kesildi. Gözlerinin beyazları kayboldu. Mektubu aldı.”

    Şah İsmail sapsarı kesilir ve gözlerinin beyazlığı kaybolurken, Muhsin Çelebi ise al yanakları ve parlayan gözleriyle etrafı gözlemlemektedir.

    Yazar yer yer maziden misaller vererek çerçeve tekniğinden faydalanmıştır. (Yavuz’un şehzadelik bahsi ve Gedik Ahmet Paşa’nın hançerlenme mevzu.)

     

    4. Zaman ve Mekan

    Zaman: Fatih Sultan Mehmed mahdumu, İkinci Bayezid oğlu, Yavuz Sultan Selim devridir.

    Mekân: Tek bir mekân yoktur, birçok mekân vardır. Kubbealtı vezirleri ve sadrazamın mekânı Divan’dır. Babıâli hükümet konağı demek mümkün. Ana karakter Muhsin Çelebi’nin evi ise Üsküdar’dadır.

    “Sadrazam, o akşam kahyasını Muhsin Çelebi’nin Üsküdar’daki evine gönderdi.” cümlesinden anlıyoruz.

    Bir diğer mekân ise hikâyenin sonlarını teşkil eden Safevîlerin Tebriz kalesidir. Hikâyede bu mekâna şöyle yer verilmektedir:

    “Sadrazam tam bizim aradığımız adam işte dedi. Bu kadar korkusuz bir adam, devletine, ulusuna yapılacak hakareti de çekemez, ölümden korkarak, göreceği hakaretlere eyvallah diyemezdi. Kavuğu hafifçe salladı:

    – Seni Tebriz’e elçi göndereceğiz. Muhsin Çelebi sordu: 

    – Katınızda bu kadar nişancılar, kâtipler, hocalar var. Niçin onlardan birini seçmiyorsunuz?”….

    Diğer mekân vurgusu ise, “Sonra padişahın mektubunu koynuna koyarak yola düzüldü. Konak konak ilerledikçe bu yeni elçinin gösterişi, zenginliği, hele incili kaftanının ünü bütün Anadolu’dan geçerek Şah İsmail’in ülkesine ulaşıyordu. Muhsin Çelebi bir gün Tebriz Kalesi’ne büyük bir gösterişle girdi.” cümleleridir.

     

    5. Şahıs Kadrosu

    Muhsin Çelebi: Hikâyenin ana kahramanıdır. Muhsin Çelebi vatanperver, cesur ve fedakâr bir tiptir.

    Safevî Şahı İsmail Anadolu içlerinde yayılmaya çalışmakta, bunun için önce ideolojik olarak Anadolu insanını tesiri altına almak, ardından da Anadolu’yu topraklarına sahip olmak istemektedir. 

    Osmanlı Devleti, bu hevesinden vazgeçirmek için Şah İsmail’e defalarca elçi göndermiş, ancak tavrında bir değişiklik olmamıştır.

    Hatta Osmanlı elçilerini bazen hapsetmiş, bazen de boynunu vurdurmuştur. 

    İstanbul’dan son bir elçi daha gönderilecektir, ancak sözünü dudaktan, gözünü budaktan sakınmayan dirayetli, cesaretli, ferasetli biri olması lâzımdır… 

    Mevcut isimler gözden geçirilmiş, bu işe hiç biri uygun bulunmamıştır. 

    Vezirlerden biri Muhsin Çelebi’nin adını ortaya atar: Arandığı gibi bir baba yiğittir, Muhsin Çelebi aranır, bulunur ve huzura getirilir. Sadrazam karşısında eğilmez bile. Temenna edip durur. O kadar minnetsizdir. Durum anlatılır: Padişah kendisinden büyük bir hizmet beklemektedir. Hikâyenin ana kahramanı olan Muhsin Çelebi fedakârlığı yapıp, gevezelikten ve kibirden sakınacak remz şahsiyettir.

    Şah İsmail: Hikâyenin diğer kahramanıdır. Misafir kabulünü dahi bilmeyen zorba bir tiptir.

    Yavuz Sultan Selim: Şehzadelik yıllarında dahi cesurluğuyla dikkat çeken biridir. İdeal devlet adamı tipi.

    Sadrazam ve Kubbealtı Vezirleri: Yan kahramanlardır. İsimleri dahi belli değildir.

    Muhsin Çelebi’nin eşi ve çocukları: Hikâyede bir defa geçer. Tebriz’e gitmeden vedalaşırlar.

    Toroğlu: Libas taciridir. Pembe incili muhteşem kaftan ondan satın alınmıştır.

     

    6. Sonuç

    Ömer Seyfettin bu hikâyede Muhsin Çelebi üzerinden cesur, gösterişten ırak ve fedakâr bir vatandaş portresi çizmiştir. O kadar fedakârdır ki Muhsin Çelebi; “Şah İsmail başımı vuracak dahi olsa elçiliği bir şartla kabul ederim” der. İsteği ise “bütün yol masraflarını kendim temin etmeliyim cümlesi” olmuştur. Bütün malını satıp devrin en pahalı kaftanını almış ve yol arkadaşlarının nafakalarını kendisi temin etmiştir. Şah İsmail’in huzurunda etek öpmediği gibi, oturması için minder verilmeyince herşeyini satıp aldığı o harika Pembe İncili Kaftan’ı altına serer. Sonra da başlar Osmanlı Padişahı’nın mesajını sözlü olarak tekrarlamaya… 

    Şah, şaşkınlıktan neye uğradığını şaşırmış, donup kalmıştır. 

    Muhsin Çelebi sözleri biter bitmez ayağa kalkar, kapıya yürür. Şah’ın bir veziri, Çelebi’nin kaftanını yerden toplayıp arkası sıra koşturur: 

    – “Buyurun kaftanınızı unutmuşsunuz.” 

    Çelebi şöyle bir küçümseyerek Şah’ı süzer ve dudaklarını büzerek şöyle konuşur: 

    – “Saraya gelen büyük bir ülkenin elçisini oturtacak yeriniz yok. Hem biz yere serip üzerine oturduğumuz şeyi, bir daha sırtımıza almayız! Bizden size hediye olsun” 

    Paha biçilemez kaftanı bırakıp çıkar, ülkesine döner. 

    İstanbul’da bu hikâyeyi duyan herkes Pembe İncili Kaftan’ın akıbetini merak etmektedir, ama Muhsin Çelebi tek kelime konuşmaz…



    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-10-23 04:47:06

    Cevap :

    Özet (Olay Örgüsü)

    Osmanlı devletinin başında bu dönemde Şah İsmail adında bir bela vardır. Vezirler bu deli adama elçi göndermek için toplanmışlardı. Gönderilecek elçi cesur, ölümden korkmayan, devletin şanına yakışacak bir kişi olmalıydı. Sarayda, Enderunda, divanda böyle bir kişi yoktur. Vezirlerden biri Muhsin Çelebi'nin adını ortaya atar. Bunun üzerine sadrazam Muhsin Çelebinin çağrılmasını ister. Peki kimdi bu Muhsin Çelebi.

    Muhsin Çelebi: Cesur, doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan, akıllı bilgili, Allah'tan başka kimseye boyun eğmeyen, hali vakti yerinde, garibi, zayıfı gözeten bir baba yiğittir.Muhsin Çelebi sadrazamın emri üzerine huzura gelir.Sadrazam ondan el etek öpmesini beklerken o eğilmez. Sadrazam onun bu hareketine kızmasına karşın ona elçilik teklifinde bulunur.Muhsin Çelebi bu görevi devleti için kabul eder.Elbette ki bu büyük devletin elçisi;atları,hademeleri ve giysileriyle ihtişamlı olmalıydı. Muhsin Çelebi bu giderleri, sadrazamın ısrarına karşın, kendisinin karşılayacağını söyler. Çünkü o fedakarlığın karşılıksız olacağına inanıyordu.Giderler için bütün varlığını rehin vererek tüccarlardan on bin altın alır.Bu parayla ihtiyaçları karşılar. Bir de Sırmakeş Toroğlu'ndaki: Kumaşı Hint'ten incileri Venedik'ten gelme Şah İsmail'in hayatında göremeyeceği pembe incili kaftanı sekiz bin altına alır.Bu kaftanı padişaha hediye etmek için herkes sıraya girmektedir. Muhsin Çelebi hazırlıklarını tamamlar. Karısını iki çocuğunu akrabalarına bırakarak yola koyulur. Muhsin Çelebi Tebriz'e vardığında halk ve şah onu şaşkınlıkla karşılar. O her zamanki gibi başı dik göğsü ilerde Şah İsmail'in huzuruna varır. Padişahın mektubunu öperek Şaha uzatır.Ayağı öpülmeyen Şah sapsarı kesilir. Muhsin Çelebi sağına soluna bakar ve oturacak bir şeyin olmadığını görür. Bunun ayakta beklemeye mecbur bırakmak için yapılmış bir davranış düşünerek o göz kamaştıran kaftanını tahtın önüne serer ve üzerine oturur.Şah,vezirleri komutanları aptallaşmıştır.Muhsin Çelebi gür sesiyle:Padişahının hiçbir ecnebi padişah karşısında eğilmeyeceğini ve dünyada Türk Padişahı kadar asil bir padişahın olmadığını söyleyerek huzurdan izin istemeden ayrılır.Kapıdan çıkarken Şah'ın askeri kaftanı arkasından getirir.Muhsin Çelebi sesini yükselterek 'bir Türk asla yere serdiği şeyi sırtına koymaz.'diyerek oradan ayrılır.

    Muhsin Çelebi sağ salim ülkesine döner.Herkes pembe incili kaftana ne olduğunu merak eder. Fakat o bu yaptığını anlatacak kadar küçük bir insan değildir. Muhsin Çelebi elçilikten kalan malzemelerini satarak küçük bir bahçe alır.Üsküdar pazarında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya başlar.Düştüğü bu acı durum karşısında o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkla övünmemiştir.

    Ana Fikir

    İnsan, yaptığı fedakarlık büyük veya küçük olsun hiçbir zaman övünmemelidir.

    Kahramanlar

    Muhsin Çelebi: Hikayenin baş kahramanıdır. Muhsin Çelebi 40 yaşlarında, namerde muhtaç olmayacak kadar servete sahip akıllı bir insandı. Tek ülküsü 'Allah'tan başkasına secde etmemek, kula kul olmamaktı.' Aynı zamanda savaş zamanlarında Kuba bölüklerinde kumandanlık yapardı. Doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan bir yiğitti.
    Vezirler: Kubbe altı vezirleridir.
    Sadrazam: Başbakandır. Vezirlerin başıdır.
    Şah İsmail: Kurnaz, zalim, gaddar bir adamdır. İran devletinin şahıdır.

    Kabuller

    1. Kişiliği oluşturan değerlerden taviz vermeme: Muhsin çelebi koskaca Osmanlı sadrazamı ve İran şahı karşısında eğilmemiş, el etek öpmemiştir.
    2. Sahip olduğu varlıkla böbürlenmeme: Muhsin Çelebi varlıklarıyla övünmemiş, böbürlenmemiş, zayıfları, garipleri hep gözetmiştir.
    3. İyi bir vatandaş devleti için her fedakarlığı yamalıdır: Muhsin Çelebi devleti için bütün varlığını ve hayatını hiçe saymıştır.
     

    Temel Değerler

    1. Karakterli olma: Muhsin Çelebi hiçbir zaman şahsiyetinden taviz vermemiştir.
    2. Alçak gönüllü olma: Muhsin Çelebi varlıklı olmasına karşın alçak gönüllüğü elden bırakmamış, zayıfları gözetmiştir.
    3. Fedakar olma: Muhsin Çelebi devleti için bütün fedakarlıkları yapmıştır. Malından, mülkünden, ailesinden geçmiştir.

    Değerlendirme

    Hikayede yazarın kabulleri ile temel değerleri örtüşmektedir.
    4 gün önce Teşekkürler
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.