Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Pembe incili kaftan olay örgüsü, yer, zaman, kişiler

Ömer Seyfettin Pembe İncili Kaftan Hikayesinin olay örgüsü, yer, zaman, kişiler, tahlil, inceleme

Bu soruya 2 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2020-12-12 10:07:01

    Cevap :

    Özet (Olay Örgüsü)

    Osmanlı devletinin başında bu dönemde Şah İsmail adında bir bela vardır.Vezirler bu deli adama elçi göndermek için toplanmışlardı. Gönderilecek elçi cesur,ölümden korkmayan, devletin şanına yakışacak bir kişi olmalıydı. Sarayda, Enderunda, divanda böyle bir kişi yoktur. Vezirlerden biri Muhsin Çelebi'nin adını ortaya atar.Bunun üzerine sadrazam Muhsin Çelebinin çağrılmasını ister. Peki kimdi bu Muhsin Çelebi. Muhsin Çelebi: Cesur, doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan, akıllı bilgili, Allah'tan başka kimseye boyun eğmeyen, hali vakti yerinde, garibi, zayıfı gözeten bir baba yiğittir.Muhsin Çelebi sadrazamın emri üzerine huzura gelir.Sadrazam ondan el etek öpmesini beklerken o eğilmez.Sadrazam onun bu hareketine kızmasına karşın ona elçilik teklifinde bulunur.Muhsin Çelebi bu görevi devleti için kabul eder.Elbette ki bu büyük devletin elçisi;atları,hademeleri ve giysileriyle ihtişamlı olmalıydı.Muhsin Çelebi bu giderleri, sadrazamın ısrarına karşın, kendisinin karşılayacağını söyler. Çünkü o fedakarlığın karşılıksız olacağına inanıyordu.Giderler için bütün varlığını rehin vererek tüccarlardan on bin altın alır.Bu parayla ihtiyaçları karşılar. Bir de Sırmakeş Toroğlu'ndaki: Kumaşı Hint'ten incileri Venedik'ten gelme Şah İsmail'in hayatında göremeyeceği pembe incili kaftanı sekiz bin altına alır.Bu kaftanı padişaha hediye etmek için herkes sıraya girmektedir. Muhsin Çelebi hazırlıklarını tamamlar. Karısını iki çocuğunu akrabalarına bırakarak yola koyulur. Muhsin Çelebi Tebriz'e vardığında halk ve şah onu şaşkınlıkla karşılar. O her zamanki gibi başı dik göğsü ilerde Şah İsmail'in huzuruna varır. Padişahın mektubunu öperek Şaha uzatır.Ayağı öpülmeyen Şah sapsarı kesilir. Muhsin Çelebi sağına soluna bakar ve oturacak bir şeyin olmadığını görür. Bunun ayakta beklemeye mecbur bırakmak için yapılmış bir davranış düşünerek o göz kamaştıran kaftanını tahtın önüne serer ve üzerine oturur.Şah,vezirleri komutanları aptallaşmıştır.Muhsin Çelebi gür sesiyle:Padişahının hiçbir ecnebi padişah karşısında eğilmeyeceğini ve dünyada Türk Padişahı kadar asil bir padişahın olmadığını söyleyerek huzurdan izin istemeden ayrılır.Kapıdan çıkarken Şah'ın askeri kaftanı arkasından getirir.Muhsin Çelebi sesini yükselterek 'bir Türk asla yere serdiği şeyi sırtına koymaz.'diyerek oradan ayrılır. Muhsin Çelebi sağ salim ülkesine döner.Herkes pembe incili kaftana ne olduğunu merak eder. Fakat o bu yaptığını anlatacak kadar küçük bir insan değildir. Muhsin Çelebi elçilikten kalan malzemelerini satarak küçük bir bahçe alır.Üsküdar pazarında sebze meyve satarak geçimini sağlamaya başlar.Düştüğü bu acı durum karşısında o hiçbir zaman yaptığı fedakarlıkla övünmemiştir.

    Pembe İncili Kaftan Hikâyesi’nde Teknik Tahlil

    Ömer Seyfettin bu hikâyede “Leitmotif ve Çerçeve” tekniğinden faydalanmıştır.

    Hikâyenin başında endişeli ve düşünceli bir sadrazam var. Şöyle ki, “uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan yaşlı sadrazamın sönük gözleri, çok uzak, çok karanlık şeyler düşünüyor gibi, var olmayan noktalara dalıyordu.”

    Muhsin Çelebi vazife için sadrazamın huzuruna çıkarken ise yazar tarafından şöyle tasvir ediliyordu:

    “Sabah namazından sonra sarayının selamlığında, Hint kumaşından ağır perdeli küçük loş bir odada kâtibinin bıraktığı kâğıtları okurken, sadrazama, Muhsin Çelebinin geldiğini bildirdiler. 

    – Getirin buraya dedi. 

    İki dakika geçmeden odanın sedef kakmalı, ceviz kapısından palabıyıklı, iri, levent, şen bir adam girdi. İnce siyah kaşlarının altında iri gözleri parlıyordu. Belindeki silahlık boştu. Bütün kullarının etek öpmesine, secdesine alışan sadrazam, bir an eteğine kapanılmasını bekledi.”

    Sadrazamın gözleri sönük ve karanlık iken Muhsin Çelebi’nin gözleri iri ve parlaktır.

    “Ayağı öpülmeyen şah kızgınlığından sapsarı kesildi. Gözlerinin beyazları kayboldu. Mektubu aldı.”

    Şah İsmail sapsarı kesilir ve gözlerinin beyazlığı kaybolurken, Muhsin Çelebi ise al yanakları ve parlayan gözleriyle etrafı gözlemlemektedir.

    Yazar yer yer maziden misaller vererek çerçeve tekniğinden faydalanmıştır. (Yavuz’un şehzadelik bahsi ve Gedik Ahmet Paşa’nın hançerlenme mevzu.)

     

    Zaman ve Mekan

    Zaman: Fatih Sultan Mehmed mahdumu, İkinci Bayezid oğlu, Yavuz Sultan Selim devridir.

    Mekân: Tek bir mekân yoktur, birçok mekân vardır. Kubbealtı vezirleri ve sadrazamın mekânı Divan’dır. Babıâli hükümet konağı demek mümkün. Ana karakter Muhsin Çelebi’nin evi ise Üsküdar’dadır.

    “Sadrazam, o akşam kahyasını Muhsin Çelebi’nin Üsküdar’daki evine gönderdi.” cümlesinden anlıyoruz.

    Bir diğer mekân ise hikâyenin sonlarını teşkil eden Safevîlerin Tebriz kalesidir. Hikâyede bu mekâna şöyle yer verilmektedir:

    “Sadrazam tam bizim aradığımız adam işte dedi. Bu kadar korkusuz bir adam, devletine, ulusuna yapılacak hakareti de çekemez, ölümden korkarak, göreceği hakaretlere eyvallah diyemezdi. Kavuğu hafifçe salladı:

    – Seni Tebriz’e elçi göndereceğiz. Muhsin Çelebi sordu: 

    – Katınızda bu kadar nişancılar, kâtipler, hocalar var. Niçin onlardan birini seçmiyorsunuz?”….

    Diğer mekân vurgusu ise, “Sonra padişahın mektubunu koynuna koyarak yola düzüldü. Konak konak ilerledikçe bu yeni elçinin gösterişi, zenginliği, hele incili kaftanının ünü bütün Anadolu’dan geçerek Şah İsmail’in ülkesine ulaşıyordu. Muhsin Çelebi bir gün Tebriz Kalesi’ne büyük bir gösterişle girdi.” cümleleridir.


    Anlatıcı

    KAHRAMAN ANLATICI: Bu zorluğu görev için sadrazam Muhsin çelebi’ yi bu göreve layık görmeye. Ve acımasız biri olan Şah İsmail ‘in karşı koyar.

    Ana Fikir

    İnsan, yaptığı fedakarlık büyük veya küçük olsun hiçbir zaman övünmemelidir.

    Kahramanlar

    Muhsin Çelebi: Hikayenin baş kahramanıdır. Muhsin Çelebi 40 yaşlarında, namerde muhtaç olmayacak kadar servete sahip akıllı bir insandı. Tek ülküsü 'Allah'tan başkasına secde etmemek, kula kul olmamaktı.' Aynı zamanda savaş zamanlarında Kuba bölüklerinde kumandanlık yapardı. Doğruluktan ayrılmayan, ölümden korkmayan bir yiğitti.
    Vezirler: Kubbe altı vezirleridir.
    Sadrazam: Başbakandır. Vezirlerin başıdır.
    Şah İsmail: Kurnaz, zalim, gaddar bir adamdır. İran devletinin şahıdır.

    Kabuller

    1. Kişiliği oluşturan değerlerden taviz vermeme: Muhsin çelebi koskaca Osmanlı sadrazamı ve İran şahı karşısında eğilmemiş, el etek öpmemiştir.
    2. Sahip olduğu varlıkla böbürlenmeme: Muhsin Çelebi varlıklarıyla övünmemiş, böbürlenmemiş, zayıfları, garipleri hep gözetmiştir.
    3. İyi bir vatandaş devleti için her fedakarlığı yamalıdır: Muhsin Çelebi devleti için bütün varlığını ve hayatını hiçe saymıştır.

    Temel Değerler

    1. Karakterli olma: Muhsin Çelebi hiçbir zaman şahsiyetinden taviz vermemiştir.
    2. Alçak gönüllü olma: Muhsin Çelebi varlıklı olmasına karşın alçak gönüllüğü elden bırakmamış, zayıfları gözetmiştir.
    3. Fedakar olma: Muhsin Çelebi devleti için bütün fedakarlıkları yapmıştır. Malından, mülkünden, ailesinden geçmiştir.

    Değerlendirme

    Hikayede yazarın kabulleri ile temel değerleri örtüşmektedir.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Zeus

    • 2020-12-12 10:07:59

    Cevap :

    Pembe İncili Kafta ile ilgili sorular ve cevapları:

    1. Hikayede anlatılan olayı oluş sırasına göre özetleyiniz.
    Sadrazam Tebriz’e göndereceği elçi konusunda çok iyi bir seçim yapmak zorundadır. Birçok iyi meziyetinin yanı sıra, elçinin şah karşısında milletini büyük bir cesaretle savunacak birisi olması gerekmektedir. Elçi olarak Muhsin Çelebi seçilir. Namuslu ve doğru bir insan olan Muhsin Çelebi devlet için fedakarlık sayılan bu görevi kabul eder. Yapacağı harcamalarla ilgili tek bir kuruş kabul etmez. Müthiş bir şöhrete sahip olan “Pembe İncili Kaftan” adlı giysiyi varını yoğunu satarak alır, yola çıkar.
    Şah İsmail, gelen elçiyle alay etmek ve onu küçümsemek maksadıyla salondaki bütün yer örtülerini kaldırtır. Muhsin Çelebi Şah’ın bu hareketine karşılık ayakta el pençe divan durmaktansa, destansı bir üne sahip olan pembe incili kaftanı yere serer ve üstüne oturur. Görüşme bitince Muhsin Çelebi pembe incili kaftanı almaz. Şah ile alay eder. Dönüşünde olanları kimseye anlatmaz ve hayatının devamını yokluk içinde geçirir. Yapılan yardımları almaz. Böylece hiç kimse efsanevi pembe incili kaftana ne olduğunu öğrenemez.

    2. Muhsin Çelebi, devlet memurluğu görevine hangi nedenle karşıdır? Yine bir devlet hizmeti olan elçiliği kabul etmesine ne etkili olmuştur?
    Muhsin Çelebi devlet memurluğunu bir tür dalkavukluk kabul ettiği için bu göreve karşıdır.
    Elçiliği de devlet için bir fedakarlık ve milletini başka bir diyarda temsil etme görevi olduğunu kendisi inandırıldığı ve ikna edildiği için kabul eder.

    3. Muhsin Çelebi’nin Sadrazam Paşanın huzurunda, alışılmışın dışında sergilediği tavır ve davranışı ile söylediklerini, nasıl değerlendiriyorsunuz?
    Alışılmışın dışında sergilediği bu davranışlar onun devlet adabı adı verilen bir takım kuralları bilmemesinden, onlara aldırmamasından kaynaklanır.
    Söyledikleri; Muhsin Çelebi’nin, mert, cesur, yağcılıktan, el etek öpmekten hoşlanmayan bir insan olduğunu gösterir.

    4. Sadrazam Paşayı sinirlendiren sözler nelerdir? Sadrazam Paşa sinirlendiği hâlde, Muhsin Çelebi’ye niçin hak veriyor?
    Sadrazam Paşayı sinirlendiren sözler:
    Devlet hizmetinde birçok insanın çıkarları doğrultusunda, yükselmek için el etek öptükleri, kendi karakterlerinden ödün verdiklerini ve doğal olarak da kişiliksiz tipler olduğunu açıkça ifade eden sözlerdir.
    Sadrazam Paşa bütün bunları bildiği için ve vicdanının sesini dinleyerek sinirlendiği halde Muhsin Çelebiye hak veriyor.
    Önce cellatları çağırmayı içinden geçiriyorsa da sonradan vazgeçiyor.

    5. Muhsin Çelebi’nin tüm servetini vererek aldığı kaftanı, İran Sarayı’nda bırakmasını nasıl karşılıyorsunuz?
    Muhsin Çelebinin bu davranışı karakterine son derece uyan bir davranış biçimidir. Hikayede çizilen bu karakterden ancak böylesine bir davranış beklenirdi.

    6. Muhsin Çelebi’nin vatanı için yaptıklarını normal buluyor musunuz? Kişiliği hakkında neler düşünüyorsunuz?
    Evet. En uygun davranışları sergilemiştir. Muhsin Çelebi gerekirse kırılan fakat eğilmeyi bilmeyen bir kişiliğe sahiptir. Cömert, cesur, mütevazı ve fedakar bir insandır.

    7. Hikayenin diğer kişilerinin karakter özelliklerini tanıtınız.
    Sadrazam Paşa: Tecrübeli, insan sarrafı olan, ancak devlet içinde uzun yıllar çalıştığından dalkavukluğa artık göz yuman, fakat mertliği ve dosdoğru olmayı takdir edebilen bir kişiliğe sahiptir.
    Şah İsmail: Zalim, kural tanımayan, kibirli bir hükümdardır.

    8. Hikayeyi kim anlatıyor?
    Hikayeyi yazar anlatıcı anlatmaktadır.

    Anlatıcı: Yazar anlattığı olayları okura aktarmak üzere bir anlatıcı seçer. Olayı kim anlatıyor sorusu bizi anlatıcıya götürür. Anlatıcı, olayları anlatması için yazar tarafından seçilmiş, oluşturulmuş kurmaca bir kişidir. Anlatıcının kimliği ve olayla ilişkisi anlatılan olayları belirler.
    Bakış açısı: Olaya dayalı edebi metinlerde anlatılanların kimin bakış açısından anlatıldığı da çok önemlidir. “Kim görüyor? Kimin gözünde” soruları bakış açısını bulabiliriz.
    Üç tip anlatıcı ve bakış açısı vardır.
    İlahi/Tanrısal/egemen bakış açısı: Olaylar her şeyi gören, bilen bir üçüncü kişi tarafından anlatılır. İlahi bakış açısında anlatıcı her şeyi bilir. Olayların içerisinde yer almamasına karşın, bütün olayları, okuyucu/dinleyici onun dikkati ve bilgisi ile öğrenir. Anlatıcı, kişilerin zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıkları bütün olayları ayrıntısıyla bilir; mekanın, dönemin en ince ayrıntılarını görür.
    Kahraman anlatıcının bakış açısı: Eserin baş kişisi olayları ben diyerek anlatır. Anlattığı olaylarla ilgili bilgileri, gördükleriyle ve duyduklarıyla sınırlıdır. Kahraman anlatıcı bakış açısı, anlatmaya bağlı edebi metnin asıl kişilerinden birinin aynı zamanda romanın anlatıcısı olma durumudur. Anlatılanlar bu kişinin bildikleri, gördükleri ve duydukları çevresinde gelişir. Görmediği, bilmediği ve duymadıklarını anlatma hakkına sahip değildir.
    Gözlemci anlatıcının bakış açısı: Anlatıcı olup biteni naklederken olayların merkezindeki kişi değildir. Bir kamera tarafsızlığıyla olanları anlatır. Olayları uzaktan gözlemleyen konumdadır. Anlatıcı gözlemlerinin dışında yorumları, duydukları yardımıyla da bir başka kişinin yaşadıklarını anlatabilir.
    Bir metinde birden çok anlatıcı ve bakış açısıyla yazılmış parçalar bulunabilir.

    9. Hikayede geçen deyimler, önemli söyleyişler ve hikayenin cümle yapısı dikkate alınarak dil ve anlatım konusunda neler söylenebilir?
    Hikaye dili bakımından yazarın yaşadığı döneme göre oldukça sade, anlaşılır ve akıcıdır.
    Anlatımı, kullandığı kelime ve deyimler hikayeyi ifade ediş biçimi sürükleyicidir. Yazarın hikaye tekniğini çok iyi kullandığı söylenebilir.
    Dil: Olaya dayalı edebi metinlerin dili, günlük dile dayanmakla birlikte günlük dilden farklılaşmış bir dildir. Yazarın eserini günlük dilden yaptığı seçmelerle oluşturur. Ancak, sözcüklere yeni anlamlar yükler, dilde olmayan yeni birleştirmeler yapar. Amacına uygun etkili bir dil oluşturur. Bunların tümünün belli bir iletiyi aktarmak üzere düzenlendiğini unutmamalıyız. Edebiyatın bir dil sanatı olduğunu düşünürsek metni dilinden ve anlatımından ayrı düşünemeyiz. İletiye ulaşmak, yazarın dil kullanımlarını çözümlemekle mümkün olabilir.
    Anlatmaya bağlı edebi metinlerde dil, bilinen özellikleriyle karşımıza çıkmaz. Anlatılanlar olayların durumuna göre yan anlamalarla zenginleştirilmiş bir özelliktedir. Kullanılan edebi dilin, metnin kaleme alındığı dönemin sosyal hayatına, edebi zevkine ve anlayışına göre değişkenlik gösterebileceğini de unutmayalım. Anlatmaya bağlı edebi metinlerde kullanılan dilin ele alınan temayla ve verilmek istenen mesajla da doğrudan ilişkisi vardır.
    Edebi metinler diğer metinlerden farklıdırlar. (Burada öğrencilere edebi metinlerle bilimsel metinlerin farklarını bilip bilmedikleri sorulabilir.) Çünkü yan anlam bakımından zengindirler. Bu da her okundukları zaman yeniden kurulma ve anlaşılma imkanını beraberinde getirir.

    10. Hikayenin ana fikri nedir? Yazınız.
    Devlet ve millet sevgisi uğruna hiçbir fedakarlıktan kaçınılmamalıdır.

    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz







    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.