Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

  • Tarih
  • 3 yıl önce
  • 1 Cevap

Post-endüstriyel toplumun eğitim anlayışı

Post-endüstriyel toplumun eğitim anlayisi

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    Zeus

    • 2021-01-09 15:52:01

    Cevap :

    Post-Endüstriyel Dönüşüm Sürecinde Eğitim

    Daha önceki bölümlerde de genel çerçevesi ortaya konulduğu şekilde, modern endüstriyel toplum kendini geleneksel/tarım toplumlarının yapılarına ve değerlerine bakarak tanımlamıştır. Geleneksel toplumlardan farklı olarak modern endüstriyel toplumların paradigması büyük ölçüde, “otoritenin merkezileşmesine”, “ileri düzeyde iş bölümüne”, “bürokratik yönetim geleneğine” (yani bir anlamda işin bilimsel örgütlenmesine), “endüstriyel üretim düzeni”ne, “büyük işletmeler”e, “bağımlı/ücretli çalışmaya”, “mekanik evren/örgüt anlayışına”, “ulus devlet” düzenine, “rasyonalite”ye, “ilerleme”ye, “evrim”e, “düzen”e, “homojenleşme”ye, “değerden arınma”ya ve “standartlaşma”ya dayanır.

    Modern toplumun eğitim anlayışı da büyük ölçüde, endüstriyel düzenin ihtiyaçlarına göre biçimlenmiştir; yani, standartlaşmış, daha ziyade mavi yakalı iş gücü merkez alınarak tasarlanmış, bilginin üretiminden ziyade kullanımını esas alan, insanlara daha ziyade “belli bilgi ve becerileri kazandırmayı amaçlayan”, ancak onların “yaratıcılıklarına çok gereksinim duymayan”, bir anlayışı temel almıştır.

    Özellikle de modernitenin ayrılmaz bir parçası olan “disiplinin” kazanıldığı yer, büyük ölçüde herkese “kitle eğitimi veren okullar” olmuştur. Ancak endüstriyel toplum gerilerken, yeni bir toplumun yükselişine tanık olduğumuz şu dönemde, yeni bir eğitim şekline ihtiyaç duyduğumuz sıkça dile getirilmeye başlanmıştır. Farklı adlandırmalar söz konusu olsa bile, bu yeni toplumun bir post-endüstriyel/enformasyon/bilgi toplumu olduğu konusunda yaygın bir
    kanat söz konusudur.

    Giderek azgınlaşan küresel rekabet karşında, artık hiç kimsenin elinde hazır senaryolar yok. Firmalar haritası çizilmemiş topraklarda yollarını bulmak zorundalar. Ortak aklın ötesinde, sezgiye de ihtiyaçları var. Belirsizlikle başa çıkmayı bilen, sürekli yeniliğe kendini adamış insan gücü, firmaların en önemli zenginlik kaynağını oluşturmaktadır. Dolayısıyla, yaratıcılık, hiç olmadığı kadar önemli bir unsur olarak öne çıkmıştır. Mümkün olduğunca merkeziyetçilikten uzaklaşma çabası söz konusudur.

    Küreselleşme ve onun öteki yüzü olarak gelişen yerelleşme, ulus devletleri iki taraflı sıkıştırmaya başlamıştır. Özellikle hızla yaygınlaşan enformasyon teknolojileri, ulus devletin denetim kabiliyetini birçok bakımdan sınırlamaktadır.
    Diğer taraftan İnternet gibi teknolojiler, başta eğitim olmak üzere çok geniş bir alanda ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Küresel bir etkileşim ve çalışma düzeni için uygun bir teknolojik altyapı ortaya çıkmaktadır. Bütün bunların yanında artan bilgi işleri ve hızla yaygınlaşan bilgi iş gücü, bu yeni toplumun en önemli özelliği hâline gelmiş ve evrensel okuryazarlık ön plana geçmeye başlamıştır. Bir diğer ifade ile postendüstriyel toplumda “bilgi”, toplumun stratejik kaynağını oluşturmaktadır. Bilgiyi üreten de, kullanan da insan olduğu için, insan kaynakları; dolayısıyla eğitim bu toplumun varlığını sürdürebilmesinin olmazsa olmaz koşulu hâline gelmiştir.

    Endüstriyel toplumdan post-endüstriyel topluma geçiş sürecinde, işin yapısı büyük ölçüde değişmektedir. Bir kez öğrendikten sonra, yaşam boyu sürdürülen endüstri toplumunun işlerinin yerini, enformasyon/bilgi toplumunda, part-time ya da geçici/sözleşmeli işler almaya başlamıştır.

    İşin sürekliliğini yitirmesine paralel olarak, çalışanlar, yaşamları boyunca yeni işlere uygun yeni hünerler kazanma ihtiyacı duymaktadırlar. Nitekim geçmiş Amerika Devlet Başkanlarından Clinton, ortalama bir Amerikalının yaşamı boyunca yedi defa eğitilmek zorundadır diyordu. Bu oran günümüzde artarak devam etmektedir.

    Endüstri toplumu standartlaşmayı, kitle üretimini, aşırı uzmanlaşmayı, vasıfsızlaşmayı, Marks’ın, C. Chaplin’in çalışmalarında sıkça vurgulanan yabancılaşmayı ve mavi yakalı proleterleri yaratmıştı. Oysa bilgi çağında büyük ölçüde, standart işler kompütürize edilmeye başlanmıştır. Kol gücüyle çalışan iş gücüne eskisi kadar gereksinim kalmamıştır. İşgücü ise bu bilgisayar destekli makineleri kullanan yüksek vasıflı/eğitimli bilgi işçilerine dönüşmeye başlamıştır.

    Endüstri toplumunun gelişi tarımı endüstrileştirmiştir. Bilgi toplumunun gelişi ise endüstri toplumunun işlerini, bilgi işleri hâline dönüştürmüştür. Bugün küçük ve orta ölçekli işletmeler, bir önceki teknolojiye dayansa bile, büyük ölçüde bilgisayar destekli makineleri kullanmaya başlamıştır.

    Enformasyon teknolojileri bir taraftan öğrenme ve boş zaman arasındaki ilişkiyi değiştirirken (Martin, s. 4), diğer taraftan da, işçilerin vasıf düzeyini yükseltmiştir. Yapılan bir araştırmaya göre, bilgisayar destekli makineleri (robotları) kullanan işletmelerin yüzde 60’ı, bu teknolojilerin girişinden sonra daha yüksek vasıf talep etmeye başlamışlardır (Block, s.102).

    Bu arada içinde yaşadığımız çağda büyük ölçüde tekrara dayanan rutin işler terk edilmektedir. Çünkü tekrara dayanan işler çok kolay kompütürize edilebilmekte ve hiçbir ülkede de kompütürize edilen rutin işlerin yapılmasında, ne kadar ucuz olursa olsun iş gücü rekabet edememektedir.

    Bunun yanında kullanılan teknolojilerin ve ürünlerin ömürleri de sürekli kısalmaktadır. Mevcut küresel rekabet düzeni içerisinde, firmalar ayakta kalabilmek için rakipleri karşısında fark yaratmak ve sürekli yenilik yapmak zorunda kalmaktadırlar. Ayrıca hiç bir firma milyarlık makineleri eğitim düzeyi düşük, vasıfsız iş gücüne bırakmak istememektedir. Ayrıca sürekli karmaşıklaşan teknoloji ve üretim sürecinde, vasıfsız iş gücünün bu teknolojileri kullanması da zorlaşmaktadır.

    Bütün bunlar iş gücünün sürekli eğitimini zorunlu kılmaktadır. İşin felsefesi üzerinde çalışan ünlü yazar C. Handy’ye göre, Tüm eğitim sistemimizi değiştirmek zorundayız. Gelecek süreksizlikler dünyasını ortaya çıkartıyor. Bu süreksizlikler çağında, esas olan öğrenciye bilgi ve becerileri öğretmekten ibaret kalmayan yeni bir eğitime ihtiyaç vardır. Çünkü yeni teknolojiler sayesinde bilgi artık parmaklarımızın ucundadır. Ona ulaşmak artık çok kolaydır. Esas olan çocukların bu bilgiyi ne yapacaklarını öğrenmelerine yardımcı olmaktır.

    Enformasyon toplumu teorisinin önde gelen isimlerinden Y. Masuda’nın (s.44) da vurguladığı gibi:
    1. Formel okul sınırlamaları enformasyon toplumunda ortadan kalkacaktır.
    2. Şimdiki kapalı eğitim sistemleri yerlerini bilgi ağlarına bırakacaktır.
    3. Bu durum gelişmiş bölgeler ile gelişmemiş bölgeler arasındaki boşluğu ortadan kaldıracaktır.
    4. Kendi kendine öğrenme eğitimin ana şekli olacaktır. Formel eğitim sisteminde öğrenci öğretmen tarafından tek taraflı olarak öğretilmektedir. Enformasyon toplumunda öğretmen, özellikle bilgisayar desteği sayesinde bir danışman işlevi görecektir.
    5. Şimdiki eğitim zorunlu ve genç yaşta tamamlanıyor. Süreksizliklerin egemen olduğu enformasyon toplumunda yetişkinlerin eğitimi de büyük önem kazanacaktır.
    6. Kitle eğitimi yerini bireysel yeteneklere ve tercihlere uygun bir eğitim anlayışına bırakacaktır. Bir diğer ifade ile kişisel tarzda eğitim sistemi uygulamaya konulacaktır.
    Bilgi networkleri üzerinde eğitimini gerçekleştiren birey, zengin bir içerikle karşı karşıyadır; sadece öğretmenine bağımlı/edilgen değildir (Reinhard). Özellikle yeni teknolojileri sayesinde mevcut eğitim sisteminden memnun olmayanlar, gerektiğinde dünyanın herhangi bir yerinden istedikleri tarzda eğitim alabileceklerdir.

    Önümüzdeki dönemde bazı yazarlara göre, eğitim/enformasyon zenginleri ve eğitim/enformasyon yoksulları şeklinde iki grup olacaktır. Eğer geleceğin yoksulları arasında yer alınmak istenmiyorsa, bu alanda gerekli hazırlıkların yapılması sıkça dile getirilmektedir.

    Drucker’ı izleyerek bunlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:
    1. Her şeyden önce yüksek düzeyde evrensel bir okuryazarlık sağlanması gerekiyor
    2. Her düzeyde insanlara öğrenme motivasyonu ve öğrenmeye devam etme disiplini aşılanmalıdır.
    3. Eğitimin her yaştan insanlara açık olması gerekiyor.
    4. Eğitim okulların tekelinden çıkacaktır. Şirketler, devlet daireleri, gönüllü kuruluşlar okullar ile iş birliği yapacaklardır
    Kısaca belirtmek gerekirse, endüstriyel toplumdan post-endüstriyel dönüşüm sürecinde, eğitim de büyük ölçüde değişmektedir. Enformasyon çağı, eğitim açısında yeni imkânları da beraberinde getirmektedir. Yeni teknolojiler, aynı zamanda eğitim maliyetlerinde de düşüşe yol açmaktadır.

    Eğitim yaşam boyu gerçekleştirilen bir eylem hâline dönüşmektedir. Yetişkinlerin eğitimi de, en az gençlerin eğitimi kadar öncelikli hâle gelmiştir. Dolayısıyla “öğrenmeyi öğrenmek” büyük önem kazanmaktadır.

    “Bilgi parmaklarınızın ucunda” sloganıyla yayılan İnternet gibi enformasyon teknolojileri sayesinde, bilgiye ulaşmak çok kolaylaşmıştır. Dolayısıyla bireylerin bilgiyi depolamaları çok gerekli değildir. Esas olan bireyin, o bilgiyi nasıl elde edip kullanabileceğini öğrenmesidir. Enformasyon/bilgi çağının işleri tekrara dayanan (rutin) işler değildir. Eğitim sürecinde, bireyin kendi başına iş yapabilmesi ve yaratıcılık yeteneğinin teşviki büyük önem taşımaktadır.

    Bu çağın stratejik kaynağı bilgi, endüstriyel toplumun stratejik kaynağını oluşturan sermayeden farklı olarak, dünyanın bir yerinden başka bir yerine saniyelerle aktarılabiliyor. Yeter ki siz o bilgiyi kullanacak iş gücünüzü eğitin. O’nun bilgiyi almasına ve bir üst düzeyde üretmesine uygun çevreyi oluşturun. Günümüzde, başka ülkelerin çok uzun yıllarda tamamladığı süreçleri, mevcut imkânlarla kısa sürede tamamlamak mümkün hâle gelmiştir.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.