Nedir.Org
Soru Tara Cevapla Giriş


Cevap Ara?

14.756.348 den fazla soru içinde arama yap.

Sorunu Tarat
Kitaptan resmini çek hemen cevaplansın.

Reaya sınıfı kimlerden oluşur

reaya sınıfı kimlerden oluşur

Bu soruya 1 cevap yazıldı. Cevap İçin Alta Doğru İlerleyin.
    Şikayet Et Bu soruya 0 yorum yazıldı.

    İşte Cevaplar


    gokturk

    • 2020-05-13 19:30:54

    Cevap : Osmanlı Devleti’nde Yönetilenler (Reaya) Sınıfı;

    Osmanlı Devleti’nde askerî sınıfın dışında kalan, yönetim görevi olmayan bu sınıf; geçimini tarım, ticaret ve sanayi alanlarında üretim yaparak sağlardı. Vergi vermekle yükümlü olan reaya din, dil, mezhep farklılıkları olan Osmanlı halkından oluşuyordu.

    Osmanlı Devleti’nde Yaşayan Topluluklar


    Osmanlı Devleti’nin toplumsal, hukuki, siyasi ve idari yapısı
    ırk esasına göre değil, Millet Sistemi denen inanç temeline
    göre şekillenmiştir. Osmanlı Devleti, gayrimüs-limlere
    hoşgörüyle davranmış, dillerinde, inançlarında, kendi
    aralarındaki ilişkilerinde onları serbest bırakmıştı. Böylece
    Musevi ve Hristiyan toplumlar tam bir serbestlik içinde dinî ve
    millî kültürlerini koruyabilmişlerdi.

    Osmanlı Devleti’nde Ermenilerin Durumu


    Anadolu’da yaşayan en eski topluluklardan olan Ermeniler, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde
    Osman Bey tarafından Bizans baskısından kurtarılmıştı.Osman Bey Ermenilerin Osmanlı topraklarında
    özgürce yaşamalarına müsade etmiştir. Kütahya ve Bursa’nın fethinden sonra bölgedeki
    Ermeni ruhani liderler Osmanlı Devleti tarafından resmen tanınmış dinî örgütlenmelerine izin
    verilmiştir. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde çeşitli özgürlükler tanınan Ermeniler Türkleri bir
    kurtarıcı olarak gördüler.

    Fatih, Osmanlı topraklarında dağınık
    bir yerleşim gösteren Ermenilerin yönetim
    ve dinî işlerini düzenlemeleri için 1461’de
    İstanbul’da Gregoryen Ermeni Patrikhanesi’nin
    kurulmasına izin verdi. Patrik
    olarak Bursa Metropoliti Ovakim atandı.
    Kurulan bu patrikhane Ortodoks mezhebine
    ait tüm Osmanlı halkının devletle
    olan ilişkilerini düzenlemesi için tek yetkili
    kurum olarak görevlendirildi. Böylece
    Ermeniler eğitim – öğretim, dinî, vakıf ve
    aile işlerini kendi geleneklerine göre
    düzenleme fırsatı elde ettiler. Ermenilere
    verilen bu geniş haklar Ermeni toplumunun
    gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
    Fatih dönemindeki bu gelişmeler sonucunda
    İstanbul’a yoğun bir Ermeni göçü
    yaşandı.

    Osmanlı Devleti zaman içerisinde
    Ermenilere verilen hakları daha da
    genişletti. Yavuz Sultan Selim döneminde 1516’da Suriye ve Mısır’ın
    fethiyle Kudüs Ermeni Patrikhanesi de Osmanlı yönetimine girmiş oldu.
    Yavuz, Ermeni patriği III. Serkis’e bir ferman ile Kudüs’ün içinde ve
    dışındaki tüm kilise ve manastırların tasarruf hakkını Kudüs Ermeni
    Patrikhanesi’ne verdi. Ayrıca Habeş, Süryani ve Kıpti Kiliseleri’nin
    yönetimi de bu patrikhaneye verildi. Böylece üç Ermeni
    Patrikhanesi’nden ikisi Osmanlı yönetimine girmiş oldu. Kanuni Sultan
    Süleyman döneminde yeni fermanlarla Ermeni toplumuna yeni
    ayrıcalıklar verildi. XVI. yüzyılda Osmanlı topraklarında 600.000
    civarında Ermeni yaşamaktaydı
    XVIII. yüzyılda Katolik ve Ortodoks Ermeni cemaati arasında mezhep
    kavgaları yaşanmaya başladı. Osmanlı Devleti bu anlaşmazlıkları
    engellemek için 1831’de Katolik Ermeni Patrikhanesi’nin kurulmasına
    izin verdi. Hoşgörü ve özgürlüğün bir sonucu olarak Türklerle en fazla
    kaynaşan topluluk Ermeniler oldu. Türkçe konuştular hatta ibadetlerini
    bile Türkçe yaptılar. Islahat Fermanı’ndan sonra her çeşit devlet
    memurluklarında bulundular. Ermenilerden Osmanlı idaresinde 33 mebus, 22 bakan, 29 general, 7 büyükelçi, 1 konsolos, 17 öğretim üyesi, 41 yüksek dereceli memur
    görev almıştır. II. Mahmut Ermenilerin kalpaklarına tuğra takmalarına izin verdi. Abdülmecit
    döneminde Hazineyihassa Amirliği Ermenilere verildi.

    Ermenilere verilen memurluklar göz önünde tutulursa Osmanlı idaresinin Ermeni toplumuna gösterdiği değer ve hoşgörü daha iyi anlaşılır.
    Kırsal kesimde yaşayan Ermeniler toprak sahibi idiler. Kendilerine ait olan toprakları belli kurallar
    çerçevesinde istedikleri gibi kullanabiliyorlardı. Şehirde yaşayan Ermeniler ise bankerlik, sarraflık,
    mimarlık ve ticaret sayesinde zenginleşmişlerdi. Ayrıca tıp ve tiyatro etkin oldukları alanlardı. Askerlik
    yapmadıkları için uzun süren savaşlar ekonomik faaliyetlerini engellememiştir. 1567’de Apkar Tıbir
    İstanbul’da ilk Ermeni matbaasını kurdu. Bu matbaada iki yıl içinde 6 kitap basıldı. Böylece kültürel
    gelişimlerini hiçbir engel ile karşılaşmadan sağlamış oldular.

    Osmanlı Devleti’nde Yahudilerin Durumu


    Osmanlı topraklarında bulunan bir başka cemaat ise
    Yahudilerdi. Kuruluş döneminde Osmanlı topraklarında
    Yahudilerin sayısı çok azdı. II. Bayezit 1492’de
    İspanya’da baskı ve katliama uğrayan Yahudileri
    Osmanlı topraklarına getirmiş ve İstanbul’a yerleştirmiştir.
    Yahudi cemaati de Ermenilere tanınan hak ve
    özgürlüklerden yararlandı. Hahamlık kurmalarına izin
    verildi. Kısa sürede ticaretle zenginleştiler. Osmanlı
    sosyal hayatında etkin rol oynadılar. Vergiden muaf
    tutulan saray doktorlarının önemli bir kısmı Musevilerden
    çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nde ticaret hayatı canlı
    olan yerleşim yerlerinde Musevi toplulukları oluştu ve
    ülke içindeki etkinlikleri giderek arttı.

    Osmanlı Devleti’nde Süryanilerin Durumu


    En eski Süryani kaynaklarına göre, Aramilerin bir
    kısmı Hıristiyanlığı kabul edince, bunlar kendilerini putperest ırkdaşlarından ayırt etmek için Süryoyo
    (Süryani) tabirini kullanmaya başlamışlardır. Kadîm Antakya Patrikliği’ne bağlı olan Süryaniler,
    Hıristiyanlığı daha başlangıçta kabul eden Ortadoğu halklarından biridir. Urfa, Mardin ve Yukarı
    Mezopotamya’da, diğer adıyla “Beyt Aramoyo” (Aramilerin Ülkesi) tabir edilen bölgede, Süryaniler
    arasında Hıristiyanlığı yayanlar Aday Şliho ve öğrencileridir. Patrikhaneleri, 325 İznik Konsili’nde
    Ekümenik Patrikhane statüsü kazanmıştır. 431 ve 449 Efes Konsillerinde Bizans ve Roma kiliseleriyle
    İsa – Mesih’in tabiatları ve Meryem Ana’nın konumu hususundaki ihtilaflar sonucunda ayrılıklar
    başlamış, 451 Kadıköy Konsili sonrasında ise Süryaniler Doğu Roma Devleti’nin baskılarına maruz
    kalmışlardır. Doğu Roma’nın mezhep birliğini sağlama politikası sebebiyle, tüm Doğu Hıristiyanlığıyla
    beraber iki yüz yılı aşkın bir süre baskı, tehcir ve katliama uğramışlardır.

    Müslüman Arapların Hz. Ömer döneminde bölgeye hâkim olmasıyla bu katliamlardan
    kurtulmuşlardır. Süryaniler, bu tarihten sonra bölgede huzur ve sükûn içinde yaşamaya başlamışlardır.
    Selçuklu Türklerinin Ortadoğu ve Anadolu’da hâkimiyet tesis etmeleriyle birlikte Süryani halkın bu
    huzur ve güven ortamı iyice
    pekişmiştir. Bu huzurlu süreç,
    Osmanlı İmparatorluğu döneminde
    de devam etmiştir.

    XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlı
    ülkesindeki genel buhrandan
    etkilenen Süryaniler, diğer Hıristiyan
    unsurlar gibi bir müddet iç barışta
    sıkıntılar yaşamışlardır.Bunun
    neticesinde kiliselerindeki bölünmeler
    başlamış, Süryani Katolik ve
    Protestan mezhepleri kurulmuştur.

    Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecinde
    İtilaf Devletlerinin Hıristiyan unsurlar
    üzerindeki politikaları özellikle Ermeniler,
    Rumlar, Nasturiler, Marunîler,
    Keldaniler ve Melkitler üzerinde
    etkili olmuşsa da, Süryani Kadimler ( Eski Süryaniler) üzerinde pek etkili
    olmamıştır. Gerek I. Dünya Savaşı sırasında ve
    gerekse Millî Mücadele döneminde Osmanlı
    Devleti’ne sadık kalan Süryaniler, Lozan’da da
    teklif edilen “azınlık statüsü”nü kabul
    etmemişlerdir. I. Dünya Savaşı sırasında bir ateş
    topuna dönen bölgede savaşın getirdiği
    sıkıntılara tüm bölge halkı gibi Süryaniler de
    maruz kalmışlardır. Millî Mücadele yıllarında
    Süryanilerin Anadolu’daki direnişe destek
    verdikleri de görülmüştür.

    1932 yılına kadar Süryani Patrikhanesi
    Mardin’de bulunmaktaydı. Patrik İlyas Şakir’in
    vefatı üzerine yapılan seçim sonucunda Homs’lu
    (Suriye) Afram Barsavm Patrik seçildi. Afram
    Barsavm Patrikhaneyi önce Homs’a, sonra
    Şam’a taşımıştır.

    1970’li yıllardan itibaren Süryanilerin büyük bir
    kısmı Türkiye içinde İstanbul’a, yurt dışında
    özellikle İsveç ve Almanya başta olmak üzere
    çeşitli Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya göç etmişlerdir.
    Günümüzde 18. 000 civarında Süryani
    vatandaşımız vardır. 15.000 kadarı İstanbul’da,
    3.000 kadarı ise Mardin civarında yaşamaktadır.
    Ülkemizde kilise ve manastırları faal hâlde olan
    Süryanilerin İstanbul, Adıyaman, Mardin ve
    Midyat’ta birer metropolitlikleri bulunmaktadır.
    Mardin’deki Deyrü’z–Zaferan, Midyat’taki
    Deyrü’l–Umur Manastırlarında dinî eğitim
    yapılmakta olup kilisede ayin dili olarak Süryanca
    kullanılmaktadır.

    Diğer Cevaplara Gözat
    Hera1 Takipçi
    Cevap Yaz Arama Yap

    Cevap Yaz




    Başarılı

    İşleminiz başarıyla kaydedilmiştir.