Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Platon ve aristoteles karşılaştırması maddeler halinde

platon ve aristoteles karşılaştırması maddeler halinde

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-05-14 23:23:21

    Cevap :

    FARKLILIKLAR

    1. Metafizik: Aristoteles hocasının idealar öğretisini kabul eder dedik ama hocasının aksine ideaların (formaların) duyusal-bireysel varlıkların üstünde veya dışında bulunmadıklarını, onlardan bağımsız olmadıklarını, tersine “onların içinde, onlara içkin” olduklarını savunur. Platon gerçekliğin idealar olduğunu savunurken, Aristoteles gerçek şeylerin tümelleri olduğunu savunur ve bunların dışında kalan tümellerin insan zihninin genelleme ve soyutlamasının ürünü olduğunu savunur. Ona göre asıl var olan da tümel değil, tikeldir. Tikellerin tözleri birinci dereceden tözler, gerçek dünyadaki şeylerin tözleri de ikinci dereceden tözlerdir.
    2. Epistemoloji: Bilgi felsefesinde hocası gibi rasyonalist olan Aristoteles, bilimin konusu olan formaların “görülmesi veya sezilmesinde” duyuların “hiç olmazssa hareket noktası olarak” belli bir önemi ve derecesi olduğuna inanır. Bilim duyu değildir; çünkü duyu bize tümeli, evrensel ve değişmez olanı, kalıcı olanı veremez ancak yine ona göre bir duyuyu kaybeden, bir dünyayı kaybeder.
    3. Bilim: Aristoteles’in bilimin ideali olarak, tamamen kanıtlanmış önermelerden meydana gelen bir yapı olarak önerildiğini gördük. Onda farklı olan bu önermelerin tümevarımsal bir yöntemle elde edilmesidir.
    4. Teoloji: Platon’un tanrıyı ideaları seyrederek duyusal dünyayı meydana getiren bir yapıcı olarak tasarladığını biliyoruz. Yine Platon’a göre tanrı evrenle ilgilenen ve onu en mükemmel şekilde yaratmıştır. Buna karşın Aristoteles’e göre tanrı evrenle ilgilenmek şöyle dursun, onu bilmez bile. Tanrı evrenin yapıcı (fail) nedeni değil, ereksel, amaçsal (gai) nedenidir. Tanrı bir akıl veya düşüncedir ancak konusu bizzat kendisidir. Tanrı mükemmel olduğu için konusu da mükemmel olmalı, yani kendisi olmalıdır.
    5. Psikoloji: Aristoteles de Platon gibi ruhun bedenden ayrı bir varlığı olduğunu kabul eder ama Platon gibi birbirine iki düşman varlık olarak görmek yerine, bir ve aynı gerçiğin, bireyin iki farklı görüntüsü, birbirini tamamlayan ve birbirlerinden ayrı olarak varlıklarını sürdürmesi mümkün olmayan iki varlık olarak takdim eder. Ruh Pythagorasçılar gibi bedenden bedene dolaşan ölümsüz bir varlık değil, sadece maddenin formu ve bedenin işlevidir.
    6. Siyaset Felsefesi: Aristoteles siyaset felsefesinde Platon’un şehir devleti çerçevesi içinde en iyi rejim arayışını sürdürürken, yine aynı felsefesi yumuşatıp ona liberal ve demokratik unsurlar ekleyecektir.
    7. Retorik: Platon, hitabeti temelde sofistçe bir aldatmaca, kandırmaca sanatı olarak görürken, Aristoteles retoriğin siyaset ve adalet mekanizmasının meşru ve vazgeçilmez bir parçası olarak görüp ona vereceği rolleri tartışacaktır.
    8. Sanat: Platon sanatı esas olarak bir taklit olarak görürken Aristoteles ona son derece gerekli ve değerli bir ihtiyaca cevap verdiğini göstererek, sanata toplum ve yurttaş eğitiminde önemli bir yer açmaya çalışır.

    BENZERLİKLER

    1. Farabi’nin yazdığı Kitabül Cem eserinde Platon ve Aristoteles arasında bir fark olmadığı ileri sürülür. Benzer şeyi Platon’un hocası Saccas’ın da yazdığı yedi kitapta yaptığı rivayet edilir. Biz de burada benzerliklerine değinelim öncelikle.
    2. Metafizik: Platon’un felsefe tarihine en büyük katkısı idealar kuramıdır diyoruz. Aristoteles’in de bu konuda, yani varlık veya gerçekliğin, tözün ne tür bir şey olduğu konusunda temelde Platon’u devam ettirdiğini söylememiz doğru olacaktır. Aristoteles için de töz, gerçek varlık, ezeli-ebedi, değişmez, hareketsiz, madde dışı bir şeydir. Platon bu şeylere idea derken Aristoteles form diyecektir.
    3. Metafizik: Platon varlık konusunda idealist bir çizgideyken, bilgi konusunda rasyonalist bir duruş sergiler. Aristoteles de benzer çizgidedir. Bilginin ve bilimin konusu olarak bireysel, duyusal şeyleri değil, formaları, yani duyusal-üstü, madde dışı gerçeklikleri, tümelleri kabul etmekte ve onları kavrayan yetinin de esas itibariyle akıl olduğunu ileri sürmektedir.
    4. Epistemoloji: Platon bilim için ideal olarak, geometri örneğine göre tasarlanmış, tamamen dedüksiyonlara dayanan formel bir yapıyı önermiştir. Kanıtlanmaya ihtiyaç duyulmayan, apaçık ilkelerden yola çıkılarak bilim yapılır. Aristoteles’e göre de bilimsel bilgi, özü itibariyle “kanıtlanmış bilgi”dir ve bilim denen şey, bu tarzda “kanıtlanmış önermelerden meydana gelen bir sistem”dir. Yalnız o bu kanıtlamanın aracı olarak geometriyi görmüyor, bilimsel kıyasların (burhanların) sonuç önermelerinde görecektir.
    5. Teoloji: Tanrı öğretileri de temelde farklılık arz etmemektedir. Platon tanrı veya tanrıları idealar olarak görmemekle beraber onları tinsel akıllar olduğunu düşünür. Aristoteles tanrıyı içinde yaşadığımız dünyadan ayrı, aşkın, saf bir düşünce veya akıl olarak takdim eder.
    6. Psikoloji: Platon ruhu bedenden ayrı bir yapıda, bilmediğimiz bir nedenle bedene düşmüş ve beden zindanında, ölümsüz bir töz olarak kabul etmesine karşın ruhu, olgunlaşmış bedenin işlevi, formu olarak tanımlamakta ve bedenin bozulması demek ölümle birlikte varlığını sürdüremeyeceğini söyler. Ancak Aristoteles’te insan ruhunun bir parçası olan Faal Akıl görüşü ile ona bir şekilde ölümsüzlük verdiğini de görüyoruz. Belli bir oranda uyumdan söz edebiliyoruz kısaca.
    7. Ahlak: Aristoteles’in pratik davranışlarımızda peşinden koştuğumuz iyinin haz olmadığı, mutluluk olduğu görüşü ile esas itibariyle Platon’un mutlulukçu (eudamonist) ahlak anlayışını paylaştığını söylemek mümkündür. Platon kadar haz düşmanı olmayıp hazzın belli ölçüde mutlu hayatta yer alması gerektiğini söyler. Platon’un geç diyaloglarında da haz daha olumlu bir yer edinecektir kendisine.
    8. Siyaset Felsefesi: Aristoteles, Platon gibi en iyi siyasal rejimi bir site devleti olarak düşündüğü gibi site için önerdiği en iyi hükümet biçimini de yine Platon’a benzer biçimde en iyilerin yönetimi olarak ortaya koyar.


    Plato ve Aristo Düşünce Farkları detay;

    Platon Sokrates’in(M.Ö.427’de doğmuş) bir öğrencisidir, spor, edebiyat ve felsefeyle ilgili eğitim almıştır. Atina’nın çalkantılı zamanlarında yaşamıştır. Akademia adlı okulunu M.Ö.387 yılında kurmuş, felsefeye yatkın devlet adamları yetiştirmeyi amaçlamıştır. Platoncu düşünüşün temelinde toplumsal ve siyasal sorunların çözümünün felsefeye dayandırılmasıdır. Bu sayede siyaset ampirik olgulara dayandırılmadan evrensel değerlere veya idealara (kavramlara) dayandırılacaktır. İdealizm de  felsefi bir terim olarak nesnel gerçekliği ve maddeyi, maddi olan tinsel, düşünsel, kavramsal olarak açıklayan, ülkücü bir yaklaşımı ifade eder. Platon, nesnenin tümel bir kavramlar ve evrensellerin bilimin konusu olacağını savunur ve duyulardan arındırır. Nesneye özünü veren ve özünü oluşturan yapı sonsuz ve değişmezdir. Nesneler ideaların kopyalarıdır. Bu yüzden idealar iki çeşitte olur akılla kavranan ve gerçek boyutu olan kopyalar(doksalar). İdealar ile insan arasındaki ilişkiyi insan ruhu sağlamaktadır. Platon’a göre insan ruhu 3’e ayrılır. Maddi isteklerin hakim olduğu iştah bölümü, soylu isteklerin olduğu yürekli bölüm, insanın tanrısal yönünü oluşturan ussal bölümdür. Her insanda belirli bir bölüm baskındır. Bu yüzden insanlar arasındaki eşitsizlik insan ruhuna bağlanmış, eşitsizlik kalıtımsal olarak doğallaştırılmıştır. İdeanın bilgisine ancak kendisinde ussal baskın olanlar erişebilecektir. Us tek başına yeterli olmamakta, diğer kısımları etkisi altına almalı, tikeller nesneler dünyasının çekiciliğinden kurtarılmış olmalıdır.

    Platon Sokrates gibi diyalektik yöntem kullanır, karşısındaki kişinin fikirlerini çürütür ve o kişinin bir şey bilmediğini düşündürtür. Daha sonra da kişi ruhuyla idealara yönlendiriltilebilir. Platon kişinin olanca şekilde nesnelerle, tikellikle olan bağlantısını kopartır. Varlığı seyredebilen insan hem ideaları hem de varlığın doksasını görme imkanına kavuşur. Bu sayede kişi evrensel bir söylemin sahibi olur. İdeaların çokluğunun farkında olmasıyla birlikte epistemeyi izleyerek çelişkiyi ortadan kaldıran insan bilgeliğe sahip bir kral olacaktır.  Böylece Platon özgürlük vaateden demokrasinin çatışmayı doğuracağını söyler. Ruh maddedeki devinimden önce varolur ve onu devindirir. Tüm evren devinim içinde olduğundan bütün devinimlerin bağlı olduğu özgül ruh, ve o da varlık en üstün idea olan iyi ideasından başka bir şey değildir. Bu durumda insan bu akıl yoluyla biçimlenen evrenin gerçek bilgisine ulaşmak ve idealar evrenindeki düzeni nesneler evreninde kurmaya çalışmaktır. Platon’da iyinin bilgisinin edinilmesi, iyi bir devlet ve iyi bir toplumun inşasına dönüktür. Bunu da ruhu ve aklıyla idealar evrenine bedeniyle de nesneler evrenine ait olan kişi filozoftur.

    Platon için iyi devlet, iyi toplum, iyi yurttaş arasında mesafe yoktur. İyi insan iyi yurttaş ve iyi bir toplum tarafından koşullanır. Platon için devlet sözleşmeden doğmuş bir kurum değildir. Platon’a göre devlet doğaldır, çünkü toplum doğaldır. İnsanlar kendi kendilerine yetmediklerinden birlikte yaşayarak toplumları oluştururlar. Doğallaştırılan devlet içinde yönetim biçimleri toplumun isteklerine ve koşullara bağlıdır. Toplum demek ki insanların arasındaki işbölümüyle ortaya çıkmaktadır. Bu sayede en zorunlu mesleklerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Daha az zorunlu ve gereksiz malların üretildiği alanlara doğru gidişat gözlenir. Bu yüzden insanlar arasındaki eşitsizliklerin içkin ve doğal olduğudur. Para ekonomisinin ortaya çıkmasıyla lüks tüketim malları üretilir, toplum bu sayede sade yaşamdan ayrılarak yozlaşır. Lüks yaşam ve hırsla birlikte daha çok kazanma istenci, toplumu saldırgan yapacaktır ve uzmanlık ve yeti gerektiren askerlik ortaya çıkacaktır. Bu yüzden devlet bir belirli bir merkeze bağlı bir organizma gibidir, bütünlük ölçeğinde incelenir. Platon’a göre her tikel amaç, devletle ilişkisiyle anlamlıdır. İdeal devlet bu şekildedir ve devletlerin bu ideal devletlere yaklaşmalarını Platon arzular.  Platon ideal devleti 3 temel alana indirger. Bu iş alanları üretim, koruma ve yönetim işleridir. Her bir iş alanı bir sınıfa denk gelmektedir, erdemleri ve yetenekleri farklıdır. Hiyerarşik olarak en altta olan insanların amaçları paradır ve ölçülülük onlar için erdemdir. Koruyucular için önemli olan ise alkış, şan, şeref, takdir peşinde koşmaktır.Bunlar için erdem yiğitliktir. Hiyerarşik olarak en üstte olan sınıf yönetici sınıfıdır ve bunların ruhlarında başlıca unsur akıldır. Bu sınıf bilginin peşinde koşar, erdemleri bilgelik olacaktır ve filozoflar olurlar. Bu erdemlerden oluşan toplumda bilgelik, yiğitlik ve ölçülülük olması gerekmektedir. Doğruluk ve adalet erdemi de diğer 3 erdemi kapsayıcı bir erdemler bütünüdür ve aralarındaki ilişkiyi tanımlar. Her üç erdemdeki sınıfın sadece kendi işleriyle ilgilenmeleri doğruluktur ve devleti de doğru kılar. Her sınıftaki insan sınıfsal konumlarıyla ilgili işlerle ilgilenerek özgürlüğe ulaşırlar, tersi ise kaosu getirir.

     

    İnsanlar tikel olarak yaptıkları işlerin toplamıyla tümel amacı meydana getirirler. Mutluluk ancak tümel olarak devlette biçimlenir. Platon’un amacı devleti organik bir birlik ve bütünlük olarak inşa etmek ve bunu sürdürülebilir kılmaktır, bunu mümkün kılmak için devlet gerekirse ara ara şiddete de başvurabilir. Bunun sağlanması için de koruyucular sınıfına eğitim verilmesi gerekmektedir. Yöneticilerin de gerektiği zaman yalana başvurarak siyasal bütünlüğü sağlamaları gerekmektedir. Platon’un tezi, eğer her bir sınıf kendi rolü dışına çıkarsa ve diğer sınıfların işlerine müdahil olursa devlet ortadan kalkar. Üretici sınıfta altın veya gümüş sınıftan bir çocuk çıkarsa bu çocuk yönetici sınıf için eğitilecektir. Aynı şekilde yönetici sınıfın içinden tunç veya demir cevherli çocuklar çıkarsa onlar da o sınıfa yerleştirileceklerdir. Platon ideanın tümel, değişmez, evrensel ve tarih üstü niteliğinin gözetilerek ideal devletin devlet ideasına yaklaşması gerektiğini belirtir. Platon ideal devleti dışa kapalı, diğer devletlerle ticarete dayalı ve bütün ilişkileri enaz ölçekli ilişkilerde bulunan bir yapıyı benimser. İçerden oluşacak değişime ve yeniliğe karşı da devletin koruyucularının her zaman hazır olmasını talep eder. İdeal devlette zenginliğe de yoksulluğa da yer verilmemiştir, çünkü zenginlik insanı uyuşukluğa sevkeder, yoksullukta yoksunluğa. Siyasetin nüfus politikalarıyla ve nüfusun kontrollü bir şekilde artmasıyla ileriye doğru gideceğini savunur. İdeal devlet yayılmacı olmayan, nüfusunun belirli bir coğrafyada bulunan, büyümeyi ve genişlemeyi amaçlamayan bir bünye olmasının doğru bir yaklaşım olduğunu söyler.                     

    Koruyucuların ortak yaşamında özel mülkiyete yer yoktur, sade, yalın bir yaşam öngörülür. Bu tarz yaşam da çatışmaları engeller. Bu sınıf içerde düzeni korur, dışarıda da devleti dış tehditlere karşı korurlar. Platon koruyucu sınıf için aileyi kurmayı da yasaklar. Üreticiler için ise aile en önemli varlıktır. Maddi dünyanın ve tikelliğin sınırlarıyla koşullandırılmışlardır.  Kadınlarda erkekler gibi iyi eğitimle birlikte filozof kral olma hakkına erişebilirler. Koruyucular yaşam boyu eğitim görmelidirler, koruyucu olacak çocuklara müzik ve beden eğitimi dersleri birlikte verilmelidir. Bu sayede kişi ölçülülük ve dengeye erişir, yoksa sadece birinin verilmesi ile kişi yumuşar. Çocuklar ayrıca savaş alanlarında eğitilmelidir. 20 yaşından sonra ise kişiye matematik, astronomi, geometri, armoni öğretilmelidir. Sınavdan sonra 30 yaşında ise diyalektik eğitimi verilerek gerçek hayattaki çeşitli durumlarla kişi sınava tabi tutulur. 15 yıllık bir süreden sonra ise kişi idealara gerçeklikten bakar ve filozof olur.   

    Platon’a göre devletin amacı bütün topluma mutluluk sağlamaktır. Sınıf gözetimi ve mutluluğunu devletle bağdaştırmaz. Kanunların ve adaletin koruyucusu olanlar koruyucu olmadan geçinirlerse devlet çöker. Bütün toplumun kaderi onların eline kalır. Zengin çömlekçi çömlekçilik işini yapmaktan yorulduğunu söyleyerek o işi bırakır, uyuşuklaşır. Çömlekçi yoksul olursa da yapacağı işle ilgili araçları bulamaz.

    Platon devlet bütünlüğünü kaybetmediği ölçüde genişlemesinden yanadır. Koruyuculardan işe yaramaz olanları diğer sınıflara verilmesinden yanadır. Çocukların oyunlarına bile karışıp oyunda kuralların dışına çıkan çocuğun büyüyünce toplum kuralları ve kanunların dışına çıkacağını savunur. Bir şey iyi başlarsa iyiye kötü başlarsa daha kötüye doğru gider. Her şey sonunda kendinin son gücüne varır. Tabiata uygun olarak kurulmuş bir devlet ileri gidebilmesini bilgili ve bilgisini kullanan küçük bir topluluğa bağlar. Devlette arayacağımız iki değer vardır. Ölçü ve doğruluk.

     

    Bir insanın içinde iki yan vardır. İyi yan, kötü yanı buyruğu altına alırsa buna kendine hakim olma diyoruz ve övülmeyi hak eder. Kötü eğitimli ve kötü insanlarla beraber olan insan da iyi yan zayıflar, kötü yanın buyruğu altına girer , kişi kendinin kölesi olur. Devlette çalışan kişiler iyi bir yaradılışla, iyi bir eğitimi birleştirerek akıl ve düşünce yoluyla sade ve ölçülü isteklerle yaşamaları gereklidir. Akıl ölçülüdür, içimizde olan biteni kollayıp yönetmek ona düşer, öfkenin işi de aklı kullanmaktır. Kötülükler sadece toplumun düzenini değil, insanların da işlerini tek tek bozar. İyilik içimizdeki sağlığı, güzelliği, düzeni, kötülükse hastalığı, çirkinliği, çürüklüğüdür. Yapacağımız iyi işler bizleri iyiliğe, dürüst olmayan işlerde bizleri kötülüğe götürür. Platon devletteki olaylara organik bakış açısıyla yaklaşmaktadır. Kadınların da erkeklerle aynı işleri yapmaları istenmesi durumunda onların da erkekler gibi yetiştirilmeleri gerekir ve müzikte ve sporda iyi yetişerek koruyucu olabileceklerini söyler. Anlaşmazlıklarda her zaman söz sahibi yaşlı olacak ve yaşlıların kararları uygulanacak.

     

    Aristo

    Aristo felsefesini gözlem ve deneyden yola çıkan ampirist bir yönteme dayandırmıştır. Siyaseti erdemle birleşmiş yüce bir etkinlik olarak görür ve şehir devletinin iyiliği ile kamu yararını bireysel yaşamın en yüksek amacı olarak görür.

    Yunanlılar dışındaki kavimlere barbar diye bakmaktadır. Politikos, Retorika, Eudemos eserlerinden bazılarıdır. Akla önem verir ve eleştirel yaklaşım sergiler. Akademia’da eğitim görmüştür. Siyaset bilimi de insan eylemi , iyi yaşam ve yurttaşların mutluluğu üzerine kuruludur ve bir kuram oluşturur. Gözlemden ziyade, belli ilkeler ve etik değerler üzerine kurgulandığı için siyaset bilimi de normatif bir disiplindir. Aristoteles, siyaseti kapsayıcı ve yüksekte yer alan bir bilim olarak görürler, insanı daha iyi bir yaşama doğru götüren bir olgudur. Aristoteles, hocası Platon gibi aynı felsefeyi savunur ve herhangi bir şeyi anlamak için onun görüntüsünden değil, doğasından ve yapısından yararlanmak gereklidir. Devletin doğasını açıklarken ise platonun görüşlerini çürütmeye çalışır ve aile ve özel mülkiyet kavramlarındaki görüşlerinden ayrılır.

    Aristo için Yunan şehir devletleri onun siyasal görüşlerine kaynaklık ederek devlet kuramı içinde çok öneme sahiptir. Politika devletin doğasının incelenmesi ile başlar, her şeyin doğası onun ereğinde aranmalıdır, şeylerin kökeni değil, kendisine doğru geliştikleri şey, onların yapısını ve doğasını ortaya çıkarır. Bir aracın yapımında maddeye form kazandıran o aracı yapan kişi,  kazandırılan form ise onun kafasındaki erektir, tasarımıdır. İnsan toplulukları için yetkin durum, ahlaki ve düşünsel etkinliktir, eylem yaşamıdır.

    İnsan topluluğu için devlet böyle bir yetkinlik düzeyindedir. Devlet, insan için en iyiyi amaçlayan tek ahlaki ve düşünsel yaşam olanağıdır. Analitik yöntem kullanır ve bu önermerisini kanıtlar. Devleti kurucu parçalarına böler ve tek tek bu parçaları tanıtır. Bu parçalar kadın, erkek ve köledir. Kadın erkek olmadan üremeyi gerçekleştiremez , efendi köle olmadan da güvenlik olamaz. En küçük insan topluluğunu oluşturacak olan yani aileyi oluşturacak olan bu 3 parçadır. Devletle insan toplululuğu kendi kendine yeterli hale gelmiştir. İnsan, aile, köy devleti amaçlamışlardır. Aristoteles insan topluluğu olarak devletin özünü, türünü araştırmıştır. Devletin özsel farklılığı onun amacında, iyi yaşam sağlamada saklıdır. İnsan doğası gereği iyi yaşama ulaşmaya uğraştığı için içgüdüleriyle hareket eden siyasal bir hayvana benzetir. İnsana bu niteliği kazandıran şey konuşma özelliğidir. İnsanın yetkinleşmesi şehir devlete katılarak ve bir üyesi olarak, onun yetkinliğine katılmasıyla olur. Aristoteles’un felsefesinde önemli olan birey değil, siyasal yaşamdır, devlettir. Devletin dışında bireysel yaşam doğal değildir. Bir yurttaşın kendini geliştirmesi için en iyi yer siyasal yaşam içinde bulunmak yani devlet içinde yaşamaktır. İnsan da zoon politikon olarak doğası gereği siyasallaşma eğilimi içinde bulunur ve onu hayvandan bu şekilde ayırt edebiliriz.

     

    Aristoteles’in aile ve yaşam söylemleri efendi köle ilişkileri, servet edinme, ev yönetimi  olarak belirtilir. Köleliğin doğal olduğunu söyler, mülk edinmenin bir parçasıdır, eyleme yarayan şeylerden biridir. Kölelik hayatın sürdürülmesi için gerekli olan bir araçtır ve kölelik kurumunu aklamaya çalışır. Ortak birliği olan her şeyde yöneten yönetilen ilişkisi ortaya çıkar. Zihnin bedeni yönetmesi gibi efendinin de köleyi yönetmesi doğaldır. Daha iyiler daha değersizleri yönetecektir. Siyasal alanda ise devlet adamları yurttaşları yönetecektir. Kölelik ekonomik açıdan da gerekli olan bir kurumdur, üretimin bir parçasıdır. Mülkiyetin de bir parçasıdır. Aile içindeki eşitsizlik 3 biçimde ortaya çıkar. Baba çocuklar, karı ile koca, efendi ile köle ilişkisi. Bu ilişkiler hiyerarşik olarak kurulmuştur. Efendinin köle üzerindeki yönetimi tiranlığa benzer. Aristoteles, köleliği Yunan medeniyetinde normal olarak karşılar ve kölelik uygulamasında kötü uygulamaların olmamasının sağlanması gerektiğini belirtir. Servet edinmede doğal yollar yaşam için gereken malların üretilmesi için hayvancılık, tarım ve avcılık yapılmasıdır. Doğal olmayan yol ise paranın kullanılmasıdır. Aristoteles değiş tokuşu önerir. Şeylerin kullanım ve değişim değeri arasında ayrıma gider. Faizcilikten nefret eder. Aristoteles, çocukların ortak mülkiyet konusu olmasını hazmedemez ve çocuklar herkesin olduğu zaman hiçkimsenindir. İnsanlar bir şeye sahip olduklarında bu onlara daha çok haz verir ve daha üretken olurlar. Bu yüzden platondan farklı olarak Aristoteles koruyucuların ve filozoflar için  belli ölçülerde özel mülkiyete izin verilmesi gerekmektedir.   

    İyi bir yurttaşın iyiliği, yapması gereken bir işlevi iyi bir şekilde yerine getirmesindendir. Devletin iyiliğide böyle olur. Aristoteles için ustalar ve zanaatkarlar boş zamanlarında yasama ve yargıya katılamadıkları için yurttaş olamazlar. El emeğinin insanları köleleştirmesinden dolayı  devlet için bir araç olduğundan zihinsel emek yanında önemsiz görülmüştür. Yurttaşlık statüsünü elde edemeyenler devletin asli bir parçası değil, bazı hizmetlerin yerine getirilmesi ve devletin temel gereksinimlerini yerine getirmeleri gereken birer araçtır.

    Aristoteles siyaset felsefesini araştırırken siyasal varlıkların gerçek doğasını ortaya koyar. Anayasa devletlerin erk görevlerinin dağılımı, egemenliğin ve her toplumun gerçekleştirmeyi amaçladığı hedefin belirlenmesi için benimsenen düzenlemelerdir. Anayasalarda uyumlu bir düzen içinde olması gereken 3 öğe vardır, bunlar topluca görüşüp düşünmedir ve ulus önünde her şeyin görüşülüp tartışılması(yasama), yürütmenin , yani bütün görev ve yetkilerin karmaşası (yürütme) ve yargı düzenidir.  Aristoteles bu erkleri ayrı tutarak farklı yönetim biçimlerini veya farklı anayasalar olduğunu söylemektir. Aristoteles devletin amacının en yüksek iyiye ulaşmak olduğunu söyler. Devlette yurttaşları bir araya getiren şey ortak yarardır. Devlette yurttaşlar arasında eşit bir ilişki ve kader birliği vardır. Ortak yararı, devletin birliğinin temeli ve tanımlayıcı özelliği olarak alır ve yönetim biçimlerini de bu şekilde tanımlamış olur. Yönetimin kimin elinde olduğuna göre doğru veya yanlış yönetim vardır. Tek kişinin yönetiminde doğru anayasaya sahip monarşi, yanlış olan tiranlıktır. Azınlığın yönetiminde doğru anayasa aristokrasi, yanlış olan oligarşi, çokluğun yönetiminde doğru anayasa politeia, yanlış anayasa olan demokrasidir. Platon’da bu tür bir sınıflandırma yapmıştır ama bölümlendirmede kullanılan ölçütler farklılık gösterir. Politeia oligarşi ve demokrasi arası bir rejimdir, ılımlı demokrasi de denir. Yönetim biçimlerini adlandırmak için bir başka ölçüt adalettir. Kişilerin hakkı olan payı almaları, haksızlıkların ortadan kaldırılması Aristoteles eşitler arasında eşitlik ilkesini savunur. Bu sınıfsal eşitsizliği dile getirir ve farklı sınıflar arasında adalet üzerine yanlı algılamalar üstünde durur. Mülkiyet bakımından üstün olanlar kendilerini her zaman üstün görürler ve bu oligarşiye yol açar. Özgürlük açısından eşit olanlar herkesin eşit olmasını isterler bu da demokrasiye neden olur.

     

    İnsanların toplum içinde yaşamalarını sevdiren başkalarını sevmemiz oluyor ve bu da devletin yurttaşları için iyi yaşamalrını sağlatan bir unsur olmaktadır. Eğer devlet soylu eylemler için bulunmaktaysa, zenginlerin değil en iyinin iktidarı en etkili olandır. Aristoteles’e göre mutlak adalete dayalı ortak iyiliği amaçlayan anayasalar iyidir. Aristoteles yönetim biçimlerini sınıflandırırken nesnel yaklaşım ortaya koyar. Aristoteles monarşi, oligarşi, aristokrasi ve demokrasi gibi kavramlar arasındaki ayırımları tanımlamada bugün bile yararlanılır. Anayasal monarşi yasalar ve yönetici arasındaki ilişkilerin nasıl olacağını betimler.  Monarşide yasaları yapan monarktır ve ona büyük bir üstünlük sağlar. Kişisel erkin gücünü azaltmadan, bu gücün aşırılığa kaçmasının önüne geçmenin en iyi yolu geleneklere dayalı, ılımlılığa dayalı, yazılı olmayan yasalardır. Aristoteles yazılı olmayan hukuku yazılı anayasalara göre daha temel görür. Tiranlık baskı yönetimidir ve halka emirlerle olur. Aristokrasinin yol gösterici ilkesi erdemliktir ve şehir devletinin en erdemli kişilerinin tiranı devirmeleriyle yönetim oluşur. Görevliler liyakata göre seçilirler. Oligarşide insanların mutlak eşitsizliği vardır. Belli geliri olmayan insanlar yurttaşlıktan bile atılırlar. Yöneticiler devlet erkini zenginleşmek ve kendi çıkarları için kullanırlar ve devrime zemin hazırlanır, bu da oligarkların kendi aralarında çıkacak iç çatışmalardır. En aşırı oligarşi türü, çok az sayıda zenginleşmiş ailelerin egemenliği altında ortaya çıkar. Demokrasi insanların mutlak eşit oldukları düşüncelerine dayalıdır. Ilımlı mülkiyet koşuluna bağlı olan ve halkın yöneticilerin yasalara bağlılığını denetlediği bir yönetimdir. Politeia’da mülkiyet koşulu ve sayısal eşitlikte bir doğru noktanın yakalandığı yönetim biçimidir ve en iyi yönetimdir. Çokluğun yönetimidir. İdeal devlette sınırlı mülkiyet koşuluyla birlikte geniş halk tabakalarının yönetimde olduğu yönetimi betimler. Nüfusun denetlenebilir bir büyüklükte ve temel gereksinimlere yetecek kadar olmasını yeğler Aristoteles. Yurttaşlar da zeka ve yürekliliği birleştiren ırksal özellik taşıyan yunanlı olarak düşünmektedir. Yurttaşlık statüsünde olanlar savunma, adalet ve yönetim işlerini üstlenirler. Gençler askerlik görevlerini yaşlılar ise yöneticilik görevlerini yerine getireceklerdir.             

     

    Antik Yunan ve Roma İmparatorluğu Siyasal Sistemi Karşılaştırması

    Antik Yunan ilk defa Dor istilalarıyla başlar ve Mykene sonra da İonya uygarlığını kurmalarıyla devam eder. Topraklar topluluğun ortak mallarıdır ve eşit bir biçimde paylaşılıyordu. M.Ö. 7. yy.da para ekonomisinin ve ticaretin canlanmasıyla kabile esasına dayalı küçük topluluklar halinde şefler kendilerini aristokratik, soylu bir şekilde örgütlemiş ve toprakları yavaş yavaş kişisel mülkleri haline getirmeye başlamışlardır. Köylerde topraklarını kaybedenler Pazar yerleri yakınlarına yerleşmeye başladılar ve şehirler oluştu. Tarım ekonomisi pazara bağlı olunca köyler de giderek pazarın merkezine bağımlı hale geldiler. Bu merkezlere polis denmeye başlandı. Aristokratik güçlerde ekonomik anlamda iyice zenginleşmeye başlayarak siyasette başat rol üstlenirler. Kabileler arasındaki savaşlardan dolayı ele geçirilen kişiler köle olarak çalıştırılırlar ve Yunan polislerinde demokrasinin gelişmesiyle daha çok önem kazanırlar ve özellikle borç köleliği ortaya çıkmıştır, yani yoksulların aile bireylerini borçlarına nazaran teminat olarak göstermeleri ortaya çıkmıştır. Bu iç çatışmaları daha da sertleştirir. Polis bir agoraya, Pazar yerine, tiyatroya ve gymnasiuma sahipti. Polisler küçük ebatlıydı ve en önemlileri Atina, Sparta, Laconia ve Messenia’ydı. Polis’in ortaya çıkması tarıma dayalı ticaret ekonomisinin ortaya çıkmasıyla önem kazanmıştır. Tanrılara tapınma da bu dönemde ortaya çıktı. Prometheues,Zeus ve Herakles önemli tanrılardır. Poliste din polisin kendisidir, yurttaşların ve bütündür. Polis bir askeri birimdir ve devletsizliği, eşitsizliği  ifade eder. Halkın(demos) aristokratlara karşı savaşı polise karşı değildi, sadece daha demokratik ortam yaratılması içindi. Kentsel gelişimin ilerlemesi zanaatkarların tüccarların polislerde ortaya çıkıp güçlenmesiyle olmuştur. Siyasal alanın kurumsallaşması ve yasaların ortaya çıkmasına en iyi örnekler Atina ve asker ulus olan Sparta’dır. Spartalılar yazıya önem vermezler, Kyriptika gizli polis teşkilatının bir örneğidir. Lakonia bölgesi tarımla uğraşanlardan oluşan, limanı olmayan  bir yerdi. Dorlar yerleşmeye başladılar ve tarım topraklarını eşit olarak paylaştılar, üzerinde yaşayan insanlarda dahil ortak mülk olarak ilan ettiler. Sparta’nın siyasal düzeni de oldukça basit ve yalındı. Sparta saygınlıkları tam, yetkileri az iki kral tarafından yönetilmekteydi. Barış zamanında bazı uyuşmazlıkları çözerlerdi, yaşlılar meclisinde toplantılara katılırlar, dini işleri yerine getiririlerdi. Savaş zamanlarında ordu komutanlarıydı ve Sparta dışında sınırsız yetkiye sahiptiler. Gerousia 30 tane 60 yaşını aşmış kişiden oluşurdu ve yasa tasarılarını oluştururdu. Apella 30 yaşını aşmış Spartalılardan oluşan bir meclisti, teklifleri(savaş veya barış) reddetme veya kabul etme gibi işlevleri vardır. Sparta’da ayrıca devlet denetçileri vardı ve bunlar  ayaklanmaları denetlemek, bastırmak, sonra da yetki alanları genişlemiş durumdaydılar. Sparta 3 toplumdan oluşmuştur, spartanlar(hakim, yönetici sınıf), perioikoslar(karargah yerleşiminin sahipleri), helotlar (köylü halk). Spartanlar ticaretle, zanaatkarlıkla uğraşamazdı.Perioikoslar Akhalardı ve toprak, taşınır mallara sahiplerdi ve Sparta’ya haraç veriyorlardı. Siyasal hakları yoktu, askerlik hizmetlerinden yararlanılırdı periokioslardan. Helotlar toprağa bağlı bir gruptu, klerosa elde edilen ürünlerin yüzde 60’ı giderdi ve ürettikleri mallar şarap, buğday, yağ, peynir gibi ürünlerdi. Helotlar zaman zaman ayaklanırlardı. Çocukların eğitimlerine önem verilirdi ve 20 yaşına kadar dersliklerde eğitilirlerdi. Spartanlar yalın yaşar, karavana örgütlenmesi kurarlar, birlik içinde yaşarlar ve her ay birlik harçlarını pirinç, un, incir, şarap ve para olarak öderlerdi. M.Ö.6. yy.’da Peleponnes(Kuşadası) bölgesinin sahibi Spartalardır ve emperyal amaçlardan uzaktır, kendi içine kapanıktır. Atina sparta arasında M.Ö. 431 yılında savaş başlar ve Spartalılar yener. Atina askeri anlamda Sparta’ya göre her zaman daha zayıftır.

     

    Atina ticarete dayalı ekonomisiyle, hiç bitmeyen iç çalkantıları, gelişmiş kültür, sanat hayatıyla eğlenceli bir polis devlettir. Atina denize 7 km içerdedir ama ekonomik koşullar denize ve ticarete onları mahkum etmiştir. Kral Theseus dağınık köyleri merkezileştirecek ve birleştirecektir.Polisin özgür nüfusu 4 kısımdan oluşur. Eupatrides(iyi doğmuşlar), geomores(küçük çiftçiler), demiurgos(zanaatkarlar) ve thetesler. Meteikoslar da Atina yaşamaktaydılar ve tüm yurttaşlık haklarından yoksundular, ticaretle uğraşırlardı. Kölelerde bulunmaktaydı. M.Ö. 8. ve 7.yy.’da Atina krallığı tavsiye etmiş ve 9 (arkhon)yöneticiye bırakmıştır. Biri dini işleri, diğeri iç işlerini , bir diğeri savaş işleriyle ilgileniyordu. Her bir yönetici 10 yıllığına görevliydiler. Görev süresi biten yöneticiler yaşlılar meclisi üyesi olurlardı. Atina hukuku aristokratların keyfi yönetimleri ile yönetilmekteydi. Siyasette tekelleşme vardı, ama Atina iktisadi ve kültürel bir çekim merkezi haline geldi. M.Ö. 630 yılında yasaların yetersizliğini bahane eden Kylos tiran olmaya bile çalışmıştır. Drakon katı yasaları getirilmiş  hırsızlık gibi en küçük bir yanlışın cezası ölümdü, büyük bir dönüşümün işaretiydi. Buna istinaden Atina’da ayaklanmalar birbirini izledi ve en sonunda yasa yapıcı Solon M.Ö.’de 594’de yasaları yeniden derledi. Solon borç köleliğini kaldırdı. Yurttaşların tabi olduğu vergi dilimlerini ve siyasal hakları yeniden düzenledi. Dörtyüzler meclisi kuruldu, jüri sistemiyle kurulu halk mahkemeleri oluşturuldu. Thestesler yoksul köylülerdi.

    Peisistratos’un başa geçmesiyle Atina altın çağını yaşar ve aristokratlar oligarşiyi kurarlar ve sonra da plutokrasiye(zenginlerin yönetimi) geçilir. Niyetinden kuşkulanılan tehlikeli yurttaşlar mecliste oylanarak 10 yıllığına Atina dışına sürülürdü. Oy kullanmak için çanak, çömlek parçaları kullanılırdı. 310 bin olan Atina nüfusunda 110 bin köle, 28 bin metoikos vardır.  Perslerle savaşılır ve savaş kazanılır. İlk Olimpiyat oyunları yapılır ve maraton koşusu yapılır. Kölelerin çocukları da kölelerdir. Köleler korsanlık sonucu ve zor kullanılarak köle ticaretiyle köleleştirildiler, tarım ve ev işlerinde çalıştırıldılar. Yurttaşlık ile mülkiyet arasında bağlar vardı ve yurttaşlar arasında eşitlik savunuldu. Demokrat Perikles başa geçti ve Atina polisinin yayılmacı eylemleri daha da arttı. Perikles toprak sahibi olmayan yoksul Atinalıları kolonilerde toprak vererek Atina üzerinde baskıyı azalttı. Devlet memurlarının seçimle değil kurayla seçilmesini sağladı. Her yurttaşa bir yasa tasarısına karşı anayasaya aykırılık gerekçesiyle dava açma yetkisi tanıdı. Devlet memurlarına belirli bir ücret ödenmeye başlandı. Atina demokrasisi doğrudan demokrasi olarak tanımlanmaktadır. Uzmanlık gerektiren devlet memurluklarına 1 kere seçilenlerle, diğer devlet memurluklarına her Atinalı yurttaş kura ile seçilmişti ve görev almıştı. 15 yıl başkomutanlığa seçilen Perikles Atina’da tek adamı oynuyordu. Atina’da otuzlar tiranlığı  demokrasinin yokolmasıyla başa geçti, oligarklardan oluşuyordu ama o da yıkıldı. Sürgündekiler daha zayıf bir demokrasi kurdu. Makedonların M.Ö. 355 yılında başa geçmeleriyle tüm Yunan polisleri Makedon medeniyeti oldu. Roma İmparatorluğunun bu bölgeleri ele geçirmeleriyle de Atina ve Sparta polisleri kaldı diğer tüm  polisler yokoldu. Yunan medeniyetinin getirdiği önemli husus kabile, akraba ve soya dayalı bağlılıklarından demokrasiye ve yasalara geçiştir, kurumsallıklar inşa etmişlerdir. Epikurusçuluğu ve Stoacılığı içeren Antik Yunan felsefi dönemi barbar halkların da İmparatorluğa katışmasıyla değerler dünyası bir dönüşüm içine girer. Yurttaş yerine bireyi, siyasal düzen yerine bireysel mutluluğa önem verir. Stoacılar eşit bireylerin evrensel yurttaşlığı fikrini benimserler. Epikurosta ise siyasetten ve kamusal yaşamdan soyutlanarak bireysel düzeyde ulaşılan dingin ve bilgece yaşamı amaçlayan bir ahlak felsefesi üzerinde durulur.

     

    Batı Roma tarihi 1200 yılı kapsar, Roma siyasal düşüncesi Cumhuriyet, Cumhuriyet sonrası İmparatorluğa ve İmparatorluk gibi 3 dönemi içerir. Polybios anayasal rejimlerin işlerliği, Cicero‘da yasalı bir siyasal toplum olan karma yönetimin (res republicanın) nasıl sağlanacağıdır. Roma halkı kabile, fratri, klan bölümlerine ayrılır. Roma halkı başlangıçta hayvancılıkla uğraşırlardı ve bu işlerle uğraşanların klanlarıyla oluşturulmuştur.

    Roma’da siyasal otoritenin kurulması için ve yönetim biçimlerinin oluşturulması için en önemli etken toplumsal ayrışmalardır. Klan başkanları ve onların soyundan gelenler doğuştan soylular(particiler) olarak anılırlar. Particiler ayrıcalıklıdırlar, kendi klanlarını oluşturmuş ve kendilerine bağlı olanlara sığıntı denmiştir. Bir klanın üyesi olmak Roma’da siyasal olarak çok önemlidir. Roma’da seçme ve seçilme bir soya üye olmakla mümkün olmuştur. Clienste denen sığıntılarla birlikte zanaat ve küçük çiftçilikle uğraşanların oluşturduğu pleblere Roma’da vatandaşlık hakları verilmemiştir. Özgür olmalarına karşın Roma’da seçme ve seçilme hakları yoktur. Roma’da ilk önce krallık yönetimi olmuştur. Kral 30 fratri grubun oluşturduğu bir meclis olan comitie curiata tarafından ilan edilmekteydi. Kral başrahiplik, başyargıçlık, başkomutanlık gibi görevleri yerine getirirdi ve imperiuma sahip olurdu. Yönetimde kralın yanında senato, kralın danışma meclisiydi, klan başkanlarından oluşmaktaydı. Comitia curiata ise savaş ve barışın kabul edilmesi, topluluğa yeni klanların alınmasıyla meşguldü. Krallığın devrilmesiyle Roma cumhuriyete dönüştü, bu siyasal yapı devam ettirildi, yeni halk meclisleri açıldı. Comitia centuria halk meclisi demektir, asker ve vergi esasına dayanmıştır, savaş ve barışı ilan etmek, ittifak yapmak gibi işleri vardır. Daha sonra da Roma’da meclislerin en güçlüsü haline gelmiştir. Roma’nın en yüksek devlet görevlileri olan magistratalrın yani consullerin, yargıç ve sensörlerin  seçimi de bu meclislerde(centuriata meclisi) yapılmaktaydı. Kral Tarquinius devrildikten sonra, aristokrasi başa geçti ve Roma bir kent devletine, cumhuriyete dönüştü.  Imperium artık Comitia centuriata tarafından seçilen ve 1 yıl süreyle iktidarı elinde tutan iki konsüle terk edildi. Konsüller seçilebilmek için yurttaşların desteğini kazanmaları gerekliydi. Konsüller hazineden sorumlu bakanlar, kamu binalarından, kamu düzeninden ve festivallerden sorumlu bakanlar, pleb meclislerine başkanlık eden ve yasa teklifi veren devlet görevlilerinden oluşurdu. Roma’yı senatoda aristokrasi yönetmekteydi. M.Ö. 4 yy.da eski magistratusların yeniden seçilmeleri bir gelenek halini aldı ve senatörlük ömür boyu süren bir meslek haline geldi. Senato düşüncelerini tavsiye niteliği taşıyan senatus consultum da dile getirirlerdi ve burası bir müzakere organıydı. Yasa tasarıları halk meclislerinin önüne getirilmeden önce senatoda tartışılırdı. Senato’ya sadece partici aileleri girerlerdi, iki konsül particiler arasından seçilirdi. Plebler bu yüzden ayaklandılar ve kendi meclislerini seçtiler , halk meclisi. Concilium plebis denilen bu meclisler erkin bir magistratus tarafından keyfi olarak kullanılmasını engellemek için tribunusları seçmekteydi. Daha sonra da Comitia Tributa oluşturuldu ve hem particiler hem de pleb yurttaşlardan oluştu. Cumhuriyet Roma’sı bu şekilde gelişti. Roma hukukunda ilk halk duyurusu 12 Levha Yasası kabul edilmiştir. Magistratusları seçmek, magistratuslar tarafından verilen ya tasarılarını onaylamak ,savaş ve barış kararlarını almak pleb meclislerince yapılmıştır. 6 aylık dikatörlük ilanı yani olağanüstü hal ilanı da eskiden sadece Senato’nun onayı ve kararıyla alınırdı daha sonraları pleblere de bu onay verilmiştir. Meclislerde oy verme grup şeklinde oy vermedir, bireyler olarak değil.M.Ö. 1 yy. da meclislerde oy kullanma hakkına sahip olanlar özgür doğan yetişkin yurttaşlar, azad edilmiş yurttaş ama silah taşımayan kölelerdir. Roma savaşlarla büyüdükçe yurttaşlığın genişletilmesi, yeni yerlere savaşlarda zafer edinmiş valilerin atanması olmuştur. Tribinuslar devamlı savaşan Roma’ya karşı çıkmışlardır. Zenginlikte yeni yerlerdeki paranın ele geçirilmesiyle artmış, orantısız zenginler ortaya çıkmış. Zengin plebler partici ailelerinin evlatlarıyla evlenmişler, orta gelir grubu ortaya çıkmış, yönetici senatör sınıfına dahil olmuşlar, optimates (en iyiler)sınıfı ortaya çıkmıştır.     Atlılar olarak yeni bir sınıfta ortaya çıkmıştır. Bunlar süvarilerdir. Üzüm ve zeytin üreten büyük çiftlikler ortaya çıkmış ucuz buğday ithaline dayanan ve uzun askerlik sürelerine dayanamayan köylülerin tek işleri çoğalmaktır ve yoksulluk onlar arasında artmıştır.  Bu da Roma’da yeni sorunlar getirmiştir. Roma hukuk ve ahlaktan oluşan yasalar oluşturmuşlardır. Roma toplumu otorite üzerine kuruludur, soyutlama önemlidir. Eylem merkezli bir hukuk anlayışını savunur. Roma’da egemen güçler devamlı içerden meydan okur.Roma’nın tanrısal bir işlevi vardır. Stoacıların Roma fetihlerine idealizm kattığı ve bu fetihleri yücelttiği görülür.



    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.